@sairsell
|
Karşısında durduğu suret ile yutkundu Mihrimah. Ali'nin adı hece oldu diline, varamadığı sokak, hissedemediği ilk bahar sevincini yaşadı. Hissetti, sızladı o an, hasret vuslata erince de zordu. Gözleri gözlerini gördü, kalbi kalbini bildi.
İçi, ona değdi
Keskin bakışlarını kızın suretinden çekmiyordu, delip geçiyordu.
Mihrimah, öyle şaşkın bakıyordu ki, Dudakları oval şeklini almıştı. Kadının kalbini okşayan, Ali'nin geceye karışan simsiyah gözlerinde kaldı.
Mihrimâh, kendinden beklenmeyecek birşey yaptı. Ali'ye doğru adımlamaya başladı. Aralarındaki mesafe az olduğu iki adımda ona gitti.
Ellerini açıp sarılmaya başladı. Başını Ali'nin sert gövdesine yasladı. Ellerini Ali'nin beline sardı.
Hasreti dindirmek için, üzerindeki ince gömleği sıkmaya başladı elleri şile bezinden olan, ince gömleğine sımsıkı tutunuyordu.
Hasret zordu. Gideni beklemek, yosun tutmuş kalbi arındırmakla eş değerdi.Yosun tutmuş, katranı andıran acılar kolay kolay arınmazdı, hasret buna benziyordu.
Ali, kaşlarını çatmış şaşırmış idi.
Kızı aniden kavrayıp, kendine bastırdı. Bunu biraz hızlı yapmıştı. Kızın, dudaklarından firar eden ince bir inilti duyulmuştu. Mihrimah'ın burnu sızlamaya başlamıştı. Ali, duygularına hakim olamıyordu. Aylar önce tanıdığı ve bir kaç defa gördüğü kadını ömründe hep görmek istiyordu. Mihrimah, ise farklı derinliklerde geziyordu. Sevdasına kavuşmuş olmanın mutluluğu ile karmaşa yaşıyordu. Gözlerinden firar eden duyguları Ali'nin görmesini istemiyordu, kalbine dokunan acıların kalbine değmesini de istemiyordu. Sadece Ali'nin sımsıcak göğsünü istiyordu. Onun göğsünde tamamen herşeyden arınmak ona karışmak istiyordu. Çok şey değildi, beklentisi. Kalpler Allah'ın elinde değil miydi? Dualarına bile katamaya korktuğu adamın kollarında hissediyordu.
Mihrimah'ın başını göğsünden çekip ellerinin arasına aldı Ali. Mihrimah gözlerini açtı, Ali'nin kara gözleri ile karşılaştı. Ellerini Ali'nin başında olan ellerinin üzerine koydu. İçine kaplayan huzuru tarif etmek onun için zordu. Dile gelmeyen duyguların anlam kazandığı adamın, bakışlarından kaçmak istemedi daha çok ona tutunmak istedi. Şimdi olduğu gibi hep elleri ellerinin üstünde olsaydı, çok mu şey isterdi.
"Sana geldim Mihrimâh" diye soludu Ali, sesi oldukça kısık çıkmıştı. Gözünü kızın güzel suretinden ayırmıyordu.
Baktıkça, bakası geliyordu.
Baktıkça yanası...
Mihrimah, yüzünde hissettiği sıcak nefesle kendinden geçmişti. Uyandığı için adamın göğsüne sakladı yüzünü, sımsıcaktı göğsü onun korunaklı yuvası olmuştu. Ali, kızın yazmasını elleriyle itti ve yazmayı eline aldı. Yüzünü, saçlarının içine daldırdı.
"Bir bilsen kokuna nasıl hasret kaldım" dedi erkeksi sesiyle. Saçlarını kokluyor, diğer yandan elleriyle saçlarını okşuyordu. Ne vakittir bu kokuya hasret hissediyordu kendini. Herşey o kadar acelecili ilerliyordu ki kendine engel olamıyordu adam.
"Mektubun gelmeyince öyle korktum ki Ali" dedi genç kız sesi hafif tiz ve ağlamaklı çıkmıştı. Sonunda onunla rahat konuşabilecek kıvama gelmişti. Mihrimâh, artık çekinmek istemiyordu. Onunla doğru konuşmak, anlaşmak istiyordu. Evet susmak güzeldi lakin birşeyler paylaşmak için iki kelam edebilmek şarttı.
Ali, kızın sesinde hissettiği hafif kırık tını duyunca kızın başını hafifçe göğsünden kaldırdı ve sımsıcak gözlerinin içine bakmaya başladı. Mihrimah, dolmuş gözlerini Ali'nin yüzüne sabitledi.
İkisi de birbirini yıllardır, tanıyor gibi bakıyordu. Sanki hiç yabancılık içlerine asıl olmamış gibi denk düşüyordu bakışları.
" Güzelim benim ağlama ben buradayım senin yanındayım" dedi şefkatliydi sesi, Mihrimah'ın hasret kaldığı duygulardı bunlar, hele ki sevdiği adamın dilinden duyunca heycanla çarpıyordu yüreği. Bir erkeğe en çok yakışan saf şefkat idi.Biraz eğildi Ali, dudaklarını Mihrimah'ın göz pınarından gelen yaşa değdirdi. Uzunca içine çekti. Hafif nemi hissetti dudaklarında.

Alnını kızın alnına dayadı. Kızın küçük burnu, burnuna değdi. Kendi kemerli burnu kızın burnuna orantılı büyük olduğu için kızım alnına değiyordu. Nefesleri birbirine karışıyor iken, durdu Ali.
"Bu ilahi güzellik, içime dokunuyor Mihrimah" diye soludu. Mihrimah tebessüm etti, yer ayaklarının altından kayıyordu sanki. Onun yüzünde tebessümü gören Ali yanağına yasladı dudağını. Öpmüyor idi, kuş tüyü gibi değdiriyordu.
"Öpmek değil istediğim inan, sadece sana dokunmasam bile yanıyor tenim" derken utanan Mihrimah gözlerini siyah gözlerden çekti.
Bunu kendine itiraf etmek istemiş idi. Kıza karşı duymaya başladığı sevgi herşeyin önüne geçmeye başlıyordu. Kendine engel olamıyordu. Askerden geldiği vakit direk soluğu kızın yanında almıştı. Daha anlamlı olmasını istedi, her dakikanın her saniyenin farklı olmasını istiyordu, herşey ikisi için özel olmalıydı.
"Mihrimah nefesime karıştın" diye fısıldadı. Kızın gözlerini tamamen kapandı. Ali'nin onu benimsemesi hoşuna gidiyordu. Hayatında ki tüm eksiklikler rafa kalkıyordu. Ali herşeyi tamamlamaya başlamıştı. Bu ona mutluluk vermişti.
Yabancılık çekmediği, içinde olan sevdasından idi.
"Dayanmak ne zormuş meğer, saçının kokusunu, dudaklarının tadını aldıktan sonra" diye nefesini soludu. " Daha tanıyalı ne kadar oldu da girdin sen gönlüme" diyerek hem mihrimâh'a hem de itiraf ediyordu. Elleri kızın ince belinde duraksadı ve kızın elini aldığım gibi kendi yüreğinin üstüne koydu. Mihrimah, sevdasının yüreğini avucunun içinde hissediyor tüm mahrem duygularıyla kendini ona haykırmak istiyordu. Egilen suretini kaldırdı ve gözleri yeniden gözlerine aktı.
Mihrimah da Ali'nin büyük elini kendi kalbinin üzerine bıraktı.
Adamın eli kızım kalbinin üzerinde hareketsiz kalmıştı. Ali'nin gözleri siyahın en kara tonu idi. Yutkundukça hareket eden adem elmasına takıldı gözleri kızın. Hayli uzun bir yoldu, adamın boylu boyuna boğazı.
"Gel benimle" dedi Ali,
Mihrimah ın kalbinin üzerinden elini çekince, boşlukta hissetmişti bir anlığına kendini, sonra ellerini avucunun içine aldı tekrar adam ve kızı durdurdu.
"Bana güveniyor musun" dedi Ali elleri ellerinde, gözleri gözlerinde ondan cevap bekliyordu. Biraz daha baksa canını teslim edecekti kız bunu bilmeden. Ona güveniyordu. Onu tanımadan ona güveniyordu. Sevdası güven inşaa etmeye yetmişti oysaki. Sevdası herşeyin önüne kefil olmuştu. Başını evet anlamında salladı. Ali cevabı duyunca kızı peşinden yürütmeye başladı. Mihrimahın gözleri, Ali'nin tuttuğu elindeydi. Ali'nin kızı tutuşu sert değildi, ama yumuşak hiç değildi.
Etrafta kimse yoktu. Çıkmaz bir dar yola girdi ikisinde. Ali, Mihrimah'ın elini sımsıkı sarmıştı, arada kıza bakıyordu. Çalıların arasında bir yerdi. Adımlarını durdurdu Ali. Karanlıktan bir şey göremiyordu Mihrimâh. Birbirinin nefes seslerinden başka ses yoktu.

(Karanlık hayal edin)
Karanlıkta pek göremese de yaklaşınca Eve benzeyen bir şey gördü. Evde denilemez idi o an, net göremediği için anlayamadı Mihrimah Daha önce buraya gelmemiş, bu çıkmaz yola girmemişti. Ali, kızın elini bırakmıştı Evin tahta basamaklarından çıktı. Mihrimah Ali'yi izliyordu.Ali eğilip, tahta çitleri arasına sokmuştu elini. Sonra eğildiği yerden kısa süre içinde kalktı. Aradığını bulmuş olacak ki, yüzünde tebessüm oluştu.
Mihrimah'a doğru ilerledi. Kızın elini tuttu, sonra kaşlarını çattı. Kızın yüzüne sabitledi bakışlarını
"Ellerin, üşümüş" dedi sesi sert çıkmıştı. Nefesinden hafif duman havaya karışıyordu Ali'nin.
"Bıraktığım için mi? Üşüdü diye sordu. Ne kadar düşünceli birisi olduğunu düşündü. Haylice uyandı. Onun cümlelerine, sesine bile alışık değilken bu yaşadıkları heyecan kalbine zarar veriyor şiddetini arttırıyordu.
"Hadi gel güzelim daha fazla üşütmeyelim seni" diye bastırdı kelimelerini.Birlikte iki tahta basamaktan çıktılar, Ali elini kapıya yaslandı ve kapıyı açmaya başladı. Kapıyı açmaya çalışan Ali'nin sırtına bakıyordu. Açılan kapıyla içeriye adımladı. Mihrimah kapı pervazında durmuş etrafa bakıyordu. İçerisi, dışarıdan daha karanlık idi. Dışarısını ay ışığı aydınlatıyordu.
Ali içeriden hala çıkmamış, Mihrimah, etrafa bakmaya başlamış idi. Çalılıkların arasında kalan bu kulübenin etrafında, hiç bir ev gözükmüyordu.Ya biri görecek olsa ne olurdu. Gecenin kör vakti, aklına anası gelmiş idi.Ondan birşeyler saklamak istemiyor idi. Zamanı gelince herşeyi açıklamak için fırsat olurdu belki.
Onu Pınarlara gidecek diye biliyordu. Ya o gelmeyince Pınar onlara gitse, diye düşündü. Gider miydi? Gitmezdi diye düşündü. İşleri çıktığını düşünür gitmezdi. Yorgunluk ile öyle yaptığı vardı.
"Gel yanıma" Elinde kandil vardı Ali'nin, kulübenin içinden dışarıya çıktı. Mihrimah'ın hemen yanına sokuldu. Bir elinde kandil diğer elini cebine attı. Aradığını bulunca gülümsedi Ali, cebinden çıkarttığı çakmağı fitilin camını açıp çaktı. Diğer yandan Mihrimah'ın gözlerine bakmaya başladı. Birşey sormaktan çekindi, Ali anlatır diye düşündü. Ali'ye döndürdü bakışlarını ve Ali'nin gözleriyle çakıştı.
Gözlerini elinde duran yanan kandile çevirdi. Eskimeye yön tutmuş kandilin sapından tutan Ali, diğer eliyle kızın elini tuttu.
"Gel benimle" diye eliyle Mihrimah'ı tutup içeriye soktu. İçerisini aydınlatan fitil ile etrafına baktı.
Küçücük bir odaydı. Küçük bir taş ocağı vardı. Yerdeki eski döşemeler etrafa ayrı bir ahenk sağlıyordu. Raflar vardı, kitaplar ile dizili raflar mevcuttu. Birde küçücük masa ve sandalye masanın üzerinde yarım kalan mumlar da vardı. Yere oturdu Ali, eliyle kızın eline uzandı.Kızın utangaç hâli onu daha çok etkiliyordu. Etrafa bakıyordu genç kız, kitaplara dalmıştı.
"Gel yamacıma" diyeren adamın uzattığı eli tuttu.
Mihrimah, hala utanıyor yanakları yanıyor idi. Fitil Ali'nin suretini aydınlatmış idi. Kesmişti sakallarını, saçları kısalmış idi. Hafif kirli sakalları mevcuttu yüzünde. Keskin bakışları üzerinde dolaşıyordu. Yere çöktü kız Ali'nin hemen yanına Biraz aralarında mesafe vardı.
Ali kızı kendine çekip yeniden sarılmıştı. Mihrimah, Ali'nin kokusunu aldığı gibi gözlerini sımsıkı kapadı.
"Burası çok güzel Ali" diye fısıldadı göğsüne doğru adamın. Ali, güzel kıza bakıp iç çekti.
"Sen daha güzelsin" diye fısıldadı dudaklarını saçlarına bastırdı. Lavanta gibi kokuyordu.
Farkında idi Ali, kızın biraz da olsa üstünden çekimserliğini attığının. Mutlu oldu, ismini söylemesi kendini daha güçlü hissettirdi.
"Beni utandırıyorsun" dedi. Mihrimâh suretini Ali'nin, göğsüne yasladı. Ali yeniden tebessüm etti, kızın saçlarından çekip, kafasının üstüne yasladı çenesini.
"Utanınca al al oluyor gül yanakların Burası benim dedemden yadigar, bazen gelir kalırım" diye konuştu Nihayet. Sesine hafifçe durgunluk çöktü. Rami beyin en sevdiği torunu Ali'ydi. Ali de keza dedesini çok severdi. Dedesi onu babasından çok korurdu. Hamit bey gibi sert bir adam değildi aksine ağır başka ve pek açık sözlüydü.
Mihrimah Ali'nin göğsünde ki başını kaldırdı ve Ali'ye bakmaya başladı. Ali de kızım suretini seyretmeye başladı. Böyle güzel ve berrak bir yüz daha önce hiç rastlanmamıştı. "Çok güzel bir yadigâr" diye fısıldadı.
Ali kızın gözlerinde gördüğü ışık ile yutkundu. Yeşil gözleri, turuncu loş ışığın altında simsiyah olmuştu. Her renk yakışır mıydı? Bir insana Ona yakıştırmıştı. Saçları diyar diyar, geziyordu sanki omuzlarında. Dudaklarına değdi gözleri, konuşurken istemeden ısırıyordu. Kızın ise bunun farkında olmadığını düşündü.
"Üşüyor musun hala" diye sordu. Üzerinde ince bir entari vardı kızın Mihrimah olumsuz anlamda başını salladı. "Üzerimdeki çok ince" dedi Ali ve elini kızım yumsak yanağımda gezdirdi. Kıza yaklaşmaya başladı. Yaklaştı ve çenesini tuttu eli, Bu yakınlaşma Mihrimah'ı yüzünü ateş başmasını sağladı.
Aniden elini çenesinden çekip belinden tuttu.Yüzlerini birbirine izahladı genç adam. Kızım narin boynu onu şimdiden zorlamaya başlamıştı.
"Alıştın mı askerliğe" dedi Mihrimâh.
Ali yutkundu kızın boynu ve yüzü arasında
"Alışamadım, nasıl alışılır bilmiyorum. Sürekli seni düşünüyorum ve benim aklımdan hiç çıkmıyorsun" diye itirafta bulundu. Mihrimah'ın yanan yanakları Ali'nin elinin altındaydı.
Ali'nin bakışları kızın dolgun dudaklarına düştü. Ve çekti bakışlarını, gözlerine indirdi.
"Bende seni düşünüyorum" diye fısıldarken dudaklarını ısırdı Mihrimah. Mihrimah'a bunu isteksizce yapmıştı. Ali sertçe yutkundu.
"Dudakların... " Ali'nin sesi keskin çıkmıştı.Başı aşağıya doğru düşüyordu genç adamın.
"Isırma"
Mihrimah, duraksadı.
Ali'nin bakışları yüzünde iken yutkunmak istemedi. Dudaklarını normal pozisyona getirmişti. Bunu bilerek yapmamıştı.
Yerden alıp Ali'ye çevirdi bakışlarını, düpedüz dudaklarına bakıyordu. Sonra gözlerini kaçırdı. Etrafa bakındı Mihrimah, ne yapacağını bilemedi. Elleriyle oynamaya başladı. |
0% |