Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@sairsell

Gecenin meyus karanlığının içinde sessizlik kol geziyordu. Mihrimah, elinde kanaviçe evin veradasında anasının dizinin dibinde oturuyordu. Gül hanım da çemberin kenarına oval oyalar nakış ediyordu. Mihrimâh'ın eli işte olsa da aklı yitip giden günün izlerinde halen duruyordu.

 

Sevdasında

 

İçine buyur ettiği devasında.

 

O günün ardından koskocaman iki gün geçmişti. O iki günün içine kabul ettiğinin hasreti onu yoklamaya başlamıştı. Ali'yi her vakitte de gördüğü olmazdı ya zaten. Bazen arkadaşlarıyla beraber dere boyunda veyahut çeşme kenarında görürdü endamını.

 

Etrafın karanlığı duvara asılı kandille aydınlanıyordu. Mihrimah, ince ellerine aldığı iğneyi boylu boyunca etamin kumaşının üstüne sürttü. Hatice kadın yatsıdan sonra yatmıştı. Gül hanımın yorgun ve uykulu sesi duyuldu.

 

"Gülüm ben yatıcam gayrı gözlerim kapanıp duruyo" Mihrimah başını kaldırıp anasına baktı. Gül hanım akşamlar namazdan sonra hemen yatardı. Bu gece neye hikmetse oturmuş idi. Mihrimah anasına tebessüm etti.

 

"Allah rahatlık versin anam"

 

Gül hanım oturduğu tahta sedirden kalktı ve elinde tuttuğu oyalı yazmayı kenara bıraktı.

 

"Sende pek geçe kalma emi yavrum, üstüne ayaz sinmesin" diye merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.

Mihrimah, elinde duran etamini işlemeye devam etti.

 

Yüreğine dolan anılar yeniden içini sımsıcak ettiği gecenin deminde Ali'nin zeybek oynayışı düştü gözlerinin önüne.

Heybetliydi. Gören gözün hülyası olurdu Ali. Genç kızlardan işitmişti Mihrimah, O akşam yakışıklılığı ve yiğitliği ile herkesin dilindeydi. İlk o gece içinde hırçınlığı hissetmişti genç kız. Yere elini vurmasıyla gönlünü daha da kaptırmıştı kara bakışlı adamın kuytusuna. Düşündü ne vakittir aklından çıkartmadığı sevdiğini.

 

Bahçeden gelen hışırtıyla kurduğu düşten hemen çıkıvermişti. Bedenini kaldırdıp selamlıktan aşağıya doğru bakmaya başladı.

 

Karanlıkta pek birşey göremedi.

 

 

 

Aklına evin dış kapısı geldi. Acaba kitli miydi? Düşünceleri büyürken içini kaplayan huzursuzluk gün yüzüne çıkmıştı. Genelde evin dış kapısını sürekli kitli tutarlardı. İçeri geçmeden anasına bakındı. Yatmıştı büyük ihtimal diye ses etmedi. Tahta merdivenlerden yavaşça inmeye başladı. Rüzgarın asi yüzü suretine çarpıyor ve saçlarını uçuşturuyor idi. Bir elinde tuttuğu kandil etrafı hafif aydınlatıyor olsa da ışığı uzağa vermiyordu. Acaba tilki mi inmişti bayır dan diye düşündü. Tavukların yeri sağlam olsa da kuşkuya düşmüştü.

 

Usulca kapıya yaklaştı.

 

Adım sesleri duyduğu an içine yapışan korku duraksadı .Kapıya değdirdi elini

Yavaşça örteceği sırada ağzına kapanan el ile dumura uğradı. Elinde ki kandil yere boyladı.

 

Tanıdık bir hissi kuvveti tüm bedenini sarsa da hissettiği o korku önüne engame olmuştu.

 

Arkasına dönemeden sert bir beden tarafından tutuldu. Çırpınan bedenini sımsıkı tutam kollar onu kapana sıkıştırmış idi. Bağıramıyor sesi çıkmıyordu. Elin sahibi çok güçlüydü hareket edemiyordu. Birden arkaya çevrildi bedeni kısa bir an afallasa da karşısında gördüğü manzara ile şoka girdi.

 

"Mihrimâh korkma benim" diye fısıldadı adam. Kızım bir eli kollarını tutuyor diğer ise ağzını kapatıyor idi. Aralarında hatırı sayılır mesafe vardı.

 

"Şimdi seni bırakacağım katiyen ses etme"

 

Gecenin karasında Ali'nin kara gözleri ile bütünleşmişti sanki. Mihrimâh in yer ayağının altından kayar gibi olsa da olayın şokunu daha yeni atlatıyor idi. Ali, yavaşça kızın yumuşak dudaklarından elini çekti. Mihrimâh, hala korku içinde yüzü bembeyaz kesilmiş bir halde Ali'nin suretine bakıyordu. Yanıp tutuştuğu adam gözlerinin önünde ona gece gibi bakıyordu. O gecenin karanlığında ay ışığı gibi önüne süzülen o tanıdık hisse yüreği serzeniş ilan ediyordu. Gecenin bir vakti onun evinde ne işi vardı? Geleceğim derken bunu mu kastetmişti.

 

Ali ansızın kızı çekip sarıldı.

 

Olayın soku geçmeden başka şoku yaşadı Mihrimah, elleri aşağıya sarkık yüreği ürkek bir kuş gibi uysal... Ali ise kızın beline sarılmış ve saçlarının kokusunu içine çekiyordu. Eliyle aynı zamanda yumuşak ve pak saçlarını okşuyordu. Bunun hayalini kaç gecedir düşlediği gerçekti. Güzel kokusuna mest olmuştu. Dağlarda gördüğü kır çiçeği gibi, baharda açan ağaç yeşilliği gibi taze ve güzel kokuyordu.

 

Mihrimah'ın yüzü ise Ali'nin kalbine denk düşmüştü. Sevdiğinin kalbinin seslerini duyan genç kız hafif hafif korkusunu atmış yerini heyecana bırakmıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu.Göğsü öyle güzel hissettirmişti ki, sanki bunca zaman eksik kalmış gibi hissetti.Ali kızın yüzünü göğsünden kaldırmış ve eliyle çehresini tutmuş kendisine bakmasını sağlamıştı.

 

"Korkma güzelim seni korkutmak niyetinde değildim" dedi sesi sakin ve güven verici çıkmıştı.Mihrimah al al olan yanakları ile adama bakmaktan çekiniyordu. Ali elini kızın ince beline değdirdi. Kısa süren bu hissediş, Ali'nin bedeninde fırtınalar koparmaya yetmişti bile. Mihrimah Ali'den uzaklaşmayı istemese de uzaklaşmıştı.

Çünkü birisi görse laf, söz olurdu bilirdi.

Zaten birisi gece ikisini uzak olsalar bile görse laf illa ki olurdu. Ali kızın karşısında mesafe koymasını hiç istemese de hoşuna gitmişti aslında

 

"Ya biri görürse" diyen kız olayın şokunu üstünden halen atmış değildi.

 

Ali çapkınca gülümsedi.

 

"Gecenin bu vaktin de kimse görmez rahat ol. Ben sana geleceğim dememiş miydim? Bekledin mi?"Mihrimah Ali'yi hep beklemişti lakin yine Mahir ağabey'e haber salar diye düşünmüştü. Hem son günlerde yaşadıkları halen aklında bir düş gibi canlanıyordu.

 

"Bekledim..." kelimeler diline vardığı vakit utanmadan adama bekledim demiş olmanın verdiği ızdırap yüzünü yakmıştı.

 

"Anam uyanmadan gitmem lazım" diye kaçmaya çalışsa da Ali buna mani olmuş kızın ince kolundan tuttup onu kendine yeniden çekti. Aralarında az mesafe olmasına rağmen kızın o yosun yeşili gözlerinde ki pırıltı onu mest edecek kadar güzeldi.

 

"Gitme biraz daha kal" Mihrimah, gözlerine derin bakan adamın kuytusundan içeriye girdi. İçinde ki o kuvvetli his onu zora sokuyordu.

 

"Bekle beni Mihrimah" Ali'nin siyah zeytini andıran gözleri gecenin en kuytu parıltısına kapıldı. Mihrimah'ın suretini elleri arasına aldı. Mihrimâh yaşadığı onca hissin getirdiği yoğun duygularla gözlerinden bir damla yaş yanağını kenarında akarken Ali'nin eline değdi.

Genç adamın içi hafifçe burkuldu. Neden yaş değiyordu o güzelim gözlere?

 

"Hâlbuki gözlerine yaş değil mutluluk olmak için gelmiştim" diye konuştu Ali.

 

Hüzün de versen de benim yüreğim üstüne

diyen kadının sessizliğinde kayboldu adam.

 

"Git" diyen sesi hafiften olsa titremişti Mihrimah'ın.

 

Hislerini belli etmekten çok korkmuştu

Mihrimah Ya anlarsa onu sevdiğini... Onu kandırmış olmaz mıydı? Elinde değilken sevmemiş miydi hâlbuki onu. Kalbinin tesiri onun yegane varlığı değil miydi?

 

"Gidiyorum ama yeniden sana gelmek için." Ali, biraz daha kızın yanında kalmak istese de onu zor durumda bırakacağın farkındaydı.Aklına şairin o satırları düştü.

 

Gitmekle gidilmiyor ki.

Gitmekle gitmiş olamazsın!

Gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.

Ne güzel tutuştu oysaki! Ne güzel hissettirmişti. Kapıya doğru adımlanan Ali halen bedeni Mihrimah'a dönüktü.

Gözleri talan ediyordu Ali'yi öyle masum bakıyordu ki ilk defa bu denli bir kadına tutulmuştu. Sonunda kayboldu Ali.

Mihrimah ise kalbine götürdü elini.

 

"Sen benim yüreğimsin Ali,

İnsan hiç yüreğini terk eder mi? " diye sessizce fısıldadı.

 

 

Usulca yatağına serildi Ali...

 

Anasının geldiğinden hayli habersizdi

 

"Oğlum vakit geçtir bu ne adet böyle, baban duymasın.

 

Ali bir hışım kalktı yerinden.

 

"Destur ana bu vakitte... duysun kimseden gizlim yok" diye öfke içinde parladı.

 

Anası Ali'nin yamacına yaklaştı.

 

"Paşam yiğidim yapma böyle yakında askersin bu hafta asker düğünün var gayri... babanla kötü olma"

 

"Ana ben yatacam"

 

"Eyi oğul gecen hayırlı ola..."

 

Ali yatağına kuruldu. Cebkeninin cebinde duran yazmayı aldı. Parmaklarıyla okşamaya başladı.

 

Yıllardır kalbini delicesine kimsenin attıramadığını anımsadı. Genç kızın esen güzelliği kondu yüreğine. Kalbinin kapılarını aralamaya hazırdı Ali. Tıpkı onu gördüğü dere kenarına gitti düşünceleri. Sımsıkı sarmış Mihrimah'ı hissetmiş idi. Keşke hep göğsünde saklayabilseydi minik kadını...

 

°

 

Sabah olmuştu. Mihrimah hayvanların ahırı temizlemiş, kahvaltı hazırlamıştı

Anası ve ninesi kalkmış kahvaltı sofrasına oturmuşlar idi.

 

Hatçe kadın

"Mare bir tutturamadın ekşimiği" ters ters geline bakmaya başladı.

 

"Süt kesilmiyo" bir yandan kaynayan sütü karıştırıyordu.

 

"Biraz daha sirke çalıver"

 

Hatçe kadın Mihrimah'a baktı

 

"Mihrimah yapsın artıkın gayrı

Hem öğrenir gocasına yapar" diye kıza yol yapıyordu. Mihrimah elinden çatalı düşürdü bereket ses çıkmamış idi.

 

Gül hanım ses etmedi.

 

Hatçe kadın burnunu dikmiş.

 

"Olacak gayrı everilecek yaşa geldi de geçiyo ben onun yaşında iken gocamın kucağına bebe kodum"

 

Gül hanım tebessüm etmeye çalıştı.

 

"Etme ana daha erken değil midir? dedi Gül hanım

 

Hatçe kadın çatalı siniye (Yer sofrası) attı.

 

"Ne dersin gelin gelin! Öğrensin bilsin de ele gidince buna bişe göstermemiş demesinler. Sen kızını elalem seni ayıplar bilmen mi? Hem vakti geldi de geçiyo" Gül hanım yaşlı kadına hak vermedi değildi sadece vakti gelmesinden ve hayatta ki tek yegane varlığını vermenin hüznü içinde önüne döndü.

 

🌼

 

Gül hanım komşuya gitmiş Hatçe kadın ise bacaklarını sedire uzatmış içi geçmiş uyukluyordu.

 

Mihrimah elinde çalı süpürgesi bahçeyi süpürüyor bir yandan da toz kalkmasın diye etrafı ıslatıyordu.

 

Ayten kapı ağazında durmuştu.

 

"Kız dur hele her yan duman oluvermiş diye konuşuyor bir yanda dan burnunu tutmuştu. Mihrimah hafif korkmuş elini kalbinin üzerine koymuştu.

 

"Kız korkma"

 

"Korkmadım dalmışım gel buyur Ayten abla" elinde ki çalı süpürgesini kenara bıraktı. "Nereye daldın anam" diye kinayeli bir biçimde konuştu Ayten.

 

"İş..." diyen Mihrimah, aslında Ali'yi düşünüyordu.

 

"Benim heybetli kara bakışıyla yüreğimi hop ettiren bir kara yiğit yarim var onu düşünüyom demiyor da" diyince Mihrimâh yanakları hemen kızardı.

 

"Yüzü de hemen al al oluverir"

 

Mihrimah önce sedirde uyuyan nenesine baktı. Sonra uyuduğunu görünce içi rahatladı. Ayten Mihrimah'ın baktığı yere kafasını çevirmiş.Ağzını fermuar çeker gibi eliyle hareket ettirmişti

 

"Belli mi olur uyumaz o ah bu dilime" diye kendine kızdı Ayten. "Mutfağa doğru geçelim gel abla" İki kadın mutfağa geçmiş Ayten yer döşeğine oturmuştu.

 

"Sade yapıyom" diyen Mihrimah, eline cezveyi aldı ama genç kadının sesiyle cezve elinde duraksadı.

 

"Boş ver gahveyi gel yanıma hele sen"

Mihrimah Ayten'in yanına gidip oturdu.

 

"Nasıl gidiyo de hele ablam

Meraktayım kaç vakittir"

 

Mihrimah utanmıştı. Alışık değildi bu tür konuşmaları pek sevmezdi. Heleki Ali'yi kimseyle paylaşmamışken. Ayten eliyke kızın elini tuttu.

 

"Utanma benden Mihrimah

Hem yarın askerlerin eğlencesi var köy meydanında gelecen değil mi?

 

"Gelcem" diye fısıldadı. Gelmez olur muydu hiç.

 

"He şöyle iki lafın belini kıralım diye geldim emme ağzından laf alamıyom anam"

 

"Daha çok yeniyiz birbirimize alışmaya çalışıyoruz" diyen Mihrimâh başını yere eğdi. Hem daha iki kelimeden başka Ali ile cümle kurmamıştı. Ayten etrafa bakışlar atmaya başlamıştı.

 

"Kız senin bu utanmam ne olacak acep oğlanın yanında da böyle min yoğsa"

Mihrimah, Ayten'e baktı.

 

"Utanmak değil Ayten abla sadece alışık değilim bu tür şeyler konuşmaya ben"

 

Ayten anlamıştı zaten en başından bu güzelin daha önce hayatına hiç birisinin girmediğine. Saşırmıştı güzeldi Mihrimah, hemde çok güzeldi can yakıcı bir mâhurdu.

 

"Güzelim alışıcan daha çok toysun.

Ondan utanma olur mu? Beni de sakın yanlış bilme" dedi Ayten kıza öğüt vermeye başlamıştı bile.

 

Mihrimah'ın, dün gece geldi aklına

Beline saran ellerde kaybolduğu ve içinin gittiği dakikalarda yandığını anımsadı. Sonra bir tebessüm etti.

Yabancı olan herşeye daha yeni alışmaya başlıyordu alışmak güzel bir şeydi.

 

" İşte böyle gülümse. Sen gülünce güller açsın içinde ablam dedi usulca elini sıktı Mihrimah'ın.

 

-

"Beni de ablan bil emme. İstediğin her şeyi benlen konuş çekinme dedi

Tebessüm etti Mihrimah.

 

"Em senin geçtiğin o yollardan bende geçtim. Tabi ben daha dilliydim sözüm ona anlarsın ya! Kolay mı? Boylu poslu endamlı erkeği kendime yar etmek diyince Mihrimâh hafif utandı.

 

"Vış seni gibi kuduruk garı alacam emmi elime bastonu" diyen Hatçe kadın uyku haliyle hayli çekilmez olmuştu. Ayten suratını buruşturdu.

 

"Ah bende bir eksik etraf pek sessiz diyordum emmi. Sebebi belliymiş dedi Ayten.

 

"Çok gonusma gaçıl az yana" Hatçe kadın.

 

Ayten, yavaşça minderden yana doğru kaydı. Pek kinayeli olduğundan sevmezdi Hatçe kadını Ayten ama anasının hatırı için her lafını sineye çekerdi ama kendi de laf atmadan duramaz idi.

 

"Gız karga bokunu yemeden dünemişin sen bu evin kapısına varır mıydın? dedi Hatçe kadın.

 

"Yoldan geçiyodum iki hatır soram dedim eyi etmemiş miyim? Hem yaşlı başlı insana uğramak sevap değil miydi?!"

 

"Eyi eyi" diyen Hatçe kadın yine de birşey dememiş idi. Sonuçta torunu yaşında değil miydi? Ayteni severdi ama çok dilli olduğu için pek az etmezdi. Onun için kadın dediğin yere ve zamanına göre hareket eden ağır başlı olmalı idi.

 

Hatçe, kadın yüzünü ekşitti.

 

Mihrimah kaşlarını çatmış ikiliyi dinliyordu. Bunların birbiri ile ne derdi vardı Allah aşkına.

 

 

Vakit akşam olmuştu Ayten, evine gitmişti. Hatçe kadın oturduğu yerden Tarhana karıştırıyordu. Pek güzel yapardı Hatçe kadın tarhanayı. Zahmetliydi onun için lakin severdi ev halkı. Oğlu Hasan da severdi. Oğlu ve Beyi Bekir efendi vardı düşüncelerinde, yitirdiği evladı boğum boğum yapıyordu boğazını kolay değildi. İnsanın evladının kendisinden önce ölmesi hangi ana isterdi.

 

"Daha ben hayattayken olacak iş miydi oğlum" Kısık sesle gözleri dolu dolu konuşuyor bir yandan da dumanı tüten çorbayı karıştırmaya devam ediyordu.

 

"Nene bana mı dedin?"

 

Ekmek dilimleyen torununa kaydı gözleri.

 

"Yo" .

 

Mihrimah'a baktı anasına ne çok benziyordu. Gözleri ise babasıydı.

Hafif içliydi Mihrimah pek etrafa yansıtmazdı içinde olanları Hatçe kadının tek istediği torununun anasının bahtına benzememesi idi Gül, hanım çok güzel bir kadındı. Her anlamda, iyiydi de lakin ölüm kocasını ondan kopartmıştı. Genç yaşında dul kalmıştı. Hatice kadının olmayan kızı olmuştu. Kocası ölünce yaşı küçük olmasına rağmen yine de baba kapısına varmamış kayınvalidesini bir başına bırakmamış idi. Hatçe kadının gelinine vefa borcu vardı.

 

Gül hanım ise şu ana kadar sözünden dışarı çıkmamıştı. Gelini onun diğer koluydu. Oğlu Hasan dan sonra üç kadın bir başına kalmışlardı.Hatçe kadın yaşlandığını biliyordu ölmek korkutmuyordu.Geride bırakacağı gelini ve torunu onu üzüyordu.İnsan geride bıraktıklarıyla vardı. Gitmek istedikleri ile değil.

 

Yemeklerini yemişler idi. Gül hanım hayli yorgundu. Mihrimah ise düşünceli.

 

Yatsı okunmuştu

 

"Ana yarın köy meydanında asker düğünü olacakmış çağırdılar ne dersin? Gidelim mi" Elini dizlerine götürdü

Gül hanım. Kocası öldüğü günden beri hiç cemiyetlere isteye isteye gitmemişti.

 

"Çağrılan yere gitmek adettendir gelin bilmen mi? Ben gidemiyom bari sen gitte çobanlar hanesi kapandı demesinler" diyen yaşlı kadın gelininin solgun suretinde gezindi.

 

Loading...
0%