Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@sairsell

Bazen yanlız kalmak,

içine savruluşudur insanın"

 

Mihrimah, sabah ezanı okunduktan sonra evden tez vakitte çıkmıştı. Temmuz ayının kasıp kavuran sıcaklığına nazaran sabahları halâ ayaz oluyordu. Anasına yakalanmamak için hızlı ve telaş içinde taşlı yoldan yürümeye başladı. Ali'ye yazdığı mektubu ikiye katlamış göğsünün kenarına iliştirmişti. Ayağında yeşil lastik yemenileri vardı. Yol boyunca taşlar ayaklarına geliyor dört bir yana savruluyordu.

 

Ayten'in evi onlara iki sokak bitimi kadar uzaklıktaydı. Yol bitimine kadar yürüdü. Yürüdüğü yol sanki onu Ali'ye götürecek gibi heyecanlı hissettirdi. Nihayetinde evin önüne gelmişti.Tahta kapıya iki defa vurdu ve beklemeye başladı.

Sabah, erken vakit olduğu için gelirken oldukça çekimser davranmıştı. Sonuçta Ayten tek başına yaşamıyor idi. Gerçi tek başına yaşıyor olsa bile çekinirdi. Mahir, kardeşi ve anası birlikte yaşıyordu. Mahir'in babası genç yaşta yaşamını yitirmişti. Mihrimah, etrafa bakındı kimseler yoktu. En iyisi dönmek diye düşündü. Kapıyı daha fazla çalmadan arkasını döndü. Dudakları istemsizce kıvrıldı.

 

O sıra kapı açılmış Mihrimâh arkasına dönmüştü, Ayten'in kayınvalidesi kapıyı açmıştı. Şerife hanım genç kızı karşısında görünce hayli şaşırmıştı. Sabah vaktinde bu kızın burada ne işi gücü vardı acaba diye düşündü ve hayıra yordu.

 

"Hoşgeldin, Mihrimâh gel buyur kızım" dedi sesinde merak vardı. Mihrimah ise çekingen bir edayla konuşmaya başladı.

 

"Şerife aba ben sabah vaktin de rahatsız ediyom az ayten abayı görecektim de"

 

Şerife hanım karşısında duran kıza tebessüm etti.

 

"Olur mu heç yavrum namaza kalktıydım ben sen geç içeri ben Ayten'e haykırayım" Mihrimah tebessüm ederek tahta kapıdan iki katlı büyük konağın avlusuna girdi. Ardından Şerife hanım tahta kapıyı kapatmış eve doğru yürümeye başlamıştı.

 

Evleri hayli büyüktü, durumları vakti yerinde idi. Şerife hanım genç yaşta kocasını kaybedince tek kalmış, iki evladından başka kimsesi olmadığı için Mahir'in yanında kalıyordu. Bu durum kadını memnun etmese de, laf söz etmesin gönlü kırılmasın diye Mahir'e evet demişti. Mahir'de yuva kurunca anasını bırakmamış ayrı eve çıkmamış idi. Gerçi ayrı eve çıkan insan çok nadirdi. Anca şehire çalışmaya gidenler ayrı eve gitmiş oluyordu. Şehire giden, köye geri geldiği vakit ayıp karşılanıyordu. Köyde çok konuşulan bir durumdu.

 

Ayten bu duruma hiç bozulmamış kaynanası ile bağları aksine onları sahiplenmek hoşuna bile gitmişti.

Kendi anasından çok kaynanasını severdi. Şerife hanımın bir sözünü ikiletmezdi. Ona kaynanalık yapmamış kendi öz kızından ayrı tutmamıştı.

 

Birde Mahir'in küçüğü Gülce vardı.

Gülce, Mihrimah ile aynı yaştaydı

Bazen nahif, bazense ben bilirim havaları tutardı. Bu yaklaşımı tutarsız olsa da Ayten onu böyle kabul etmiş ve yargılamamıştı. Mahir'in bacısını kendi kardeşlerinden ayırmazdı.

 

Gıcırdayan tahta merdivenlerden inen Ayten Mihrimah'a doğru adımlamaya başladı. Eliyle açılan ağzını kapatıyordu. Uykusuna pek düşkün olan kadın kocasının sıcak koynundan çıktığı için bazen asabi bile oluyordu. Üstünde ipek geceliği vardı. Diz üstünde biten beyaz gecelik esmer tenini kuşatmıştı. Siyah kısa saçlarıyla oldukça güzel bir kadındı Ayten.

Ayten Mihrimah yaklaştı

 

"Kuzum sabah vaktinde hayırdır" dedi Uykudan uyandığı için sesi çatallı çıkmıştı. Yüzünde gülümseme genç kıza bakıyordu.

 

Mihrimah, önce etrafa sonra Ayten'e bakıp elinle göğsünden çıkarttığı kağıdı Ayten'e avucuna bıraktı. Kadın önce kağıda sonra Mihrimâh'a bakıyordu.

 

"Ne ki bu" dedi Ayten sesi meraklı çıkmış idi. Eliyle kağıdı kavradı ve sımsıkı sardı. " Mektup aba" Ayten anlamıştı. Şöyle küçük bir kahkaha atmayı ihmal etmemişti.

 

"Ben daha ayılmadım Mihrimah kusura bakma emi" dedi. Mihrimâh Ayten'in cümlesine tebessüm etti. Artık Ayten den çekinmiyor aksine ona alışmış olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Biris

 

"Sabah vakti rahatsız ettim aba, Ali, Mahir ağabey'e mektubu verirsin diyince bende anamlara yakalanmadan şey ettim"

 

Ayten karşında sıkılan kıza tebessüm etti. Severdi Mihrimah'ı pek güzel olduğu gibi hamarattı da.

 

"Yok be yavrum eyi ettin eyi. Hemen utanıp sıkılma gülüm ne var yavutlun değil mi sanki" diye Mihrimah'ın omuzunu okşadı.

 

Mihrimah, kadına sımsıcak bir tebessüm hediye etmişti. " Çok sağ ol aba ben gideyim." Ayten'in kaşları çatıldı.

"Gel kahvaltı yapalım gülüm beraber. Hem Mahir de tarlaya gitti." dedi.

 

"Anam uyanmadan gitsem eyi olur aba başka sefere artık" Ayten kıza tebessüm ederek "Eyi madem ben Mahir gelince ona teslim ederim emanetini"

 

Mihrimah, Ayten'in elinden sıktı. "Çok sağ ol" diyerek ona minnettar olduğunu gösterdi.

 

Yola koyulan genç kız yürüyüp evine vardı. Zamanın akıp gitmesini, Ali'den bir an önce mektup gelmesi için dua etti.

 

2 Ay Sonra

 

Aradan geçen iki ay boyunca Mihrimâh, Ali'den mektup bekledi, lakin beklediği mektup gelmemişti.

Sıcak kendini soğuğa teslim ediyordu.

Sonbahar kasıp kavuran haliyle gelmişti. Ekimler çoktan biçilmiş tarlalar sürülmüştü.

 

Esen hava koyunları otlatan Mihrimah'ı ürpertmeye başlamıştı Üstünde ince entarisiyle üşüdüğünü anlıyordu. Öğlen sıcak olunca anlamamıştı lakin akşam üzeri onu epey üşütmüştü.

 

Yol boyu koyunları eve doğru sürmeye başlamıştı. Toplasan on koyunları iki adet kuzuları olmuştu. Hava hafifçe kararmaya başlamıştı.Mihrimah koyunları köyün içine doğru gütmeye başlamıştı. Düz ovadan giderken arkasından gelen sesle hızlanmaya başladı Mihrimah.

 

Tam o sıra bir heybetli siyah bir at, yanında durmuştu. Mihrimah yanına bakmamış koyunların ardından gitmeye devam ediyordu. O gidince yanında duran atta onunla beraber gidiyordu. Arasında az mesafe vardı, Mihrimah yolun kenarında biraz daha kenara çekildi. Sürülmüş toprak lastiklerinin içine girmeye başlamış idi. At biraz arkasında kalmıştı.

 

"Haydee!"

 

Sert bir ses kulaklarına dolduğunda yüreği korkuyla çarpmaya başlamıştı

Asabi rüzgar kuvvetle Mihrimah'ın yüzüne yazmasından çıkan saçlarını dört bir yana savuruyordu. Mihrimah yavaşça ardına döndüğünde gözlerine çarpan ilk şey heybetli bir atın varlığı olmuştu. Bakışları hemen atın üstüne değdiği an atın üstünde tıpkı atın heybetli halinden bile kocaman bir silüetle karşı karşıya, kalmıştı. Adam gözünü kırpmadan ona bakıyordu ve bu genç kızın oldukça korkutmuştu. Ayakları iki defa geri geri, gitmişti.

 

Mihrimah adamın onu kıskıvrak yakaladığı bakışlarından ürpermişti, bakışlarını hemen önüne çevirdi ve arkasını dönüp koyunların yanı sıra gitmeye başladı. Genç adam yol boyu giden kızı izliyordu. Uzun saçları, yazmasından firar etmiş bir şekilde etrafa savruluyordu. Genç kızın önünü kesti ve kız korku dolu gözleriyle adama bakmıştı.

 

Gözlerine, baktığında gördüğü saf korku onu mutlu etmişti.

 

Herkes ondan korkmalıydı!

 

O Mirza ağa idi.

 

Çatık kaşlarıyla genç kızı izliyordu, genç kız öfkeyle perçinlenmiş suretiyle ona bakmaya başladı. Bu adam o dağda yaşayan eşkıya denilen adamlardan mıydı yoksa. Kız hemen kenara çekildi ve ondan uzaklaşmış koyunların ardı sıra hızla yürümeye başladı. Genç adam kızın varlığına duyduğu haz ile ardı sıra atın yeğlerini sürmeye başlamıştı.

Öyle yavaş sürüyordu ki, kızın ürpermesi onun hoşuna gidiyordu.

 

Diğer yandan tam arkasından gelen atı hisseden Mihrimah, yüreği hızla çarpıyor ve gözleriyle etrafı tarıyordu. Lanet olsun ki köy buradan gözükmüyordu bile. Neden arkasından geliyordu ki Allah aşkına! Neden hala gitmiyordu. Ne yapardı, adam onun kaç katı idi. Gücü yetmezdi.

 

Eylül ayının, zaman dilimini hesap edememiş havanın erken karalacağını düşünmemişti. Kendine kızmadan edemiyordu. Ardında eşkıya bir adam hala peşinden geliyordu.

 

At ise kişnemeye başladı.

 

"Baksana adın ne senin" sert sesiyle etrafta yankı uyandırdı.

 

Mihrimah duyduğu sesle biraz daha hızlandı. Korkuyordu, bunu elbette belli etmek istemezdi. Adamın ne yapacağını kestiremiyordu. Entarisi in cebinde küçük bir çakı vardı, evet! Ama onu korur muydu?

 

Bilirdi zamanında dağda tüneyen eşkıyalar olduğunu duymuştu ve bu korkusunu bastıramıyor, artırıyordu.

Eşkıya yol kesen, dağda hayat süren bir kaç insandan ibretti. Belki de bir sürü insandan. Adam atı yeniden genç kızın önüne sürdü ve durdu aniden,

Toprak havaya saçılmış etraf toz dumanı oluvermişti Genç adam koca heybetiyle ile attan indi ve genç kızın önünü kesti. Mihrimah adamın yanında küçücük kalmıştı.

 

Atlar, sadık olurdu değil mi?

Simsiyah atın başını okşadı Mirza .

Mihrimah ise yandan gitmek için hamle yapacağı sırada o yana durdu adam. Bir türlü yolundan çekilmedi.

Mihrimah yüzünü adamın gözlerine çıkarttı. Mirza kızın gözlerine bakmaya başladı. Daha önce böyle güzel göz görmemiş duymamış idi.

 

Gözleri, denizin dibinde oluşan yosuna benziyordu. Sureti, su çeyrek ömründe gördüğü tabiatın içinde tekti. En nadide bir şeymiş gibi yutkundu.

Masum bakışları yerine korkuyu gördü ve o an kendine kızdı.

Korkutmuş muydu? Elbette korkmuştu.

 

Kendine mi kızmıştı o.

 

O koca ağa Mirza, herkesin ensesinde korku salan ve bundan içten içe

hoşlanan adam. Az önce, kızın gözlerinde gördüğü korku yüzünden kendine mi kızmıştı! Bu bir ilkti.

Mihrimah, eliyle entarisinin cep bölmesinden çıkarttığı çakıyı adama tuttu.

 

"Sakın bana yaklaşmaya kalkma!" diye kendinden beklemediği tiz sesiyle adama bağırdı. Adam ise bir saniye kızın gözlerinden, gözlerini çekip elinde duran küçük çakıya baktı.

Küçücük elleriyle ona çakı mı çekmişti.

Alay edercesine gülmeye başladı.

Adamın gülüşü Mihrimah'ı rahatsız etmişti.

 

"Beni bununla mı korkutmayı düşünüyorsun" dedi sert ve alay dolu sesiyle

 

"Çek atını önümden!" diye haykırdı.

Mirza'nın gülen sureti hemen solarken yerini bambaşka bir duygu bir sertlik almıştı. Bu durum Mihrimah'ın yutkunmasına sebep oldu.

 

" Çekilmezsem ne yaparsın" diye hiddetle soludu. "Yoksa onunla bana mı saldıracaksın." diye soludu. Kıza yaklaşmaya başladı.

 

Ata binmek için çizmeli ayağını kaldırdı. Mihrimah'ın gözlerinden bir defa olsun alamıyordu gözlerini. Bu kadar korku dolu bir o kadar da guzel

 

Elini kaldırdı ve parmağıyla Karşı köyü işaret ederek konuştu.

 

"Seni bulacağım" dedi sesi sert ve tok çıkmıştı. Mihrimah yaşadığı korkuyla ağır ağır, yutkunmaya başladı. Mirza, korku içinde yutkunan kıza bakmaktan kendini alamıyordu ama sonunda gözlerini kızdan çekti.

 

"Hayde"

 

Tozu toprağı birbirine katarak ortadan kaybolan adamın izleri etrafa peyda oldu. Mihrimah, elinde ki çakıyı cebine

koymuştu.Elleri ter içinde idi. Rahat soluk alıp eve doğru koşmaya başladı.

 

Bilmediği tek şey vardı

Herşey daha yeni başlıyor idi

Loading...
0%