@samankizi
|
2. Bölüm
Asya o gece gözlerini bir türlü kapatamadı. Kütüphanede Mert’in söyledikleri hâlâ zihninde yankılanıyordu: “Geçmişi değiştirmek.” Kafasında dönen bu cümle, derin bir yankı yaratıyordu. Yatağında bir o yana bir bu yana dönerken, zihninde beliren düşünceler bir türlü peşini bırakmıyordu. Kendini hayatında ilk kez böylesine bir karar noktasında hissediyordu. Yıllardır peşinde koştuğu cevaplar, şimdi ona uzatılan bir el kadar yakındı. Ama o elin ne kadar güvenilir olduğunu bilmiyordu.
Ellerini başının arkasında birleştirip tavana baktı. Karanlık odanın içindeki sessizlik, sinirlerini daha da geriyordu. Gözleri bir anlık kapanıp açıldığında, zihninde dedesinin silik bir görüntüsü belirdi. O yüz, çocukluğundan beri hayalinde canlandırdığı, her zaman biraz eksik kalmış bir portreydi. Gerçekten hiç tanımadığı biriydi; onunla ilgili hikayeleri hep başkalarından duymuştu, ama o hiç kendisiyle konuşmamıştı. Bu eksiklik, Asya’nın hayatında derin bir boşluk yaratmıştı.
Başını sağa doğru çevirip küçük çalışma masasında duran eski, sararmış bir mektuba baktı. Dedesi öldüğünde ona bırakılan tek şeydi bu. Mektubun içeriği çok basit, hatta biraz anlamsız görünüyordu; birkaç cümlelik kısa bir not. Ancak o mektup, Asya için hayatının en önemli parçalarından biriydi. Parmakları, yatağın yanındaki küçük sehpanın üzerinde uzanırken bir an tereddüt etti. Mektubu eline almakla almamak arasında kalmıştı. Ama daha fazla dayanamayarak, mektubu çekip aldı. Parmak uçları sayfanın kenarlarına dokunduğunda, kağıdın ince dokusu ona yıllar boyunca beklemiş
soğumuş bir hikayeyi hatırlatıyordu. Asya, mektubun üzerindeki satırları zihninde ezbere biliyordu ama bir kez daha okuma ihtiyacı duydu. Gözlerini mektubun üzerine odakladı:
"Sevgili torunum Asya, her şeyin bir zamanı var. Geçmişte saklı olan gerçekler bir gün seni bulacak. O zaman geldiğinde, anla ki yanındayım."
Bu basit ama gizemli cümleler, yıllardır Asya’nın içinde büyüyen merakın en büyük kaynağıydı. Ne demek istemişti dedesi? Hangi geçmişten bahsediyordu? Zamanı gelince öğrenilecek şey neydi? O mektup, dedesinin ona bıraktığı tek izdi ve Asya, bu izlerin peşinden gitmeyi hiç bırakmamıştı.
Gözyaşları istemsizce yanaklarına süzüldü. O mektupta yazanlar, ona her zaman yalnız olmadığını hissettirmişti. Ama şimdi, gerçek anlamda dedesiyle konuşma fırsatı doğduğunda, bu fırsatı kullanıp kullanmama konusunda bir türlü emin olamıyordu. Geçmişe gitmek… Ona ne getirebilirdi? Yoksa alıp götürdükleri mi daha fazla olurdu?
O gece, Asya gözlerini kapattığında bile huzurlu bir uyku bulamadı. Gece boyunca düşünceler zihninde dönüp durdu. Mert’in heyecanı, Seda’nın uyarıları ve dedesinin ona bıraktığı o son sözler, hepsi bir arada Asya’nın zihnini kuşatmıştı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yataktan kalktı ve hızlıca üzerini giyindi. Kararını vermiş gibiydi ama hâlâ kafasında bir savaş sürüyordu.
---
Mert, kütüphanede sabahın erken saatlerinden itibaren çalışıyordu. Cihazın ince ayarlarını yapıyordu ve Asya'nın gelmesini bekliyordu. Onun kararsızlığını anlayabiliyordu, ama Asya’nın ne kadar güçlü olduğunu da biliyordu. Geçmişe gitmek sadece bir bilimsel deney değil, Asya için kişisel bir yolculuk olacaktı.
Asya kütüphaneye girdiğinde, Mert başını kaldırıp ona baktı. Gözlerinde hala bir tereddüt vardı, ama adımlarında bir kararlılık seziyordu.
“Asya,” dedi Mert, derin bir nefes alarak, “Bunu yapmak zorunda değilsin. Ne olursa olsun seni anlarım. Ama eğer bu yolculuğa çıkmak istiyorsan, ben yanındayım.”
Asya, Mert’in gözlerine bakarken, onun samimiyetini hissedebiliyordu. Ama bu kararı kendi başına vermek zorundaydı. Başını yavaşça salladı ve sessizce sandalyeye oturdu.
“Bu yolculuğun sonucunu bilemiyorum Mert,” dedi Asya, gözlerini yerdeki eski bir halıya dikerek. “Ama denemeden öğrenemem, değil mi? Sadece... korkuyorum. Ya dedemi göremezsem? Ya bir şeyler ters giderse?”
Mert, onun karşısına oturup ellerini masaya koydu. “Her zaman bir risk var, Asya. Ama hatırla, bu sadece bir başlangıç. Eğer denemezsek, asla ne olacağını bilemeyiz. Bu proje, sadece dedeni görmekle ilgili değil; bu, dünya için de büyük bir adım olabilir. Geçmişi değiştirmek belki de bugünkü hayatımızın akışını tamamen değiştirebilir.”
Asya derin bir nefes aldı. “Geçmişi değiştirmek…” Bu sözler, onun zihninde sürekli yankılanıyordu. Eğer dedesiyle tanışabilirse... Belki de ona sormak istediği soruların hepsini sorabilecekti. Ama ya bunun bedeli çok ağır olursa?
Tam o sırada kütüphanenin kapısı açıldı ve Seda içeri girdi. Asya’nın yanında sessizce durdu. Gözleri Asya’nın yüzüne baktı, sonra Mert’e döndü.
“Gerçekten bunu yapmaya karar verdiniz mi?” diye sordu Seda, gözlerini kısarak. Sesi sakin ama bir o kadar da sorgulayıcıydı.
Asya ona döndü ve derin bir nefes aldı. “Evet,” dedi kararlı bir şekilde. “Ama korkuyorum Seda. Sen olsan ne yapardın?”
Seda birkaç saniye düşündü, sonra başını iki yana salladı. “Bu soruyu kendime defalarca sordum. Ama benim geçmişle ilgili böyle büyük bir meselem yok. Senin bu konuda ne kadar hassas olduğunu biliyorum Asya, ama şunu unutma: Geçmiş, her zaman cevaplar vermeyebilir. Bazen sadece daha fazla soru getirir.”
Asya, Seda’nın söylediklerini zihninde evirip çevirdi. O her zaman gerçekçiydi, ayakları yere sağlam basardı. Ama Asya'nın içindeki boşluk, yıllardır ona huzur vermiyordu. Bir kez olsun, dedesiyle konuşma fırsatı... Bu, onun için her şey demekti.
“Biliyorum Seda, ama bu fırsatı kaçırmak istemiyorum. Eğer yapmazsam, hayatım boyunca bunu merak edeceğim. Hep ‘ya yapsaydım’ diyeceğim.”
Mert, Seda’nın söylediklerini duyduğunda, araya girmedi. O da biliyordu ki bu karar sadece Asya’ya aitti. Onun ne kadar zorlandığını, ne kadar tereddüt ettiğini anlayabiliyordu. Ama bilimin doğasında risk vardı. Başarıya ulaşmak için bu riski göze almak gerekiyordu.
Asya, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Peki,” dedi sonunda. “Başlayalım.”
Mert, Asya’nın kararlı sesini duyduğunda hafifçe gülümsedi. Cihazın üzerinde son ayarları yaptı. “Tamam,” dedi. “Bu bir deneme olacak. Eğer bir şeyler ters giderse, hemen geri dönebiliriz. Ama senin kararlı olman gerekiyor, Asya. Zihnin bu yolculuk için açık olmalı.”
Asya başını salladı. İçinde hala bir korku vardı ama aynı zamanda bir umut da taşıyordu. Dedesini görme fırsatı… Bu onun için hayatının en önemli anı olabilirdi.
Mert, cihazın başına geçip düğmelere bastı. Bir anda odanın içindeki hava değişti, sanki zamanın kendisi ağırlaşmıştı. Asya, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Zihninde dedesinin yüzünü canlandırmaya çalıştı. Tam o anda, kütüphane duvarları hafifçe titremeye başladı. Işıklar karardı, cihazın içinden bir uğultu yükseldi. Asya’nın kalbi hızla atmaya başladı, nefes alışverişi hızlandı. Bu, onun hayatındaki en büyük dönemeçti.
Ama tam o anda, bir şeyler ters gitmeye başladı. Cihazın ışıkları aniden sönmeye başladı ve odayı bir karanlık kapladı. Asya, panikle gözlerini açtı ve Mert’e baktı.
“Mert, bir şeyler ters gidiyor!” diye bağırdı.
Mert, panikle cihazın üzerindeki düğmelere basmaya çalıştı ama artık çok geçti. Cihaz kontrolden çıkmıştı. Odanın içindeki enerji dalgaları Asya’yı geri itti ve bir anda her şey karardı.
Asya gözlerini açtığında, kendini hâlâ kütüphanede buldu ama hiçbir şey aynı değildi.
|
0% |