13. Bölüm

Doğu'nun Cengaverleri💫

Sevgi̇ Gökay
samiirex

Tarihini kan dökerek yazmış bir milletin askerleriyiz biz.
Gökteki kartal, yerdeki Bozkurtuz. Karşımıza geçen iki üç hayduta mı pabuç bırakacağız?
Biz ki! Atalarının kudretinden beslenen Mavi kartallarız...
SAMİİREX

 

****

 

-Doğu Kılıç Aslan'dan-

Korktum, çok korktum. Fakat bir saniye bile gaflete düşmedim. Asla tereddüt etmedim. Korkum ise en ufak bir zarar görmeleriydi. Benim ne kadar canımsalar ayrıca birer ananın da evladı onlar. Zira hepsinin Sofrasından yemek yemişliğim var, al bayrakla gidemem kapılarına... Biliyorum ki, bir asker yetiştirmekle kalmadım, ben çift başlı kartallar yetiştirdim. Silah yoksa bıçak oda yoksa bilek gücü, yumruk ona da mecali yoksa takdir Allah'tandır.
Onlara her ne kadar güvensem de, kaf dağının eteklerinden umut kalkıp bana gelene kadar bir öldüm bin dirildim. Birinin bebeği yeni dünyaya gelmişken, birilerinin yaşanacak aşkı, birilerini bekleyen ailesi varken o umut bana yetişemezdi de. Albaydan gelen telefonların Azrailin elçisi niteliğinde olduğunu yakında kanıtlayacağım size. Gülceyle beraber yasemin ablanın başındayken ondan gelen acil telefonla askeriyeye gittim. Gitmedim uçtum, ışınlandım demek daha doğru olur. Timden iz bulmuşlar. Bir dakika bile kaybetmeden koyuldum yola. Bana eşlik eden bir canım var, oda beni terk etmeye pek bir hevesli. Timi bulana kadar da kursağımda gezindi durdu.
Söz verdiği gibi yavuz ve timi bu görevde benimle beraber yola düştüler.

Mavi kartalları bulma operasyonu.

Aslında bakacak olursak, biz gittiğimizde kartallarımdan kalanlar işi çoktan halletmişler, bize pek de bir ihtiyaç yokmuş, kendileri bize bir şekilde ulaşarak yerlerini öğrenmemizi sağladıkları yetmemiş gibi birde başlarındaki adamları paket yapıp bizi bekliyorlarmış. Yine dayanamayıp kendi başlarının çaresine bakmışlar anlayacağınız. Beklediğim, umduğum, korkularımın arkasındaki gölge de buydu işte. Kalpleri o kanı pompalamaya devam ettigi sürece, mavi kartallarda hep bir umut vardı.

Timimden kalanlar dedim.

Kursağımda ki canı paylaştığım kardeşim, şuan ellerimin altında can çekişiyordu. Korkusuz korkutum yine korkmayıp bombanın patlayacağını anladığı an kendini siper etmiş diğerlerinin önüne. En son ne şekilde ayrıldığımız aklıma düştükçe elimdeki tamponu daha sıkı bastırdım yaranın üstüne. Korkutu kanlar içinde gördüğüm anda hafızamdan şeritler halinde geçiyor ona yaptıklarım.
Onlarda mı sana etkili olmadı kardeşim? Hala kendinden başkasını düşünmekte ısrar ediyorsun. Biz senin fedakarlıklarına değmiyoruz, en azından ben hak etmiyorum. Onu kanlar içinde yatarken görmek, onları bulduğumda görmeyi beklediğim son sahneydi belki de. Zırhı vardır onun görünmez, daima ona güç veren ben öyle zannediyordum. O zırhın sevgi olabileceği, aramızdaki dostluk olabileceğini, yeni yeni idrak ediyorum...

Korkut ötüp duran ambulansın içinde kendi kanında yıkanırken, hemen arkamızda ise acı acı bağıran bir ambulans daha vardı. Bu acının adı ise yeni doğmuş bebekti. Yeni doğum yapmış anne idi. Zafer abi bilinci yerinde olsa da korkuttan kalır yanı yok gibi görünüyordu.

Yine de yine de çok şükür Allah'ım.
2 yaralımız olsa da gerisi kanlı canlı karşımdaydı. Albay patlamayı ilk haber verdiğinde kafamda öyle senaryolar Kurdum ki, şuan ki hallerine sevinebilirim. Hatta ambulansın bu acı sesi bile hoşuma gidiyor olabilir.

Deli değilim. Daha önce patlamada askerinin her bir uzvunu küllerin arasından toplamış bir komutanım sadece...

Onları sağ bulmak bana bir lütuftu. Ben onları tek parça halinde bulmanın duasını ederken...

Ben düşünce selinde boğulurken, korkutun bağlı olduğu cihazlar bir anda ötmeye başladı. Ne olduğunu anlamadım bile, olduğum yerde doğruldum.

Kardeşime kalp masajı yapıyorlar.

Beynimin bir tarafı uyuşmaya, ayaklarım hissizleşmeye başladı.

" Ne oluyor?" Dedim panikle ne olduğu ortadayken, kendimi soruların arkasına saklamaya çalışıyordum. "Ne oluyor diyorum size cevap verin." Dedim yine hiddetle çıkan sesimle, bu sefer cevap vermeyi hak gördüler.

" Komutanım sakin olun, bırakın işimizi yapıp askerinizi kurtaralım. "

Sayısız kez öten cihaz, işte bu acı ötüyordu. Korkut beni bırakıyordu. onun dostluğumuza ve bana verdiği değeri hak etmeyen beni terk ediyordu. Hani söz vermiştik? hani rütbe sırasına göre gidecektik? Sıra benimdi korkut. beni bırakamazsın, hele bu şekilde kalbin bana Kırıkken asla beni bırakamazsın. Beni,timi çok çabuk gözden çıkarttın.

" Hasta dönmüyor, ex olmuş durumda 1 dakikadır kalp masajı yapıyoruz ne yapalım hocam?" Dedi hemşire telefonun diğer ucundaki her kimse.

Benim kardeşimden mi bahsediyordu o ?

" Ne saçmalıyorsun, kardeşim güçlüdür benim. hiçbir yere gitmez." Dedim son ses bağırdığıma eminken Kendime fısıltı gibi duyuldu sesim. Az önce içinde bulunduğum ambulansın bile güzelliğinden bahsederken bir anda cehenneme dönmesi... Hayatta böyleydi işte. Hiçbir şey iyi gitmiyor. Yolunda gitmiyor, iyi dediğin kötü çıkıyor, Güçlü dediğin zayıf. Sen beni yanıltma kardeşim ne olur!

Ambulansın durmasıyla, hastaneye geldiğimizi anladım. Hemen inip ambulansın kapılarını açmalarına yardım ettim.

Korkutun solmuş bedenini indirdiler ambulanstan.Görmek bile ölmekle eş değerdi.

Keşke kardeşim, keşke senin yerine ben yatabilsem orada. Canımı sana verebilsem, bir dakika düşünmem veririm.

" Beni bırakma Korkutum, birinin daha gerisinde kalmayı kaldıramam. Beni aynı duygularla sınama tekrar, yüzleştirme. Tek ailem senken beni ailesiz bırakma lütfen!" Başım döndü, gözlerimin kararmasıyla sendeleyerek geriye doğru gittim. Beynimin içinde bir uğultu var. Yine de korkutla alakalı olan, kulağıma doluşan sesleri algılanabiliyorum.

" Durum ne? " Diye sordu korkuta yaklaşan doktor.

" yolda kalbi durdu 2 kez. Kalp masajı sonucu geri döndü. Şuan durumu stabil. "

Dönmüştü kardeşim bize geri dönmüştü. Duvardan destek alarak ayaklandım. Korkutu götürdükleri sedyenin peşinden ameliyathanenin kapısına kadar takip ettim onları. Kapılar suratıma kapanınca bir kez daha ölüm soğuğu duvarlarla baş başa kaldım. Duvarın kenarına sinen sanki bedenim değil de ruhumun kırıntıları gibiydi aynı. Bu hissiyatlar en son annemi kaybettiğimde beni ziyaret etmişti. "Bu şekilde olmaz kardeşim, beni bu şekilde acılarla bırakıp gidemezsin. Vatanın senin gibi bir cengavere ihtiyacı var. Benim , mizginin timin sana ihtiyacı var bunu biliyorsun. Bana her şey oldun sen. Abi, kardeş, iyi bir dost, silah arkadaşı. Ben hep hayal kırıklığına uğrattım seni biliyorum. Yıllarca haylaz doğu ile uğraşmak zorunda kaldın. Büyüdük aynı sıralardan aynı time geldik yine peşini bırakmadım. Sen de beni bu şekilde gerinde bırakamazsın. Her ne geliyorsa başımıza, benim iflah olmaz, durdurulamaz öfkemden geliyor. Yine sığmadım kalıbıma, dolup taşıyorum kimse fark etmiyor...

" Aptal kafam, benim aptal kafam!!"

Bir hışım ayağa kalktım. Kendime olan nefretim ve öfkem hepsinden büyüktü. Benim yüzümden gülce üzülüyordu, benim yüzümden kardeşim ölüyordu.

Benim yüzümden...

Benim yüzümden bu haldeyiz. Yumruklarımın sahibi bu sefer duvar oldu. Kendim olmasını daha çok isterdim oysa. Yumruklarım tekrar tekrar indi. Elimde Bıraktığım hasar, çevreye verdiğim rahatsızlık hiçbirini gözüm görmüyordu.

" Beyefendi, sakin olun burası hastane. Bu şekilde davranmasınız"

" Beyefendi, kendinize gelin..."

" güvenlik çağırmak zorunda kalacağım."

" Kılıç!"

" Yapma elin kanıyor, canın acıyacak yapma!"

Aşinası olduğum bir sesle Yumruklarım yavaşladı, bana doğru ürkek adımlarla gelen bir güneş gördüm. Benden korkmasına gerek yoktu ki, benim öfkem anca bana zarar verir. Oysa Onlara zarar veren öfkem değil, öfkemin geri de bıraktığı kalıntılardı...
Gece gözleri bana ürkekçe bakarken, ben onun gözlerine dokunamadım. Başımı yerden kaldıramadım.

"Aptalım gülce ben, akıllanmaz, iflah olmaz, çevresine zararından başka bir şey dokunmayan bir aptal... öfkemin, kibrimin, gururumun kölesiyim yalnızca. Bunlar yüzünden seni kaybettim, annemi kaybettim, o da yetmedi şimdi kardeşimle sınanıyorum. O giderse her şey yarım kalır bende. Benim sıramdı, şehitlik hepsinden önce bana uğramalı. Onun acısını yaşayacağıma; keşke ben olsaydım orada yatan, bana olsaydı ne olacaktıysa.Şu gördüğün bedenin içinde de bir ruh var. Ve ben birinin daha acısını kaldıramam, gücüm yok eski ben değilim artık ." dedim, gözyaşlarımı tutmaya çalışsam da daha fazla direnemeyerek. Hiçbir şey demeden sarıldı. Bedenim bana ağır gelirken onun bedenine dokunmak kuş gibi hafifletiyordu.

Güneşimin ruha şifa veren bir etkisi vardı.

bedenlerimiz ayrıldığında, yanaklarımı iki elinin arasına aldı. " konuşma, söyleme böyle şeyler. Korkut iyi olacak, güçlü ol. Böyle bir yararın olmaz ona. Senin kardeşin o, pes etmez kolay kolay. Senin gibi inatçıdır da eminim. Varlığını hissetsin, lütfen kendini suçlayıp durma." Dedi ellerini yanağımdan çekerek. Bu sefer korkutun kanıyla bulanmış elimde hissettim ellerini. Tereddüt etmeden tuttu. " Hadi kalk! Elini yüzünü yıkayalım." Onu dinledim, dinlememek mümkün değil zaten. Duvarların ölüm soğuğunu tatmaktansa güneşimle yanmayı yeğlerim.

Lavabonun önüne geldiğimizde, onu kapının önünde bırakarak içeriye girdim. Ellerimin kanı hiç temizlenemeyecek gibiydi. Kardeşimin kanı olması ayrıca çıkmayacağına bir işaretti. Ellerimi zor olsa da temizleyip yüzüme su çarptım. Bu sırada aynadaki yansımam bana bakıyordu. Bir küfür savurdum. "Sonunda kardeş kanına da bulandı ellerim, uyandığında belki bana kızmayacak öfkesi bile çoktan geçmiş olacak. Fakat ben kendimi bir ömür affetmeyeceğim...

Aynadaki canavarla vedalaşıp, kapının önünde beni bekleyen meleğime gittim.

" Daha iyi görünüyorsun" dedi zorla tebessüm etmeye çalışırken. Evet güneşim içimdeki canavara az önce öfkemi kusup, aynanın içine hapsettim. En azından korkutum uyanana kadar...

" iyiyim, yanımda ve bana destek olduğun için teşekkür ederim. "

" Ben hep senin yanında olacağım, her ne olursa olsun... " dedi.

Ah gülcem, senden sakladıklarımı öğrendiğinde de bu şekilde diyebilecek misin ki ?

Ameliyathanenin önüne geldiğimizde cenk ve mizgin buradaydı. Mizginin de benden pek bir farkı yok gibi görünüyordu.

" Kılıç, 2 asker yaralı dediler, diğeri kimdi? " Diye sordu, gece gözleri cenk ve mizginin yaralarında gezinirken.

Yutkundum.

" Zafer abi" dedim, kayıtsız kalmaya çalışsamda fakat gözlerimden anlardı o benim ne hissettiğimi.

" Ne!"

" Kılıç bebek, bebeğini bile görmedi daha."

Gülcenin şaşkınlığına Ameliyathane'nin hareketliliği eklendi. Giren çıkanların telaşları...

"Nee... ne oluyor içeride? " mizgin kolundan tuttuğu bir hemşireye soruyordu.

" Müsade edin hanımefendi, Hastayı kaybediyoruz bırakın kolumu..."

Bizim yeni doğanımız yok, hastamız yok, sağlığımız yok... düğünlerimiz bile şahadet haberiyle başlıyor gülcem....

Şimdi beni daha iyi anlıyor musun ?

 

 

****

 

 

 

Yeni bir bölümden hepinize merhabalar💐

Ben duygusal biriyim, tıpkı doğu gibi. Zira benim kitabımda erkekler de ağlar ve ağlayacak buna çokça şahit olacaksınız...

Nasıl buldunuz bölümü??

Yorumlarınız benim ilham kaynağım, lütfen yorumlarınızı esirgemeyin..💗

Yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayınnnn.💖💐














Bölüm : 05.10.2024 22:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...