Kalpte yeri asla sarsılmaz dostun, bir söze, bir ihanete sırt dönmez gerçek dost. Zede alır, küçükte olsa kalır sızısı, lakin candan bir bağsa aradaki, dönüp dolaşıp gelir tilki misali...
-SAMİİREX-
♡
-Doğu Kılıç Aslan'dan-
Saatler geçti korkut normal odaya alınalı, artık günleri saymaya başladık. Orada öylece yatmaya bu denli hevesli olduğunu bilsem düşman ellere bırakmadan onu kendim vururdum. Ote yandan kendini toparlayan zafer abi, eşi ve çocuğundan ayrı kalmamak için diretmeye başladı. Taburcu olmasında bir sakınca görmeyen doktoru yasemin abla ile zafer abinin taburcu işlemlerine onay verdi. Benimde biraz olsun işime geldi. Dinlenmeleri için eve gönderdiğim tim, bir kaç saat geçmeden gülceyi de peşlerinden sürükleyerek geri hastaneye geldiler. Onlara da hak veriyorum akılları burada kalıyor fakat gülcenin yanımda olması bana teselli olurken, beni bu halde dağılmış görmesi hiç hoşuma gitmiyor tabi bir de duvar köşesinde sinmiş su dahi içmeyi reddeden mizgin var. Tim onun bu hallerine alışık değil. Sahi ne ara birbirlerine bu kadar bağlandılar? Korkut nişanlısını kaybettikten sonra büyük bir çöküş yaşadı, mizgin hep ama hep içine kapanık biri olmuştur. Bu halleri beni şaşırtsa da gördüğüm tablodan memnun olduğumda aşikar. Korkutum en doğru kararı vermiş sonunda. Bir de uyanıp bizi geçip çıkarsa şu matem havasından işte o zaman verdiği kararlar için alnından öpeceğim...
♡
"Küçük bir doğu daha, öyle mi ? " Dedi arabanın sağ koltuğunda oturan güneşimden gelen, her konuştuğunda beni büyüleyen o sesi ile.
" Onayladığım söylenemez aslında, ismin verilenin kaderini yaşaması... küçük doğunun da tıpkı benim gibi yıllara mahkum yaşamasını istemem. biliyorsun böyle şeylere çok inanırım. "
Hem zafer abiyi, hem bebeği görmek istedim. Lale ve mizgin korkutun başındayken hemen gidip dönerim diye düşündüm. Yanımda güneşimle hastaneye dönmem bonus oldu.
Zafer abilerin bebeğine doğu ismini koymak istemesi, benim açımdan elbette gurur verici bir durum. Fakat dediğim gibi kaderi bana benzerse? Küçük bir bebeğin kaderini kendi ellerimle mahvetmiş olmaz mıyım?
Lakin kararlarına saygı duyup onay vermekten başka bir şey gelmedi elimden.
Kaderin bana benzemesin küçük doğu. Onun dışında Doğu olarak bir güneşe rastlamak çok güzel... Senin güneşin kim ve nasıl biri olacak acaba?
benimki eşsiz ve bir tane...
"Seni hala eve bırakabilirim, benimle gelmene gerek yok, yorgun görünüyorsun." Dedim yolda olan gece gözleri benimkilerle buluştu.
" Bu haldeyken bile beni düşünmene gerek yok" dedi herzaman ki dominant hali ile. " Asıl sen iyi misin ? Günlerdir konuşamadık. " dedi gözlerinde endişe belirdi bir anda.
Benim için endişelenmişti.
"Şimdi sana iyiyim desem, iyi olmadığımı bilecek kadar tanıyorsun beni. Yalan söylemeyeceğim güneşim. Endişeliyim, korkuyorum, korkutun bilinmez halde öylece orada yatması beni çıkmaza sürüklüyor. " Dedim ondan hiçbir duygumu saklamak istemiyorum.
" Ama sen merak etme, şuan buradasın, yanımdasın ya bana nasıl güç, nasıl teselli verdiğini bilemezsin. Yanımda oluşun tek tesellim. Varlığını bilmek her içime çektiğimde beni okyanusun derinlerine sürükleyen kokunu alabilmek insana teselli olabilecek tek şey. " Dedim hastanenin önüne geldiğimizi anlayarak arabayı uygun bir yere park ederken.
" Sevmek miydi delilik bilmiyorum, lakin sevmeye delilik diyenler bir de senin yokluğunu tatsınlar bakalım. Asıl delilik senin yokluğun... Ben nasıl yaşamışım onca sene? Ya da yaşamış sayılır mıyım onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey, seninle istediğim sonsuz yaşam. Bak buna da delilik diyebiliriz. Asker adamın sonsuz yaşam dilemesi ne kadar ironik değil mi ? Hele bu konuşmayı bir hastane bahçesinde ve can dostu içeride ölümle burun buruna biri yapıyorsa ayrıca komik oluyor." Dedim kendimi hayıflayarak.
Sahi sonsuz bir yaşamdan beklentim neydi ki?
Bir dakika sonra bir suikaste kurban gidip gitmeyeceğimi bilmezken, sonsuz yaşam dilemek çok ütopik bir şey olsa gerek....
" Seninle ayrı geçen 15 yılın ardından, geçirdiğimiz her bir dakika bana sonsuz bir zaman dilimi gibi gelirken söylediklerinin delilik olup olmaması umrumda değil. Bir gün o koridorlarda acı bekleyişi benim yapacağımı bilsem de seninle yeniden nefes alabilmek o kadar güzel ki, varlığın bana öyle güç veriyor ki, senin dışında hiçbir şeyi düşünmek, düşlemek istemiyorum." Dedi domates yanakları bu kez halaya kalkarken, benimle bu şekilde net konuşması hoşuma gidiyor gitmesine ama bu konuşmanın sonunda gelen domates yanakların ayrı bir cezbedici havası var.Güneşim öylece dursa yalnızca nefes alsa o bile beni cezbeder orası ayrı bir konu elbette.
Öyle yanığım bu güzelliğe.
" Her şeyi bir kenara atalım, akışına bırakalım diyorsun? " yüzünü inceledim, en ufak bir tereddütünü, en ufak bir korkusunu, sonuçta bir askeri beklemek zor. Yoktu, mimiklerinde, bakışlarında tereddütün kırıntısı dahi yoktu.
" Ben ikinci kez buraya gelirken verdim o kararı. Yıllarca beklemişim bir görev ne ki? " dedi, belki haklılık payı vardı. Lakin bu bekleyiş öyle bir şey değildi.
" Hayır güneşim, bu öyle bir bekleyiş değil. Çocuktuk ayrıldığımız da idrak edemiyorduk, yokluğa vurulmuş iki kalpti bizimkisi, oysa şimdi öyle mi ? Geldin, güneşini bırak şehri şu matem yerini bile ısıttı." Dedim hastaneyi göstererek. " Benim için hastaneler hep taş duvar, soğuk ve umutsuzluk demekti herzaman. Ama ışığın öyle kuvvetli ki, varlığın öyle değerli ki benim için bu taş duvarlar bile sıcak gelmeye başladı bana. Tıpkı kardeşimin uyanacağına umudumun tam olduğu gibi. Şimdi sen söyle, yokluk hangisinde daha zor gelir insana? " Dedim parmakları kirli sakallarımda gezinirken,benim kaçamak bakışlarım onun dudaklarına çarpıyordu. Fark etmemesi için dua ettim.
" Böyle konuşuyorsun ya her defasında, sanki tek değerli varlık benmişim gibi" Elini sakallarımdan çekip kalbine götürdü, işaret parmağıyla kalbini işaret etti. " Tam burası, senin evindi, aylarca yıllarca bekledim ben bu anları, hiç ummadığım bir zamanda kalbim orta yerinde buldum seni. Hangi sıfata koyacağımı bilemedim, bu olsa olsa yaşamak olur. Ben sensiz bir gün bile yaşamamışım, yanındayken sanki 10 yaşındaki gülce tekrar büyüyor. Bu seni yaşamaktan başka bir şey olamaz. Bize izin ver yaşayalım. Gerekirse kadere meydan okuyalım yinede yaşayalım, söz ver bana. " Dedi, sanki başka Oluru varmış gibi.
Ben sana hep söz verdim gülcem, tutamadığım sözler. Ama bu sefer söz veriyorum, birlikte yaşayacağız. Herkese, herşeye rağmen yaşayalım....
" 10 yaşındaki gülce sanki benden bu sözü istiyor gibi ne dersin? " Dedim gülerek, günlerin ardından onunda yüzünde gülücük görebilmek her şeye değerdi.
" Söz veriyor musun? Yoksa ineyim mi ? Bak İzmir'e giderim görürsün!!"
" Yok ya, ben seni bulmuşum bir kere, bırakır mıyım sanıyorsun? Söz vermiyorum çünkü bu zamana kadar hiçbir Sözümü tutamadım, ama sen beni anla güneşim. Yaşayalım, nefes bulmuşken benim kalbim yerinde ve sen diye atarken bize ayrılık haram artık." Dedim yüzünü ellerimin arasına alıp, onu kendime çekerek aramızdaki mesafeyi kapattım. Nefesim nefesiyle karışıyordu.
"Sen bana hastası olduğum gece gözlerle böyle vurgun vurgun bakarken ben nasıl hayır derim sana." Dedim kendine bir yer edindi boynumda.
Keşke hep orada kalsan güneşim. Seni korumam daha kolay olur bu şekilde.
"Şey..." dedi koynumdan kafasını çekti, onun bıraktığı yel tenime çarparken, saçlarını düzeltmeye başladı. Sanki yanlış bir şey yapmışız gibi utanmıştı. Kendimi nasıl zor tuttuğumu bilse, bırak utanmayı eminim kaçardı yanımdan.
" Gitsek iyi olacak, yasemin abla laleyi çağırmıştı yardıma, mizgin yalnız kalmasın." Dedi hala başı önde ve bana bakmazken, kapı koluna gitti eli ve benden önce indi arabadan.
" Kaçalım bakalım, kaçalım. " Dedim içimden söylediğimi umarak.
" Anlamadım."
"Gidelim bakalım bir mizgin'e Dedim, hadi madem acele ediyorsan o kadar yetiş bana ." Dedim onun önüne geçtim, arkamdan koşar adım geliyordu. Boy farkını göze alırsak, benim bir adımım onun 4 - 5 adımına denk geliyordu.
Korkutun bulunduğu kata çıktığımızda asansörden inerken karşılaştık.
"Emredin komutanım?"
" Emir yok rahat ol, gidiyor musun? "
" komutanım, zafer abilerde bana ihtiyaç varmış anlaşılan cenk ve botan bir işe yaramadı." Dedi gülümseyerek.
" Tamam, dikkat edin. Bir şey olursa haberleşiriz. "
" Komutanım..." dedi bir süre düşündü. " mizgin odaya girdi yanına, belki biti konuşursa uyanır dediler, kalbi çok kez ve uzun süre durduğu için normalmiş bu durum. " endişesi yüzünden belli oluyordu. Gözleri bir bana birde yanımda duran gülceye baktı.
" Uyanacak. "
" Uyanmak zorunda"
Daha fazla söze gerek duymamış olmalı, bana ve gülceye selam verip ayrıldı yanımızdan.
"Mizginle aralarında ne zamandır birşeyler var? Onunla konuştuğumda taş kalpli biri, kimseyi sevemez sanmıştım." Dedi merakla
"Kesin olarak bizde bilmiyoruz. Bize de anlatmadılar birşey, uyansın soracağım hepsinin hesabını, beni nasıl biri sanmıştınız gülce hanım herkesi birşeye benzetiyorsunuz. "Dedim koridorda ilerlemeye devam ederek. Hızımızı kesen gülce oldu.
Durdu.
" Beni hiç bırakıp gitmezsin sanmıştım."
Bende, bende öyle sanmıştım güneşim. Küçüktüm, kimse bana ne istediğimi sormadı.
"Güneşim." Demiştim ki Sözümü kesti.
" Tamam, amma abarttın şaka yaptım. Biliyorum nedenlerini, bile isteye gitmediğini. Sadece şaka yapmak istedim. "
" Aman ne şaka, ben böyle birşey söylesem İzmire gitmekle tehdit edersin beni."
" Hı , hı" dedi önüme geçti, bunun zaferi ile meydan okuyan bir bakış attı. " komutanım hadi ama çok yavaşsınız" ilerlemeye devam ediyordu ki,
odanın önüne geldiğimizi fark etti. Az önceki neşesi bir anda yok oldu, durduk ikimizde. Karşımızdaki manzara çok düşündürür, çokta yol aldırır. Cam duvarın ardında korkutun yatan bedenine sarılmış birşeyler anlatan mizgin vardı.
Bakışlarım o an gülceyi buldu. Keşke gördüğü manzara için ne düşünüyor ne hissediyor bilebilsem.
Koridorda korkut ve mizgini görmeyeceğimiz bir yere oturduk.
Neden sırtımda onlarca ton ağırlık var gibi hissediyorum ? Bu ağırlık gülceye verilen sözler miydi?
Söz vermedin ki!?
" Gördün değil mi ? Muhtemel sonumuzu. Biz her ne kadar dirensekte, benim hayatım bu bizler gerekirse bir gün ölmek için eğitildik. Kimse bana sen sevdiğine yeni kavuştun az yaşayın hayatınızı demeyecek. " Dedim onu her duruma alıştırmak zorundaydım. Benim mesleğim buyken, üstelik gülcenin başında onca bela varken, her şeye alışık, ve hazır olmalı.
" Gözlerime bak, Yansımanı görebiliyor musun ? senin ışığın sayesinde oluyor hepsi. ve bende o ışıktan kolay kolay geçmeyeceğim... Bu sefer gerçekten doğu sözü veriyorum, tutacağım sözü veriyorum az önce gördüğün sahne yaşanmasın diye herşeyi yapacağım. Bizim için... güneş bir kez daha doğudan doğsun diye gücüme güç katıp senide kendimi de koruyacağım. dedim söylediklerimden sonra mahmur bakan gözlerinde umut beliriverdi. Konuşmaya kötü başlayınca hevesini kırmış olmalıyım ki, ondan bu çocuksu umutla bakan gözleri.
Ah güneşim, ne vardı hiç büyümeseydik. Ben kozalak toplamana yardım etseydim yine, sana sataşan çocukları dövseydim. Masum kalsaydık ne olacaktı sanki? sana söylediğim onca yalanı unutup mutluluk peşinde olmamda benim ayıbım...
"Bizim için..." dedi beni tekrarlayarak. cümlenin anlamını ve ağırlığını tartar gibi.
İçimde ona karşı olan mahcupluk giderek büyüyor, ya bir gün yüzüme bakılmayacak hale getirirse? babasını yakalayalım, tehlikenin azaldığı ilk gün kendim söyleyeceğim her şeyi. Bir kez daha hem de başkasının yalanları yüzünden güneşimi kaybedemem. Belki adını koymadık, koymaya, vakit geçirmeye fırsat kalmadı ama herşey apaçık ortada. Bende onun için atan bir kalp ondada benim için atan bir kalp var.
koridorun başından gelen fısırtılarla ikimiz aynı anda o yöne baktık.
Ben her defasında niye belayı çekiyorum Allahım, gün yüzü göremeyecek miyim hiç?
*****
Bir bölüm daha geldiii iyi okumalar 💜💐
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.26k Okunma |
540 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |