Bu düşüncelerle O adamın kim olduğunu anlamaya çalışıyorken içeriye girdi. Elinde yarısından çoğu bitmiş sigarayı tutuyordu. Annem adama bir kez dahi bakmadı. Sert bir ses tonu ile, sesin çok çıkmaya başladı, dedi. Annem hiç bir şey söylemeden kıyafetlerimi değiştirmeye devam ediyordu. Adam sanki orada değilmiş gibi davranıyordu. Ben konuşurken bana bakacaksın kadın, diyerek öfkeli bir şekilde annemin kolundan tutarak kendisine doğru çekti. Annem adamdan kolunu çekmeye çalışarak, Ne istiyorsun ! İstediğin gibi evlendik. Evinin kadını oldum... Ne istersen yaptım daha ne istiyorsun ?, diye sitem etti.
Adam elinde ki sigarasından bir fırt daha çekti. Dumanını uzunca üfleyerek;
- Bu bebe... Benden değil biliyorum. Orhan'ın bu. Hani şu eski yavuklundan değil mi ?
- ... Sen beni babamın borcu yerine zorla alıp, nişanlımdan ayırmasaydın bunları çekmek zorunda kalmazdım.
- Sus lan ! Cevap ver. Bu Orhan'dan mı ?
- Evet desem de Hayır desemde bir şey değişecek mi ? Döveceksen döv de rahatla.
- Bugün dayak yok. Çocuğu bu evden gönderiyorsun.
- NE ?
- Çocuğunu diyorum. Bu piçi evimde istemiyorum. Camii avlusuna mı bırakırsın, çöpe mi atarsın bilemem. Ne bok yediğin sana kalmış ama bu çocuk gidecek evden.
- Hayır gitmeyecek ! Nasıl bir anne çocuğuna bunu yapabilir ? Azıcık dahi bir merhametin yok mu ?
Adam elinde ki sigarayı yere atarak, sen yapmazsan ben yaparım diyerek bana yöneldi. Annem üstüme doğru kapandı. Sonra Adam annemi üstümden zorla çekti ve duvara doğru çarptı. Öfkeden deliye dönmüştüm. Keşke yetişkin olsaydım da şu adamın ağzıyla yüzünü yer değiştirseydim. Bağırmak istediğimde yine o saçma bebek sesleri çıakrtmaktan bir şey yapmıyordum. Adam beni tam alacakken. Annem eline geçirdiği bir eşya ile adamın kafasının arkasından sertçe vurdu. Adam bir anda tam yanıma doğru düştü. Baygındı. Hemen odama gidip bir kaç parça bez ve kıyafeti çantaya sıkıştırdı. Odada bıraktığı yerden tekrar aldı. Dışarıya çıktı ve kaçmaya çalıştı. Apartmandan çıkarken adamın arkamızdan geldiği fark ettim. Elinde bir tabanca vardı. Annem bunun farkında değildi. Uyarmam lazımdı. Ne yapacağımı bilemeden avazım çıktığı kadar bağırarak ağladım. Sanki acı çekiyormuşçasına çığlıklar attım. Annem o an ne olduğunu anlamadan bana baktı sonra da koşmaya devam etti. Adam ateş etmek üzereydi. Gerçi mesafemizi de bayağı açmıştık. Sonra anneme doğrulttu silahı daha sonra havaya doğru sıktı. Annem silah sesi ile arkasını dönerek. Bir an aşırı korku ile dona kaldı. Ben tekrar avazım çıktığı kadar bağırarak ağladığımda tekrar bana baktı. Sana hiç bir şey olmayacak annen burada korkma, diyerek telkin vermeye çalıştı. Apartmanın bulunduğu yer anladığım kadarıyla şehir merkezine çok yakın bir yer değildi. Öyle ki etrafta hiç kimse yoktu. Annem can havli ile tekrar koşmaya başladı. Ufak bir çarşıya kadar nefes nefese kucağında ben, sırtında çanta koştu. Bu sefer bayağı insan kalabalığı olduğunu görebiliyordum ve aniden bir silah sesi daha yükseldi. Silah sesi ile annem tökezledi. Hemen bir dükkan duvarına doğru yaslandı, yere oturdu. Sesi duyan insanlar korku ile karışık merak ile hem kaçıyor hemde izliyorlardı. Kendilerine güvenli bir yer bulanlar sessizce izliyordu. Bazıları polis veya bekçi herhangi biri yok mu diye bağırıyordu. Etiğinin altından bacağından kan akıyordu. Annemin titremesini hissediyordum. Çok korkuyordu. Bu korku kendisine değil bana bir şey olması korkusuydu. Annem yardım edin diye bağırmaya başladı uzaktan izleyen ve cesaretini toplayan esnaf etrafına toplanmıştı. Amcalar, teyzeler genç yaşlı bir çok kişi vardı etrafımızda. Kalabalığın arkasından bir el daha silah sesi duyuldu. Kalabalık tekrar etrafa kaçışırken O adam kalabalığın başında kan ter içinde kalmış bir şekilde bize doğru yavaşça geliyordu. 3 4 adım kala durdu silahı Anneme ve bana doğrulttu. Baştan çocuğu bırakmayı kabul etseydin böyle olmazdı, dedi. Madem çocuğun olmadan yapamıyorsun ikinizde geberin, diye ekledi. Annem sırtını dönerek üstüme kendini kalkan yaparak, korkma diyordu. Bu çok saçmaydı. Annem'in yaşayacağı daha çok zaman vardı. Burada ölemezdi. Sonra bir bağrışma sesi duyduk. Annem kafasını çevirdiğinde O adamın üstünde tahmin edin kim vardı. Babam... Annem heyecanla Orhan ? dedi. Babam Adama karşı ciddi şekilde saldırıyordu. Yumruk atıyordu. Adamı yere yatırmış üstünde resmen ezmeye çalışıyordu. Lakin adam Babam'a kıyasla daha cüsseliydi. Maalesef babamın klasmanı değildi. Babamı üstünden atarak hemen ayağa kalkan adam daha silahına yeni davranmıştı ki polisler gelmişti. Esnaflardan biri polis çağırmıştı. Aynı sıra ambulansta geldi. Adam polisler tarafından götürüldü. Annem ve ben ambulans ile hastaneye götürüldük.
Aradan 1 yıl geçti. Annem kendi ailesinin evinde kalıyordu. Bu yıl içinde öğrendiğim olaylar şunlardı. Annemin babasının yani dedemin iş kurmak amacıyla tefeciden yüklü bir miktar para alması ile başlamış herşey. O sıra annem Babam ile nişanlıymış evlenmelerine ise 1 ay var yada yokmuş. Aynı zamanda bana da 1 aylık hamileymiş. Dedemin işleri batınca ve borcunu ödeyemeyince tefeci, ya aileni öldürür ve elindeki her şeyi alırım yada kızını bana verirsin, demiş. Başta istememişler. Hatta annem babamla kaçmaya da çalışmış. Lakin tefecenin adamları yakalayıp eve getirmiş. Başka çare kalmadığını anladıklarında annem mecburen evlenmiş. Polise gitmek isteselerde her seferinde engel teşkil ediyorlarmış. Aslında biraz da dedemde suç var. Eğer dedem polise şikayet ederse kendiside hapse gireceği için, kendisini de kurtarmaya çalışmış. Tam bir yeşilçam filmine dönmüş kısaca. Polis tefeciyi yakaladığında, klasik bir senaryo oldu ve emniyet amiri annemden şikayeti geri çekmesini istedi. Aile içinde böyle şeyler olabilir. Adamın damarına basmışsın. Çocuğu başkasından peydahlamadan önce düşünecektin, dedi. Tam bir klasik cinsiyetçi sözde yapıcı olduğunu zannedenlerin mantığı. Kadına ne olursa olsun erkek haklıdır kafası. Ama dedem emniyete giderek, itiraflarda bulunarak, kızını borcuna karşılık sattığını söyleyerek, aslında evleneceği adamdan zorla alındı ve bunun gibi diğer şeyleri söyleyerek. Hem kendisini hemde tefeciyi ateşin içine bırakmıştı. Dedem itirafçı ve mağdur olduğu için daha kısa süre ceza alırken tefecinin cezası 20 yıl ağırlaştırılmış hapis cezası oldu. Daha sonra annem hiç oyalanmadan adamdan boşandı ve yine hiç beklemeden babamla evlendi. Olması gerektiği gibi oldu. Annem artık buralarda yaşamak istemediğini söyledi. Babam da zaten bu isteği beklermişçesine, karadeniz bölgesinde ki bir şehir de, Ordu'nun Ünye bölgesinde , bir iş ayarladığını hiç vakit kaybetmeden gidebileceklerini söyledi. Babam zaten öksüz ve yetimdi ailesi genç yaşta vefat etmişti. Kardeşi falan yoktu. Annem sadece kendi annesini yanına alarak şehirden taşındık. Peki ben ne yapıyordum ? Ufak yaşlarda vücudumun gelişimini tamamlamasını bekliyordum. Peki en çok ne mutlu etmişti dersiniz ? Tuvaletimi tutabilmek benim için tam bir gururdu. Yürümek , nesneleri özgürce kavrayabilmek, yemek yemek... bunlar benim için tuvaletimi tutmaktan daha önemli değildi. Tek sorun konuşma kısmıydı. 2 yaşıma gelinceye kadar ağzımı bıçak açmadı. Aslında konuşmamak gibi bir durum yaktu. Kendi isteğim ile susuyordum. Çünkü 2 yaşında ki bir çocuğun konuşması ile benim ki kesinlikle bir olamazdı. Geceleri gizlice tuvalette veya yatağımda mırıldanarak konuşma pratikleri yaptım. Sonra anladım ki çene ve dil kaslarımın gelişmesi sonra da dişlerimin çıkmasıyla özgürce konuşabiliyormuşum. Ailem beni doktora götürmeyi bile düşündü. Acaba dilsiz mi yoksa kulakları duymuyor mu ? yada zihinsel engelle mi ? gibi çeşitli teoriler üretiyorlardı. Muhtemelen biraz daha konuşmasam başım ağrımaya başlayacaktı.
Bir gün babam ve annem ile akşam haberlerini izlerken geçmişi; daha doğrusu babam için geleceği, yani önce ki hayatımı düşünüyordum. Annem ölmeden önce bu şekilde hep beraber oturur sonra da haberler izler yorumlardık. Hiç birimiz aynı düşüncede olmazdı. Sonra hep beraber çayımızı içerken neyin tartışmasını yaptığımızı bile unutur, her şeyden konuşurduk hedeflerden, beklentilerden okuldan dersten işten güçten aklınıza gelebilecek her şey hakkında konuşurduk. Ailemin o zamanlar benden büyük beklentileri yoktu. İhtiyaç duymuyorlardı. Babam paranın manasız olduğunu ailenin herşey önce geldiğini asıl mutluluğun aile ile beraber çay sohbeti yapabilmek olduğunu düşünüyordu. Babam aptal bir adam değildi lakin dünyası küçüktü. Mutlu olacağım bir yaşamım olması yeterdi onlar için.
Bu düşünceler sırasında öyle hoş anılara kapılmıştım haberde ne anlatılıyor dikkat etmemiştim. Babam ekonominin kısa sürede düzeleceğine bu zamların anlık olduğunu falan söyledi. O anki ortama kendimi kaptırarak sırf karşıt görüş olsun diye tam dolar alacak zaman yatırım yapacak bir şeyler lazım, dedim ve babama baktım. İyi de niye böyle konuştum ki ? Ben daha 3 yaşında bir çocuğum ! Anılarıma kendimi kaptırdım ve şuan 3 yaşında olduğumu unuttum resmen ! Babam şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Annem ise resmen şok geçirmişti. Elinde ki çayı üstüne doğru döktü ve sıcak çay canını yakmıştı. Yandım diyerek ayağa fırladı. Babam annemin yanına giderek vücudu yanmış mı diye kontrol ediyordu. Bende çekinerek iyi misin anne umarım yakmamıştır, dedim. Annem babam bana tekrar uzunca baktı. Bu yaşta ki çocuktan ne beklenir anne, baba mama, tuvalet için çiş kaka gibi tekrarlı heceler veya basit tek heceli kelimeler söylenmesi beklenir. Bırak cümle kurmayı bu kelimelerin hepsini söylese, akrabalara komşulara hava atılırdı. " Benim çocuğum derdini anlatabiliyor. daha 2 yaşında konuşmaya başladı" diye. Annem korku ile karışık biraz heyecanlasada babam tam anlamıyla korkmuştu. Çocuğumun içine cin girmiş kesin dedi. Annem saçmalama Uraz'ım aslında çok zeki dedi. Yine de Hemen doktora götürmek istediler.
Bir iki doktor ile görüştükten sonra bir pedagogun bize yardımcı olabileceğini söylediler. Önce pedagog cümleleri nasıl rahatlıkla telaffuz ettiğimi görünce hayret etti. Muhtemelen bir dahi dedi. Sonra RAM'a gittik. Orada işin ehli başka doktor ve psikologlar vardı. Beni önce IQ testine soktular. Önce kendi yaşıma uygun şekiller renkler gibi oyunlar ile test etmek istediler. Orada olan psikologa bunlar çocuk oyunları, daha zor şeyler getirin bana dedim. 3 5 7 yaş sonra 10 yaş sonra ergenlik çağı için testler gibi çeşitli IQ testleri yaptılar. Üstüne yetmedi başka üniversitelerin hazırladı IQ testleri de yaptılar. Yetişkin seviyesinde kısmen yapabilmiş olsamda yeterdi. Sonuçta karşılarında 2 yaşında normal bir yetişkin gibi konuşabilen, sohbet eden ve öğrenmesi bu yaşta neredeyse imkansız olan çeşitli test ve oyunları başaran bir çocuk vardı. Bu durum çok hoşuma gitmişti. Karşımda ise eli ayağı heyecandan neredeyse titreyen bir psikolog vardı. Annem ve Babamı odaya çağırdılar. Şu muhabbeti yaptılar:
- Psikolog Hanım kocam ve ben hala hayret içindeyiz. Çocuğumda bir sorun yok değil mi ?
- Hayır aksine çok şanslısınız. Lakin durumun korkutucu olduğunu söylemek gerebilir.
- Nasıl yani ? dedi babam.
- Bu bir kaç saatte çocuğunuz Uraz'ın ne seviyeye geldiğini biliyor musunuz ? Şu an ki sonuçlardan yola çıkarak. 2 yaşında ki bir bedenin içine sanki 30 lu yaşlarında bir adam hapsolmuş. Akıl yaşı inanılmaz bir şekilde ilerde. Gerçi bazı beyin tomografi testleri ile beyninin şuan ki çalışma kapasitesini anlayabiliriz. Ona yaptığım testler ile beraber biraz muhabbette ettim. Sanki bir arkadaşım ile kahve eşliğinde sohbet ediyordum. Günümüze kadar bir çok dahi görülmüş bu dünyada bazılarına engelli sıfatı vermişler. Bazıları ile alay etmişler. Yine de hepsi dünyayı değiştirecek keşifleri ile bize çağ atlatmışlar. Ama bu zamana kadar hiç bir Dahi de böyle bir şey olduğunda dair belge bulunmadı. Emin olun Uraz'ın eğitimi özel olmalı. Kendi akranları ile anlaşması imkansız. Çünkü onları anlayamaz. Bebeklik çağını akli olarak geçmiş bile.
Ailem bu görüşmeden sonra hiç bir şey demeden yolda bir kez dahi konuşmadan eve döndük. Babam eve girince daha üstünü değişirmeden beni odama bıraktı ve Annen ile senin hakkında uzunca görüşmemiz gerekiyor. Ne yapacağımızı düşüneceğiz. Bu sıra sessizce bizi bekle. Beni iyi bir şekilde anladığını biliyorum artık, dedi. Kendi odalarına gittiler. Burada sessizce oturmayacağımı biliyorum. Sessizce odaların kapısı gidip dinlemeye başladım.
Annem:
- Orhan ne yapacağız şimdi ?
- Bilmiyorum Banu. Doktorun söylediklerini duydun.
- Ama daha çok küçük şimdiden büyük işler yapmak sakıncalı değil mi ?
- Evet öyle... Şimdi bizden ayrılacak yaşta değil.
Bir dakika ailemden ayrılmam mı gerekiyor ? neden ? Doktorla ben önden giderken bir şey daha mı konuştular acaba ? Dinlemeye devam ettim. Annem yine konuşmaya devam etti:
- Orhan doktorun ne dediğini biliyorum lakin şuan anne ve babasına ihtiyacı var. Cidden düşünebiliyor musun daha 3 yaşında geçen ay tam anlamı ile yürümeye başladı ! Şimdi de eğitim için yurtdışına gidebileceğini düşünebiliyor musun ? Devlet ne kadar destek verir bilmiyoruz. Dil bilmeyiz yol bilmeyiz.
- Offf...
Duyacağımı duymuştum. Sessizce odama dönüp yatağıma yattım. Sabah kahvaltısı yaparken babama ilkokula gitmeme gerek yok dedim. Babam ne kadar zeki olsanda okuma yazmayı öğrenmen, matematik bilmen gerekiyor dedi. Acaba bunları zaten biliyorum mu deseydim ? Yoksa sessizce tamam diyip okul zamanı sanki çok hızlı öğrenmiş gibi mi yapsam ? Komik olacak ama ikinci seçeneği seçtim. Ama yine de okula başlayınca kadar gizli gizli yazı yazma alıştırmaları yapıyordum. Zihnim de yazı yazmayı bilsem de kas hafızası yoktu. Sanki ilk defa sağ değil sol elimde yazı yazmayı denemek gibiydi. Diğer yandan ailem yurtdışında özel eğitim teklifini reddettiler. Çünkü korkuyorlardı. Bu şekilde okul zamanlarıma kadar sessiz sakin bir şekilde yaşadım. Lakin Geri Dönenin Varlığı yasasını hiç unutmadım.