14. Bölüm

Ölüm gibi Birşeydi Ama 💫

Sevgi̇ Gökay
samiirex


Ölüm bin kez kapımızı çalsa, bu vatan uğruna bin kez canımızı veririz. Lakin bazı canlar var ki birine bir kez verilir ve geri gelmez...
SAMİİREX

****
 

-Doğu Kılıç Aslan'dan-

Ölü ozanlar, ruhsuz bedenler, çürümeye yüz tutmuş cesetler. Sizin aşinası olduğunuz hangisi? bizim ki, ruhsuz bedenler. İnsana en çok yakışan sıfatta bu değil midir? Bazen yaşamaya değer tek bir anı olmuyor insanın, işte bu anlardan geriye ruhsuz bedenler kalıyor...

Karşımda duran mizgine baktım, hislerim beni bile delirtti. Onun yerinde Gülce de olabilirdi ve biliyorum, bendeki bu vatan sevdası ile gülce sevdası ölesiye kapışırken muhtemel son kaçınılmaz olacak.

İçimdeki deli kanın öfkesini güneşim bile dindiremiyorken, her şeye hazır olmalıyız...

Umut ederim ki, sadece bekleyen o olsun, ben onun acısıyla kavrulmayayım bu cehennemde.

Umut, şuan istediğim gibi küçük bir umut... Umudum kendime değil, benim hiç bir umudum kendime olmadı zaten...

Gülce yanımda ki varlığını burnuma dolan kokusuyla hatırlattı bana. Ona döndüğümde elimi sıkıca tutmasının aksine gözleri beni görmüyordu. Bakışları, Karşımızda yara bere içinde duran mizgin ve cenkteydi. İkisi de berbat görünüyor fakat görünüşün tersi olan bakışları, öfke dolu, hüzün dolu ve hepimizin yüreğinde kara delik gibi ket vurmuş korku doluydu.

Aramızdaki mesafeyi adımlarımız değil korkularımızın ortak oluşu kapattı. Selam vererek hazır ola geçtiler.

Şu halde bile manasız bir saygı içinde olan timim. Benim Onlara karşı bir kez daha başımı eğmeme sebep oluyor...

"Rahat olun" dedim gözlerim onların yaralarını yoklarken. " Zafer abi nasıl? Bir haber var mı? " cenke bakmaya devam ederek, zira mizgin sorularımı cevaplayacak kadar aramızda değildi. Karşıdaki beton duvara odaklanmış bakışları, ruhunun burada olmadığına işaretti.

Aslında o duvara bakmak yerine o duvar olabilsek; sevmesek, Sevilmeyi beklemesek şuan bu halde olmazdı. Bizim gibi askerlerin sevmeye hakkı yok, sevilmeye hiç yok. Yoksa işte böyle beton duvardan medet umarız.

Güneşimin burnuma dolan kokusu bir kez daha düşündüklerimle beni tezatlık içine sürükledi...

" Ameliyatta komutanım, başka bir bilgimiz yok." Dedi cenk başını yerden kaldırmadan. Ben ise Başımı sallamakla yetindim, muhtelemen görmedi bile.

" Başını dik tut, yere değil gözüme bak."

" komutanım." Dedi Sözümü ikileteceğinden ve kendini haksız göreceğinden eminim.

" Yok komutanım falan, elinizden gelenin fazlasını yaptınız. O baş daima dik duracak. Benim cenazemde dahi olsanız o başlarınız bir kere bile inmeyecek yere." Dedim sitemle.
Derin bir nefes alarak devam ettim siz yerlere değil, göklere yaraşır mavi kartallarsınız...

Sesimi duyan mizgin olduğu yerde doğruldu ve ameliyathanenin kapısına doğru ilerledi ve bir kenara oturdu.

Korkutum, benimle maytap geçtiği gibi ölümle de geçiyordu. Çift kale maç yapıyor sanki yattığı yerden, yenilmeyi aklına dahi getirmeden oynuyor gibi...

Tam 1 saat geçti, o kötü haberi duyduğumuzdan beri. Ve kardeşimin Kalbi bir kez daha bu dünya için atmayı seçti. Gidilecek bir sürü operasyon, alınacak bir sürü karar, atmayı bekleyen bir çift kalp onu bekliyor.

"Komutanım." Derinden gelen bir ses ayıktırdı. Güneşimin ellerine kenetlediğim parmaklarım güçlükle ayrıldı.

"Botan, bir haber mi var zafer abiden?" Benden önce atıldı cenk.

"Durumu iyi, gözünü açtı bebeği olduğunu bile öğrendi." Dedi botan yüzünde buruk bir tebessümle. " korkut komutanımın durumunu merak ettik, hemde size zafer abiden güzel haberler getirmek istedim." Hepimizin yüzünü inceledi tek tek. " inanıyorum korkut komutanımda açacak gözünü güçlüdür o kolay kolay kolay pes etmez. "

"İnşallah botan, inşallah..." bakışlarımız gülce ile kesiştiğinde ikimizde aynı şeyi düşünmüş olmalıyız.

" Mizgin, cenk sizde gidin botanla. Gidin dinlenin hepiniz perişan oldunuz, bir görev gelse kimi göndereceğim lan ben hadi. "

" İyiyiz komutanım biz, hele korkut bir uyansın, ozaman hepimiz gideriz. Ben buradayım. İsterseniz siz gidin dinlenin." Dedi mizgin korkutu bırakıp gitmeyecek gibi görünüyor .
Aralarındaki ilişki hangi boyutta bilmiyorum fakat tam kardeşime yakışır bir seçim olmuş.

Mizgin aralarındaki bu duygusal bağın ortaya çıkmasından dolayı utanıyordu.
Fakat hepimiz onların mutlu olmasını isterdik, ki sezgilerimiz o yöndeyken bile mutluluklarıyla mutlu olan insanlarız, değil karşı çıkmak daha davul alır oynar bu manyaklar öyle sevinirler.

" Tamam o halde siz gidiyorsunuz," dedim karşımda duran cenk, botan ve gülce üçlüsüne bakarak. Ve gülceyi de evine bırakıyorsunuz. Dinlenip gelip zaferle mi ilgilenirseniz, korkut için mi ağlarsınız bilmem şimdi naş. " Dememle botan ve cenk selam verip yanımızdan uzaklaştılar. Muhtemelen gülceyi bırakıp geri dönecekler. Fakat şansımı denemem lazımdı.

Onların uzaklaşmasıyla, benim odağım ise güneşim oldu. Ellerimde sanki mıknatıs var ve her defasında gülceye çekiliyor.

" Güzelim. " Dedim gözlerime bakmasını sağlayarak.

" Hı? "

" Güzel değil misin yoksa bir üstüne alınmadın?"

"Ben hep güzelim bi kere. Sadece sen fazla ayarsızsın." Dedi gülümseyerek.

" Şöyle gülüyorsun ya, yüreğim ayaklanıyor. Oraya gömün beni diye isyan çıkarıyor içeride gülme Şöyle.
Bana da acı onca derdin içinde bir de kalbime söz geçirmeye çalışıyorum."

" Tek sana"

" Tek sana gülüşüm, tıpkı yıllar önce olduğu gibi sana ve sana ait."

Yaklaştım, boyun girintisinden derin bir nefes çektim içime, o kokunun fazlasının zararlı olduğunu bildiğim halde soludum sanki tükenecekmiş ve ben oksijensiz kalacakmışım gibi.

" Hadi git. Yoksa nerede olduğumuza bakmadan alıp seni kendime katacağım. Kokunda ne var bilmiyorum beni büyülüyor." Dedim yüzünde yer edinmeye çalışan dudaklarım sonunda elmacık kemiğine bir buse kondurdu.

" Şimdi gidiyorum ama dönüşümü tahmin bile edemezsin." Dedi sanki her defasında bu cesur söylemleriyle beni şaşırtan şimdi ki gülce değil de 10 yaşındaki gülce olduğunu düşündürüyor.

" Böylesine masum bir çehreye, Böylesine masum gece bakışlara, bu kelimeler fazla cesur değil mi sence de ? " Dedim nefesi nefesime karışırken. Daha fazla bu şekilde konuşma sürdüremezdim.

" Ben hep cesurdum, soyadım bir aslan olmasa da, öyle cesaret var bilmem kime güveniyorum. " dedi bu sefer ki öpücüğün sahibi kendisiydi.

"Ateşle oynama hadi git, çocuklar seni beklerken ağaç oldu. "

" peki, şimdi gerçekten gidiyorum. O arkadaşına tembihle uyansın. Belki benim varlığımdan rahatsız olup uyanmamıştır ama söyle ona çok naz aşık usandırır." Dedi ellerimizi ayırarak çantasını koluna taktı, bir kaç adım uzaklaştı, sanki bir saat sonra gelmeyecek gibi, döndü tekrar el salladı. Önüne döndüğünde beni hastanenin soğuk, karanlık ve kasvetli havasıyla yalnız bıraktı.

Mizgini unuttun sanki?

Mizgini unutmadım elbette, sadece onun burada olduğunu düşünmüyorum. Bedenen belki fakat ruhu kaçıncı korkut seyahatinde bilemiyorum.

İnsan böyle durumlarda kamulufe olup görünmez olmak istiyor. Mizgin bir köşeye sinmiş oturuyordu, bende ses çıkarmadan bir diğer köşeye sindim.

Beklemeye başladık.

Kaç gün kaç saat daha bekleyeceğimizden habersiz başladık beklemeye. Doktorlar normal odaya alırken artık tüm olası şeylerin korkutun iradesine bağlı olduğunu söylediler.

Acaba mizgini tek göreve göndereceğim desem uyanır mı? Veyahut ben başımı belaya soksam?

" Ah korkutum be bizi ne hallere soktun. Uyan artık."

*****

 

 

Kendinize cici bakın... 🤍

instagram: samiirex16
Tiktok: samiirex7

Bölüm : 07.10.2024 19:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...