Kötülük, insana sonradan bahşedilmez. kötü doğan, kötü ölür. iyi doğan cennet bahçelerinde yıldız olur kayıp gider...
-Samiirex-
****
-Doğu Kılıç Aslan'dan-
-6 Saat Sonra-
Gecenin sessizliği yine Gecenin karanlığında boğuluyordu. 3 ay geçti. Sanki peşlerinde olduğumuzu biliyor, karda yürüyüp izlerini belli etmiyorlardı. Uzadıkça uzadı görev. Normalde, belki 1 yıl öncesinde uzayan görevleri severdim. İnsanın bekleyeni vatan olunca görev süresi zerre umrunda olmuyordu. Şuan beni bekleyen vatan yürekli sevdam vardı. Üstelik düğün alayını kurmasını istediğim beni bekleyen bir vatan yüreklim. Ve bu gece bu operasyon bitecekti, ölü ya da diri farketmeksizin o iki şerefsizi çıktıkları deliğe geri sokacaktım. Uzun süren uğraşlar sonunda onları kapana kıstırdık buradan çıkış olmayacağını onlarda biliyordu.
" Mavi kartallar!" Dedim Bariton bir seste.
" Öksökö timi..."
" Emredin komutanım."
" Bugün" dedim elimdeki bombayı karşıdaki mağaraya postalarken.
" Bugün ölmek yok! Hayallerinizi sonraya saklayın. Bugün güzel bir gün. Baksanıza şu havaya, öldürmek için mükemmel bir gün. Öldürün aslanlarım... Dirisi beş para etmeyenlerin sonu ölümdür. Şayet! Birinizin bile burnu kanarsa hay onun haline. Döndüğümüzde..." karşıdan bize doğru gelen şerefsizleri bıçak darbesiyle indirdim. " Döndüğümüzde bizi karşılayacak düğün alayında palyaço niyetine onu kullanırım haberiniz ola. Gazamız mübarek olsun."
Cenk sırt çantasından çıkardığı bayrağı önce öptü sonra alnına götürdü. Kayaların arasında deşelediği toprağın arasına dikti. " Cansa can! Kansa kan! Yeter ki sen dalgalan şanlı bayrağım." Gözünü karartmış bir şekilde bulunduğu kayanın üst kısmına sindi.
" Heyt be! Hilaline kurban yıldızına kurban senin şanlı bayrağım." Zafer abi gururla süzdü bayrağımızı.
" O itler şu mağaradan çıksın da asalet görsün biraz."
Yavaş bir o kadar sessiz adımlarla mağaranın girişine çok yaklaştık. İstihbaratçılardan aldığımız bilgiye göre mağara Drakula'nın yuvasıymış. Katmanlardan oluşan mağara dışarıdan bakıldığında köpek bile bağlanılmayacak bir yere benziyordu.
İyi ya, onlar da köpekten hallice...
" Dikkatli bilmiyoruz. 3 aydır emek verdik ziyan olmasın. Ama sizde olmayın! Zaiyat istemiyorum."
" Emredersiniz komutanım. "
" Komutanım! Sağ kanatta hareketlilik var. " kafamı kaldırarak Botan'ın dediği yöne baktım.
" Ben böyle işin evveliyatını sikeyim!"
" Kılıç nereden çıktı bu paralı askerler?"
" Allah kahretsin! Biri haber uçurmuş anlaşılan. " Bugün bu mağaraya baskın yapacağımızı mavi kartallardan başka kimse bilmiyordu. Nereden çıktı şimdi paralı askerler?
" Onurlara haber salın hemen yola çıksınlar" onurları buraya yakın bir köyde olay çıkınca oraya gönderdik...
" Komutanım... "
" Sıçtık mı? Aynı şeyi mi düşünüyoruz?" Korkut'un beni bulan endişeli bakışları benide anlık strese soktu. Timin komutası bende olsa da en soğukkanlımız oyken bu bakışları geriyordu beni.
" Ne! NE Düşündünüz bize de anlatın." Belli ki Onurların bizden ayrı gitmesini isteyen ve bizimde savunmasız kalmamızı isteyenler vardı. Cenk'in jeton daha düşmezken, çatışmayı başlatan paralı askerler oldu.
" Cenk soru soracağına saklansana geri zekalı hedefsin şuan saklan!" Lale ona koruma ateşi açarken Cenk benden tarafa koşuyordu.
" Onurlar gelemez. Çünkü pusuya düştük. Onların gittiği ihbarda asılsız. Ne yapacağız kılıç? "
" Sülaleni sikeceğim he! Kılıç diyip durma geriliyorum. Savaşacağız her zaman olduğu gibi yalnızca mavi kartallar olarak. Unutmayın biz kimseye güvenip çıkmıyoruz bu operasyonlara. Namımız karabağdan gelirken iki it sürüsünden korkacak değiliz." Ateş sesleri susmak bilmezken mağaranın girişinde de belirmeye başlayan piçleri bombayla susturmaya çalışıyorduk bir yandan.
" Arka çıkış ya da ön ne bileyim başka giriş çıkış varsa kaçmaya çalışacaklardır. " Dedi botan silahına kuvvetle sarılarak.
" Ayrılmak lazım!"
" Zafer abi sol kanat sende, Lale sen benimle gel, Cenk koru bizi. Başka bir çıkış bulacağız kaçmalarına müsaade edemeyiz."
" idare edebilirsiniz değil mi? " Kulağıma doluşan 3 farklı sesten küfür kulaklığı çıkarmama sebep oldu.
" Gözümüz aydın ola, 2 araç daha geliyor. En az 20 kişi. O ne, gözüm görmedi, havan mermisi mi ? " Cenk şaşkınlıkla karanlıkta kalan araçlara bakıyordu.
" Anasını avradını..."
" Yaşayın aslanlarım! Gerekirse yumrukla savaşın. Yeter ki sağ kalın. Haydi bismillah! " tüfeği boynuma asarak belimden çıkardığım zigana F63 ile araçları tarayarak mağaranın etrafında turlamaya başladım.
"Lale durum ne? "
" Komutanım görünürde kimse yok."
" Zafer abi? "
" Burada bir şeyler var gibi gelin bu tarafa. Zafer abinin yanına geldiğimizde tam da tahmin ettiğimiz gibi bir manzara ile karşılaştık. Arka çıkış demeye bin şahit isteyecek bok çukurunda hallice bir yerden kaçmaya çalışıyordu ödlekler. Yetişmeseydik, zamanında hamle yapmasaydık eğer 3 aylık uğraş çöp olacaktı. Gülceme elim boş gidecek. Kendimi asla affetmeyecektim. Kasaturayı yavaşça boğazına dayadım.
" Nereye? Aceleniz var galiba? " öndeki iki adamı Lale indirirken Erhan'ın boğazına dayadığım kasatura canını yakmış olacak ki inledi it. Erhanı itekleyerek çıkardığımızda diğer leşlerde birer birer çıktı ortaya.
Drakula. Erhan'ın ardından inlerinden çıkan diğer it oldu.
" Al işte fare yuvasımı lan burası? Başka kim var şöyle çekilde göreyim?"
" Yoktur kimse asker! " bozuk aksanı ile konuştu şerefsiz. Vatan haini oldukları gibi aynı zamanda Türk dilininde katilleriydiler. O meymenetsiz suratına bir yumruk geçirdiğimde elime bulaşan pis kanı üzerine sürdüm.
" Çok konuşma da gel yamacıma bakalım tekrar tanışalım. " dönen gözümü, ateş atan bedenimi, harlayan öfkemi hiçbir şey dindiremezdi .
" Hangi elinle dokundun lan gülceye? Hangi elinle attırdın o imzaları? Senin gelmişini geçmişini sikerim. Orospu çocuğu. "
" Komutanım durun ölecek."
" Gebersin it."
" Ben olsam bu kadar rahat davranmazdım. Malum eli kolu uzun adam Drakula. Benim kızımda salak. Belki şuan çoktan öldüler. Hayat ne kadar garip değil mi doğucuk? Sen burada can alırken gülce orada can veriyor garip gerçekten. " Lale'nin darbesiyle yere serilen Erhan hala konuşmaya devam ediyordu.
" Kolay lokma mıyız sence ? Gerçekten bu kadar salak mıyız? Avucunuza öylece gelecek miyiz sandınız ? "
" Salak mı? senin beynin yok beynin! Sen insan mısın lan? Sen adam mısın? İnsan kızı hakkında nasıl böyle konuşabilir? " öfkeli adımlarım bu kez Erhanı bulurken delikten gelen 2 3 kişiyi daha gün yüzüne çıkardı Zafer abi.
Elimdeki ışığı Erhan'ın yüzüne tuttum. " Konuş yoksa seni şuraya gömerim. Ne boklar yediniz?"
" Bilmiyorum. " bacağına dayadığım namlu düşünmeden ateş aldı.
" Az önce ötüyordun. Şimdide öt haydi!. Acımam! diğer ayağına da sıkarım, şu damarı görüyor musun ateş ettiğim an sakat kalırsın konuş. " namluyu diğer bacağına geçirdim.
" 1...2......3 benden günah gitti."
" Dur tamam dur. "
" Saldırı, bir saldırı düzenlenmesini emir verdik."
" Ne saldırısı ?" Çaresizlik tüm uvuzlarıma çoktan doluşmaya başladı. Savunmasız iki kadın üstelik biri asker olsa bile hamileydi biz buradayken savunmasız iki kadına mi saldırmışlardı? Beklerdim, beklerdim beklemesine ama bir baba nasıl kızına bu kadar acımasız olabilirdi? Aklımın almadığı gönlümün onaylamadığı çok şey vardı Gülcem'e dair.
" Kartal! duyuyor musun ? " Korkutun kulağıma dolan sesi ile Erhan'ı Zafer abiye doğru ittim.
" Kartal dinlemede."
" Burası temiz. Leşlerine çoktan çakallar doluşmaya başladı. "
Mavi kartallar tim oluştuğunda beri beni bir kere hezimete uğratmadılar. Normal şartlarda yardım isteyip, istenilen yardım gelene kadar beklemede kalmamız gerekirdi. Fazlasıyla kalabalıktılar. Ama karşılarında da mavi kartallar vardı. Biri bin ite bedel kartallar... Türk'ün gücünü bu dağlarda sayısız kez benim emrimde kanıtladılar. Atamızdan yadigar kalan cesareti, gökteki hilal ve yıldızla süsleyip bu toprakları düşmana dar ettik. Gücüm yettiğince, ömrüm el verdiğince, elim şu silahı tutmayı bırakana kadar düşmana cehennemi yaşatacağız bu dağlarda...
" Çok şükür, çok şükür aslanlarım. Var olun mavi kartallar.. Bu vatan size minnet duyacak var olun..."
♡
" Komutanım ama bir görseniz Botan'a bir baktım herifin tepesine çıkmış boğmaya çalışıyor. Tabi koştum hemen yardımına. Hadi iyisiniz yine sayemde komutanımdan takdir aldınız."
Onurların bulunduğu köye giriş yapmak üzereydik, yol boyunca susmayan Cenk ile beynimiz sikilirken, Gülcemin sesini duymanın ihtiyacı ile kıvranıyordum. 3 aydır beni öyle güzel idare ediyordu ki, verdiğim kararın ne kadar doğru olduğunu bana bizzat kanıtlıyordu. 5 dakika arayabilirsem ne mutlu bana. O 5 dakika da ise bana olanca güzelliklerden bahsedip sanki kötü düşünceleri benim yokluğumla konuşuyor gibiydi. Oysa attığı her adımı biliyor, canının nasıl sıkkın olduğunu tahmin edebiliyordum. Sırf burada birde onu düşünüp kederlenmeyeyim diyeydi dimdik duruşu. Doğunun gülcesine yaraşırdı davranışları. Canım, canımın içi güneş... Burnumda öyle bir tütüyor ki, soluduğum her nefeste onu arar oldum.
" Neyin var lan senin, normalde tüm espirilerime gülersin, abartmıyorum kimse gülmese bile gülersin. Öyle seviyorsun çünkü beni." Duyduğum seslerle arkama döndüm. Cenk Botan'a söylüyordu hepsini. Benimde gözümden kaçmadı değil. Yorgunluğuna verdim bu durgun hallerini Cenk'e hak vereceğimi düşünmezdim ama, Botan genelde timin pollyannası olup suratını hiç asmadan görevi bitirirdi. Neyse Cenk neyi var diye darlaya koysun karşımdan elinde bir kafa sallaya sallaya bize doğru gelen onur daha dikkatimi çekti.
" Bu ne lan? " Dedim burnumu bir elimle kapatarak.
" Öğg! Kusacağım." Lale hızlı adımlarla yanımızdan uzaklaştı. Yıllardır adam öldürüp bu manzaralara şahit olsa da hala hassas olduğu bir durumdu. Bazen kadınların asker olmasına sırf bu nedenlerden karşı çıkmak istiyorum. Bu meslek için fazla naifler. Sonra Lale ve Mizgin'in benim nazarımda diğer tim üyelerinden hiçbir eksiği olmadığı hatta fazlası olabileceği ile geri yuttum tüm düşüncelerimi.
" Ne oldu buna şimdi, tamam bende ondan hazetmiyorum ama insanın yüzüne karşıda öğ! denmez yani, ayıp denen bir şey var." Lalenin taklidini yaparken çocuk gibi trip atıyordu ardından.
" Acaba elindeki yüzünden olabilir mi?"
Sanki elindekini unutmuş gibi eğilip baktı. " Ha, bunu unutmuşum. " gamsız bir şekilde yere fırlattı tuttuğu kelleyi.
" kimdi o ?"
" Sahte ihbarı yapan köy muhtarı kendisi. Ayrıca köydeki kadınları pazarlıyormuş piç. Böyle bir sonu çoktan haketti. Köylü de pek normal sayılmaz gerçi."
" Neyse sen bir git ortalığı kolaçan et. Ne demek istediğimi anlayacaksın. Bende şu Lale Hanım'a bir bakayım. "
Onur, Lale'nin arkasından giderken bende köy ahalisiyle konuşmak için Mavi Kartallar'ın ve Onur'un timinin bulunduğu alana geçtim. Derment köyü bünyesinde taş çatlasın 9-10 aile barındıran Doğu'nun unutulmuş kuş uçmaz, kervan geçmez dedikleri köylerinden birisiydi. Köylünün müsaade ettiği kadar askeri yardımların ulaştığı, aralarında belki Türklerin bulunmadığı biz askerlerin hiç sevilmediği o köylerden biriydi işte. Şaşırmıyorum, şaşırmıyoruz köylünün yüzündeki tiksinç ifadeye, burada istenmediğimizi her birinin bakışları bas bas bağırıyor. Oysa buraya gelirken helikopterle askeriyeye gönderdiğimiz o iki haysiyetsiz olsa karşılarında zılgıtlarla karşılardı her biri. Demeyeceğim, yine de bu size müstahak demeyeceğim. Biliyorum ki korkusundan sesini çıkaramayan bir kaç benim kanımdan olan var. Yazık şu çocuklara, yazık şu gençlere! Yazık değil mi genç yaşta dağa çıkan çocuğun bu annesine. Nereden baksan acınası bir durum, nereden tutsan elinde kalan bir sonuç. Sefillik içinde sözde gerillalarını savunuyorlar. Sözde yeni ülke, devlet kuracaklar. Bu topraklar bir kere kuruldu, bir kere devlet oldu, bir kurucusu var oda Mustafa Kemal paşam.. Gelde anlat şu karşımdaki Keriz'e...
" Asker belli ki rütben vardır. Al askerlerini git buradan. Biz söz geçiremedik senden önce gelen şu deli Komutan'a al da git onu, hade." Onurdan bahsediyordu. Hallerine bakmadan bizi istemediklerini söylüyordu. Daha ilk bakışımda gözüme çarpan köşedeki kadındı belli ki bir rahatsızlığı vardı. Veyahut annesinin sırtında ateşler içinde yanan şu çocuk. Hepsinin bize ihtiyacı vardı, dillerinin söylediğinin aksine üstelik...
" Bırakın yardım edelim, belli ki yardıma ihtiyacınız var, bırakın sağlıkçı arkadaşlarımız baksınlar size. "
" Yoktur bizim birşeyimiz gidesiniz buradan." Dedi diğer köşeden henüz 20'sinin başlarında olan diğer bir genç.
" İhbar üzerine buraya gelindi. Yapan belli madem istediniz ve biz buraya geldik, Ozaman kesin sesinizi işimizi yapalım!" Bakışlarım bu kez hepsinde gezindi. Bu köy bu kadar mıydı? Kadınlar ve gençlerden mi oluşuyordu sadece?
" Zafer abi, hasta olanlara bak. En azından ilaç yardımı gönderebiliriz. " Zafer abi emrime uyarak çantasından çıkardığı sağlık kiti ile karıştı kalabalığın içine.
" Söyleyin şimdi, kocalarınız, babalarınız nerede? Tüm köy bu kadar mı? " öteden gelen Onurla Lale çarptı gözüme. Onur'un gözleri şüpheyle kısıldı göz gezdirdi etrafına.
" Yoktur kimse, hepimiz bu kadarız. " Diyen kadın sessizce geri çekilerek olduğu yere sindi tekrardan.
" Tabi ki de bu kadar değiller yat yere yat yat!"
" Komutanım füze!"
Herkes bir yerlere kaçışırken mavi kartallar bir araya toplanıp mevzilendik. Sikeyim böyle işi, insanın aklı burada olmadığında bir boku düşünemiyor işte.
" Başından mantıksızdı hiç adam olmayışı, nasıl gözardı edersin onur bu durumu. " nefes nefese köşedeki ağaca yaslandım. Elimdeki dürbünle kaç kişi olduklarını görmeye çalışıyordum. Gecenin zifiri karanlığı buna pekte müsade etmiyordu.
" Görüş yok, kaç kişiler göremiyorum." Dedim öfkeyle nefesimi vererek.
" Cenk kendini bir yer bul hemen!. "
" Ne uzun bir gece oluyor..." diye mırıldandı ardından harekete geçti.
" Onur, timin köylüyü korunaklı bir yere alsın. "
" Gebersin hepsi kalleşler, pusu kurmuşlar. " Onur burnundan soluyordu.
" Aralarında masumların olduğunu unutma. Ayrıca şuan kim suçlu kim masum çetelesini tutacak zaman yok haydi abi. "
" Abisi kurban! Timsahlar duydunuz Doğu komutanınızı. " Abi kelimesi onur için başka bir yerdeydi. En ince çizgisiydi belkide. İtiraz etmeden kabullenmek zorunda kaldı. Onur'un timi, emrini ikiletmeden harekete geçti, saniyelerin ne kadar değerli olduğunu bir insanın canının saniyeler ile ölçüldüğünde anlıyor insan. Benim saniyelerin değeri ile tanışmam çok eskiye, göreve yeni başlamış Doğu kılıç ve Korkusuz korkut'a dayanıyordu. Arkadaşını patlamak üzere olan bir bomba düzeneğinden son anda kurtaran doğu'nun deneyimiydi bu. Şimdi olduğu sonrasında da olacağı gibi saniyelerin bizim için pek bir kıymeti vardı.
Etrafı patlamanın etkisiyle toz bulutları basarken, tozların, yıkılmış geriye yalnızca enkazı kalmış bir kaç evin arasından gelen ateşlere dikkat kesildim. Karşımda buna cüret edebilecek kişiye bakıyordum. İtlerinin arasında yarım ağız sırıtan ite. Uzak mesafeye rağmen nerede görsem taşıyacağım o sıfata bakıyordum. Yıllardı benim yakalamaktan bıkmadığım devletimizin yetkili mercilerinin serbest bıraktığı it. Örgütün ve 3 ayda öğrendiğimiz kadarıyla Erhan'ın sağ kolu Olan Sabit. Adı biliniyor sadece. Böylelerinin bir soyadı olmayacağı aşikar. Böylelerinin bir kimliği bile olmamalı...
" Gel bakalım Sabit iti gel, eceline gel. Kollarıma gel bu kez seni öldürmeden koymam geride. Kollayın beni, sıcak temas!" Burada olduğumuzu biliyordu. Severdi kendisi böyle karşılamaları, her defasında ağzının payını alıyordu ama bıkmıyordu kafa tutmaktan. Bıkmıyorlar vatana ihanet etmekten.
Onur'un küfür ettiğini duydum.
" Komutanım, şerefsizler sanki buraya geleceğimizi biliyorlardı."
" Sabitin işi bu Lale, ayak bağı olup sahibine zaman kazandırmak istiyor aklı sıra. İstediklerini onlara vermeyeceğiz, 2 paket yola çıktı çoktan karargaha vardı belki de. Burada onlara yenilip sevindirmeyeceğiz düşmanı. Bu gece pes etmek yok. Yenilmek yok. " Dedim hedefimi gözüme kestirdim.
Dakikalar süren çatışma, kimse yerinden bile kıpırdamadı. Bizim aksimize, yerlerinden sürekli olarak ayrıldılar bize daha çok yakımlaştıklarını görebiliyordum. Sayıca fazla olmaları işimizi zorlaştırıyordu.
" Arkanızdan gelenler var komutanım."
Böyle işin...
" Onur, Seninkiler köylüyü korunaklı bir yere götürüp destek çağırsınlar."
" Destek gelene kadar yarım saat geçer komutanım. "
" Daha iyi bir fikrin var mı Cenk? "
" Arkayı bana bırakın hallederim" Botan'ın korkusuz bariton gibi çıkan sesi yankılandı kulaklıktan.
" Sizi bana parayla mı veriyorlar lan kaç adam var haberin var mı? kimse yerinden kımıldamıyor duydun mu Botan? " Yan tarafta hissetiğim boşlukla Botan'ın arka tarafa geçtiğini anladım. Onu kollayarak karşıya ateş etmeye devam ettim.
Başından beri mi tuzağın içindeydik? Drakula ve Erhan'ın kendi ayakları ile bize gelmeleri, Taarruza hazır bir vaziyete bizi karşılamaları. Mümkün müydü bu kadar tesadüf? Yıllardır peşinde olduğum Drakula denen herif'i bir çatışmanın ortasında fare deliğinden kaçarken yakalayacaksın deseler inanmazdım. Belki de Erhan haklıydı, oyuna geldik bu sefer.
Bir şeyler var, bilmediğim ama burnuma buram buram kokan bir hainlik var...
" Doğu komutanım! Ellerinde rehine var onu hedef gösteriyorlar."
" Ne boklar dönüyor bu köyde? Onur senin timin bir köylülere sahip çıkamıyor mu abicim ? "
" Timsah timi oğlum onlar, ayağını denk al duymasınlar arkalarından böyle konuştuğunu komutan falan demezler oyarlar seni. " Timsah timiydi onlar. Onur'un bizimle kalacağı netleşince eskiden beri Onur'un emrinde olan timi tekrar bir araya getirdiler. Onur'un ciğerine kadar tanıdığı 6 asker. Timsah timi, Görünürde Mavi kartallar gibi yiğit, onlar gibi cengaver duran 6 vatan evladı. Görev bitiminde olurda sağ dönersem süzgecinden geçecekleri aşikardı. Her biri teker teker bizim içimizden çıkmayacağına göre bizim hareketlerimizi onlara bildiren timsah timinden biri olmalı. İçimizden hain çıkmasına bu kadar alışmışken kimseye gözüm kapalı güvenemem. Bitmiyor Amına koyayım ne haini ne düşmanı bitmiyor! Botanın elindeki dürbünü aldığımda, " Rehineler" dedi sadece benim duymamı ister gibi. Birden fazlalar demekki. " Tam göremedim komutanım iki kadın sanırım. Gözlerimi kısıp Botan'ın sabahtan beri pür dikkat baktığı yere baktım.
" Yok artık daha neler!" Şu kapana kısılmış kalmış yerde olmasın istedim karşımda kokusuna hasret kaldığım sevdiğim, olmasın istedim karşımdaki doğumuna çok az kalmış mizgin. Ele veriyordu, ele veriyor kendini işte, ay ışığında bile ben buradayım diye basbas bağıran gece saçları, karanlığın ortasına atılan ışık hüzmesi gibiydi. Bu benim güneşimdi. O olmasın istedim. En savunmasız anımda, onu en savunmasız şekilde görmek istemedim. Ama oydu, kendisini iten adama ters bir bakış atıp bacağına tekme geçiren benim inci tanem, güneşimdi... Hasret kaldığım kokusu çiçek açtırmış dağlara benim haberim yok.
" Komutanım şimdi ne yapacağız? " gördükleri karşısında hoşnutsuz olan bir yüz ifadesi takınmıştı botan. Beni, benim aksimi aratmayacak şekilde.
" Güneşim'in ne işi var botan burada? " sorumun muhattabı yine kendim olduğumdan cevap beklemedim ondan. Ne işi vardı burada, ne işleri vardı burada? Nasıl getirildiler?
" Komutanım izin verin gidip alıp geleyim."
" Yürek mi Yedin oğlum sen bugün? Dur yerinde kolla beni halledeceğim ben." Tam gidecekken geri döndüm.
" Şimdilik, en azından yardım gelene kadar Korkut duymasın! Kapat kulaklığı. Halledeceğim sen yalnızca beni koru." Botan başıyla beni onaylarken ardıma bile bakmadım, hedefim gece saçlı, kömür gözlü bir güneşti. Tüm zıtlıkların içindeki tek doğrumaydı adımlarım. Olmaması gereken bir yerde, olmaması gereken zamanda karşımda duran güneşimi yanıma alacaktım. Ama önce ona dokunan elleri tek tek kıracağım. Ateş etmeye devam eden 3 4 kişinin ardından, Gülce ve Mizgini patlamanın etkisiyle harabeye dönmüş eve doğru çekiştiriyorlardı.
" Ölümüş bil ibne sen kendini" Diye söylendim içimden. Adımlarımı harabeye doğru atarken arkamdaki hareketlilik durmama neden oldu.
" Sorun mu var kartal? " kulaklığı aktif etmek yerine telsize gitti elim.
" Cenk deliye bağladı kartal! Adamları kurşuna diziyor. " Korkutun sinirli ve bir o kadar halinden memnun sesi cenk'in aslında doğru yolda olduğunu gösteriyordu.
" Aferin koçuma. İşte böyle! Seni hep bu şekilde görmek isterim Cenk. Fırsatın varken Sabit itine de sık bir tane dönüşte dile benden ne dilersen? "
" Harbi mi?" Dedi uzaktan ve boğuk gelen nefes sesleri eşliğinde.
" Harbi ya Harbi hadi göreyim seni." Bir yanım mavi kartallara laf yetiştirirken diğer yanım çoktan Gülcenin kapısına gelmişti. Sessiz ve emin adımlarla ilerliyordum. Kafamı çıkardığım duvar kenarından yere diz çökmüş Gülcem'i gördüm. Ağlıyordu bir yandan ise Mizgin'e teselli vermeye çalışıyordu. Asker olan mizginken anne olan yine mizgindi. Teselliye ihtiyacı olan tek kişi oydu. Yüreğine yandığım güneş. Her koşulda kalbinin temizliği göstermesini biliyordu. Kapılarında duran iki ibne yavrusuna baktım biri bana yakınken diğeri bir tık uzaktaydı. Beni görür görmez it sürüsüne hemen haber yetiştirecek kadar uzaktı en azından. İsmimin yazılı olduğu Kasaturaydı şuan tek güvencem. Tüfekle ateş ettiğim an hepimiz gümbürtüye giderdik. Derin bir nefes aldım. Hataya yer yoktu. Ne zaman hataya düşsem bana bir cana mâl oldu.
Unutamadığın kanlı geçmişle de şuan yüzleşemezsin doğu...
" Bensiz mi komutanım gücenirim." Bu çocuğun bugün heryerden çıkıyor oluşu, Hızır gibi yetişiyor oluşu, artılarla doldurdu tüm tablosunu.
" Emre itaatsizliği sonra konuşuruz elbet. Şimdi ben sağ sen sol."
Herifler gıkını dahi çıkaramadan dayadık kasaturayı. Küçük ama işlevi büyük alet vesselam.
Gülce şaşkınlıkla bana ve elimdeki kanlı kasaturaya bakarken pantolonuma sildim kanı ve istemsizce cebime soktum. Sanki az önce adamın boğazını kesişime şahit olan o değilmiş gibi masum kalmak istedim yanında. Belki kanlı ellerime sarılmak istemezdi.
" Güneşim, iyisin? " endişeyle yüzünde ve vücudunda gezindi gözlerim. Bir kaç küçük yaradan başka çok şükür bir şeyi yoktu. Kendime çekip kollarımın arasına aldım korkmuş bedenini. "Mizgin sen iyi misin? " büyümüş karnı gözüme çarptı önce. Sonra kolundaki yara izine baktım. Derin görünüyordu. "Bizim korkusuz bunu görünce çıldıracak. " Dedim sonra karınını işaret ettim. " Yeğenim de iyi mi ?" sorumu beklemiyor olacak ki utandı. " iyi, yani umarım iyidir." Dedi eliyle karnını sıvazlarken. " Sizin burada ne işiniz var mizgin?" Botanın sorusuyla ikisinin de bakışları onu buldu. " Biz saldırıya uğradık. Bilmiyorum kim, tanımıyorum. Komutanım savunmasızdık yoksa Gülce'nin kılına zarar gelsin istemezdim." Dedi mahcup bir şekilde.
" Saçmalama Mizgin asıl ben sizi koruyamadım. Benim suçum doğu, benim yüzümden buradayız." Bir yandan bana bakıyor bir yandan ağlıyor, bir yandan akan burnunu çocuk gibi koluna siliyordu. Şimdi burada gözüme bu kadar tatlı görünmek zorunda mısın güneş...
" Tamam buradan çıkalım sonra konuşuruz kim suçlu, kim değil. Şimdi yalnızca bize ayak uydurun." Ben Gülce'nin elini tutarken Botan Mizgin'in kalkmasına yardımcı oluyordu. Dışarıda ise garip bir sessizlik oluştu. Ölüm sessizliğini andırıyordu.
" Ne oldu, neden durdular acaba? " Dedim sorgularcasına.
" Bitti? " dedi güneşim merakla ve korkuyla.
" Sanmıyorum. " Dedim Gülceyi arkama saklayarak kapıya doğru ilerledim. Korkan bedenini benden bir an olsun ayırmıyordu. Ellerinin titrediğini fark ettim o sırada.
" Korkma güneşim ben yanındayken hiçbir şeyden korkma. Bugün değilse yarın bu itlerin sadece leşleri sürünecek bu dağlarda. Türk'e çatmak, Türk'e kafa tutmak öyle kolay değil. Bizim soyumuz bozkurtlar; dağlarda bizim, bu diyarlarda, bir gün anlayacaklar..."
" Kartal durum bildir? Ateşler kesildi. Ses ver durum ne ? " telsizden ses gelmeyince önce duraksadım. Sonra gelen cızırtıyı işittim.
" İçlerinden geçtim Komutanım, içlerinden! Yettim geliyorum size doğru. " Cenk'in keyfi yerinde görünüyordu.
" Aferin, Aferin Kartallar! Gelin, gelin ama burada bizi bir sürpriz Bekliyor. Ona göre gelin." Dedim arkamdaki ağlak ikiliye bakarak.
" Kızım sen niye ağlıyorsun mizgin? askersin sen. Seni bu sululukla nasıl aldılar özel kuvvet'e ?"
" Komutanım vallahi bunun suçu yoksa ben neden durduk yere ağlayayım?" Karını gösterdiğinde iki katı ağlamaya başladı.
" Tamam tamam susun da beni takip edin." Önde ben arkada Botan timin olduğu kısma geçmeye çalışıyorduk.
" Komutanım buradaki herifler nereye kaybolmuş " içeriye girmek ne kadar zor olmuşsa çıkmak o kadar kolay olmuştu. " Bilmiyorum Botan, sadece hayra yormak istiyorum. "
Dakika bir gol bir...
"Cümlem bitseydi lan en azından." Etrafımıza saniyeler içinde dizildiler.
" Ne istiyorsunuz bırakın sivilleri gitsinler, bizle görün hesabınızı. " Dedim bir elim tüfeğimi kavrarken diğeriyle gülceyi arkamda tutmaya çalışıyordum.
" Teğmen Güngör çelik. " Dedi birden yüzündeki maskeyi çıkardı.
" Komutanım, sizi onlardan sandık ilkte kusurumuza bakmayın. " hepsi maskelerini çıkarırken selam verdiler. Rahatlamayla derin bir nefes verdim.
" Yardım için gelmiştik ama..."
" Ooo geç kaldınız aslanlar, babanız halletti siz rahat olun." Geriden gelip bir adım öne çıkan Cenk mahcup bir şekilde karşımızda duran Teğmen'in omzuna dokundu. " Olur böyle şeyler özel kuvvetler halleder. " erlerden birkaçı gülmemek için kendini tutuyordu.
"Cenk!" Dedi arkasından gelen korkut. Sonra birden sesi kesildi. Arkamıza pusmuş bir şekilde duran Mizgini görmüş olsa gerek.
" Mizgin?"
" Senin ne işin var burada?" Duraksadı.
" Bu, bu nasıl oldu? " iki adımda Mizgin'in yanında yerini alırken kolundaki yarayı kavradı.
" Bunu hangisi yaptı söyle gömeyim şuraya." Öfkeli sesini birden kıstı. Bu kez Mizgin değildi buna sebep olan, karnındaki doğmamış yeğenim 3 ay sonra babasıyla karşılaştı ondandı muhtemelen.
" Büyümüş. " diyebildi, yutkundu. Korkut'un titrek sesinin devamında bir el ateş sesi duyuldu. Kulağımda yankılanan saniyelik ses, ömrümden bir ömür çalacaktı, geçmişin kanlı gerçeklerini bir bir önüme yine serecekti.
Diyorum ya, kader bizi çoktan oyununa dahil etti, onlar yazdı biz oynadık...
****
Yeni bir bölüm sonundan herkese merhabalarrr🎀💐🙈
İnişler çıkışlar, ölümler kalımlar arasında bir bölüm ile geldimm.
Bu arada yeni bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum sizce bizi yeni bölümde neler bekliyor...
Yorumlarda buluşalımm efendim.
Zaten şuracıkta kaç kişiyiz, yorumlarınız bu yolda yalnız olmadığımı hissettiriyor. Motivasyonu esirgemeyin lütfen benden...
Birdee bu yazarınızın doğum günü bugün. Doğum günümde yeni bölümle ben sizlere sürpriz yapmak istediiiim 🙈 25 oldum arkadaşlar yaşlanıyorum...
Neysee, bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize cici bakın.
Tiktok: Samiirex7
İnstagram: Samiirex16
✨️ Tiktok ve İnstagramdan editlerinize açığım efenim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.26k Okunma |
540 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |