3. Bölüm

Umut Kırıntıları 💫

Sevgi̇ Gökay
samiirex

"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı , gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka türlü hayatında mevcut olduğunu,benimde bir ruhum olduğunu öğrettin..."

-SABAHATTİN ALİ-

 

****

 

-Doğu Kılıç Aslan'dan-

15 yıl öncesi

"Ya gülce bırak şu kalemimi soruyu çözemiyorum. "

"Banane benimle ilgilen öğretmenimiz kızmaz hem senin yanına o oturttu beni akıllım.

Korkma bu kadar ben varım yanında." dedi

" İçim bir rahatladı sorma.

okul çıkışı eve kadar beraber yürüyeceğiz ozaman konuşuruz. Şimdi sus da öğretmenden azar işitmeyelim." dedim sanki anladığı vardı.

Oflayarak kalemi önüme fırlattı gitti.

Ali denen çocuğun yanına oturdu.

Bu kız beni çıldırtacak ya,

kafa mı kalıyordu onunla olunca sanki onunlayken zaman nasıl geçiyor anlamıyordum.

Öğretmenime söyleyeceğim alsın yanımda uzaktan onsuzluğa dayanabiliyorum ama yanımda olunca kıyamıyorum.

Hem kıskanmazdım ozaman şuan o çocukla ne yapıyor mesela. Bir hışım yerimden kalktım.

Gülce ve Alinin oturduğu masanın önüne dikildim.

"Kalksana Gülce oradan yanıma gel, tamam seninle oynayacağım yeter ki yanımda otur."

"küstüm sana, az önce oynamıyordun banane git başımdan." Dedi omuz silkerek.

"Sen bilirsin okul çıkışı kozalak toplamayız ozaman bizde. " Dedim kozalak ince çizgisiydi. Onları toplayıp boyamayı çok seviyordu. Annesinin yokluğunda gelmediği gün kadar kozalak boyar annesine hediye ederdi. Onun için anlamı çok büyüktü.

"Kıskandın mı yoksa cicimm ne oldu ? Bende ali ile toplarım. "

Dedi Gülce damarıma basar gibi, biliyordu hemen öfkelendiğimi uğraş bakalım dimi?

"Kıskandım nolmuş kıskandıysam ? İnsanlar sevdiklerini başkalarından kıskanır kızım.Geç şu tarafa sinirlendirme beni. "

Dedim kızgınlıkla, elinden tuttum ve sıramıza sürükledim peşimden.

Büyüklerde sevdikleri için kavga edermiş, kimseyle paylaşmazlarmış, Annem öyle söylüyor.

Büyüyünce bende onun için kavga edeceğim kimseyle paylaşmayacağım. Şimdi öğretmenim kızmasın diye çok şey yapamadım.

" Doğuu,sen cidden beni seviyor musun büyüklerin birbirini sevdiği gibi o yüzden mi kıskandın beni ?"

Dedi hoşuna gitmiş gibiydi.

"Güneşim saçma saçma soru sorup durma büyüklerin nasıl sevdiğini bilmiyorum ki karşılaştırayım kendimle,yoksa sen biliyor musun ?"

Ona güneşim demek hoşuma gidiyordu.

Gülce sorduğum soruyu düşünüyor olacak ki az önce elimden aldığı kalemle sırayı düşünceli bir şekilde karalıyordu. Yaramazlık yapmadan bir dakika duramıyor. Kalemi elinden aldım.

" Düşündün mü gülce? "Dedim merakla.

"Tabii, yani babam anneme hep onu çok sevdiğini söylüyor. Oradan az çok biliyorum galiba. Aynı evde yaşıyorlar, aynı odada kalıyorlar. Bak mesela geçen gece kapı çalındı, annem açtı kapıyı babam anneme kızdı bence muhtemelen kıskanmıştı." Anne ve babasının o anlarını tekrar yaşıyor gibi sırıttı.

" IIiimm... tamam ama ben seni şimdi büyükler gibi sevemem ki. Biz öpüşmeyiz bi kere gülce baban beni döver, Sonra anneannen terlikle kovalar. Öğretmenimde düşük not verir."

Dedim hızımı alamayıp sıralamaya devam ettim.

"Aynı evde de kalamayız akşam olunca baban merak eder seni, kızar sonra. Ben seni böyle seviyorum yaşıtlarımız gibi , Tom ve Jerry gibi olalım istiyorum. Kavga etsekte hiç küsmeyelim. Beraber boyama yapmayı, oyun oynamayı, kitap okuyamayı seviyorum. Ama bunları sadece benimle yap istiyorum. Ali olmasın,Ahmette saçını çekip canını acıtmasın istiyorum. Buyüzden yanımdan ayrılma istiyorum hep. Ama büyüdüğümüzde kimse bize karışamaz, seni öpebilirim,

Aynı evde bile kalabiliriz kii!!"

" Yaşasınn! Bir an önce büyüyelim doğuu. Seninle uyumak istiyorum ben. Masal da okursun bana, Hem rüyama gelen kötü canavarları da kovalarsın değil mii ?"

Diye sordu ne kadar güzel ve masum olduğunu biliyor muydu acaba ?

"Sonra akşam olunca seninle ayrı kaldığımız için üzülüyorum,bir an önce büyüyelim aynı evde yaşayalım. Hem biz aynı evde olursak banu giremez evimize daha mutlu olurum.

O her akşam size geliyor,seninle oyun oynuyor ben kıskanıyorum. Babamdan izin istiyorum. Her gün oraya gidemezsin diye kızıyor bana. "

Dedi dudağı büzerek.

"Banu bize gelse ne olacak ben yanına inmiyorum hiç, akıllım.O yukarıya çıkınca da odama katmıyorum onu, gülce kızar diyorum oda ağlayarak annesinin yanına gidiyor bende arkasından kahkaha atıyorum." Dedim duyduklarından sonra yerinde mutlulukla kıpırdandı, söylediklerime mutlu olmuş gibiydi.

Ben bir tek onunla oyun oynuyordum, ona kitap okuyordum. Sadece ona kozalak topluyordum.

Banu babamın arkadaşının kızıydı. Hiç sevmezdim zaten kendisini, sürekli kavga eder saçını çekerdim. Bizimle aynı yaşta ama, başka okulda okuyordu akşam olunca da hemen buraya geliyor her gün ne işi var anlamıyorum bizim evde, gıcığıma gidiyordu. Banu'nun babası zeki amca ile babam aynı okulda öğretmenlik yapıyordu. Bu nedenle araları çok iyiydi. Ben bundan pek memnun değildim ya neyse.

Zil çaldı ve biz evlerimize dağıldık gülcenin de benimde en sevmediğim saatler başlıyordu. Onsuz geçecek koca akşam okuduğum hiçbir kitap can sıkıntımı geçirmiyor, ödevlerim bittikten sonra iyice bunalıyorum.

Biz babamın tayini çıktığı için geldik İzmir'e, Ben 1. Sınıfa başlamadan hemen önce taşındık ve burada çok arkadaşım yok. Biz taşındıktan kısa süre sonra karşı evimize de başkaları taşınmıştı.

Gülce.

Onu ilk kez elinde bebeğiyle oynarken o bahçe de gördüm güneşli bir hava yoktu o gün, ama içimi güneş gibi ısıtmıştı ilk gördüğüm andan itibaren.

O an anlamıştım hayatımda güzel bir yere sahip olacağını. Anlamıştım anlamasına ama onsuz nefes alamayacağımı hesaba koymamıştım.

Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum her gün onu görürüm belki diye bahçemizde oturuyordum, ama onu bir daha göremedim, kader bizi aynı sınıfta hatta aynı okul sırasında görüştürene dek...

Gözleri vardı simsiyah, kömür gibi hele saçları gece gibi insan içinde kaybolacak. Ve ben bunların bir gün müptelası olacağımı bilmeden yaşamışım bunca zaman.

Başucumdaki hikaye kitabından birkaç sayfa okuyup uyuyacaktım. Yarın yarı yıl tatilimiz başlıyordu. Onun için erken kalkmalıyım. İçim biraz buruktu. Annem akşam yemeğinde tatil de memlekete gideceğimizi söyledi. Annemde babamda Erzurumluydu.

Biz her tatilde oraya gider dönerdik.

Bu seferde öyle olur diye tahmin ediyordum. İzmire, güneşime hasret büyüyeceğimi bilmeden....

Kitabın ilk sayfasını açtım ki camdan bir ses geldi ödüm koptu gece gece oda neydi şimdi ? Yavaşça perdeyi açıp cama çıktım karşıya baktığımda gözlerim bir çift kömür gözlerle buluştu. Ay ışığı altında ne de güzel gözüküyordu öyle. Ne işi var bu saate ? ödev mi istemeye geldi acaba yine?

"Gülce ne yapıyorsun ödümü kopardın, gece gece ne oldu?" Merakla sordum.

"Doğu yarın okul tatil olacak ya heyecanlandım birazda panik oldum galiba. Babam söyledi siz yine memlekete gidecekmişsiniz."

Son cümleyi söylerken hüzünlenmiş olmalı dudağını büzdü, biraz daha konuşsa ağlayacak gibiydi. Ama yine de devam etti.

"Öyle olunca da uyku tutmadı, geleyim seni göreyim istedim." Bu kız nasıl bu kadar şirin olabiliyordu ki ?

" 15 güncük tatil ne olacak sanki, şimdi böyle üzülürsek yazın 3 ay nasıl dayanacağız gülce biz ? " Dedim ama gülce kadar bende üzülüyordum

Orada kimseyle oynamak istemiyorum, kimseyi sevmiyorum. Hem gülce burada yalnız kalıyor annesi çok az geliyor eve. Gıcık babası da onu hep üzüyor.

" Dünyanın sonu değil ya git uyu şimdi sabah erkenden kalkmamız lazım." dedim. Belki dünyanın sonu olmamıştı ama bizim sonumuz da olsun istemezdim.

-Ben sensiz ne yapacağım ki 15 gün boyunca söyle bana, ya ali gelip oyun oynamak isterse ? Diğer çocuklar saçımı çekerse kim koruyacak beni ?"

Soruları beni telaşlandırmıştı. Sahi neden hiç düşünemedim bu soruların cevabını. Uzaktan yetebilir miydim ona 15 gün belki yeterdim ama 15 sene olmayışıma hangi güç, hangi cümle yeterdi ? İlkte cevap vermedim, tatmin olmayınca başladım saçmalamaya.

" Aliyi döverim o çocukları da, uzak dursunlar senden. Doğuya söylerim sizi de korkarlar benden."

O sırada gülcenin arkasında bir hareketlilik oldu. Babası Gülceye sesleniyordu. Hemen perdeyi kapattım arkasına saklandım. Onların gittiğinden emin olunca bende pencereyi kapatıp yatağıma uzandım. 15 tatilden dönünce gülceyle ne yapacağımızı düşünürken uyuyup kalmışım. Sabah gülce'nin sesiyle irkilerek açtım gözlerimi. Muhtemelen alt kattan bana sesleniyordu.

"Doğu hadiiii !!! Daha karne alacağız kozalak toplayacağız. Bir sürü kozalak toplamamız lazım sen gelene kadar idare etsin beni.

Renk, renk boyayacağım onları tıpkı annemi beklediğimde boyadığım kozalaklar gibi. Ama sen sakın annem kadar geç gelme olur mu ? "

Sesi o kadar heyecanlı geliyordu ki hemen fırladım yataktan hazırlandım. Koşa koşa yanına indim.

Gözleri parlıyordu adeta güneş gibi boşuna güneşim demiyorum.

Saçları, saçlarını salmıştı. normalde asla salık duramaz hep toplardı. Canı çok tatlıydı, bir yere takılıp saçları acır diye her zaman ya örüp gelirdi okula ya bağlardı. Sınıftaki diğer kızlardan çok daha güzel olmuştu.

" Gülce, saçların çok güzel olmuş." dedim ona yaklaşarak,ucundan bir tutam alıp elledim, yumuşacıktı beline kadar geliyordu. Gülce de bu hallere alışık olmadığım için bir tuhaf geliyordu. Kokusu burnuma doldu, aynı annemin bahçesindeki çiçekler gibi kokuyordu.

"Teşekkür ederim Doğu, sen tatilden dönünce artık hep salacağım senin için. " Dedi buna gerek yoktu, Hem acırdı benim yüzümden acısın istemezdim. Hem ali de böyle güzel bulursa döverdim onu hiç gerek yok.

"Gerek yok, güzel olmuş ama hergün salıncak kadar da güzel olmamışsın sen bağla. "

" Anlaştık" dedi. Birazcık üzülüyor gibi olsada tüm sevecenliğiyle elimi tuttu. Okula doğru yürümeye başladık. Yol boyunca çok konuşmamıştık. Gideceğime üzülüyordu belli. Sessizliği bozan ben oldum.

"Bugün Çok güzel olmuşsun ya, biri sana güzel olmuşsun derse ben sadece doğunun güzeliyim de tamam mı gülce?"

Dediklerim hoşuna gitmiş olacak ki kıkırdadı.

"Tamam, ben sadece doğunun güzeliyim."

Dedi kömür gözlerini bana dikmişti, sanki kömür gözler benim mavi gözlerim de bir şey arıyordu. Öyle derin bakıyordu.

Çamlık ilkokulu 4. Sınıf öğrencisi Doğu Kılıç Aslan, üstün başarılarından dolayı bu belgeyi almaya hak kazanmıştır.

Okula gelmiş sınıflarda karneleri almıştık. Şimdi bahçede onur belgeleri dağıtılıyordu. Gülce ismimi duyar duymaz kolumu dürttü,kendisi almış gibi mutlu olmuştu. Hemen kürsüye çıkıp belgemi aldım. Nihayet tören bitmiş, yavaş yavaş herkes dağılmaya başlamıştı.

Gülce ve ben bahçedeki çam ağacının altındaki bankta bir süre sessizce oturduk. Sonra ayaklandım ona söz verdiğim gibi kozalak toplayacaktım. Hareketlenmemle beraber oda hareketlendi.

"Doğu çok bekletme beni olur mu ? Kozalaklar bitince evde sıkılırım annem de yok babamla tek başıma canım sıkılır. Sonra seni çok özlerim. Biliyor musun doğu, seni çok özleyince kalbim sıkışıyor canım acıyor, garip bir şey. Çok açırsa seni özlemekten vazgeçebilirim.

"Ben senin canını hiç acıtmam ki, hemen geleceğim söz. Hatta babamla konuşacağım daha erken dönelim diye. Senin canın açırsa benimki de acır akıllım. "

Hem ona laf yetiştirip hemde yerdeki kozaları topluyordum, şimdiden bir kucak oldular. Ağlamaklı sesiyle bana dönüp konuştu.

"Yeter bu kadar haydi evimize gidelim doğu" dedi. Daha fazla durmak istemiyor gibiydi, ısrar etmedim birsürü topladık zaten. 15 gün için çok bile bunlar.

Yine eve gelene kadar ikimiz de konuşmadık şaşırıyordum.

Normalde ne olur sus gülce artık dememe rağmen susmazdı bugün ise hiç konuşmuyor olması beni çok üzüyordu. Eve gelmiştik, bahçelerimizi birleştiren taştan bir yol vardı . İkimizde o yolun kenarına oturduk. Birbirimize dün geceden beri aynı cümleleri tekrar edip duruyorduk. Çünkü ayrılığı ilk defa bu kadar idrak ediyoruz galiba,çok zor geliyordu.

" Gülce aliyle oynamak yok,sadece beni bekle bak unutma."

" Of Doğu kaç kez daha söyleyeceksin ta-ma-m sadece seni bekleyeceğim."

"Ne yapayım gülce, gıcık oluyorum o çocuklara, yokluğumu firsat bilip sana yanaşırlarsa? İnsan sevdiğinden ayrılınca ne yapacağını bilemiyor." Dedim sitem ederek. O ise sanki başka bir şey düşüyor gibiydi.

"Doğu sana bir şey soracağım. Neden bana güneşim diyorsun ki? Sarışınlar güneş olur akıllım güneş sarı çünkü.

Ben ise simsiyahım... Saçlarım, gözlerim simsiyah aynı gece gibi karanlık," Dedi. Bana dikti kömür gözlerini cevap bekler gibi.

" Ben ne diyorum sen buna mı takıldın cidden? Sana güneşim diyorum çünkü bir çok anlam ifade ediyor, sakın kimseye söyleme sana güneşim dediğimi kimseye söyleme olur mu ? "

Büyüsü bozulur yoksa. Ya benim gördüklerimi başkası da görürse...

Onun bakışları, duruşu, saçları bana hep geceyi anımsatıyordu. Ama bana ait olan güneş gibi içimi ısıtıyor, etrafımı aydınlatıyordu.

Hele o gözleri ay gibi de parlayabilirdi, ama güneş gibi yakıcı bakıyordu gözlerimin içine. Kendimce gülce'nin Doğu etkisine tutulmuştum.

Gece gibi olup nasıl güneş gibi yakabiliyordu beni?

"Aramızda sır olarak kalacak söz, ama çabuk gelmezsen herkese söylerim büyüyü de bozarım."

Kalbime ağrı girdi bir an elimde tuttuğum çantayı yere bırakıp sarıldım çocuksu hislerimiz bizi ensemizden tutup yönlendiriyordu sanki. Deli yanım çocukluğum. Keşke aşkı böyle bilseydik de ayrılık girmeseydi aramıza.

Çantam da onun için küçük bir hediye vardı onu verecektim. Kollarından ayrılıp çantama uzandım. Az önce koyduğum yerden alıp içini açtım.

Meraklı gözlerle ne yaptığıma bakıyordu. Hediye paketini alıp ona uzattım.

"Bu ne ki Doğu?" Dedi merakla.

"Sana küçük bir hediye, bu bir günlük yanında olmadığım her günü buraya not al, ben döndüğümde hepsini okuyacağım anlaştık mı?"

" Ya doğuu teşekkür ederim, ben buna hergün yazacağım. Zaten 15 günlük şey ne olacak çok kolay hergün buraya yazı yazacağım böylelikle seninle konuşmuş olurum değil mi Doğu? "

Başımı salladım evet dercesine. Elindeki günlüğü inceliyordu. Bir anda kömür gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

"Ne oldu ki gülce neden ağlıyorsun?"

"Söz ver Doğu hemen dön, zaten annemde yok sen olmayınca daha eksik hissederim burada, git ve çabuk dön." Dedi Gözyaşlarını silerek.

" Söz sana doğu sözü,

Doğu Kılıç aslan sözü hemen döneceğim." Dedim

Verdiğim sözün o derece hasar vereceğini,içimi yıllarca yakacağını bilsem verir miydim hiç gülcem ?

"Hatta gelince seni babandan isteyeceğim ki, büyük ninem geçen bana beşikertmesi diye bir şey anlattı,ondan oluruz bizde. Vermezse de kaçırırım annem ikimize de bakar. Büyüyünce de evleniriz, böylece hiç ayrılmayız."

 

"Seni seviyorum Doğu, Git ve kozalaklar bitmeden dön bana" Dedi

Yanağımdan öptü ve koşarak uzaklaştı yanımdan....

Bende seni seviyorum diyemedim. O biliyordur değil mi onu sevdiğimi?

Erzuruma geleli 3 gün olmuştu. Hava çok soğuk dışarı çıkamıyoruz.

Eve tıkılıp kaldık. Ben şimdiden gülceyi çok özledim.

Onunla geçirdiğimiz son gün aklıma gelince içim bir an kıpır kıpır oldu. Neyse gideyim de kitap okuyayım. Tam odaya geçecekken annemle babamın bağırışlarını işittim. Kavga mı ediyorlardı acaba?

Sonra bir kaç kırılma sesi duydum. Anneannem yanıma gelmişti hemen kulaklarımı kapattı salona geçtik. Bir süre sonra babam ceketini alıp dışarıya çıktığını gördüm. Ardından ağlayarak annem yanımıza geldi. Anneanneme birşeyler anlatıyor ama ben anlayamıyordum.

Babamın telefonunda bir kadınla olan mesajları yakalamış, özledim demiş kadın babama ne zaman döneceksin İzmir'e diye sormuş.

Meğer babam annemi izmir'e taşıdığımızdan beri aldatıyormuş . Annem ağlamaktan konuşamıyordu bile. Saatlerce ağladı bir yudum su dahi içmek istemedi. Annemde babam gibi öğretmendi fakat İzmire taşınınca mesleğine ara vermişti, kendini bize adamış gibiydi. Anneannem annemi sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama annem çok kötü görünüyordu...

O günden sonra günler günleri kovaladı hergün saatlerce ağladım evimize gidelim diye.

Annem çok üzgün olduğu için anneannem böyle yaparsan anneni daha çok üzersin deyip duruyordu. Ama ne yapayım güneşimi özledim ben.

Babam annemle tartıştıkları günden sonra hiç yanımıza gelmedi. Arayıp sormadı dahi.

İzmir'e bizsiz mi döndü acaba ?

17 gün olmuştu, buradan artık gitmek istiyordum gülce beni bekliyor, çok özlemiştir. Canı da çok sıkılmıştır. Benim ise şimdiden kalbim acımaya başlamıştı.

İnsalar hep sevdikleriyle beraber olsun Allah'ım kimsenin özlemden Canı yanmasın. Onu çok özledim.Bana doğu demesini çok özledim. Okul çıkışları eve el ele yürüdüğümüz günleri çok özledim. Ali denen çocuğun yanına gidip beni sinir etmesini bile özledim.

Annem anneannemi özlediğinde hep derdi ki özlemler imtihandır. Senin karşı tarafı ne kadar çok sevdiğini gösterir. Allah'ım beni başka türlü imtihan etsen olmaz mı derslerim çok iyidir benim. Onlardan yap imtihanını olmaz mı ? Ne yapıyor acaba şimdi, ağlıyor muydu? Yoksa bana çok mu kızmıştı? Kırılmıştır salak doğu, kıza erken geleceğim dedin kaç gün oldu. Söyledim kendi kendime. Annem yanıma geldi o sırada kollarının arasına aldı beni.

"Anne lütfen evimize gidelim artık burada durmayalım, lütfen gülceye gidelim."

"Oğlum birtanem artık evimiz burası burada okula gideceksin burada arkadaşlar bulacaksın belki Gülce gibi biri burada da seni bekliyordur, nerden bileceksin. Ama bir daha dönemeyiz oraya. Artık orada bir evimiz yok bizim"

"Hayır anne, hayır gülceye gitmek istiyorum ben lütfen ona gidelim. Hem gülcelerin evi kocaman onlarda kalırız ne olacak ki ."

"Annem gideceğiz söz ama şimdi değil burada düzenimizi kuralım seni ben götüreceğim. Gülceyle ben konuşurum sana çok kızmaz."

"Anne kızmaz değil mi, lütfen sen konuş ama söz ver yakın zamanda gidelim çok üzülür yoksa gülce."

" Tamam ben konuşacağım.

Annesiyle konuşacağım, hatta numarasını alır ararız olur mu?" Dedi

Nasıl mutlu olmuştum bir saat sevinçten zıpladım evin içinde.

"Sen yeter ki mutlu ol canım oğlum. "

Birkaç gün sonra annemle Ayşegül teyze konuştular annem durumu anlattı.O sürekli iş seyahatinde olduğu için bize Erhan amcanın telefon numarasını verdi.

Olanlar üzgün olduğunu söyleyip kapattı. Heyecandan yerimde duramıyordum. Annem dedi ki akşam olunca arayalım şuan yan yana olmayabilirlermiş.

Bu arada annem kaydımı buraya aldırdı burada okula başladım ama sürekli kaçıyorum dersten, gülce'nin olmadığı hiç bir yeri sevmiyorum ne yapabilirim? Yanımda olsa dersten kaçtığım için çok şaşırırdı eminim. Derslerimi çok severdim,ama burası hiç güzel değil. Bana çok kızacak Biliyorum çok üzdüm onu. Hele ki babam eve gittiyse benim bilerek gelmediğimi düşünecek. Topladığımız kozalaklar bitmiş miydi acaba? Ama annem söz verdi. İlk sesini duyalım söz yanına da gideriz dedi. Annem her zaman sözünü tutar ki!!

Nihayet akşam oldu. Saatlerdir telefonun başında döneleyip durdum heyecandan, önce annemin konuşması daha uygun olacaktır diye düşündük. Telefonu eline aldı, ben ise yanı başında heyecanla telefonu bana uzatmasını bekliyorum.

Yakın olduğumuz için telefonun sesini bende duyabiliyordum. Telefon çaldı, çaldı ama açan olmadı.

Tekrar, tekrar aradık açan olmadı.

Oysa ki Ayşegül teyze onlara arayacağımızı haber vermişti.

Neden açmıyorlar ki ?

Son bir kez daha şansımızı deneyelim dedik. Telefon bir kaç kez çaldıktan sonra açıldı annem hemen kulağına götürdü.

"Merhaba Erhan bey, ben doğunun annesiyim. Acaba müsaitseniz gülceye konuşabilir miyiz? "

Karşı taraf ne diyordu ki? Merakla bekliyordum. Annem telefonu kulağında çekti. Kötü bir şey mi dedi ki yüzü asıldı, telefonu benden uzaklaştırdı, diğer kulağına götürdü.

" Anlıyorum, rahatsız etmek istemezdik, kusura bakmayın lütfen. İyi akşamlar." Ne dedi ki şimdi onlar ? Annem üzüldü gibi.

"Anne ne dedi neden telefonu bana vermedin ki ? Hemen kapattın hani bende konuşacaktım ? "

"Oğluşum gülce sana birazcık kırılmış o nedenle telefona çıkmak istemedi daha sonra tekrar ararız olur mu? Erhan bey de müsait değilmiş sonra ararız konuşursunuz ozaman. "

"Ama anneee!! " ağlamaya başladım. "Ben sana dedim çok kızmıştır diye. Gitmemiz gerekiyordu işte."

" Ne yapacağım ben şimdi, gülce olmadan ne yapacağım he ? "

Ağlayarak ayağa kalktım.

Anneannemin evinde bulunan odama gittim ağlaya ağlaya uyuyup kalmışım.

Sabah sersem gibi uyandım.

Uyumak her şeye çare mi ?

Şimdi uyusam geçer mi yalnızlığım?

O gün ve ondan sonraki her gün aradık açan olmadı. Annesine söylediğimiz de eve gittiğinde onunla konuşup beni aramasını isteyeceğini söyledi. Ama kime güveneceğim ki ? Yine de bir umut bekledim, günler geçti...

Annem artık babamla boşanmış, benim gittiğim okulda öğretmenliğe başlamıştı. Ben sabahçıydım. Annem ise öğleden sonra derslere gidiyordu. O gelene kadar evde tüm işlere yardım edip, ödevlerimi bitirirdim. Sırf geldiğinde gülceyi aramama izin versin diye, her dediğini yapıyordum. Tüm çabalarım boşunaydı sanki, ne telefonlarımızı açtılar ne geri dönüş yaptılar, o günden sonra birdaha ulaşamadım...

11 yıl önce

4 yıl geçti koskoca 4 yılın her günü aradım bıkmadan, pes etmeden ulaşmaya çalıştım,ulaşamadım. Bir günü bile onu düşünmeden geçirmedim. Askeri liseye başlayacaktım yakında.

4 yıl hayatımdan çok şey almakla beraber hayatıma bir çok şey de katmıştı.Babamı hiç görmemiştim mesela.Artık benim babam yoktu. Yaşarken içimde öldürdü kendisini. Eğer umrundaysa bir baba için çok acı bir durum yaşarken kalpte ölmek. Öğrendiğimize göre evlenmişti o kadınla ve bir de çocuğu olmuştu. Fakat onunla da boşanmıştı. Ne yaparsa yapsın bize bulaşmasın yeter.Annem ise psikolojik olarak çok zor zamanlar geçirdi. Fakat şu an çok mutlu. Hayatında biri var,selim amca. Kendisi asker, hatta askeri liseye gitmeme vesile olan kişi diyebiliriz. Kendisine çok büyük hayranlığım vardı. Annemle de bu sayede tanıştılar, onunda bir tane kızı var benden bir yaş küçük. Eğer evlenirlerse beraber yaşayacakmışız. Gülceyle barışırsam eğer umarım kıskanmaz selim amcanın kızını. Aman Doğu barışın yeter ki küsmesin, gerisini ozaman düşünürsün dedim kendi kendime.

Kendime doğu dediğimde bir garip hissettim. 4 yıldır bir gün bile doğu dedirtmedim kimseye, gülcenin doğusu olarak kalmak istedim, herkes Kılıç diye seslenirdi. Yarın gülcem'e kavuşacak olmanın heyecanıyla çıkıverdi ağzımdan. Ah evet annem yıllar önce verdiği sözü sonunda tutuyor. Yarın gülceye gidiyorduk sonunda. Neden bu kadar geç kaldık hiç bilmiyorum anneme onun vermiş olduğu söze güvendim hep. Mutluluğumu tarif edemem. Çok büyümüş müydü acaba? Eminim daha da güzelleşmiştir. Kömür gözleri, gece gibi olan saçları burnumda tütüyordu. Beni görünce tepkisi ne olacak acaba ?

Of hemen yarın olsun hemen. Gece heyecandan uyuyamadım sabaha kadar pencerenin önünde oturdum. Sabah olur olmaz yola çıktık uçağımız saat 9'daydı. 7'de evden çıktık garantici olmayı çok severim. Büyüdükçe daha bir çok huyum değişmişti, daha kararlı daha aklı başında biri olmuştum.Sadece o aynı kalmıştı içimde...Umut denen şey olmasa yeryüzünde, insan nasıl yaşar ki ? Umut etmek, beklemek içimdeki sevdanın hep taze kalmasını sağladı.

Uçağa bindiğimizde, kalbim duracak sandım, annem tuttuğu elimi bir dakika bile bırakmadı, yıllardır birbirimize hep destek olduk. 2 kişilik kocaman bir aileydik biz.1,5 saat sonra İzmir havalimanına iniş yapmıştık. Kalbim küt küt atıyordu. Annem selim amcaya geldiğimizi haber verirken bende taksi bakınıyordum telaşla. Nihayet güneşime kavuşacaktım. Bir tane taksi durdu yanımda, annem telefonu kapatarak yanıma geldi. Taksiciye adresi verdi. Yola koyulduk.Acaba ilk tepkisi ne olacaktı tanır değil mi beni ? Ben onu hiç unutmadım neden tanımasın ki ?çok heyecanlıyım kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor. Ev İzmir'in işlek bir caddesine bakıyordu. bu nedenle sokaklar daima kalabalıktı. Arabadan indik iner inmez havayı soludum derince. Havası bile farklı, ayrı bir güzel İzmir'in.

Gülce'nin etkisi de olabilir tabi.

Eve doğru yürümeye başladık annem yanımda ilerliyordu . Gülcelerin evi yoldan bakınca bizim eski evimizin arkasında kalıyordu.

İlk eski evimize baktım başkaları yaşıyordu sanırım perdeler vardı, dışarıdan bakınca ne huzurlu bir yuva. Bize cehennem olmuştu. Oysa gülceyle cehennem diyemeyecek kadar çok cenneti yaşamıştım bu evde,bu bahçede, bu sokakta...

Az daha ilerledik. Evin bahçesinde gözüme ilişen birşeyler oldu gülce bahçede kitap okuyordu. Annem de benim gördüğümü görmüş olacak ki, yola atlamayayım diye kolumu tuttu. Sonra gülce'nin arkasından biri geldi.

Bu o!! bizim sınıfta sürekli gülceyle oyun oynamak isteyen çocuk Ali....

Dayanamadım, Allah beni kahretsin sabredemedim. 4 yıl dayandım da 1 dakika bekleyemedim. Yola atladım koştum annem de ardımdan atladı yola, beni tutmak için. O sırada bir curcuna, bir gürültü yükseldi. Fren sesleri yankılandı kulaklarımda.

Sonrasında yıllardır kulaklarımdan silinmeyen annemin acı çığlığı....

Vücudumda bir acı hissediyordum gözlerimi yavaş yavaş araladım. Her taraf bembeyaz burnuma doluşan hiç sevmediğim dezenfekte kokusu.

Kapının açılmasıyla bakışlarımı zor bela o yöne çevirdim. Anneannem çok bitkin ve çökmüş halde bana doğru geliyordu.

" Oğlum, anneannesinin kıymetlisi uyandın mı canım yavrum benim."

Ağlıyordu çok ağlıyordu, kelimeler güçlükle çıkıyordu ağzından.

Beynimde görüntüler oluşmaya başladı . Ayaklanmaya çalıştım, Anneannem kolumu tuttu geri yatırdı beni.

" Yat oğlum kalkamazsın ne zaman hemşireler olumlu konuşursa kalkarsın."

"Anneanne, Anne-mm o iyi mi ?

Benim yüzümden, benim yüzümden oldu." Dedim Ağlamaya başladım.

" Benim yüzümden anneme birşey oldu değil mi ? Beni anneme götürün lütfen beni anneme götür anneanne."

"Tamam, tamam sakin ol hemşireye bakayım ben sen dur kolundaki çıkarsınlar." Bir eliyle de gözyaşlarını siliyordu.

"Gerek yok." Tuttuğum gibi çıkardım serumu, hangi acı annesizlikten daha fazla yakar ki insanın canını.

" kıyetlim ne yapıyorsun delirdin mi canın acıyacak."Dinlemedim anneme koştum koridorlara baktım, sola döndüğümde Üniformasıyla yere çökmüş düşünüp duran selim amca duruyordu. Beni görünce doğruldu, onlara kim haber verdi? Ne ara Erzurumdan İzmire geldikler bilmiyorum.

"Selim amca, annem o iyi mi ?" Cevap vermedi.

"Annem iyi olacak değil mi cevap verin bana." Bağırdım belki duyardı beni yine cevap vermedi başını öne eğdi. kimseye bu acıları yaşatmaya hakkım yoktu, selim amca ölen karısını da anlattığına göre teröristlerin planladığı bir kazada kaybetmişti. Sonra da görev yerini değiştirmiş, Erzuruma ailesinin yanına gelmiş, bizimlede yolları Erzurumda kesişti. Aynı acıları tekrar yaşatmak istemezdim. Babamın kaybından sonra annesiz kalmak, anneannemi tek yavrusundan ayırmak istememiştim.

"Benim yüzümden Allah kahretsin, benim yüzümden oldu. Annem tuttu kolumu bekle dedi ben durmadım dinlemedim onu." Ne olur sensiz bırakma beni. Birdaha hiç sözünden çıkmayacağım, söz veriyorum Annecim beni bırakma. Ağlamalarım giderek artıyordu, gözyaşları artık canımı yakmaya başladılar. Allah'ım nolur annemi koru ona bir şey olmasın. Beni kimsesiz bırakmasın.Odadan bir doktor çıktı yanımıza geliyordu, doktorlar hep mi böyle karanlık ? yoksa bu bize acı bir haber getirdiği için mi gözüme karanlık gelmişti?

" Yeşim hanımın yakınları sizler misiniz ? "Kafa salladık hepimiz.

" Hasta geldiğinde çok kan kaybetmişti ve iç kanaması çoktan başlamıştı, elimizden gelenin fazlasını yaptık. Maalesef ki hastamızı kurtaramadık başınız sağolsun."

Hastamızı kurtaramadık mı?

"Yalan söylüyorsunuz annem beni bırakmaz o bana verdiği sözleri hep tuttu yine tutacak."Odaya girmeye çalıştım birkaç hemşire önümü kesmeye çalıştı,kimseyi gözüm görmüyordu, hepsini geri de bıraktım. koştum saatler önce ölüme koştuğum gibi anneme koştum. Yüzüne örtü örtmüşlerdi, annem gelemez ki böyle şeylere hemen sıkılır. Kaldırdım örtüyü yüzünü açtım. Teni bembeyazdı öptüm doyasıya, kokladım annemi, teni ilk defa bu kadar soğuktu. Erzurumun soğuğundan bile soğuk. Oysa annem hep sıcacık olurdu. Anne ne olur affet beni. Asla, asla gülceyi sana tercih ettiğimi düşünme ben böyle olsun istemedim. Anne affet beni ne olur.

Senin affetmene ihtiyacım var çünkü; ben asla kendimi affetmeyeceğim.

Farkında mısın ben her şeyim dediğim herkesi kaybettim.

Kendimi asla affetmeyeceğim. Babamı asla affetmeyeceğim ,o sana sadık bir eş olabilseydi şuan sen burada yatıyor olmayacaktın. Bana hep çok iyi bir anne oldun. Düştüm kaldırdın,benim canım yandı sen orada kahroldun. En çıkmaz zamanlarım da senin cümlelerin bana umut tarlası olup yeşerttiler umutlarımı, Bana her şeye rağmen hayatın yaşanabilir bir yer olduğunu söylerken kendin gittin önce.

küçükken bana okuduğun masalları özleyeceğim anne. İlla babalar kahraman olmaz ya, sen benim kahramanımdın. En çok sen mutlu olmayı hak ettin fakat bu şer oğlun ufak bir mutluluğu çok gördü sana...

Selim amca kadrajima girdi dev gibi adam dizlerinin üstüne çökmüş ağlıyordu. Selim amca en çokta senden özür dilerim.

Yaşanamamışlıklarla kaldın öylece...

Anneme son kez baktım melek gibi yatıyordu. Elveda annem sana kavuşacağım güne kadar bekle beni. Çok uzun sürmeyeceğine eminim geleceğim çok geçmeden.

Beni hiç affetme, ANNEM...

4 Yıl Önce

Annemin ölümüne sebep olalı tam tamına 7 sene geçti. Koskoca yeni sene. Felek elbette boş durmadı bu 7 sene içerisinde, Benden anneannemi onunla beraberde annemden geriye kalan yaşama sevincimi aldı. Anneannem evlat acısına dayanamamış kansere yenik düşmüştü. Sevdiklerim tek tek terk ettiler beni.

Uğursuz muydum acaba?

Önce gülce, sonra annem daha sonra anneannem...

Eskiden mutlu bir çocukluğum, mutlu bir ailem vardı. Sevdiğim yanımdaydı, Umutlarım vardı, her ne olursa olsun beni ayakta tutan yaşama bağlayan umutlarım vardı. Şimdi ise meçhule sürüklenen bir ben kaldım geriye.

Selim amca vardı sağolsun. Annemden bana kalan, beni bir gün bile yalnız bırakmadı. Ona karşı kendimi ne kadar mahcup hissettiğimi bilse keşke. Onun elinden de sevdiği kadını çalmıştım ama o, bir gün bile beni suçlamadı. Anneannemin ölümünde ve sonrasın da beni hiç yalnız bırakmadı. Annemin ölümü ile Görev yerini Şırnak'a aldırdı, muhtelemen benim askerliğiminde oraya çıkacağını düşünüyor olmalı. Şırnakta olmasına rağmen daima bana varlığını hissettirdi. Hatta lisede ve harbiyede okurken sürekli beni ziyarete gelirdi. Orada bulunan arkadaşlarım onu babam sanmıştı oda bozmadı bu durumu. Keşke dedim, keşke sen olsaydın babam, karakterimi senden almış olsaydım. Bu bana büyük gurur verirdi.

Kendisi artık albay rütbesine yükselenmişti. Albay Selim karaca, benim manevi babamdı, onun manevi oğluydum. Tatillerim de onlara giderdim, orada da bir odam vardı. Bu sayede kızı peri ile tanıştım aramız da bir yaş olmasına rağmen beni abisi olarak görüyordu. Bu beni çok mutlu ediyor. Hayatta yaşamaya değer bir şeylerin olduğunu hatırlatıyorlar bana.

Aklıma o gün gülceye giderken düşündüklerim geldi, buruk tebessüm ettim. Eğer aynı evde yaşarsak gülce kıskanır mı acaba demiştim. Fakat şuan ne gülce ne annem vardı. İnsan hayatta iki sevdiğini de kaybedince bir gayesi kalmıyormuş. Bunu acı deneyimler silsilemde çok güzel anladım. Öyle anlar yaşadım ki düşünmekten delirmeme ramak kalan,düşünmek ölmek demek sözüne sığınıyorum. Daha az düşünüp daha çok hayatta kalmaya gayret ediyorum.

Kalbimle mücadelemde ise hep kendime yenildim. Annemin ölümünden sonra gülceye gidemedim hiç, elbette onun bir suçu yoktu annemin ölümünde. Bir gün bile onu suçlamadım, bir suçlu arıyorsak eğer aynadaki yansımama bakmam yeterli.

Ben ona gidemediğim gibi oda hiç bana gelmedi. İlk yıllar da küçüktük bu nedenle gelmedi arayıp sormadı dedim, ama yıllar geçmişti. Belkide çoktan beni unuttu. Kendine yeni bir düzen kurdu . Ben o düzende var mıydım ? Onu bile bilmiyorum.

Bir eylül sabahı ansızın aklına geliyor muydum mesela? Gülce acılarımın içinde kendisini korumayı yıllarca başardı. Kalbimdeki yeri akıp giden zamana inat aynı kaldı. Yaşanmış ve yaşanamamışlıklara rağmen eksilmedi hiç gönlümden. İnsanı olgunlaştıran yaşı değilmiş meğer. Bedenen 21 yaşımdayım. Ruhum gülceyle 10 yaşında, annem ile 40 yaşında. Biri bu acıları nasıl kaldırabilir diye sorgularken tüm hepsinin içinde buldum kendimi.

Acıya karşı bağışıklığım oluştu da kalp acım aynı kaldı. Annemin acısı, gülcemin imkansızlığı...Nasıl omuzlandım bunca yıl ?O günden sonra İzmir'e dönemedim uzun bir süre öncede tamamen takip etmeyi bıraktım.Kendim gidemesem de, Harbiye de olduğum için peşine gözlemci takmam zor olmadı. İlklerde ondan haber almak beni anlık olarak mutlu ediyordu.Bir süre kendimi böyle avuttum.Bir gün telefonuma o fotoğraflar gelene kadar...Güneşimin dudaklarını değiyordu dudakları, tanımıyordum tanısam şimdi yaşıyor olur muydu bilmiyorum. Topladığım bilgilere göre üniversite arkadaşıymış, adı onur. Benim yıllardır hasretini çektiğim bal dudakları öpüyordu. O gün pes ettim, kendimden nefret ettim. Onun bana gelmeyişinden nefret ettim. Ben yıllarca bir yalanı devam ettirmişim kafamda, gülce çoktan beni unutmuş...O gece her şeyden, herkesten, koca bir şehirden nefret ettim. Çıktım Ankara sokaklarında koştum, saatlerce koştum. kime koştuğumu, nereye varacağımı bilmeden koştum. Gecenin bir körü beni gören deli sandı.

Evet delirmiştim. Deli olmasa insan, deliliğe vurmasa insan, yaşayamaz.

Günlerce sadece zihnimdeki fotoğrafla kaldım. Kaç gün sarhoş gittim okula sayamadım. Daha başlamadan meslekten atılmadıysam selim amcam ve yıllardır tek arkadaşım olan korkusuz korkut sayesindedir. Bugün ise sancak devir teslim törenim vardı, sonunda bitiyordu.Bunca yıldır kendime bir yararım olmadı,vatanıma canım feda olsun dedim. Bekleyeni olmayınca ne de kolay söyleniyor bu cümleler...Herkesin ailesi, eşi dostu , sevgilisi,arkadaşı yanındaydı.

Peki benim ?kimsem yok. Böyle mutlu günümde annemin görmesini çok isterdim. Sonra anneannem; ah kıymetlim ne de yakışmış derdi. Elbette şimdi oldukları yerden de görüp benimle gurur duyuyorlardır, tıpkı her daim kalbimde onları hissettiğim gibi onlarda beni hissediyor.

Köşeye geçmiş törenin, fotoğraf çekilme faslının bitmesini beklerken tanıdık birinin sesini duydum.

Peri ve selim amca. Geriye kalan tek yakınlarım. Bugünden sonra her şeylerim.

" Eşlik edebilir miyiz beyefendi, müsaitseniz tabi eğer ? " Dedi peri her zamanki neşeli hali ile karşımda duruyordu.

" Oturun lütfen hanım efendi, size her zaman müsaitim." Dedim

"Emriniz olur komutanım ."Selim amcanın sesiyle irkildim.Bugünden sonra selim amca benim komutanım olacaktı.Nasıl komutanım diyeceğim ki yıllardı amcam ?

"Hoşgeldiniz beni ve yalnızlığımı Şereflendirdiniz. "

"Seni velet seni, birdaha duymayacağım öyle sözler. Aile olmadık mı biz ? Tabi ki oğlumu böyle onurlu bir günde yalnız bırakmayacağım." Dedi selim amca tüm ciddiyetiyle. Bu adamın hakkını nasıl öderim,Babamdan daha babalık yaptı bana. Tören Selim amcamve peri geldikten sonra benim içinde bir anlam ifade etmeye başladı. Güzel bir şekilde yeminlerimizi ettik, kuşandık.Artık resmi olarak Türk silahlı kuvvetlerine mensup bir askerdim.Vatanımı kanımın son damlasına kadar koruyacağıma yemin ederim...

Sevdasından delirmiş bedenler, vatan sevdasında akıllanırlar.Umarım görevimi layıkıyla yerine getirdikten sonra, bir gün şehitlik bana da nasip olur.

"Yaşamak için doğmadık ki ölmekten korkalım"...

 

- Günümüz -

Yollarımız ayrılmadan önce bana bıraktığı o Minicik busenin hissettirdiklerini 15 yıla rağmen unutamadım. Ben onun veda busesi olduğunu bilsem o an zaman dursun isterdim...

Şu aptal kalbim her şeyi unuttu da sana dair olan hiçbir şeyi unutmadı gülce. Sıcaklığın hala yanağımda, heyecanım öptüğün ilk an ki gibi, içimi kıpırdatmakta....

Ben Doğu Kılıç Aslan.

Gülcenin doğusuydum. 15 yıldır tek bir kimsenin bana Doğu demesine izin vermedim. Sadece ondan duyacağım günü bekledim.

Tam tamına 15 yıl 16 gün 3 saat geçti verdiğim sözün altında ezileli.

Kim bilir kaç gün ağladı? kim bilir kaç gün ağlayarak uyudu? Bana nasıl öfkeler duydu? belki kalbinden sildi, gömdü beni bir yerlere...

Kim bilir ?

Belki ?

Yoksa?

Oysa ?

Keşke?

Acaba ?

Ben yıllardır yaşamadım bu ihtimalleri düşünmekten. En sonunda delirdim. Biz Türklerde delirenler ne olur bilir misiniz ?

ASKER.

Asker oluruz, akıllı adamın işi yoktur dağlarda. Ferhat aşkından dağları delmemiş mi? Bende aşkımdan dağlara çıktım. Zaten yaşamıyordum. Vatanıma faydalı bir asker olup kutlu mertebeye ulaşacağım günü beklemek vazife oldu bana. Hele ki arkandan ağlayacak bir çift göz yoksa şehit olma hayalleri ile yatarsın hergün...

Aynanın karşısında gördüğüm yorgun bedenime baktım.

"Hadi yine iyisin bugün de ölmedin Kılıç üsteğmen. Bir görev daha seni bekler belki onda mutlu sona ulaşırsın."dedim kendi kendime kaşımın üstündeki yara dikkatimi çekti pansuman yapılsa iyi olacaktı.

Nerede miyim?

Askeriye de ki odamda. Masanın arkasındaki ilk yardım çantasını aldım, kendimce pansuman yapacaktım, revirlik bir durum yoktu. Artık alıştım, kan kaybından ölmediğim sürece ülkemin güzel doktor ve hemşirelerini oyalamıyorum. Çantayı açtım içinden işime yarayacak olanları aldım çantayı geri yerine koydum.

Yara bandı, pamuk, batikon iş görürdü. Pamuğu batikona buladım kaşımı temizleyip üstünü yara bandı ile kapattım.

Ellerimi yıkamak için lavaboya yöneldiğimde odanın kapısı çalındı.

"Gel," dedim Robotlaşmış sesimle. Duyguları alınmış bir adam askeriyede mutlak muhtemel robot'a dönüyordu.

Kapı açıldığında Korkut'u görmeyi beklemiyordum. Daha bir saat olmadı görevden döneli, lojmana gidip dinlenmelerini emretmiştim.

"Seni dinliyorum Teğmenim, ne işin var burada? en son dinlen emri vermiştim,evine niye gitmedin ? "

Bakışlarıyla şöyle bir beni süzdü.

"Hayırdır korkut hoşuna mı gittim? "

Ellerimi yıkayıp masama doğru ilerledim.

"Estağfurullah komutanım size bir malumatım vardı. Sizi görünce kafam karıştı, biraz dağılmış gibisiniz bir sorun yok inşallah. Görevden döndüğümüzde bile daha neşeliydiniz."

Elimi enseme attım.

"Beni boşver şimdi, ne malumatıymış bu? Görevden döneli daha 1 saat olmadı.

"Bende anlamadım komutanım tam karargahtan çıkıyorduk albayımı gördük, biraz telaşlı gibiydi. Bir saat sonra harekat merkezinde toplanın dedi.Komutanınıza da söyleyin sinirini öfkesini odasında bırakıp gelsin. Ona ihtiyacım var dedi."Selim amcam şimdilerde ise selim komutanım olmuştu. Elbette kök söktürüyor, aksi düşünülemez.

Yorgunluktan çökmüş haldeyiz, albayım böyle dediğine göre önemli bir mesele olmalı, derin bir nefes aldım elimle ensemi ovaladım,stresten kopmadığına şükrediyorum.

Kendimi düşündüğümden değil, Timim 3 ay saha da kaldı zaten bitik halde döndük. Ona rağmen operasyonu başarıyla tamamlayıp adamları teslim ettimiz için mutluyduk. Fakat dinlemeleri gerekiyordu, albayım normal şartlarda en az 2 hafta görev vermezdi. Askerliğin de zorlu yanı buydu galiba, ben neyse bekleyenim yoktu. Oysa zafer abinin karısı, diğerlerinin ailesi dört gözle dönmemizi bekliyorlardı, bekleyen insanlara da yazık değil mi ? Şehit olmazsan böyle sürünürsün işte dedim kendi kendime.

"Demek ki önemli bir konu tamam gidin dinlenin birazdan toplantıda görüşürüz " dedim.

"Emredersiniz komutanım." Başıyla selam verip odadan uzaklaşırken bir anda duraksadı geri adım attı.

"Oğlum gitsene davetiye mi bekliyorsun gitmek için? zaten kaldı 55 dakikamız, git de dinlenelim."

"Komutanım, af buyurursanız bir sorum olacaktı. İnsanı merakta bırakıyorsunuz."

Muhtemelen bunu can dostum sıfatıyla soruyordu.

Ah korkut ah kurcalama işte kardeşim ne diye illa dibine darı ekiyorsun?

"Sor ne soracaksan sonra o güzel totonu al ve odamdan git. "

"Dağınıklığınızın sebebi o mu ?

Yani haddim değil elbette bu soruları size yöneltmek ama sizide böyle görmek istemiyoruz. Ona son takibi ben yapmıştım tamamen bitti dediniz,takibi bıraktınız peki şimdi ?

nasıl desem çok mu zor komutanım unutmak. Kabul edersiniz ki Sizi böyle görmek garip geliyor."

Evet timim yüzeysel olarak bilirdi her şeyi ama neden tekrar kavuşamadığımızı merak ediyorlardı bu kadar derinden olan bir sevgi nasıl imkansız oluyordu merak ediyorlar. Derin bir nefes aldım.

"İnsan ölüme bir süre sonra alışmak zorunda kalıyor korkut çare yok çünkü, geri getiremiyorsun. Fakat Yaşarken öldürmek insanı tüketiyor. Hele yaşanabilecek onca güzel ihtimali düşününce....Unutmak istesem belki her şey daha kolay olurdu korkut, ben onun beni istemediğini bile bile, hayatında başka birisi olduğunu bildiğim halde yine de aynı çocuksu heyecanla onu seviyorum. Beklemiyorum. Açıkçası dönsün diye bir beklentim de yok . Olurda dönerse nasıl bir tepki veririm inan bilmiyorum 15 yıl geçmiş oğlum koskoca 15 yıl. Köprünün altından çok sular aktı.Kız artık benim o küçük gülcem bile değil. Allah bilir evlendi çoluk çocuğa karıştı. Ama kahretsin ki, geçen her dakikada yüreğimin onu istemesine engel olamıyorum. En iyi sen biliyorsun bunları. Bir gün şehit olup gideceğim zaten, bırak yüreğimde kara sevdam olsun.Bir beklentim yok hayattan en azından kalbimi bıraktım yaşasın içinde baharı da bahçeyi de." Duygularımı bu zamana kadar asla kimseden gizlemedim.

Hele korkut harbiyedeki tek arkadaşım. İçip içip yurda döndüğüm geceler sabaha kadar bıkmadan beni dinlerdi. Bu yüzden çok öfkeli, benden de öfkeli. Olamayışımıza, beni bir kere bile arayıp sormayışına, akıp giden zamana...

Tek dostum, silah arkadaşım. Sadece ona bu kadar şeffaf olmuşumdur bunca yıl. Bilirim art niyet aramadan yanımda olduğunu, tek bakışımla ne olup bittiğini anlar. Bugün olduğu gibi. Zaten 50 metre öteden beni gören hangi imkansız sevdaya düştüğümü sorguladı senelerce. Benimkisi artık kara sevda oldu. Maziye gömülmeyi hak etmeyen bir kara sevda...

" Yine de iyiyim sen beni merak etme şimdi git haydi dinlen."

"Emredersiniz komutan-" cümlesini bitiremedi korkut. Kapı dank diye açıldı.

"Destur Bismillahhh!"

Allahım yok mu bunları sırayla göndermen. Hayır yani onlara da mı acımıyorsun elimde kalacaklar bir gün.

" Dingonun ahırı mı lan burası, sizi bana parayla mı veriyorlar, ne işin var burada Ekmekçi ?"

Korkusundan korkut'un arkasına saklanmıştı, cevap vermek için kafasını çıkardı yerinden.

"Şeyy, komutanım Kıdemli uzun süre çıkmayınca birşey oldu zannettik, Yani sırf arkadaşımızı düşündüğümüzden yoksa kapı falan dinlemiyorduk ki! "

"Tamam kes, neden çoğul konuşuyorsun sen, kendin ve salaklıklarınsa konu eğer doğru yoldasın." Dedim suratı düştü aniden.

"Aşk olsun komutanım, ayıp ediyorsunuz ben ve beni satan arkadaşlarımdan bahsediyorum şerefsizler çıkın kapının arkasından."

Ekmekçi cümlesini bitirir bitirmez diğer tim üyeleri sırayla, mizgin, zafer abi, Lale, botan içeriye girdiler. Hep bir ağızdan; "Emredersiniz komutanım. " dediler Baş selamı verdiler.

"Yüce Rabbim'den şu Kılıç kuluna sadece birazcık sabır göndermesini istiyorum. Sizin ne işiniz var burada? Dinlen emri vermiştim. Emre itaatsizliğin sonucunu biliyor musunuz siz ? Bakın kaldı 40 dakikanız gidin dinlenin,bırakın da ben de dinleneyim, toplantı önemli olabilir. Oyüzden silkelenip gelin, benimde asabımı bozmayın. Sümsük veletler şimdi kaybolun hemen."

"Emredersiniz komutanım."

Hepsi teker teker odadan çıktı.

Timim diye demiyorum. Şırnak'ın en deli askerleri benim timde toplanmış. Bundan 4 yıl önce bir örgüt liderini yakalamak için toplandık. Görev başarıyla tamamlanınca uyumlu ve disiplinli çalıştığımız için timi bozmadılar. 4 yıldır omuz omuza mücadele ediyoruz. Hepimiz bir çok kez ölümle burun buruna geldik,çok şükür birinin acısını yaşamadan bugünlere çıktık. Zaten benden önce sehit olana hakkım helal değil bunu böyle biliyorlar, onlara müsade yok , önce ben. Yine de hepimizin öyle 70 80 yaşına kadar yaşama gibi bir merakı yok. Vatan uğruna canımız feda. Dahil olduğumuz hangi operasyonda o kutlu haber gelecek diye bakıyoruz. Deliyiz derken kinaye yapmıyordum, bir gün ölüp gidecek olduğumuzun bilinciyle yaşıyoruz. Belki bir naaşımız bile olmayacak, ya da analarının başında dua okuyabileceği bir mezarımız. Lakin bunları bile bile o yeminleri ettik her birimiz...

Düşüncelerden sıyrılıp, rahatça bir soluk aldım. Odam da bulunan koltuğa uzandım, gözlerimi dinlendirsem iyi olacak. Az önce Korkut'un sorduğu soru geldi aklıma, tüm keyfim kaçtı. Koltukta tekrar oturur pozisyon aldım.

Geçmişin aklımdan çıktığı çok nadir anlar olurdu. Mesela sahadaysam görevimi asla tehlikeye atmak istemem geçmişin beni bitirici etkisi olduğundan, görevimin başında odaklanacağım tek şeyin piç sürüleri olmasını isterim. Bugün ise keyfimi ansızın kaçıran şey görevden dönüşte masanın üzerinde bulduğum Mavi boyalı bir koza, yıllara önce gülce'nin bana verdiği kozalak. Bana gülceden kalan tek hatıram. Masanın üstünde dosyaların arasında duruyordu. Odama biri mi girmişti acaba? Ya da göreve giderken masanın üstünde unutmuş olmalıyım. Kendimden kaçmak istediğimde hep bu kozayla dertleşirim. İnsanlardan daha iyi bir dinleyici oluyor bazen.İyi ki memlekete giderken onu yanıma almayı akıl etmişim. Yoksa sığınabileceğim tek bir hatıram kalmayacaktı. Korkut tam bu düşüncelerimin üstüne gelmişti ondan biraz dağınıktım. O aklıma düşünce dağılmadığım bir an bile yok ki. Üzerimdeki etkisi yıllara rağmen öyle çok ki bazen kendimi kınıyorum.Ne uğruna, ne için diyorum. Seni gittiğin gün unutup hayatına bakan, Sonra da senin yerine başkasını koyan ona sarılıp öpen biri için mi? kalbe maalesef söz geçmiyor, bazen beynimden ayrı çalışıyor. Sahi 4 yıldır ne yapıyor, hayatında biri var mı?

O gördüğüm çocukla mı beraber ? Belki de çoktan evlendi . Ya da evlenmedi Sanane tercihini çoktan yapmış ki senin yanında değil ne düşünüp duruyorsun. Kendi yolunu çizmiş çoktan.Bunu az bir zaman sonra öğrenecek olduğumdan habersiz düşüncelerin beynimi kemirmesine müsade ediyordum. Kalktım elimi yüzümü yıkadım bir silkelendim, kendime geldim. Yavaştan harekât merkezine yol aldım. Uzun dar labirent gibi olan koridorlardan geçtim. Karşılaştığım üç beş askere selam verdim. Odanın önüne geldigimde tim çoktan gelmiş beni bekliyordu. Kapıyı açtım albayım daha gelmemişti. Ben önde tim arkada sırayla yerlerimize geçtik. Tim gergin görünüyordu, az önce odadaki gevşek herifler bunlar değildi sanki. Evet gırgır şakayı çok severler fakat konu vatana geldiğinde daima ciddiyet bizim birinci ve şaşmaz kuralımız olur. Timim diye demiyorum, Şırnak'ın en deli timi bende. Operasyon yönetim şeklinden işkencesine,sorgu stilinden, adam yakalamaya kadar kendilerine has yöntemlerle görevlerini başarıyla yerine getiriyorlar. Ben timin komutanı üsteğmen Doğu Kılıç Aslan, zamanla hayatıma m gülceme dair her şeyi öğreneceksiniz. Teğmen korkut korkmaz can dostum ve silah arkadaşım 2 yıl önce ziyaretine gelen nişanlısını, havaalanından karargaha gelirken yolda yapılan hain saldırı ile kaybetti. Kolay atlatmadı ama yavaş yavaş toparladı. Dedim ya ölüme alışıyor insan elinde olmadığı sürece. Alışmaktan başka çare yok .

Asteğmen Mizgin Yaşar. Timimizin ilk kadın askeri, onunda üzücü bir mazisi var bakışlarından belli. Ama asla anlatmaz kendi dünyasında ve kimseyi oraya katmak istemez .

Kıdemli Astsubay Başçavuş botan şeker. Özünde şeker gibi çocuktur. Düldülü eline almaya görsün,zehir kesilir. Kendisi timin keskin nişancısıdır.

Astsubay Başçavuş Lale demirparmak, Lale timin yaşça en küçüğü fakat elinden uçan sinek bile kaçamaz. Bomba imha dedin mi laleden sorulur .

Onun yanında Astsubay Başçavuş Zafer Güçlü,zafer abi timin tek evli bireyi babacanımız. Bir ara özel hayatı nedeniyle mesleğini bırakmak zorunda kaldı, sonrasında aramıza geri döndü.

Son olarak onun yanında oturan cenk Ekmekçi timin en çapkını,karı kız düşkünü herif. Zaman zaman istihbarat ile birlikte çalışıp bizim operasyonlarımıza zemin hazırlar. Bakmayın kadın düşkünü olduğuna operasyonlarda kaplan kesilir.

Biz 7 fişek, göklerin mavi kartalı,mavi kartal timiyiz. Namımızı duyan herkes kaçacak delik arar. Mavi kartal gibi nadir ortaya çıkar, çıktığımızda tüm çakalları korkudan titretiriz.

Bize öksökö de derler; Tanrının yaveri, mavi kartallar.

Yağız , Cengaver, 6 askerim.

Bir tek Allah korkumuz vardır. Gayrısı hallolur...

Odaya girdikten sonra bir süre albayı bekledik, karşımızdaki panoda yüzü kapalı sadece gözleri gözüken bir kadın resmi vardı. Demek ki operasyonla ilgili olmalıydı.

Dikkatlice baktım bu gözler bana bir yerden tanıdık geliyordu ama nereden ?

Hepimizin önünde incelememiz için birer dosya vardı. Muhtemelen operasyon bilgileri. Gözlerimi dosyaya çevirdim siyah renkliydi. Normalde pembe bildiğimiz karton dosyalar olurdu ne alaka siyah? Üst rütbeden biri mi kaçırıldı ne oldu. Belli ki durum epey ciddi.

Kapıda hareketlilik oldu, önce bir asker sonra albay girdi içeriye.

Albayı görmemizle hemen ayaklandık. Eliyle oturmamızı işaret etti, resmiyeti çok sevmez ama bir o kadar da ciddi biridir. Selim amca, pardon komutanım.

Zaman zaman askeriye de olduğumuzu unutuyorum.

" Oturun, oturun çocuklar. "

Albayım da bir gariplik vardı, korkutun bana dediği gibi biraz dağınık gözüküyordu. Üniforması daima jilet gibi gözükür, bugün ise ilk 3 düğme açık, kollar sıvanmış vaziyette karşımıza geldi. 4 yıldır ilk defa onu böyle görüyorum hatta sadece annemin cenazesinde onu bu şekilde gördüm desem daha doğru olur.

" Hepiniz sizi görevden döner dönmez neden buraya topladığımı merak ediyorsunuz biliyorum. " Dedi yüz ifadesini bozmadan yavaşça ayaklandı duvara yansıtılan resmin önüne geçti kendisi için koyulmuş dosyayı eline aldı.

"Önüzdeki dosyaları açıp inceleyebilirsiniz, lakin soru sorma yetkiniz tüm dosyayı incelikten sonra." O kendi dosyasını açarken bende önündeki dosyayı elime aldım, gözüme yine albayın garip hareketleri takıldı, gereğinden fazla endişeli görünüyor. Ben komutanımın tepkilerini incelerken tim dosyaya bakmış olmalı ki hepsi birden bana bakıyordu.

İçime bir endişe düştü hemen dosyanın kapağını açtım.

İlk sayfayı incelemeye başladım.

Bugün edinilen bilgiye göre... devamını okuyamadım okuduğumu da idrak edemedim...

Yıllardır tanıdığım bir isim. Dosyada yazanların aksine başka bir şekilde tanıdığım bir isim, tüm açıklığıyla karşımda duruyordu....

 

****

 

 

Merhabalar bölüm sonu ile birlikteyiz. İlk bölümde kafanız da oluşan soru işaretleri bir nebze olsun gitmiştir. Elbette gülcenin ağzından da okumadığımız sürece tam gitmiş olmayacak...

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Yazım hatalarım var ise görmezden gelin lütfen şimdiden özür diliyorum...

Acaba dosyada yazan isim kim ?

Gelecek bölüm Bizi neler bekliyor ?

Doğunun hisleri size geçebildi mi ?

Gelecek bölümü heyecanla bekliyorummm.

Diğer bölümde görüşmek üzere. Diğer bölümde Doğu'nun ağızdan olacaktır diğerleri karışık şekilde ilerleyecek.

Yorum ve oy kullanmayı unutmayalım 🤗🌸

Desteklerinizi bekliyorum. 💗

Bölüm : 20.08.2024 20:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...