33. Bölüm

Mavi Özgürlüktü 💫

Sevgi̇ Gökay
samiirex

~Doğu Kılıç Aslan~

Küçük bir çocukken denk düştüm gözlerine. Bir okul bahçesinde başladı bu yangın, büyüdükçe artan uzaklaştıkça çoğalan bir yangındı. Yıllarca söner diye beklediğim, yıllanmış şarap misali değerlenen tek şeydi varlığı ömrümde. Omzuma düşen başını dikkatle kendi koltuğuna yatırıp onu uyandırmamaya özen göstererek geçti yolculuk.

Ankara'dan gitmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Şimdi ise daha da anlam kazandı yanımdaki güzellikle beraber. İlk başta Ankarada balayı mı olur der diye fikrimi sunmaya çekinsemde benden daha hevesli oluşu su serpti içime. Tanıdığım, bildiğim şehir birde onunla anlamlansın istedim. Onu gözünden görmek istedim atamı. Kısa bir kafa tatiliydi aslında. Sonrasına saklıyordum asıl balayını. İzmir'e.. bizim için milat olan şehre.

Ankrada güzel geçen birkaç günden sonra kürkçü dükkanına dönüş vakti gelmişti. Bekleyen bir sürü iş vardı. Biz tatildeyken mavi kartallar durmamış, en son hastaneden kaçan Erhan mavi kartalların iz sürmesi sonucu yakalanmıştı. Böylece bizim için bir devir kapanmıştı. Güneşim.. sevgili karım artık özgürdü. Gerçek manada bir özgürlüktü bu. Peşinde olan tüm Kötülerden arındı. Bembeyaz sayfa onu bekliyor. Yeni hayatının her bir sayfasını özenle doldurmak için dönüyoruz yuvamıza.

Bu ülkede kötüler bitmez, kötülük son bulmazdı belki ama ben kendi dünyamıza tertemiz bir sayfa açmıştım. Gülcem o kadar masumdu ki, gözlerimi değdirirken bile korkuyordum canını acıtacağım diye. Rabbime bin şükür hayalini kurduğum, kurarken kendimin bile gercekleşeceğine inanmadığım bir anı yaşıyordum. Karım, benim biricik, sevgili karım. Parmağında bizim beraberliğimizi simgeleyen yüzüğü ile hemen yanımda uyuyordu. Artık yolun ucu sonu belliydi. Bizim için tüm yollar gün sonunda evimize çıkacaktı. Bu yolda belki ileride bize minik güneşler, küçük doğular eşlik edecekti. Düşündüğüm şeyle dudaklarım istemsizce kıvrıldı.

" Hayırdır kocacığım neye gülüyorsun öyle? " Bu kız ne ara uyandı daha az önce uyuyordu. Rezil olduk iyi mi..

" Şey sevgili karıcığım aklıma bir şey geldi ona güldüm. " Dedim kestirip atarak. Dün bir bugün iki kızı ilk günlerden çocuk diye darlayıp korkutmak istemezdim.

" Öyle olsun bakalım. Ne kadarlık yolumuz kaldı? " Ellerimin arasına iliştirdiği elini dudaklarıma götürdüm.

" Geldik sayılır. Baksana gün doğmak üzere neredeyse. " O camdan dışarı gösterdiğim yere bakarken bu kez saçlarına öpücük kondurdum.

" Ama benim günüm sen gözlerini açtığında doğdu. Yeryüzündeki herkesin beni kıskandığına eminim. " Bu kez anlamsızca bana bakmaya başladı.

" O niyeymiş ? "

" Herkese bir güneşle yaşamak nasip olmazda ondan. Baksana hiç ışığa ihtiyacım yok. Çünkü benim parlayan güneşim daima yanımda olacak. " Utandırmış olmalıyım ki omzumdan iteleyip kızaran yanakları eşliğinde tekrar cama döndü.

" Abart sende. Bence herkes sevdiğine öyledir. " Dedi elleriyle saçlarını karıştırırken. Beden Dili, dilinin aksini söylerken ne kadar tatlı göründüğünü bilse keşke..

Ah bu aşk.

" Sen hiç kendine benim gözümden bakmadığın için böyle diyorsun. Ah yarim kendini ne kadar da küçük görüyorsun demiş şair. "

" Kimmiş bunu diyen şair ? "

" Ben. " Dediğimde bir kahkaha patlattı. Neşesinden öptüğüm kadın...

" Sevdim ben bu şairi bana hep şiir yazsın bıkmadan bir ömür okurum. "

" O şair sana kurban olsun. Bir ömür bıkmadan yazarım gönlümün gülü." Daha çok utanmış olacak ki, kafasını boyun Girintime soktu.

Birden arabayı varlığıyla dolduran çalan telefonu ile irkildi. Kargalar bokunu yemeden arayan kimdi bu saatte?

" Kimmiş ? " Dedim merakla. Ekranı bana çevirdiğinde istemsizce küfür döküldü ağzımdan.

" Bu dangalağın numarası ne arıyor sende diye sormayacağım. Çünkü malımı biliyorum. Aç, aç hadi susmaz susturamazsın sen açana kadar arar illallah ettirir. " Ben burnumdan solurken, Gülce gülmekten açamadı telefonu. Sinirle elime aldım.

" Bana bu saate karımı aramanı gerektirecek tek bir mantıklı neden söyle. "

" Komutanım vallahi sizi aradım açmadınız. "

" Cenk!" Diye gürledim.

" Lan karımı neden arıyorsun bu saate?"

" Komutanım yengem oluyor kendisi ya ondan. "Sinirden alnımdaki damarlar halay çekerken bu adamdaki rahatlık neydi böyle.

" Tamam kızmayın komutanım asıl söylemem gerekeni unuttum. Yetişin çabuk. Hastanedeyiz."

" Ne hastanesi? " Konu birden ciddi bir hal almaya başlayınca kaşlarım çatıldı. Oturduğum yerde hareketlendim. Gülce de endişeyle bana bakıyordu.

" Çocuk geliyor komutanım. Mizgin doğuruyor."

" Ne? Mizgin mi doğuruyor? " Ben şokla tepki verirken benim söylediklerimin aynısını şaşkınlıkla Gülce de tekrarladı.

" Doğu ne oluyor ne doğumu? "

" Tamam kapat geldik sayılır direkt geliriz hastaneye. " Cenk'in bir şey demesine fırsat vermeden kapattım yüzüne telefonu.

" İkinci kez Amca oluyorum sanırım." Dedim sevinçle. Küçük Doğu vardı, ikinci bir aslan parçası daha geliyordu. Babasının maneviyatı bende çoktu çocuğu bu yüzden bu kadar heyecanlandırdı sanırım.

" Ay Doğu!! hemen gidelim çok heyecanlı. " Ben gaza basarken oda heyecanla ellerini ovuşturdu. Yeni hayatımızın ilk sayfasına güzel bir başlangıç yapıyorduk. Bir güzellik binbir güzelliği beraberinde getirecektir.

Apar topar hastaneye giriş yaptığımızda kapıdaki görevliden öğrendiğimiz doğumhane katına geldik. Gözüme ilk çarpan Korkut oldu. Endişeyle volta atıyordu koridorda. Ardından kenara sıralanmış mavi kartallar duruyordu. Aralarından Onur dikkatimi çekti. Sırıtarak diğerlerini izliyordu. Yanındaki Lale onu dürtüyor, birşeyler söylüyordu.

" Yettiniz komutanım he! Ayıp olmasın sizden hızlısı mezarda." Cenk'e öyle bir baktım ki cehennem ateşini gözlerimde gördü muhtemelen. Adam dünyaya boş yapmak için gönderilmiş adeta.

" Kardeşim. " Dedim Korkut'a sarılarak.

" Bekliyoruz" dedi kapıyı göstererek. "hoşgeldiniz. İyi ki geldiniz." Dedi stresten ter basmıştı.

O an bir şey oldu, anlık bir sessizlik ve ardından Bebek ağlama sesi. Tüm tim rahat bir nefes aldı. Korkut sevinçle hepimize sarıldı.

" Bu kız dağda kaç kelle almış, bir çocuk mu doğuramayacak sanki. Al işte doğurdu. " Bu kez herkesin gözleri cenk'in üstünde buluştu.

" Tamam sakin oluun. Bir şey demedim. Ben köşeye çekilsem iyi olacak. " Korkudan kuyruğunu kıstırıp uzaklaştı yanımızda.

O esnada doğumhanenin kapısında kucağında bebekle hemşire belirdi.
Minicik bir bedeni vardı tüm kalplerimizde kocaman bir yer edindi. Korkut heyecanla kucakladı bebeğini, Kokladı. Bugünlerde fazlasıyla güzel şeyler oluyordu. Kardeşimin baba olması da buna dahildi.

" Ah burada ağlamak serbest mi? " Diye sokuldum gülcenin yanına.

" Doğu..." Bakışlarını bebekten çekmeden konuşuyordu.

" Bizimde bundanımız olsun mu? " Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Tüm ciddiyetimle ona döndüm.

" Ciddi? Harbi mi? " Gülce büyülenmiş gibi bebeğe bakıyordu.

" Elbette şaka. " Deyip güldü. Yanımdan uzaklaşarak sedyeyle odadan çıkan mizginin yanına gitti.

" Beni bu laftan sonra durdur bakalım durdurabiliyorsan gülce hanım!!" Öyle bir bağırdım ki duymamasına imkan yoktu.

Ne demiştik? mutluluk mutluluk getirirdi.

Biz erkekler olarak mizginin yanına şuanlık gitmemiz uygun olmadığından kızları ve Korkut'u hastanede bırakıp askeriye'ye geçtik.
Gülcem tüm gün boyunca bebeğin fotoğrafını atıp durdu. Minicik bedeni maskot oldu bizim kızlara.

İsmine çok önceden biz görevdeyken Mizgin karar vermişti , çıkışta hastaneye uğrayıp Barlas bebeği görecektik. Oradan sevgili karımı alıp evimize geçeceğiz. İlk defa evli bir şekilde evimize girecektik.

" Komutanım hazırsanız çıkalım mı? "
Zafer abinin gelmesiyle önümdeki dosyaları toparlayıp kenara koydum. Bilerek Korkut'u almadık yanımıza. Oda canına minnet gülcenin hala burada olan arkadaşıyla buluşmaya gitti. Evet anneannesi ve arkadaşı onurda kalıyordu. Bizi görmeden dönmek istemedikleri için beklemişlerdi. Düğün zamanı Sevde ile yakınlaşan cenk'te bu boşluğu sonuna kadar değerlendiriyordu.

Askeriyeden ayrılıp hastaneye geldik. Mizgin'in kaldığı odanın kapısının önüne geldiğimizde bebeğin uyuyor olacağı düşüncesiyle usuldan kapıyı çaldık. Her biri bir köşede durmuş bebeğe bakıyorlardı.

" Geçmiş olsun Mizgin, hayırlı olsun. " Güneşimin yanına geçerek saçlarına öpücük kondurdum. Şu saatler içerisinde kokusuna hasret kaldığım saçlarını kokladım.

" Sağolun komutanım darısı size inşallah. "

Sabahki imadan sonra böyle bir şey beklemiyor olan Gülce öksürük krizine girdi.

" Helal karıcığım helal. " Kimseyle göz teması kurmadan Lalenin ona uzattığı
Suyu içti.

" Demek Barlas koydunuz ismini."

" Evet babası, annesi, amcaları gibi savaşçı olsun dedik. Rabbim isminin hakkıyla büyütmeyi nasip etsin. " Dedi Korkut kucağındaki oğlunu öperken.

" Amin kardeşim inşallah. "

Gülceye döndüğümde bana baktığını gördüm.

"Güneşim biz gidelim. Sonra yine uğrarız. " Başını salladı. Mizginle vedalaşıp çantasını aldı bebeği son kez kokladı. Dünya üzerindeki tüm huzurlar bir tek karımda toplanmış gibiydi. Ona baktıkça bakasım sevdikçe sevesim geliyordu. Bir bebeğe olan şefkati yüreğimin titremesine sebep oluyordu.

Hastaneden ayrılıp eve geldiğimizde çoktan akşam olmuştu. Dört duvarı merhametiyle yuva yapıyordu bana.
Onu her sevişimde sevmeyi yeni öğrenen küçük kız geliyordu aklıma. Bir ömür o küçük kızı sevecektim. Bir gün bile büyümesine izin vermeden seveceğim onu.

Benim güzelimdi. Gül güzelim.

Şimdi o güzel mutfakta anneannesigile götürmek için kek yapıyordu. Burnuma gelen kekin kokusu annemi anımsattı bana. O öldükten sonra hiç yemedim anne keki. Anne kekine küsülür mü demeyin. Küstüğüm hayattı. Bugün itibari ile onu da kurmuştım. Ve güneşimden anne keki yapmasını istemiştim.

Bazı havalar, bazı zamanlar bize hep tanıdık gelecekti.

  ****

Merhabalarr. Uzun bir aradan sonra sizinle buluşmak bana pes etmediğimi gösterdi. Emeğimin karşılığını alamadığımı düşündüğüm bir süreçte kendimle çok mücadele ettim. Kazanan siz okurlarım oldu. Bir şeyi yarım bırakmayı asla sevmem. Finale çok az kalmışken pes edemezdim.

Umarım beklettiğime değen bir bölüm olmuştur. Kendinize cici bakın.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. 🪻💖


















Bölüm : 25.07.2025 19:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...