Kana boyanmış,
Bir kucak dolusu gülle geldim kapına.
Herkese yer vardı yüreğinde,
Bir bana mı yuva olamayışın?
-SAMİİREX-
****
-Doğu Kılıç Aslan'dan-
10 ay öncesine kadar biri gelip, teröristlerce tutsak edilen Komutanın yıllardır peşinde olduğun çocukluk aşkının annesi çıkacak, oda yetmeyecek babasının ise teröristlerin ele başı olduğunu öğreneceksin, sen tüm bunları bilip güneşine hiçbirini söylemeyeceksin vicdan azabıyla yanıp duracaksın. Tam tüm her şeyi geride bırakıp, hataları telafi edip, yeniden eskisi gibi hatta eskisinden daha dolu, daha sevdalı yolunuza devam ederken babası karşınıza çıkıp 2 dakika da tüm her şeyi altüst edecek deseler inanmazdım. İnanmadığım gibi de yıllar sonra onu bulmuşken bu kadar yalanı ona söylemiş olduğuma akıl sır erdiremiyorum. Neyin çaresizliğiydi bendeki ? olayların bu raddeye gelmesine sebep oldum...
Neyin çaresizliği biliyor musun doğu, gülceyi tanımanın....
Babası her ne dediyse onu suskuna çevirirken, bunca şeyi öğrendiğinde ona ne olacak bunu bildiğinden susmaktan başka çaren yoktu. Hiçbir şeyin çoğunda gözü yokken bir avuç mutluluğu ondan çok görmediğinden bu hal. Yıllara meydan okumuş aramızdaki bu bağ, umarım bizi her koşulda birbirimize getirir....
''Nereye?" dedi çoktan ardımda bıraktığım ses.
'' Gülceyi bulmaya''
''Bende seninle birlikte geliyorum.'' dedi süs köpeği peşimi bırakmayacağından emin olduktan sonra ona aldırış etmeden hızlı adımlarla askeriyenin yolunu tuttum.
'' Araba burada kaldı'' dedi arabayı işaret ederek.
'' Araba orada da bende ki akıl burada değil '' dedim yönümü araba istikametine doğru döndürürken. Arabaya ulaştığımızda ikimizden de ses çıkmıyordu. 2 dakika sonra askeriyeye ulaştık, benim tim izinli olduğu için askeriye de değillerdi fakat yolda acil gelmeleri için emir verdim. Korkut, mizgin ve zafer abi hariç gerisi tam karşımda ne olduğunu sorgular şekilde bana bakıyorlardı.
'' Ne ara geldiginizi sormayacağım...''
'' Komutanım önemli dediniz, kendi sesinizdeki endişeyi duysanız kanat takıp uçarak gelmek isterdiniz.'' dedi cenk
'' Komutanım peki...''
'' Gülce yok, ve şerefsiz babası dün haysiyetsiz bir biçimde karşımıza çıktı. O şerefsizi bulduğum yerde öldüreceğim.
'' Komutanım kendi öz kızı sonuçta birşey yapmış olamaz değil mı? '' dedi lale
'' karşımızdaki psikopat ve ayrıca bir şizofren ne yapacağını kestirmek inanın çok zor. Gerisini toplantı odasında konusalım.'' dedim etrafta bizi dinleyen biri var mı diye göz gezdirirken.
'' Komutanım toplantı odasına bu şahısta mı girecek ? diye sordu cenk yanımda yürüyen süs köpeğini göstererek.
'' hayır, o benim odamda bekleyecek'' dedim süs köpeğine dönerek odanın yerini gösterdim. '' bu kapı, beni bekle.'' dedim ve o benim odama girerken biz toplantı odasına doğru yürüdük. Kapıyı açtığımda, albay ve yüzbaşı çoktan yerlerini almışlardı. onları görünce selam verdik. Bana ayrılan yere otururken bakışlarım Ayşegül yüzbaşıdaydı. Bu kadın dünyaya benim güneşimi getirmişken, ben ne çok nefret biriktirmişim ona böyle?
Boşuna mı peki kılıç? duyduğun tüm nefretleri hak edecek kadar üzmediler mi senin güneşini?
" Evet çocuklar her şeyden haberimiz var. Ayşegül yüzbaşınız bizzat konuyla ilgileniyor. Dedi albay. fark ettim de uzun süredir selim babayla da hasbihal edemedik. Eminim oda eksilerimi ve artılarımı toplamıştır çoktan. Ama konu yüzbaşı olunca ona da olan kızgınlığım birden artıyor, benden sakladığı bir çok şey gibi.
" Daha çok ilgilenmeli o zaman. Eğer onu koruyan bir annesi varsa ben neden göremiyorum bunu? siz görüyor musunuz tim ? '' tim olumsuz anlamda kafa salladı bana ayak uydurarak.
'' Ben kaçıncı kez gülce için çaresiz elim kolum bağlı bu masaya oturuyorum ? siz operasyonlarınızı da bu ciddiyette yapıyorsanız bu yıllara nasıl geldiniz şaibeli...'' dedim ine çenemi tutamayarak, kah tutmak istiyor muyum artık onu da bilmiyorum. yüzbaşı sesini çıkarmadan önündeki dosyalara bakıyordu.
'' Kılıç, seni son kez uyarıyorum. ister komutan ister bana olarak gör. Rütbeni neden kaybettiğini hatırla. ''
'' Birşeyler yapın o zaman bulun gülceyi ona zarar verip durmayın.'' dedim sinirle. Tam bu sırada kapı çaldı. Gördüğüm kişiyle olduğum yerde kaldım.
Yok hayır süs köpeği bu durumu görmemeli, eğer gülcenin annesinin yaşadığını görürse hepten olaylar çığırından çıkar, gülceye ilk benim söylemem lazım bu durumu...
'' Senin ne işin var burada odada beklemeni söylemiştim.'' dedim telaşla ayaklandım yüzbaşıyı görmemesi için önüne geçtim.
'' Yürü çıkalım.'' dedim hala içeriye bakmaya devam ediyordu. '' hadisene! ''
'' KILIÇ BIRAK KALSIN!'' Dedi yüzbaşı.
'' Komutanım, buraya gelip sizi görebileceğini tahmin edemedim. '' dedim, az önceki öfkem yerini mahcupluğa devir etmişti.
'' Tamam geçin, gel onur artık bazı şeyler gizli kalmamaya başladı. Erhan sağlonsun...'' dedi yüzbaşı.
'' Sen...'' dedim, konuşamadım. yutkundum. Tim de benim kadar şaşkın olanları izliyordu.
'' Sen gülcenin arkadaşı değil misin ?''
'' Nasıl ya!'' Ben kendi kendime yüzleşme yaşarken, süs köpeği ise yüzbaşının yanında yerini aldı.
'' Tabi ya sen askersin... ya da istihbaratçı her ne haltsan işte ondan erhan seni tehdit ediyordu, herşeyi bildiğin içindi ona olan öfken...''
'' Oturun öyle konuşalım.'' dedi albay.
'' konuşacak ne var ki ? siz bizi yalanlarınıza alet etmeye devam edersiniz olan masumlara olur.''
dedim oturduğum yerden sandalyeyi ittirerek kalktım. '' tim kalkın gidiyoruz.'' dedim cenk, lale ve botana dönerek. ben kapıdan çıkarken onlar ise emrimi ikiletmeden arkamdan geldiler. Botan kapıyı çekip onlarla aramıza set ördü. '' Komutanım şimdi ne yapacağız?'' diye sordu botan.
'' Odama geçin geliyorum ben.'' Dedim onlar odaya geçerken ben gülcenin kolyesinden yerine bakıtacaktım. '' inşallah o kolye boynundadır güneşim. inşallah öyle bir şans uğrar bugün bana..'' kendi kendime söylenirken. Bilgisayarların olduğu odaya çoktan geldim. kapıda ki nöbetçi asker karşıladı.
'' Komutanım buyrun, nasıl yardımcı olabilirim size ?
'' Birinin yerini öğrenmek istiyorum...
''Buyrun komutanım bakalım hemen .'' içimdeki tarifsiz endişe beni oradan oraya sürüklüyor, asker konumu bulmaya çalırken bilgisayarların arasında volta atmaya başladım.
'' Maalesef komutanım, cip son 3 gündür hiç aktive olmamış bu şekilde konum bulamam. ''
''Allah kahretsin tamam sağol. '' kapıyı şiddetle çarparak çıktım odadan.
Şimdi ne bok yiyeceksin doğu? Onu nerden bulacağım?
Kendi odama gittiğimde tim üniformalarını giymiş hazır vaziyette bekliyorlardı. Beni gördüklerinde hemen ayaklandılar.
'' Konum yok. Gerekirse şırnak kazan biz kepçe olacağız! Gülcenin bir saç teline dahi zarar gelmeden bulacağız anlaşıldı mı ?
'' Emredersiniz komutanım. ''
" Siz albaya haber verin, aracın başında bekleyin geliyorum. " Dedim hazırlanmak için arkamı döndüğümde çoktan kapının kapanma sesi kulağıma doldu.
Her tehlikeye, her acıya omuz omuza dayandığım silah arkadaşlarım benim için hazırlandılar. Bu kez dünyayla bağımı bulmak için...
Saniyeler sürdü veya sürmedi hazırlığım. Timin yanına doğru yol aldım. İçimde bana savaş açan tüm duygularımıda bir çuvala doldurup omzuma yüklendim. Güneşimi bulduğum an çuvalın ağzını açıp hepsini serpiştireceğim... Odadan çıkarken aklıma gelen şey ile masama geri döndüm. Benim içime kurt düşüren, her şeyin başlangıcını yapan çok zaman önce görevden döndüğümde masam da bulduğum mavi boyalı bir adet kozalak. Kim koymuştu? Neyi anlamamı istemişti bilmiyorum ama bugün güneşimi bulduğumda emanetini teslim edeceğim. Bundan sonra ayrılık olmayacak, kozalaklar ayrı kaldığımız günleri temsil etmeyecek. Sadece ben ve o olacak, onu ne o süs köpeğinin korumasına, ne anne demeye bin şahit yüzbaşının ellerine ne de o ellerine masumların kanı bulaşmış şerefsiz babasına bırakmayacağım...
Çekmeceden aldığım kozalağı cebime attığım gibi bu defa koşar adım timin yanına gitmek için odadan ayrıldım.
Bahçede aracın yanında beni bekleyen botan, cenk ve lalenin yanında dikilen süs köpeği; derin bir soluk almama sebep oldu. Başından beri bu süs köpeğinde bir şeyler olabileceğini sezdim ama bu kadarı aklıma gelmedi.
Bir de kendimle övünürüm uçan kuştan haberim olur diye...
Gülceyi yıllardır kandırmış olmasını hazmedemezken, daima onu korumuş olması ona karşı minnet etmeme sebep oluyordu...
" Askerr! "
" Askeriye sınırları içinde siville konuşmanın yasak olduğunu bilmiyor musunuz? " Dedim onuru kast ederek.
" Ama Komutanı..." dedi Lale
" Tamam susun araca binin gidelim. " Dedim onları sollayıp aracın ön koltuğuna otururken.
" Bende geleyim sizinle. " Dedi süs köpeği, sanki öfkemin sınırını ölçmek ister gibi.
" Sen kim oluyorsun da benim timimle operasyona katılacaksın? Hele ki yıllardır kandırdığın kızı bulma operasyonuna, sahi gülceyi bulunca ne olacak Söyleyebilecek misin herşeyi ? Yoksa yüzüne baka baka yalana devam mı edeceksin? " Dedim arabadan inip onun karşısında yerimi alırken.
" Anlıyorum, inan öfkeni anlıyorum, sadece yardım edeceğim. " Dedi
" Edemezsin, sen kimsin? Sıfatın ne? rütben ne? Sana asker mi diyeceğim? Yoksa komutanım mı? Sen benim nazarımda şuan bir bilinmezsin ve bırak önce gülce tanısın senin kimliğini o varken benim haddim değil. " Dedim tam cevap verecekti ki cebinde çalan telefon ile durdu. Gerildiği her halinden belli oluyordu. Telefonun ekranına baktığında kaşlarını çattı.
" Lan senin ben!!! nerde gülce? Erhan ne yaptın ona? Yemin ediyorum yaşatmam." Dedi duyduğum isim ile beynim tüm bedenime sinyaller gönderdi. Kulağından telefonu aldığım gibi konuşmaya başladım.
" Bu sesi iyi dinle, bu sesin sahibi senin ecelin olmaya geliyor. Sen yıllar önce bir kere doğuyu güneşsiz bıraktın. Ben artık buna müsaade etmem. Nerde lan gülce? " Dedim burnumdan solurken, tim ise kimle konuştuğumu merak eden gözlerle bana bakıyordu. Erhanın pis kahkahası kulaklarımda yankılanmaya başladı, sonrasında hattın kesilme sesi...
" Hay ben böyle işin!" Dedim öfkeden arabanın tekerine bir tekme indirdim.
" Komutanım ne oluyor?" Diye sordu botan.
" Erhan, dün gece karşımıza çıktı, gülceyle konuştular. Üstelik açıkça ikimizide tehdit etti ve sabah gülce yoktu." Dedim boğazıma oturan yumruyu göndererek. Tim olduğu yerde homurdanmaya başladı. İşin ciddiyetini anlamış olmalılar.
" Ne yapacağız peki, eğer babasının yanında ise? " Diye sordu Lale
" Ya da her şeyi anlatmış ve kendi tarafına çekmiş ise? " Dedi cenk
" Ağzını bir kere hayra yor lan, anlatamaz kendi de yanar bu kez. Kızına değer veriyor belli ki. " Dedi botan cenke sitemle.
" Yürüyün yolda düşünürüz bunu. Örgütün bilindik girmediğimiz hiçbir deliği kalmayana kadar arayacağız. "
" Emredersiniz komutanım!!" Botan öne aracı kullanmaya geçerken diğerleri arkaya geçti. Süs köpeğine telefonunu verip geride bırakarak aracın kapısı açtım.
" Erhan'ın yerini biliyorum sizi götürebilirim. İzin ver lütfen, gülce onun elindeyse bizden duyması gerekenleri ona anlatmadan yetişelim. "
Dedi söyledikleri dikkatimi çekti. Kafamı indirip time baktım. Onlar çoktan arkada yer açmışlardı bile süs köpeğine.
" Sadece gülce için... " dedim ve ön koltuğa geçtim. Ben daha kapıyı kapatmadan arkadan kapı kapanma sesi geldi.
Her ne olursa olsun gülceye değer veriyor. Ve sırf onu korumak için yalan söylemek zorunda kaldı unutma doğu. Tıpkı senin gülceyi korumak için söylediğin yalanlar gibi...
"Şey size tam olarak ne diye hitap edelim? " Diye bir soru yöneltti botan dikiz aynasından gözlerinin kesiştiğini düşündüğüm süs köpeğine.
" Kıdemli üsteğmen onur Zorlu. Şuan resmi olarak görev başında ve sizin komutanınız olmadığıma göre ismim yeterli olur." Dedi gözlerini camdan çekmeden. Kıdemli bir de bula bula bunu mu bulmuş yüzbaşı da yok muymuş hiç emrinde olan er falan...
Ben onun asker olduğunu daha hazmedememişken, onunla bir de gülceyi kurtarmaya gidiyorduk. Gülceyi bulalım, tek istediğim dinginlik. Yalansız dolansız bir monotonluk... Süs köpeği botana yolu Tarif ederken silahımı temizliyordum. İlk kez silahı doldururken elim titredi. Güneşimi kurtarmak uğruna olduğunu bilmek, onu şuan nerede ve ne yapıyor olduğunun meçhulü bu Zamana kadar ki bilinmezliklerinin en büyüğüydü belki de. 15 yıl onsuz geçti ama babasının bir terörist olduğunu bilmiyordum. Normal baba kız gibi geçinip gittiklerini düşündüm hep. Bu nedendendir ki sorgulamadım hiç arkasını önünü. Şuan içinde atan kalbin hala bana ait olduğunu bilmek bile içimdeki intikam ateşini kamçılamaya yetiyordu...
Bir gün onunla normal bir ilişkimiz olabilir miydi bizim? Tehlikelerden arınmış, aramızdaki yalanların kalktığı, her adımın da onun canını düşünmek zorunda kalmadığım, ne zaman ölüm haberimin geleceğini düşünmeden geçirdiğimiz günler?
Sanırım hiç normal olamayacağız. Sevdamız öyle büyük ki kalpte! Sınanmadan bir saniyemiz geçmeyecek gibi...
" Komutanım adrese geldik."
" Komutanım!"
Koluma dokunan parmaklarla gittiğim uzak diyarlardan geri geldim. Ben toparlanıp inene kadar çoktan diğerleri kıdemli süs köpeği de dahil olmak üzere araçtan inmiş beni bekliyorlardı.
"Gidelim, umarım bizi buraya getirerek başka bir halt karıştırmadın. " Dedim onur'a bakarak o ise cevap vermeden karşımızda duran harabeye doğru ilerlemeye başladı.
"Tim, dikkatli olun nasıl bir pislikle karşı karşıyayız biliyorsunuz." Bir yerlere konumlanırlarken bakışlarımı üzerlerinden çekmedim. Böylece başlarıyla beni onayladıklarını görebildim.
Bu sırada ortamın sessizliği içime bir ürperdi getirdi. Etrafa şöyle bir bakış attım. İçinde bulunduğum havayı soludum. Yoktu, adım gibi eminim güneşim burada değil. Olsa kokusu kendini ele verirdi, çoktan bu harabenin arasında çiçek açardı, yoktu.
" Görünürde kimse yok!" Dedi cenk bana doğru bakarak.
" Ayak izi bile yok Komutanım" Diye ekledi lale. " Birileri bizi fena oyuna getiriyor," Dedi Lale kıdemli süs köpeğine bakarak. O ise ellerini havaya kaldırmış teslim olur gibi " Ben sizi doğru adrese getirdim. Tamam doğru bir tanışma olmadı ama şüphe etmeniz askerliğime hakarettir. Üstelik gülce orta da yokken siz ne sikimden bahsediyorsunuz? " dedi omuz silkerek, ben ise görüş açısında değildim.
" Kız var la karşında düzgün konuş." Diye uyardı cenk süs köpeğini. Daha fazla dayanamadım, bu sefer onu öldürmemek için kendimle bir mücadele vermeyeceğim direkt öldüreceğim.
" Sen bizi çocuk mu sandın lan, kıdemin var diye? Doğruyu söyle ne bok yemeye getirdin bizi bu izbe, lanet yere? Kimse yok burada. " Dedim yakasına yapışarak.
" Yemin ederim, sizi kandırmadım. Ayşegül yüzbaşı verdi buranın adresini buraya geleceğimizi bir yerden duyup kaçmış olmalı. " Dedi, yakasından tutup ittirerek uzaklaştırdım kendimden. Ayşegül yüzbaşı, bu kadın her yerde var da nasıl kızına sahip çıkamıyor aklım almıyor.
" Bu kadın, neden her yerde var bir o kadar da yok. Sen de onun kuklası mısın? Ne çeviriyorsunuz? "
" Erhan öğrenmiş yaşadığını, sürekli tehdit mesajları gönderiyor bu nedenle harekete geçti ve yemin ederim burada olduklarını bizzat kendisi gelip görmüş." Dedi bizi ikna etmeye çalışıyordu söylemleriyle kendince.
Gülceyi bulmadan kimseye ikna olmam, olamam. Kalbimin iyi tarafında onu taşırken, onun yokluğunda başka bir şey daha düşünemem ki!
Kulağıma bir yerlerde çalan telefon sesi ilişince irkildim. Harabenin sessiz duvarlarının üstüne öylece kondu telefonun kalabalık çıkan sesi.
" Komutanım bu taraftan geliyor ses. " Dedi botan onun gittiği yöne hepimiz ilerledik. Telefona ulaşan parmaklarım artık tanıdık gelen numara ile birden harekete geçti.
" Hoparlör'e ver telefonu" dedi kıdemli süs köpeği. Normal şartlarda onu dinlemeyecek olan beynim, stresten telefonun sesini dışarıya verdi. Hoparlör'e alır almaz, birden kahkaha seslerine boğuldu etraf. İğreti bir kahkaha sesi, midemi bulandırdı.
" Ooo, sizleri bir arada görmek gözümü yaşartıyor çocuklar, benim için birlik olacaksanız daha çok iş açarım başınıza. " Dedi bok beyinli herif. Tekrar bir kahkaha patlattı. Ben de onu elime geçirdiğimde kafasını patlatırken atacağım bu kahkahaları az kaldı.
" Lan ben senin o sikik beynine...." dedi onur telefonu kendine yaklaştırarak.
" Şşş gülce'nin en sadık dostuna böyle sözler yakışıyor mu hiç, oysa gülce hiç küfürden hoşlanmaz. Dur bak aklıma gelmişken, sahi sen bir ara gülceden hoşlanıyordun değil mi? "
Söylediği son kelimelerle onur bana baktı, öfkeden seğiren Damarlarımın patlamasına ramak kaldı.
" Kes lan sesini, gülcenin adını ağzına alma it herif. Seni bulduğum an kafana mermiyi sıkmayan en adi şerefsiz olsun" Dedim artık kendimi tutamayarak araya girdim.
" bak bak, kimler de buradaymış küçük doğucuk, yıllarca bir kukla gibi kullanılmış doğucuk. Sana gönderdiğim fotoğraflardan sonra iyi kendine gelip gülceyle yeniden bir yola girebilmişsin." Dedi şerefsiz onurla gülcenin fotografina yaptığı montajdan bahsediyordu. Evet ben o fotoğraf yüzünden hayatımın hatasını yaptım belki de. O fotoğrafa inanıp gülceyi silmeye çalıştım. Eğer yollarımız burada kesişmeseydi;ben hep gülceyi kötü bilecektim, beni hiç sevmediğini, bir gün olsun beklemediğini düşünecektim. Ama şuan biliyorum ki Bir gün bile beni sevmekten vazgeçmemiş, aksine ben yokken bile beni yaşatmış; Çocukluğumuzu, anılarımızı, kalbi olan evimi daima bana ayırmıştı. Tertemiz tıpkı yüreğine düştüğüm ilk gün ki gibi...
" Yemedi senin o numaralar, bizim aramızdaki bağ senin gibi pezevenklerin anlayabileceği bir şey değil. Oyüzden o olmayan beyninle bir daha bize oyun oynamaya kalkma. Bir kez soracağım gülce nerede? " Dedim avuç içimde olan telefonu o kadar sıkmışım ki kırılmak ve kırılmamak arasında kalmış.
" Türk askeri bazen o kadar salak oluyor ki, dibindeki kızı görmüyor. Gülceyi yanıma alacağım günde gelecek
Ama o gün bugün değil. Biraz daha hasret gider tabi gülce kendi ayaklarıyla bana gelmeyi seçmezse..." Dedi telefonun diğer ucundan çıkan lanet sesi ile.
"Türk askeri siksin seni pislik herif. " Dedi onur öfkeyle. Ardından telefonun kapanma sesi duyuldu.
" Bir gün ölümün benim elimden olacak, o güne kadar yaşa şerefsiz... " dedim telefonu yere fırlattım ve parçalara ayrılmasını izledim, gülcenin yokluğunda kalbimin parçalara ayrılması gibi tuzla buz oldu telefon.
Başlayacağım böyle işe nerede bu kız delireceğim! Bu şerefsizin elinde değilse nerede? Timi ve onuru gerimde bırakıp araca doğru ilerlemeye başladım. Bunun bir oyun olduğunu da bilmiyoruz belki o işe yaramaz oyunlarından biridir. Arabaya geldiğimizde diğerleri de çoktan peşimden gelmişti.
" Komutanım nereye gidiyoruz ? " dedi cenk onu umursamadım. Şoför koltuğuna geçerek onların da binmesini bekledim. Bu harabe yerde bir dakika daha dursam nefes alamayacak hale geleceğim. Ben önceden beri mi böyleydim, yoksa Gülce geldi geleli kalbim ve beynimin haricinde vücudumda onun yokluğuna tepki mi veriyordu kestiremiyorum. Onsuz bir dakika bile bana bir yıl gibi geliyor artık.
Oysa onsuz 15 yılı devirmişliğim var...
Aynı mı değil, yaş almamla beraber kalbimdeki sevgisi de gün geçtikçe büyüdü, büyüdü ve bugünlere geldi. İlkte yaşattığım onca şey için bin pişmanım ki, şuan yanımda olsa bağrıma basıp bir 15 yıl oradan çıkarmak istemiyorum.
Kalsın orada, yuvası bilsin bağrımı. Onun yüreği bana ev olurken, oda yuva bilsin beni....
Bilsin bilmesine, başka gidecek yeri mi var sanki? O pisliğin imaları geldi birden aklıma. Kendi ayağıyla bana gelecek dedi. Neyi kast ediyordu orada?
Her şeyi anlatmış olabilirdi, kendini yakma pahasına da olsa anlatabilir. Yüzbaşının dediğine göre gülceye düşkün bir şizofren her şeyi yapabilir.
Güneşim parla, parla ki yolum düşsün sana. ansızın kalbime düşmen gibi, bulayım kendimi cennet bahçende...
" komutanım.." yandan gelen ses düşüncelerimden sıyrılmama sebep oldu.
" Çok dalgınsınız komutanım cebinizde deki telefonu dahi duymuyorsunuz" dedi yan koltukta oturan cenk.
" Salak sussana şimdi hıncını senden çıkaracak. " dedi Lale. Beklemediğim bir anda kafasına bir şaplak patlattı.
" Acıttın kızım, elin ne ağır öyle seni alan yandı vallahi."
Bir elim direksiyonda bir Elim cebimdeki telefonu çıkarmaya çalışıyordum. Ekrana baktığımda mizginin aradığını gördüm. Korkuta mı bir şey oldu acaba?
" Söyle, mizgin. " Duyduklarımla nabzımın yerinden fırlayacak raddeye geldiğine yemin edebilirim.
" Emin misin? Yanlış görmüş olma. " Dedim söylediklerini doğrulamak adına.
" Tamam sen görünmeden bekle orada ben 5 dakikaya oradayım, gelince konuşuruz. " Dedim telefonu kapatarak telaşla cebime geri sokuşturdum.
Arabayı u dönüşü yaparak geri döndürdüm. Bizimkiler aniden sağa sola savruldular.
" Komutanım, korkut komutanıma mı bir şey olmuş? " Diye sordu cenk iki eliyle koltuğa yapışmış yerinde sabit durmaya çalışarak.
" Güneşim, onu bulduk! "
" Nasıl, Neredeymiş?" Diye atladı hemen kıdemli süs köpeği, arada onur desemde süs köpeği olması daha hoşuma gidiyordu. Boşuna onunda günahını aldık.
İyi yaptın boşver gülceden bir aralar hoşlandığını unutma.
Şuan iç sesime ayak uydurursam arabayı durdurup süs köpeğine Allahına kavuşturmam lazım ama gülceye geç kalacak bir dakikam yok o yüzden iç sesimi susturmayı tercih ettim.
" Mizgin görmüş onu kitapçının oradaki Cafe de ağlıyormuş." Dedim bu detayı vermek biraz canımı sıkmıştı.
" Neden? "
" Merak ediyorum, sen dedikodu yapmaktan mı kıdem aldın? Gidince göreceğiz anasını satayım ne burada 5N1K sorusu mu çözüyoruz? " Dedim dikiz aynasından süs köpeğine bakarken.
" Kılıç komutanım kıdeminizi kıskandı sanırım onur bey, dilinden düşürmüyor hiç. " Dedi cenk arkaya dönerek duymayacağımı düşündüğü bir ses tonunda.
" Gerzek sus belanı okumayayım neyini kıskanacağım, hem onur bey ne lan? "
" Komutanım siz nasıl duydunuz onu ya? Maşallah kulaklar iyi çalışıyor sizin." Dedi cenk
" Ekmekçi! Emrediyorum sesini kes ve ikinci bir emire kadar da konuşma mümkünse! " Sesim arabada yankılanırken diğerleri de komutumu almış olacakki yok çarşıya gidene kadar kimseden ses çıkmadı. Daha geçen gün güneşime kitap aldığım kitapçı köşede görününce içimde bir kıpırtı oluştu. içimde güneşimi bulmanın umudunu kutlayan bir avuç kelebek kanat çırpıyordu. Arabayı köşeye park ederek hepimiz araçtan indik. Kitapçının bitişiğinde elinde birkaç kitap ile durmuş bizi bekliyordu, ona verdiğim emire uyarak arada içeriye bakış atıyor, gülceyi kontrol ediyor muhtemelen.
Mizgin aradığında beri kış günü üzerime örtülen bir battaniye gibi yapıştı sakinlik bedenime. Adımlarımı hızlandırıp bir an önce güneşimi kollarıma basmak istiyorum ama bir şey beni geriye doğru çekiyor da ona varamıyor gibiyim...
"Nerede? " Dedim mizgine etrafa göz atarken.
" Komutanım cam kenarından 3. Masa 1 saattir buradayım ve aralıksız kitap okuyup ağlıyor. " dedi kalbimin üstüne hançer saplandı birden. Gözlerim cam kenarında gezindi oturduğu masayı bulmaya çalıştım. Sonra birden görüş açıma gece gibi simsiyah olan saçları girdi. Ağlamaktan yorulmuş kömür gözleri. Muhtemelen dağıldığının farkında olmadığı örüğü ile oradaydı işte. Sabahtan beri bin bir türlü şey düşündüm babasının kaçırmış olabileceğini, her şeyi öğrenip beni terk edeceğini ama bir köşe de oturmuş onu gözyaşlarına boğan şeyi bir düşünemedim. Sonra birden gözlerim onunkilerle buluştu. Tam şuan da artık her şey benim için daha netti. Beni görünce birden ayaklandı, harelerine düşen gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Sanki az önceki halini görmemi istemiyor gibi yüzüne sahte bir gülümseme koydu. Beni gördüğü için Paniklediğini biliyordum, sadece ben biliyordum. Bir bana böyle şeffaf bir bana olduğu gibiydi. Başkasına kapalı kutu yüreği bana ev olmaya çalışıyordu. Daha fazla dayanamayarak cafeye daldım. İçeriye girip onun olduğunu kısma geldiğimde öylece kaldım. Sığ bir kıyıda yüzmeyi yeni öğrenen çocuk gibi kalakaldım karşısında. Sabahtan beri herkese kök söktüren ben karşımdaki masumiyete eriyip bitiyorum.
" Kılıç senin ne işin var burada beni nereden buldu- ?" Dedi beni karşısında gördüğüne fazlasıyla şaşırmış bir hali vardı.
" Sus! Lütfen sus ve sarıl" Dedim onu göğsüme doğru çekerken ellerimizi kenetledim birbirine. Sanki gitmesi mümkünmüş gibi fakat ben ona sarıldığım için kalıyor gibi iyice çektim kendime. Kaç dakika bu şekilde kaldık bilmiyorum bilmekte istemiyorum. onunlayken zaman sonsuz olsa bile bir gün bitecek diye üzülüyorum. Mümkün olsa kendime katıp öyle yaşayacağım onunla. Belki böylece 15 yılı telefi edip, önümüzdeki yılları doyasıya yaşardık. Bu mümkün müydü? Bizim hayatlarımızda bir olup yaşayabilmek mümkün mü?
Arkamızdan gelen öksürük sesleri kollarımdan ayrılmasına sebep oldu.
Cenk'in ceza tahtasında eksiler çoğalıyordu. Fırsat bulduğum ilk anda onu haşlayacağım.
" Öhömm, komutanım kız boğuldu zannetik yani gülce hanım öğretmenimiz. "
" Gereksiz misin oğlum sussana!" Dedi Lale, cenk elbette ifhal olmaz bir koşulu olduğu için sanırım askeriye etrafında 100 tur onun çenesini kapatmaya yetmiyordu. Öğrendiğim iyi oldu.
" Senin ne işin burada ? " Dedi gülce kıdemli süs köpeğine bakarak.
" Ben- "
" O sana her şeyi anlatacak müsait bir zamanda! " Dedim kestirip attım. Bile isteye yalan söylemesine razı olamadım. Bende dahil olmak üzere sakladığımız her şeyi öğrenmesinin vakti geldi de geçti bile.
" Sen ne yapıyorsun burada ödüm koptu sana bir şey olacak diye? Neden habersiz kendi kafana hareket ediyorsun sen!" Dedim yanımızdakileri umursamadan.
" Günlerdir çok yoruldun, yatıyordun kaldırmak istemedim. Okula da gitmek istemeyince öyle hava almak istedim. " Dedi göz pınarlarında biriken yaşlar olmasa bu yalanlarına inanabilirdim. Başka bir şey var ama ne ah gülcem inci tanem bakmaya kıyamadığım gözlerini bu denli yoran şey ne de, sen bu hale geldin?
" Burada mı hava alıyorsun saatlerdir? Dedim cafenin boğucu havasını işaret ederek.
" Aldığın kitabı okumak istedim, biraz hüzünlendim o kadar aaa komutanım isterseniz sorgu odasında devam edelim." Dedi benimle alay eder gibi.
" Senin için endişelendim gülce!" Sabahtan beri ne haldeyim haberin var mı? "
" Bana sesini yükseltme" dedi oysa derken bana nasıl bağırdığını farkında değil sanırım.
"Bence ikiniz de bağırmayı kesin gidin eviniz de hallenin. " Dedi kıdemli süs köpeği ilk defa doğru bir şey çıktı ağzından.
" Sen gelmiyorsun o zaman eve!"
" Yoo geleceğim orası benimde evim" dedi yüzsüz.
" Hayır benim ve ikinizde gelmiyorsunuz. Eve gideceğim ve dinleyeceğim rahat bırakın beni. " Dedi gülce kızgın bir şekilde oysa bu tartışmalara gülüp geçerdi normalde.
" Hadi, Yürüyün siz askeriyeye bu defolu mala da yatacak yer bulursunuz orada. Biz güneşimle eve gidiyoruz. " Dedim gülcenin belinden tutup onu dışarıya doğru yönlendirirken.
" Hayır kılıç, ben tek gideceğim siz de nereye isterseniz gidin." Dedi kuzgun Gözleriyle beni çepeçevre sararken.
" Gülcem, sabahtan beri mahvolduk seni ararken ne hale geldim haberin var mı? İnat etme gidelim işte eve. " Dedim cafeden dışarıya çıkarken, sanki onu ikna etmek mümkünmüş gibi.
" Ben mi dedim arayın diye, aramasaydınız. " dedi, şaşkınlıkla ona ve tepkilerine bakarken tim rahat konuşalım diye biraz uzaklaştılar.
" Gülcemal, sersem sersem konuşma da yürü git evine kılıçta sana eşlik etsin." Dedi onur kızmıştı gülcenin bu umursamaz tavrına. Ben kızmıyordum yüreğim ona kızamayacak kadar yanıkken anca anlam vermeye çalışıyorum. Güneşim bu kelimeleri asla kullanmazdı, belli bir şey olduğu.
" Siz ne ara bu kadar samimi oldunuz, daha geçen birbirinizi yiyordunuz? "
" Tamam, uzatmayın. Git eve gelmeyeceğim seninle, Botan bıraksın seni. " diyebildim son çare.
Boyun mu eğeceksin kılıç, yalnızken başına bir şey gelirse...
" Botan gülce hanıma evine kadar eşlik et." Dedim ve gülceye bakmadan uzaklaştım. Bakarsam gidemeyeceğim, bakarsam kalbini kıracağım ve dilimi tutamayıp her şeyi anlatacağım. Biliyorum ki şuan ne o sağlıklı bir kafaya sahip ne ben. Bu baş belası yerde bir boklar dönüyor ve ben buna müdahale edemiyorum. Sırf olup biteni bilmediğim için güneşim acı çekiyor. Sebebini bilsem bir dakika bile üzülmesine izin vermem. Onun bir damla gözyaşına dünyayı yakacakken, onlarcasını görüpte susmak Allah kahretmesin ki içimdeki deliyi harekete geçiriyor ve bu deliye onun şahit olmasını istemiyorum...
Botanla gülce araba ile yanımızdan uzaklaşırken, biz yürümeye başladık.
" Ne ne tip tip bakıyorsunuz? "
" Nasıl tek gitmesine izin verirsin kafayı mı yedin sen. " Dedi onur sinirle.
" Ordan nasıl görünüyorum? Salak mıyım ben. "
" Estağfurullah komutanım sadece hanım köylü görünüyorsunuz..."
" Lan cenk kes sesini zaten sinirim tepemde. " dağda kartal kesilirken, gülcenin yanında olsa olsa ancak kafesteki bir muhabbet kuşu olurdum onda da sesimi çıkaramıyorum...
Ama ne yapayım 15 yıl bu anları beklemişken nasıl kızayım ona, gözümden bile sakındığım inci tanem o benim...
Şırnak'ın soğuğuna aldırış etmeden askeriyeye kadar yürüdük. Dinlenme odasındaki koltuğa zor attım kendimi.
Cebimden bir şey rahatsız edince elimi cebime attım.
" Lan kılıç, senin askerlik asıl şimdi başlıyor oğlum. " Dedim kendi kendime elimdeki mavi boyalı kozaya bakarken.
Ne için çıktığın yolda ellerin bomboş, aklında tonla soru işaretiyle geri döndün. Bu arada tim gülmeye başladı, duymuşlar mıydı yoksa? Sanmıyorum...
" Ne gülüyorsunuz lan, bir gün sizde bu aşk bataklığına girinde o zaman göreyim sizi. " Dedim elimdeki kozayı geri yerine koyarken.
" Kızlar siz bari uymayın bunlara!!" Dedim mizgin ve laleye dönerek.
" Emredersiniz komutanım..."
"Kız elindekiler ne senin? Karşılaştığımızdan beri sıkı sıkı tutuyorsun. " Dedi cenk mizginin elindekilere bakarak.
" Şey... kitap. Korkut komutanım biraz sıkılmışta bende ona bir kaç kitap aldım okusun diye, belki kafasını dağıtır..." dedi mizgin utanarak elindekileri saklamaya çalışıyordu.
"Sen haa! korkut komutanım için kitap mı almaya çıktın? Abooo!! İş ciddi desenize. " Dedi cenk eliyle ağzını kapatarak. Lale kafasına bir tokmak indirdi tam o sırada.
" Alın size malzeme, ben gidiyorum. " Dedim kapıya yönelerek. Onlar gevezeliğine devam etsin. Benim eskisi gibi parıldatmam gereken bir güneş var. Kapıyı açmamla onuru duvara yaslanmış beklerken görmem bir oldu.
" Sen daha gitmedin mi sahibinin yanına? Ne diye dolaşıyorsun ayak altında. " Dedim alaylı bir üslupla.
" Gitmedim, seninle konuşmak istedim. Aklımda gülcede kaldı." Dedi ardımdan gölge gibi ilerlemeye devam ediyordu.
" Gülcede aklın kalmasın, mümkünse kendin de kalma artık onda. Çünkü kıskanıyorum ve içimdeki deliyi zor tutuyorum. Tıpkı bugün olduğu gibi..." dedim seri adımlar atarak odaya geldim , ardımda beni takip eden süs köpeğimle. Ben koltuğa geçerken, oda masanın ön tarafındaki teklilerden birine yayıldı.
" Bu kadar açık sözlü olman güzel. İleride sıkıntı çekmeyiz. " Dedi bacak bacak üstüne atarken. O bacağını kırıp eline verirdim de dedikodu yaparken almış bile olsa kıdemi vardı.
" Dilerim ileride hayatımızda olmazsın. Böylece hiçbir problemimiz kalmaz. Dost musun? Düşman mısın? İşe yarıyor musun yoksa boş beleş bir adam mısın çözemedim. Sahi gülceyi korumaktan başka ne vasfın var? " Dedim elimdeki kalemle masada ritim oluştururken.
" Tek amacım oydu işte, gülceyi o şerefsizden korumak ama buraya geldiğimden beri peşimde ve beni ifşa etti. Gülceyi korumak pahasına nelerden vazgeçtiğimi bilsen bu şekilde konuşamazdın. Gülce bugün örgüte değilde Türk devletine güzel bir nesil bırakmak için çabalıyorsa bu boş beleş adam sayesinde. Artık bana lüzumda yok, sen varsın her türlü korursun onu. En kısa zamanda karşısına geçip anlatacağım her şeyi. Seninde aynı şekilde anlatacağını umuyorum. Tabi ki Erhan piçi bizden önce davranmadıysa. Gülce de bir haller var, onu tanıyorum hatta sen onu benden daha iyi tanıyorsun, bu tavırları boşuna değil. Ben biliyorum seni nasıl beklediğini, her gün saatlerce seni dinledim sana olan aşkını çocukluk anılarınızı sanki o yaşları sizinle yaşamış kadar oldum. Seni öyle güzel seviyordu ki, bir gün beni o şekilde sever mi dedim yalan yok. Ama ikinizi yan yana görünce anladım ki o sevgi seninle güzelmiş. Benden yana için rahat olabilir. Haklısın, Erhan'ın oyunları yüzünden yıllarca bizi sevgili sandın, bana kin güttün. Bir gün bile bana arkadaştan öteye bir bakışı olmadı. Alınacak tek bir can kaldı, onu da alınca beni yeni görevler bekler. Senden isteğim beni o zamana kadar idare et." Dedi sakince, ben ona tonla laf sokarken, o bana zeytin dalı mı uzatıyordu şimdi?
" Bizde uzatılan dalı kırmak olmaz gülce yanımdaysa bugün sayende. Timden gelen alışkanlık, arada birilerine takılmak iyi oluyor. Ama bu konuşmayı gülcenin evinde kalmak için yapıyorsan yemezler. Git kendine yatakhanede bir yatak bul yat zıbar. " Dedim sesim ben farkında olmadan içten çıkmıştı. Ona duyduğum minnet belkide beynimi yönlendirmeye yetiyordu. Erhanın gülceye dair pek çok planı vardı ve bunları gerçekleştiremediyse kalbinde olan ben ve yanında olan onur sayesindeydi. Durum böyleyken ona asla kin güdemezdim...
" Lafa tutma beni gülceye gideceğim." Dedim ayaklanırken.
" Nasıl? " Dedi şaşkınlığını gizleyemedi.
" Sevdiğimiz kızın evine de giremeyeceksek ne diye özel kuvvet olduk değil mi?" Dedim ona bakıp gülerken. Adama hakaret etmekten adını unutuyorum eyvallah da ilk kez de gülüşüne şahit oluyorum. Tebessümü birkez daha dönüp bakmama sebep oldu. Benzer şeyler vardı dudak kıyılarında, birini andıran şeyler. Acelemin gölgesinde kalan şeyler...
♡
Kapıyı içeriden kilitlemiş olması, onu 5 dakika geç görmeme sebep oldu. Şuan pamuklara bezeli bir bebeği andıran masumlukta uyumasa gidip alnından öpeceğim. Ben kilitli olmasına rağmen kapıyı açıp girsem de, başkaları giremezdi. Uyurken ki masumluğu tıpkı çocukluğunda ki gibiydi. O zamanlarda oturup onu saatlerce izleyebilirdim. Tıpkı şuan yapacak olduğum gibi. Makyaj masanın hemen yan tarafında duran tekli koltuğa ses çıkarmamaya özen göstererek yavaşça oturdum. Odasında bulunan kitaplığın ara raflarından çıkıp etrafı aydınlatan mor ışık dikkatimi çekti.
" Bu da mı değişmedi güzelim? " Dedim fısıltı şeklinde kendimi tutamayarak.
Çocukluğundan gelen tek şey masumluğu değilmiş, alışkanlıkları, davranışları tüm her şeyi ile sanki yıllar beni hiç değiştirmedi dercesine aynıydı. Karşımdaki gece lambası olmadan yatamayan 25 yaşındaki gülce değilde sanki 10 yaşındaki gülceydi. Işıksız asla uyuyamaz, karanlıktan ölesiye korkardı. Karanlığın dünyadaki bir timsalini anımsatan dış görünüşünün aksine, aydınlık severdi. Siyah saçlarının aksine bembeyaz giyinmeyi severdi. Beyaz teni, simsiyah saçları zaten kendi aralarında tezatlık oluşurken birde bembeyaz giyinip siyah tutamlarını leke gibi bırakırdı elbisesine...küçükken onu oynamak için ne zaman çağırsam üstüne beyaz elbise giyerdi. Aksi gibi mahalledeki çocuklar sürekli topu gülceye atar elbisesini kirletirlerdi. Sırf buyüzden kaç çocukla kavga ettim hatırlamıyorum bile. Birbirimizi ilk gördüğümüz anda yazılmıştı sanki kaderimiz. 10 yaşındaki bir çocuk ne anlar aşktan demeyin, ben o an anladım gülcenin kaderim olacağını, bana yabancı gelen bir şehri evim yaptığında anlamıştım aramızda kuvvetli bir bağ oluşacağını...
Bir anda kımıldanmasıyla irkildim. Uyanıpta bana kızmasını ve bu büyülenmiş zamanı bozmasını istemezdim. Kımıldanmasıyla beraber, 2 büklüm olacak şekilde kıvrılmış bedenini saran beyaz geceliğine karanlıkta bile gölge gibi dökülen saçları eşsiz bir manzara sunuyordu. Güzelliğinin benim gözümde dünya aleminde hiçbir karşılığı yoktu. Eşsizdi ve oda benimdi. Arsız düşüncelerimin ardı arkası kesilmiyordu. Onu bu kez beyaz bir gelinliğin içinde hayal ettim. İstemsizce dudaklarımda huzurlu bir tebessüm oluştu, huzurlu diyorum çünkü ben gülce yokken huzuru bırak, gülmeyi bile beceremezdim. Karanlık dünyama aydınlık gibi doğan benim gece bakışlım...
Öyle tezatlıklarla harmanlanmış bir sevda bizimkisi, ama öylesine bir sevda ki bir nefesi hayatımdan 15 yılı silip atmakta...
Bu mümkün olabilir miydi? Bir gün benim için giyeceği bir gelinlikle onu görebilir miyim ki? Hayali bile beni baştan aşağıya titretirken gerçek olmasını tüm benliğimle isterdim. Çocukluğumdan bu yana yüreğimde gururla taşıdığım sevdam bir gün tamamen bana ait olursa tüm dünya karşıma dahi gelse o dünyayı yakarım yok ederim yinede ona kavuşurum...
15 yıl öncesinin hayalleri, sanki bir bir gerçekleşmek için bugünleri beklemiş, sanki o ayrılık bizim ellerimizi daha da birleştirmiş gibi, kötü düşündüğüm her şey bizden yanaymış gibi...
Bu iyimserliğim gerçekten öyle düşündüğüm için mi yoksa karşımda beyazlar için yatan güzelliğin verdiği bir hava mı bilmiyorum.
Gülcem her şeyiyle hala 10 yaşında ve ben tüm kalbimle o küçük kız çocuğuna aşığım. Bir kez daha ve hep ona aşık olacağım, ölüm bizi ayırana dek.
Yok doğu ölüm falan yetmedi mi bu uğurda kaybettikleriniz ? Artık siyah yok beyaz var, gülcem gibi bembeyaz...
💖
Elimdeki kitabın yere düşmesiyle sıçrayarak yerimden doğruldum. İç geçecek yer mi doğu? Gülce seni burada görürse bak çıkacak tantanaya. Yatağa baktığımda sırtı bana dönük hala uyuyordu, onu tanıdığımdan beri değişmeyen bir huyuda ağır uykusu. Küçükken onun yüzünden kaç kez okula geç kaldık bilmiyorum. Ama bu defa işe yaradı uykusunun ağır olması ve kitabın sesinden rahatsız olmadı. Yerden aldığım kitabı, raftaki yerine geri koyarak kolumdaki saate baktım. 7 ye geliyordu. Gülce uyanmadan sessizce ayrıldım evden. ben evden çıkarken onun için ayarlağım askerler çoktan gelmiş ve yerlerini almışlardı. Başımla onları selamlayıp askeriyenin yolunu tuttum. Çoktandır timle hasret gidermiyoruz bir silkelemek lazım. Duyduğuma göre mizgin ve zafer abi de bugün time dahil oluyor tek eksiğimiz korkut kalıyor, oda inşallah yakın zamanda katılacak aramıza. Arabayı park ederken uzaktan bana yaklaşan lale, botan ve cenki gördüm. Uykuları daha açılmamış gibi görünüyordu.
" Sabah şerifleriniz hayır olsun tim, ne o ayılamadınız mı? "
" Ne ayılması komutanım, kargalar bokunu yemedi daha. " Dedi cenk gözlerini ovuşturarak.
" Sen yemede önce o boku"
" Duyuyorum lale" Dedim lalenin lafına karşılık, pek küfür etmez edilmesinden de hoşlanmazdı. Arada yanındakinden etkileniyor sanırım. Ben önden yürürken onlar arkamdan gelmeye devam ediyordu.
" 5'de uyandığınız günleri çabuk unutmuşsunuz hatırlatmak lazım. Yarından itibaren sabah 5'de içtima alanında eksiksiz hazır olun. " Dedim elimle onlara dur işareti yaparak.
" izin verirseniz odama gidip giyinip geleyim, yoksa peşimden gelmeye devam mı edeceksiniz? "
" Beklemedeyiz komutanım!"
Sesin geldiği tarafa döndük hepimiz. Zafer abi ve mizgin içeriden çıkmış bize doğru geliyorlardı.
" iyi görünüyorsun zafer!"
" Öyle komutanım, izin verirseniz görevimin başına geçmek istiyorum. " başımla onayladım onu.
" 100 tur patika yolda, hadi bakalım. 10 dakikaya gelirim. Kaytaranı görürsem tüm tim 200 tur koşar haberiniz olsun. Duydun mu Ekmekçi? "
" Emredersiniz komutanım."
Tim ağır ağır yanımdan uzaklaşırken bende odama geçtim. Üstümü değiştirdim, nöbetçi askerin getirdiği evrak işlerini hallettim bir kaç saatimi aldı. Arada telefonuma baksam da, gülceden mesaj veya arama gelmeyeceğini biliyordum. Henüz daha yeni yetme ergenler gibi olamamıştık. Olabilecek gibi de değiliz. Her gün farklı bir olay olunca bizim ilişkinin ad koyma evresi de uzadıkça uzuyor.
Adı konulmamış mı? Bir ada gerek var mı onu da bilmiyorum. Ben bu sevdaya meleklerin bile şahitlik yaptığına inanıyorum...
Aklımdan bir türlü çıkmayan güneşim ile tüm evren işlerini 2 saatin sonunda hallettim. Timin yanına gidip onlara dahil oldum. Bizim görevlerde böyle oluyordu. Operasyonda veya saha da değilsek burada vakit öldürmekten başka bir şey yapmıyoruz.
" Bende size katilabilir miyim? " dedi nefes nefese kalmış kıdemli.
" Askeriyeden 1 kilometre uzakta bile bize yolun denk düştüyse demekki katılmak için gelmişsin zaten. " Dedim koşmaya devam ederken.
"Onur komutanım, şimdi siz burada bizimle göreve başlarsanız kılıç komutanım sizden mi emir alacak? " dedi cenk az önce bayılma numarası yapan herif şimdi böyle konuşma cesaretini bulmuştu demek.
" Tim bitti dönün, duş alın temizlenin kapının önünde görüşelim korkut komutanınızı ziyaret edeceğiz. " Dedim hepsi bu emrimi bekliyor gibi anında koşmayı bıraktılar.
" Cenk sen durma, bak onur Komutanın koşmaya devam ediyor sende onunla koşmaya devam ediyorsun." Dedim cenk'e göz kırparak.
" Ama komutanım..." nefesi bile bölük bölük çıkıyordu yorgunluktan.
"Asker emirime karşı mı geliyorsun?"
" Estağfurullah komutanım. " Dedi time el sallayarak koşmaya devam etti.
" Senide yarı yolda bırakmış gibi olduk ama koşumuz bitmişti zaten dedim onur'a seslenerek. Eyvallah dercesine başını ileri geri salladı.
Bir Yanım ona fırsat verdiğimde pişman olmayacaksın derken bir yanım onu a görmek bile istemiyor, gülceyle olan yakınlıkları, zamanında ona karşı beslediği duygular komutanım da olsa aramızda duvar gibi durmaya devam edecek.
Patika yoldan askeriyeye sakin bir tempoda ilerledik.
" Cenk hak etmişti komutanım bu cezayı oğlumun ismiyle dalga geçip duruyor. Büyüyünce millete kök söktürme, doğu amcan gibi olma olma deyip duruyor daha doğalı bir hafta bile olmamış çocuğa. " Dedi zafer abi sitemle. Küçük bebeğine benim ismimi verdiğine pişman olmaya başlamış gibiydi şimdiden. Dedim ama vermeyin bahtı kötü olursa karışmam diye.
" söylediğin iyi oldu, tim hatırlatın yarın da bunun için ceza vereyim. " dedim hepimiz birden gülüştük.
" Muhabbetiniz bol olsun!"
" Komutanım." Dedim karşımda bize doğru gelen selim albayı görünce.
" Rahat olun, tahmin edeyim cenkin yaptıklarına gülüyordunuz. " dedi yumuşak bir tavırla. Bana babalık yapması bir yana tüm askerlerine karşı ılımlıydı. Ama bu tavrı ne zaman toplantı odasına girsek kapının ardında kalır. Aksi, baskıcı bir komutan bulurduk karşımızda.
" uzak bir varsayım değildi komutanım. " Dedi botan lafa girerek.
" Sahi o nerede? " Diye sordu albay.
" Onur komutanıyla koşuya devam etmek istedi, bizde kırmadık. " Dedim güldü.
" Demek kaynaşmaya başladınız komutanınızla? " dedi alaycı bir üslupla.
" Af buyurun komutanım,lakin bizim iki komutanımız var. Biri kılıç komutanım, diğeri korkut komutanım yanlış olmasın lütfen." Dedi Lale araya girerek. Benim kadar onuru sevmeyen biri varsa oda nedendir bilmem laleydi.
" Peki, peki demedim bir şey komutanınız sizin olsun. " Dedi ve konuşmaya devam etti " Müsaitsen konuşmak istediğim bir konu var seninle. " Dedi bana dönerek.
" Komutanım biz hazırlanmaya gidelim o zaman sizi dinlenme odasında bekliyoruz. " Dedi Mizgin gözlerimle onayladım onu bu sırada Cenk ve onur da geri dönüş yolunda göründüler. Cenk bizimkilerin peşine takılırken onur Albaya selam verip yanımızda kaldı.
" Gençler, geçin şöyle sizinle konuşmak istediğim bir konu var." Dedi albay ilerideki bankı işaret ederek bizi o tarafa yönlendirdi.
Arkamı döndüğümde dikkatimi çeken banktan ziyade arka tarafından bize doğru gelen gülce oldu. Muhtelemen uyanmış okula gitmiş ve okuldan buraya gelmişti.
Onu görür görmez ayaklandım. Onur onunla konuşmadan burada görmesi hoş olmadı.
" Afedersiniz komutanım, konuşup hemen geliyorum." Dedim
" Yok yanına git, belki önemli bir diyeceği vardır. Hem Ayşegül'ü uyarsam iyi olacak. Etrafta görünmesin, biz başka zaman konuşuruz. " dedi albay ve hızlı adımlarla aramızdan ayrıldı.
" Ben ne bok yiyeceğim? " dedi onur
" Onu da kendin düşün. " dedim ve gülceye doğru bir adım attım.
" Gülcemal ne işin var burada ? " Dedi onur gülceye bakarak ve onurun seslenişi ile gülcenin yüzünde birden huzur peyda oldu. İçimdeki hırçın çocuk bu duruma biraz öfkelensede aşık çocuk susmaya devam etti.
" Sana da merhaba onurcum asıl senin ne işin var yine mi kayboldun?" gülce gülümseyerek onura sarılmıştı. Benim olduğum ortamda ilk bana değil de başkasına sarılması kışkırtmanın son hamlesiydi. Elimin tersi ile ittim onuru.
" Sahi senin ne işin var görüyorsun gülce askeriyeyi birde disiplinli bir yer sanarlar böyle delileri sokuyorlar içeriye uğraş dur. " Bu kez benim dediklerime benim içindi gülüşü.
" Ayıp oluyor ya neyse ben öyle kılıcı görmek için gelmiştim gitsem iyi olacak seninle evde görüşürüz" dedi gülceye.
" Bir dakika senin üstünde neden asker gibi kıyafetler var? Geçen aynısını cenkin üstünde görmüştüm."
Hay bin bela! Şimdi ayıkla pirincin taşını onurcum.
"Sorma üstüme kuş sıçtı, seninkinin kıyafetlerinden birini giydim bende" dedi ve gülcenin daha fazla soru sormasına müsade etmeden yanımızdan ayrıldı.
" A- a! deli mi ne gitti sahiden." Dedi gülce eliyle delirmiş hareketi yaparak.
" Sen neden gelmiştin? " Dedim dün bana kötü davranmasının cezası olarak sesimi soğuk çıkardım.
" Seni görmek istedim" dedi yanağıma minik bir buse kondurarak. Elim istemsizce öptüğü yere gitti.
" Gel, oturalım şöyle. " Dedim az önce albayın bizi yönlendirdiği banka bu kez gülceyle oturdum.
" Ben özür dilerim, dün biraz gergindim. Yalnız kalmak istedim sizi bu kadar telaşa sokacağım aklıma gelmedi. " Dedi üzgündü dün olanlar için ama hala sebebini söylememek konusunda ısrarcı gibi duruyordu.
" Sorun değil, fakat benim şimdi gitmem lazım güneşim. Time söz verdim korkutun yanına gideceğiz ama istersen sende bizimle gelebilirsin."
" Oluur, ama önce bir kez bana içten bir güneşim dediğini duymak istiyorum " dedi dibime sokularak.
" Bu mesafede durupta içten olmamak mümkün mü gülce hanım? Siz kadınlar nasıl günlerce trip atmayı beceriyorsunuz iki dakika ciddi olmaya çalışıyorum şurada ne diye bozuyorsun? Düne gelecek olursak kızdım çoktan merak ettim aklıma bin bir türlü şey geldi. Ama sen hiçbir şey olmamış gibi beni tersledin. Yine de az önce öptün ya bu Aslan sana kedicik oldu." Dedim güneşimi kollarımın arasına alarak.
" Ah güneşim beni deli ediyorsun delii! "
" Sen bana deli, ben sana deli ne olacak böyle sonumuz? " dedi burnunu burnuma sürterek.
" Benim utangaç gülceme ne yaptın ve sen kimsin? "
" Kılıç ya , bir kere de utandırma beni. "
" Tamam ben üstümü değişip geleyim senide timin yanına bırakayım o sürede canın sıkılmasın." Dedim elini tuttum askeriyeye doğru ilerledik.
Onu cenkin ahiret sorularıyla baş başa bırakmak istemesem de üstümü değiştirmek için yanlarından ayrıldım. Odaya gidip üniformamı çıkardım kıyafetlerimi giyerek hızla yanlarına gitmek için odadan çıktım. Geri döndüğümde cenk gülceyi kıstırmış adete çapraz sorgu yapıyordu.
" Rahat bıraksana kızı pezevek. " Dedim güneşimin elini tutarak kurtardım ondan.
" Biricik Komutanımı veriyoruz sonuçta hırlı mı hırsız mı bilelim dedim komutanım fena mı yaptım? "
" Yaptın Ekmekçi yaptın susta düş önüme." Dedim tim önde biz arkada ilerlemeye başladık.
" Orada sıkılırsan söyle kalkarız hemen. " Dedim korkutu kast ettiğimi anlamıştı aralarındaki sorun tam anlamıyla bitmiş sayılmazdı.
" Tamam, sonrasında belki dün gece yarım kalan kitabını okumaya gelirsin ne dersin? "
" Sen..."
" Sen dün gece geldiğimi anladın mı?"
" sizin için karda yürür izini belli etmez derler birde, bu ne ? " Dedi çantasından çıkardığı kozayı gözüme sokarak.
" Bunu düşürmüşsün, bir de kitabın sesine alt komşu uyandı diyeceğim ama kendisi zaten o sırada odamdaydı." Dedi duraksadım. Bu kız benim tam anlamıyla ruh eşim. başka biri asla benim olamaz, bana yetemez gibi... Önden ilerlerken birden telefonu çaldı. Telaşla telefonu açarken ona yaklaştığımı fark ederek benden bir kaç adım öteye gitti.
" Onur, eve çağırıyor ona baksam iyi olacak. Siz gidin benden de selam söyle eğer selamımı alırsa tabi. " Dedi az önce açtığı boşluğu kapatarak dibimde bitti.
" Güzelim, senin selamını almayanı kurşuna dizerim ben sen rahat ol."
" Ee tamam ozaman ben gideyim, dönüşte seni bekliyor olacağım. " Dedi uzanıp az önce kondurduğu busenin yerine yenisini ekleyerek.
" Yetti mi sence bu koca adama minicik öpücük? Hem daha tam affetmiş sayılmam seni ona göre " Dedim belinden kavrayıp kendime çekerek. Tam o sırada hiç beklemediğim bir anda dudaklarımın üstünde bir sıcaklık hissetim. Güneşim kuş tüyü gibi hafif öpücüğü ile taçlandırdı beni.
" Yok, öyle de olmaz, bu adam sert sever. " Dedim konuşmasına fırsat vermeden yapıştım dudaklarına, narin dudakları afallamış gibiydi. Nefesinin yüzüme çarpan her darbesinde onu daha da sert öptüm. Dudaklarının tadına şimdi varabilmiştim. Sevdiğim bir tat geliyordu ağzıma, sevdiğim ve yediğim tek meyve böğürtlen. Güç bela ayrıldım ondan.
" Demek Böğürtlen? "
" Çocukluk alışkanlığı diyelim."
" Senin değişmeyen bu alışkanlıklarını sevdim ben güzelim." Dedim dudağına minik bir dil darbesi atarak.
" Kılıçç,uzak dur."
" komutanım, nerede kaldınız!"
" Patladın mı cenk, geliyorum." Dedim sinirle.
" Sen git, bende eve geçeyim bir onura bakayım derdi neymiş. " muhtemelen bildiğim bir dertti. Şuan mıydı zamanı ondan emin olamadım.
" Bırakalım seni eve. "
" Şurası zaten 3 dakikaya evdeyim."
" Tamam o zaman kendine dikkat et."
" Ederim." Dedi, tam gidecekti duraksadı.
" Kılıç! Seni seviyorum, seni hep sevdim. Kayıp giden Yıllara rağmen sevdim. Bunu unutma olur mu?
" Biliyorum güneşim, biliyorum. İşte bu yüzden ben sevmeyi geçtim, sana deli gibi vurgunum ben... "
Gülümsedi, buruk bir gülümsemeydi.
O gitti, bende timin olduğu araca ilerledim.
" Komutanım, Karadenizde gemileriniz mi battı?" Dedi cenk giden gülceyi işaret ederek.
" Yok cenk, timden birini eksiltmem gerekiyormuş sen mi olsan acaba diye düşünüyordum." Dedim alayla
" Hemen beni gözden çıkarın zaten komutanım, aşk olsun.
" Timde senin kadar başka boş adam var mı dön bak istersen. Hem laf yetiştireceğine önüne bak kaza yapacağız. " Dedim küsmüş gibi önüne döndü aracı sürmeye devam etti.
Lojmana geldiğimizde korkutun evinin olduğu binanın önüne arabayı park ettik.
" Bu adam bize kapıyı nasıl açacak yatalak değil mi ? " Dedi cenk. Mizgin araya girerek elindeki anahtarı ona doğru uzattı.
" Komutanına yatalak dediğini ona ileteceğim cenk. " Dedi ve önden giderek kapıyı bize açtı.
" Lan daha düne kadar biz vardık senin yanında pis hain seni. "
" Kim hain, ne oluyor? " Diye bir ses geldi içeriden.
" Yok bir şey komutanııım, sizi ne kadar da özlemişim bilemezsiniz." Dedi cenk korkuta.
" Bu yalaka var ya! " Sözümü kesen cenkin sessizce yalvarışları oldu.
" Neyse, nasılsın? "
" Sıkıldım, bir an önce göreve geri dönmek istiyorum. "
" Bizimde bir şey yaptığımız yok ki, boş beleş adamları çekiyoruz. " Dedim cenki ve onuru kast ederek.
" Aşk olsun komutanım. "
" Niye üstüne alınıyorsun lan, dünya da tek boş adam sen misin ? Süs köpeğini kast ettim belki? Hem bir daha bana o cümleyi kurarsan aşkı göstereceğim sana!"
"Aşk demişken, dünkü olayları duydum. Gülce nasıl, nerede ? " dedi korkut.
" Selamı var oda gelecekti ama süs köpeği arayınca gitmesi gerekti. Düne göre daha iyiydi. Ama sakladığı bir şeyler olduğunu gözlerime bakamamasından anlıyorum." Dedim sıkıntıyla nefes vererek.
" Dert etme biz de buradayız, gerekirse hepimiz kapısında nöbet tutarız yine de onu koruruz. " Dedi korkut eski dostumun geri geldiğini bana hissettirerek.
" Sağol kardeşim. Yanımda olduğunuzu bilmek bile güzel. "
" Sizde sağolun daima yanımda olduğunuz için" dedi korkut
"Aslında hepiniz buradayken size birde ben söylesem iyi olacak. Teşekkür ederim ben hastanedeyken beni ve mizgini yalnız bırakmadığınız için. Biz daha yeni kendimizce bir şeyler denemeye başlamıştık. Size de biraz ilerledikten sonra söyleyecektik ama malum olay biraz erken öğrenmenizi sağladı. En çokta ben beklemek istedim. Birini daha sırf sevdiğim için kaybetmemek adına." Dedi mizgine içten bir bakış atarak.
Kaybetme korkusu böyle bir şeydi. İnsanı sevdiği herkesten eden bir korku...
" İyiyim yanınızdayım, onunlayım." Dedi mizgini işaret ederek. " görevime de bir dönsem benden mutlusu yok. "
" Acelen ne oda olacak inşallah " Dedim
İnatla çalmaya devam eden zil konuşmamızı yarıda bıraktırdı.
" Cenk kalk şu kapıya bak." Oflarak yerinden kalkarak kapıya gitti.
" Ne oluyor lan!"
" Kimmiş gelen, ne öküz gibi tepki veriyorsun? " Dedim yanına giderek.
" Süs köpeği? "
" Gülce yok."
" Lan bir kere güzel haberle gel kapıma ne demek yok? "
"Sizinle görüştükten sonra biraz çarşıda turladım. Gülceye her şeyi nasıl anlatabilirim onu düşündüm biraz.... sonra eve gittiğimde sehpanın üstünde benim adıma bir mektup bırakılmıştı. Yatak odasına baktığımda ise bunu buldum." Dedi elindekini baka uzatarak.
Doğu'ma yazıyordu zarfın üstünde. Bana uzun süredir kullanmadığı hitap şekli ile yazılmıştı....
" Şaka mı ? Lan sen arayıp çağırmadı mı onu? " Dedim elimdeki zarfı avuç içime gömerek.
Güneşim lütfen....
" En son senin yanında gördüm. Sonra zaten eve gelince konuşacaktım. Sen öyle demedin mi ? "
" Komutanım ne oluyor ? " dedi Lale ardında tim hatta korkut bile ayaktaydı.
Bu kez gerçekten kaybettim onu, bu kez gerçekten sahip çıkamadım ona. Ben nasıl bir adamım ki ? Gözündeki hüznü bile anlamadım. Bana bakamayışını sorgulamadım. Ben bu kızı 15 yıl bekledim, 15 gün bile mutlu olamadık... Çok sevmek her zaman kaybet demek mi ? Korkutun az önce söylediği kelimeler geçti aklımdan, sevdiğim için kaybetmek. Ben sevdiğim için mi gitti gülce? Daha bir saat önce bana ilanı aşk ederken gitmek mi vardı aklında? Ne için? Ne uğruna? Gecem, güneşim, dünyam. Senin yokluğunda gece benim için ne anlam ifade eder ki, güneş birdaha parlar mı eskisi gibi? Dünya anlamlı gelir mi bana?
Güneşim lütfen...
Parmaklarım arasında eriyen bu zarf ne olur bana benliğimi kaybettirmesin. Yine çık gel sessizce bir köşeden...
Güneşim lütfen...
Ceketimi aldım omzuma.
" Kimse peşimden gelmesin." Ayakkabımı giyerken Onurun hareketlendigini gördüm.
"Size kimse dedim!"
Kapıyı çektim, ve beni tek terk etmeyen benliğimi alıp dışarı attım kendimi. Yüreğimi dağlayacak olan zarfı, ancak yüreğime iyi gelen yerde açabilirdim. Güneşimin evine sürdüm arabayı, onun yokluğunu hissettirir gibi soğuk ruhsuz bir hal almış evi. Daha bir saat önce bana kinayelerde bulunduğu odasına girdim. Bu soğuklukta içimi ısıtan tek şey beyaz örtüyle süslenmiş onun kokusunu barındıran yatağı oldu. Bir köşesine oturdum. Avuç içimde yüreğim kadar erimeye devam eden zarfı Açtım.
Doğu'ma ...
Okudum.
Okudukça kayboldum içinde.
Satırlar beni yuttu, ben satırları.
Öyle şeyler okudum ki, her satır kalbime mızrak gibi oturdu.
Son kelimeleri ise beni kalbine mühürledi.
"Doğum, güneşin hep seninle olacak. İnanıyorum yollarımız bir yerde bir şekilde yine kesişecek. Senden beni bekle, benim için ağla diyemem. Ama bil ki senin için gidiyorum. Dönebilir miyim onu da bilmiyorum. Sakin üzülüp kendini suçlama, her şeyin farkında ve bilincindeydim yıllardır. Senden gizlediklerim için affet beni ne olursun, inan diğer türlü nasıl karşında durabilirdim bilmiyorum...
Bir gün gerçekleri öğrenip beni affedersen, belki o gün güneş yeniden doğar ne dersin ?
Ben hayatında olayım ya da olmayayım, abinle kendine yeni bir hayat kur. Sizden çalınan her şeyi alın ve yeniden inşa edin.
Seni hep sevecek olan güneşin.
Doğunun güneşi...
****
Ben iptal arkadaşlar söz sizde....
Son satırlar yumru gibi oturdu bana🥲🥹Bizi neler bekliyor çok heyecanlıyım 🥹
İyi okumalar yorum ve oy kullanmayı unutmayın💖💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.26k Okunma |
540 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |