@sairsell
|
"Mihrimâh"
Mihrimah, kadınların adını seslenmesiyle sersemleyen bedenini zor bela hareket ettirdi. Utanç içinde yeniden gözlerini adamın kara gözlerine sürdü. Issız bir karanlığın içine süzülür gibiydi sanki o an. İçinde cayır cayır yanan o ateş kendini belli ederken adamın gözlerinde gördüğü keskin bakış içinde oluşan heyecanı alevlendirdi.
Bunun adı büsbütün sevdaydı
Ona bakmak ve onu o an yanında hissetmek o denli kalbine heyecan vermişti ki, her an bayılacak gibiydi. Son defa adamın gözlerinin içinde varlığını beyan ederken gözlerini zorla onun dipsiz kuyularından çekti. Ağır bir yutkunma dudaklarından geçip giderken kurduğu düşün gerçek olması şiddetli ve kavurucuydu. Gitmek için soluna döndü. Ayakları zor bela hareket etti.
Hızlıca yürümeye devam ediyordu. Kaçtığı neydi sevdası mıydı? Yüreği mi? İnsan kendinden kaçabilir miydi? İnsan savrulduğu duygularından feragat edebilir miydi? Ali, giden kızın ardından bakmaya devam etti. Dudakları yana doğru kıvrıldı. Ellerini cebine sokup yürümeye devam etti. Yüzüne peyda olan tebessümü büyüdü. Mihrimah, diye geçirdi içinden. İsmi yavaşça dudaklarına hükmetti.
"Mihrimâh..."
Kaç gecedir düşüne gelen kızı aklına yer etmişti. Kimdi kimlerdendi? Hakkında hiç bir sual duymamış olması içinde merak uyandırıyordu. Yanına gelen dostlarıyla bakışlarını yere indirmişti. Kısa bir süre içinde onlara dönüp her biri ile tokalaştı.
Mihrimah, adını seslenen kadının yanına gitmiş titreyen ellerinde olan kap kacakları eğilip yere bıraktı.
"Mihrimah, kuzum sana bakınıyom göremedim nereye vardın" diye konuştu Ayten. Tek kaşını kaldırmış kızın ince suretini incelemeyi de ihmal etmiyordu aynı zamanda.
"Buradayım Ayten abla" diyerek onu geçiştirdi Mihrimah, ama ne bilsin de karşısında kaçın kurası bir kadın vardı.
"Gel hayde işimizi halledelim vaktiyle " dedi Ayten, bulaşık leğenlere doğru yürümeye başlamışlardı. İki leğen vardı. Birisi yıkamak için diğeri durulamak içindi. İki kadın leğenin başında bulaşıkları yıkıyorlardı. Mihrimah'ın aklı Ali'nin bakışlarındaydı. Aklına işleyen siyah gözleri keskin yüz altlarıyla beraber karşında durmuş adını sormuştu.
Onu zaten göremiyordu. Askere gittiği vakit nasıl dayanacaktı. Onun o keskin bakışları içinde var olan duyguları gün yüzüne çıkartıyordu. Sus pus olmuş cümlelerin başı sonu yoktu artık. Ali ona imkansızdı. Bir ağanın oğluydu! sonunda yine üzüleceğini kahır olacağı ortada olsa da içinden söküp atamıyordu.
Ali'ye cevap verememişti. Neden adını sormuştu ki, heyecan içindeydi.
Ali'nin ses tınısını bir kaç kez uzaktan duymuştu. Lakin bu kadar yakından şahit olmak içinde volkanik bir dağın patlamasında çıkan tufan gibiydi. O tufan kendi içinde yanan bir maddeye tâbi tutulup kendi ekseninden dolaşan bir kayıptan farksızdı. O kayıp Mihrimah'ın karşılıksız sevdasına rasgele takılmış bir prangaydı.
"Mihrimah kız sen beni dinlemiyon mu?"
Ayten'in sözleriyle ona doğru döndü Mihrimah, duyuyordu ama cevap vermemişti. Aklı orada değildi çünkü. Ellerini bulaşık leğeninden çıkarttı. Suların süzülmesi için ellerini sıvazladı.
"Dalmışım buyur abla"
Ayten'in gözlerine bakıyordu. Genç kadın yanı başından dalgın olan kıza tebessüm etti.
"Kız sevdaya mı düştün yoğsam ne bu hallenmeler deyesin hele" dedi yüzünde duran tebessüm daha da büyüdü. Aynı zaman da karşısında duran kızın yüzünü incelemeye başladı. Beyaz teninin üzerine konan al renk kızın ince yuvarlak suretine musallat olmuş gözlerinin feri sönmüş idi.
Dikkatli kadındı vesselam Ayten!
Sevda olacak işti elbet amma ya imkansız biriyse diye geçirdi içinden.
"Mihrimah bak bana hele"
Mihrimah şaşkın haliyle Ayten'e bakmaya başladı. Büyük gözleri Ayten'in gözlerinin içinde küçücük kalmıştı. Ne düşündüğü aşikar kadının meraklı hali gözler önüne serilmişti.
"Bak bana güzelim" dedi kollarını su dolu leğenden kaldırmış su damlaları dirseklerine doğru yol almaya başlamıştı. Eliyle Mihrimah'ın çenesine kendine sabitledi. "Kimlerden de hele kuzum bir hal çaresi vardır elbet" sesi meraklı aynı zamanda endişeli çıkıyordu. Mihrimah, kırık bir tebessümle kadına baktı.
"Yok abla gönlümde kimse onu nereden çıkartıp durun" Bozuntuya vermek istemeyen kız yüzünü yeniden leğene indirdi. Durgunluğu onu yeniden ele vermişti.
'Eyi gülüm öyle diyorsan öyledir" diye konuştu Ayten, daha fazla üzerine gitmek istemedi.
Aşağıya sarkıttığı başını soluna çevirdiği zaman Ali'nin suretini görmesiyle içinin çivilendiğini hissetti. Ali, bir kaç arkadaşı ile tokalaşıyordu o sıra.
Onu görmemişti.
Görse ne çıkardı ya!
Ama yüzünde ki tebessüm onu hala derinlere götürüyordu. Hemen bakışlarını önüne çevirdi.
Ya onu tekrar görürse?
Ayten'in bakışlarından bir haberdi. Ayten, genç kızın baktığı yere baktı. Suretine biçilen acı karşısında ağırca bir yutkunma yaşadı.
Ali...
Bu imkansızdı.
Ali kocasının yakın dostlarından biriydi. Yiğit bir delikanlıydı lakin Ali, Mihrimâh'ı görmezdi.
Mihrimah, Ali'nin baktığı yerde olamazdı. Hem geçenlerde duymuştu Ali, yakın köyden bir ağanın kızı ile evlenecekti. Esma diline çalmıştı Ayten'in. Olsa bile anası Zerda, Mihrimah'ı bu koca konakta barındırmazdı.
Ah dedi içinden bahtsız güzel. Ne de güzel bakıyordu.
Ali, arkadaşlarıyla muhabbet faslını bitirip çarptığı kızı bulmak istiyordu. Keskin gözleriyle etrafta göz gezdirdi. Haremlik olduğu tarafa bakmayı sürdürdü. Kısa bir süre içinde bir kaç genç kızın ona bakıp fısıltı hâlinde birşeyler konuştuklarını görünce başını başka tarafa çevirdi. O düşünceleri ile boğuşurken yakın dostu olan mahir Ali'nin sırtına vurdu.
"Gardaşım asker ocağı ana kucağına benzemez bilesin. Tığ gibi delikanlısın evvel Allah amma orada cüssene bakmazlar ha" dedi sesinde saf bir alay mevcuttu. Ali keskin bakışlarını dostuna sabitledi. Mahir, ondan bir kaç yaş büyük olsa da bu hiç sorun teşkil etmemiş yeri gelince ona ağabey gözüyle bakmasına sebep bile olmuştu.
"Bilmez miyim Mahir, evvel Allah bizde ham değiliz" dedi alttan alttan güldü. Ali'nin sevdiği yoktu bilirdi amma sormak adetten idi.
"Sormak adettendir koçum var mı bekleyen biri" dedi bir yandan bıyıklarını okşuyor etrafa bakıyordu.
Ali'nin aklına yine o geldi, belki yavuklusu ya da sevdiği biri vardı. Kendi kendine gelin güvey olamaya lüzum yoktu. Kime soracağını bile bilmiyordu. Hiç olmayacak zamanda karşısına çıkmıştı.
Gözleri yeniden etrafı süzdü yeniden.
"Yok Mahir" dedi ve istemeden bir iç hasıl oldu dudaklarına. Mahir Ali'yi iyi tanırdı evlenmeden yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Geçenlerde kulağına Ali'nin evleneceği gelmiş, dostuna sorduğunda Ali'nin cevabı net bir şekilde hayır olmuştu. Hamit beyi iyi tanırdı. Ali'yi de bilirdi ona kimse istemediği bir şeyi yaptıramazdı.
Mihrimah Ali'yi son defa görmek için etrafına bakıyordu. Son defa görse başka ne isterdi. Lakin etrafta dağılmış tek tük insandan başka kimse yoktu. Bir kaç kişi harici herkes evlerine dönmüştü. Ayten ile beraber yol üstünde ayrılmak için kapıya doğru yürümeye başladı.
Kapıyı kendisine doğru çeken genç kız gözleri kapının karşında duran duvara kaydığı vakit Ali'nin keskin bakışlarıyla karşılaşmıştı. İçine saplanan ok bir mızrak gibi derine batmıştı. Kısa bir süre sonra şaşkınlığı gün yüzüne çıkmaya başlamış, eli ayağı birbirine dolandı.
Gözlerini hemen çekti.
İçinde ki o telaş karnına bir ağrı saplanmıştı.
"Hayde gidelim " dedi kuru bir sesle Ayten, Mihrimah'ın koluna girip onu da kendiyle beraber yürütmeye başladı.
Ali, hala ona bakmaya devam ediyor muydu? İçinden geçirdiği o arsız istek tüm vahşiliği ile üzerinde gezindi. Kafasını kaldırıp baksa emin olacaktı. Ya bakışlarını yanlış anlarsa ne yapardı. En iyisi kafasını önüne eğmesiydi.
İçi, içini yesede bakmadı.
"Bacım az duru ver hele Mahir'in yanına varıp geleyim hayde sende gel" diye Mihrimah'ın bir şey demesine fırsat vermeden kolundan çekti.
Mihrimâh, kaşlarını çatsa da onu engellemek için geç kalmıştı. Ayten çoktan genç kızı yürütmeye başlamıştı.
"Kız gel hele hem haber edeyim gideceğimi" dedi Ayten, kendinden emin bir tavırla.
El mecbur kadının kolunda ilerlemeye başladı. Ayten, Mahir'e yanında Ali'yi yeni farketmiş hafif duraksar gibi olmuştu.
Mahir karısının geldiği yöne bakışlarını çevirmiş biçimli kaşlarını çatmıştı. Kadın kısmının erkekler arasında neydi işi, elbette kızacaktı lakin yeri burası değildi. Yavaşça Ali'ye baş selamı verip karısına doğru ilerledi. Ayten dağ gibi iri kocasını görünce tebessüm ediverdi yandan. İçinde kopan tufanlardan haberi var mıydı bu koca adamın? Duruşuna vurulmuştu Ayten, Mahir'in.
Bir iki cilve yapmasın mıydı?
"Ayten" dedi tok bir sesle Mahir
Ayten duraksadı kocasının yanında sokulmak istedi lakin Mahir kızardı biliyordu. Bakışlarından bile kızdığı belli oluyordu adamın
"Mahirim" dedi Ayten cilveli bir ses tonuyla bir eliyle yazmasından sarkan saçlarını okşuyordu. Naz da mı etmese idi erine
"Ne oldu çabuk de hayde" dedi Mahir kalın kaşlarını çatmış karısına bakıyordu. Mahir, aynı zamanda bakışları hemen karısının ardında kalan Mihrimah değdi.
"Hiç gidiyordum da sana da haber edeyim dedim eti etmemiş miyim acep" dedi sesinde cilve vardı. "Eyi eyi" Mahir gözleriyle Aytenin arkasını işaret edip gözleriyle birşeyler anlatmaya başladı.
Ya sabır dedi içten içe adam
Ali, Mihrimah'a dalmıştı. Genç kızın bakışları yerdeydi. Az mesafe olmasına rağmen kokusu tütmüştü burnuna daha yaklaşsa ne olurdu sanki! Ya da ona öyle geliyordu. Taze bahar gibiydi Mihrimah. Biraz daha seyre dalsa ne olurdu. Kızın esen güzelliğine mi büyülenmişti yoksa masum hallerine mi bilmiyordu oysaki daha ne vakittir görmüştü sanki. Diğer arkadaşlarına baş selamı verip Mahir'in yanına doğru ilerlemeye başladı.
Yaklaştıkça kızın eğilen başına bakıyordu. Neden eğiyordu başını! O güzelim gözlerini neden çekiyordu.
Mahir'in yanında durdu. Mihrimah'ın bakışları halen yerdeydi. Bir gölge gibi düşmüştü o an adamın varlığı gözünün önüne. Ali, bakışlarını almak istemese de almıştı kızdan.
"Mahir ben gidiyom gardaşım" dedi Ali sesi tok ve sert çıkmıştı. Mihrimah duyduğu tok ve sert sesle yutkundu.
Ayten, Ali'yle duraksamış göz ucuyla arkasında kalan genç kıza bakmıştı. Mihrimah bakışlarını yere sabitlemişti. Bunda utanılacak ne vardı Allah aşkına. Bir defa olsun göz göze gelseler neler olurdu acaba diye düşündü. Bakışlarını kocasının yanında duran Ali'ye çevirdi.
"Nasılsın Ali"
Mahir kızmazdı bilirdi lakin köy meydanında adamların olduğu kısımda konuşması genç adamı çileden çıkarırdı. Olsun yine de Mihrimah'ın Ali'nin sesini duymasını istemişti.
"İyiyim bacım seni sormalı" dedi Ali Bakışları ara ara Mihrimâh'ı yokluyor idi.
Kırmızı yazmasından salınan saçlarına hafif rüzgar vuruyordu... O an sanki o eşsiz kokusunu burnuna gelmişti.
Derin nefes aldı.
"Askerliğin hayırlı ola Hayırlısıylan git gel evine, seni bekleyenlere inşallah" dedi Ayten ince bir tebessüm etmişti.
Mihrimah, yerde olan bakışlarını kaldırmıştı bir an. Ali ile göz göze gelmişti. Çekmek istemiyordu bakışlarını her ikisi de birbirinden. Sevda neydi? bir yürek çarpıntısı mı? yoksa bir yürek yangını mıydı? İkisi de bundan bir haberdi. Mihrimah öncesinden yanıktı. Ali ise belki de sonra yanacaktı. Hangi alev daha kuvvetliydi? Hangi alev daha can yakıcı olacaktı . Ayten, Ali'nin Mihrimah'a doğru baktığını görünce şaşırmadan edememişti. Kuvvetli bakıştı. Beğeni miydi?
Sadece şaşırdı.
İkisi de çekmişti gözlerini birbirinden.
"Sağ ol bacım" demişti Ali gözleri hala Mihrimah'ın o essiz yosunlarındaydı. Beyaz kusursuz teni tüm eşsizliği ile karşısında duruyordu.
"Biz gidelim" demişti Ayten Mihrimah'ın yeniden koluna girip onu yürütmeye başlamıştı. Mahir'e fazla bakmamaya özen gösterdi. Sinirli olduğu tesbih çekişinden belli oluyordu. Her teşbih çekişinden yutkunma ihtiyacı hissetmiyor değildi.
"Bende gelirim birazdan" dedi Mahir, sesinde ki tınıya anlamıştı.
Mihrimah önünde duran iki adama bakmadan yürümeye başlamıştı. Ali'ye son bakışıydı. Bir daha göz göze gelemeyecek olmak ne kadar acıtıyordu içini.
Ali bakışlarını önüne sürdü eğer biraz daha baksa ayıp kaçabilirdi. İçinde duran merak sinyalini vermişti. Dostunun genç kızı tanıdığı aşikardı.
"Ayten bacının arkasında duran kız kimlerden Mahir bilir misin?" dedi hiç uzatmadan direk konuştu. Duraksamıştı Mahir şaşırdığı belliydi. Ağır ağır başını tespihinden çekmiş Ali'nin keskin gözlerine çevirmişti. İfadesiz duruşu karşısında oda kaşlarını çattı.
"Hayırdır Ali" diye sordu.
Ali, sadece bakmakla yetindi. Keskin gözleri arkadaşına bakıyor, cevap bekliyordu.
"Rahmetli Hasan amcanın kızı" dedi Mahir fazla üstlemek istemedi.
" Rahmetli Hasan Çobanın kızı"
Bilmişti Ali, Hasan ağabeyi elbet tanırdı.
Elinde büyümüştü zamanında.
"Tamam bildim Mahir eyvallah" Mahir, düşünceli arkadaşının yüzünden geçen silsileyi anlamaya çalışıyordu.
Gözlerini Aliye sabitlemişti
"Duyduğun birşey var mı?"
Mahir, Ali'den almıştı bakışlarını, sokaktan geçen delikanlılara baş selamı vermiş, elini göğsüne koymuştu.
"Yavuklusunu bilmem ama nişanlısı falan yoktur duymadım. Anası ve ninesiyle yaşar."
Mahir tanırdı kaç yıllık dostunu fazla kızla işi olmazdı lakin olduğu zaman sadece gönül eğlendirir idi.
"Anlaşıldı Aytene sorarım gardaşım hayırlısı" dedi ve Ali'nin omuzuna elini koymuş hafif sıkmıştı.
"Mihrimah, iyi kızdır."
|
0% |