32. Bölüm

Asil Kan 💫

Sevgi̇ Gökay
samiirex

-Doğu kılıç Aslan'dan -

Araba ilerledikçe yol da açılıyor, sessizlik arada Gülce'nin ayağını uzatırken çıkardığı mızmız homurtularla bozuluyordu. Radyo açıktı ama ses kısık; fonda bir Ezgi'nin Günlüğü şarkısı akıyordu. Duygularımıza tercüman olan her şarkı gibi bu da yavaşça içimize sızıyordu.

"Doğu?" dedi bir süre sonra Gülce, sesi heyecanından olsa gerek titriyordu.

"Efendim karıcım?" Bu kelimeyi kullanmayı hakettim bence. Gülce utançla bakışlarını benden kaçırırken, benimde içim bir hoş olmadı değil.

" Rüyadaysam eğer uyandırma. Öyleyse bile çok güzel bir rüya. Gerçekten gidiyoruz değil mi? Biz gerçekten evlendik hiçbir engelimiz çıkmadı ve şuan seninle Atamın huzuruna gidiyoruz..."

Başımı yavaşça ona çevirdim. Gözleri dolmuştu ama gülümsüyordu. O an fark ettim ki, bu yolculuk sadece geçmişe değil, geleceğe de yazılacak bir mektuptu.

"Elbette. Hem de bu sefer yalnız değilim."

Ellerimiz tutuşurken direksiyonu bir elimle kavramıştım. Parmakları, kalbimin ritmini hissediyor gibiydi. Yine heyecandan olsa gerek boşta kalan parmakları ve ayağını hareket ettirmeden bir saniye duramuyordu.

Yol uzundu ama biz acele etmiyorduk. Birikmiş onca konuşacak konumuz paylaşacak bir sürü anımız vardı ki bize sonsuz bir zaman dilimi lazımdı.

Biz geçmişten, gelecekten konuşurken; Dağlar, taşlar, tarlalar, her biri bize suskun bir alkış tutuyordu sanki. Aracın camından dışarı bakarken Gülce bir anda cama doğru atıldı.

" Ayy doğu bak! Ayçiçekleri! Çok severim. " Dedi sevinçle. Gecenin karanlığında ve içinde bulunduğumuz durumda ben önümü zor görüyordum. Maşallah güneşin gözleri sağlam. Veyahut.. yüzünü daima güneşe dönen bir türü gözleri itinayla aramış gibi.

Başımı uzatıp baktım. Gerçekten de sarı deniz gibi uzanan ayçiçeği tarlaları vardı yol kenarında. Arabayı kenara çektim. Gülce şaşkınlıkla baktı bana.

"Ne yapıyorsun?"

"Hatıra bırakıyoruz." dedim. Arabadan inip meraklı bakışları eşliğinde onunda inmesine yardımcı oldum. Malum hala gelinlikle duruyor, kuğu gibiydi yanımda. Tarlanın kıyısında bir taşa oturduk. Kamerayı açtığımda tarlayı parlayan sarı sarı ayçiçeklerini arkamızda bırakıp fotoğraf çekildik.

" Bu neydi şimdi? Bana diyene bak gecenin bir körü indik selfie yapıyoruz. " Güldü. Gülüşü gecenin zifiri karanlığında kaybolurken, gülüşünü kıskandım.

" Anı, anı bırakıyoruz çocuklarımıza. Aile olarak ilk saatlerimiz ve en kıymetli zamanlarımız sonsuz bir kamera olsa kaydebilsem keşke seninle geçirdiğim zamanları. Ee güzelim öyle bir makina daha icat etmedikleri için böyle idare edeceğiz mecbur. Şikayetçi misin? "Oturduğu yerden kalkmasına yardım ettim. Sonra tekrar yola çıktık. Gideceğimiz yerin adı Anıtkabir'di. Yolun sonunda bir milletin kalbi vardı. Ve ben o yere kendi kalbimle gidiyordum bu kez. Kalbimi atamla tanıştıracağım...

Gecenin en sessiz, en derin saatlerinde vardık şehre. Gökyüzü yavaş yavaş solgun bir maviye dönüyor, doğu tarafında güneşin ilk izi belirmeye başlıyordu. Bu bizim de doğuşumuz gibiydi . Anıtkabir sabahın ilk ışıklarında bir siluet gibi karşımızda duruyordu ama biz bugünü onun huzurunda geçirmek için beklemeye karar verdik. Önce biraz dinlenmek, kendimize gelmek istedik. Sabaha karşı
Küçük, sade ama özenli bir otele girdik.

Resepsiyondaki görevli, Gülce'nin adını duyunca tebessüm etti. Sanki hikâyemizi biliyormuş gibi. Odamıza çıkarken koridordaki sessizlik, ikimizin kalp atışlarıyla doluydu.

Kapıyı kapatır kapatmaz bir sessizlik oldu. Ne yorgunluk ne yol... Yılların ağırlığı vardı üzerimizde. Gülce, pencereye yaklaştı. Şafak yeni doğuyordu. Saçları arkasına dökülmüş, beyaz gelinlikte leke gibi salınıyordu. Arkasından yaklaştım, ellerimi beline koydum. Bir süre hiçbir şey demedik.

Sonra yavaşça döndü. Gözlerinde hem hüzün hem huzur vardı.

"Kaç yıl oldu? zaman insanlar aktı geçti. Bir sen geçmedin doğu. Bir sen kaldın hep bana." Ellerim saçlarına uzandı.

"Ben her gün bir yılı yaşadım. Boşver güneşim geçmişi. Telafi etmek için buradayız. Telafi etmek için söz verdim sana. Ömrüm yettiğince nefesimi nefesinde hissedeceksin. " İçimizde biriken her şey, kelimelerin ötesindeydi artık. Dudaklarımız birbirine değdiğinde zaman durdu. Sanki o an sadece biz vardık, dünya tüm gürültüsünü ardımızda bırakmıştı. Parmak uçlarımızla yılları çözüyorduk. Her dokunuş, bir anının yerine geçiyor, her nefes bir bekleyişin sonu oluyordu.

Gülce'nin gözleri doldu bir an. "Bunu... gerçekten yaşadığımıza inanamıyorum," dedi kısık bir sesle.

"Gece güne karışmadan kısa bir vaktimi var sanki ne dersin? Zaman sadece bizim. Yıllar süren suskunluk, hasret... Hepsi burada bitti. Artık her sabaha birlikte uyanacağız."

Bu gece, tenimiz değil sadece hayatlarımız da birbirine karıştı. Sözsüz bir yemin ettik; bir daha asla ayrı düşmemek üzere. Pencereden süzülen gün ışığı, yüzüne vurduğunda onun artık sadece sevdiğim kadın değil, hayatımın anlamı olduğunu bir kez daha anladım..

🤍

Ve sabah...
Yeni bir ömür başlamıştı, Doğu güneşinin koynunda bugün yineden doğdu.

Güneş ışığı perdelerin arasından süzülerek odaya dolmuştu. Yumuşak, altın sarısı bir ışık... Sessizlik bozulmuyordu, sadece yan odalardan hafifçe gelen şehir sesleri vardı.
Göğsümde yatan güneşimi uyandırmadan kalkmaya çalıştım fakat başarılı olamadım anlaşılan ki, Gülce kıpırdanmaya başladı. Yavaşça gözlerini açtı. Başını kaldırmadan baktı öylece. Yüzü öyle güzel ve sakindi ki.. ben hayran hayran onu incelemeye devam ederken gülümsedi. Çarşafın açıkta bıraktığı çıplak omzuna dökülmüştü gece saçları. Gel de bu yataktan çık dercesine bir manzara sunuyordu insana.

Aşık olunası bir manzaraydı bu.

Parmaklarım daireler çizerek göğsüne doğru yol aldı.

"Benim evim tamamen burası artık," diye fısıldadım kulağına. Gülce hafifçe tebessüm etti.

"Sabah olmuş... Ama bu sabah diğerlerinden çok farklı; sen doğmuşsun gibi hissediyorum. Sana söz veriyorum. Kollarımda uyandığın her sabah sana yeniden doğmuşsun gibi hissettireceğim." Dedim burnuna minik bir öpücük kondurup yatakta doğruldum.

"Ne kadar da romantiksin komutanım. Bu sabaha özgü bir şey mi yoksa hep mi böylesiniz? Bilelim ki ona göre kuşanalım silahları." Asker kocası olunca her şey silaha bağlıyor sanırım.

" Bu hallerime alışsan iyi edersin ben bir ömürlük enerjimi dün sen evet dediğin an fulledim bebeğim. Artık hep böyle." Gülcede hafifçe doğrulup yanıma geldi. ben öpeceğini düşünürken bir anda üstümdeki çarşafı çekti aldı kendine doladı. Ayağa kalktığında zafer pozu veriyordu ki bir anda banyoya girmekten vazgeçmiş gibi durdu.

"Beni yıllarca bu güne taşıyan adam... Artık hiçbir sabah sensiz olmayacak, değil mi?" Dediğinde boynum yana kıvrıldı içimde oluşan buruklukla hala inanamıyordu.

"Yemin ederim... Hiçbir sabah, hiçbir gece. Sen benim 'bir ömür'üm oldun."

Aramızda kısa bir sessizlik oldu. Sonra hemen toparlayıp banyoya geçti. Elim onun boş bıraktığı yatağın diğer kısmına gitti. Şunun şurasında kaç saat uyuduk sanki. Ona rağmen yastık Gülcem gibi korkuyordu. İçime çektim tüm kokuyu, asla doyumu olmayacaktı bunun. Koku konuşur mu? kokusu bile konuşuyor artık.

Ben onun kokusuyla Hasret giderirken o çoktan işini halledip banyodan çıkmıştı. O saçlarını kurutup giyinirken ben de seri bir şekilde duş alıp hazırlanmıştım.

Otelin sade ama samimi bir havası olan kahvaltı salonuna indik. benim için kahvaltıların en özeli şu an olacaktı. Karımla, evet şaka gibi karımla kahvaltı yapacaktım. Gülce.. benim güneşim doğunun güneşi artık resmiyette de benimdi. Babasına rağmen yaşadığı onca şeye rağmen bizim için direnmişti.

"Şu kahvaltı masası bile sıradan olamayacak kadar kıymetli." Dedim önümdeki çaydan bir yudum alarak geriye yaslandım.

Gülce gülümsedi, sonra birden ciddileşti.

" Oo hedefinizden şaştınız Doğu bey. Hazır mısın? Atam'a gitmeye?" Ben de bir an için kötü bir şey diyecek zannetmiştim.

"Hazırım. Hem de bir ömrün borcunu ödemeye gider gibi..."

Verdiğim cevabı bekliyormuş gibi önündeki çaydan son yudumunu alarak ayaklandı. Zamanımız o kadar kısıtlıydı ki, balayı yerini kafa tatili demek daha mantıklıydı. Ve evet denize giremiyorsam, farklı bir ülkeden konum atamıyorsam, benim için tatil demek Ankara'ya gelip atamın huzuruna çıkmak demekti.

Hava ne çok sıcak ne de çok serindi. Güneş parlak ama yakıcı değildi. Anıtkabir'in o eşsiz manzarası selamlıyordu. merdivenlerinden ağır adımlarla çıktık. Gülce elimi sımsıkı tutarken aklından neler geçtiğini tahmin edebiliyordum.

Saygı, minnet, inanç...

Geride büyük bir kalabalık bıraktığımızda, artık resmen atamın huzurundaydık. yürüyüşümü daha da dikleştirdim. Kendimin bile zor duydu fısıltılar bana eşlik ediyor, Gülce etrafın büyüsün de kapılmış döneleyip duruyordum.

"Atam... Bugün buraya bir ömrün emanetiyle geldim. Askerliğimde ettiğim her yemini, her sabah tekrar ettim. Ama bu sabah, bir farklıydı. Çünkü bu kez yanımda vatan kadar kıymetli bir kalp var."

Mozolenin önünde durdum. Yanıma gelen Gülce'nin gözlerinden iki damla süzüldü. başımı eğdim. Sesi titrek ama gururluydu.

"Komutanım... Emrinizde bir ömür geçti. Şimdi bir yoldaşla geldim huzurunuza. Onun adı Gülce Aslan. Artık soyadım yalnızca bir kimlik değil. Bir gelecek."

Sessizlik... Ama orada, o taşlar arasında yankılanan bir duyguydu bu.

Sonra birlikte bir adım daha attık. Anı defterine yazmak üzere içeri geçtik.

Kalemi elime aldım. Biraz durdum, sonra yazmaya başladım

"Bugün iki kişi geldik. Bir hayat, bir sevda...
Bir yemin ettik: Bu vatanın kalbinde, bu adın gölgesinde yaşayacağız.
Minnetle, sevgiyle, sadakatle...
Aslanlar gibi."

Bu notu Buraya düşmeyi yıllarca bekledim. Öyle bir bekledim ki bazen gerçek olmayacağından Emin bile olmuşluğum vardı. Ardımdan gülce'de bir şeyler yazdı ama muziplik yaparak bana okutmadı.

Ardından el ele geldiğimiz bu huzurdan el ele ayrıldık. Anıtkabir'i ziyaret edenler bilir ki oradan ayrıldığınızda içinizde bilinmeyen bir yük gemisi çapa atmış gibi hissedersiniz Öyle ağır, öyle huzursuz bir his dolar insanın içine.

Neyse ki son ziyaretimiz değildi, her şeye yeni başlıyorduk.

Bu kadar kısıtlı süre içerisinde Ankara'da yapılabilecek tüm aktiviteleri yapmaya çalıştık. Sanki o koca şehirde bizim zamanımızın olmayışını biliyor gibi tüm imkanlarını bize sunmuştu adeta.

Gün sonunda saatin kaç olduğunun bile farkına varmadan otele attık kendimizi.
otel odasına döndüğümüzde, güneşimin üzerinde dün geceki utangaçlık hissi nüksetmeye başlamış olacak ki yanakları kırmızı ya doğru ton değiştirmeye başladı.

Bu gecede üzerimize giydiğimiz tek şey sessizlik oldu. Artık kelimelere ihtiyaç yoktu aramızda. Bir bakış, bir dokunuş, bir nefes... Hepsi bir ömrün yankısıydı.

Ankara, dışarıda kendi telaşına devam ederken, içeride zaman durmuş gibiydi.

"Bu şehirde asker oldum. İlk bu şehirde seni kaybettiğimi düşündüm. Sonra yıllar geçti Gülcem yıllar seni yeniden bana getirdi. Ben hep şehirde tamamlandım."

Gülce kafasını göğsüme gömerek cevap vermeyi tercih etti. Elimi tuttu sadece. Ve o gece başkent sustu. Aşk konuştu...

****

Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum💖

Bu kavusmayi çok bekledik değil mi? Hak edilen bir mutluluk onlarinkisi 🥺

Yeni bölümde görüşmek üzere 🪻

Bölüm : 15.05.2025 01:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...