Yeni Üyelik
12.
Bölüm
@sairsell

Al al oluveriyor tenim

İçimde seni yad edince

Gel yarim

Tut ellerimi, al avucunun içine

 

Yazardan 🌼

 

Koştu koştu, durdu Mihrimâh.

İçinde yaşadığı korku hafif değildi.

Kalbi şiddetle çarpıyor, onu nefessiz bırakacak hiddeti göğsünde yaratıyordu.

 

Nihayet köyün meydanına gelmişti. Gözleri kısa bir süre tenha sokaklara dağıldı, kimseler yoktu. Oturdukları evin sokağına girince koyunları da kapının önünde beklediğini gördü derin bir nefesi ciğerlerine gönderdi. Sıra sıra, dizili evler kandillerini yakmaya başlamıştı, her evden yansıyan ışık, sokak aralarının karasını kırmış, hafif aydınlık vermişti.

 

Tekrardan ardına baktı, gelen yoktu.

İçi rahatlamış olsa da halen tedirgin bir hali vardı. Ya bir daha karşısına çıkarsa ne yapardı o vakit. Yazmasının dışına taşan ince tel saçlarını yazmanın içine iteledi. Koyunları haydamaya başladı. O sırada akşam ezanı okunmaya başladı.

 

Evin önüne gelmiş, tahta kapıyı itelemişti. Koyunlar evin bahçesine girmeden yan tarafta yaptıkları geçitlerden ahıra doğru girdiler. Mihrimah evin kapısını kapatıp ahıra doğru yürümeye başladı. Ev ahalisi evin kandillerini henüz yakmamışlardı. Koyunları arka tarafa doğru haydamaya başladı, ahıra soktu anası ahırı süpürüp temizlemiş ona iş bırakmamış olması bir nebze de olsa kendini iyi hissettirmişti.

Ahır temizlemek hayli zahmetli bir işti.

Yerleri süpürüp, yıkamak gerekti.

Temizlemiş yere yeniden samanı, suyu konulup kapatılıyordu. Çok ağır kokan tezek kokusu, burnunu sızlatmıyordu, alışmıştı.

 

Kapının sürgüsünü çekti usulca, ahırın diğer bölmesinde ise üç inekleri vardı bu

Ahırdan da çıktı hızlıca yürümeye başladı. Evin ön tarafına gelince yazmasını çıkartıp kucağına koydu.

Saçları salındı, hafif rüzgar esti burnuna.

Artık soğuk kendini hissettirmeye başlamış, üşüme hissi uyandırıyordu teninde. Yere çömeldi, testiden su akıttı. Ellerini, yüzünü güzelce yıkadı. Akan su toprağa aktı, içinde ki sıkıntı ise içine aktı. Evin avlusuna bakındı, çardak kısmında anası ve nenesi namazlarını kılıyorlar idi. Anası ayakta duruyor, nenesi oturarak namazını kılıyordu.

 

Mutfağa doğru ilerledi, eline kandili alıp kandilin fitilini ateşledi. Yanan fitille, etraf hafif loş olmuştu. Etrafa bakındı, anası siniye herşeyi hazırlamıştı.

 

Mihrimah yere çömeldi, kalbine koydu elini, bir yanı yaşadığı korkuyu hissediyor diğer yanı Ali'yi düşünüyor idi. Nasıldı, ne yapıyordu, burnunda tütüyordu, Sevdası çok merak ediyordu.

Günlerdir bir haber alamıyordu.

İçine sığmayan yangını, dindirmekte güçlük çekiyordu. Yüreğine bastırsa, yüreği sertleşiyordu. Mektubuna bir cevap gelmemiş olması da cabası olmuştu.

 

Aklına gelen keskin ve sert bakışlarla yutkundu. Heybetli atın sesini hatırladığı an nefesi kesildi sandı. Adamın da heybeti attan farksız değildi ya neyse.

Ya orada ona saldırsaydı ne yapardı kız başına. Köy yerinde biri onu o adamın yanında görse yanlış anlardı. Kimseye birşey diyemezdi. Hatçe kadın duysa bir daha onu kati suretle koyunlara yollamazdı.

 

Anası zaten gün boyunca çok yoruluyor idi. Birde koyunları gütse hasta olurdu mazallah! Hem geçimlerini hayvanlardan ve bir kaç dönümlük tarladan geliyordu. Onlara söylemeye fikrini ortadan kaldırdı. En iyisi susmak diye düşündü. Hem bir daha geç vakte kalmazdı. Zaten o adamı bir daha ne zaman görecekti ya. Belki de dağdan inen bir eşkıya idi. Tüyleri diken diken, oldu yeniden.

 

"Kızım, nerede kaldın yavrum" diye anası mutfaktan içeriye girmiş elinde ko tespihini çekiyordu.

 

Mihrimah, anasının yanına gitti.

 

"Anam vakit karanlığa çaldı birden hiç anlayamadım"

 

Anası kızına bakmaya devam ediyordu.

Kızmak istemiyordu.

 

"Yavrum, köy yeride hoş karşılanmaz bilmen mi? adam kısmı değiliz biz geç vakte kalalım. Hem eşkıyalar dağlarda mazallah Mihrimah" diye genç kızını uyaran kadının aklından farklı farklı, kötülükler geçmişti. Gül hanım kızı koyunların peşinden bayıra göndermek istemiyordu lakin el mecbur Mihrimah gidiyordu. " Evimizin erkeği yok Mihrimah" diye kızına doğru fısıldadı.

 

Mihrimâh yutkundu ve anasının elini sımsıkı tuttu. " Sen varsın ana" diyerek anasının yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Babam yoksa sen varsın başımızda Rabbim seni başımızdan hiç eksiltmesin" diye anasına sımsıkı sarıldı. Gül hanımın gözleri dolu dolu, oldu ve kızını sımsıkı sardı.

 

"Ninem birşey derse ses etme emi yavrum" diye Mihrimah'ı tembihledi.

 

Tanıyordu Hatçe kadını sözlerinin elle tutulur yani yoktu, çoğu vakit kırıcı davranabiliyordu. Gül hanım saygısından ve sevgisinden birsey demiyordu yaşlı kadına lakin bazen gücüne gitmiyor değildi dedikleri.

 

Gül hanım öyle yetişmiş, kendi anası babasından öyle görmüş idi.

Karşısında olan kişiye hürmet ederdi. Hatçe kadın, her zaman oğluna düşkün biri olmuştu. Gül hanımın eşi Hasan hayatta iken de pek anlaşması güç biri olmuştu. Oğlunu sevdiği için Gül hanım ile paylaşmazdı. Gül hanımda bu duruma eşinin hatırına hep saygı duyar, anası der susardı. Hatice kadın, kayınvalidesinden öyle görmüştü. Hem yaşı da göçmüştü. Bazen ana gibi davranırdı, bazen komşu gibi el olurdu.

 

Yere çöküp ekmekleri dilimlemeye başladı Mihrimah. Hatçe kadın pek suskun idi bu akşam, ona geç kaldığı için birşey dememişti.

 

Yemeklerini yemişler, işledi halledip oturmaya başlamışlardı. Gül hanımın sesiyle Mihrimah daldığı ine oyasından başını kaldırdı.

 

"Ana bu gün gelen karşı köyden gonca değil midir?" Hatçe kadın gelinine bakmaya baktı. Gül hanım Hatçe kadının gelenine ve gidenine pek karışmazdı lakin bu gün o kadını karşısında görünce pek şaşırmıştı.

 

"E odur uzaktan hısımımız olur" dedi Hatçe kadın.

 

Gül hanım tebessüm etti.

 

"Çok durmadı hemen gitti ne için gelmiş acep" derken Hatçe kadına değil önünde yaptığı ine oyasına bakıyordu. Hatçe kadın kaşını kaldırdı.

 

"Bu ne merak ola gelin ne içinse gelmiş hal hatır sormuş sağ olsun" diye kestirip atmıştı. Gül hanım Hatçe kadına birşey dememişti. Mihrimah ise olanları dinliyordu, ama aklı başka yerde idi.

Hatçe kadın yerden destek alarak kalktı.

Yanında duran bastona uzandı.

"Ben yatıyom" diye ayaklandı.

 

Gül hanım ine oyası yapan kızına çevirdi başını, saçları uzatmıştı kızının

Gençliği geldi gözünün önüne, sonra bir hüzün peyda oldu içine.

 

"Kızım kaç vakit oldu hiç konuşamadık, pek durgunsun"

 

Mihrimah anasına döndü.

 

İçi öyle idi, dışından belli oluyor muydu?

Oluyor ise anası fark ederse diye endişe duydu.

 

"Yok bir şeyim ana" diye uydurdu yeniden Mihrimah, anasından gizli yaptığı onca şey vardı ki.

 

Anlardı Gül hanım, kızında birşeyler vardı. Onun demesini bekliyordu.

Üzerine gitmek istemiyordu.

Çünkü üzerine gitse, ters teperdi.

 

"Eyi yavrum sen öyle diyosan"

 

Yatsı okununca ikisi de odalarına çıktı.

 

Gündüz vakti yazardan🌼

 

Hatçe kadın günün yorgunluğunu hala üstünden atamıyordu. Neydi onun bu hali, yerinden kalkmasa bile sürekli kendini bitkin hissediyordu. Başını sedire koymuş tam içi geçecek iken kapının alacaklı gibi çalınmasıyla yerimden sıçladı. "Destur" diye oturur pozisyonda durdu. "Kimdir bu hele alacaklı gibi" öfkesi daha da hiddetlendi.

Söylene söylene, bastonuna tutunup ayağa kalktı. Hem konuşuyor hem kapıya doğru yürüyordu.

 

Kapı şiddetle bir daha çalmaya başladı.

 

"Şişip galasıca gara çirkin geldim" diye bir daha vurulan kapıya hiddetle söylendi.

 

Kapının sürgüsünü çekti, kapıyı açtı.

Karşısında peçeli bir kadın sureti belirdi ve kaşları havalandı. Dik dik, kadının peçeli yüzüne baktı.

 

"Nen var da alacaklı gibi vurursun hey gudubet kadın" diye kadına söylenmeye başladı. Kadın peçesini açmadığı için hala bir yerden çıkartamadı. Kadın durmuş Hatçe kadına bakıyordu.

Kadın anlamış olacak ki, eliyle peçeyi çıkarttı.

 

"Hatçe aba benim Gonca"

 

Hatçe kadın ilk önce çıkartmadı.

Sonra yeniden kadına baktı, hafif tombul bir yüzü vardı. Sureti hafif kırışık, burnu hokka idi.

 

"Haa dur Gonca kız çıkarttım alacağın olsun emi" Çatık kaşlarını indirdi, güneş yüzüne vurduğu için yüzü halen çatık duruyordu

 

Gonca yaşlı kadına tebessüm etti.

"

"Halin nasıl Hatçe aba

 

Hatçe kadın yüzünü ekşitmişti yeniden

 

"Eyi eyi seni sormalı nen var buralarda de hele" Gonca, yaşlı kadına bakmaya devam etti.Hatçe kadını öncesinden tanırdı. Hali çökmüştü. Yüzünde oluşan kırışıklar, zor yılları geçirdiğini gösteriyordu.

 

" Eyi aba sana haber getirmeye geldim" dedi Hatçe kadın kaşlarını çatmış kadına bakmaya başladı.

 

"Hayır ola geç içeri hade" kaşlarını yukarıya kaldırdı ve geçmesi için kadına müsade etti. Gonca içeriye geçtiği vakit kapıyı kapadı. Havluya doğru yürüyüp gelişi güzel oturdu iki kadın

 

"Aba rahmetli Hasan ağabeyin kızı nerede hele" dedi ve etrafa bakınmaya başladı. Hatçe kadın kaşlarını çattı, bu kadını bilirdi. Çok çöp çatanlık yapmışlığı vardı, öyle duyardı. "Eyi anasına yardım ediyo" dedi kestirip attı Hatçe kadın ettiği lafı. "Neden sordun"

 

"Merak ettim, büyümüştür aba

En son iki sene önce gördüydüm de pek güzeldi o vakitte"

 

Meraklı kadına kaşlarını çattı, Hatçe kadın. "Sen diyiver hele ne hayırı bu sen uğramazsın pek bu taraflara"

 

"Kudbettin ağayı bilirsin"

 

Hatçe kadın ilk önce duraksadı sonra kafasını salladı. Kudbettin ağayı bilmez miydi hiç karşı köyün ağası idi.

 

"Onun torunu var otuzundan az büyük, koca Kutbettin ağa eğer hatçe kadının rızası olursa torunuma torununu almak isterim dedi ve beni sana gönderdi.

Hatçe kadın duraksadı yeniden

Bilirdi Kutbettin ağayı çok iyi tanırdı.

Yaşına yakındı yaşı! Lakin Mihrimah geldi gözünün önüne daha küçüktü. Hemde çok küçüktü, bu işler de aceleye gelmezdi elbet.

 

"Kutbettin ağa he" dedi

 

Gonca başıyla onayladı yaşlı kadını

 

"Hemen karar vermesin düşünsün, taşınsın eğer kabul ederse ziyaretine gelmek isterim dedi en kısa zaman da"

 

Hatçe kadın başını salladı.

 

"Ben haber ederim sana" dedi Hatçe kadın, Mihrimah'ı isteyenler arasında en eyi Kısmet buydu.

 

O sıra hayvanlardan gelen Gül hanımla iki kadın konuşmayı sonlandırdı.

 

 

Mihrimah'dan

 

Buruk hasret içimi yakıyordu, aylar akıp gidiyordu. Ali'nin ardından gelen tek mektuptan başka haber gelmemişti. Eylül ayı sonlanıyor yapraklar tek tek, düşüyordu, yüreğimde sevda ise büyüyor, vuslat bekliyordu.

 

Pınara gitmek için evden ayrılmıştım, vakit akşam ezanını geçmiş etraf kararmış idi. Evlerimiz arasında mesafe azdı. Anamın izin vermesine oldukça şaşırmış olsam da bu duruma pek sevinmiştim. Geceleri pek ayaz oluyordu etrafı aydınlatan tek tük kandillerin varlığı az da olsa korkumu alıyordu.

 

Yazmamdan taşan saçlar yüzüme vurmaya başlamıştı. Rüzgar hafif titretti bedenimi, üzerim de ince bir hırka dan başka birşey yoktu. Sol yanıma döneceğim sırada arkamda oluşan hareketlilikle duraksadım.Yüreğim hızlandı aniden, içine bir sızı saplandı.

Duyduğum o tanıdık ses kulaklarıma doldu.

 

"Mihrimâh"

 

Dönmedim dönemedim arkamı.

O kadar çok dönmek isterken, bana engel olan duygu önüme geçmişti.

 

"Al yazmalı Mihrimah"

 

Kolumda hissettiğim dokunuşla gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu hissi dile getirmek zordu benim için. Bu dokunuş beni diğer yanıma döndürmeye başladı, ona mani olmadım, olamadım.

 

Döndüm

 

Karşımda gördüğüm suretle yutkundum

Baktı, baktım gözlerimden akan bir damla yaş dudaklarımın üzerine kondu.

Alinin gözleri düşen gözyaşımı takip etti, elini kolumdan çekip dudaklarımın üzerinde duran bir damla yaşa dokundurdu, bu dokunuş tenimi uyuşturdu.

 

Titredim, titredi.

 

Ali dudaklarımın kenarında olan hafif nemi sildi, eli hala orada kaldı. Sonra yanağıma yakın bir yerde yeniden durdu. Sokağın ortasında karanlık düşen yüzüne hasretle baktım.

 

"Ali" diyerek yutkundum.

 

İsmi dilime en güzel cümle idi.

 

Ali yutkundu, gördüğüm adem elması ile bende yeniden yutkundum.

 

Hasretin vuslata erdiği gecenin kör karanlığına güneş vurdu.

Loading...
0%