5. Bölüm

Acı Kayıp💫

Sevgi̇ Gökay
samiirex

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda

Kötü ediyor insanı, kötü...

Hele bir de hasretlik oldu mu serde;

Sevdiğin başka yerde,

Sen başka yerde;

Dertli ediyor insanı dertli.

- ORHAN VELİ-

 

 

 

 

****

 

 

-Doğu Kılıç Aslan'dan-

Acılarıma girdap olan şehir, sen mi bu denli büyüktün yoksa benim içindekine duyduğum sevgi mi ?Senin herhangi kıyından yelkenliye atlayıp gidesim var bilinmezlere, öyle kör kuyulardayım ki ancak kaçıp gitmek kurtarır beni, bu kuyulardan. Yüreğimdeki sevgiyi bir bavula koyup ona geldim, doğru bir zaman olmadığı kadar hazır olmadığımda herkesçe biliniyordu. Onun karşısına çıkmak için hazırlanmam 15 sene sürmüştü, 15 sene geç kalmış biri yetişebilir mi o vapura? Hangi vapur bekler yolcusunu o kadar yıl, hangi yolcu kaçırdığı vapura bu denli binmek için can atar? Ben söyleyeyim; eğer yolcu vurgunsa o vapura, mühürlediyse kalbine, ne geçip giden yıllar ne de vapurun içinde bekleyen diğer yolcular umurunda olur... Yaklaşık 2 saat önce tim ile beraber izmir'e gelmiş, hepimiz otelde ki odalarımıza çekilmiştik. Sabaha kadar herkese dinlenmesi için emir verdim, onlar benim yatacağımı zannediyordu, fakat ben şuan bir takside eski evimize doğru yola çıktım.

Eski evim mi?

Gülceye doğru gidiyorum, ruhum izmir'e ayak bastığımdan beri huzur dolmuştu sanki, onunla aynı şehirde olmak bile beni kendime getirdi, içimdeki o yangınlar sönmese de durulmuştu. Zaten yangınların sönmesini beklemek aptallık olur, 15 sene yanmış bir yer nasıl söner ki, alevler ilmek ilmek işlemiş bedenime.Taksici verdiğim adreste durdu. Taksiciye ödemesini yapıp, evlerin olduğu tarafa doğru ilerledim. 10-15 adım yürüdüm, bizim eski evimiz ve gülcelerin hala aynı olan evi göz hizama geldi. Evlere ulaşmam için karşı kaldırıma geçmem lazım, fakat geçemiyorum, hatıralar esir aldı bedenimi. En son annemle gelmiştik buraya, en son burada baktım onun gözlerine ve burada kaybettim annemi. Mıhlanmış gibi kalakaldım kaldırımda, ne bir adım öteye ne bir adım beriye gidebildim. Kaldırımların dili olsa keşke, konuşsalar şuan benimle. Acımı paylaşabilsem...

Annem görebiliyor mu acaba gülceye geldiğimi ? Eminim görse kavuştuğumuz için çok mutlu olurdu.

Peki ben neden iyi hissetmiyorum? Bu kaldırımlar bile canımı yakıyor. Hayatımdaki iki değer verdiğim kadın, biri burada kollarımdan uçup gitti, diğeri ise beni buraya gömdü.Nasıl iyi hissedebilirsin ki kılıç?

Önce tertemiz bir sayfa açman gerekiyor. Sonra bu kaldırımları çiçekle donatman lazım. Gül, güller daha çok yakışır bu kaldırımlara, bu nedenle önce onun düşüncelerini öğrenmelisin dedim kendi kendime.

Son gücümü toplayıp karşıya geçmeye karar verdim. Kaldırımdan aşağıya bir adım atmıştım ki, gülcelerin bahçe kapısı açıldı. Hemen beni göremeyecekleri bir karaltıya geçtim. Kâh, görseler sanki tanıyacaklar ama olsun yine de gece gece onları gözetlediğimi görseler hoş olmazdı.

Önce bir kız çıktı muhtemelen gülce yaşlarında, sonra gülce. Güneşim çıktı. Yine ışığıyla her yeri aydınlatıyordu, şu karanlık geceyi bile yarıp geçti ışığı. Gün geçtikçe güzelleşiyordu, o güzelleştikçe kendimi daha yetersiz hissediyordum.

Zaten hatalarım izmir'den Erzurum'a uzanmış. Bir de güzelliğinin yanında eziliyorum, derken düşüncelerim gülce'nin koluna giren bedeni görünce, siktir olup gittiler. Aklıma sen mukahayet ol Allahım.

Tabi bir de bu bit eniği cinsinden olanlar var aramızda. Öfkemden patlayacak hale geldim. Tüm kaslarımın gerildiğin hissedebiliyorum. O piçin bu saatte ne işi var gülce'nin evinde ? Bu suratı tanıyorum, nasıl unutayım gülce'yi öpen dudaklarını? Elimden gelse keseceğim tüm uzuvlarını yarım yamalak yaşayacak hayatını. Sonra kimsenin sevdiğine el süremeyecek de hangi sıfatla yapacağım onu bilmiyorum.

Tipsiz, 4 yıl önce bana gelen fotoğraflarda gülceyi öpen piç buydu.Sevgilisi miydi bu? Peki annesi neden bana umut verircesine konuştu, gülcenin yıllardır beni beklediği yalan mıydı yani ?

Ben niye salak gibi bu derece umutlandım, İzmir'e adım atar atmaz soluğu burada aldım? Akıllanmazsın kılıç, yediğin darbeler yetmiyor, yeniden yemek istiyorsun. Sanki acılardan besleniyorsun. Git yat zıbar, sabah olunca görevini yap sonra defol bu şehirden.Görmüyor musun bu şehir sana haram, bu şehir sana zindan. Kimse istemiyor seni burada. Ne bekliyordum ki 15 yıl geçmiş üzerinden, çok sular akmış. Ben aynı kaldım diye oda mı kalacaktı, kollarıma atlayacaktı hemen. Safım gerçekten çok safım.Nasıl mutlu o çocukla, sende ne hayaller kurdun bütün yol boyunca. Derin bir soluk aldım, oysa tüm izmir'i solusam yetmezdi. Tüm denizini dökseler içime, dinmezdi alevler. Geldiğim yönde geri ilerledim. Otel odasına çıkmak yerine bara indim, anca orası toparlardı şu zihnimi, uyku haram oldu zaten. Oturdum bir bar taburesine. Geç bir saat olduğu için kimsecikler yoktu. Bir kadeh bira istedim.

Sahi saat kaçtı?

Saatte baktım 4'e geliyordu. Aklım yine oraya kaydı, o şerefsiz sabaha karşı 4 'de bir kızın evinde ne arıyor ? Peki o şerefsiz babası nerede bu saate eve erkek atılacak kadar umursamıyor. Barmenin önüme koyduğu birayı bir dikişte bitirdim. Bir tane, bir tane daha derken sızmış kalmışım. Tanıdık gelen bir sesle gözlerimi araladım.

" Ooo komutanım gece alem yapmışsınız bize seslenmemişsiniz ayıp valla yaptığınız." Cenk'in sesi çok derinden geliyordu. Ya da ben tam ayılamadım.

"Korkut komutanım, neden bu kadar çok içti acaba üsteğmenim? az sonra göreve gideceğiz bu şekilde gitmesi uygun değil" dedi mizgin.Bu dünya da uygun olan ne var mizgin ? Bir gülceyle ben vardık, onunda hayali bile haram artık bana.

"Siz lobide bekleyin, ben onu ayıltıp getiriyorum hemen."dedi korkut .Sonra koluma girerek beni odaya doğru sürükledi .

"Niye içersin ki bu kadar gir şuraya duş al adam akıllı, kendine gel." Dedi söylene söyle duşa kabini açtı, içine girdim. Bedenimi dün geceden daha soğuk olan suyun altına tuttum. Kaç dakika o şekilde durdum bilmiyorum. Çıktığımda yatağın üstünde kıyafetlerim hazırdı. Korkut'a bakındım balkonda sigara içiyordu.

Giyindim, ayna da şöyle kendime baktım. Berbat gözüküyordum, duş bile kendime getirmemişti.15 senin dağınıklığı bir geceye sığdı, bir duşla toplarlayamazdım herhalde. Korkutun yanına doğru gittim.

"Sormayacak mısın ne oldu diye " Sigarasından derin bir nefes çekip, bana uzattı.

"Görev öncesi içtiysen vardır bir açıklaman ama boşver anlatma şuan değil. Amacımız o kızı kurtarmakken onun hakkında olumsuz bir şey duymak istemiyorum." Dedi hayal kırıklığı içinde. Bu kelimeleri üstüne hiçbir şey diyemedim sigarayı söndürüp , timin yanına gitmek için odadan çıktık.

Dün gece kalbimi gömdüğüm yere, bu sefer timimle beraber geldim.

Şimdi ise son hazırlıkları yapıp korkutla ben içeriye gireceğiz. Tim ise bize tahsis edilen ekip aracından bizi dinliyor olacak. Son kez kulaklıkları kontrol edip araçtan eve doğru yol aldık.Ben mi ? Çok sakinim oldukça sakinim. İşime odaklandım. Şu içinde bulunduğum aşağılık duruma 1-2 saat daha katlanabilirim. Eve doğru yürüdük, yollar yanımda korkut olunca daha gidilebilir oldu, bahçeye gelene dek.Dış kapıyı açıp bahçeye girdik. Çocukluğumuzun geçtiği bahçe, beni en son öptüğü bahçe. Gitmeden önce son oturduğum taş, hiç bir şey değişmemişti, her şey yerli yerinde duruyor. Sanırım bir o değişti...Az daha ilerleyip evin kapısına ulaştığımız da korkut zile bastı. 1-2 dakika sonra yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Tedirgindim, tedirginliğim ona karşı değilde, onu görünce düşecek olan gardımdan dolayıydı.

" Buyrun yavrularım, birine mi bakmıştınız? " dedi muhtemelen anneannesiydi, çünkü onunla da fark edilir derecede birbirlerine benziyorlardı.Anneannenin burada olması iyi olmadı, şahsen bir evlat acısının yüreğe ilk düşüşüne yıllardır yüreğim dayanmaz. Kaç şehit haberi verdim biliyorum ama her seferinde karşımdaki anne ya da babayla bende yerle bir oldum.

" Efendim biz," dedi korkut lafi bölündü.

"Heh siz gülce'min arkadaşları olmalısınız gelin kuzularım girin içeriye." Dedi yaşlı kadın.

"Yok teyzecim biz Erhan beyle görüşmeye geldik" tüm ciddiyetimle konuştum.

"Siz iş arkadaşı falan mısınız ? Diye sordu ne meraklı, gülce de küçükken aynı böyle her şeyi merak ederdi kime çekmiş belli oldu.

'' kim gelmiş?'' sorunun geldiği yöne döndük korkutla aynı andan. Yıllardır muhattabım olması gereken kişiydi. Erhan şahin, ben bu şerefsize saygı dolu sözcükler mi yağdıracağım şimdi?

'' İyi günler efendim, eşinizi kurtarmak ile görevli olan tim komutanı, Üsteğmen Doğu Kılıç Aslan'' dedim zaten kim olduğumu yıllardır biliyordu, hele ki bu işlerde parmağı varsa yakinen tanıyordur.

'' Buyurun, evimde ne işiniz var sorabilir miyim acaba ?'' Gülce kesinlikle bu iki kişinin çocuğu değildi. Görüntü dışında asla benzer bir yönleri yok. sinirlendiğimi fark eden korkut lafa girdi.

'' Efendim, biz buraya sizi bilgilendirmek için gönderildik, eşinizi maalesef kaybettik. başınız sağolsun." Korkut buda çok hızlı bir giriş olmadı mı sence ?

'' Nasıl, ama nasıl olur daha gün gece konuştuk. kızıyla konuştu.'' dediÜzülmüş gibiydi, iyi oyuncu vesselam. Bravo!

'' Aldığı darbelerden dolayı bir iç kanaması mevcuttu, atlatmasını bekliyorduk. fakat direnemedi.'' dedi korkut.

'' Ne?, benim kuzuma ne oldu dediniz? inanmam, görmeden inanmam benim kınalı kuzum şehit mi oldu Allahım, benim canımı alsaydın da keşke ayşegülüm kızına kavuşsaydı Rabbim. nasıl baş ederim, nasıl dayanırım evlat acısına ben!!'' dedi , anneannesi muhtelemen asker olduğunu biliyormuş, nasıl bir gülce bilmez?

Kadın bayılmak üzereydi, koştum koluna girdim en yakındaki koltuğa oturttum. Ağlama seslerini duyan komşular, sokaktan geçenler bir bir eve doluştu. Artan kalabalıkla beraber gerilmeye başladım. Onunda gelmesine az kalmıştır, diye söylendim kendi kendime.Gülce gelmeden önce babasıyla ve anneannesiyle konuşmamız lazımdı. Akıllı bir kızdır gülce, her şeyi sorgulayacaktır. Babası köşeye geçmiş, sessizce düşünüyordu, tabiri caizse kara kara düşünüyordu. Temelli emin oldum, bu adamın kesinlikle bu işlerde parmağı vardı.

'' Efendim, kızınız gelmeden konuşmamız gereken meseleler var.'' dedim yanına eğilip.

'' Odamda konuşalım.'' dedi ruhsuz gibi. Daha 15 dakika önce karısının ölüm haberini almamış gibiydi.

Odasının olduğu kata çıktık. Korkut'u her ihtimale karşılık anneannenin yanında bıraktım, şuan oda da ikimizdik. Adamı gördükçe ondan iğreniyorum, yıllardır bile isteye gülceyle benim görüşmemi engellemişti. Şuracıkta boğazına yapışsam kim engel olurdu, kimsenin ruhu bile duymaz. Ama eğer hainse en kötü sonları hak ediyor, benim boğazına yapışıp öldürmem ona ödül olabilir. Az daha dayan kılıç, az daha...

'' Buyurun sizi dinliyorum.'' ruhsuz herif.

'' Öncelikle tekrardan başınız sağolsun, direkt konuya gireceğim kızınız gülce, annesinin ve sizin asker olduğunuzu bilmiyor. Daha doğrusu sizin eski asker olduğunuzu bilmiyor.''Eski asker olduğunu vurguladım. yüzünde bir ifade belirip belirmeyeceğini merak ettiğim için.Bozuldu mu o? Bir yüzü düştü sanki.

'' Evet sadede gel üsteğmen!''

Bana sesini mi yükseltti o? Neydi, eceli gelen köpek cami duvarına işer mi? canını sevmiyor anlaşılan bu şerefsiz.

'' Bana bir daha sesini yükseltirsen acın var demem, şurada keserim o sesini.''dedim öfkeyle.kulağıma birkaç öksürük sesi doluştu. şu mereti unuttum ben, anasını satayım tüm tim dinliyordu.

''Komutanım çok bile dayandınız, helal olsun size. Az önce zafer abi içeriye dalacaktı, zor tuttuk burada.'' dedi botan.

'' Komutanım, iyi ilerlediniz az kaldı dayanın, kızada söylediniz mi geriye pek bir şey kalmıyor'' dedi cenk. beni asıl korkutan orası ya cenk, onunla yüzleşecek olmak, onu bir yalanın içine çekecek olmam.

'' Gerzek gerzek konuşmada önüne dön.'' dedi lale benim düşündüğümü düşünmüş olacak ki cenk'i susturdu. Onlar konuşmaya devam ederken, ben karşımdaki adama odaklandım tekrardan.

'' Kızımız annesinin asker olduğunu bilmiyor, bilmemeye de devam edecek, birazdan okuldan dönmüş olur. Ben konuşursam anlar yalan söylediğimi, ama seni tanımıyor. annesinin öldüğünü, ve intihar ettiğini söyleyeceksiniz ona. Ailemle biz, zaten yalanınızı devam ettireceğiz. Böylelikle kızım hiç bir şeyden şüphelenmeyip kabullenecektir. '' dedi onca şey söyledi ama konuşma boyunca kafamda tek dönen şey 'seni tanımıyor' oldu.

Bir insan,"çabuk dön olur mu ? Sen yokken benim kalbim acıyor"dediği birini nasıl unutabilir ki, yani yıllar geçmiş hala benim gibi sevmesini ya da kavuşmayı elbet beklemiyorum. Ama unutmak nedir ya ? Ben köşede simit satan sadık abiyi, bize her gün şeker veren saniye teyzeyi bile hatırlarken...

'' Tamam, siz acınızı yaşamaya devam edebilirsiniz, gerisini ben hallederim.'' Dedim sakince.

Peki bu herif neden bu kadar sakin, sanki her gün karısı ölüyor ya da bu ölüm beklediği bir şeydi. Sanırım yavaş yavaş albayım ve yüzbaşının dediği gibi bir şeyler ortaya çıkmaya başlıyordu.Erhan'ı arkamda bırakıp korkut ve anneanne'nin yanına indim. Biz Yukarıya çıktıktan sonra kalabalık iyice artmıştı. Fakat görünürde o yoktu. İşin en zor kısmı kalmıştı, gülce'ye söyleyip en az hasarla kabullenmesini sağlamak ve o sırada benim ona karşı olan tutumum.Onu gönül gözüyle son kez görmeyi dilerdim hep, evet dileklerim kabul oldu, oldu olmasına fakat ben kaderin cilvesini hesaba katamamışım...Kaybın yalanı gerçeği olur muydu?

Hem de bu kayıp bir cansa, kendinden bir cansa veyahut, bu kayıpla canının canı yanacaksa, kayıplar daima acıdır. Bir kalemi, bir milyoncudan aldığın tokayı bile kaybettiğinde üzülüyorsan, canının parçasını kaybettiğinde, bir nevi sende parçalanıyorsun.

Darlanmaya başladım, Korkut'a bahçede olacağımı haber verip çıktım. Onların bahçesini bizim eski eve bağlayan yere doğru giderken bir sigara yakmayı ihmal etmedim. Taştan yol, yolun kenarındaki taşlar... hepsi ama hepsi olduğu gibi duruyordu. yıllara inat bir onlar bir de ben aynı kalmışız gibi. Ayrılmadan önce en son oturduğumuz taşın üstüne oturdum. Bu anı bölen korkut'un gergin sesi oldu.

'' Komutanım! Bir baksanız iyi olacak.'' dedi

Gelmişti hissedebiliyorum. Kalbim patlayacak gibi atıyor. Öyle hızlıydı ki nabzım, şuan atmayı kesse bir ömür yetecek cinsten. Adımlarımı hızla içeriye yönelttim.

İçeriden onun sesini duymaya başladım. Annesini soruyordu, garipliği merak ediyordu, neden herkesin onların evinde olduğunu, neden anneannesinin ve babasının ağladığını sorguluyordu.

Gülce, gece gibi karanlık olanım, güneş gibi aydınlatanım. Kapının kenarından baktım, uzunca baktım... koşup sarılmak istedim. Kokusunu içime çekip tiryakisi olmak istedim, gece saçlarında kaybolmak istedim... Yapamazsın Doğu yapamazsın kendine gel. Yüzümü birkaç tokatladım, nefesimi kontrol edip ona doğru ilerledim.

" Merhaba, gülce ?" Dedim sesim titredi elim titriyor bedenim desen benden ayrı hareket ediyo, Kıvılcım atıyor adeta.

Ona yalan söyleyecek olmanın hüznü çöktü üzerime. Onun az sonra yaşayacağı yıkım, gözümün önünden film şeridi gibi geçti.

Yerden kafamı kaldırıp bir kere göz göze gelemedim. Gelemezdim bir kere bile gözüm değse kendine mühürler o gözler biliyorum çünkü.

" Evet, benim siz kimsiniz, ne oluyor burada ? " dedi endişeyle

Gülcem benim tanımadın mı doğun, ilk aşkın, ilk heyecanın, çocukluğun...

Dünya dönmesin artık, kuşlar uçmasın,postacı hiç uğramasın kapıya,o vapur iskeleye yanaşmasın bir daha. Benim dünyam durdu. Yaşamın bir gayesi kalmadı, Ben bu anı bekledim hep. Ne kadar boş şu umut dünyası insanı en olmadıklara inandırıp böyle ortada bırakıyor.

"Ben kılıç, annenin iş arkadaşıyım. Baban beni arayınca koşup geldim.

Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum gülce, annen; annen için üzgünüm, intihar etmiş. Binmesi gereken uçağa hiç binmemiş, çok üzgünüm başın sağolsun." Dedim diyebildiğim kadar yıkılmıştım ama ölüme değil, hiçliğe.

" Nasıl, anneme ne oldu dediniz?"

Kelimeleri söyleyemiyordu, elleri titremeye başladı. Gözlerinden istemsizce yaşlar süzülmeye.

" Annen için üzgünüm, bizde böyle bir şey yapabileceğini hiç düşünemedik, tekrardan başınız sağolsun. " Dedim gözlerine bakmadan, bir göz göze gelsek tanır mıydı acaba beni, okyanus gözlüm derdi bana. İnsan öyle seslendiği birinin gözlerini unutmaz bence o kadar da değildir. Ama bakamam gülce, bakarsam biterim. Ama ne olur sen bana bir yabancıya bakar gibi bakma. İnanmıyordu, annesinin öldüğünü kabullenemiyordu, benim sözlerim yetersiz geldi. Babasına koştu sonra.

Şerefsiz babası, az önce gözlerinde bir duygu kırıntısı dahi yokken şimdi utanmasa, salya sümük ağlayacak hale gelmiş. Bu iş bitsin bu adamı, öldürmezsem bana Doğu demesinler, kimin kocası, kimin babası olduğu umurumda değil. Piç oscarlık oyuncu sanki.Babasıda benim dediklerimi onaylayınca bir çare odalara koştu, önüne gelen odalara baktı, kimsecikler Yoktu. Solda ki odaya döndü, gülce gelmeden hemen önce, inandırıcı olsun diye bayrak serdiğimiz annesinin odasına. Gülce bayrağı sorgulayabilirdi, çünkü bilmiyordu annesinin asker olduğunu, biz Erhan karısının şehit olduğuna, gülceyi ise annesinin intihar ettiğine inandırdık, bizim görevimiz buydu . Bir süre olanları idrak edebilmesi adına yalnız kalsa daha iyi olur diye düşündüm. Odada ilk 10 dakika ses gelmedi, bende bakmaya yeltenmedim. Sonra sesi yükselmeye başladı, hesaplaşması kendi içindeydi, fakat son raddeye geldiğini hissedip kapıyı açtım, artık ayakta zor duruyordu. Bir şey olmasına mahal vermeden kollarıma doğru çektim onu, gözleri bir anlık gözlerime değdi, sonrasında kollarımda bayıldı.O bayıldı, ben onun kömür gözlerinde kayboldum. Ona bu acıyı yaşattığım için kendimden iğrendim. Ne diye kabul ettim ki zaten bu görevi bilmiyorum, böyle sonuçlanacağını biliyordun kılıç neden onayladın ?Kucakladım onu, öyle panik olmuştum ki o operasyonlarda ki soğuk kanlı kılıç gitti,yok oldu. O panikle, dış kapıya timin olduğu arabaya koştum, çok şükür babası görünürde yoktu, birde onun sorularıyla uğrasamazdım. Korkut beni görür görmez peşime takılmış bizimle araca ilerliyordu.Araca geldiğimizde kapıyı açtılar. hepsi şok içinde birbirine bakıyordu.

'' Ne bakıyorsunuz? sürün, en yakın hastaneye ne bileyim bir sağlık kuruluşuna haydii!!!" Dedim

'' Komutanım sorun ne Yardımcı olalım, gülce hanım neden bu halde?'' diye sordu lale.

'' Bilmiyorum, bilmiyorum ! odaya girdiğimde bayılmak üzereydi, çabuk olun."

'' Komutanım sakin olun lütfen, üzüntüden bayılmış olmalı, kızcağız daha az önce annesinin öldüğünü öğrendi.'' dedi zafer abi sürücü koltuğundan.

'' Ne sikim kabul ettim zaten bilmiyorum! yaşayan biri için acı çekiyor, kafamı sikeyim!! '' dedim.

Nefesim kucağımdaydı, fakat nefes almakta güçlük çekiyordum. kollarımın arasında olmasını yıllarca hayal ederken şuan gerçekleştiği hale bakın...Ayıkken bakamadığım yüzüne diktim mavilerimi, her zerresi nasıl bu denli güzel olabiliyor. Gözleri kapalıyken bile çekiliyorum ona; kaşları, kirpikleri dudakları, dudağının altındaki belli belirsiz olan beni, gece saçları her şey bıraktığım gibi o hariç. Olsun o iyi olsun yeter.

Ahmet Arif Leylasına seslenirken, "başın, gözün ağrımasın diyor. "

Sevmek tam da bu...

Eskilerin de dediği gibi;

"Tek canı sağ olsun da, yel essin kokusu gelsin"...

Hastaneye geleli 2 saati geçmişti, hala baygın yatıyordu. Gönlümün gülü, solgun bir şekilde camekanın arka tarafında yatıyordu, ben ona dokunamıyordum. Timi ve korkutu her ne kadar ısrar etseler de otele gönderdim. Burada kalabalık olmak çok dikkat çekerdi, kimseye güvenemeyiz, üstelik gülce uynasa onları ne olarak tanıtacaktım?Birden benim burada hangi sıfatla durduğum aklıma geldi, "annesinin iş arkadaşı" Aman ne hoş, Hem de bir kozmetik firmasından. Şimdi o şerefsiz erkek arkadaşı gelse burada ne işin var, kimsin dese; ne diyecektim? ne yapabilecektim? ya da hangi sıfatla yapacaktım? Kendine gel, gülce'nin yanında olman kimseyi ilgilendirmez, o embesili bile. Dünün de ben vardım, bugünde kim olduğu beni ilgilendirmiyor. Eğer o şerefsiz babam bize ihanet edip gitmese, ben İzmir'e gelmiş olsam;ya da o şerefsiz Erhan yıllarca gülceyi benden sakınmasa, belki şuan mutlu bir hayatımız vardı...Düşününce bizim hayatlarımızı, baba dediğimiz adamlar mahvetmiş, Baba ne kadar anlamlı bir kelime değil mi ? fakat elbette içini doldurabilenlere...Hastane koridorlarını hiç sevmezdim, bana annemi kaybedişimi, korkutun mahvoluşunu ve bir çok askerimin acısını göstermişti, ama onun için kaç saattir burada camın önünde bekliyorum gıkım çıkmıyor .Onu izliyordum, sanki uyurken bile bana bir şeyler anlatıyor gibiydi.Siz hiç uyurken bile, onu dinleyebilecek kadar sevdiniz mi? onu izledim, saatlerce izledim, yılların acısını çıkarır gibi, olumsuz hiç bir şeyi düşünmeden, annesini babasını, albayı, ölümü düşünmeden sadece ben ve o varmış gibi izledim. Bu tene, bu kalbe, bu gözlere geç kaldığım için iki dünya bir araya gelse kendimi ve bize bunu layık görenleri asla affetmeyeceğim, ve gün gelecek hepsine tek tek bunun hesabını soracağım. Bu dünyada ömrüm yeterse burada, olurda şehit olup hesap soramadan göçersem öbür dünyada , elbette soracağım.Gülce hastaneye yatalı 24 saati geçti. Doktoru, anksiyete krizi geçirdiğini, tekrarlayabileceğini, ilaçların ona iyi geleceğini söylemişti, hemşireler saat başı gelmiş kontrol edip gitmişlerdi, babası ise bir kere arayıp nerede olduğunu ve durumunu sordu, ayrıca cenaze için Şırnak'a gideceğini vurguladı, herhalde arama yokum demek istedi. Şırnak'a gidip yüzbaşı için hazırlanan sahte törene katılıp, yine planın içinde olan sahte naaşı ile İzmir'e geri dönecekti.Tüm bunlar olup biterken gülce ara ara uyanıp birşeyler mırıldanarak geri uykuya dalmıştı, verilen ilaçlar ağır olması sebebi ile gözünü dahi zor açıp kapatıyordu. o

Koskoca bir gün geçti, kimse gülceyi görmeye gelmemiş, hatta arayan olur, lazım olur diye korkut telefonunu alıp geldiği halde arayıp soran olmamıştı. Erkek arkadaşı olacak o embesil neredeydi? Mesaj dahi atmadı, ben gülceye ulaşamadığım her gün için kafayı yemiştim. Bu şerefsiz nasıl bir umursamazlık seviyesinde ? Seni arayıp sormayan biri için mi beni unuttun gülce ? Hiç mi arkadaşı yok bu kadar mı bağları zayıftı anlamadım gitti.

Gülce'nin yıllardır bu şekilde kimsesizlikle yaşaması öyle zoruma gitmişti ki, ben onu sakınıp saklardım içime, yuva olur kol kanat gererdim, ne bileyim bende annesiz büyüdüm ama , yaşarlarken kimsesiz kalması içimi daha da yaktı. Hem selim albay, peri,korkut beni bir an olsun yalnız bırakmadılar.Hastanenin ölüm sessizliği hakim olan koridorları ve ben, yaklaşık 46-47 saattir yalnızdık. Gülce ise camekanın ardında, arada sayıklayarak uyanıp geri uykuya dalıyordu. Sürekli olarak sakinleştirici verdikleri için hep uykuluydu. Geçirdiğimiz saatler içerisinde odasına girmemek için, saçlarına dokunup elini tutmamak için kendimle savaşlar verdim. Galibi ben olmuştum, odasının önünden bir dakika ayrılmadım ama, içeriye girmeye de yeltenmedim. Nasılsa yeni uyudu gidip kahve almalıyım, kendime getirir diye düşündüm. Kafeteryaya indim, kahvemi alıp bir masaya oturdum. Time malumat versem iyi olacak, günlerdir onlarda ne yaşadıklarını bilmeden oradan oraya sürükleniyorlar . Kahvemi içerken, korkuta gelişmeler hakkında bilgi verdim. Bugün cenaze töreni düzenlenecek sonrasında biz

Şırnak' a geri dönecektik. Her güzel şey bir gün bitermiş o misal, herkes kendi yuvasına dönmeli . Korkutla dönüş planınıda yaptıktan sonra telefonu kapattım, bu sırada kahvemi de bitirmiştim. Gülceyi gereğinden fazla yalnız bıraktığımı düşünüp yukarıya çıkmaya karar verdim.

Odanın olduğu koridora geldigimde bir hareketlilik vardı, adımlarımı hızlandırdım. O sırada hemşire odadan çıkıyordu.

" Bir sorun mu var Hemşire hanım?" Dedim sesimden gerildiğim anlaşılıyordu.

" Yok efendim hastanız kendine geldi, bende rutin işlemler için geldim odaya." Dedi

Şükür Allahım. Camdan baktığımda gerçekten de kendine gelmiş olduğunu gördüm. Başımla hemşireyi onaylar onaylamaz kapıyı tıklatıp,karşıdan gelecek komutu beklemeden içeriye girdim. İçeriye girdiğimde beni beklemez haliyle karşılaştım.Düşünceli ve derin bakışlarıyla beni inceliyordu. Onun bakışları eşliğinde yatağın kenarına kadar ilerledim.4- 5 saat sonra onunla bir daha görüşmemek üzere ayrılacaksam, şuanın tadını sonuna kadar çıkarmalıydım. Bende onu inceledim, derin ve düşünceli, sevimli fakat kırgın görünüyordu. Benim gönlümün gülü solmakla kalmamış kolu kanadı da kırılmıştı. Üstelik bu durumda olmasında payım çok yüksekti.

"Geçmiş olsun, kendine gelmişsin. Nasıl hissediyorsun? daha iyi misin? Sana bir şey olacak diye ödüm koptu" Diye sorular dökülüverdi dilimin ucundan.

Salak kılıç ne diye merak ettiğini söylüyorsun kıza, seni hatırlamıyor ki!

" Babam nerede, benim onu bulmam lazım. O iyi değildir, bana ihtiyacı vardır. Kendim umrumda bile değilim" Dedi, uyanır uyanmaz nasıl onu düşünüyordu? Ama hiç kimsenin umrumda olmadığın kadar benim umrundaydın gönlümün gülü, içimdeki endişeyi nasıl anlatabilirim sana, bir bayılman da fevrim döndü, annen ve diğerleri seni ateşe atıyor. Ben nasıl mücadele edeceğim bu şekilde...Benden cevap alamayınca başka bir soru yöneltti bu sefer.

" kaç saattir baygın yatıyorum?"

"Bayıldıktan sonra bir kaç kez daha kriz geçirdin. Anksiyete krizleri dediler, hemşireler sakinleştirici yapıp dinlenmeni istedi. Yaklaşık 2 gündür bu şekildesin.

Baban annenin cenaze işleriyle meşgul olduğu için, bende yalnız kalma istedim . Başka gelen giden olmadı zaten. Bende uyanmanı bekliyorum." Dedim kimsenin gelmediğini de bilsin istedim, belki nasıl bir adamla sevgili böylece öğrenmiş olurdu.

" Annem ölmüş beni iki gün uyuttunuz mu ? Acımı yaşamama bile izin vermediniz." Dedi kızgınlıkla fakat sonradan yumuşadı yüz ifadesi.

" Ben sadece aracıyım, baban ve hemşireler ne dediyse onu yaptım Tek amacım sana yardımcı olabilmek." Dedim

Gerçekten de öyleydi, tüm duygularımı darmaduman etti kendisi, fakat hala onun iyiliği için buradayım. Tanımadığı yetmiyor gibi birde beni azarlıyor. Küçükken de böyleydi aynı, fevri çıkışları vardı. Önünü ardını düşünmeden hareket ederdi. Aramızda uzun süre sessizlik oldu. Bir şeyler düşündüğü aşikar. Ayakta hala baş ucunda bekliyordum. Hastane kokusuna rağmen, burnuma dolan kokusu her şeyi silip götürüyordu. Aramızdaki sessizliği kapının açılma sesi böldü.

Bingo!!

iki gün boyunca gelmeyen bu şerefsiz tam karşımda duruyordu. Gülce'nin uyandığını sezdi galiba, iyi tim köpeği olur bundan. En azından vatana hayrı dokunur. Yanında da yine o kız vardı ve bana yiyecek gibi bakıyordu, öyle ki fazlasıyla rahatsız oldum. Gülceye sarılıyor muydu o? Ben gözümü bile değdiremezken, o nasıl sarılıyordu benim gülceme.Az daha o boynunda soluklanırsa nefesini keseceğim.Vazgeçtim olsa olsa süs köpeği olur bundan.

Öfkem boyumu aştı, korkut nerdesin abi hiç olmadığı kadar senin o rahatlatma zımbırtılarına ihtiyacım var. Kalbimin üstünde bir sızı hissetim, doğu sakin ol ayrıldılar, dedim kendi kendime, elimi kalbimin üstüne koyduğumda hafiften bir ıslaklık hissetim, mecazi bir sızı değil miydi o ? elime baktığımda parmaklarıma bulaşmış biraz kan gördüm. Gömleğimin açık olan bir kaç düğmesini ilikledim, biri görürse bir de açıklamakla uğraşamayacaktım.Az önce nasıl sinirlenip kollarımı bağrıma bastıysam, dikişlerim patlamış.

O sırada kulağıma sinek vızırdıyor zannetmiştim, fakat süs köpeği konuşuyormuş.

"Biz geldik, Gülceyi yalnız bırakmayız artık, isterseniz gidebilirsiniz. " sana mı soracağım hıyar. Tim burada olsaydı da görseydi şu sabırlı hallerimi, nasıl şaşkına dönerlerdi.

Benim cevap vermemi beklemeden, gülceye döndü.

"Güzelim nasılsın iyi misin? Duyar duymaz geldik biz ama evde değildin. Erhan amcada cenazeyi almak için yurtdışına gitmişti, evdekilerle ilgilenmek durumda kaldık, yanına anca gelebildik kusura bakma." Dedi.

Benim güzelime, gözlerimin önünde güzelim nasılsın dedi. Daha fazla nefes alamadım, Alamazdım. Az daha solursam o hıyarla aynı havayı, başlarına yıkacağım hastaneyi. Onlarla meşguldü.

Adımlarım kendi isteğiyle terk etti odayı. Kapıyı nasıl çarpıp çıktım bilmiyorum. Nefes alamıyordum. Gömleği çıkardım, hala nefes alamıyordum bahçeye zor attım kendimi. Kalbim kanıyordu, kalbim cidden kanıyordu.

Ve kendime yeminim olsun son kez kanıyordu....

Telefonu çıkardım cebimden, korkutu aradım. 1 saatlik bir işim olduğunu, hazırlanıp mezarlığa geçmelerini söyledim orada buluşup bu şehirden gidecektik. Şimdi ise her şeyin başladığı yere, her şeyi bitirmeye gidiyordum.

Çamlık ilkokuluna...

Bir taksi çevirdim. Çamlık ilkokuluna gitmesini istedim.

"Abi o okul uzun senelerdir kullanılmıyor. Ne yapacaksın o okulda." Dedi

Kullanılmıyor mu ?

Bizim gibi oda tarihe karışmıştı yani.

"Sen sür abicim, ne yapacağımı boşver."Dedim

Yaklaşık 20 dakika sonra okula gelmiştik, taksici beni okulun ana girişinde indirdi. Adımlarımı okula yönlendirip ilerledim. Ben ki dağların kartalı, korkuyordum içeriye girip yüzleşeceklerimden. Dağlarda yırtıcı bir kartalken, sevdam da nasıl bu denli çocuk kalabiliyordum? Her zaman bunaltıcı derecede sıcak olan İzmir havası, bugün rüzgarlıydı. Gözlerimi kapatıp rüzgara doğru bıraktım kendimi, rüzgarın beni tokatlamasına müsaade ettim. Kendime geldikten sonra, rüzgarın da şiddetiyle dökülen birkaç kozalak gördüm yerde topladım onları, ellerim yana yana topladım. Okul binasına doğru ilerledim. Derslikleri, birer birer geçtim. Ta ki bir kapıda en ön sıra dikkatimi çekene kadar, sınıftan içeriye girdim. Sıraya doğru ilerledim. Sıra yıpranmıştı, bir sürü yazılıp çizilmişti, fakat sol üst köşesinde kalp içinde yazan yazı, yıllara rağmen aynı kalmıştı. Kimse üstünü karalamamış, aynı duruyordu.

" DOĞU'NUN GÜLCESİ"....

Gözümden bir damla düştü kalbin ortasına. Kendine gel doğu, ne için geldiğini unutma, anıların seni etkilemesine izin verme. Sen bugün bu okula,elinde doğuya ait ne varsa gömmeye geldin, mavi boyalı bir kozalak, bir adet bu okulun bahçesinde çekilmiş doğu ve gülceye ait bir fotoğraf, birde yıllar önce ayrılırken gülceye verdiğim günlüğün bir eşi, benim tarafımdan mısra mısra gülce sevgisi işlenmiş bir defter. Ben bugün buraya doğuyu yok etmeye geldim...Küçük doğu burada gülcesiyle mutlu mesut yaşasın, bu onun hakkı, fakat kılıç artık arınmış bir şekilde Şırnak'a gidip yoluna bakmalı....Fotoğrafı ve mavi boyalı kozalağı ve bahçeden topladığım diğer kozaları, gülceyle en güzel anılarımızı yaşadığımız sıranın altına koydum. Bizim güzel anılarımıza şahit olan bu okul sırası, şimdi onlara mezar olsun...Okuldan hızla çıktım. Artık tek yapmam gereken o Allahın cezası cenezaye katılıp gitmekti.Normalde bu aylarda günlük güneşlik olan hava, bugün sanki bizim için kasvete bürünmüştü, bulutlar dokunsan ağlayacak, rüzgar o denli hırçın, tıpkı şuan içimdeki Kılıç gibi.Bir taksiye atlayıp bu sefer mezarlığa gitmesini istedim. Mezarlığın büyük kapısından girdim biraz ilerledikten sonra timi, cenaze aracını,Erhan ve ailesini gördüm. Bir çok cenaze törenine katılmıştım, bu onlar kadar kalabalık bir tören değildi, belki içten içe onlarda ölmediğini sezmiştir. Belki de, gıcık bir kadına benziyor çok seveni yoktur,diye düşündüm. Timin yanına doğru ilerledim. Kalabalığın içinde asker selamı veremediler elbette. Bakışlarımızla selamlaşıp kalabalığın arasına ilerledik.Erhan, tabutun başında çökmüş bir şeyler söylüyordu. Üzgün görünüyordu, son numaralarıdır umarımSonra 3 kişi geldi, benim hastaneden kaçmama sebep olan 3 kişi.

Gülcenin koluna girmişler güç vermek için, onu da tabutun yanına getirdiler. Ağlıyordu, çok ağlıyordu. Birşeyler söylüyor ama ağladığı için anlaşılmıyordu. Ve ben ilk defa gülcenin ağlamasından etkilenmedim.

İlk defa onun canını yakan benim canımı yakmadı...

Eğildi, babasına sarıldı. Sonra tabutu okşadı, boş bir tabutu.

İmamın gelmesiyle çekilmeye başladılar mezarın etrafından . Sıra bize gelmişti, gülce bizi görünce yavaştan ağlaya ağlaya ayaklandı, Tim ölü olmayan komutanlarının naaşını omuzlandı, kadavra olduğu için hafifti, belli etmemeye çalıştık. Ve yavaşça mezara koyduk.

Üstüne toprak atmaya başladık. Yüzbaşı zerre umrumda değildi. Ben bugün kendi umutlarımı, hayallerimi gömüyordum. Defin işlemi bittikten sonra herkes tek tek terk etmeye başladı mezarı, biz ise uzaktan izliyorduk. En sonra gülce, babası ve süs köpeği kalmıştı, sonrasında gülceyi tek bırakarak onlarda gitti. Gülce mezara yaklaştı, mezarı öptü okşadı, canım yanar diye düşünürken sadece içim burkuldu, bu bir insanın kandırılışına şahsen şahit olduğum içindi. Yarım saat kadar oyalandı mezarın başında, biz ise ona son kez görünmek için bekliyorduk. Beklememizin sebebi ise, Erhan bizim arkamızdan herhangi bir oyunu olacak mı görebilmek içindi.

Tim ve ben gülceye doğru ilerledik. Bize döndürdü kafasını, şaşırmış gibi bakıyordu. Aradaki mesafeyi tamamen kapattık. Bir kaç dakika öylece bakıştık. Sonrasında sessizliği bozan ben oldum.

" Arkadaşlarım size başın sağolsun demek istedi, yani annenizin de iş arkadaşları oluyor kendileri " dedim sade, duygusuz bir tonda.

Gözlerime baktı.

" Ben teşekkür ederim, annemin bu kadar iş arkadaşı olduğunu bilmiyordum. Kendisi pek işinden bahsetmeyi sevmezdi. Memnun oldum. " Dedi sabahkine nazaran daha sakin, daha ılımlıydı, ve sürekli gözlerime bakıyordu. Hayır gülce, artık değil bu saaten sonra değil, bundan sonra tanısan ne değişecek, bende yaprak oynamıyor artık..

" Biz gidelim ozaman" dedim daha fazla durmaya gerek yoktu. Tam arkamı döndüm gidecektik ki kolumu tuttu.

Ne yapıyorsun gönlümün gülü, yapma şu saaten sonra ikimizde yanarız, yapma. Artık benim yanmaya niyetim yok.

"Şeyy, ben ayrıca size teşekkür etmek istedim, evimizde ve hastanede bana yardımlarınız, ve ailemin yanında olduğunuz için."dedi heyecanlanmıştı, ne zaman heyecanlansa parmaklarıyla oynardı.

"Görevimi yaptım diyelim, teşekkürlük bir durum yok, fazlasını arkadaşlarınız yapıyor zaten. Ben gitsem iyi olacak."

" pekii, madem ben sizi tutmayayım. Zaten arkadaşlarınızda sıkılmış görünüyor, iyi günler" dedi

"Size de" dedim ve arkamı döndüm, oradan uzaklaştım. Kalsam hiç iyi şeyler olmayacak...Bizi bekleyen araca doğru ilerledik, araca binmeden önce son bir kez döndüm arkamı, baktım.İlk defa son olduğunu bilerek bakmıştım.

Oysa sonun başlangıcı olduğundan haberim yokmuş...

 

 

****

 

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorumm 🤍💫

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 24.08.2024 00:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...