25. Bölüm

Kozalaklarda doğar, Yaşar ve Ölür💫

Sevgi̇ Gökay
samiirex

Karanlığa hapsettim gözlerimi sen gelip ışık ol diye. Sevemedim bir daha çam ağaçlarını sen gel de sevdir diye...

-Samiirex-

****

- Doğu Kılıç Aslan'dan-

" Daha hızlı Asker, seri olmazsanız ölürsünüz." Dedi albay doğunun yanındaki kum dolu çuvalın üstünde nişan alarak. Nişan aldı, saliseler geçmeden bir atış sesi çıktı.
" Gördünüz mü bakmıyorum, görmüyorum. Bir kere... bir kere çıktı artık tüfekten, bir kere çıktı mı benden de çıkmış demektir. Ne yapacaksın düşman'a bir el sıktın ölüp ölmediğini kontrol etmek için 2 dakika müsaademi isteyeceksin? Vurur asker acımadan alnının şakından vurur seni. Beklemek yok, acımak yok, merhamet hiç yok. Duydun mu ? Türk askeri özünde mert mesleğinde sinsidir unutma. Düşmanın her an ensesinde bir nefes kadar uzağında olacaksın. Olacaksın ki vatanını koruyabilesin..." acemi iki asker Doğu kılıç ve korkut yan yana durmuş komutanlarını dinliyordu. Doğu Kılıç manevi babasının görev başındayken nasılda korkuç bir hal aldığını, duygularıyla değilde damarlarında akan kanın onuru ile yaşadığını düşündü. Onun ülkesini nasıl sevdiğine çok kez şahit olmuştu Doğu Kılıç. Halbuki sevda vatana da sevda yarede sevdaydı onun için bir anlık gülce düştü aklına yıllardır görmediği sevdası. Ondan başkasına açmadı kalbinin kapılarını oda gelmediğine göre kalbi ebediyen kapalı kalacaktı. Demek ki insanlar böyle duygusuz oluyordu. Bir şeyleri kaybettiğinde...

Belki de bir çok şeyini...

"Komutanım!! " koşmaktan nefes nefese kalmış halde durdu.

" Söyle cenk."

" Daha yeni geldiniz ama aklınız gülce hanımda kaldı sanırım. İki saattir koşuyoruz askeriye sınırından çıkmak üzereyiz. Ne zaman es vereceğiz bittik yemin ederim. "

"Koş işte lan, kaç haftadır hamlamışız zaten karı gibi mızlanıp durma." dedi korkut derin bir nefes vererek.

" Korkut komutanım, demeyin öyle tillahi çok yoruldum siz şimdi odanıza çekilirken ben daha doğu komutanımın verdiği cezaları... Pardon görevleri yerine getireceğim." Time dur işareti yaptığımda herkes olduğu yere çöktü. Sahiden albayı düşünürken çocukları iyi koşturmuşum. Az ilerisi gülceyle onur'u köpekten kaçarken gördüğümüz noktaydı. Ama yine tek konuşan cenkti. Cenk zevzeğinden başka laf eden yok.
Yavaşça cenk'in yanına geçtim. Ensesine iki şaplak geçirdim.

" Kim sana dur dedi? "

" Komutanım az önce dediniz ya, sizde unutkanlık başladı sanırım inci hanımdan rica edelimde size b12 takviye etsin." anlamak istemediği bir şey olduğunda nasılda yokuşa sürüyor pezevenk.

" Ben tim dedim diye hatırlıyorum. Şuandan itibaren cezaların bitene kadar mavi kartallardan biri değilsin. Sen şimdi paşa paşa kalkıyorsun ve emirleri yerine getiriyorsun. Hadi koçum yandan yandan yürü de ense tıraşını görelim." Oflayarak ağlama taklidi yapa yapa ayağa kalktı.

" Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar demişler ne doğruymuş meğer ne gülüyorsunuz lan ? Gün gelir sizde bu konumda olursanız o zaman görürüm ben sizi. "

" Hadi oradan kimse sen olamaz ceza konusunda. " Dedi korkut, Cenk'in bu komik hallerine bir kahkaha patlattı. Cenk pantolonun cebinden çıkardığı çöp poşetine topladığı izmaritleri atıyordu. Özünde iyi çocuktu da işte fazla gevezeydi. Onuda anlıyorum elbette bir noktada. Tim kurulurken önce Cenk"in dosyayı gelmişti elime. Mavi Kartallara seçilen ilk Özel Kuvvet Askeriydi. Dosyasında yazanları okuduğumda böyle bir karaktere sahip olabileceğini başta düşünmemiştim. Sonrasında bir bakıma acılarını mizahıyla örtbas etmeye çalıştığını fark ettim. Timin diğer üyeleriyle karışıp kaynaşınca eski yaraların sarıldığını artık gerçekten gülmek istediği için güldüğünü, içinden geldiği için insanlara takıldığını hissettim. O gün bu gündür ağır dramlarının altında timin neşe kaynağı olmayı başarabilmişti. Çoğu kez espirilerine kızmasamda komutan olarak ufak cezalar kesmeyi kendime görev edinmiştim. Bu cezalar zaman zaman cenk'in de işine yarayınca askeriye etrafında 100 tur atıp izmarit toplamak kaçınılmaz bir son haline geldi. Cenk gözden kaybolurken bende geride kalan time döndüm. Zafer abi, botan, korkut ve lale merakla aylar sonra onlara vereceğim görevi bekliyorlardı. Oysa onları şuan dinlenmeleri için evlerine göndereceğim. Gece saatleri olduğunda yeni bir göreve gidecektik. " Sen" Dedim korkut'u işaret ederek. "Git sevgilinin yanına bir tane daha mı çocuk yapıyorsun ne yapıyorsun bilmem gece hazır vaziyette karşımda ol. " ilk bir duraksasada ardından oturduğu yerden doğrularak ayağa kalktı. " Bir sorun mu var ? Göreve mi gidiyoruz? " göreve döndüğümüz ilk gün operasyona gidiyoruz demek benim içinde kolay değildi elbette. " Gece geldiğinizde öğreneceksiniz. " kaşlarını çatarak bana bakmaya devam etti. " Mizgin... onun durumu ne olacak ? Bizimle gelecek mi ? " merakı elbette Müstakbel eşi ve karnındaki bebeğineydi. " Burada da insana ihtiyacımız vardı iyi oldu bizi buradan yönetir. Hem sen sakin olsana nerede görülmüş korkusuz korkutun bu halleri? Karizma yerle bir olmak üzere haberin olsun." Dedim omzuna vurarak. Başıyla selam verip saniyede uzaklaştı yanımızdan. Zafer abiyi de evine postalarken diğerlerini de aileleriyle vedalaşmaları için gönderdim. Hepsi birden sevdiklerine veda etmek için uzaklaştılar yanımdan. Bilirdik ki görevlerin süresi olmaz. Bir gün diye çıkarsın bir hafta olur uzar bir ay olur kayıp verirsin bir yıl olur. Görevlerin zorluğunun yanında bir de hasret eklendi mi bağrı yanık bir türkü misali kalıyor insan orta yerde ve Hepimiz biliyoruz ki fırsat varken sevmeli sarılmalı insan yanındakine..

Cenk'in peşinden de bir asker göndererek durumu izah etmesini ve evine gitmesini istedim. Ben ise küçük bir hesaplaşmadan sonra akşam yemeği sözü verdiğim güneşimin yanına gidecektim. Daha yeni kavuşmuşken üstelik parmağına taktığım yüzüğün bile üstüne konuşma fırsatımız bile olmamışken ayrılmak zor olacaktı. Demir kapıları birer birer aşarken karanlık duvarların soğuğu öfkeden ateş atan Tenimi kamçılıyordu. Sabah daha kimse gelmeden gelip albayın sorgusuna girmiştim. Anlattıkları ve üstünü örtmeye çalıştığı çoğu şeyi öğrenmiştim. Sabah yeterince haddini bildirmemiş olmalıyım ki yeniden beni görmek istemiş. Onu İçerisinde tuttuğumuz sorgu odasının başındaki nöbetçi askerin kapıyı açmasıyla odaya girdim. Albay çoktan varlığımdan haberdar olmuş olacak ki ellerini önünde birleştirip bakışlarını kapıya dikmiş vaziyette buldum onu. Sabah bıraktığımın aksine toparlanmış dağılmış yüzündeki kanlar temizlenmiş itici bir gülümseme takınmıştı.

" Gözüm yollarda kaldı desem inanacak mısın?"

" Bu kez kendi kanında boğulmak istediğine varsayıyorum çağrını. Ne istiyorsun? " Dedim karşısındaki boş sandalyeye otururak.

" Ne isteyeceğim ben sizin gibilerden? " dedi küstahça.

" Bizim gibiler... yıllarca bizim gibiydin oysa sahi ne ara karar verdin hain olmaya ? "

" Beni çoktan geçtik üsteğmen. Seni konuşacağız timinden ve sevdiğin kadından. " Dedi pis bir kahkaha savurdu havaya. Sevdiğin kadın dedi onun adını ağzına almaya cüret edebildiğine göre sabahtan bu yana yürek yemiş olması gerek.

" Sen onların adını ağzına alamazsın. Sevdiğim kadının adını hele ağzına hiç alamaz, anamazsın bile cüret dahi etme. Senin ağzına alamayacağın kadar temiz bir adı var. Kirletmene müsade etmem albay. " yumruklarımı öfkeyle masaya indirdim. Ardından odanın boş havasını gür kahkahası doldurdu. Yediği dayak ve çektiği işkenceden sonra bu kadar enerjik olabilmesi gözümü yaşarttı. " En gülünç olanı da bu ya doğu; askersin, komutansın diye sevdiklerin hakkında her şeyi bildiğini sanıyorsun. " Ne saçmalıyordu? Kaşlarımı çattım. Söylediklerinden bir mana aramalı mıydım? Bugün konuştuğu her şey aslında son çırpınışlarıydı ve albay öyle zeki ki yıllarca askeriyenin tam kalbinde gerçek kimliğini gizleyebilmiş biriydi. Elbette kendini aklamak için sinsice planları olacaktı.

" Saçmalamanı dinlemeye gelmedim buraya hadi eyvallah. Hapishanede seni bekleyen arkadaşlarına benden selam söyle. " Dedim sandalyeyi ittirerek ayağa kalktığımda tok bir ses çıkardı. " Bekle" dedi emrivaki bir şekilde. Emir verebilecek konumdaymış gibi üstelik.
" Bitmedi söyleyeceklerim. Dinle! " gerisin geri dönerken 1 dakika vermiştim içimden ona. Bir idam mahkumundan bile esirgenmeyen bir süreydi bu. Kendini anlatabilmesi için gayet yeterliydi. " Drakulayı bulursan eğer benden selam söyle. Ama çocuk..." durdu ve masaya kelepçelenmiş olan elini zorladı. " Tehlikedesin, tehlikedesiniz hepiniz. O öylece yakalayabileceğin biri değil. Üstelik en ufak bir hareketinizi sezdiği an Gülce'nin başına bela olacaktır. Gülceyi koru ve o ne derse inan. " dedi sesinde yakalandığından beri ilk defa mahcubiyet kırıntıları vardı. " Gülce ne alaka? Benim yanımda hep güvende o." Dedim tüm bedenim söylediklerimi inkar edercesine geriliyordu. Gülce'nin şuan evde yalnız olmasını hesaba bile katamıyorum. " Konuşsana! bülbül gibi şakıyordun az önce." Öne atılarak iki elimle yakasına yapıştım. Dışarıdaki hareketlilik anlık olarak dikkatimin dağılmasına sebep olsa da hemen toparladım. " 6 ay boyunca doğu kılıç... sadece evlenmek için mi tuttu onu yanında sanıyorsun? Başından beri o evliliğin olmayacağını Erhanda Drakulada biliyordu. Senin o evliliğe müsade etmeyeceğini herkes biliyordu. Gülce dışında. 6 ay boyunca drakula'nın nasıl bir faşist kişiliği olduğuna bizzat şahit oldu. Gülceye istediklerini yapmak kaydıyla hep bir belge imzalatmıştır. Sor bakalım gülceye neymiş o imzaladığı belgeler ? "

Drakula...

O herife bu dünyada cehennemi yaşatmak bana farz oldu artık...

" Gülce bana belgelerden bahsetmedi. Gülce bana o sikik 6 ay ile alakalı hiçbir şeyden bahsetmiyor. Bildiğin bir şeyler varsa bugün anlat albay yarın senin içinde geç olacak geveleme şu lafları. "
Nasıl bir oyunun içine girmiştik böyle? Komutanımız komutan değil vatan haini, ölü bilinenler diri, kendini yenilmez sana bir orospu çocuğu, şerefsiz bir baba... Hayatlarımız öyle karışık bir hal aldı ki verdiğimiz kayıplar, yolundan sapan gerçeklikler ve atılan adımlar. Bundan sonra tek istediğim yalnızca gülcenin mutlu ve güvende olabilirmesiydi.

Öğreniyorum da uzun süre daha mümkün değilmiş gibi görünüyor...

" Örgüt adına imzalar, örgüt lehine imzalardı hepsi. Son 6 ayda yapılan tüm kanunsuz işlerin altında gülcenin imzası var doğu kılıç. Yaptıkları her şeyi ona yıktılar birgün senin onları bulabilme ihtimaline karşı kozları buydu. En ufak hatanızda gülce vatan haini sayılacak. "

En ufak bir hatam da Gülce vatan haini sayılacak...

" Siktir oradan gülce asla öyle bir belgeye imza atmaz." Dedim kendim bile inanmayarak. Atardı öyle zor bir durumda önünü ardını düşünmez en basit yolu tercih ederdi güneş çünkü öyle yapmasını küçükken ben öğrettim ona. Bazen Sözümü dinlememen gerekiyordu güneşim bu tam da öyle bir durumdu...

" Sana neden inanayım? Neden bana bunları anlatıp yardım ediyorsun ? Yine bir oyunun içine çekmeye çalışıyorsan seni şuracıkta öldürürüm albay duydun mu beni öldürürüm. "

" Oyun yok, yalan yok. Bunlar sana borcumdu ödedim. " durdu ve derin bir nefes aldı.

" Neden? "

"Sana ve annene olan samimiyetim gerçekti. Bu söylediklerimi annene görevim bil.Sizi daha tanımamıştım bu işlere karıştığımda sizle tanıştıktan sonra bırakıp kendi halime dönmek istesemde çok zordu. Sonradan öğrendim ki Erhan sizin peşinizdeymiş meğer o günden sonra sizi korumak için uğraştım ama koruyamadım. Anneni... "

Tam o sırada kapı açıldı içeriye onur girdi tüm hiddetiyle.

" Biz Koruyamadık annemizi. Biz! Oğulları olarak. Senin gibi bir pisliğin onu korumuş olması bile bir tehlikeydi onun için." Onur albayı yakasından tuttuğu gibi duvara yapıştırdı. Hiç görmediği annesineydi acısı. Benim çocukluk yıllarımda kalan onun hiç sahip olamadığı annesi. Bu hikayede kimse sütten çıkmış ak kaşık değilken, en çok onur yara almıştı. Hiç kapanmayacak tonla yara... öfkesi ondandı veyahut yıllar sonra değer verdiği birini kaybetmekten korkuyordu. Her ikiside şuan onu haklı gösterirdi.

" Gülce hakkında yalan söyleme. Gülcenin adını ağzına alma adi herif." Bana döndü ateş saçan gözleriyle. "Dinleme şu yalancı iti her lafı yalan. Gülce böyle bir şeyi saklamaz bizden. " albaya inanıyor muydum ? Yıllarca inandığım ve keriz yerine koyulduğum yetmezmiş gibi ona hala inanıyordum. Peki ama neden? Onun gözlerine baktığımda ne düşündüğünü bilecek kadar yıllarım geçti yanında öyle ki odaya girdiğimden beri tek hissetiğim endişe ve mahcubiyetti. Duyguları konusunda yalan söylemeyeceğini biliyorum en azından.

" Biliyorum onur, biliyorum çünkü yıllardır onun yanındayım. O eğitti beni o öğretti duygularımı gizlemeyi o öğretti adam öldürmeyi ondan öğrendim her şeyi ve tüm adımlarını biliyorum. Kahretsin ki Yalan söylemiyor!" Sırtımı dayadığım duvara sertçe bir tekme savurdum. Belanın birini başımızdan yeni def etmişken bir diğeri çıkıp geliyordu üstelik bu defa durum bambaşkaydı. Gülcem vatan haini olarak kabul edilirse olacakları düşünmek dahi istemiyorum. Onun uğrayacağı hayal kırıklığı, bizim boka batışımız sonrasında...

Sikmişim böyle işi düşünme doğu bununda bir çıkar yolunu bulacaksınız. Kartalların kanatları altında o her daim güvende unutma bunu.

" Bunu sevk edin." Dedi onur albayı kapıda bekleyen askere doğru ittirerek. Buradaki son anlarını bizi kurtarmak için harcamıştı. Belki de daha çok ateşe atmıştı kestiremiyorum...

Başımın ağrısıyla gözlerimi kapatıp açtığımda karşımda ki General'in sert Bakışlarına maruz kaldım. Onur burnundan solurken sorgu odasında yaşananları albayın anlattıklarını tek tek general'e anlatıyordu.

" Bu gece çıkacak olduğumuz görevi iptal etmeliyiz. " Dedim sırtımı oturduğum sandalyeden ayırıp general'e doğru eğilerek. Bu gece çıkacağımız operasyon belki de dönüm noktası olacaktı. Albayın sabahki ifadesinden öğrendiklerimizle Drakula ve Erhan'ın zulasını patlatıp en güvendiği adamları yakalamak için Mardin'e gidecektik. Ama bu durumda yapacağımız herhangi bir operasyonda drakula'nın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramazdı.

" Üsteğmenim bu görev diğerleri gibi değil. Üstelik izin almak için nasıl zorlandığımıza bizzat şahitsin."

" Ama komutanım, gülce.."

" Dinle doğu riskli bir görev olacak evet ama sonunda gülceyi tehdit eden tüm kozlar elimizde olabilir. " Dedi onur beni ikna etmek istiyordu. Bir an önce o iki şerefsizi yakalayıp gülceye rahat bir nefes aldırmak istiyordu. Benim istediğimden fazla kimse bunu isteyemezdi ama ya aksi bir durum olurda gülce o pis iftiralara maruz kalırsa?

" Aksi bir durumda olabilir. Hain olarak anılırsa devlet büyükleri araya girer ve işte o zaman biz bir şey yapamayız. "

" Haklısın, haklısın evet ama çözümü geri çekilmek değil. Hem albayın ifadesi kayıtlarda kanıt olarak onu sunarız. "

" Sorun o değil ki sonrasını düşün bizim içimizde ne konumda olacağını, mesleğine çalınacak kara lekeyi düşün, belki bir daha görevini yapamayacak bunları düşünmem lazım benim. Her şey bittiğinde gülceden geriye bir enkaz kalsın istemiyorum. Yaşayabilsin yeniden hayat dolu bir öğretmen olarak karşımızda durabilsin bizi hep sevebilsin istiyorum onur." Komutana geri döndüm." Komutanım izin verin önce gülce ile konuşayım gece yola çıkacaksakta her şeyi bilmeye hakkı var ne bileyim ya da onun olası durumda başına geleceklerden haberi olması lazım. " Onu savunmasızca geride bırakıp gidemezdim. Tüm engeller kalktığında hayatımın bir parçası belki de bütün parçası o olacaktı. Gizlediğim her şey yara açacaktı buna izin veremem.

" Tamam öyle olsun istediğin gibi olsun üsteğmenim. Ama geri döndüğünde bir karar vermiş ol. Sonucuna katlanacağın bir karar olacak bu. "

" Emredersiniz komutanım." Onurda benimle birlikte ayaklanırken selam verip makamından çıktık. Koridorda ilerlerken Onur inatla omzunu omzuma sürtmeye devam ediyordu.

" Bazen, bak bazen diyorum doğu... kardeşim olduğundan şüphe ediyorum. Aptal mısın oğlum sen! Koruyacağız lan! o kız bizim en kıymetlimiz onu sonuna kadar koruyacağız. Aksini düşünmen bile aptalca. Birgün ölüp gitsen mavi kartallar var ben varım yıllardır korudum onu sen gittiğinde de korumayı bilirim elbette. Korkun yersiz gidip bulalım adamları işte dışarıda başı boş gezip tehlike yaratmalarındansa gözümüzün önünde olurlar en ufak bir hareketlerinde müdahale ederiz. Bunun bu kadar düşünecek neyi var amına koyayım. Ya aşk gözünü kör etti gerçek manada ya da eski cesaretin yok hangisi? " komutanın odasından çıktığımızdan beri çocuk gibi fırça yiyordum. Heyheylerin tepeme toplanmasına ramak kaldı. Belki oda bunu istiyordu damarıma basıp görevi onaylamamı bekliyordu. " Onur." Dedim Onur dememe fazlasıyla kızdığını bildiğim halde. Hep o kızdıracak değildi ya. Kaşları havada adımlarını kesip önümde durdu. " Önce büyüğün olduğumu idrak et sen." Dedi burnundan solumaya devam ediyordu.
"Ben o kıza dün gece evlenme teklifi ettim. Belki de güneşim heyecanla evde beni bekliyor. Nasıl diyeyim en ufak bir hatada vatan haini olarak yargılanacaksın kendini hazır et bu arada da göreve gidiyorum eski nişanlını ve babanı yakalamaya mı diyeyim abi? Kafayı mı yedireyim kıza? Yoksa kendi kafama mı sıkayım? " neydi ki zaten beklentim hayatlarımız pamuk ipliğine bağlıyken fazla toz pembe düşünüyorduk.

Mutsuzluk bir lanet olsa önce bize uğrar sonra insanlığı ele geçirirdi...

" Komutanım!!"

" Az önce ne dedin sen?"

" Lan rolümü çalmaya bu kadar mı heveslisin az bekleseydin bari." Göz devirdim korkuta. Bunların burada ne işi vardı? Az önce söylediğim her şeyi duymuşlar mıydı?

" Ne zamandır orada bekliyorsunuz siz?"

" Her şeye kulak misafiri olacak kadar komutanım. Teklif... evlilik... operasyon... Vatan ha... " kafasına attığım bir fiskeyle kestim sesini Cenk'in. " Ayarsızsın hiç ayarın yok senin. Anladık başından beri buradaymışsınız her şeye aşinasınız maşallah önünüze bir dosya koysam yüz defa okuyup anca anlarsınız ama duymamanız gerekenleri hemen idrak edersiniz. " Korkut koca bir adım atarak yanıma geldi. Kolunu omzuma geçirdi." Sence bu alelade bir konu mu ? Evlilik teklifi ettiğini söyledin. Seni dize getireni tebrik etmek lazım." Dedi gevşek gevşek konuşarak. " Seni dize getiren gibi mi korkusuz korkut!" Bir hışım kolunun altından çıktım.

" Heyt be! kardeşim evleniyor. "

" Onurr! " Dedim uyarır bir tonda bu uyarı hepsineydi.

" Dillendirmeyin şunu. Kızın kulağına gider utanır. Kesin sesinizi. " zar zor gönül bahçemizde çiçekler açtırıyoruz onunda dalını utandırıp kırmak istemem. Daha ben bile bu fikre alışmamış, idrak edememişken bu hergelelere durumu nasıl izah edeyim ki! " Hem sizin çoktan bu sınırları terk etmiş olmanız lazımdı. Hadi hepsini geçtim! Peki ya korkut üsteğmenim sen ne sikim bunlara uyup hamile Müstakbel karının yanına gitmiyorsun ha? " Sanki bu anı önceden sezip ayak uydurmuşlar gibi. İllaki söylerdik fakat daha biz bile konuşamamışken ne diye anlatacaktım ki ? Ya evde sabahtan beri beni bekleyen güneş sıkılıp evlenmekten vazgeçtiyse? Bu ne böyle bir ömür seni mi bekleyeceğim dediyse?

Sıçma doğu... Gülce'nin öyle bir şey demeyeceğini ve hatta bir ömür bile olsa seni beklemekten asla vazgeçmeyeceğini gördün...

" Şimdi şöyle oldu komutanım. Korkut komutanım sizin sinirli olduğunuzu ve sizi böyle bırakamayacağımızı söyledi bizde sizi takip ediyorduk. Ne bilelim böyle özel konuları bas bas bağırarak konuşacağınızı." Dedi Lale bir nefeste. Konuşmaz konuşmaz konuştuğunda da susmuyordu bu kız.

" Birincisi sizden saklayacağım özel bir şeyim olamaz siz benim timimden öte kardeşlerimsiniz. İkincisi daha dün gece alınmış bir karar ve biz bile oturup adam akıllı konuşmadık. " Öyleydi uyuyup kalmıştık. Uykuyu sevmeyen ben güneşin yanında kedi gibi sızıp kalıyordum.

" Demedim mi ? Dün bizi kıskanmış gitmiş hemen teklif etmiş şerefsiz komutan..." dedi korkut yalandan burun kıvırarak. Eskiden olsa belki bu dediklerini ciddiye alır ve bu evliliği onaylamadığını düşünebilirdim. Oysa şimdi gülceyi sevip sayıyor ve en çok onun bu habere sevindiğinin farkındayım. " Ve üçüncü... kimseyi kıskanmadan kendi hür irademle gülceye evlilik teklifi ettim. Öyle ki sen dün etmemiş olsan da bu benim planladığım bir şeydi. Bir türlü fırsat bulamamıştım. Belkii! Belki biraz gaza gelmiş olabilirim yalnızca." Dedim sonda alaycı bir bakış atarak. " Ne diyelim hayırlı olsun komutanım. Şimdilik iyi hoş bir de çocuk olsun o zaman görüşelim sizinle. Bizim aslanlar olsun mu size kedicik..." Zafer abi evliliğinden hep dem vururdu. Çok severek evlendiklerini fakat evliliğin bizim mesleğe uygun olmadığını vurgulardı. Zira onlar öyle olmuş diye bizde olacak değildik ya. Korkutlarda iş başka boyuttayken bizde ise beklenenin dönüşüyle hep bayram olurdu biliyorum. Öyle olacaktı. İçimi sıkan, şu güzel haberin orta yerinde bile kalbimi sıkıştıran tek şey gülcenin zaten beklemeye alışık olduğu...

Yıllarca annesini...

Yıllarca çocukluk aşkını...

Şimdi ise bir ömür can yoldaşını...

Onu bu döngüye tekrar sokmak en kötüsüyken birde onu bensizlikle baş başa bırakma korkusu en felaketi tüm duyguların. Ama biliyorum! Gıkını bile çıkarmadan o pencere pervazında öylece beni bekler. Bir akşam elimde ekmek poşetiyle gelip kapıyı çalarsam en mesut o olur dahasını da istemez, dile getirmez. Onu bu kör talihe mahkum ettiğim için belki de en çok kendime kızıyorum. Kızıyorum ama onsuz olamayacağını da biliyorum.

" E hadi tebrikleriniz bittiyse gidelim. Malum evde bekleyenler var." önümdeki cenk'i ensesinden tutup çekiştirdim.

" kendi adınıza konuşun." Dedi onur omuz silkerek. Ne o ? Alındı mı bu şimdi? Bu tafrası kimeydi?

" Ne o? Senden önce evlenip sıranı aldım diye mi kızdın sen abisi? " küçük bir çocuğu sarmalar gibi kol attım onur'a. " Kaçıncı yüzyıldayız Üsteğmenim ? Hem sen ben ne fark edecek evlen işte mutlu ol. Hayatında değer verdiğin biri varken, seni seven biri varken mutlu ol. " bunları bana mı söylüyordu yoksa iki saattir gözlerinin içine bakarak vurguladığı Laleye mi bilemedim. Birbirlerinden hiç haz etmeyen iki inat keçi bakışlarıyla ne anlatmak istiyor asıl çözseydim garip olurdu. Neyse ne doğu... senin vermen gereken bir karar var. Durmuş burada milletin ahlak bekçiliğini yapıyorsun.

Hasbinallah!

Tim önde ben arkada içimden kendi kendime saydırırken askeriyenin çıkışına doğru vardığımızda boy boy sıralanmış çam ağaçları feryat eden özsaygımın sesini duymuş olacak ki dikkatimi çektiler. Onur gerisin geri dönüp beni beklerken ona durmaması için işaret çaktım. " Bir şey unutmuşum siz gidin beni beklemeyin." Sözümün üstüne dalton kardeşler gibi sıralanmış mavi kartalların arasına karıştı, gözden kayboldular. Bir süre koca adımlarımla bahçeyi karışladıktan sonra uzaktan bakıldığında bile diğerlerinin arasında heybetiyle dikkat çeken çam ağacının altında adımlarımı sonlandırdım. Gözüm yerde kozalak aramaya koyulsada daha bir saat öncesinde cenk'e tüm bahçeyi temizlettirdiğim aklıma geldi. Yeniden hunharca bir küfür savruldu dilimin ucundan. Koca ağaç! Arada bul kozalak üstelik bu mevsimde...

Neyse ki! Bende koca bir adamdım. 2 metre boyumla ulaşamayacağım yer olmadığını düşünüyorum. Gözlerim yeniden kurumaya yüz tutmuş iğneli yapraklar arasında gezintiye çıktılar. Kısa bir süre sonra gözlerim zafer kazanmış gibi parladı. Sağ omzumun hemen üstündeki dallarda birsürü kozalak görünüyordu. Onları toplamak zor olmadı. Kolumu uzattım ve yetecek kadar kozayı arabadan aldığım bez torbaya doldurdum. Hava kararmak üzereyken gülce'nin hala aramaması bünyemde bir anlık panik yaratsada onur'a mesaj atıp üst kata çıkarak onu yoklamasını istedim.

KİMDEN: SÜS KÖPEĞİ
Her şey yolunda ve seni bekliyor. Ben olsam çabuk gelirdim!

Ne demek istediği üzerine kafa yoracak kadar vaktim yoktu. Onun yerine arabayı gazlayıp bir kırtasiyeden kozaları boyamak için renk renk boyalar, onları koyabilmek için ahşap bir kutu ve bizde anısı çok olan bizi birbirimize tekrar kavuşturan günlüklerden doldurması üzere bir yenisini daha aldım. Bu kez güzel anılarla dolup taşacaktı o sayfalar. Özenle onları paketlettirerek kırtasiyeden ayrıldım. Çok geçmeden eve ulaştığımda kalbimin o eve girmek adına ilk defa bu kadar can attığına şahit oldum. Yıllardır oturduğum siteye ayaklarım ilk defa geri geri gitmedi. Kendimi bir tuhaf hissetmemle eş değer tüm hisler vücudumda kol gezmeye başladı. İlk asansöre binme fikrini düşünsemde sonradan merdivenlere yöneldim. İçimdeki heyecana efor sarf ettirmek iyi gelir diye düşünmüştüm oysa boşuna merdiven çıkmakla kaldım. Heyecanım daha da artarken yitip giden nefeslerime üzüldüm. Zira Gülcemi nefessiz kalana kadar öpme istediği ile yanıp tutuşuyordum. Cebimdenki anahtara elim giderken son anda vazgeçip zile bastım. İkinci çalışımda tok bir sesle kapı açıldı. Gözlerim 25 yıl bu anı beklemiş olmalı... içimdeki serseri heyecan boşuna değilmiş. Karşımda duran güneş..

" içeri geçelim!" Diyebildim. Onu savrak bir hareketle içeriye iterek kapıyı ardımdan kapattım. Sırtı duvara gelmesin diye elimi koyduğum duvar şiddetimden 5 cm ötelenmiş gibi duruyordu. "Ama bu.. Bu çok fazla..." dedim parmaklarım gözünün önüne gelen saç tutamlarını geriye atarken.

" Oyunu kuralına göre oynamalıyız güzellik. Ve bu şekilde karşıma çıkarsan kural ihlali yaparım haberin olsun." Yüzünde beliren gülüşüne düşünmeden tüm ömrümü adardım. Üstüne giydiği beyaz uçuş uçuş elbisesinin sırt dekoltesini ancak kapı kapanıp elim sırtında gezintiye çıktığında fark ettim. Ön kısmı ve boyu yeterince cüretkar değilmiş gibi sırt dekolteside varmış iki karış olan elbisenin. Diken tasarımcıyı tebrik etmek lazım. Ben terzinin derdine düşmüşken yanağıma minik bir öpücük kondurup salona hızlı adımlarla ilerledi. Bir elim yanağıma, öptüğü yere giderken diger elim ona hazırladığım hediye kutusunu taşımanın derdindeydi. Ardından üstüme çeki düzen vererek kedi misali peşinden gittim. " Öyle bir öpücükle kurtulabilecek misin gülce hanım?! " gördüğüm yemek masası ile ikinci bir şok dalgası yayıldı bedenime. Onur bunu ima etmiş olmalı diye geçirdim içimden. Benim için yapılan şeylerin kırk yıl kölesi olurdum. Oysa gülce bana yemek yapmış olmasaydı da yine de onun seve seve kölesi olurdum. Çünkü Gülcem hayatımda hep istisnaları ile var olacaktı...

" Uzun süre sonra ilk defa normal bir çift olabilmenin adına...tüm bunlar." dedi üstündeki kıyafet de normal bir çift olabilmenin içinde olmalı. Zira her gün bu şekilde giyirse işimiz iş... 'Normal bir gün' dedi sanırım az önce kaçırdım orayı. Normal bir günde normal insanlar nasıl yaşıyordu ki ? Bu mesleği seçtiğim gün tüm normallerden vazgeçtim çünkü. Normalleri yaşamak bize yasaktı. İşinde gücünde insanların da bizim hayatımızı yaşaması yasak olduğu gibi... kimse dağdaki çakalı indirip üstüne karısının koynuna girmiyordur bizim aksimize. Kaç kez şahit oldum zafer abinin elindeki kanları temizleyip beş dakika sonra karısına sarıldığına. Ve hiçbir normal kadın ise kocasını allayıp pullayıp ölüme göndermiyordur. Ama daha yolun başında olan, başındayken bile bir sürü derdi olan karşımdaki bu kadına şimdilik bunları söyleyemezdim. Zira dile getirmesede zaten hepsinin aklının bir köşesinde yuva yaptığını biliyorum. Benim güneşim zeki bir kadın. Yine de bugün albaydan öğrendiklerimi ve gece çıkacağım operasyonu en azından hazırladığı yemekleri yiyene kadar bilmese daha güzel olacak. Yokluğumda yemek yemeyeceğini adım kadar biliyorum. En azından şimdilik depolasa fena olmaz. Evet kararımı gülce kapıyı açtığında verdim. Gülcem'e gelen merdivenleri tırmanırken verdim. Gece o göreve gidip ne pahasına olursa olsun o iki şerefsizi yakalayacağım. Çünkü gülcemin açacağı kapıya varma hissi çok güzelmiş...

Kolumdaki saate baktığımda saatin 7'ye yaklaştığını gördüm. Yeteri kadar vaktimiz var görünüyordu. Elimdeki kutuyu gülceye doğru uzattım. " Bu senin için." Gözlerinde şaşkınlık belirdi birden. Beklemiyor olmalıydı. Kendisi bunca emek verirken benim iş çıkışı aklıma gelen hediye ne ki? Sevinçle elimdeki kutuyu kendi kolları arasına aldı.
" Bu da ne böyle doğu? " bir yandan kutuyu açmaya çalışıp bir yandan bana laf yetiştiriyordu. " açınca görürsün, hadi aç bakalım." Dememle kozaların ortaya çıkması bir oldu. Bir kucak dolusu kozalğı yemek masasının boş kısmına koydu. " Ama bunlar! Bir sürü ve çok güzeller. " kutudaki sonuncu kozalağıda çıkarıp diğerlerinin yanına koydu. Yanağıma uzanıp bir öpücük kondurdu. Bu kız bu gece beni kalpten götürmeye yemin etmiş gibiydi. yaptığı temaslar kalbimi tekletiyordu. " Başka bir şeyler daha olmalı oralarda. " lafımın üstüne kutunun içine ellerini daldırdı. Sırasıyla önce renk renk boyaları çıkardı sonrasında onun için almış olduğum mor ciltli kilidi olan günlüğü çıkardı.

" Ama ağlarım..." dedi çocuk gibi dudak büzerek. " Tüm bunlar geçmiş ve gelecek arasında bir köprüydü bizim için. Eskisi gibi olabilmenin minik adımları. Ona kozalaklar topladım çünkü 10 yaşımdayken de ona kozalak toplardım, yokluğumda boyaması için. Ve günlüğü aldım yokluğumda ona yoldaşlık edebilsin diye...

Ağlıyor muydu o?

" Ama hayır gülcem ağlama neden ağlıyorsun? "

" Sen yine gidecek misin? Beni bunlarla kandırıyorsun ? " dedi zor bela anlaşılır bir ses ile.

Senin aklını sikeyim doğu! Kıza hediye vereceğim derken elime yüzüme bulaştırdım. Hemde gerçekten gideceğim gecenin akşamında sıçıp sıvamam harika oldu aferin.

"Güneşim o niyetle almadım." Dedim yüzük olan elini avucumun içine aldım. " Dün yeni bir başlangıç yapınca, eskisi gibi olalım istedim. Kozalak boyayalım, birbirimize günlük yazalım istedim. Üzdüysem eğer özür dilerim güzelim."

" Gidecek misin ? " dedi avuç içimdeki elini çekerek. Ne diyecektim ki ?

" Güzelim bak, gerçekten o niyetle almadım. "

" Gidecek misin dedim doğu? " küskünce koltuğun bana uzak olan köşesine oturdu. Bakışları aksini istese de ona şuan istediği cevabı veremezdim. Yanına geçip tüm itirazlarına rağmen göğsüme doğru çektim onu. Bedeni kollarımın arasındayken bile gitmemden korkuyor gibiydi. " Gideceğim... ama gitmeyeceğim. Yani öyle düşündüğün gibi bir gitmek değil. Senin için atan bu kalple öylece gitmek kolay mı sanıyorsun? Görev. Yalnızca görev için gideceğim ama senin için geri döneceğim." Bu kez dönecektim. Ölüm bile dönüyor olsa verdiğim sözü tutacaktım. Kurulan onca hayale bir yaşam borçluyuz. Dönüp o hayalleri gerçekleştireceğiz.

" Söz verme... Bu kez söz verme ama dön." Dedi koynuma daha çok kafasını gömerken. " Döndüğümde düğün alayını hazır görmek isterim gülce hanım. Öyle kuru kuru dön demekle olmaz. Geri dönebilmek için savaşacağım bir amacım olmalı değil mi ? " Dememle kaşlarını birden çattı. Göğsüme vurarak uzaklaştırdı bedenini. " Ne yani seni bekliyor olmam yetmez mi ? İlla evleceksek mi döneceksin doğu? " Şimdi anlaşıldı karın ağrısı. " O işin espiri tarafıydı ortam biraz yumuşasın diye. Ama yine de döndüğümde evlensek fena olmaz ha? Ben sevdim bu fikri. " oldu canım der gibi bir bakış gönderdi. Son söylediğimde ciddiydim. Artık sonsuza kadar onunla uyuyup onunla uyanmak istiyordum. Eve canım sıkkın geldiğinde tüm ruhumu onda dinlendirmek, yılların acısını çıkarırcasına çok daha çok sevmek istiyordum onu. Belki... kim bilir eşim oyken benzerlerini de birlikte yapardık.
Güzel! Sevdim bunları. Bana düşen operasyonu başarıyla tamamlayıp dönmekken güneşime yine beklemek kalıyordu. Canı içinde benim için atan kalbiyle beklemek...

" Doğu! Kime diyorum hadi yemekler soğuyacak masaya geeel." Bu kız ne ara gitti masanın başına?

" Ellerimi yıkayıp hemen geliyorum güneşim. " O mutfağa doğru giderken bende ellerimi yıkayıp masaya geri döndüm. Gülce o esnada çorbaları servis ediyordu. Açılan dekoltesiden habersiz... bakmamak için nefsim ile verdiğim mücadelenin daha birinci dakikasında nefsim kazanmış şuan gözlerime ziyafet sunuyordu...

O esnada zil çaldı birden. Gülcede düşüncelere dalmış olmalı ki yerinden sıçradı. Hangi bok beyinli bu saate geliyordu bu eve ? En güzel anlarımızın içine ediyordu? " Birini mi bekliyorduk? " o sırada gülce panik olmuş 2 karış olan eteğini uzaması mümkünmüş gibi çekiştirip duruyordu. Çalmaya devam eden zil ile karşımdaki görüntü fazlasıyla Sinirlerimin zıplamasına yetti. " Git şu üstüne bir şeyler giy. " oda bunu akıllıca bulmuş ki ikiletmeden yatak odasına doğru koştu. Kapıya doğru giderken arkasından bağırdım. " Kapalı olsun mümkünse! 20 40 karış falan." Bir kere daha çalan zille kapının ardındakinin duyacağı şekilde küfrettim. Kapıyı yerinden sökercesine açtım. Karşımda gördüklerimle şaşırmadan edemedim.

" Siz? "

" hayırlı akşamlar Komutanım. Şey bize yemek var dendi." Dedi mizgin kafasını kaldırmış arkamdan görünen yemek masasıyla bakışıyordu. Daha yok dememe kalmadan omzuma çarparak içeriye girdi.

" Demiştim size ziyaret var diye."

"ONUR!!" SİKTİM BELANI.

" Sana kim gel dedi lan. "

" Abinle düzgün konuş hem nasıl misafirperverlik bu böyle elinden gelse kovacaksın."

" Kovuyorum zaten çıkın dışarıya. Müstakbel karımla baş başa yemek yiyeceğiz. Defolun! " söylediklerimi hiçbiri umursamadı.

" Çekil, Çekil şuradan da geçelim. " sabır çektim seslice.

" Zafer abi sende mi ya ? Senin ne işin var git karının yanına abicim"

" Sorma doğu, biliyorsun küçük doğu huysuz kime çektiyse! Hanım yemek yapamıyor. Onur öyle yemek var deyince koşa koşa geldim. "

" Lan aşevimi burası!!" Oda Sözümü dinlemeyip girdi içeriye. Dingonun ahırı ya bizim ev. En sonunda pes ettim. Kapıyı kapatarak peşlerinden içeriye girdim.

" Gelen kimmiş?" Saçını düzelterek odaya giren gülce timi karşısında görünce oda benim gibi şok geçirdi.

" Yemeğe misafirlerimiz varmış hayatım. " Dedim tıslayarak.

" oof bee ellerine sağlık öğretmen gülce hanım yenge. Hepsi çok güzel görünüyor " dedi cenk sofranın başında 360 derece dönerken. Gülce'nin Kaşları çatılırken onur'a döndü. " Ben yalnızca seni çağırmıştım ve sende kabul etmemiştin. "

" Sen bunu yemeğe mi çağırdın gülce!"

" Şey yani öyle sofrayı görünce buyur ettim doğu ne bileyim böyle sürü gibi geleceklerini. " sesli bir sabır daha çektim.

Çok güzel her şey tamda hayal ettiğimiz gibi süper değil mi !

" Ayıp olmazsa yemeğe geçelim mi acıktım da malum iki can taşıyorum."

" ya mizgin ne ayıbı sana ayıp falan yok. Hemen tabak getiriyorum size bekleyin." Gülce telaşla mutfağa geçti. Korkut ise bir yandan pis pis gülüyordu.

" Ne var lan? "

" İki kuruşluk keyfimiz vardı içine ettiniz ama durun siz sorarım bunun hesabını. "

" Komutanım!" Diyen cenk'e döndürdüm sinirden kasılan bedenimi.

" Yanağınızda ruj izi var. "

Hay bin bela!

Gülce şuan burada olsa yerin dibine girerdi de çıkamazdı kesin. Elimle yanağımı kapatarak gülce'nin peşinden mutfağa gittim bende Son işittiğim korkut'un sesi oldu.

"Çok ateşli bir akşam yemeğini bölmüşüz anlaşılan gençler. " Timin kahkaha seslerini duyan gülce önce sorguladı sonra yüzümdeki ruj izini görmüş olacak ki hemen bir peçete yardımı ile yanağımı rujundan arındırdı.

Sikeyim...

" insanları yalnız bırakmazsanız olacağı buydu. Ben size gelmeyelim dedim." Onurun bu sözleri üzerine tüm tim bakışlarını ona çevirdi. O bakışlar öyle bir bakıştı ki! Onur muhtemelen altında ezildi.

Yemekler yenildi, Mizgin hala iştahla bir yerlerde bir şeyleri midesine indirirken korkutta ona refakat ediyordu. Benim öfkeli bakışlarımı yumuşatan güneşimin varlığıyla diğerleri de çaylarını yudumluyordu. Fakat az kaldı kollarından tutup kapının önüne koymamaya... Kolumdaki saate baktığımda saatin 10'a geldiğini gördüm. Zaman daralıyordu. Bu itcikler hala yerlerinden kımıldamıyordu.

" Zafer abi karın seni beklemiyor mu ?"

" Yok be oğlum o çoktan küçük doğuyu uyutup kendiside pek kıymetli telefon görüşmelerinden birini yapıyordur. Dediğin iyi oldu bak aklıma geldi yine. Kadın milleti değil mi kardeşim. Mikser gibi taa kalk sen kaç kilometre öteden memleketi karıştır. Benim hanımdan korkulur. Gene başımı ağrıtacak eve gidince..." Bir laf söyledim bin laf işittim. Sanki şuan ben onu karısıyla başbaşa bırakmıyormuşum gibi sıkıntıyla nefes verdi.

Estağfurullah abicim o sıkıntı bana ait...

" Millet ufaktan kalksak iyi olacak komutanımın gülce öğretmen hanım yenge ile konuşacakları vardır. "

" Gözlerim yaşardı cenk! Sen düşünür müydün böyle şeyleri meğer aralarında bir akıllı sen varmışsın." Gülce yandan yandan beni dürterken çocuk gibi dudak büzerek sustum.

" Aşk olsun komutanım."

" Rahat bıraksanız olacakta işte akbaba gibi çöktüğünüzden aşk meşk olduğu yok..."

" Doğuu!"

" Mavi kartallar! Haydi bakalım..." elinde bir tabak sarmayla şuan parktaki çocuk görse ciddiye almazdı korkutu ama o koca time söz geçirmeye çalışıyordu. " yavaştan gidelim. Herkesin kendi arasında konuşması gereken mevzuları vardır. Malum benimde 2 adet hesap vermem gereken kişi var." Elindeki sarmadan birini hunharca mizginin ağzına tıktı.

" Vay be komutanım şaka maka baba oluyorsunuz. "

" Öyle ya öyle. " iç çekerek baktı mizgin'e. Kıskanmıyordum elbette şu görevden sağ salim dönelim bizim içinde yoluna girecekti her şey. Korkutun aksine önce nikah, düğün ve sonrasında çocuktu niyetim. Bir Türk'e yaraşır şekilde gelenek, görenek ve örf adet çerçevesinde güneşime kavuşacaktım. Sevdiğime Gelenekçi ve geri kafalı adamdım. Eski aşklar eski aşıklar misali... Her şey en özelinden en güzelinden olmalıydı. Elbette Korkut ve Mizgin'in kararlarına da saygı duyup kınamıyorum. Hem fena mı oldu en basitinden amca oluverdim.

Gülce'nin biraz daha kalsaydınız ısmarlarına arka planda göz devirmekten yorulmuştum. İyilik timsali güneşim...

Herkes gittiğinde evde garip bir sessizlik oluştu. Gülce boş bardakları mutfağa götürüyordu. Amaç boş bardaklar değildi oysa ki bunu gönülden biliyordum. Korkuyordu. Yapacak olduğumuz konuşmadan, Gidecek olmamdam ve dahasından...
Onunla bir mutfağa gittiğimde elindeki bardakları alıp lavabonun içine koydum. Ardından bir bardak kırılma sesi geldi.

" Çok yavaş koymuştum oysa ki! Yazık oldu." Dedim güneşi kollarımın arasına çekerken.

" Ne demezsin! Karşı komşu duydu çıkan sesi. Kafama fırlatsaydın. Bu gidişle onu da yaparsın sen."

" Aramıza değil bir nesne feriştahı gelse göreceği muamele budur kızım. Akşamdan beri ne çektim biliyor musun gözlerine bakıp konuşamamak nasıldı, Sen gelmişsin burada bardak derdine düşmüşsün." Sol elinin tersi ile yanağını sildiğinde idrak edebildim gözyaşı olduğunu.

Biraz fazla suluydu gözlerimiz?

" Ne... ne yaptım ki? Neden ağlıyorsun yine güzelim?

" Korkuyorum." Dedi ikiletmeden.

" Senin aksine olumlu düşünemeyip korkuyorum doğu. Gidipte dönmemenden, dönüpte kavuşamamaktan. Biliyorum bu gidişlere alışmam lazım onu da biliyorum. Ama sen daha dün bana evlenme teklifi ettin. Doğru düzgün kutlayamadık. Sevinci bile kursağımızda kaldı. "

" Benim aksime güneşim bu konuda sen suçlusun. Ben mi dedim yemeğe çağır timi diye ? İt herifler aç. Gelecekler belli mi değil? Oyüzden buna üzülme kızarım. Hele hiç ağlama kara gözlerinden öperim onlara daha yazık. Gelince... kutlayacağız. Üstüne geç kaldığımız tüm kutlamalar adına bir şampanya patlatıp öyle de kutlayacağız. Bu saatten sonra yok bu gözlere gam, keder... Yanında değilken bile en çok senindeyim ben. Bunu bil ona göre hareket et bir daha üzme benim olanı." minik bir tebessüm yakaladım yanağında, oluşan gamzesi hemen de kendini ele veriyordu. Sevilmelerin ev güzelini hak ediyordu benim güneşim. Geç kalmışlıklara inat seveceğim onu. Öyle seveceğim ki geçen yıllar utanacak bizi ayırdığına. Kömür gözlerine birer öpücük kondurdum. Aniden bacaklarına dolandığım kollarımla kendini kucağımda buldu.

" Ne yapıyorsun doğu?"

" Bebeğimi yatağına götürüyorum."

" Ne bebek ama! Kaç kiloyum senin haberin var mı? "

" 40 mı? 45 mi? " Dedim onu yatağın üstüne nazikçe bırakarak. Ayağındaki ev botunu çıkardım arkasına yastık koyarak yatak başlığına sırtını yaslamasını sağladım.

" 52 "

" Ne 52 ? "

" kilomu sordun ya 52 işte."

" Kızım nasıl kilo o öyle olsa olsa korkutun ayak numarası olur ancak 52."

" Abart istersen korkut dev mi? "

" Bilmem dikkat etmedim. "

" iri olduğu doğru, ama devler ancak masallarda olur. O yüzden 52 sadece benim kilom doğu bey. " şakaya vursam da ayrı kaldığımız 6 ay içerisinde fazlasıyla kilo vermişti. Bu 52'yi belkide yanımda olduğu sürece gördü bilmiyorum.

" Senin acilen kilo alman lazım. Sana kilo aldırmamız lazım."

" Kolay kilo alan biri değilim. Öyle su içse yarayan, mutfağın önünden geçse kilo alan tiplerin aksine yiyip de kilo alayaman herkesin nefret ettiği diğer kesimdeyim. "

" O zaman bizde başka yollardan kilo almanı sağlarız olmaz mı ? "

Kastettiğimi anlamamış olmalı kastettiğim bambaşka şeylerdi. Kast ettiğim aile olabilmekti, başka bebeklerdi...

"Neyse bu konuyu dönünce uzun uzadıya konuşuruz." Yanakları çoktan anladığını belli ederken bozuntuya vermeden kollarımın arasına girdi. Bu huzuru bozmak istemezken anlatacaklarımı bilmeye hakkı vardı. Ve vakit kalmamıştı.

" Güneşim... Neresinden başlasam, neresinden tutsam da seni incitmeden bildiklerimi sana aktarsam kestiremiyorum. Ama anlatmak zorundayım. Gittiğimde bir de bilinmezlerle uğraşmanı istemiyorum. Beni iyi dinle olur mu?" küçük bir çocuğun ailesinin sözünü dinlemesi gibiydi kafa sallayışı. Gözümde masumluğuna masumluk katan hal ve hareketleri... " Benim yokluğumda" Dedim yutkundum. Açacağım konunun gülce üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkiden korkuyordum. " 6 ay boyunca o şerefsizlerin verdiği herhangi bir belgeye imza attın mı? " Duyduklarıyla kafasını kaldırıp maviliklerime dikti kömür gözlerini. Bu bakışları tanıyordum. 10 yaşındaki gülce ödevini yapmadığında veya ödevini evde unuttuğunda aynı bu bakışları takınırdı.

Suçluluk.

Suçunu biliyordu, birşeylere imza attığını biliyordu. " belgeler neyle ilgiliydi bir fikrin öngörü var mı güzelim? " okumadan asla imza atacak biri değil. Tabi zorda kalmadığı sürece.

" Ben... evet imzaladım ama içeriğinin ne olduğunu bilmiyorum." Kaşlarım istemsizce havaya doğru kıvrıldı. " yani, okuma fırsatım olmadı hiç. Önemsiz dediler senin canına karşılık düşünmeden imzaladım hepsini. " Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Benimle tehdit etmişlerdi güneşimi. " Orada kendimi bir dakika bile düşünmedim. Ne olacağım başıma ne geleceğini bir kere bile düşünmedim doğu. Ne yaparsam yaşarsın, ne yaparsam mesleğini riske atmam, ne yaparsam bu kalbin benim için atmaya devam eder. Bunları düşünmekten bir kez bile sorgulamadım emirlerini." Dedi ardından boğazını temizledi. Nasıl! Nasıl bu kadar her şeyden önce gelirdim onun için bilmez mi canı benim ondaki tek emanetim. Sıkıntıyla soluğumu saçlarının arasına gönderdiğimde bu kez oturur pozisyon aldı.

" Bir sorun mu var bu konuyla alakalı?" Başımı aşağı yukarı salladım. Parmaklarım kabaran saçlarını yatıştırmaya çalışıyordu. Ben ise onun korkan yüreğini.

" Ne? Söyle hadi, ne oldu? "

" Peşindeler gülcem. Bu kez daha haince. Sırf bizim kurtarma imkanımız olmasın diye devlet büyüklerinin araya sokmakla tehdit ediyorlar bizi. "

" Nasıl? Neyle? "

" Attığın imzalarla 6 ay boyunca yaptıkları eylemlerin, katliamların ardına seni koymuşlar." Sesimdeki endişe onu tedirgin etti.

" Amaa... Bu nasıl olur? Ben bana verdikleri emirlere bile uymadım. Babam, benim yerime lider artık sensin dediğinde bile kimsenin canına zarar vermedim. Gittiğim çoğu köyde aksine oralardaki Türklere sizin varlığınızdan, yalnız olmadıklarından, onlar için umudun hep var olduğundan bahsettim. " doğruydu. Onur da bahsetmişti bunlardan. Güzel yüreklim yine iyi niyetinin ardından hep darbe yiyordu. Biliyorum o gittiği köyleri, yerli halkın nasıl askeri sevmediğini, aralarındaki Türklerin civardaki Türk köylerinin nasıl bir baskı altında olduğunu da. Gülcem 6 ay gizliden gizliye o Türkler için mücadele etmiş kalplerine umut aşılamıştı. Çünkü o insanların tutunabilecek en ufak bir umuda ihtiyaçları vardı. Sıklıkla gidip kendimizi, varlığımızı, yanlarında olduğumuzu hatırlattığımız diğer köyler gibi. Gülce arka planda devletin aslında unuttuğu görevlerini yaparken eğer ben operasyonda başarısız olursam hain ilan edilecekti. Ve utanmadan kapıma gelecek, kendi eksiklerini devletin ne halde olduğunu görmeden onu tutuklayacak belki de hakkında dahasına karar kılacaklardı. Kendi çıkarları uğruna, genç bir öğretmenin hayatını mahvedecekler gözünün yaşına dahi bakmadan meslek hayatına kara leke gibi bunu süreceklerdi.

Ben doğu kılıç Aslan elbette buna müsaade etmeyeceğim. Nasıl Vatanına yürekten sevdalı bir Türk askeriysem kalbiminde gülce olduğunun pekala farkındayım...

Kafasını iki elimle kaldırıp avuç içime hapsettim bana bakmasını sağladım. " Halledeceğim." Bana güvenmesini istiyordum. Bana güvenmek zorundaydı. Eğer ben orada onun için mücadele ederken burada döktüğü bir gözyaşından bile haberdar olursam kahrolurdum.
" Sorun yok, hala yanındayım. İyisin iyiyiz ve üstesinden geleceğiz. Dönüşüm bu kez güzel olacak onların yüzüne tükürebilmen için önüne getireceğim o iki şeref yoksununu. Söz veriyorum güneş, söz veriyorum." Bu gidişim onun içindi, onun içindi mavi kartalların bu savaşı. İçimizden birinin sorunu değil artık hepimizin mücadelesiydi. Drakula, Erhan.. leşlerini buraya getirmeyi her ne kadar istesemde önce sağ bulmam lazımdı. " Seni " dedi. Elini daha sabah traş ettiğim yüzümde gezdirip içimi hoş ederken. "Seviyorum. " hıçkırıklar bir bir dudaklarından dökülürken izleyemedim daha fazla onu. Baş ucundaki ışığı söndürdüm. Ve kollarımın arasındaki bedenine sıkı sıkıya sarıldım. Belki 1 hafta belki 1 ay göremeyecektim. Zaman kavramı yoktu bizim meslekte keza artık Gülce de alıştı bu duruma.

" Güçlüsün, benim için güçlü kal. Döndüğümde... " dedim muzipçe bir nebze olsun yüzünü güldürmek istedim gider ayakta olsa. " Vur patlasın çal oynasın! O güne kadar mutlu kal en azından benim için." Dudaklarıma değen alnına bir öpücük kondurdum. Duvardaki saat tik tak etmeye devam ederken gitmem gerektiğinin de sinyallerini veriyordu. " Şimdi gitmem gerek güzelim. Güzel bir başlangıç, mutlu bir aile tablosu için gitmem gerekiyor. Seni çok seviyorum güneşim ..." usuldan kalktım yataktan. Oda kalkmak için hamlede bulunsada müsaade etmedim omzundan tutarak yatmasına yardımcı oldum. Üstüne battaniyeyi örttüğümde gece saçlarına minik bir öpücük kondurdum.

" İyi geceler Doğu'nun güneşi..."

****

✨️BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUUZ? Yorumlarda buluşalımmm

✨️SİZCE ÖNÜMÜZDEKİ BÖLÜMLERDE BİZİ NELER BEKLİYOR?

✨️ARAYI ÇOK AÇMADAN BIR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞÜRÜZ İNŞALLAH

KENDİNİZE CİCİ BAKIIN...

TİKTOK: SAMİİREX7
İNSTAGRAM: SAMİİREX16
















Bölüm : 01.01.2025 22:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...