Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM 3: DEPREM

@salimgulesen


Aradan bir kaç yıl geçti. Bu yıl okula başlıyordum. Bu yıllar boyunca bildiklerimi unutmamak için düzenli çalıştım. Ayrıca babama verdiğim bi kaç tavsiye sayesinde ciddi kazançlar elde edeceğimiz yatırımlar yaptık. Maddi dururumumuz cidden iyi düzeye gelmeye başlamıştı. Önümüzde yıl içinde google için yatırım yapmasını da tavsiye ettim. Ama bulunduğum yıl da internet Türkiye içinde neredeyse hiç yoktu. Yaygın değildi. Bu yüzden babama önce bilgisayarı sonra interneti sonra da borsayı anlatmam gerekecekti. Gerçi yine de yatırımı nasıl yapabilecek miydi bilmiyorum. Ama muhtemelen İstanbul borsasında google hisseleri olabilirdi. Üstelik benim de bir bilgisayara ihtiyacım vardı. Biraz hile gibi olacak lakin geçmiş yaşantımda ki yazılım bilgimi tazeleyip gelecekte yapılacak olan bir kaç web sitesinin klonunu üretecektim. Yine de teknolojinin yaşadığım yıl bazında düşünerek, üstelik yaşadığım ülkenin teknolojiye olan ön yargıları ve yeterince gelişmemesi istediklerimi tam olarak yapmama olanak tanımazdı. Biraz daha bilgim ve deneyimim olsaydı android sistemini baştan yazabilirdim. Kafamda ki plan bu şekildeydi. Geçmişte yaşanan hiç bir şeyi tekrar yaşamak zorunda kalmadan mutlu bir hayat yaşayacaktım. Annem ölmeyecekti. Babam ise başka bir kadın ile evlenmesine gerek kalmayacaktı. Önce ki hayatımdan hatırladığım kadarıyla annemin hastalığı bu zamanlarda yavaş yavaş gözükmeye başlamıştı. Tabi önceki hayatımda bu yaşlarda gerçekten çocuktum ve çocuk aklı ile bazı şeyleri idrak etmek anlamak çok zordu. Şimdilik bir belirti göremiyordum. Belki de benden saklamaya çalışıyorlardı.
Günlerden yine bir 16 Ağustos'tu. Evde otururken, telefon çaldı. Babamı yakın bir dostu aramıştı. Babama verdiğim yatırım tavsiyelerini oda arkadaşına sanki kendisi düşünmüş gibi anlatmış ve adam zaten ne kaybedebilirim diyerek elinde avcunda ne varsa yatırımlarını yapmıştı. Sonrasında öğrendim ki çok fazla kazanmış yakın zamanda kozmetik üretimi yapan bir fabrika kurmak için eşi ve çocukları ile İstanbul'a gitmişti. Babamı ise hal hatır sormak için ve İstanbul'a davet etmek için aramış. Telefon görüşmesinden anladığım kadarıyla gebze tarafında bir fabrika açmış. Evi de o bölgedeymiş. Babam sevecen bir şekilde davete icap etmek istediğini söyledi. Bu sırada bende bu zamanlarda bir şeyler olup olmadığını düşünüyordum. 16 Ağustos... Sanırım merkez üssü Gebze olan bir deprem vardı. Hangi yıl olmuştu ? 1999 yılında olmuştu. Duvardaki Takvime baktım. 1999 yazıyordu. İkinci hayatımı yaşarken dikkat ettiğim şeylerden biri de önce ki hayatım ile ilgili veya kendim hakkımda ki bazı önemsiz detayları unutmuş olmamdı. Hangi yemekleri sevdiğim gibi yada tanıştığım insaları vb. Bu olayda böyleydi. Bir deprem olmuştu lakin tam tarihi hatırlayamadım. Hala düşünürken geçmiş hayatımda bir arkadaşım ile olan konuşmam aklıma geldi. Arkadaşım doğum tarihini söylediğinde, bunu nasıl hatırlayabilirim ki gibi bir şeyler söylemiştim. Arkadaşım da büyük İstanbul depreminden bir gün öncesi demişti. Evet ! Şimdi hatırladım. 17 Ağustos Depremi 1999 da Gölcük merkezli olmuştu. Hemen babama arkadaşının oradan ayrılmasını şehir dışına çıkmasını hatta gelebiliyorsa buraya gelmesi gerektiğini söyledim. Babam telefonla konuşurken sessizce neden ne oldu , dedi. Deprem olacak baba binlerce insan ölecek orada dedim. Babam boş boş bir şekilde yüzüme bakarken, sen nereden biliyorsun ? Bu da yatırım tavsiyeleri gibi bir şey mi dedi. Babama nereden bildiğimi boşvermesini ama bana güvenmesini söyledim. Ona bu benim ikinci hayatım diyemezdim. Gerçi söylesem de inanmazdı. Babam bana biraz daha baktıktan sonra telefonun diğer ucunda "orada mısın ? sesim geliyor mu " sorusuna " Ha evet buradayım. Kusura bakma oğlum bir şey diyordu da " diye cevap verdi. Babama hadi söyle dercesine gözümü dikip baktım. " Baba bu zamana kadar söylediğim her şey doğru çıktı. Seni mağdur etmedim hiç. Bana güvenmen gerek. Arkadaşında dahil yüzlerce hatta binlerce insan yaşamını yitirecek ! " dedim tekrardan. Babam dudaklarını bir an sıktı ve telefona "bu arada Raşit. Siz buraya gelseniz olur mu ? " dedi.
- Yazın sonuna doğru gelmeyi düşünüyoruz zaten. Hanım da ailesini memleketini özlemiş zaten.
- Yaz sonu geç olur hemen şimdi gelseniz.
- Orhan bir şey mi oldu ?
- Yok öyle değil siz akşama kalmadan gelin hemen bence.
_ Orhan... Bak kardeşim bir sıkıntı varsa söyle.
- Raşit... beni dinle. Yarın senin yaşadığın yerde bir deprem olacak.
Babam ile gurur duyuyordum. Onu seviyordum. Çünkü ufak çocuğunun söylediği şeye tam olarak inanmamış olsa da ona güveniyordu. Benim yalan söylemeyeceğimi biliyordu. Bu sarsılmaz güven duygusuyla ona mutlu bir hayat vermek benim borcumdu. Telefonda bir iki saniyelik bir sessizlikten sonra:
- HAHAHA... Ne diyorsun birader ne depremi ? Bu kadar özlediysen geliriz illa sabırsız olma. Hemen gelmem için bahane mi arıyon yoksa ?
Telefonun diğer ucunda Raşit Amca'dan başka bir kişinin de sesi geldi.
- Raşit ? Hayatım kimle konuşuyorsun da bu kadar gülüyorsun ?
- Ya bizim Orhan yok mu ? Bizim burada deprem olacakmış hemen gel diyor. Orhan bak kim var yanımda ?
- Orhan Bey... Ne depremi Raşit ne diyor böyle ?
Bu konuşma sırasında dayanamadım ve telefonun ahizesini babamın elinden aniden aldım. Babam telefonu tekrar almaya çalışırken; ben de aklıma gelen tek bahaneyi söyledim.
- Raşit Amca, Aynur Teyze !! Ben Uraz. deprem olacağını ben söyledim. 3 gündür rüyamda görüyorum. Yarın orada çok büyük deprem olacak !
Aklıma gelen tek seçenek buydu. Bu toplum ile ilgili bildiğim tek bir şey varsa oda bâtıla takıntı yapmalarıdır. 3 gece aynı rüya görülürse büyük bir şey olacaktır derler. Bir de ufak bir çocuğun bunu söylemesi... En azından Aynur Teyze'nin içine kurt düşmesi için yeter de artar bile. Daha sonra bir kaç cümle muhabbet ettikten sonra telefonu kapattı ve bana bakarak, umarım yanılmış olursun, dedi. " Maalesef baba keşke hiç olmamış olsaydı. "

Her şey tahmin ettiğim gibi oldu. Aynur teyze bu mevzuyu duyunca Annelik iç güdüsü ve Batıl inançları sayesinde hemen uzaklaşmak istemiş. Yine de O kadar yol gelmek istemedikleri için Ankara mevkilerine kadar gelip bir otelde kalmaya karar vermişler. Olayların gerçekten de önce ki hayatım ile birebir olduğunu, kendime bir kez daha kanıtladım. Gece saat 3 civarı Gölcük'te deprem oldu. Aynur Teyze çevresinde ki bir kaç komşusuna da durumu anlatmış. Bazıları farklı yerlere gitsede bir kaç kişinin hayatı dışında binlerce yaşam yine son buldu.
Aradan bir iki hafta geçmişti.Babam sabah kalktığımda çoktan uyanmış sanki bir şeye hazırlanmış gibi pijamalarını çıkartıp gömlek ve pantolon giymişti. Koltuğunda oturmuş kahvaltıyı beklerken gazetesini okuyordu. Annem de aynı şekilde erkenden kalkıp kahvaltı hazırlamıştı. Ama kahvaltı biraz fazla çeşitliydi. Tam bir hünkar sofrası gibiydi. Anneme bakıp; " Anne sence de 2 yetişkin ve bir çocuk için bu kahvaltı biraz fazla değil mi ? " dedim. Annem gülerek, benim oğlum maşallah pekte düşünceliymiş. Kime çekmiş acaba, dedi. Hemen arkasından koltukta gazete okuyan babama baktı. En azından babasına çekmemiş, diye ekledi. Birileri mi geliyor anne, diye sordum.
-Raşit Amcan ile Aynur Teyzen geliyor. Seni görmek istemişler.
- Niye ki ?
- Geçen gün ki vahim olaydan sonra Aynur Teyzen sana adak adamış.
- Benim adıma kurban mı vermişler ?
- Evet tuhaf değil mi ? Neyse Aynur Teyzen durumdan çok etkilenmiş. Seni görmeden rahat edememiş. Raşit Amcan da dayanamayıp hadi gidelim demiş.
- Umarım çocukları gelmez. Hiç çekemem.
- Hayır onlarda geliyor.
- Sıçtık...
- Anlamadım ?
- Yok bir şey anne. Buyursunlar gelsinler.
Aynur Teyze ve Raşit Amca'yı severim. Her gelişlerinde bana hediyeler verirlerdi. Ama çocuklarından erkek olan çok şımarık ve kıskanç tipti. Kız olan ise duygusuz ölü gibi bir çocuktu. Sanki ruhu çekilmiş ve boş kabuktan başka bir şey değilmiş gibiydi. Erkek benden 3-4 yaş kadar büyüktü ama kız olan benle yaşıttı. Sanırım ismi İrem'di.
Kapının çalması ile beraber babam da ayaklandı ve karşılamak için kapıya doğru yürüdü. Annem babamın arkasında ve ben hepsinin arkasında evin ağır abisi edasıyla kapıya kadar geldik. Babam kapıyı açınca Raşit Amca, babama sarıldı. Vay Kardeşim ne kadar özlemişim seni, dedi. Annem kapıda kalmayın buyrun diyerek eve davet etti. Tüm aile bir sıra salona geçtik. Aynur Teyze daha oturup soluklanmadan. Hemen yanıma geldi ve bana sarıldı. Çocuklarım eşim hepsi senin sayende kurtuldu, dedi. Anneme bakarak, Banu bu senin oğluna kesin bir yatır yardım etti. Rüyasına girdi, dedi. Aynur Teyzenin görünüşü ile inançları o kadar tersti ki hayret edersiniz. Kendisi öncelikle 30 lu yaşlarına rağmen 20 lik genç kızlara taş çatlatacak kadar bakımlı ve güzel bir kadındı. Altın sarısı saçları, yuvarlak ve temiz bir yüz yapısı, okka burunlu, geniş güzel bir gülümsemesi olan genç bir anneydi. Gerçi benim geçmiş dönemimde ki zamanda Kadıköyde elini sallasan onlarca daha güzeline dek gelirdin. Lakin şuan ki yaşadığım dönem için zengin kesim haricinde bu kadar kendine bakan kadın bulman zordu.
Aynur Teyze yanında büyükçe bir hediye kutusu getirmişti. Herhalde ev için hediye falan aldılar diye düşünürken önüme bıraktı. Bunu senin için Raşit Amca'n Avrupadan getirtti, dedi. O an sevinmiştim. Önce ki hayatımda öyle hediye alışkanlığım yoktu. Son doğum günümde de zaten bir trafik kazasıyla ölmüştüm. Bu yüzden benim için hafiften heyecan vericiydi. Raşit Amca , " Aslında fabrikada kullanmak için daha önceden kendim için almıştım. Hiç kullanamadan kutusunu bile açmadan malum olay oldu. Ama şimdi daha önemli şeyler var. Umarım senin elinde daha güzel şeylere kullanılır. Hem baban sürekli istediğini söyleyip duruyordu." dedi. Bu kadar konuşmanın ardından daha da heyecanlanarak hediye paketini yırttım ve gördüğüm şey bir adet Dell marka Insprion 9200 model laptoptu. Heyecandan dilim damağım resmen kurumuştu. Ayrıca kutu üzerinden Windows XP sürümü yüklüydü. Kafama o an dank etti. XP mi ? 9200 modeli mi ? Kafam karışıktı. Ben şuan 1999 yılının sonbaharına doğru giyordum. Windows XP , 2001 yılının Ekim ayında çıkmıştı. Hatta daha fazla düşünmeye çalıştığımda ise hatırladığım şey Dell marka bilgisayarın bu modeli 2004 te piyasaya çıkmıştı. Nasıl olur ki bu ? Raşit Amca Avrupa'da daha önceden çıktığı için almış olsa da işletim sistemi için daha bir 1,5-2; bilgisayarın kendisi için daha 5 yıl vardı. Farkında olmadan bir şey mi yaptım acaba ? Bunun gibi kaç tane daha değişiklik yaptım ? Peki annemin daha hasta olmamasının sebebi bu değişikliklerden mi kaynaklı ? Peki ya depremde Raşit Amca ile beraber başka insanlarda uyarımı dikkate alıp kaçabilmişti. Onların arasında kötü şeyler yapabilecek psikopatlar var mıydı ? Ya sırf depremden kurtuldukları için daha büyük katliamlara sebep olacaksam ? Tam anlamı ile kanım çekilmişti. Raşit Amca bana bakarak, ne oldu beğenmedin mi yoksa ? , dedi. Raşit Amca'ya bakarak çok beğendim sadece bayağı şaşırdım dedim. Babam ise arkadaşına bakarak, " ya ne gerek vardı böyle bir şeye. Zaten ufacık çocuk ne anlar bilgisayardan " dedi.
Bilgisayarın kutusunu açarken ve içinden çıkan şeyleri incelerken, çocuklar bana bakıyordu. Kıskanç ve kibir hissediyordum. Ailelerinin kendilerinden başka kimseye hediye almamalarını veya ilgilenmemeleri gerektiğini düşünen klasik kıskanç çocuk mantığı.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra ben hiç vakit kaybetmeden odama bilgisayarı kurmak için gittim. Çocuklarda peşimden geldi. Büyük erkek kardeşin ismi Kaan'dı. Ben bilgisayarın parçalarını hazırlarken Kaan yanıma yaklaştı ve " Aslında bu bilgisayarı babam bana verecekti. Ama siz çok fakir olduğunuz için sana hediye ettiler. " dedi. Kaan'a göz ucuyla baktım. Bu çocuk 12 13 yaşlarında olmasında rağmen tam bir aptaldı. Belki gerçekten akıl olarak olduğum yaşta olsaydım muhtemelen ağlardım veya çocuğa saldırırdım. Ama yetişkin aklı olan bir çocuk olarak bu çocuğa terbiyeyi anne babasından alması gerektiğinin farkındaydım. Bu yüzden elimde ki malzemeleri bırakıp salona ailemin yanına döndüm. Raşit Amca'ya doğrudan şunu söyledim. " Oğluna terbiye vermedin mi hiç ? " Annem ve babam hemen öne atılıp " oğlum ne diyorsun Raşit Amca'na ayıp değil mi ? " dedi. Raşit Amca gülerek, benim oğlan ne demiş sana anlat bakalım, dedi.
- Senin oğlun misafir olarak geldiği evde ev sahibi kişilere nasıl davranması gerektiğini bilmiyor.
- Ne yaptığını sen önce bir anlat bakalım. Terbiyesizlik yapıp yapmadığını ben anlarım şimdi.
Odanın kenarında Kaan sessizce ve korkuyla konuşulanları dinliyordu.
- Kaan, bana hediye ettiğiniz bilgisayarın kendi hakkı olduğunu, aslında bizim çok fakir olmamızdan dolayı babamın bana bilgisayar alamayacak olduğunu ve bu yüzden bize acıdığınızdan bana hediye ettiğinizi söyledi.
Kaan babası bakarak:
- Hayır baba böyle deme...
Raşit Amca soğuk bir bakışla Kaan'ı susturdu:
- Seninle ayrı konuşacağız Kaan "bey" ! Uraz sen anlatmaya devam et başka ne dedi ?
- Başka bir şey demedi. Ama Kaan gibi ufak bir çocuğun bunu düşünmesi çok zor Raşit Amca. Oğlun bu cümleleri annesinden veya babasından duyduğu için beni hor görmek istedi. Kıskandı.
Bu sırada Aynur Teyze utanmış bir şekilde gözlerini benden kaçırdı.
- Raşit Amca, bizim hakkımızda ne düşündüğünüz benim için problem değil. Para insanı değiştirebiliyor bazen. Ama şunu bilmelisin ki Babam benim tavsiyelerim ile kazandı. Babam sana yatırım tüyoları verirken. Kendi bildiği için değil; benden duyduklarını bana güvenerek sana aktardı. Yani aslında benim sayemde kazandın. Ama madem hakkımızda böyle düşünüyorsun. Bundan sonra ne sana ne de babama tavsiyede bulunmam.
Söylediğim şey aslında tamamen blöftü. Babama elbette tavsiyede bulunacaktım. Sonuçta çok ufaktım. Bir çok parasal işlemi tek başıma yapamazdım. Ama Raşit Amca'nın bu tavsiyeleri almaması için bir çok şey yapabilirdim. Bunu düşünürken, babam birden ayağa kalktı ve:
-Raşit kardeşim ? benim hakkımda gerçekten böyle mi düşünüyorsun ?
- Orhan kusura kalma ama bu kadar iyi yatırım tavsiyelerin varken nasıl bu şekilde züürt gibi yaşamaya devam ediyorsunuz anlamıyorum. Öyle ki tavsiyeler senin bile değilmiş.
- Orhan ayıp ettin harbi.
Aynur Teyze acele ile kalkıp:
- Neyse biz müsaadenizi isteyelim artık. Uraz'cığım sende bilgisayarını güle güle kullan. Bu sana bizi depremden önce uyardığın için bir teşekkür hediyesiydi. Kesinlikle bir art niyetimiz olmadı.
- Teşekkür ederim Aynur Teyze.
Kaan ve ailesi bu gergin havada mahçup bir şekilde kapıya doğru giderken. Kimse kimse ile vedalaşmadı. Sadece Annem, Aynur Teyze'ye dikkat et kendine. Yine gel dedi. Giderken benle yaşıt olan kızları İrem bana uzun uzun bakıyordu. Bayağı gözlerini dikmiş, gözleri ile resmen bedenimi delip geçiyordu. Sabah kahvaltıya geldiklerinden beri sürekli gözü üstümdeydi. O sıra ciddiye almasamda şuan biraz rahatsız olmuştum. Ailesi kapıdan çıkmadan önce İrem yanıma gelerek, seni daha önceden tanıyor gibiyim... , dedi. Ne ? bu 8 yaşında ki bir çocuğun söyleyebileceği bir şey değildi. Daha doğrusu telaffuzu ve ifade şekli sanki farklıydı. Yoksa oda mı benim gibi yasayı biliyordu ?

Loading...
0%