Şimdi kafanız karışmış olabilir. Neden ve ne için İstanbul'a gidiyoruz ? Olaylara kısa bir özet geçelim. Annemin hem hamile hemde hasta olduğunu öğrenen babam doktora yalvar yakar başka bir çözüm istemiş. Doktor İstanbul'da bir profesör doktorun olduğunu bu tür istisnai vakalarda her zaman çözüm yolu bulduğunu söylemiş. Önden numarası alınıp iletişim kurulmuş. Doktor babamla görüştüğünde mümkünse İstanbul'a taşınmamızı istemiş. Çünkü annemin durumu çok kapsamlı incelenip aynı anda hem annemin hemde doğmamış kardeşimin tedavi edilmesi gerektiğini söylemiş. Ama sadece bunla da kalmadı. Bu sıralar benim okulda ki durumuma üzülen ailem tanıdıklarının vasıtasıyla araştırıp bir kolejin olduğunu bu kolejin üstün zekalı çocukların olduğunu ve yerininde İstanbul'da olduğunu öğrenmiş. Yaniher halikarda İstanbul'a yerleşecekmişiz. Şuan benim ise beklenenden daha öne çekmem gereken iki hedefim var. Birinci hedefim Zaman taşını ve Geri Dönenin Varlığı Yasasını anlamam gerekiyor. İkinci hedefim ise şu okul mevzusunu artık bitirip. Erkenden mezun olmak ve ailemi özellikle de doğacak olan kardeşimi rahat ettirecek seviye de para kazanıp onların huzurlu bir hayat yaşamasını istiyorum. Ondan sonrası için plan yapmadım. Ama annemin mutluluğundan sonra çok önemi de yok.
Annem doktor randevularına başladıktan sonra hastaneye yatış yapıldı. O sıra da istanbula tam anlamıyla yerleşmiştik. Yarın ise koleje başlayacaktım. Nasıl çocuklar var aşırı merak ediyordum. Çünkü Yaşadığım bu ülkede böyle bir okul olduğunu ilk defa duymuştum. Tabi okul beni kabul etmeden önce ahiret testi gibi testler iq ve eq testleri vs. çok çeşitli testler yapıldı. Okuldakiler hayretler içerisinde kalmıştı ama özellikle çok sevinmişlerdi. Bu şartlar altında bana tam burs verebileceklerdi. Babam şaşırmıştı. Normalde paralı olduğunu bilmiyormuş. Bazen bu şekilde aptallaşabiliyor.
Okula başladığımda 3. sınıfın 2. dönemiydi. Okulda klasik usul mavi okul gömleği yoktu. Onun yerine beyaz gömlek üzerine bordo rengi süveter vardı koyu yeşil kravat giyilmesi gerekiyordu. Bunların üstüne kravat ile aynı renkte koyu mat yeşil renkte bordo dikiş çizgileri olan sol üst tarafta okulun amblemi bulunan ceket giyiliyordu. Aynı bordo renginin bir ton daha koyusu pantolon ve siyah deri ayakkabı ile takım tamamlanmıştı. Şahsen okul bu üniformayı vermese ortalama bir işçinin neredeyse iki aylık maaşına eş değer bir miktar para harcanması lazımdı. En azından borsadan gelen yatırımlar sayesinde bu konuda endişelenmem gerekmiyordu. 2. dönemin açılışı ile yeni okulum için hazırlıklarım tamdı. Yine de içimde değişik bir heyecan vardı. Önceki yaşamımda da ilk işime başladığımda buna benzer bir heyecan oluşmuştu. Çünkü okulun statüsü ve kalitesi, yeni okula başlayan bir çocuğun heyecanından çok ilk iş görüşmesinin başarıyla sonuçlanıp seni stajyer olarak denemek isteyen büyük bir firmanın içindeymiş gibi hissettiriyordu. Bir kaç hata ile işinden de okuldanda olabilecek bir riskti bu. İşte böyle değişik bir heyecandı. Hata yapma lüksüm yoktu. Okul şehir merkezinin biraz dışındaydı. Bir kaç km daha yol gidildiğinde lüks villaların ve yapıların bulunduğu bir mahalleye devam ediyordu. Bundan kaynaklı olarak çok üstün zekada olmasa bile tam ödeme ile eğitim alan bir çok çocuğun olduğunu düşünmeme sebebiyet veriyordu. Okulun içine girerken müdür yardımcısı beni karşıladı. " Seni sınıfına götüreyim." dedi. Müdür yardımcısı önde ben arkada ilerlerken hızlıca planlarıma göz atmak istedim. 2-3 dakikalık hızlı bir düşünce fırtınası ile kaba taslak planlarımı yaptım. Öncelikle bu okulu en hızlı bir şekilde bitirmem gerekiyordu. Okulun benden yararlanması hiç umrumda değildi. Hatta işime de gelirdi. Arkadaş edinecektim. Belli bir kalitede ve statüde arkadaşlar olacaktı. Mümkün mertebe kibirli olmayacaktı. Mütevazı ve zeki olmasını tercih ederim. Daha sonra 16-17 yaşıma kadar üniversiteye hazır bir adam olacaktım. Okulu lisede dahil hızlı bir şekilde bitirip bir boşluk zaman oluşturacaktım. Tahmini olarak 12-13 yaşlarımda liseyi bitirmeyi hedefliyordum. Daha sonra bu boşlukta üniversiteye hazırlanmayacaktım. Onun yerine çıkmaya yakın olan projeleri ben çıkartacaktım. Facebook instagram gibi hatta mobil yazılımlar ile ilgili kendimi eğitip ilk sürüm android sistemini inşa etmeyi hedefliyordum. Tabi bunları yaparken " geri dönenin varlığı yasası" hakkında daha fazlasını öğrenmek için gizlice ayrıntılı bir araştırma yapacaktım. Zamanı geldiğinde ise o taşa gidecek ve yasanın geri kalan kısımlarını öğrenecektim.
Bu düşüncelerin içesinde sınıfın kapısına kadar gelmiştim. Müdür yardımcısı kapıya üç kez tıklattı. İçerden girin diyen bir kadın sesi duyuldu. Müdür yardımcısı kapıyı açtı. İkimiz birden içeriye girdik.
- Bilge öğretmenim müsaadenizle yeni nakil öğrencimizi getirdim.
- Tabi ki Fatih öğretmenim buyrun lütfen. Bu arada diğer nakil öğrenci gelmedi mi daha ?
- Cep telefonu ile babasına ulaştık. Trafik yoğunluğuna takılmışlar 10 dakika sonra gelmiş olurlar.
Sanırım benden başka bir öğrenci daha nakil olmuş. Okulun normalde istisnai bir durum olmadığı sürece yıl ortasında nakil alması başlı başına nadir bir olay iken benden başka bir öğrenci daha olması şaşırtmıştı. Müdür yardımcısı "iyi dersler Bilge öğretmenim. Ben diğer öğrenciyi bekleyeyim." diyerek sınıftan ayrıldı. Bilge öğretmen kenarda bekleyen beni tahtanın önünde ki yükseltiye çıkarttı ve :
- Öncelikle okulumuza ve sınıfımıza hoşgeldin. Ben Bilge Aktuğ. Bu sınıfın sınıf öğretmeni benim. Şimdi arkadaşlarına ve bana kendini tanıtmanı istiyorum.
- Merhaba ben Uraz Solkan. İstanbul'a yeni taşındım. Daha önce Ordu'da ailem ile beraber yaşıyordum. Buraya hayatımda daha büyük başarılar elde etmek için geldim. Umarım siz değerli arkadaşlarım ile güzel ilişkiler içerisinde iyi bir okul hayatı geçiririm.
- Bu sefer sınıfımıza hoş geldin Uraz. Gerçekten kendini güzel bir şekilde tanıttın ve bu hoş temennilerin için sana teşekkür ederiz.
- Ben teşekkür ederim öğretmenim. Şimdi nereye oturmam gerekiyor ?
Bilge Öğretmen orta sıranın tam ortasında iki kişilik sırayı gösterdi. Yanıma diğer nakil öğrenciyi oturtacaktı muhtemelen. Derse başlamadan önce genel olarak çalışma şekillerini ve sınıfı geçmek için olan şartları anlattı. Bu sırada diğer nakil öğrenci gelmişti. kapıdan giren öğrenciyi görünce resmen şaşırmıştım. Dümdüz siyah saçları yarım kahkül şeklindeydi. diğer yarısını örmüş ve saçının arkasına doğru bağlamıştı. Keskin göz kenarları ile uyumlu kaşları , eski hayatımda duyduğum kurt bakışlı tabiri ile uyan şeklindeydi. gözlerinin rengi gri tonlarıydı. Çok nadir bir göz rengiydi bu. elmacık kemikleri daha yeni yeni ergenliğe girmeye başlayan bu kızda belirmeye başlamıştı. Yüzünün alt tarafı ile çene hatları altınoranın ahenginde mükemmel bir yay çizmişti yanaklarında yine hala çocuksu hafif tombulluk duruyordu. Bu... İrem'di. Gerçekten buraya mı gelmişti ? Tam bir klişe hikayeye dönmek üzereymiş gibi hissettirdi. Öyle ki bu tahminimde ilerleyen zamanlar yanılmadığım ortaya çıkmıştı. Ama onu ilk defa bu kadar ayrıntılı incelemiştim. Yetişkin bir genç kadın olduğunda uğruna savaşlar çıkartabilecek kadar güzel bir kız olacaktı. İrem'de aynı şekilde tahtanın önüne çıkmıştı. İnce duduklarıyla o soğuk sesini duyduğumda evet kesinlik bu İrem hata yok dedim.
"Ben İrem. Gerisini bilmenize gerek yok. Teşekkürler. " dedi. Bilge öğretmen şaşırmıştı ama bir şey demek istememişti. Burada hiç bir zaman normal bir çocuk bulamazdı. Ya zengin şımarık çocukların kendilerini ve ailelerini övdüklerini duyardı ya da deha denilen çocukların tuhaf hareketlerine şahit olurdu. Bu yüzden de İrem'in kendini tanıtma şekline pek şikayette bulunmadı. Öğretmen yanımı göstererek buraya oturmasını istedi. İrem zaten bunu bekliyormuş gibi hemen yanıma geldi ve oturdu. Kafasını hafif yana çevirerek bana baktı. Yarım keskin bakışları gözlerime bakıyor resmen ok misali deliyordu. Ufak bir çocukta bu kadar keskin bir bakış ve irade olması normal değildi. Elbette bende normal değilim. Zaten şu an ki yaşımın aklında olsaydım muhtemelen korkabilirdim. Ancak güncel akıl yaşım bu bakışın normal olmadığını biliyordu. Daha sonra biraz daha bana bakmaya devam etti. Gözlerine bakamıyordum. Saçlarına bakıyordum. Vay ! Saçlarında ki her teli görebiliyordum ne kadar ipeksiydi. Ama dayanamadım ve sordum:
-Bu kadar uzun bakmanın bir sebebi var mı ?
- Uraz. Seninle öğle arasında ki yemek saatinde konuşabilir miyiz ?
- Çok mu önemli ?
- Bilmiyorum ama söylemek istediğim bir şeyler var.
Bu tuhaftı. İrem ile en son ki hatıram depremden sonra bize geldiklerindeydi. O zaman daha küçüktük. İrem o zaman da aynı şekildeydi sanırım. Ancak evden ayrılırken beni daha önceden tanıdığını söylemesi şaşırtmıştı. Acaba bu konu hakkında bir şey miydi ?
İlk ders tanıtım ile geçti. Bu okulun sınıf geçme sistemi biraz farklıydı. Öncelik ile IQ ve EQ değerlendirmeleri ile genel yeterlilik sınavlarında ki başarıların ortalamasına göre sınıflara ayrılmıştı. Bulunduğum sınıf burs alan ve en zeki olan öğrencilerin olduğu bir sınıftı. Yine de benim seviyemde değildi. Çünkü benim seviyemde kimse yoktu. Bana tek başına bir sınıf yapamayacakları için doğal olarak bu sınıfa vermişlerdi. Sınıf geçme sisteminde, her dönem sonunda bir ders üzerinden proje yapılması gerekiyordu. Bu proje orjinal olmalı ve hazır yapılmış olmamalıydı. Ne yapıldığı önemli değil başka bir projeden referans alınabilir ancak en fazla %40 benzerlik gösterebilirdi. Projelerde en az iki kişilik grup olma zorunluluğu vardı. Ben bu konuda tek başıma çalışmayı yeğlerdim. Çünkü yapaacağım şeyler bir bilgisayar programı olacaktı. Buradan benden başka kimsenin benim seviyemde programlama deneyimine sahip olmadığını biliyordum. Bazıları bilgisayarı en az 1-2 kez kullanmışlardır. Ancak tam bir tecrübe kazandıklarına inanmıyordum. Bu şekilde öğle yemek arasına ulaştık.
Yemeğimi yedikten sonra İrem ile konuşmam gerektiğini hatırladım. İrem öğle yemeğine benden önce gitmişti. Okulun bahçesinde Etrafta İrem'e bakarken okulun arka tarafında bulunan futbol sahasının trübünün altında bir grubun olduğunu gördüm. yaklaştıkça bir grup kızın olduğunu fark ettim. Ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordum ve o an ortalarında İrem'i tartakladıklarını fark ettim. Kızların bazıları bizim sınıftandı. Geri kalanlar ise bizden en az 3-4 yaş kadar büyüktü muhtemelen lise hazırlık sınıflarıydı. Daha da yaklaştım. Kızlardan biri aptalca bir şekilde gülerek " Sert kızsın ha ! " diyerek bir tokat attı. İrem'in gözünden yaş geliyordu. Dudağını ısırıyordu. Elini sıkıyordu. Ama sesi çıkmıyordu. Saçları dağılmıştı. O güzel siyah saçlarına resmen yazıktı. Uzaktan bakıldığında alenen kıskançlık zorbalığı olduğu belliydi. Gidip öğretmene şikayet edersem yetişemeyebilirdim. Hızlı hareketler ile aralarına girdim. Üst sınıflardan olan kız bir tokat daha atacakken İrem gözlerini sıkıca kapatmış ve yanağına yana doğru çevirmiş şekilde hazır bekliyordu. Tokat İrem'e vurmak üzereydi. Araya girdim ve tokatı ben yedim. İrem kendisine gelmesi gereken tokatı hissetmeyince gözlerini açtı. O yarım bakışlar yerine ıslanmış gözlerini kocaman açarak bana baktı. Uraz ? , dedi. Daha çok neden buradasın şeklinde bir soru sormuştu. Benimle önemli bir şey konuşmak istemiyor muydun, dedim. Sonra gruba döndüm. İçimden ne kadar klişe demek geldi tekrar. Eski hayatımda okuduğum mangalarda bu tarz muhabbetler çok oluyordu ancak bunların gerçek hayattan bu kadar esinlendiğini fark etmemiştim. Orada bana tokatı atan büyük kız sende kimsin , dedi.
- Ben İrem'in arkadaşıyım. Adım Uraz.
- Uraz mı ? ne değişik isimler varmış be. Değil mi kızlar ? ( kahkalar )
- Hanımlar şuan yaptığınız şeyin okuldan atılmak anlamına geldiğinin farkındasınız değil mi ?
- Hele birine şikayet et. Herhangi bir öğretmen veya müdür yardımcılarından biri duyarsa seni öldürürüm !
- Tamam ama sizde sessizce gideceksiniz.
Bu bir blöftü. Kimseye şikayet etmeyeceğim öyle mi ? okulun ilk gününde bana yapıan bu davranışa sessiz kalacağımı mı düşünüyor bu ? Hayır kesinlikle hayır. Bu klişenin en dip noktası şikayet edilse bile buna inanmayan öğretmenler olurdu. Ancak akıl yaşımın getirdiği yetişkinlik güçlerim ile bir daha kimse zorbalık yapamayacaktı.
Soluğu ilk önce sınıf öğretmenimiz Bilge Öğretmen'in yanında aldık. Tüm olanları anlattım. Bilge öğretmen bu durumla ilk defa karşılaşmadığı kesindi. Doğrudan Müdürün odasına gittik. Yolda sessizce yeter artık bıktım bu olaylardan, diyerek mırıldanıyordu. Müdürün odasına olduğu gibi girdik. Bilge öğretmen doğrudan konuya daldı:
- Müdürüm sizce de yetmedi mi bu olaylar ? Şu çocukların haline bakın. Daha ilk günden hemen zorbalığa uğramışlar.
- Bakıyorum ama abartılacak bir şey yok bence. Ne kadar özel eğitim veren bir okul olsakta her zaman çocuklar arasında atışmalar olur. İçinizi ısıtacaksa çocuklar için 3-4 günlük bir rapor ve zorbalar için bir kaç gün okuldan uzaklaştırma uyarısı verebilirim.
Bilge öğretmen şakaklarına bastırarark:
- Uzaklaştırma bitince de kaldıkları yerden devam ederler. Bu yetmez disiplin kurulunu toplayıp disiplin cezası ile okuldan gönderilmesini istiyorum.
- Bilge öğretmenim biliyorsunuz ki bu okulun yürümesi için bazı fedakarlıklar yapılması gerekiyor.
Bu sırada İrem'e bakıyordum. Yavaş yavaş yüzünde morluklar oluşmaya başlıyordu. Yüzünü öne eğmiş boşluğa bakarken ağlıyordu. Ama yine de sesi çıkmamıştı. Dayanamadım ve araya girdim.
- Saygı değer öğretmenim bu fedakarlık sizin bu okulu maddi olarak destekleyenlere karşı bize gösterilen zorbalık olarak mı anlamamız gerekiyor ?
- Sen benimle bu şekilde konuşmaya nasıl cüret edersin ? ...
- Saygı değer öğretmenim. Sanırım maddi anlamda çok bir şey yapamıyorsunuz. Ama burada verilen bağışlar karşılığında çocukları burslu olarak zeki öğrenciler arasında okutmak okula sadece zarar verir. Sırf sizler kısa vadeli kazançlarınız için koskoca bir okulu bitirmek istiyorsanız hiç sorun değil. Hatta isterseniz internete ve gazetelere hakkınızda ve bağış yapan firmalar ile ilgili bazı şeyler yazabilirim. Yazdıklarımın doğru olmasına gerek bile yok. Okula gelen öğrenci sayısı düşer bu şirketler ise belli bir miktar zarar edebilirler. Üstüne suçlu siz olursunuz.
- Sen beni tehdit ediyorsun ancak evladım. ben cebime bir kuruş koymadım. hepsini okul için yaptım. Bu bağışlar olmasa devletin verdiği destek ile eğitim hayatımıza devam ettiremeyiz.
- Öğretmenim sizi anlıyorum ve size bir kaç tüyo vereceğim yakın zamanda olan büyük kazançları anlatacağım. Eğer ki söylediklerimde bir yalan çıkarsa okulu bırakıp giderim ancak gerçekten büyük kazançlar elde ederseniz bu zorbalık yapan öğrencileri teker teker koymanızı istiyorum. Anlaştık mı ?
Müdür Bilge öğretmene baktı. Bilge öğretmen ise bana şaşırmış bir ifade ile baktı. Müdür sonra bana dönerek bu çocuk gerçekten 9 yaşlarında mı ? Resmen bir yetişkin ile konuşuyormuş gibi hissetim. dedi. Sonra en azından anlat bakalım nasıl olacak bu iş diye sordu.
-Öğretmenim iki imkanınız var. Birincisi kendi elinizde ki parayı borsaya yatırıp katlamak ve temettüleri beklemek. Sonra da buradan istediğiniz miktarı şahsınız adına bağışlamak. Ama kendi paranızı kullanmak istemiyorsanız ikincisi seçenek olarak bir paravan şirket kurup bu şirkete bağış niyetine hayali ürün satışı yapmak. Sonra da şirket üzerinden kazancı alıp borsaya aktarıp en sonunda yine bu paravan şirket üzerinden bağışta bulunmak. Bu planda yakalanmadığınız sürece büyük kazançlar elde edebilirsiniz. Ayrıca aptal çocuklarına bakmanız için size para veren zengin ailelere istediğiniz gibi peşkeş çekebilirsiniz. Her şey sizin takdirinize bağlı.
Konuşma bittiğinde Müdür öğretmene baktı. Kısa bir süreliğine birbirlerine kilitlendiler. Tahmin edilebilir bir sebebi vardı. O da anlattıklarımın yenilir yutulur cinsten şeyler olmadığıydı. Ne kadar art niyetli olunmasa da devlet nezhinde başa bela açacak hareketlerdi. Müdür afallamış bir şekilde şimdilik çıkabilirsiniz dedi. İrem'in ağlaması durmuştu bile. İrem'in elinden tutup gel kantine gidelim orada buz vardır, dedim. İrem bana önemli bir şey anlatacaktı.