Sen her gün başka bir güzel olsan
Ben her gün başka bir aşık
Her göz göze gelişimizde
Yıldırımla vurulmuş gibi olsak
Yepyeni bir aşk olsa aramızda ki
Her seferinde
Ne harika olurdu yaşamak...
CAHİT SITKI TARANCI
****
-Doğu Kılıç Aslan'dan-
Hep mi böyle olur ?
Kazandık dediğimiz yerde kaybederiz?
Bu bize hayatın bir dersi mi?
Zaten ne bekler ki insan hayattan, tozpembe bir yaşam mı?
Biz beklenti içinde yüzerken, o sırada insanlar devreye girer ve hayatınızdaki pembelikleri alır götürür. Size ise tozu kalır bir ömür yakanıza yapışacak tozlar...
Doğu da olsam kılıçta hep en güvendiklerim yaraladı beni, ondan bu biçare oluşum. İnsan hiç beklemediği anda, beklemediği kişilerden darbe alınca afallıyor, tıpkı şuan benim olduğum gibi.Korkut benim dostum, kardeşim ailemdi, ben daha ağzımı açmadan ne diyeceğimi bilir, adım atmadan bir sonraki adımımı tahmin ederdi, Beni benden daha iyi bilir, anlardı. Bende onu hep tanıdığımı düşünürdüm, senelerdir süren dostluğumuz çöp müymüş? Onun beni tanıdığını düşünürdüm. Korkut beni hiç tanımamış, tanımış olsa böyle bir davranış karşısında ne tepki vereceğimi bilir ona göre davranırdı, beni tanıyamamış... Arkamda varlığını hissetiğim korkut'a dönemedim, sindiremedim dediğini, yakıştıramadım. Şuan öfkelenmem gerekirken onu bile yapamadım. Kardeşim lan karşımdaki korkut herkesin arkamdan iş çevirmesini beklerim yine ondan beklemem. Bir kaç dakikadır Kendimi hiçliğe karışmış gibi hissediyorum. Benim yıllarca çektiğim hasreti benimle bir yaşamışken, görmedin mi hiç korkut bir haftadır kurak topraklarımda çiçekler açtıranı, şu her köşesini buz tutmuş şehre güneş gibi açtığını göremedin mi ? Kalp atışlarımın bile değiştiğini duymadın mı sen ? Kardeşliğimizi gözümde çok mu büyütmüşüm? hiç düşünemedin mi bu davranışların benim kitabımda affı olmadığını.Yalanı ihaneti asla kabul etmem bilmez gibi neden davranırsın sen?Ben nasıl bakacağım şimdi senin yüzüne, o süs köpeği bana olanları anlattığında beri, kendimden şüphelendim şu hava da uçan kuşun bile yapmış olabileceği aklıma geldi de, seni ihtimâller dahiline bile koymadım. Nasıl koyarım, bunca yıldır beni benden daha çok düşünürsün, operasyonlarda bile bir ayağın hep bana çevrili olur kardeşime bir şey olmasın diye, şimdi yaptığın ne? Askeriz diye her zaman, her yerde daima güçlü olacağımızı düşünürler. Şuan tüm Şırnak'ın gücü bende toplansa bile nafile, yetmez. Ona söyleyemediklerimi yuttum, içimde son bir avaz kalan gücümle döndüm, arkamdaki harabeye dönmüş herife. Döndüğümü hissetsede bana bakamıyordu, gözlerime bakmaktan çekiniyordu. Bana karşı bile olsa onu bu halde ezilmiş görmek zoruma gitti. Kafasını yerden kaldırıp bana bakamıyordu, az önce odada benim duyduklarımı duysa yine gülceme git der miydi ?
Derdi.
Korkut yıllardır gülceyi sevmez, bana yaşattıklarını asla kabullenemezdi, ona kin güderdi. Onu gördüğünde hemen ısınmayacağını, kabul etmeyeceğini biliyordum ama bu, biraz fazla oldu. Aklımın ucundan dahi geçmedi onunla konuşabilecek olması.Yavaşça adımlarımı korkut'a ve arkasında şaşkınlıktan dillerini yutmuş time çevirdim. Adım adım karşımda kendini mahcup hisseden kardeşime ilerledim.
Kardeşim.
"Konuşsana korkut !! "
" Yüzüme baksana."
"Az önce dediklerini tekrar etsene gözlerime bakarak..."
" komutanım sakin mi olsanız?"
" Kesin sesinizi!"
" kimse karışmasın bu meseleye, korkutla benim aramda karışanı yakarım. "
Alev topuna dönmüş bakışlarımı timden çekip korkut'a yönelttim.
"İnsan kardeşinin arkasından iş çevirir mi lan ? Adamlığa sığar mı senin bu yaptığın, bana sorsaydın ya günlerdir ne hissediyorum, bana sorsaydın ya. Sikmişim rütbesini, gözüm o kadar yükseklerde mi lan benim ? Her ne yaşatmış olursak olalım ikimizin arasındaydı korkut, ona yıllardır nasıl hasret olduğumu bir sen biliyorsun, onu nasıl beklediğimi bir sen biliyordun....
Nasıl yaptın bunu bana?
Onu yeni bulmuşken böyle bir gidişle yıkılacağımı tahmin edemedin mi ?
Hepsini geçtim, yalanı ve ihaneti affetmeyeceğim bilmiyor musun sen?
Konuşsana lan susma, gülceyle nasıl konuştuysan öyle konuş bana da bak gözlerime! Kardeşim dediğim adamın gözlerimin önünde ezilişini görüyorum. Unutur mu bu gözler? Kalbim yaşanmamış sayar mı? "
Bakışlarını yerden alıp benim onun üstünde olan bakışlarımın üstüne iliştirdi, gözlerini.
" Ne diyeyim, evet gittim konuştum git dedim, sen geldin hayatı yine mahvoldu, senin yüzünden her şeyini kaybedecek, mesleğinden olacak git buradan dedim.
Pişman mıyım ?
Değilim kılıç, yine olsa yine gider yine aynısını derim ona. Neler çektin bir Allah bir ben biliyorum. İçinde sönmeyen yangını bir ben biliyorum. Yıllarca geç kaldı zaten gelse ne olacak bu saatten sonra ?"
Cümlesini tamamlamasına izin vermedim, veremedim. Yüzüne yumruğumu indirdim.
" Ne biliyorsun lan ? Sanane korkut benim hayatımdan, yanmışım sönmüşüm sanane! Benim duygularıma sahip çıkmak sana mı kaldı? Yanmışım yanacağım kadar bu saatten sonra en fazla ne olabilir ki?"
Bir yumruk daha indirdim yüzüne, her bir inen yumrukta korkutu daha da kaybediyorum, Dudağının kenarı kanamaya başladı, içime bir sızı düştü, fakat öfkem dinmek bilmiyor. Yumruklamaya devam ettim. Karşılık vermiyordu, istese beni bir yumruğu ile durdurabilecekken karşılık vermiyordu.
" Ben az önce ne öğrendim biliyor musun kaz kafa sadece gülce'nin gittiğini değil, beni yıllarca beklediğini, bana hep gelmek istediğini, sadece beni sevdiğini,süs köpeği ile arasında birşey olmadığını öğrendim. Öyle düşünmemi Erhan istedi, sırf gülceden uzak durayım diye.
Peki şuan ne öğrendim?
Hayatta kardeşine bile güven olmayacağını öğrendim. Sen sike sike öğrettin bana bunu. Ben bugün gülceyi kazandım belki ama sen bugün beni kaybettin korkut..."
Yumruklamayı bıraktım, üstünden kalktım. Bakışlarımı time kaydı endişeyle korkut'a bakıyorlardı, Lale ve Mizgin çoktan korkut'un yanına gitmiş yerden kaldırmaya çalışıyorlar.
" Mavi kartallar!"
" Bu size de ders olsun bazen size doğru gelen karar, bir başkasının yanlışı olabilir. Kimsenin hayatına burnunuzu sokmayın, sonra yerde yatan teğmen gibi olur sonunuz..."
"Komutanım!"
Korkut'u zafer abiye teslim etmiş bana doğru yaklaşan mizginden gelmişti ses.
" Siz şimdi iyi mi yaptınız? sizin böyle davranacağınızı bildiği halde, sizi düşünen ve ona göre davranan askerinize, pardon asker dedim askere de yapılmaz ya neyse, kardeşinize siz nasıl sırt dönersiniz? Korkutun tek yanlışı sizi sizden çok düşünmesi. Size yazıklar olsun gerçekten, her şeye rağmen size hala değer veren korkut'a da yazıklar olsun ..." Cevap veremedim. Haklıydı, ama bende bir o kadar haklıydım.
Onları geride bıraktım, tim ilk defa bana bu kadar kırgın bakışlarla bakıyordu, keder yine içimi yoklasa da bazı hak edilişler maalesef ki değişmez. Bu düşüncesizliği yapanın korkut olması ayrıca zoruma gitti, yıllar sonra kavuştuğum güneşimi onun yüzünden bir kez daha kaybedersem kendine yatacak yer bulsun...
Tüm yaşadığımız olumsuzluklara rağmen telaşım ilk defa bu kadar tatlıydı, ilk defa kendi isteğim için bir şeyler yapıyordum. Değil İzmir fizana bile gitse bu sefer kaçışı yok. Bu kulaklar bir kere işitti gerçekleri, kalbim artık onsuz atmaz hissetti bir kere kalbimden kalbine giden yolun huzurunu. Ben nasıl sileyim şimdi güneşimi, burası onun gözünde kurtuluş iken, o benim için her şeyinden vazgeçip İzmir'e dönecek kadar severken ben ne yaptım böyle? Şırnak'a geldiğinden beri ona kötü davrandım, benim yüzümden kayboldu yine onu suçladım, ben hayatıma birini almaya çalışıyordum ya, gülcenin tırnağı olamayacak selinle görüşüyordum bana da yazıklar olsun harbiden. Çoktan havalimanına gelmiştim, arabayı park etmekle dahi kaybedecek vaktim yok, öylede giriş kapısının önünde bırakıp içeriye gişelere doğru koşmaya başladım. Bu sırada tabelaları kontrol ediyordum, gözlerimi tabelalardan bir saniye bile ayırmadan ilerledim. Bir tabela dikkatimden kaçmadı, İzmir-14:30 yazıyor şuan saat 14 : 42 , geç mi kaldım yine ? Yine geç kaldım, bir kere lan bir kere şu kıza zamanında gel bir kere. Hemen bir görevli bulmak adına bakındım etrafa, uçaklar yeni kalktığından olsa gerek kimseyi göremedim. Şırnak hep mi böyleydi yoksa bu da gülcemin işi miydi ? gelişinde güneş açarken gidişinde tüm şehir sessizliğe mahkum olmuş gibi, güneşini alıp geriye bu ıssız şehri bırakmış bana. Son bir umut etrafa seslenmeye başladım.
" kolay gelsin, kimse yok mu? "
Bir kaç kere seslenmem ile içeriden birilerinin sesi duyuldu.
" Buyrun beyefendi? " Ukala bir şekilde bir kaşını havaya kaldırmış bana bakıyor. İşini böldüm herhalde içeride.
Sonra üstümde gezinen gözleri omuzlarımda takılı kaldı, muhtelemen rütbemi görmüş olmalı. Ses tonu bir anda yumuşadı. Arabaya geçtiğimde üstümü değiştirsem iyi olacak üniforma ile olduğumda insanların gerçek yüzünü göremiyorum.
"Buyrun komutanım birine mi bakmıştınız ? Bilet mi alacaksınız? Nasıl yardımcı olabilirim sizlere?"böyle titrersin işte karşımda, insanların bu önyargıları veya mertebe, rütbe kayırmaları hep canımı sıkmıştır. Şuan asker olmayıp alelade biride olabilirdim, ne yani işimi görmeyecek miydi ? Şuan Acelem olmasa onunla bir güzel ilgilenirdim ama yetişmem gereken biri var.
" Evet birini arıyorum 14:30 İzmir uçağının içinde bana ait bir şey vardı, onu almam gerek. Uçak kalktı mı? Kalkmamış olsun hava elverişli olmasın burada de bana "
Güneşim vardı o uçakta, onu tekrar benim yapacaktım, doğunun güneşi olacaktı. Daima başlangıcı ben olacaktım, dönüp dolaşıp günü bende bitirecek güne yine bende başlayacaktı. Yıllarca bu anın hasreti ile kavrulurken şimdi belki de saatler sonra kollarımda olacaktı.
"Bunun için o uçağın kalkmamış olması lazım. " Ne saçmalıyorsun kılıç kendi kendine adam deli zannedecek şimdi.
" Anlamadım efendim ne için? "
"Boşver sen soruya cevap ver."
" maalesef komutanım uçak kalkalı 15 dakika olacak neredeyse geç kaldınız, önemli bir şey mi vardı içinde ?"
Geç kaldınız.
Bunu bir yabancının ağzından duymak bir sarsılmama neden olmadı değil.
" Evet 15 yıl geç kaldım neyi vurgulamak istedin sen ? "
Adama öldürücü bakışlar atmaya başladım. 15 dakika diyerek ne demek istemişti?
" Anlamadım komutanım?"
" Yok birşey bana en yakın saatteki uçak biletini ayır. "
" Tabi, bir saniye beklerseniz hemen bakıyorum. "
" Biraz Seri olabilir miyiz, bu yavaşlık siz zaten anca bir gülcenin içinde olduğu uçağı saatinde kaldırırsanız oda sizin hızınızdan değil kaderin bizle oynamayı sevmesinden olur."Çattık belaya der gibi başını salladı, göz teması kurmaktan çekiniyor gibi bir hali vardı, tamam bakışlarımla öldürüyor olabilirim ama en son yapacağım şey seni öldürmek olur bana lazımsın, o uçağa binene kadar elleyemem. Biride şu iç sesimi öldürsün, bende rahat edeyim olup olmadık zamanda patavatsız gibi konuşuyor.
" Efendim yarın sabah 9 da var İzmir'e bir diğer uçak ."
" yok ebesinin nikahı, duramam ben o kadar saat dayanamam bana hemen lazım, hemen. "
" Yani, komutanım görünürde yok. Mecbur yarını bekleyeceksiniz. "
" Kendin demedin mi az önce geç kaldınız diye? Niye erken gitmeme izin fırsat tanımıyorsun o zaman, ben 15 sene geç kaldım yetişmem lazım. "
Görevli biri beni bu deliden kurtarsın der gibi etrafına bakındı ama kimseyi göremedi. Bende kurtulmak istiyorum bu içimdeki deliden ama bu deli sadece gülceye böyle, son 1 saattir dünya durdu sanki ben dünyanın etrafında dönmeye başlamış gibi dönüyor başım fakat bu kez mutluluktan. Sarhoş gibiyim, çok kez sarhoş oldum ama bu seferki sarhoşluk öyle güzel ki hiç bitmesin istiyor insan; ne bir kahveyle ne bir uykuyla. Değmez mi Kılıç, gülce için sarhoş da olunur, deli de olunur. Bir baksın bana gece gözleriyle her şey silinir gider yeter ki şu üstümüzdeki keder, ölü toprağı artık gitsin.
"Komutanım, daha da dayanamam derseniz madem askeriyeden yardım alın sizin için önemli bir mesele ise ?"
" Sana ciddi olmadığını söyleyen kim? Gülcenin içinde bulunduğu her mesele ciddidir ama olmaz sen bana oradan bir bilet ver bekleyeceğiz ne yapalım."
Söylediği gayet mantıklıydı ama şuan uzaklaştırma almış olmam beni 1 ay askeri bir personel göstermezdi, bu nedenle böyle bir şeye kalkışamam. 15 sene beklemişim sabahı da bekleriz, yeter ki bekleme süremiz daha uzamasın bu defa yüreğim bunu kaldırmaz.Geliyorum güneşim sabah yanında olacağım. Artık belirsizlik, ihtimaller, oysalar, keşkeler,nedenler yok sadece gülce ve ben varız bizim aşkımız var olacak, her şey aynadaki yansımam kadar gerçek ve şeffaf olacak. Aşkı tatmayan bu kelimeleri anlayamaz, netlik içeren cümleler en anlamlı dizilere bile taş çıkarır benim gözümde. Süs köpeği 40 yılın başı işe yaradı ve bana doğruları anlattı.
Arabamı daha düzgün bir yere park ederek, üstüme sivil kıyafetlerimi giydim. Dinlenme salonuna doğru ilerledim, hayır buradan gitme gibi bir niyetim yok, sabaha kadar burada bekleyeceğim gülce artık onu ihmal ettiğimi düşünsün istemem. Hem nereye gidecektim hain dolu askeriyeye mi ? Botana İzmire gittiğimi arabamı gelip alması gerektiğine dair bilgi içeren bir mesaj gönderdim, düşüncelerimi şu andan itibaren tek dolduranın gülce olmasını istiyorum.
Kaç yolcu aktı gitti önümden, kaç uçak sonsuza doğru uçtu sayamadım. Tek bildiğim şuan içinde olduğum uçağın beni evime götürüyor oluşu.
Sonsuz mu oluruz, dipsiz mi bilmiyorum, lakin herkes evinde olacak bu saaten sonra. Yeryüzünde ait olduğum tek yer onun yanı ve ben ona gidiyorum. Şerefsiz korkut olmasa şuan belkide kollarımda olacaktı kokusunu içime çekiyor olacaktım, belki de korkut iyi yaptı kılıç? Gülce gitmeye kalktığı için süs köpeği sana doğruları anlattı.
Hayır.
İç sesime kanamam korkut beni düşünmeden hareket etti beni yok sayarak bu işlere kalkıştı onu affedemem. Her neyse şuan tüm olumsuzlukları unutmam lazım geç kalmışta olsam telafi edeceğim. Seneler gitti belki ama daha fazla sene önümüzde bizi bekliyor. Toparlanacağız gerekirse dağıtıp yeniden inşa ederiz. Bu saaten sonra yıkım bitti, bizim için onarım vakti...
Uçaktan indim, yanımda eşyam olmadığı için daha hızlı bir şekilde ayrıldım havaalanından, bu havaalanı bile bizim ayrılıklarımıza şahit oldu. Dilerim bu saaten sonra aramızda sadece köprü olur, bizi birbirimize bağlar. Taksiyle gülcelerin evine doğru gidiyordum. 8 ay geldiğimden beri ne kadar değişmiş olabilir ki bir şehir? Şuan altımızda akıp giden yol bile başka bir anlamlı yollar hedefinden daha emin ilerliyordu. Ben ise bu yolları ilk defa içimde milyonlarca kelebek ile kât ediyorum. Değişik bir duyguymuş lakin güzel bir hismiş. Heyecandan yerimde duramıyorum. İçimde börtü, böcek ne varsa horon tepiyor, hadi ben sevdama kavuşacağım size ne oluyor ?
" Abi iyi misin taksiye bindiğinden beri hareket edip duruyorsun? Hayırdır hayırlı bir iş mi var ?"
" Sayılır, inşallah hayırlıdır kardeş. "
Heyecanım dışarıdan bu kadar belli mi oluyordu? Kendine gel kılıç sen onca operasyon yönetmiş adamsın, bir kızın karşısına çıkmaktan mı çekiniyorsun? Kızın karşısına da böyle çıkıp ilk günden korkutmayalım.
Korkut yok korkutmak yok ne nerden çıktı gider ayak sinirlerim tepeme çıktı, her yerde karşıma çıkmak zorunda mısın korkut?
" Bu kadar heyecana hayır diyecek kız bilmiyorum abi tanımadım. Dışarıdan böyle ise içeride daha büyüktür bu sevgi. "
" Öyle ya öyle " elin adamı bile iki dakikada çözdü olayı biz yıllarca kardeşimiz dedik adam bizi sevdamızdan etmeye kalkıştı iyi mi ? Heyecandan konuşacak halim yoktu aklımda tek gülce vardı, karşısında beni görünce ne tepki verecek, nasıl karşılayacak düşünmekten taksicinin dediklerini duymuyordum bile. Olumsuzluk yok kılıç, olurda kötü giden birşeyler olursa pes etmekte yok, artık yok.
Bu kadar yakınlaşmışken yok...
" Abi geldik,bol şanslar."
" Sağol kardeşim. "
Ödemeyi yapıp taksiden indim, bu sefer tam kapının önünde indim. Aramıza girebilecek bir yol, olası bir kaza, beni kendine mühürleyen kaldırım, kapıdaki karşıma çıkan süs köpeğine fırsat tanımamak adına tam evlerinin önünde indim. Bu sefer değişik gelen sadece yolların verdiği hiç değildi. İçene girmiş olduğum bahçe, karşımda duran ev hepsi değişmişti. Ekmek almaya gitmişim ve üstünden kalan parayla çikolata almış onu yiyerek eve gelmişim, evde beni annem bekliyor gibi bir his...
Vakit kaybetmeden eve doğru ilerlemeye devam ettim, bahçeyle giriş kapısını bağlayan 5 basamaklı bir merdiveni jet hızıyla tırmandım. Kalbim durmadan...
Dünya durmadan hemen önce zile basmayı başardım. Ziller hep mi böyle güzel bir melodiyle çalardı? Şuan'a özgü birşey mi?
Çok geçmeden kapının arkasından tıkırtılar gelmeye başladı. İşte şimdi bu virane şehir bana saray oldu. Güneş ocak ayına inat en tepeden bize gülümsemeye başladı. Denizin kokusu bu andan itibaren ayrı bir güzel burnuma dolmaya başladı....
Gözleri şaşkınlıkla mavi gözlerimle buluştu, hasret kaldığım gece gözler, uzun süre sonra ilk defa bana ait kılınmış gibi maviliklerime bakıyordu. Benim gözlerim ise şimdiden tura çıktı hasret kaldığım bedeninde. İzmirin havası ayrı bir güzellik katıyordu bu kıza. Saçlarında gezindi bakışlarım, sonra tekrar gözlerine indi baktıkça, inceledikçe gömülüyorum karanlığına öyle de memnunum ki halimden şuracıkta ölsem gömsünler beni gözlerinin içine. Karşısında beni görmüş olmamın şokunu atlatmış olacak ki kapının eşiğinde bir adım öne çıktı,bu hareketi ile birbirine uzak olan bedenlerimizi biraz daha yakın kıldı.
" Doğu? "
" par-don, kılıç demek istemiştim sen ne arıyorsun burada ? " seni arıyorum güneşim, seni...
Aradığımı buldum, artık benden mesudu yok şu yeryüzünde.
" Sana geldim." Dedim ilk cümlem bu mu olmalıydı emin değilim ama böyle durumlarda sevgili beynim beni terk ettiği için, dökülüverdi ağzımdan kelimeler.
Benim aksime yüzü gülmüyordu, yüzü solgun, muhtemelen ağlamaktan şişmiş gözleri beni istemiyor gibi bakıyordu. O Şırnak'ta ki isteğinden, heyecanından geriye birşey kalmamış şekilde karşımdaydı .
" Gelmemeliydin kılıç buraya, bana, her ne ise gelmeme-"Sabahtan beri bana oyun eden dünya durdu.
Dünyam durdu.
O bana bağırırken, ben onun bana bir adım atmasını fırsat bilip yapıştım dudaklarına, bu kadar hasretlik çoktu.
Ödeştik...
Oda Şırnak'ta ilk karşılaştığımız da beni sarılarak susturmuştu. Ben ise sanki şuan onun bal dudaklarında hayata yeniden tutundum, sanki aşkın şarabını onun dudaklarından tadıyorum, tüy gibi yumuşacık dudakları şuan benim dudaklarımın arasında ve bu his hayalinden bile daha güzel...
Dudaklarım evini bulmuş, yerleşmiş kiracı gibi kaldı öylece dudaklarının üstünde, ama bu saatten sonra kiracı değil ben ev sahibiydim bu dudaklarda.
Kollarımla sıkıca sardım bedenini sanki kaybettiği annesini bulmuş çocuk gibi,dudaklarının sıcaklığı ise beni kendimden geçiriyordu. Oda yetmezmiş gibi şimdi birde kalp atışları eşlik ediyordu bize, tam kalbimin üstünde.
Öpüşüme karşılık vermiyordu tıpkı benim onun sarılışına karşılık vermediğim gibi, kalp atışları tam tersini söylesede öpmüyordu beni, istemesem de konuşmak için ayırdım dudaklarımızı.
Kollarından tutup bana bakmasını sağladım.
" karşılık ver gülce, izin ver kana kana içeyim o bal dudaklarından bırak evime kavuşmuşken hasret gidereyim.
15 yıl bekledim bu an için ben, 15 yılın bedeli bu olmamalı."
Saçlarına karşıtı nefesim , az önce gözlerimden çektiği gözleri yine buldu maviliklerimi, onu öpmemin şaşkınlığını atamamış olacak ki boşluğa bakar gibi bakıyor gözlerime. Şuan kollarımın arasında olması tek tesellim.
" Bu olmamalı, biz bunu yapamayız doğu, biz bunu yapamayız. " bedeninde olan kollarımı ittirdi. Kaçar gibi az önce çıktığı eşikten geri girip kapıyı suratıma kapattı.
Bu mu yani ?
Bu muydu beni kendinden uzaklaştırma çözümü? Beni çok hafife alıyorsunuz gülce hanım. Hele az önce o bal dudaklarda tekrar hayat bulmuş kılıç'ı tamamen hafife alıyorsunuz.
Bir dakika ?
Lan ben az önce o kızı öptüm mü?
Rüya falan değil değil mi?
Yok değildir rüya olsa şuan kendimi tekrardan İstanbulu feth edecek kadar güçlü ve enerjik hissetmezdim. Şimdi ben o dağdaki teröristlerinde ebesini iyi bellerim. Kendimi bu kadar muhteşem hissetmem normal mi ?
Onu karşılıksız öpmek bile böyle etki yarattıysa bende, ben ilerisinin beynimde ve bedenimde bırakacağı etkiyi düşünemiyorum...
Vazgeçmeyeceğim değil evinden, şehirden kovsan da vazgeçmeyeceğim gülce.
Beni az önce ittiği kapının önüne geldim tekrardan, derin bir nefes alarak melodisi güzel olan zile bastım sürekli bastım illa rahatsız olup açacaktır. O çocukluk yapıyorsa ben âlâsını yapar 10 yaşındaki doğu olurum. Aradan 3-5 dakika geçtikten sonra kapının açılma sesi geldi, gelen sesle sırtımı döndüğüm kapıya nasıl yüzümü döndüm hatırlamıyorum.
Bu defa beni kendinden emin gülce karşılıyor sanırım, az önceki belirsiz ifadelerinden eser yoktu.
Utanmış mıydı o ?
Çocukluğundan beri değişmeyen tek şey bu mu yani? Utanınca domatesten farksız olan yanakları...
Demek ki gardını indirebilmek için öpmek gerekiyor , güzel bunu öğrendiğim iyi oldu. Sağlam bir ikna yöntemi olur, ileride çok iş görür tabi önce şu içinde bulunduğumuz kargaşadan çıkıp ilerleyebilirsek.
Çocukluğundan beri her utandığında yaptığı gibi elleri gece saçlarını buldu,
" Ben az önce olanlar ve kapıyı suratına kapattığım için özür dilerim. Seni bir anda karşımda görünce panik oldum beklemiyordum aniden öyle şey yapınca.. yanii, karşımda seni görünce şey oldum." Sadece beni gördüğü için mi bu kadar domates oldu yani bu yanaklar, ilk karşılaşmamız değil oysa ki Şırnakta da çok defa karşılaştık ama hiç böyle görmedim onu, öpüşmemizle alakası yok mu yani domates yanakların? O karşımda böyle tatlı tatlı durdukça yine dudaklarına yapışmamak için zor tutuyorum kendimi.
" Önemli değil sonuçta kapıyı geri açtın açmayadabilirdin, olumlu düşünmek lazım. " gülümsedim gülümsememe böyle içten karşılık vereceğini asla düşünmemiştim. Ah gülce neler yapıyorsun bana gülüşün bile kendimden geçmeme neden oluyor.
" Şeyy, kapıda kaldık içeriye gelmek ister misin ? " Bir an hiç sormayacak sandım. Onunla kapı önünde bile olmak güzel ama, dikkatimi şuan çeken üstünde varla yok arasında olan gecelik ile üşüyebilirdi.
" isterim tabi ki!"
Hoşgeldin 10 yaşındaki doğu, kılıç salak mısın biraz ağır kendine yaraşır şekilde cevaplar versene. Beynim lütfen terk ettiğin yerine geri gelebilir misin ? Dünden beri ben ben değilim sanki, beni iç sesim yönetiyor gibi asla çeneme ve bedenime sahip çıkamıyorum. Benden duyduğu olumlu cevap ile bir adım geriledi ve eliyle içeriye geçmemi işaret etti. Mantığım girmekte tereddüt etsede ayaklarım içeriye adım atarken o kadar emindi ki kendimden utandım. Çocukluğumdan beri eve aşina olduğum için onun yön göstermesini beklemeden salon olduğu bildiğim yere doğru ilerledim. Gri renkte karşılıklı duran ikili koltuklardan birine oturdum, oda arkamdan gelip karşımdaki koltuğa oturdu.
" Ben böyle emrivaki yaparak içeriye girdim ama, müsait miydin ? "
Koskoca üsteğmen olmuşum gülcenin karşısında iki kelimeyi bir araya getiremiyorum. Benim konuşmamla üzerindekiler aklına gelmiş olmalı ki kendini şöyle bir süzdü. Kırmızıdan pembeye dönen yanakları tekrar domates olmuş bir şekilde ayaklandı.
" yok, müsaitim fakat.." Şöyle bir üzerini süzdü. " Sen otur keyfine bak, ben o sırada üzerime birşeyler giyip geleyim, rahat ol lütfen. " Arkasına bakmadan merdivenleri tırmanmaya başladı, o an fark ettik ki üzerindeki bir karış bez parçasıydı, ve ben gözlerine bakmaktan üzerindekinin saten bir gecelik olduğu ya da üzerinde olmadığını şimdi fark ediyordum, burası hep bu kadar sıcak mıydı gördüklerimden sonra beni ateş mi bastı? Bu kız hep böyle mi giyiniyor ? Kapıyı neden bu şekilde açıyor gelen kişi ya ben olmasaydım? Başkasının karşısına bu şekilde mi çıkacaktı? Derin bir nefes aldım. Terlemeye başlamıştım, üzerimdeki montu çıkarıp yanıma koydum. Halledeceğiz kılıç şu işleri bir yoluna koyalım, giyinmeyi de öğretiriz. Şırnak'ta da böyle şeyler giymez değil mi ? Çünkü ne insanların ne hava durumunun bu görüntüye elverişli olduğunu zannetmiyorum, özelliklede benim. Merdivenlerden gelen ayak sesleriyle doğruldum üstüme başımı düzelttim. Görüş açıma giren gülceyi bu defa ben baştan aşağıya süzdüm. Şükür daha usturuplu şeyler giymişti, sınırlarımı çok zorlamayacak şeyler.Altına siyah bir kot, üstüne ise bol oversize beyaz bir sweatshirt giymişti. Onu görünce rahatlayarak oturduğum koltukta arkama yaslandım.
" Evet geldim, çok bekletmedim umarım."
" Yok 15 sene kadar bekledim çok değil ya " kendim bile zor duydum umarım gülce duymamıştır. Lanet iç sesim yine patavatsız patavatsız konuşuyor.
" Anlamadım."
" Yok çok bekletmedin, içerisi çok sıcak oldu da bende o sırada montumu çıkardım. " Sanki o üşüyor gibiydi, birde kalın giyinmiş.
" Sıcak mı banada biraz soğuk geldi, neyse, iyi yapmışsın terleme. Ben bize birer kahve yapayım geliyorum hemen"
Cevabımı beklemeden mutfağa yöneldi hala utanıyor mu o ?
" Sana yardım etmemi ister misin?"
" Yok teşekkür ederim, keyfine bak sen."
Ciddi misin Kılıç?
Yıllar geçmiş sen ilk görüşmenizden kırk yıllık arkadaşın gibi mi konuşuyorsun? Hiç bir şey olmamış gibi ya da az önce öpüşmemiş gibi mi yapacaktık?
5 dakika sonra elinde kahve fincanları ile içeriye girdi. İçimi ısıtan bir görüntüydü şuan karşımda olan sahne. Güneşim bana kahve getiriyordu oysa onun yokluğunda uykusuzlukla baş edebilmek için kahve bağımlısı olduğumdan habersiz. Birbirimize dair çok eksiğimiz var doldurabiliriz değil mi ?
" Bir sorun mu var doğu? Pardon kılıç. Kusura bakma biraz zaman alacak seni kılıç olarak görmem." Elindeki fincanı bana uzattı.
" Öyle dalmışım, ayrıca bana doğu diyebilirsin. " gülümsedi
" Şırnaktayken sana Doğu dememden pek hoşlanmıyor gibiydin. " önüme koyduğu kahveden bir yudum aldım.
" Artık hoşlanıyorum bana doğu de. "
Neler döndüğünü anlamaya çalışır gibi bir hali vardı.
" Bak buraya benim için gelmediğini varsayıyorum. " konuşmasına devam edecekti böldüm.
" Yok, gayette senin için geldim o süs köpeği, köpek olalı bir kedi tuttu da bana senin gittiğini haber verdi, hemen koştum geldim havaalanına ama tabi ki yine geç kalmıştım, yetişemedim. Bende İzmir'e gelen ilk uçakla sana geldim. "
" Kılıç ben anlamıyorum, neden yapıyorsun bunu ? Dediklerin,benim için İzmir'e gelmen, az önce kapının önünde yaşananlar ve Şırnak'ta bana nasıl davrandığın aklım almıyor bazı şeyleri, hem senin hayatında başka biri var, başka biri ile birlikteyken nasıl öpersin beni ? "
" Sakin ol, derin bir nefes al hala hızlı konuşabilecek olduğunu unutmuşum anlık olarak. " Dediklerim karşısında göz devirdi, asla da eleştiri kabul etmez hanımefendi. İşte gülceden beklediğimiz hareketler, çok güzel.
"Zamanla her şeyi anlatacağım, zamanla her şeyi anladığım ve sana geldiğim gibi sende bana geleceksin."
Güldü, bu gülüş pek hoşuma gitmedi yalnız.
" Güldürme beni kılıç, ben sana geldim. Benim sana geldiğimi göre göre sen beni ittin, ben hayatında o kız olduğunu bildiğim halde seninle yeniden konuşmaya çalıştım. Sen ise benim yüzüme dâhi bakmadın."
" seni iten beni sikeyim, tamam mı?
O süs köpeği ile seni sevgili sanıyordum! İzmir'e annenin cenazesine geldiğimden beri, aldığım kararla senden uzak durmaya çalışıyordum. Seni unutmaya yemin ettim, dün o süs köpeği gelip her şeyi anlattığında bir dakika durmadan koştum sana geldim ben."
" Ne! Bizi sevgili mi sandın? Giderek daha da komik oluyorsun kılıç. Ben senin yokluğunda yıllarca ne çektim biliyor musun sen ? Bilmiyorsun! Seni bulduğuma sevinemedim, kaybettiğimi öğrendim ben."
" Doğuya ne oldu? Doğu de bana! Haklısın, kahretsin ki sonuna kadar haklısın. Ne diyeyim ki ben? Haklı birine ne denir ? Ama bak geldim telafi edebilirim her şeyi."
" Kılıç yapma, 15 yılın neyini telafi edeceğiz, seninle ilk karşılaştığımızda bende öyle düşündüm ama telafi olmayacak kadar uzun bir yaşanmışlık var arada. "
" Doğu, anlaşalım ben doğuyum ."
Bana Doğu demediği her dakika için kendimden nefret ettim. İkimizde hararetimizden olsa gerek ayaklanmıştık. Şuan gülce dibimde bana çemkiriyor, alev saçan gözleri ile maviliklerimde soluklanıyordu. Ah be gülce kavga ederken bile gözlerimde dinlenirken dilin nasıl hayır der bana?
" Ben yanılmışım karşımda tanıdığım doğu yok ki en iyisi kılıç, çünkü onu daha tanımıyorum. " nefesin yüzüme böyle çarparken nasıl sana cevap verebilirim gönlümün gülü?
"Tamam,tamam nasıl hitap etmek istiyorsan öyle olsun. Seninle bu yüzdende kavga etmeyeceğim. Ama şunu bil ki senin yokluğunda kimse bana doğu demedi, dedirtmedim. Hep senin doğun olarak kaldım, herkese kılıçken sana doğuyum." Bakışları duydukları karşısında bir nebze olsun yumuşadı, gönlüde kendisi gibi güzel gülcem.
" Kimseye mi dedirtmedin? Peki ya o kız? "
"Başlatma kızına, onu dönünce Halledeceğim için rahat olsun. Sevgilim değil sadece konuşuyorduk zaten seninle karşılaşmadan önce konuşmayı da kesme kararı almıştım." Meydan okurcasına gözlerime bakıyordu.
" İsabet olmuş, çok çirkindi" beni kıskanmıştı, gerçekten kıskanmıştı. Sesli güldüm. Ben bu kızın yanında böylesine yumuşayıp nasıl sürekli gülebiliyorum tim görse benimle dagla geçerdi muhtemelen.
" Seni mi kıracağım, evet çirkindi."
" Ne yani normalde güzelde beni kırmamak için mi çirkin diyorsun ? "
" Ben öyle bir şey mi dedim, cidden omu güzel bulmuyordum bulacak kadar da incelemedim. Tabi sende kırılma, yeterince kırıldık. "
Yüzündeki tebessüm, son kelimelerimle silinirken yüz ifadesi ciddi bir hal aldı.
Geriledi ve az önce kalktığı yere geri oturdu. O da benim kadar paramparçaydı bunu bariz görebiliyorum. Sırf benim inadım, gururum yüzünden bu kadar kırılmana göz yumdum, özür dilerim. Gerilen ortamı ayaklanarak bölmeye karar verdi sanırım.
" Ben şu fincanları mutfağa götürsem iyi olacak " kendi önünde ki fincanı aldı benimkini almaya yeltenirken bir anda sendeledi, tutmasam belki de düşecekti.
" Gülce iyi misin güzelim? " ses tonumdan tanımadığım biri bile nasıl endişelendiğimi anlayabilirdi.
" Bilmiyorum, bir anda başım döndü galiba." Onu yavaşça koltuğa oturttum. Bende yanına oturdum, önüne gelen saçlarını geri atayım derken alnına çarpan elim resmen yandı.
" Sen yanıyorsun, ateşin var gülce, hasta mıydın?" Sabahtan beri neden solgun ve halsiz gözüktüğü şimdi anlaşılıyordu. Ah be kızım söylesene hastayım diye birde bana iki saattir laf yetiştirmeye çalışıyorsun bravo, ayakta zor duruyordu.
" İlaç falan içtin mi? Ne zamandır ateşin var?" Sürekli hava değişimi Şırnak'ın soğuğundan dışarıda saatlerce kaldı, o da yetmezmiş gibi birde incecik var mı yok mu şeyler giyerse hasta olur tabi ki.
" Dün buraya geldiğimden beri halsizlik Var, sanırım gece de ateşim çıktı, seni görünce hasta olduğumu falan unuttum, akıl bırakmadın ki!" Birde ben suçlu oldum iyi mi?
" Tamam her neyse gel seni odana çıkarayım sen dinlen, ben halledeceğim gerisini ayakta zor duruyorsun. "
" Gerek yok teşekkur ederim."
" Gerekli olup olmadığını sana sorduğumu hatırlamıyorum. Haydi gel, yürüyebilecek misin? "
"Evet." Tabi der demez sendeleyip duvara tutunmasaydı inanırdım.
" Tamam bana izin ver." Anlamsız bakışlarla bana bakarken ben onu çoktan kucağıma almıştım.
" Yok artık kılıç, indir beni çabuk kendim çıkabilirim " Onu dinlemedim.
" Odan aynı değil mi ? " mecbur kabullenmiş bir şekilde başını salladı, ben ise onun komutu ile merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden sonra sola döndüm odanın kapısını açıp içeriye girdim. Odası en son bıraktığımda göre biraz değişmişti, ben bıraktığımda pembelerin hakim olduğu 10 yaşındaki küçük gülceye ait olan bir odaydı. Şimdi ise beyazların, sadeliğin hakim olduğu oda, 25 yaşındaki genç gülce odası karşımdaydı. Odanın ortasındaki yatağa doğru ilerlerken gözlerim etraftaydı, yatağa geldiğimde üzerindeki örtüyü kaldırıp yavaşça gülceyi yatırdım. Gözünü dahi açamazken neden ilk girdiğimde söylemedin ki hasta olduğunu,hastaneye falan giderdik bu raddeye gelmezdi.
" Güzelim, beni duyabiliyor musun ? Başını salladı.
"Hı hı "
" Güzel, ben şimdi eczaneye sana ilaç almaya gidiyorum. Telefonuna numaramı kaybedeceğim en ufak birşey olduğunda beni arıyorsun tamam mı? Hemen geleceğim." Başıyla onayladı, komidinin üstünde duran telefonunu aldım ve kendi numaramı kaybettim. Odada işim biter bitmez hızla merdivenlerden inip eczanenin yolunu tuttum. Umarım yakınlarda bulurum da gülce çok yalnız kalmış olmaz. Az önce çıkardığım montumu üzerime geçirerek evden çıktım. çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla caddenin sonunda bir eczane olmalıydı, hala aynı yerinde olmasını umarak o yöne doğru ilerledim. Biraz yürüdükten sonra köşeden bana sırıtan kırmızı tabela dikkatimi çekti. Gördüğüm eczane yazısı ile derin bir oh çektim. Alelacele eczaneye ulaşıp içeriye girdim vakit kaybetmeden ateş düşürücü ve ağrı kesici alarak hızla evin yolunu tuttum. Allah'tan son dakika kapının arkasında gördüğüm anahtarı almayı akıl edebilmişim, yoksa baygın yatan kızdan kapı açmasını bekleyecektim. Eve ulaştığımda cebimden çıkardığım anahtar ile kapıyı açıp, elimdeki eczane poşetini mutfağa koydum. Yavaşça merdivenleri çıktım, uyuyorsa uyandırmayayım diye gayet sessiz bir şekilde kontrol edip aşağıya yeri indim, uyuyordu bu sırada ona bir çorba yapacaktım. Tarhana çorbası yapacaktım, bir ege mutfağında olmaması garip olurdu. Çekmecelerde tarhana aramaya koyuldum mutlaka olmalı, şuan en pratik o olur diye düşündüm. Çekmeceleri kurcalarken sonunda buldum. Kısa bir sürede hazır ettiğim çorbayı bir kaseye koydum yanına bir bardak su ile aldığım ilaçları koyarak gülcenin odasına çıktım. Hala yatıyordu, öyle güzel uyuyor ki kaldırmaya kıyamasam da iyileşmesi için bunları içmesi gerekiyordu. Elimdeki tepsiyi komidinin üzerine koyarak gülcenin üstündeki örtüyü yavaştan kaldırdım.
" Uykucu geldim haydi kalk bakalım." O yarı ayık bir hal alırken ben ateşini kontrol ettim, azalmamıştı ama atmamışım da bıraktığım gibi duruyordu. Ben tepsiye uzanırken oda yattığı yerden doğruldu, sırtını yatak başlığına dayayarak oturdu. Elimdeki Tepsiyi kucağına koydum.
Şaşırmış ve mutlu olmuş görünüyordu, ona çorba yapmam onu mutlu etmişti.
" Sen bana çorba mı yaptın?"
" Ne o Yapamaz mıyım ? neden bu kadar şaşırdınız gülce hanım? " Cevap olarak omuzlarını silkelemekle kaldı.
" İçebilecek misin, içirmemi ister misin? " beni dövecek gibi bir bakış attıktan sonra eline kaşığı aldı.
" kendim içerim, çocuk muyum ben ?"
Elindeki kaşığı çorbaya daldırdı fakat kendisi içmek yerine tepsiye içirmeyi düşünmüş olmalı ki kaşığın hepsi tepsiye döküldü.
" Ne güzel içiyorsun sen öyle, ver şu kaşığı da inat etme ben yardımcı olayım." Bu kez itiraz etmeden kaşığı bana uzattı, çorbadan bir kaşık doldurdum.
" Aç bakalım ağzını" memnuniyetle ağzını açıp çorbayı midesine gönderdi.
" Nasıl olmuş? "
" Gayet başarılı sadece biraz fazla sıcak boğazım yandı."
" Hayır kontrol ettim ben sıcaklığı gayet iyi sen hasta olduğun için öyle geliyor sana." Zorla da olsa 3-5 kaşık çorba içirebildim. Çocukken hastalandığında nazlı bir barbie bebeğe dönüşürdü, Görüyorum ki büyümesi bir şey değiştirmemiş hala hastayken nazlı barbie bebek olabiliyor, olsun benim gece saçlı barbie bebeğim olur kendisi.
" haydi bakalım önce şu ilaçlarını iç sonra biraz daha dinlen 1 saate bir şeyin kalmaz iyi olursun " minnet dolu bir bakış gönderdi bana ama ben o bakış altında Ezildim sanki...
Belkide ilk defa hastayken yanında biri onunla ilgileniyordu. Sus kılıç sus düşüncelerin devamını getirme, şuan düşüneceğin son şey olsun gülcenin sen yokken nasıl bir mücadele verdiği, yoksa seninde dermanın kalmaz onu iyi etmeye.
" Ben teşekkür ederim, gelir gelmez benimle ilgilenmek zorunda kaldın. " Güldüm, buna gülerim işte.
"Buraya senin için gelmiş olduğumu unuttun galiba. Ayrıca ilgilendiğim en güzel hastasın, şuan halimden gayet memnunum. " gülümsedi, sen böyle gül ben sana hep bakarım güneşim.
" Ve ayrıca bir an önce iyileş, buraya ne için geldiğini birde senin ağzından dinleyelim. "
" O mesele..."
" O mesele ya, şimdi yat güzelce dinlen sonrasında konuşmak için çok vaktimiz olacak. " soru dolu gözlerle bana bakarken ben elime aldığım ince pikeyi onun üstüne örttüm. Şuan gerçekten bu anı yaşıyor muyuz yoksa birazdan biri gelip beni uyandıracak mı ?
" Ee madem gitsene sen böyle başımda dikilirken ben nasıl uyuyayım canım "
"CANIM?"
"Lafın gelişi!"
Yok sahiden gerçekmiş, rüya ya da hayal olsa bu şekilde çemkiremez, gel beraber yatalım falan demeliydi gayette gerçek. Çok şükür Allahım bize bu günleri de gösterdin.
" Tamam gidiyorum, aşağıda olacağım bir şey olursa seslenmen yeterli. "
Cevap vermedi uyumuş muydu bu kadar çabuk? Cidden uyumuştu bana daha bir dakika sonra çemkirirken şuan uykunun huzurlu kollarına teslim etmişti kendisini, ah benim narin güneşim ne yapacağım ben seninle, dokunsam incinecek gibisin, baksam bakışlarım batacak gibi öyle güzelsin ki sana layık olamamaktan korkuyorum.
Aşinası olduğum yüzüne baktım uzunca beni alıp cennet bahçelerine götürüyor sanki öyle huzurlu...
Bakışlarımı yüzünden ayırıp odasının bir köşesinin baştan başa kitaplık olduğunu görüp oraya doğru ilerledim, kitap okumayı tıpkı benim gibi çok seviyor olmalı, onun yokluğunda kitaplara sanmıştım aynı şeyleri yaşamış olmak sonradan öğrensem de güzeldi. Kitaplığa söyle bir bakış atarak Kitaplığın tam önünde bulunan çalışma masasına ilerledim. Masanın üzerinde derleme şiirlerin olduğu bir şiir kitabı ve Sabahattin Ali'den benimde en sevdiğim kitap olan Kürk mantolu Madonna duruyordu. Sevdiğimiz kitaplarda aynıydı demek, içim bir hoş olarak elime aldım kitabı, onunla ortak noktalarımızın olması beni mutlu ediyordu. Kitabı elime aldığımda direk ayracın bulunduğu sayfa açıldı önüme. Sayfada altını çizdiği yer dikkatimi çekti, benim ezbere bildiğim satırlar...
" Aradan seneler geçtiği halde, nasıl ona hala bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum. O beni çoktan unutmuş olacaktı, kim bilir kimlerle yaşıyor kimlerle dolaşıyordu."
Alıntı yaptığımız yerler bile aynıydı, bizi bu kadar anlatan ve anlayan başka satırlar bilmiyorum. Her şey bu kadar tesadüfken kavuşamamızın suçunu sadece kaderin omuzlarına yüklemek doğru muydu? Belki de tek sebep bizlerdik. Başka bir suçlu aramaya gerek yoktu. Kitabı aldığım yere koyarken gözüme ilişen başka bir şey oldu.
Günlüğüm.
Bir diğer eşi gülcede olan günlüğüm, onu en son anılarımızın geçtiği okula bırakmıştım aldığım kararlar sonucu benimle olması doğru değil diye. Burada ne işi var bunun ? Gülce o okula mı gitmişti? Günlüğümü okumuş muydu acaba ? Günlüğü elime alıp yılların izlerine baktım sayfalarında gezindi parmaklarım, sayfalarda dikkatimi çeken taze gözyaşları oldu benimkilerin yerini dahi bilirken şuan parmağımın ucunda olan damlalar tek bir kişiye ait olabilirdi, gülce. Oda benim acılarımla harmanlanmıştı, o yüzden mi Şırnak'a geldiğinde bana öyle anlamlı bakıyordu, bu günlük eline en son geçmesi gereken insana geçmiş ve sayfalara düşen damlalardan anladığım kadarıyla darmaduman etmişti. Kendimden daha ne kadar nefret edebilirim, bu kıza yaptıklarım yüzünden ne kadar tiksinebilirim kendimden, ben sevilmeyi bile hak etmeyen kaybetmeye mahkum bir adamdım belki de...
" Orada durmuş ne diye ses çıkarıyorsun?" Muhtelemen uyandırdım ve elimdeki günlüğü gördü.
"Sen neden uyandın, çok güzel uyuyordun, bebek gibi."
"Çok üşüyorum da arkandaki dolapta battaniye olacak alıp bana getirebilir misin ? " Demesiyle Elimdeki günlüğüde masaya koyup yatağa doğru ilerledim. Odanın içi gayette normal sıcaklıktaydı üşümesi normal değildi. Üzerindeki örtüyü açtım, karşımda titreyen bir gülce görmeyi beklemiyordum. Elimle ateşini kontrol ettim. Ateşi daha da yükselmişti, bu sikik ilaçlar neden bir işe yaramadı? Ben neden stresimi yönetemiyorum sakin ol doğu kılıç gerilmen ona bir katkı sağlamaz, sağlıklı düşün ateşini düşürmek için ne yapabilirsin?
" Güzelim ateşin çok fazla, üstündekileri çıkarsak iyi olacak." Kurduğum cümle ile Yanımdaki vücudun gerildiğini hissedebiliyorum. Aynı şekilde tüm kaslarımın seğridiğine yemin edebilirim.
" Hayy-ıır çıkaramayız." Üstüne az önce benim aldığım örtüyü geri örttü.
" Ama bu şekilde ateşini nasıl düşüreceğiz bana yardımcı olmalısın, sadece sweat'ini çıkaracağım oda sıcaklığı için çok kalın, lütfen!"
Bana teslim olmaktan başka çaresi yoktu, kollarını bana doğru uzattığında üstündeki sweati bir çırpıda çıkardım kenara koydum, karşımda sütyeni ile kalması benimde işimi pek kolaylaştırıyor sayılmazdı bir kere sağlıklı düşünmeme engel oluyor. Bedenini benden gizlemek istercesine kollarını kendine sardı.
" Utanmana gerek yok, karşında yabancı yok doğun var. Ayrıca sen bu haldeyken en son düşüneceğim şey seni arzulamak olur, utanma lütfen." Dediklerim onu biraz olsun rahatlatmışa benziyordu, ama öyle şuan o ateşler içinde bilinçsizce yatarken ben şerefsiz gibi onu mu arzulayacaktım? Adamlığa sığmaz önce.
Geri yattığında üzerine birşey örtmesine izin vermedim ateşinin dinmesi için, o ise cenin pozisyonunda kendine sokulup yatmayı tercih etti, hala titremesinin geçmediğini görebiliyordum. Bende yatağın boş kenarına oturup yanından bir dakika bile ayrılmadım, ateşini kontrol edip durdum. Bu sırada hava karardı, telefonumdan saate baktığımda 8'i geçmişti. Huzurla yanımda yatan bedene döndü tekrar bakışlarım. Bembeyaz teninin aksine yastığa dağılmış simsiyah saçları görsel şölen sunuyordu insana, siyah bir insana bu kadar yakışır mı ? Tüm karanlığı, kiri, kötülüğü içinde barındıran siyah nasıl oluyorda gülcem de masumluğun simgesi haline gelebiliyor, büyülü güzelliği baktıkça içine çekiyor insanı.
Gülcenin yatakta kıpırdanmasıyla düşüncelerden sıyrılıp ona dikkat kesildim.
" Güzelim, bir şey mi istiyorsun ne oldu? " oturduğum yerden kalktıp yatağın baş ucuna geldim.
" Çok üşüyorum kılıç, üstümü giysem ?"
Böyle olmayacak ne ateşi geçiyor ne üşümesi, düşünürken, ılık bir duşun ona iyi gelebileceği kanısına vardım.
" Şimdi itiraz istemiyorum, benimle banyoya geliyorsun, kucakladım onu. Kollarımın arasında kedi gibi kaldı.
" Hayır, iyi ben lütfen geçer birazdan."
" Gördük, geçtiğini saatlerdir böylesin gülce ateşler içinde yanıyorsun geçen birşey yok. "
Banyoya girdiğimiz de onu küvetin içine oturttum, hayır kılıç aklına gelen şeyleri geri gönderiyorsun. Alev alev olmuş bedenimi saymıyorum bile, utanmasa benim ateşim daha yüksek çıkacak. Ona yardımcı olmak için suyu açtım fakat fıskiyeyi bile tutmaya gücü yok gibiydi. Çok fazla üstüne düşünmeden üzerimdeki kazağı çıkarıp bende yanına girdim, düşünme üstüne düşünme dedim doğu kılıç düşünme, düşünmek öldürür unutma. Onu kendime doğru çekip kucağıma gelmesini sağladım birbirine değen tenlerimiz 40 yıldır bu anı bekliyor gibi bir çekimin içine giriverdi, önce soğuk suyu kendime tutsam iyi olacak.Suyu kafamdan aşağıya tuttum akan buz gibi su bile ateşimi söndürmeye yetmiyordu, seninki sönmese de olur salak kılıç gülcenin ateşini düşüneceksin, lanet iç sesim devreye girdi yine.
" Su ilk başta çok soğuk gelebilir, sonradan vücudun alışacak tamam mı? Dur dediğinde duracağım söz. " omzumda olan başı aşağı yukarı hareket etti. Suyu vücuduna tuttuğumda irkildi kollarını bana daha sıkı sardı, güneşim tehlikeli sulardasın şuan haberin yok.
Saçını da yıkadıktan sonra yavaşça kaldırdım onu havluya sardım.
" Titremen ve üşümen birazdan geçecek. Altındaki ıslak pantolonu çıkarman lazım ben çıksam tek başına halledebilir misin ? "
"Halledebilirim, odamdaki dolapta senin içinde havlu olmalı. "
Islak ve kaslı vücuduma askeriye de ki gibi bakmamak için bu sefer küpe değilde havluyu bahane etmişti.
"Tamam." Dolapta bulduğum havluyla kurulandım, ıslanan pantolonumu hemen kuruması için odadan ki peteğin üstüne serdim. O sırada altıma havluyu doladım bir süre beni idare edebilir.
Giymesi içinse gülceye kıyafet ayarladım. Koridordaki banyoya ilerledim, kapıyı çaldım. İçeriden ses gelmedi, bir şey mi oldu acaba?
" Gülce iyi misin güzelim?"
" Ses vermezsem girmek zorunda kalacağım."
"Giriyorum bak!"
Kapıyı son bir kez daha çaldım ama açılmadı.
" Günah benden gitti!" Banyoya girdiğimde yerde baygın bir şekilde yatan gülceyi görmeyi elbette beklemiyordum. Pantolonunu bile çıkaramamış bu kadar halin yok niye beni çıkardın o zaman deli kız.
kucağıma aldığımda, birkaç birşeyler mırıldandı ama anlayamadım. Yatağın ıslanmaması için odada bulunan koltuğa oturttuğumda yavaşça gözlerini araladı.
" Doktor'a gitmek ister misin ilaçlar fayda etmedi belli ki . "
" Hayır istemiyorum sen doktordan daha iyi bakıyorsun bana." Kızım böyle şeyleri alıştıra alıştıra söylesene yüreğine indireceksin insanın.
" Peki madem, kıyafetlerini değiştirelim tekrar ilaç getireceğim içince daha rahat uyursun. "
Üstünü değiştirdiğim 5 dakika bana bir ömür gibi geldi, kan ter içinde kaldım. Hayalini kurduğunuz beden gözünüzün önünde olsa siz ne yaparsınız? Nefsimle verdiğim savaşın galibi olarak gülceyi yatağına yatırdım, şimdi ilaç almaya mutfağa gidiyorum. Buraya gelirken hiç böyle şeylerin başıma geleceğini tahmin bile etmedim. Gülce tersler geri gitmemi söyler diye düşünüyordum. Ne geri gitmemi söyledi, ne hak ettiğim dışında beni tersledi. Belki hasta olmasının etkisi yüksekti bilemiyorum. Hastalık onu halsiz bırakınca bana laf yetiştirecek enerjide bulamamış olabilir Ya da yaşattığım her şeye rağmen bu kız beni cidden seviyor. İlaçlar ve bir bardak su ile odaya geri döndüğümde gülceyi mışıl mışıl uyurken buldum. Elimdeki ilaçları ve suyu komidinin üzerine koydum kalkınca içiririm. Baş ucuna oturduğumda birşeyler mırıldandığını duydum. Ona doğru yaklaştığımda ise duyduklarım yüzümde gülümseme peyda olmasına yetti, adımı sayıklıyordu.
" Doğu, beni bırakma gitme ne olur."
" Doğu."
" Korkuyorum, gitme lütfen, bırakma beni." Yüzüm bir anda düştü, rüyasında ne görüyordu onu bu derece üzen?
" Burdayım güzelim, yanındayım bir yere gitmiyorum." Sesim onu kabustan çekip çıkarmış olmalı, gözlerini açtı, halsiz bakışları maviliklerimle buluştu.
" Doğu? "
" Söyle güzelim, buradayım birşey mi istedin? " vereceği cevabı elbette hiç beklemiyordum .
" Benimle uyur musun ? Korkuyorum. "
Ah güneşim, yıllardır hayalini kuruyorum ben bu anın nasıl hayır derim, neden bir kusurmuş gibi soruyorsun soruyu? Kollarımda uyumanı öyle hayal ettim ki, şuan tek isteyebileceğim şey bu. Yatağın diğer ucuna geçtim, ayakkabılarımı çıkardım. Gülce o esnada benim hareketlerimi izliyordu, birden kalp atışlarım hızlandı. Yatağa uzandığımda gülce kollarımın arasında yer edindi kendine. Minicik kaldı koca bedenimin yanında. Şuan feriştahı gelse huzurumu bozamaz. Onun benim kollarımın arasında güvende olduğunu bilmek tüm duyguları ezer geçer. Gece saçlarını kokladım, mis kokusu öyle bir doldu ki burnuma. 1 yıllık oksijen ihtiyacımı karşıladım...
Huzur mu ?
Gülceydi...
Sevda mı?
Gülceydi...
Ev mi ? işte tam olarak şuan evimde ilk defa huzurlu bir uyku çekecektim...
****
Eveeet, bölüm sonunda sizlerleyiimmm .
Bol doğulu, gülceli bir bölümdü nasıl buldunuz bölümü?
Doğu çok güzel sevmiyor mu ?
Sizce diğer bölümde bizleri neler bekliyor?
Yorumlarda buluşalımmmm🤍
♡ OY KULLANMAYI VE YORUM ATMAYI UNUTMAYALIM ♡
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.26k Okunma |
540 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |