Gelip geçen daima mesafelerse, o çok beklenen büyük tabloya çok az kalmıştı...
-SAMİİREX-
****
~Gülce Şahin'den~
Kaybettiğim benliğim onunla yeniden inşa oluyordu, gerçek duygularımın bir bir gün yüzüne çıkması gibi. Doğuyla beraber kavuştuğum yeni benliğimde korkmak yasaklanmışken en çok o duyguyu iliklerime kadar hissetmem normal miydi? Bu Korkularıma bir ad verecek olursak bu ancak Doğu Kılıç Aslan olabilirdi. Çocukluğumun benimle bir büyüyen yarası mutlu bir aile tablosuyken bu yıllar sonra sevdiğim adam tarafından bana kazandırılıyordu. Belki de en büyük korkum o aileye kavuşmama ramak kalmışken birilerini kaybetmekti...
Karşımda korkusuzca benim için, benim yerime de savaşan bir adam var. Korku nedir bilmeyen, içindeki vatan sevgisini bana olan sevgisiyle harmanlayıp alev topuna dönen üsteğmen, sevgili doğu'm. Döneceğim deyip gitmesinin üstünden 3 ay geçti. Koca 3 ayda hiç sesini duyamazken bazen 1 bazen 2 haftaya tekamül edecek şekilde iyi olduğuna ve döneceğine dair mesajlarıyla mutluluğumu taçlandırıyordu. Onun iyi olmasından dahası şuan zerre umrumda değildi. Bu 3 ay içinde babam olacak adam ve Drakula denen şerefsiz tarafından gönderilen birkaç tehdit mesajı ile korkularım kamçılansada bana kavuşmaya gün sayan adam için kendi içimde o Korkularla savaş veriyordum. Birşey yapamayacaklarını Doğu'yu enselerinde hissettiklerinden tehdit edildiğimi düşünmüştüm ilk başlarda... Geçen hafta gecenin bir körü evime gönderilen daha önce aldığım kana bulanmış bez bebeğin aynısı Mizgin'in evine taşınmama sebep oldu. Onlar beni kendilerince korkutup hata yapmaya davet ederken benim tek yaptığım şey müstakbel kocamla gurur duymak oldu. Gittiğinden beri içimde filizlenen tohumun adıydı gurur ... Onunla ve Mavi Kartallarla gurur duyuyordum. Belli ki Babam ve drakula'nın kuyruğuna basılmış, demek ki zafer çok yakın. Bunun bilincinde huzurla nefes alabiliyordum. Öte yandan mizginle yaşadığım şu 1 haftada onun tüm gerginliklerine maruz kalmıştım. Artık karnı burnundaydı. Askeriyeye gitmemesi gerekirken iflah olmaz bir şekilde her gün koca göbeğine rağmen üniformasını giyip askeriye'nin yolunu tutuyor. Gitmesi ile gelmesi toplam yarım saat sürüyordu. Korkut'un emriyle askeriye'ye girişleri yasaklanmış çoktan doğum iznine ayrılmıştı. O kadar inatçı ki, babası olmadan cinsiyetini öğrenmeyeceğim diye tutturdu. Bu gidişle bebeğin cinsiyetini doğumda öğrenecek gibiyiz. iki gündür ağırlaştığını iyice hissetmiş olacak ki direnmekten vazgeçip hamileliğin tadını çıkarmaya başlamıştı. O burada olmasa nasıl geçerdi bu 3 ay bilmiyorum. İkimiz açısından da durum farklı olsa da kaderimiz ve amacımız birdi. Gönderdiklerimize sağsalim kavuşabilmek son 3 aydır tek dilimize pelesenk olmuş tek duaydı.. Bazen kendi adıma üzülmeyi bırakıp mizgin adına dertlenip üzülüyordum. Sevdiği adamdan bir çocuk beklerken babası daha bebeğinin varlığını hissedemeden göreve gitmişti. Bu görevin benimle bağlantılı olması belki biraz daha vicdan yapmama sebep oluyordu, bilemiyorum. Korkut ile gitmesi gereken hastane randevularına benimle gitmek zorunda kalıyor. Normal şartlarda korkut ile yapacağı ilk bebek alışverişini benimle birlikte yapıyordu. Bunların hepsiyle birlikte giderken verilen sözün adına...
'Dönünce vur patlasın çal oynasın' yapabilsinler diye resmen kendi düğünümüzü kendimiz organize ediyorduk. Hayat ne garip değil mi? Müstakbel kocamın emri üzerine her şey isteğimiz gibi olmalıymış. Doğu ve gülceye yaraşır güzellikte bir düğün olmalıymış... 2 gün önce gönderdiğim damatlık modellerine yenice dönüp yapan doğu ve korkut, ikiside tercihini siyahtan yana kullanmıştı. 1 saat önce çıktığımız gelinlik ve damatlık alışverişinde önce onların seçtiği damatlıkları alırken şimdi ise kendimize gelinlik bakıyorduk. Evet! Çifte düğün yapacaktık... Araları bu kadar yakınken neden olmasındı? Görevleri bitmek bilmeyen iki damadı da düşünürsek pekala güzel olurdu.
İkimizde sade bir gelinlik seçerken Mizgin'in gelinliğinin göbek kısmı biraz daha hareketliydi. 7 aylık bebek ne kadar kamulufe edilebilirse o kadar ediliyordu işte...
3 ay önce giydiğim gelinliği düşününce mideme ağrı girerken bu sefer kendi seçtiğim, sevdiğim adam için giyeceğim gelinlik midemde kelebekler uçuruyordu. Korku tüm bedenimde kol gezerken onun yanında korkularımın yersiz olduğunu kabul ederek mutluluğumuza herhangi Bir gölge düşürme derdinde değildim. Tüm kötülükleri geride bırakırken, sağ salim dönmesiyle mutluluğumuzun kapısını aralayıp sonsuz mutluluk kervanına katılacaktık. İkimizinde kabullendiği gerçekler vardı. Bu gerçeklerle baş edebilecek birde sevdaya sahiptik. Öyle bir sevda ki bu, karşısına çıkan her olumsuzlukla savaşacak gücü vardı. Bu güç Doğu'nundu. Onun varlığından gelen bir güçtü. O olmasa çoktan kaybettiğim bir mücadelenin içinde kanat çırpıyor olurdum muhtemelen...
" Pişt! Nereye daldın öyle? Yoksa.. beğenmedin mi? Güzel olmadı değil mi gülce göbeğim çok çıktı." Dudaklarını büzmüş sulu gözlerle bana bakıyordu. Mizgin'in hamilelik hormonlarıyla benim değil Korkut'un uğraşması lazımdı ya neyse...
" Hayır Mizgin, çok güzel oldun. Ben öyle doğu'yu düşünüyordum sadece dalmışım. " gelinliğin eteklerini kavrayarak yanıma geldi, beyaz koltuğun boşta kalan kısmına oturdu.
" Çok özledin değil mi? " onu başımla onaylarken dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Bu hıçkırık ağlamadan geçirdiğim 3 ayın acısınaydı.
" Özlemek mi bu bilmiyorum. Tek bildiğim onsuz geçen her gün ve her saatte içimden bir parça koptuğu. İçten içe sömüren bir acı var bedenimde. " derin bir nefes aldım.
" Ne yapıyoruz ki burada? Oturmuş iki kadın tozpembe hayaller kuruyoruz. Evleneceğimiz adamlar ise o pembe hayallerin tozunu temizliyor dağlarda..." dökülen gözyaşlarıma engel olamadım.
" Asla doğu'ya değil tavrım. Bırakıp gitmesine veya mesleğine değil. Bende bu düzenin içine doğmuşum. Kahretsin ki çocuklar anne babasını seçemiyor. Ben o çocuklardanım işte. Evlilik planı yaptığım müstakbel eşim babamı tutuklayıp cezaevine teslim ettiğinde benim düğünüm başlayacak. Bu çok acı değil mi?" Mizgin sarılmak için kollarını uzattığında şuan tek ihtiyacım o kollarmış gibi sıkı sıkıya sarıldım.
" Öte yandan... " dedim burnumu çekerek. " Bir düğün alayı kurduk. Damatlar daha meydanda yok. Sağ bir şekilde dönüp dönemeyecekleri bile bilmeden... Bizdeki bu delilik neyin umudu ? Neyin cesareti mizgin? Kafayı yemiş olmamız lazım." Kollarımız ayrıldığında oturduğunda bozulan gelinliğin karın kısmını düzeltti. Elini orada gezdirdi bir süre." Bunun. " cinsiyetini bile ögrenmediğimiz bebeğini işaret ediyordu. " Bunun umudu gülce!" diğer eliyle uzanıp kalbimi işaret etti.
" Buradakinin cesareti! Tek değilim, tek değilsin. Umudu diri tutan bunlar. O dağdaki iki adamı diri tutan ise bizler... Biz yıkıldığımız an onlarda yıkılır. Bu şehirde İki koca dağ yıkılırsa ne olur hiç düşündün mü? Doğu komutanımın öfkesi, korkut'un şerri! Yakar bu şehri yerle bir eder. Onlara dönmeleri için bir umut bahşetmeliyiz. Orada kendilerini korumak için bir amaç. Amacı olmayan Doğu'nun kaç kez mermi önüne atladığını sayamadım. Onlar için bizim dimdik durmamız lazım." Haklıydı. Ağladığım her şey ayların birikmişliğiyken bir kere pes etmeyi düşünmedim. Yalnızca çok özledim. Kokusunu... içine çekerek sarılmasını... özlemenin ne günahı var ki? Bizim kaderimiz zaten vuslat üzerine kuruluyken bu hikayede neden özlemek suçlu olsun?
Sonra durdum ve derince bir nefes çektim içime. Yüzünü yere düşürmüş omuzlarımı dikleştirdim. Burnumu havaya diktim. Bırak burnu havada desinler... Doğu ne demişti giderken; 'Bundan sonra ağlama diye gidiyorum. Benim yokluğumda bir gözyaşın dökülse ben orada yanarım. ' Bu saaten sonra birlikte yanardıkta onu o kalleş yuvasında tek başına yanmaya bırakmazdım.
" Teşekkür ederim mizgin, onca yüküne rağmen bıkmadan, usanmadan yanımda bana destek olduğun için." İçten bir tebessüm belirdi dudaklarında.
" kimim var gülce senden başka yanımda. Bir daha söyleme öyle şeyler. Ben sana emanetsem bir o kadar sende bana emanetsin." Öyleydi giderken korkut onu bana emanet etmişti. Onu ve bebeğini 3 aydır emanetime gözüm gibi sahip çıkmaya çalışıyordum. Olurda doğuma yetişemezlerse tüm rolleri de üstlenmeye hazırdım. Güçlü dimdik durmamız lazım. Eski gülcenin aksine doğunun bir yansıması olup dimdik durmalıydım.
" Haydi kalk! "
" Ne oldu be dur öyle ani hareket yapma. Korkutuyorsun beni. " karnını tutup olduğu yerden kalkmaya çalışıyordu. Ona elimi uzattım ve kalkmasına yardımcı oldum.
" Yapmamız gereken tonla iş var. Daha istemede Doğu'ya tuzlu kahve içireceğim şu 'damat kahvesi' yazan entel fincanlardan alacağız kalk haydi. "
" Ciddi misin? Komutanım öyle şeylerden çok hoşlanmaz ." Dedi burun kıvırarak.
" Sadece Doğu'nun içeceğini kim söyledi. Korkut'a da alacağız. "
" Sen fincalar kafamızda kırılsın istiyorsun anlaşılan hayatımızda hareketlilik seni tatmin etmiyor anlıyorum. " Bu sefer burun kıvıran ben oldum.
" Oradan bakınca ben öyle şeyleri seven kokoş kızlara mı benziyorum. " Gerçekten utanmadan beni şöyle bir süzdü.
" Cık! Benzemiyorsun. "
" Onlar bizden herşey adetlere göre olacak demedi mi? Bizde tüm tuşlara basıyoruz. Hadi bakalım!"
Mizgin üstündeki gelinliği çıkartmaya giderken bende aldığımız damatlık ve gelinlikleri paketletip ödemelerini yaptım. Gelinlikçiden çıkıp bahsettiğim şekilde fincan yapan dükkana girdik. Hemen olmayacağından Doğu ve Korkut adına iki fincan sipariş verip o dükkandanda ayrıldık. Diğer tüm işleri de halletiğimizde mizgin sallanan göbeğini tutmuş arkamdan yorgun ve yavaş adımlarla yürürken ben içimdeki kıvılcımla Şırnak merkezde iki tur daha atardım...
" Gülcee, ben bittim ve çok acıktım. Yani o çok acıktı." Dedi bebeği işaret ederek. Herşeyde onu öne sürmesi onu gözümde tatlı bir anne ilan ediyordu. Tüm zorlukların arasında bebeğine güzel bir hayat vermenin peşindeydi. Onunla şu 3 aylık süreçte abla kardeş gibi olduk. Bu sürede yalnız olmamızın dışında ortak paylaştığımız duygular bizi kalpten birbirimize bağlamıştı.
" Oy, bu miniş acıkırda gülce teyzesi onu doyurmaz mı? " şöyle bir etrafa bakındım, yemek yiyebileceğimiz yer aradı gözlerim.
" Şu köşede güzel bir ocakbaşı var gibi hadi orada size güzel bir ziyaret sunalım." Mizginin ağzı çoktan sulanmıştı. Bir anda kuvvet gelmiş olacak ki, beni gerisinde bırakıp sevinçle dükkanın olduğu yöne ilerlemeye başladı.
Ortaya karışık birşeyler söyleyip beklemeye başladık. İlkbaharın ilk günleri kendini gösteremeye başladığından dışarıda ılık hava vardı, insanı cezbeden, rahatlatan bir akşam vaktiydi. Buraya onurla ilk geldiğim gün aklıma geldi. Ogün anlamıştım buranın havasının bana iyi geleceğini. En büyük yaralarımı burada almış olsamda burada iyileştiğim aşikardı. En mühimi evim dediğim adam buradaydı. Onun gölgesinde olmak bile tüm dertlere derman oluyordu...
" Tehditlerden komutanıma bahsettin mi ? " sessizliği bozan mizgin, içime öküz oturmasına da vesile oldu sağolsun.
" Bahsedemedim. İki mesajlaşıyoruz ondada uğursuz bir konu konuşup canını sıkmak istemedim. " Kötü bir niyetle söylememezlik yapmadım 2 haftada bir anca ondan haber alabiliyorum. ondada gelen tehditlerden konuşup zamanımızı boşa harcamak istemedim.
" En azından biraz çıtlatsan olurdu. Tim orada drakula'nın peşinde o burada rahatça seni tehdit edebiliyor. " mizginle her ne kadar iyi anlaşsakta Otoriter asker kimliğini benim üstümde de kullanmaktan çekinmiyordu.
" Seninle konuşurken bazen karşımda doğu varmış gibi hissediyorum. Siz askerler hep mi böylesiniz? " güldü.
" Sadece sevdiklerimize. İhmalimiz yüzünden başına bir şey gelsin istemem. Her ne kadar görev başında olmasamda şuan bana emanetsin. "
"Seninde bana emanet olduğun gibi..." O sırada yemekler gelmişti.
" Başlayın bakalım soğumasın." Mizgin önüne dünyaları sermişim gibi bir mutlulukla yemeğini yemeye başladı.
" karnımız doydu ya nasıl tekmeliyor bak." Uzanıp karnına elimi koydum. Koyar koymaz iki minik tekme yedim elime. Büyüdüğü için hareketlerini gayet net hissedebiliyorduk. Evde olsak video çekiyor olurdum muhtemelen. Korkut döndüğünde bu videoları. Mizgin'in deyimi ile 'izleyip bebeğinin gelişiminin her anına şahitlik etmiş olacakmış' güzel bir düşünceydi. Olurda ilerde böyle bir durum içinde kalırsak bende doğu için böyle bir şey düşünebilirdim. Keyifle çayından bir yudum aldı.
" Çok az kaldı bence Gülce hssediyorum mizgin demişti dersin. Gelecekler çok az kaldı. Hamilelik hissiyatı benimkisi." Güldüm. Keşke gelselerde haklı çıksan Mizgin...
" Herşeyi konuşuyoruz da sizin korkutla nasıl sevgili olduğunuzu bir ben bilmiyorum galiba. Sahi nasıl başladı aranızdaki bu aşk ? Sanırım birde nişanlısı varmış vefat etmiş. " duyduğu son kelimelerle ile başını öne eğdi.
" Ay Mizgin amacım seni üzmek değildi kesinlikle. Kusura bakma iki laflayalım diye şey etmiştim ben. Neyse boşver kapatalım konuyu.
" Ondan değil, üzülmedim. Deli kız! Sakin ol niye üzüleyim ölen ölmüş, karnımda sevdiğim adamdan bir parça taşıyorum neden üzüleyim? " yüzündeki tebessümünden duygularının samimi olduğunu anlayabiliyordum.
Derin bir nefes aldı.
" Ben time en son katıldım. Hepsi oturmuş aralarına katılacak son kişiyi bekliyordu. Ve Laleden sonra da başka kadın gelmez diye erkek beklemeye başlamışlar beni gördüklerinde korkut biraz bozuldu. Yani o an öyle düşünmüştüm meğer beni daha eğitimlerde görmüş ve aşık olmuş bana. Ama bilirsin sana da neler yaptı ilk karşılaştığınızda adamın sevgi anlayışı farklı malum. Rütbe olarak benden yüksek olunca çok çektirdi bana. Ama görsen o asabi halleriyle etkiledi beni. Böyle karşılıklı duygularımızdan emin olacağız neredeyse, tamam dedim git konuş en fazla başka bir time gönderilirsin. Birgün tüm cesaretimi topladım kapısına gideceğim ..." derin bir nefes aldı yeniden yediklerini değilde anlatacaklarını hazmetmek ister gibiydi. " Cenk geldi karşımdan sırıta sırıta. Ne olduğunu sorduğumda Korkutun kız istemeye gideceğini söyledi. Dünyam durdu sanki o günden sonra gömdüm herşeyi o boş koridora. Çıktığımız ilk operasyonda atladım mermilerin önüne ölemedim. Şehitlik öyle kutsal bir şey ki her isteyene nasip olmuyor diye düşündüm. Ölmeyide beceremedim anlaşılan. O günden sonra tim arkadaşımdan öteye geçmedi korkut. O kız seviyordu gerçekten korkutu. Birgün kız buraya gelmek istemiş Nikah gününü belirlemek burada yaşayıp yaşayamayacağını görmek adına memleketten aileleri göndermiş. Kızın amacı buyken korkut ayrılmayı planlıyormuş... Nasip olmadı, konuşamadılar. Askeriyeye gelecek olan otobüs Eğridere açıklarında pusuya düşmüş. En az 20 ölü, cesetleri dahi bulunamadı Gülce. Şerefsizler acımadılar kimseye. Çoluk çocuk demeden öldürdüler herkesi. Keşke... Keşke ölmeseydi de konuşarak halledebilseydiler. O kızında bir suçu yok ki korkut'un ailesi istemiş, zor koşmuşlar öleceğim diye duygu sömürüsü yapmış annesi, o sıralar kanserdi."
" Öyle şey mi olur seninle evlenseymiş ozaman."
" Korkut konyalı canım. " Ne mana der gibi baktım suratına.
" Tüm insanlar toprak zengini miras bölünsün istemiyorlar. Neymiş toprak bölünmeyecek katlanacakmış, sırf bu zihniyetten akrabası ile evlendirmek istemişler. " histerik bir kahkaha koptu dudaklarımdan.
" Sen şuna korkut anakuzusu desene!"
" Yani korktuğum bir ihtimal ama sanırım.. öyle Gülce." Önündeki çaydan bir yudum alıp devam etti.
" Öyle işte, kız ölünce üzüldük hepimiz. En çokta korkutun haline. Sevdiği için üzüldü sandık aylarca toparlanamadı. Mesleği bile bırakmayı düşündü. Meğer içindeki vicdan azabındanmış her şey. Ara verdi bir süre bizimle görevlere gelmedi. Hatta bu süreçten hemen sonra sizin olaylar patlak vermeye başladı. O arada yakınlaşmaya başladık tekrar. Doğu komutanımın o halleri vesile oldu belki de Korkut'un adım atmasına. Ama korktum, Timin gözünde farklı gözükmekten farklı anılmaktan. Nişanlısı şehit sayılır sonuç olarak. Ve bizde şehite saygı her şeyden önce gelir. Buyüzden açıklamadık bir süre sonrasında anladınız zaten korkut'un yaralanması falan öyle. Çok şükür bugünlere Gülce... Çok dua ettim, Allah biliyor ya olmaz artık bizden dedim neler düşündüm. Dönecek ve kocam olacak sonrasında çocuğumuzu kucağımıza alacağız . Rüya gibi değil mi?"
Her güzel şey bir sınavla geliyor hayatımıza. Her başlangıç'ın bir sondan doğumu gibi...
" Öyle, öyle ya çok şükür bugünlere."
" Ya gülce kalksak mı artık karnım doyunca uyku bastırdı birden."
Kahrolası hamilelik hormonları...
" Tabi, Sen hazırlan ben hesabı ödeyip geliyorum. "
" Yavaş hareket ediyorum diye her yerde sen ödüyorsun zaten bırakta burada ben ödeyeyim. "
" Gittim bilee... " mekanda çalan şarkı dilime takılırken, mırıltılar eşliğinde kasanın olduğu kısma doğru gittim.
Garsondan para üstünü alacağım sırada mekanda birden silah sesleri duyulmaya başladı. Saniyeler sonra kulağıma sadece uğultular geliyordu.
Mizgin... Mizgin'in olduğu taraftan geliyordu sesler.
"Abla dur ne yapıyorsun vurulacaksın şimdi. " arkamdan bağıran garsonları umursamadan masaların altından Mizgin'e ulaşmalıydım hemen. Mekan'ın camları bir bir yere seriliyordu.
"Mizgin!"
" Gülce... gülce gelme bu tarafa vurulacaksın!" Tabi ki onu dinlemedim, dizlerimin üstünde sürünerek ilerlemeye devam ettim.
" Kızım sen misin asker olan ben mi? Bırak korurum ben kendimi..." Masanın altına eğilmiş bir eli karnında var gücüyle bana bağırıyordu. Aynı hızla havada asılı duran diğer eline baktığımda elindeki silahla karşı tarafa ateş etmeye çalışıyordu.
Askersen, özellikle kadın bir askersen hayatın iki elinin arasında oluyordu. Karşımda duran mizgin bunun örneğiydi. Bir eliyle karnındaki canını korumaya çalışırken diğer eli onun için savaşıyordu. Bu bir savaş mıydı ? Çocukların öldüğü, kadınların öldürüldüğü bir dünya da ne için savaşmalıydı insan?
****
Bir bölüm sonundan daha merhabalar.
Bölümü nasıl buldunuz?
Yorum ve oylarınıza talibim arkadaşlar...💖🌸
Kendinize cici bakın...
Bölümler hakkında bilgi ve editler için bu adreslere bakabilirsiniz🎀
Tiktok: samiirex7
İnstagram: Samiirex16
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.26k Okunma |
540 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |