Ben seni hiç sevmedim ki...
Yorgun akşamlarda,
Söylediğimiz şarkıları sevdim.
Bir çiçeğe gülmeni,
Bir güle benzemeni sevdim.
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip,
Gözlerinde durdular...
-İBRAHİM SADRİ -
****
-Gülce Şahin'den-
8 Ay Sonra
Yıllar gibi geçti günler
Çok sevmişim seni meğer
Neden ayrıldık bilmiyorum
N'olur geri gel artık yeter
Unutmak zor geçenleri
Sevgi dolu o saatleri
Çıldırırdım belki sevinçten
Bir gün bana dönsen geri
Her şey bitmedi bitemez
Aşkımız kalmasın yarım
Mutlu günler geri gelsin
N'olur hiç ayrılmayalım
Her şey bitmedi bitemez
Aşkımız kalmasın yarım
Mutlu günler geri gelsin
N'olur hiç ayrılmayalım
Sevmeseydim keşke seni
Kahretmezdim günlerimi
Ama aşkta gurur olmaz derler
Yalvarırım affet beni.
Arka fonda çalan 8 aydır kendimi her huzursuz hissettiğim de eşlik ettiğim şarkıya, bu sefer valiz hazırlayarak eşlik ediyorum. Neden mi ?
Çünkü, atandım!!
Evet hiç beklediğim bir sonuç değildi. Ve tercih yaparken öyle umutsuzdum ki sormayın. Sonuç ne mi oldu?Çok istediğim, Fakat olmaz da neyse yazayım dediğim yere atanmıştım. Neden mi olmaz, hayatta çok istediğim bir şeyin, sırf çok istediğim için çoğu kez olmadığına şahit oldum da o yüzden, hayatta elde etmek istediklerini, hayallerinde yaşıyor olanlar beni mutlaka anlayacaktır. Elbette tercih listem sizi korkutmasın, ilk iki sırayı doldurdum, çünkü olmasa da olurdu. Öğretmen olmak en büyük hayalim fakat o bir sene daha bekleyebilir. Olur da atanamazsam ona gidecektim, gerekirse Türkiye'yi karış karış arayıp yine de onu bulacaktım, öğretmenliğe bir sene geç başlamakla bir şey kaybetmem, ama doğuya 15 sene geç kaldıktan sonra kaybedecek bir dakikam bile yok. Hele ki annemin cenazesinde yaşananlardan sonra... Atanma isteğim ise anneannem içindi, ölüp gitmeden göreyim seni mesleğinin başında, diye diye beni bilinmez maceralara sürükledi. İçine doğmuş sanki kadının, nerden bileyim hayattan tüm beklentimin aslında bir şehirde toplandığını.
Şırnak...
Şırnak'a atanmıştım. Kabul ediyorum ki riskli bir bölgeydi fakat beni çeken bir yanı olduğunu da inkar edemem. Tercih yaparken aklımda tek orası vardı, ama güzel memleketim izmiri de unutmadım, ikinci sıraya da onu yazdım. Fakat tercihlerim açıklanana kadar tek dileğim Şırnak olmasıydı, hayat bana çok şükür bir yerden güldü sonunda. İçimde orada güzel şeyler olacak hissi var ve bu hisse kapılıp deli gibi heyecanlanıyorum. Bir yandan da çok huzursuzum nasıl olacak? orada nasıl bir hayat beni bekliyor? hemen alışbilecek miyim?Beyninin içindeki belirsizlikler insanı kemirdikçe, gitme isteği, heyecanı daha da artıyordu.
Anneannemin ah vahları eşliğinde 10 gün önce açıklandı tercihlerim, okullar şuan yarı yıl tatilinde olduğu için rahatım, fakat yarın uçağım var, gidip ev tutacağım, eşyaları ayarlayacağım o yüzden okullar tatildeyken bir an önce gidip yerleşmek istiyorum. Onurla beraber gideceğiz, sevde bana biraz kırgın sanırım, o yüzden geleceğini hiç zannetmiyorum.
Ah sevde, bana göre daha düzenli olarak çalıştığı halde atanamadı, ben ise onca yaşadığım şeye rağmen başarmıştım.
Aslında benim bir suçum yok ama sevde böyledir kendi istediğini başkası elde edince biraz kıskanç oluyor, bu yüzden ara ara arkadaşlığını sorgulamıyor değilim.
Ayrıca özel bir okulda çalışmaya başlamış, bu nedenle teklif etsemde gelemeyeceğini söyleyip geri çevirdi. Zaten gelmelerini gerektirecek bir durum da yok. Her şeyi kendim ayarlayabilirim diye düşünüyorum. Ama onur'un aşırı ısrarları sonucu onu kıramadım ve Yarın ikimiz bir Şırnak'a uçuyoruz. Onur ise ben eve, şehir'e, okula alışıncaya kadar benimle kalma konusunda diretiyor. Her gördüğümde üstte saydıklarımı, sırasını bozmadan bin defa bana söylüyor, ama tabi ki de işlerimi halletikten sonra onu geri göndereceğim, dönecek ve tekrar sınava hazırlanmaya devam edecek. Eğer çok istiyorsa atanır o şekilde gelir yanıma.
Onur da benim kadar mutluluğu ve hayatta istediği yerde olmayı en hak eden insanlardan. Lakin bu sene atanamadı, dilerim seneye olur. Birde ara ara bir sevdiğinden bahseder onunla da durumları pek iyi değil galiba, bu aralar sürekli modu düşük görüyorum onu. Ne kadar yakın olursak olalım bana asla sevdiği kişi hakkında detay vermez beni uyuz eder hep. Ama yine de canım olur kendisi.
O acı günümden sonra beni bir gün bile yalnız bırakmıyor, sevdeyi de peşinden sürükleyerek her güne ayrı plan yapıyorlardı. Bazen ilgilerinden bunalsam da benim için bu kadar çabalamaları beni mutlu ediyordu.
ACI GÜN?
Annemi toprağa koyalı tam 8 ay oldu.
Birçok şey değişti hayatımda, yepyeni kararlar aldım, yepyeni düşünceler edindim. Babam annemin ölümünden sonra belki 40'ı bile çıkmamıştı, bir sabah uyandığımda evde yoktu. O günden sonra zaman zaman arayıp iyi olduğunu ve kafa dinlemek için Amerika'ya gittiğini söyleyerek merakımı giderip telefonu kapatıyordu.
Bu zaman zarfında evde yalnız kalamadığım için anneannemle yaşamaya başladık.
Annemin kaybından sonra babamı da kaybetmiştim. Geleceğim bir gün diyordu ama 'bir gün' çok olasılık barındırıyor babacığım...
Ben 15 gün sonra geleceğim diyen birini kaybettim, geleceğinde o kadar kesinlik varken terk etti beni, şimdi sana nasıl inanayım ?
Ben beklenenin geleceğine dair inancımı 15 yıl önce kaybettim. Birini gönülden beklersen asla gelmez, birinin gelmesini beklemek benim için; mürekkebi bitmiş bir kalemden yazmasını beklemek kadar imkansız...
Beni asıl yaralayan onları kaybettikten sonra huzura kavuşmuş olmam, evet yanlış duymadınız içim huzur dolu, ve özgürlük dolaşıyor damarlarımda .
Tercihlerimiz bizi olduğumuz konuma getirir ve bizi biz yapar.
Her şey daha netti kafamda, 8 ay deyip geçmeyin yaşanmışlıklar olgunlukla birleşince 8 yıl gibi gelir insana...
Ölümü, ölümün getirisini ve ölümün neyle sonuçlandığını, 25 yıllık hayatımda annemin bana doğurmak dışında ne kattığı, hangi özel ve önemli günümde yanımda olduğu hepsini tek tek düşünme fırsatım oldu. Zaten yıllarca varla yok arasında bir yerdeydi benim için. Kendisi yok olmayı tercih etmişti, belki bu beni çabuk alışmaya zorlamıştı.
Evet alıştım, annede olsa ölenle ölünmüyor ve hayat kaldığı yerden devam ediyor. Sen anneni kaybettin sana kıyak geçelim diyen olmuyor maalesef ki.
Elbette bu durum her anne için aynı olmuyor. Bazı anneler ölünce gerçekten hayat devam etmez, yaşamanın gayesi kalmaz. Dilerim bir gün anne olursam annem gibi bir anne olmam...
Bazı ölümler vardır Allahın emri olan, kadere boyun eğemezsin vadesi dolmuş dersin, fakat annem bile isteye kendisi tercih etmişti, intihar edip canına kıymayı. İki seçeneği vardı ve bizi seçmek yerine diğerini seçti. Benim ise bunu kabullenmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu.
Size annelik yapmayan birini kaybettiğiniz için kaç gün ağlarsınız?
Ona en ihtiyacım olduğu zamanlarda yoktu. ilk regl olduğumda bile babamla paylaştım, çünkü ne yapacağımı bilemedim, normal kızların böyle günlerinde anneleri yanlarında olur, En özel anlarım da yanımda hiç olmadı. Kendimi çaresiz hissetiğim kaç gece yalnızlığıma sarılıp ağlayarak uyudum, hatırlamıyorum...
Babamın bana zaman zaman el gibi davranmalarına rağmen, sırf aklı bende kalmasın diye her şey yolunda derdim. Aslında çoğu zaman hep ters giden şeyler olduğunu hissederdim.
Annem üzülmesin diye hep iyi baba kızı oynardık. Yapayalnız bir bebeklik ve çocukluk süreci geçirdim. Babam dışarıya iyi bir baba gibi görünse de ondan çok korkar ve çekinirdim, keyfi yerindeyse iyi davrandığı dönemlerde olmuştu, fakat nedenini bilmediğim bir şekilde bana karşı hep nefret beslediğini hissederdim. Gizemli bir adamdı sürekli kendi halinde takılır, odasından çıkmaz sürekli birileriyle görüntülü konuşur veya yazışırdı. Odasının kapısını kitli tutar sadece annem geleceği zaman kilidi açardı. Bir keresinde kaybolan kedimi bulmak için odasına girmiştim bana çok kızmış bir hafta odama kitlemişti. Bunlar gibi bir çok kötü anımın sahibi de babam. O nedenle onun beni terk edişine bir saniye bile üzülmedim. Annemin yokluğunda mecburiyetten baktı bana, ben ise annemin yokluğunu onunla doldurmaya çalıştım.
"Öküz öldü ortaklık bozuldu" tam da bu oldu. Bizi birbirimize bağlayan kimse kalmadığı an beni bırakıp gitti.
Ben hep terkedilen taraf olacağım anlaşılan.
Hayatıma girenlerden , hayatımdan çıkanlara kadar karışır. Bir kuklaymışım gibi beni yönetmek isterdi , buna müsaade etmediğimde sürekli odama kapatır kimseyle görüştürmezdi. Çoğu zaman bir şizofren gibi davranır, beni korkuturdu.
Elbette tüm bu yaşadıklarımı bilmeyenler, annemin ölümüne ve babamın ortadan kayboluşuna ne çabuk alıştığıma dair bir sürü eleştirilerde bulundular. Kimseyi takmadım,kimseyi dinlemedim.
Senelerdir kafesin içindeymişim de kafesin kapısı açılmış gibi hissediyorum.
Elbette bu düşüncelere kendim asla varamazdım, psikoloğum olmasaydı, hala salya sümük ağlıyor olurdum.
Babam sadece son yıllarda bana iyi davranmaya başladı, büyüdüğüm için mi, yoksa hatasını anladığı için mi bilmiyorum.
Çok sonra öğreneceğim, tek amacının beni kötü emellerine alet etmek olduğunu.
Çocukluk travmalarımın baş mimarı olması, hayatta en değerlim dediğim kişi ile beni ayrı koyması, içimdeki ona dair ufacık bir sevgi kırıntısını bile tamamen yok etti.
En değer verdiğim kişi?
Doğu.
Gülce'nin doğusu.Doğu benim her şeyimdi.
Babam aramıza girmese ona ulaşmama izin verse belki de bu denli yalnızlık çekmezdim.
Doğu benim çocukluk arkadaşım, çocukluk aşkım ve kurtarıcımdı. Aynı sırayı, tek bir simidi, aynı kalemi paylaştığımız oldu. Biz onunla aynı yüreği paylaşmıştık, tek yürek olabilmeyi öğrenmiştik. O Minicik bedenlerimizde taşıdığımız sevgi bizi bugünlere kadar getirdi, fakat birimiz bir yerde birimiz başka bir yerde.
Savrulduk, esen poyraz mıydı da bu denli savrulduk biz ?
Tek başıma bir kule de 25 yılım gitti, bunun 15 yılı doğuyu beklemekle geçti. Bebekliğim, çocukluğum, ergenliğim, bir kule de rapunzel gibi kurtarıcımı beklemekle geçti...
Kurtarıcım...
Doğu Kılıç Aslan, 1. Sınıfın ilk günü benimle aynı sırayı paylaştı, hayatıma öyle bir yerden girdi ki nefesim oldu, dünyanın renklerden oluştuğunu, güllerinde güneşe rağmen sönmeden yaşayabileceğini öğretti...
Zindan zannettiğim evimin yuva olduğunu anladım onunla. Küçük yaşımıza rağmen beni her şeyden korumayı başarır, babamın karşısında korkudan titrese bile beni savunmasını bilirdi.
Önce komşumuz oldu sonra sıra arkadaşım, ben 15 gün onsuz nasıl yaşayacağımı düşünürken 15 yıl geçti. Sorsanız nasıl yaşadığımı size anlatamam.
Yokluk nasıl anlatılır ki ?
Onunla geçen dolu dolu 3-4 senem, onsuz geçen 15 seneye bedeldi. Ondan sonrası siyah- beyaz, renklerin olmadığı, güllerin solduğu, ay ve güneşin hiçbir anlamı kalmadığı yıllarımdı. Aslında bunları benim için anlamlı hale getiren doğu değil miydi ?
Geleceğim dedi, hatta daha erken geleceğim söz dedi, 15 yıl oldu, ben verilen sözlere inanmamayı yıllar önce öğrendim, insan gitmek istedi mi hangi verilen sözün bir önemi kalır, zincirlere vursan yine kalkıp gider.
Kalmak isteyene de bir saç teli yeterdi...
Demek ki o saç teli bende değildi.
Giderken bana bıraktığı günlüğü doldurdum, sildim tekrar doldurdum. Artık silmekten defterin yaprakları eskidi, ben ise onun gelmesine dair inancımı yitirdim. Gelmeyişine hiç kızmadım, kırılmadım. Eminim doğunun elinde değildi, eğer gelebilme imkanı olsa ilk fırsatta yanıma gelir, benim onsuz yaşayamadığımı bilirdi çünkü...
Bize dair İnancımı ise bir 3 eylül sabahı neşeyle uyanıp, sonrasında anksiyete krizlerimle soluğu hastanede aldığım gün bitirdim.
3 eylül doğunun doğum günü, benim için çok anlamlı bir o kadar da buruk bir gün, geçen kaç yaşını bensiz kutladı, kaç yaşında beni diledi veya dilemedi. Bilinmezliklere rağmen her 3 eylül sabahı sanki onunla buluşacak gibi hazırlanır, en güzel anılarımızın mimari olan, doğu ve gülceye şahitlik eden, çamlık ilkokuluna giderdim.
20. Yaşını kutlamak için her sene yaptığım gibi, erkenden uyandım hazırlanıp ona gittim, o kadar heyecanlıydım ki !! Artık ezberledim yolları, merdivenlerdeki basamak sayılarını, sınıfların sayısını...
Koşar adım sınıfımıza onunla oturduğum sıraya gittim, o gittikten sonra tek başıma oturdum hep kimseleri kabul etmedim yanıma. Ona hiçbir şekilde ihanet edecek ya da ihanet olacak gibi görünen her şeyden uzak durdum, belki yanlış anlar küser hiç gelmez diye...
Bu yıl da diğer yıllarda olduğu gibi ona hediyem, gelmediği her gün için boyadığım kozalardı, tam tamına 365 tane 15 yıldır olduğu gibi.
Onları özenle sıranın üstüne bırakıp hüzünlü gözlerle çıkış kapısına doğru ilerlediğimde yanımda bir çocuk belirdi elinde ise bir zarf.
Çocuğa kim olduğunu, zarfı kimin gönderdiğini soramadan koşarak uzaklaştı yanımdan.
Elimde duran zarfı inceledim.
Gülce Şahin'e yazıyordu...
Daha çok tedirgin olarak elime aldım ve açtım, içinde ne olduğunu bilsem belki hiç açmak istemezdim.
Bir not, 6 yıl öncesine dair içinde bilgiler vardı, kim tarafından gönderildiğini bilmiyorum...Ama ne amaçla bırakıldığı belliydi.
" Doğu'nun hiç sana gelmediğini düşünmedin umarım, 6 yıl önce bir eylül sabahı, senin buraya geldiğin gibi oda kapına geldi. Ama doğu o gün senin uğrunda annesini kaybetti. 6 yıldır her gün senden nefret ederek nefes alıyor. Annesinin ölümünden seni sorumlu tutuyor. Yerinde olsam aramam, uğraşmam. Ona ulaştığında karşında Nefret yığını bir adam bulduğunda ne olacak ?Kağıtta yazanlar yük oldu omuzlarıma, nasıl olmasın canım dediğim adamın canı benim yüzümden ölmüştü, kim bilir nasıl acıları üstlendi tek başına...Nasıl çıkardım doğunun karşısına hangi yüzle, o bana geldiği gün kaybetmişti annesini.Vicdanım bir gün bile rahatlamadı, onun benim yüzümden annesiz kalışı, nefes aldığım her saniye ciğerimi dağladı. Yüzüm yoktu, cesaretim yoktu karşısına çıkmaya, çıkamadım da zaten. Notun yanında birde kaza anına ait bir video ve bir fotoğraf vardı.Videoda bizim evim önündeki cadde doğunun arkasından çekilmiş bir görüntü, bana koşuyor ardından annesi ,sonrası karanlık bir kere izleyebildim oda zorla, bir daha izlemek için kendimde o cesareti bulamadım. Ben onun annesinin katili olmuştum, sevdiğim adamın annesini öldürdüm ben...O benim yüzümden annesini kaybetmişti ben ise o gün annesiyle beraber onu kaybetmiştim. Karma dönüp dolaşıp bizi buldu...Ben ise annemi kaybettiğim gün onu yeniden bulmuşum.
Tanıyamadım....
Affet beni olur mu ?
Nasıl tanıyamam seni okyanus gözlerinden...
Şuan neredesin, kimlesin, annemle bağlantın neydi, umrumda değil...
Seni bulacağım doğu, kendimi affettireceğim. Hem annen için hem tanımamış olmamı, zor olacak biliyorum gerekirse girmediğim fare deliği kalmayacak ama bulacağım. Bir kere baktım o okyanus gözlerine bundan böyle, sensiz nefes almak haram bana.
Annemin ölüm haberini getirmişti bana, ama annemin kaybından çok onu kaybedişim darmaduman etti beni.
Dibimdeymişsin, ah doğu neden, neden gelip hesap sormadın bana...
Çocukluk aşkım doğu, doğu'm bana gelmişti, ama ben onu tanıyamamıştım. Birbirimizi o kadar çok seviyorduk ki okuldan geldiğimde onsuz ne yapacağımı düşünür, sabah olsun bir an önce ona kavuşayım diye erkenden uyurdum, sabah oluncada erkenden hazırlanır onun kapısına dayanırdım. Bir gün görmesem yataklara düşer hasta olurdum. Ben onsuz tam tamına 15 yıl geçirdim.
Yataklara düştüm,
Ağladım,
Kaç koza boyadım,
Kaç gün hasretlik çektim,
Topladığımız kozalar bitti, bir oda dolusu kozalak daha boyadım, ümidim tükendi, yeniden filizlendirdim, yeniden ve yeniden...
Küçücüktük daha, sevgimizin kime zararı oldu da bizi ayırdılar? babam bizden ne istedi bunca yıl ? düşünmek, yok olmakla eş değer oldu, düşünürsen ölürsün.
15 yıl boyunca onu düşünmediğim bir an bile olmadı...
Sonuç; o hiç gelmedi, ben hiç gidemedim.
8 ay önce yine de o bana geldi, nedenleri umrumda değil. Bana kendini açıklanmamış olması umrumda değil, biliyorum cenazeden sonra okula da gitmişti, hissettim o gün orada doğunun olduğunu hissettim, nefes almak 15 yıldır ilk defa o kadar kolay gelmişti, onun varlığını bilerek.
Biliyorum her ne yaşadıysak benim için oradaydı... Bana bir fotoğraf ve günlük bırakmıştı, hala okumaya cesaret edemedim...
Valizin ağzını kapatırken fermuar sesi dalıp gittiğim derinliklerden söktü çıkardı.
Kapağını kapattığım valizi kenara koyup sevdeyi aradım, Müsaitse gitmeden göreyim diye fakat özel dersi varmış Müsait olmadığını söyledi. Hala bana karşı kötü tavırlarını devam ettiriyordu.Onu boşvererek dolapların içini son kez kontrol etmeye başladım, sonuçta İzmire iki adım yer olan manisa'ya gitmiyordum neredeyse Türkiye'nin bir diğer ucuna gideceğim, bir şeyimi unutmak istemiyorum.Dolapları kurcalarken odam da bulunan gizli kasa elime geçti. İçindekileri düşününce içim bir cız etti.
"Emin misin gülce "dedim kendi kendime.
" Evet kesinlikle eminsin, bugün olmazsa başka hiçbir zaman bu cesareti bulup okuyamazsın".
Okulda bulduğum doğunun günlüğü.
8 aydır bir gün bile doğuyla yüzleşmeye hazır hissetmedim kendimi, kasaya koyduğum gibi duruyor. Hızla üstüme bir şeyler giydim, heyecanım artıyordu sanki yüz yüze görüşecekmişiz gibi. Defteri içine koyduğum fotoğrafla beraber çantama attım. Evde okuyamazdım, bu evden bu kadar nefret ederken, başka sebepler eklensin istemiyorum. İçinde ne yazdığına dair hiçbir fikrim yok. Arabaya atlayıp kendimi en sakin olan deniz kıyısına attım. Bu yüzleşme için 15 yıl beklememiş gibi, içimdeki hırçın kız çocuğu sabırsızlanıyordu 30 dakikalık yolu 10 dakikada gelmiştim . Gözüme kestirdiğim bir taşın üstüne oturdum, ellerim titriyordu.
"Her ne yazıyorsa yazsın, ben için aynı kalacaksın okyanus gözlüm." Derin bir nefes çektim içime ilk sayfasını araladım günlüğün.
Ocak 2009 21.23
"Gülce bugün ilk gündü sensiz çok sıkıldım burada, keşke valizin birine seni de koyup getirseydim zaten küçücüksün sığarsın, aklımda olsun 15 gün sabredemeyeceğim ben sensizliğe, yaz tatilinde asla dayanamam o zaman seni de getireceğim buraya. Çok uykum geldi seninle konuşmadan yatmayayım dedim iyi geceler."
Bir damla gözyaşım aktı yüreğime doğru, yine de tebessüm ettiriyordu cümleleri, El yazısı ne kadar da güzelleşmişti ya da benim elime geçecek bir gün diye daha özenli yazmış, hep kıskanmıştım yazısı benden daha güzel diye, keşke o kadar masum kalsaydı içimizdeki duygular.15 yıl sonra iyi geceler dilemek için uzun bir süre mi doğu?Belki geç kaldım fakat, iyi geceler okyanus gözlüm.
Şubat 2009 22.03
"Sensiz tam 17 gün geçti gülce, annemle babam çok büyük kavgalar ettiler, babam terk etti bizi annem İzmire bir daha dönmeyeceğimizi söylüyor. Kalbim çok acıyor gülce seni çok özledim..."
Doğunun gözyaşlarının ıslattığı sayfa bu sefer benimkiyle harmanlanıyordu.Benimde şuan kalbim çok acıyor doğu. İnan seninkinden çok acıyor. Biliyordum işte bile isteye gelmemezlik yapmaz demiştim ben.
3 eylül 2010 22.28
Bugün benim doğum günüm gülce, sensiz hiç tadı olmuyor, arıyorum her gün arıyorum seni baban telefona vermiyor seni. Küsmüşsün bana, nefret ediyor muşsun öyle mi?
Yemin ederim kendim istemedim gülce, nefret etme benden aç telefonlarımı ne olur. Bugün de kalbim çok acıyor. Okulun ilk günüydü bugün, umarım o ali denen çocukla oturmadın, annem diyor ki gideceğiz, eğer geldiğimde o çocukla oturuyor olursan döverim onu, sana da küserim bir oda kozalak boyarsın ceza olarak. Bende okula başladım , kimseyle konuşmuyorum merak etme. Tek yaptığım sürekli senin resmini çizmek, hatta kıskanıyorlar buradaki kızlar seni, bizi de çiz diyorlar ama gülce kızar deyip başımdan gönderiyorum onları.
Uykum geldi, seni çok özledim gülce..."
Düşen her gözyaşım artık ciğerime bir ok misali saplanıyordu, şu satırların hangisine yanayım ben, hangisine dökeyim gözyaşlarımı, babam denen şerefsize mi? annenle bana gelmek planları yaptığına mı? ben yokken bile benimle var olmana mı? yoksa bir oda dolusu kozalak boyadığımı hissettiğine mi,? Allahım nasıl baş edeceğim içimdeki acıyla, beni asla affetmeyeceksin değil mi doğu? Sayfa çevirdikçe azalan cesaretim, merakımın gölgesinde kalıyordu. Neler yaşamıştı bensiz hepsini bilmeliyim hepsini, bileyim ki kendimden nefret edeyim, bunca yıl sana nasıl geç kaldığıma yanayım. Aralıklarla yazmıştı, her gün değil ayda yılda bir kere sanki kaçmak istediği anlarda çaresiz hissettiği anlarda bana sığınmış gibi, ben senin sevginin hiçbir zerresini hak etmiyorum doğu, öyle aciz bir insanım. Sevgiye aç büyümüşken kendimi senin sevginden mahrum bıraktım bunca yıl. Aramıza giren o yollar, insanlar hepsinin canı cehenneme, bulacağım seni belki yarın, belki 3-5 sene sonra artık hayattan tek isteğimin ne olduğunu biliyorum.
sen.
Korkmak yok, cesaretsizlik yok.
Çevirdim sayfaları sanki sayfaları ne kadar hızlı okursam ona o kadar hızlı kavuşacakmışım gibi. Dikkatimi çeken sayfada yavaşladım.
Aralık 2016 23.42
"Gülce nasılsın? Bugünde kendimi çıkmazda hissettiğim de geldim sana, kızma olur mu beni kullanıyor diye. Yanımda olsan, boynuna gömerim kafamı çıkmam hiç oradan o derece yok olmak istiyorum, Kimsesiz çaresiz hissediyorum. Sana ev olacağım derdin, bana ev olsana bir eve çok ihtiyacım var, içinde senin olduğun, kokunla dolup taşan bir ev, bir şehirde olur hiç farketmez, senin olduğun her yer ev bana.
Annemi çok özledim, gülce seni çok özledim. Artık uykum erken gelmiyor, sen gibi artık uykum hiç gelmiyor, onu da kendine benzettin.
Korkut var burada arkadaşım ona anlatıyorum seni hep, senden çok haz etmiyor ama olsun, görse eminim sever.
Orası neresi doğu? Dediğini duyar gibi oldum. Askeri liseye başladım gülce, 1 yıl olacak. Korkut ise buradaki tek arkadaşım...
Neyse başını çok şişirdim yine geleceğim, söz arayı açmayacağım.
Hoşçakal güneşim..."
Annesi kaybettikten 1 yıl sonrası, bırakılan notta bana öfke duyduğu yazan tarihler, doğu biz nasıl bir oyunun içindeyiz?
Bu arada askeri liseye mi, şuan asker mi yani? Hiç öyle hayalleri yoktu doktor olmak isterdi, hastası hep ben olayım diye. Ne ara kararı değişmişti. 15 yıl ara olabilir mi gülce? Acaba nerede görev yapıyordu? Beni hala seviyordu yıllara rağmen derinlere inmişti onunda sevgisi hissediyorum. Tıpkı nedense annesi yüzünden bana öfke duymadığını hissettiğim gibi... Göz pınarlarım kurumuştu artık. Gözyaşlarım da terk etti beni.Ne ara tüm günlüğü bitirdim bilmiyorum son sayfasına geldim. O ben gibi yapmamış idareli kullanmıştı günlüğün sayfalarını, sanki ayrılığımızın bu denli uzun süreceğini hissetmiş gibi.
Günlüğün Son sayfasını çevirdim, doğunun hayatında bana ayrılan son yaprağı, sahi son mu doğu? Yoksa bizim sayfalarca anılarımız olabilecek mi?
Mayıs 2018 00.15
"Gülcem, gönlümün gülü;
Bugün resmi olarak Türk silahlı kuvvetlerine dahil oldum. Öyle gururlu bir duygu ki keşke yanımda olup benimle bu duyguları paylaşabilseydin.
Törenin başlangıcında terk etmek istedim ne işim var burada dedim, herkes ailesi, sevgilisi nişanlısı ile gelmişti, tektim yıllardır olduğu gibi kimsesizdim. Sonra selim amcayla peri geldi, yalnızlığıma hep yoldaş olmuşlardır yine öyle oldular. Peri benim kardeşim gibi keşke tanısan sende çok seversin annem öldükten sonra bana bir aile oldular. Ama gülce kimse senin yerini tutmuyor....
Artık tükenmek üzereyim, delirdim dedim. Selim amca asker ol dedi, asker oldum, çaresi yok ölene kadar seninle o yara dediler. Gururuma dokundu, ölmek değil de sana yara demeleri. Sen benim gecem, güneşim, gülüm iken yara demeleri ağırıma gitti.
Bu sana son kalbimi açışım olacak, son satırlarım. Bir daha bir yerde karşılaşırsak bil ki artık tesadüf, çünkü ben aramaktan yoruldum, yorulduğum gibi görmeye tahammülüm olmayan şeylere şahit oldum...
15 yıldır nasıl unutmak gibi bir gayem olmadıysa bu saatten sonra da olmayacak, fakat bırak içimde tanıdığım gülce aynı kalsın.
Dilerim hep mutlu ol, dilerim hep en hayatta en güzeller senin olsun.
Dilerim benim gibi acı çekmemiş ol.
Benim bu saatten sonra hayattan tek beklentim şehit olmak, arkamda ağlayacak göz yok, düşünecek kimsem yok. Artık tek gayem bir gün senin sevginle o kutlu mertebeye ulaşmak...
Seni çok seviyorum gülce'm...."
Ocak ayında hava nasıl bu kadar sıcak oluyordu ? Yoksa içimdeki ateş mi sebep oluyordu buna? Gözyaşlarım elimde tuttuğum defteri okunmayacak hale getirdi. Ben 15 yıldır canım yanıyor diye boşa demişim. En acısı buymuş, sanki biri kızgın şiş batırıyor kalbime, bu denli ağrıdığına hiç şahit olmadım. Allah'ım sen yazdıysan boz, bu iki deli yüreğin daha yaşanacak bir çok günü var telafi etmesi gereken yarınları var. Doğu beni bırakmış olma, sana ulaştığımda mezarına değil sana sarılmak istiyorum. Ben buradayım hala 15 yıl öncesi gibi senin için atıyor kalbim, bu hep böyleydi hep böyle olacak. Sen hiç martının denizden sıkıldığını ona birgün bile uğramadığını gördün mü? Sen benim dipsiz bucaksız denizimsin, ben sana hayran bir martı...
Günlüğün sayfalarını tek tek okşadım sanki doğunun tenine dokunur gibi, öptüm kokladım. Sanki kokusu işlemiş tüm sayfalara.Ait olduğum adam, ait olduğum koku. Dilerim sana geç kalmamışımdır.
Yarın Şırnak'a gideceğim düzenimi kurduktan tek gayem seni bulmak olacak.Artık kaybedecek bir şeyim yok, aksine kazanmam gereken bir sevdam var.Onunla birlikte tüm renklere ihtiyacım var, öyle şeyler yaşamış ki ona merhem olmam lazım, dinlensin diye bir durak, önce kendimi toparlamam lazım sonra gidip ona ev olmam.
Vakit yok, Vakit yok, Vakit yok !!
Bir an önce kavuşmamız lazım.
Geç kalınmış bir sevda hiç yaşanmamış sevda mıdır?
Oturduğum yerden kalktım, sanki doğuya sarılır gibi kucakladım onu, doğuyu bulana kadar bu günlük bana nefes olacak. Demek ki bazı masallar, gerçek hayatta tam tersi olabiliyormuş, rapunzel kuleden kendi gayretiyle inip, prensini kurtarmaya gidiyor...
Eve geldiğimde saat gecenin bir vakti olmuştu, günlüğü okurken saate bakmak aklıma dahi gelmedi. Anneannem çoktan uyumuştur halbuki ona yemek sözüm vardı, telefonuma baktığımda bir çok arama gördüm. Tontonum onu ektiğim için muhtemelen sabah burnumdan getirecek, ah gülce kendi kendine kaşınıyorsun.
7 cevapsız çağrı Anneannem.
14 cevapsız çağrı sevimsiz'den yani onurdan bu kadar arayacak ne var bilmiyorum. İnsanlar bazen yalnız kalmak isteyebilir, oflayarak Onur'a mesaj attım.
SEVİMSİZ: onurcuum, kusura bakma tam tamına 14 kere aramışsın hiç gerek yoktu canım arkadaşım, yalnız kalmak istedim biraz geç oldu ama haber vermeden yatarsam, sabah beni Şırnak'a gönderme fikrinden alıkoyma diye haber vereyim dedim. Uyuyacağım, bu arada uçak 12 de ona göre erken gel kahvaltı yaparız. İyi geceler.
Mesajı gönder tuşuna basıp, yatağa fırlattım. Banyoya doğru ilerledim buz gibi bir suyla duş alsam anca keser. Kıyafetlerimi çıkarıp kirli sepetine attım, suyu en soğuğa ayarlayıp altına girdim. Su tenimde değdiği yeri sızlatıyor, tenime değen her su tanesi bana günlükte yazanları hatırlatıyor, iç sesim bir dakika durmuyor, doğunun son yazdıkları, delirmeleri, ölmeyi beklemesi, beni hala seviyor olması. Oda kabullenmemişti yıllar geçsede çünkü o şerefsiz babam bile biliyordu. Doğu ve gülcenin sonu asla olmayacaktı. Bedenim Kıvılcımlaşmaya başladı, ufaktan çıksam iyi olacak.
Banyoda saçımı kuruttum, üstümü giyinirken telefonum titredi. Geceliğimi giyip odama yatağa uzandım telefonu elime aldım.
SEVİMSİZ 3 YENI MESAJ.
SEVİMSİZ: yok gülce, hiç sorun yok biz alıştık senin bu hallerine, sorumsuzluklarına,kendimi geçtim yaşlı kadın seni bekliyordu nasıl merak etti haberin var mı?
SEVİMSİZ: yoktur tabi nereden olacak, Allah bilir nerede alem yapıyordun.
SEVİMSİZ: kadına yalan söylemek zorunda kaldım, birlikte olduğumuzu gece seni eve bırakacağımı söyledim, lütfen yalanı ortaya çıkarma, sabah görüşürüz. Beni çok kızdırdığını bil lütfen, iyi geceler.
Gider ayak fırça da yemedim demezsin gülce, aferin.
Bu da bazen abartıyor ama neden bu kadar hayatıma karışıyor aklım almıyor. Onunla bu konuyu konuşmalıyım.
Saati 8'e kurdum telefonu baş ucuma koydum. Hiç gerek yoktu ya neyse anneannem sağolsun her gün kargalar bokunu yemeden uyandırıyor.
Elbette gece uyuyamayacağımı biliyordum ama bu kadar darlanacağım da aklıma gelmezdi, dünkü okuduklarımın etkisinden olsa gerek.
Oda da nefes alamaz hale geldim, en sevdiğim şiirlerin derli olduğu kitap daima elimin altındadır onu aldım, üzerime hırkamı giydim terasa çıktım. Tontonum bu soğukta bir hırkayla dışarı çıktığımı görse ayağındaki terliği kafama fırlatıldı kesin. Bir kesinlik daha varsa oda hasta olacağımdı. Kendimi epeyce halsiz hissediyorum, ne güzel ne güzel oldu değil mi?
Zaten hava değişimi seni hiç etkilemeyecek gibi birde hasta hasta gideceksin bravo gerçekten gülce.
Terasta L koltuk vardı bir köşesine iliştim. Kitabın sayfalarını karıştırmaya başladım, neredeydi bu şiir bu kitapta olmalıydı, ne zaman kendimi yalnız ve çaresiz hissetsem, kendi nefesimde boğulur gibi olsam o şiire sığınırım, bana onu anımsatıyor, onsuzluğa hatırlatıyor.Duygularımı diri tutmamı sağlıyor. Birkaç sayfa daha çevirdikten sonra bulmuştum evet, şuan ihtiyacım olan tam da bu dizelerdi;
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...
AHMED ARİF
Kaç kez başa dönüp okudum bilmiyorum en sonunda uyumuş kalmışım.
"Yok yok eminim artık bu kızın canına kastı var tontonum baksana şuna bu soğukta burada koynunda kitabıyla uyuyor." Dedi bu ses, rüya mı ne çabuk sabah oldu? Ah gülce zaten uyumadın ki hiç ne saati sabahı?
"Anneannesinin gül bahçesi ne işin var burada, kalk haydi. Şu yaşımda sayenizde nelere şahit oluyorum Allah muhafaza zatüre olacak başıma bak bak haydi içerisi sıcacık, hele bir de tarhana çorbası yaptım kahvaltıya sıcacık için ısınır. Sen seversin sabahları içmeyi, gidince üşenir yapmazsın kendin biliyorum ben malımı" dedi anneannem nefes almayı unuttu sandım bir ara.
" tonton kalsın o burada, gel biz geçelim yapalım kahvaltımızı, sözde biri gönlümü alacaktı, kahvaltı hazırlanacaktı nerdeee." Of onur sabah sabah tribin sırası mı? Afyonum patlamamış daha.
Oflayarak Peşlerinden ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp kahvaltıya geçtim.
Masada herkes son kahvaltı olduğunun bilincinde. Huzur kaçıracak hamlede bulunan olmadı, sözüm elbette Onur'a uslu uslu kahvaltısını yaptı, bende anneannemin öğütleri eşliğinde kahvaltımı bitirdim. Saat 10 a geliyordu. Ben yokken anneannem kendi evine geçecekti,teyzemlere daha yakın olduğu için önce onu bırakacağız, bu yüzden ortalığı toparlayıp, eşyalarımı bagaja koyup biraz erken çıktık.
Önce anneannemi evine koyduk, sonra onurla ben havalimanına geldik, anneannemle ayrılmak biraz zor oldu. çok ağladı hiç kıyamadım tontonuma, neyse uçağın kalkma saati gelmişti, son kontrolleri yaptırıp piste doğru ilerledik. Onurun hakkını asla ödeyemem tüm işini bırakıp benimle Şırnak'a kadar geliyordu, üstelik sınav çalışması lazımken.
Yolculuk boyunca onurla eski güzel anılarımızı andık eğlenceli vakitler geçirdik. Saat nasıl geçti bilmiyorum.
Hosteslerin kemer uyarısıyla geldiğimizi anladık.
Bir anda heyecan bastı ya da yolculuk boyunca onurla beynimi oyaladığım için heyecanlı olduğumu fark edememiştim. Uçaktan indik.Eşyaların olduğu yere doğru gitmeye başladık.
" 5 bavul mu anneanneni falan mı koydun içine bunların? Veya ev bulamayız falan diye evimi sığdırdın içine ne yaptın kızım? " onurun söylenmesini taşırken zorlandığını anlayabiliyordum.
"Yani birde bensiz gelecekti hanımefendi o zaman nasıl taşıyacaktı acaba merak ettim doğrusu?"
" onurcum biraz sussan mı, çenen yerine elin çalışsa?" Dedim alaylı bir şekilde.
" Emrin olur hanımefendi sanki uşak tuttu kendine." Artık ciddi kalamayıp kahkahalarıma engel olamıyordum.
" Az kaldı dayan şurada taksi durağı var hemen bineriz". Dedim az öncekinin aksine sakinleştirmeye çalışıyordum.
Sonunda bir taksiye binip havalimanından uzaklaşmaya başladık.
Soğuk sıcak demeden arabanın camını açtım havadaki oksijeni soludum, derince nefes aldım. Bu şehir daha şimdiden bana iyi gelmeye başlamıştı, huzurlu bir yanı olduğunu hissediyorum. Umarım hislerim hep aynı kalır. Hayallerimin şehri, etraf kış günü nasıl bu kadar aydınlık ve sıcak olabilir. Sanırım onurun bahsettiği valizlerde izmirin havasını suyunu koyup gelmiştim. Ne güzel bir gün...
Şanslısın gülce.
Şehrin bana vereceği ilk enerji çok önemliydi, ve şuan aşırı mutluyum beni kötü etkileyen bir enerjiyle karşılaşmadım henüz.
"Nereye gideceğiz abla" dedi taksici.
Dikkatimi taksici dağıttı. Şuan içimden ona küfürler savunuyorum hakkını helal et abi.
Onur öksürerek kendini belli etti. Kalacağımız otelin adresini vererek adamın bizi indireceği yere kadar hiç konuşmadık. Otele geldiğimiz de odalarımıza çekildik,biraz dinlendikten sonra hava kararmadan, izmirdeyken telefonda konuştuğum emlakçıyla okul civarında bir yerlerde ev bakmaya gideceğiz. Okula yakın olsun istedim çünkü, arabamı izmirde bıraktım. Her sabah bir de toplu taşıtlarda uğraşmak istemiyorum.
Akşam için ise, aslen buralı olan ve burada doktorluk yapan üniversitede aynı kulüpte olduğum arkadaşım inci vardı, onunla buluşma ayarladık. Elbette bizi otelden alması koşulu ile çünkü buraya dair hiçbir yer bilmiyorum. İnci'nin burada olması benim için harika oldu.
Bir saat kadar dinlendikten sonra, emlakçıyla gönderdiği adreste buluşmak için taksiyle yola çıktık.
Okula 5 dakika yürüme mesafesinde genelde benim gibi memurların olduğu bir ev önermişti, ve şuan oraya doğru gidiyoruz, taksi durduğunda binanın kapısının önünden emlakçı olduğunu düşündüğüm adam bekliyordu.
Etrafı inceleyerek yavaş adımlarla adama doğru gittik.
" Merhabalar, gülce hanım siz misiniz?" Dedi emlakçı
" Evet, benim gülce buyrun bir an önce bize göstereceğiniz eve bakalım. " Dedim onurla aynı ortamda olmak böyle anlarda geriyordu beni, gereksiz kıskançlık yapıyor herzaman.
"Size telefonda bahsettiğim okula 5 dakika yürüme mesafesinde olan ev burası" dedi adam eliyle yeni yapılmış olan binayı göstererek.
" yeni bir binadır, gördüğünüz üzere güvenlik sistemi ile korunmakta, zaten askeriyeye yakın olduğu için güvenliğiniz için endişe duymazsınız. Bağırsanız askerler kapınızda olur."
Adam her asker dediğinde neden içim kıpırdıyor, aklıma doğunun gelmesi normal mi ?
Acaba o nasıl bir yerde görev yapıyor şuan? Neyse konumuza dönelim, o konu sonra.
" Ev eşyalı, zaten ilk siz oturacaksınız. Buyrun çıkalım bakalım."dedi adam. Evin eşyalı olması ve ilk benim kullanacak olmam süperdi. Eve birde eşya almakla kafa yoracak vaktim yok bulmam gereken bir prensim var.
Her türlü olur bu ev.
Bina 5 katlıydı bizim baktığımız daire ise 4. Kattaydı. Asansörle 4 katta durduğumuzda biz inerken asansöre telaşla bir adam bindi, adamın kokusu dönüp ona bakmama sebep oldu. Bu doğunun kokusuydu, annemin cenazesinde bayıldığım süre boyunca içime çektiğim. Adamda kamuflaj şapka vardı, baştan aşağı simsiyah giyinmiş şapkadan yüzü görünmüyordu.
Her aynı koku o olacak diye bir şey yok ya gülce.
Ev 2+1di .
Ev 2+1 bana yeterde artar bile, tek başıma büyük evde duramam zaten izmirde bile anneannemi çağırırım hep yalnız kaldığımda. Tam benlik bir ev." Tamam tutuyorum, sözleşmeyi imzalayabiliriz."Dedim " Az daha baksaydın gülce incele biraz evi hemen olur diyorsun. Sağlam mı güvenlik durumu nasıl, bunların her dediğine inanacaksan ohoo, ben seni nasıl bırakacağım tek başına burada? " benim duyacağım şekilde kulağa söylendi. "Tutuyoruz bundan iyisini zor bulurum birdaha. Güzel görünüyor hem baksana güvenlik sistemi sağlam duruyor. Ve askeriye hemen yakınlardaymış, merak etme. " Dedim onur'a pes etmişcesine omuz silkti. Ev için sözleşme imzaladık ve otele geri döndük. Bu sırada saat akşam 8 e geliyordu. İnciyle buluşalım dediğimiz saate. Hazırlanıp lobiye indim Onur'un odadan inmesini ve sonrasında inci'nin gelmesini bekliyordum. Onur 10 dakika kadar sonra üstünü değiştirmiş bir şekilde yanıma geldi. Bu çocuk hep mi yakışıklıydı yoksa bugün'e özel mi ? Onur yanıma geldikten 2 dakika sonra incide kapının önündeyim diye aradı. İnci, benden 3 yaş büyük ama görseniz ben onun ablası gibi duruyorum aynı.
Kapının önüne çıktığımızda bizi gören inci arabadan indi hemen.
" ooo gülce hanım sizi buralarda görmek, ne hoş. Hoşgeldiniz memleketime sefalar getirdiniz."
Sıkıca sarıldık. Onu neredeyse 3 senedir görmüyorum özlemiştim.
" Hoşbuldum seni çok özlemişim inciii, bu arada onuru tanıyorsun okuldan arkadaşım." Dedim birbirlerini tanımaları için.
" Evet, bilmez miyim şu senin peşinde kuyruğun olan çocuk. "İncinin söylemiyle kendime engel olamadım, kahkaha attım bu sırada arabaya bindik. İncinin bize önerdiği, ve önceden rezerve yaptırdığı Mekana geldik. İçerisi çok kalabalık görünmüyordu fakat masaların rezerve olduğu yazıyordu. Kutlama yemeği falan mı var acaba? Biz manzaraya karşı bizim için ayrılan masaya oturduk. Dakikalar sonra olacaklardan habersiz Bir şekilde yemeğimizi seçmeye çalışıyorduk. inci ve onurun atışıp durmaları ciddi kalmamı engelliyordu. Okuldayken de İncinin onurdan hoşlandığını söyleyemem. Ama büyüdük ya, arkadaşlar neden bu çocukluk?
Tam o sırada kapıdan içeriye doğru yükselen sesler dikkatimi dağıttı.
" Basıldık mı bu sesler ne incii" bakışlarımı kapıdan çekip inciye odakladım merakla ağzından çıkacakları bekliyorum.
" He yok ya basılmadık rahat olun, buraların meşhur kartal timi var komutanları terfi almış, bugün hastanede yarasına baktığım esnada söyledi,onun kutlama yemeği galiba bu."
Şuan odağım inci'den çıktı, kapıdan içeriye tüm heybetiyle giren bir çift okyanus göze takılı kaldı.
"Okyanus gözler"...
****
Eveettt bir bölümün daha sonunda sizlerleyim. Sevgili 'öksökö' okurlarım bölümü nasıl buldunuz ?
Gidişattan memnun musunuz?
Yorumlarda buluşalımm. 🤍
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere sevgiyle kalın.
Oy kullanmayı unutmayalım 🌸🌸
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.26k Okunma |
540 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |