Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar,
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar...
~ERDEM BEYAZIT~
****
- Gülce Şahin'den -
"Basıldık mı bu sesler ne incii?" Bakışlarımı kapıdan çekip inciye odakladım. Merakla ağzından çıkacakları bekliyorum.
" He yok ya basılmadık rahat olun,buraların meşhur kartal timi var, komutanları terfi almış, bugün hastanede yarasına baktığım esnada söyledi, onun kutlama yemeği galiba bu."Şuan odağım inci'den çıktı,kapıdan içeriye tüm heybetiyle giren bir çift okyanus göze takılı kaldım.
"Okyanus gözler"....
Rüyada mıyım yoksa gerçekten karşımda mı? Kimse bu zamana kadar bana dünyanın bu kadar küçük olduğunu söylememişti.
Ben ona mı gelmiştim?
Bilmeden, bilsem koşa koşa geleceğim yerde onu bulmuştum. Şuan tam karşımda duruyor. Tesadüf olabilmesi için çok fazla değil mi bu durum?
Buna kader diyebilirim, alın yazısı daha pek çok şey sıralarım ama şuan karşımda duran çehre sayesinde beynim beni terk etti, bir o kalmıştı terk etmeyen artık oda gitti.Şuan hiçbirinin önemi yok, dünya dursun ve beni bu ana hapsetsinler. Ne ara ayağa kalktım ? Ne kadar süredir ayakta onunla karşı karşıya duruyorum bilmiyorum, elimdeki menü yere düşünce sıçrayarak kendime geldim. Mekandaki herkesin gözü bana dönmüştü, ne olur önünüze dönün yeterince zor bir durumun içindeyim. Neden böyle oldu? kal geldi sanki, hazırlıksız yakaladığım için mi ? Şuan koşup boynuna atlamam gerekmiyor mu ? Yoksa bunun adı da gülcenin doğu tutulması mıydı?Kalbim duracak, yemin ederim kalbim atmayı bırakacak. Ne yapıyordu o, kaşları neden çatık? Beni gördüğüne memnun olmadı mı? Diğerlerine göz ucuyla baktığımda onlarda şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Düşünme, çok düşünme gülce çok düşünürsen eyleme geçiremezsin.
Diğerlerinin arasından sıyrılıp öne doğru bir adım atması onu daha görünür hale getirdi. Yıllar ona yaramıştı; daha yakışıklı, daha bir çekici olmuş. Kalbimi sormayın, çoktan yerinden çıkıp İzmire doğru yol aldı.Tam ona doğru adım atacaktım ki heyecandan ayağım masaya takıldı sendeledim,son anda kolumu tutan el sayesinde düşmekten kurtuldum. Lakin kafamı kaldırdığımda karşılaştığım gözlerin derinliğine bu sefer. Doğu kolumu tutuyordu, tuttuğu yer Kıvılcım atıyor normal mi ? Öyle narin dokunuyor ki kırılacakmışım gibi.
Mavilerini gözlerime dikti, " sen " Dedi devamını getirmesine fırsat tanımadım. 15 sene bu an için bekledim ben, hiç ummadığım anda bulmuşken hiçbir kelimenin, bu anın büyüsünü bozmasına izin veremem.
Sarıldım.
15 sene sonra ait olduğun yere kavuşmuş olmanın huzuruyla Sarıldım...
O an anladım ki ben yıllardır evimden uzaktaymışım, hiç bir çatı doğunun kolları kadar huzur vermemişti bana. Sarıldım sıkı sıkı, hiç bırakmak istemez gibi. Çevrede ki hiç kimse umrumda değildi. Elimde bir değnek olsa durdururum zamanı. Öyle ihtiyacım var bu an'a....
Afallamıştı, sanki sarılmamı hiç beklemiyor gibiydi. Benim onu sıkı saran kollarımın aksine onun kolları beni sarmıyordu. Doğu ağlarım yapma, sarıl bana. Şu dünya da en çok buna ihtiyacım var.
Sarılmıyordu.
İçime düşen sızı, beynime sinyaller gönderiyor ben ise hepsini reddediyorum. Yuvam dediğim boynunda derince nefes aldım tüm ciğerlerimin bayram ettiğine eminim. Doğunun kokusu doldu içime. Kollarım kaç saniyedir ona sarılı bilmiyorum, ondan gelecek hamleyi bekledim, bana sarılmasını, doğu bana Sarılmıyordu.
Günlüğünde yazanların aksine...
İstemeyerek de olsa yavaşça ayrıldım ondan, geri çekildiğimde yıllardır hasretlik çektiğim maviliklere baktım, baktıkça içinde kayboluyordum. Oda aynı şekilde gözlerini üzerimden çekmiyordu.
Geldim doğu, illa Prensler gitmez ya prenseslerin ayağına bu sefer ben sana geldim. Neden hoş bulamamışım gibi bir halin var? yüzünde oluşan endişe ve kaygı çocukluğundan beri değişmeyen tek yanı olarak kalmış. Neden endişeli bakıyorsun ki ?
" Kılıç, canım bu kız kim? "
Canım?
Kılıç?
Gözlerimi gözlerinden çekmeme sebep olan, sese kaydı bakışlarım.Doğunun kolunu tutmuş yanaşmaya çalışan bir ses?
Kimsin sen ?
Bir kere onun adı doğu, kılıç'ı hiç kullanmaz ki, hem benim doğum nereden senin canın oluyor, canını çıkarır eline veririm kızım senin.Bakışlarımı doğuya çevirdim, vereceği cevabı duymak istiyorum çünkü. Bir süre sessiz kalarak yüzüme bakmaya devam etti. Ne var yüzümde doğu ? Yüzüme bakacağına cevap versene, aşık olduğum kadın de, çocukluk aşkım de, o benim gülcem de, gönlümün gülü de yeter ki şöyle bakıp susma konuş...
" Kılıç? Bir şey mi oldu? "
Daha Kılıç diyor benim doğuma sabır.
" Yok, eski bir arkadaş sadece geçin yerlerinize oturun geliyorum." Dedi, duygusuz bir şekilde. Doğu mu dedi bunları?
Eski bir arkadaş mıyım ben ?
Doğu gözlerime iyi bak, senin gülcen var karşında, yapma canım yanıyor. Seni tanımadım diye mi yapıyorsun, annenin ölümüne sebep olduğum için mi kızgınsın bana ?
" Benim gülce, tanımadın mı ?" ikimizin duyacağı şekilde konuştum.
" Ben sen değilim."Dedi ruhsuz, robot gibi bir sesle.
" Kılıç hadi hayatım seni bekliyoruz, biz siparişleri verdik. "
Hayatım.
Duyduğum son cümle tüm vücudumu sarstı geçti, hayatında birisi mi vardı doğunun? Gözlerim yavaşça dolmaya başlıyordu, hayır gülce şimdi değil, güçlü dur şimdi çıkacaksın buradan, karşılarında ağlayamazsın.
Masaya döndüm ne yaptığımı bilmez halde, bakındım gözüme telefonum ilişti çantamı aldım içine koydum. Çıkışa yürüdüm. Yanından geçerken kokusu burnuma doldu bu sefer içim huzur değil acı dolmuştu.
Arkamdan bağıran onur ve incinin sesini az çok işitebiliyorum.
"Gülce beklesene kızım nereye gidiyorsun."
" Gülce. "
Mekandan çıktığımda buz gibi hava tenime çarptı, havaya aldırış etmeden, nereye gittiğimi bilmeden koştum. Düşünceler ise sırtımda bir yük misali; her adımım da sallanıyor, her adımda daha ağır olmaya başlıyordu. En sonunda sırtımdaki yüklerken yorulup oturacak bir yer arayışına girdim saat gecenin bir körü ve bu soğukta dışarıda in cin top oynuyor.
Anca benim gibi deliler dışarıdadır, dedim kendi kendime.
Yürüdüğüm yolun sonunda bir park çarptı gözüme , parka doğru adımlarımı hızlandırdım. Yorgunluğum soğukla birleşince bu defa bitkin düştüm. Gözüme kestirdiğim ilk banka oturdum.
Bu süre içerisinde telefonum bir dakika bile susmadı, onur arıyor, en sonunda telefonu kökten kapatıp cebime koydum.
"Allah'ım neyin içindeyim ben" başımı iki elimin arasına aldım, ağrıdan patlayacak gibiydi. Ne zaman bu kadar ağlasam hep başım ağrır. Ben ise bunu bile bile mekandan parka kaç saat yürüdüm bilmiyorum, gözyaşlarım bir saniye durmadan aktılar.
Ne güzel başlangıç oluyor ama, kim istemez atanmayı, atandığı yerde yıllardır aradığı aşkını bulmayı, üstelik yanında promosyonu ile, cidden mükemmel bir başlangıç oluyor.
Doğuyu aramaya yeltenirken elbette bu ihtimalde aklımda vardı, ben onu her ne olursa olsun bulmaya yemin etmiştim. Yani öyle düşünüyordum, düşüncemle gerçekte gördüğüm de hissettiğim maalesef aynı olmadı.
Onu bulmuşken pes mi edeceksin gülce?
Bir süre bankta soluklandım. Dinlenmek iyi geldi, biraz daha sakin hissediyorum kendimi, eğer onurun telefonunu açsam, şuan yanımda olsa 2 kat daha fazla öfkeli olabilirdim, sakinlediğime göre arayayım, beni alsın.
Telefonu çıkardım, birkaç kez açmayı denedim, Allah kahretsin bu sefer gerçekten şarjım bitmişti. Onur ve inci meraktan çıldırmış olmalı.
Endişeli gözlerle etrafa bakarken, yan taraftan bana yaklaşmakta olan sesler doldurdu havada ki tüm boşluğu.
" Güzelim yolunu kaybettiysen eğer yardımcı olalım." İğreti bir ses. Şimdi ne yapacağım?
Onlardan tarafa bakmadan, geldiğim yönde ilerlemeye başladım, en azından orası daha merkezi duruyordu taksi bulabilirim.
" Ama çok nazlı çıktın sen, cevap versene yardımcı olalım. "
Daha yakından gelen sesle hızlandım, onlara izimi kaybettirmem lazım, adımlarım yürümekle koşmak arasındaydı. Koştuğumu görüp onlarda hızlanabilirdi, sakin ama bir o kadar hızla ilerliyorum. geride bıraktığım sokaktan garip sesler gelmeye başladı, kendi aralarında mı kavga ediyorlar bir de ? bir şise kırılma sesi duydum, kaç gülce olabildiğince hızlı koş.
Belki 10 dakika kadar durmadan koştum, sonunda dar ve karanlık sokaklardan çıktım. çok insan olmasa da aydınlıktı yollar. Köşede bir yerde durdum çantamdaki suyu çıkarıp bir yudum aldım, şişeyi çantama koyduğum esnada, ensemde bir nefes hissettim, o an kan beynime sıçradı koluma dokunan elle dudaklarımdan tiz bir çığlık koptu.
''Benim, benim korkma, sakin ol güvendesin ''
Ben daha ne olduğunu idrak edemeden kendimi geniş omuzlarda buldum.
Doğu.
'' Doğu?" sesimden korku akıyor, beni sakinleştirmek adına bir cümle daha kurarsa devamında gözyaşlarımda bize eşlik edecek.
'' Şşş, buradayım geçti, korkmana gerek yok.''
'' Sen beni nasıl buldun? '' sorumla alaycı bir tonda güldü.
''Askerim ben, umarım bu seni tatmin eder.'' omuzlarından yavaşça ayırdı beni, boşluğa düşüyor gibi oldum.
'' Doğu.''
'' Kılıç demeni tercih ederim, doğu deyip durmazsan iyi olur. Hem sen ne yapmaya çalışıyorsun burada ne işin var kızım senin? hele bilmediğin bir şehirde bu saatte ne bok yemeye dışarıdasın ? Telefonun niye kapalı gülce? '' bağırmasan mı acaba, kalbim paramparça olmak üzere. nasıl doğu demem sana? sen hep benim doğumdun, hep öyle olacaksın.
'' Ben buraya atandım.''
'' Ne! sen buraya bile isteye geldin, hadi sen akılsızdın yanındaki o süs köpeği ne bok yemeye seninle de akıl vermiyor. Gülce çıldırtma, sen burada yapamazsın, nasıl tehlikeli biliyor musun sen ? askeri geçtim bak, her gün binlerce can kaybediyoruz biz, çoğu sivil okul basıyorlar, hastane, Allah'ın cezası şu kaldırımda bile can güvenliğin yok senin. Daha az önce ne yaşadın sen geleli saatler olmuş daha ? ne bekliyordun medyaya yansıtılan güllük gülistanlık şeyleri mi? Tek gerçek burası gülce, neler olduğunu, nelere şahit olduğumuzu görsen buraya adımını bile atmazdın. Senin mesleğin ne? Öğretmen. Burada en çok onlar sevilmez, cahil insan severler kimsenin gözü açılsın istemezler. Belki de yıllardır cenazeleri bulunmayan kaç öğretmen var senin haberin var mı ?"
Endişelendiği için mi bu kadar gergin duruyordu? O sırada ben yüzüne dahi bakamıyordum, ilk günden bu utanç çoktu bana.
"Gözüme bak niye yere bakıyorsun, gözümün içine bak!!''
'' Bakamam anlıyor musun bakamam, bağırma bana biliyorum, kolay olmayacak ama benim kim olduğumu unutma, gülceyim ben her şeyin üstesinden gelirim, hem sen varsın doğu...'' gözyaşlarım birer birer düşüyor, düşen her göz yaşımı takip ediyordu. Deli ediyorsun doğu beni gözlerin öylesine merhametle bakarken dilin, dilin neden zehrini akıtıyor.
''Kaç kere söyleyeceğim bana doğu deme!, ben yokum gülce ben senin hayatında hiç olmadım, bak kim var yıllardır yanında ben mi o süs köpeği mi? şimdi kimin yanına gideceksin onun. Ben yokum bana bel bağlama, tercih yaparken bilmiyordun benim burada olduğumu, buraya geldiğinde de eğer hiç karşılaşmasak bilmeyecektin, ben hayatında yine olmayacaktım tıpkı 15 senedir olduğu gibi.'' sesinin çok çıktığını biri ona söylesin, kalbim acıyor.
Gözyaşlarıma doğunun son cümleleriyle hıçkırıklarımda eklendi, bir süre sonra haykırışlarım. Anksiyete krizi geçiriyorum.
Doğu yüzüne bakmayınca ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı, öyle ki bana yaklaşarak az önce ittiği yere geri çekti, kollarının arasına.
''Tamam, tamam özür dilerim bağırmak istemedim, özür dilerim Allah kahretsin canını yakmak istemedim, bu yeryüzünde isteyeceğim son şey olur. özür dilerim.'' sesi yumuşamış, biraz da hüzün eklenmişti, aşık olduğum tonuna.
''Ben bağırmak istemedim, sadece o süs köpeği ve diğer arkadaşın askeriyeye gelip sana ulaşamadıklarını söyleyince panikledim, bir şey oldu sandım. çok şükür iyisin buradasın.'' saçlarımı okşuyordu, öyle narin ve sakince yapıyordu ki tüm odağım onun hareketlerinde olduğu halde, zar zor hissediyordum dokunuşlarını.
Benim için endişelenmişti, doğu benim için panik olduğunu söyledi. Sen aklıma mukahayet ol Allah'ım.
Usulca ayrıldım kollarından. Doğunun fazlasıda bünyeme zarar verebilirdi. Beynimde ki soruları susturamazken, biri dilimin ucundan kaçıverdi .
" O kız sevgilin mi ?"
'' Öyle veya değil seni ilgilendiren bir durum yok ortada. "
çok mu alıngandım, yoksa doğunun her söylediği her şey neden ok gibi saplanıyordu kalbime?
'' Yok mu? yıllar sonra karşındayım ve sen karşıma geçip beni ilgilendiren bir durum yok mu diyorsun? ''
'' Yok gülce, ne bugünüm, ne yarınım, ne geçmişim, ne geleceğim seni zerre ilgilendirmiyor. 15 yıl olmuş kızım ne bekliyordun kollarına mı atlayacaktım, yine senden iyiydim kabul et , karşıma geçtiğinde kim olduğunu biliyorum, seni tanıyorum. Sen onu bile beceremedin.''
Sesi öfkeli bir o kadar kırgın çıkıyordu, benim tanıdığım doğu bana böyle kırıcı cümleler kurmaz o beni gözünden sakınır kırmıştım onu, öfkesi onu tanıyamadığım içindi. öyle haklı ki karşısında daha ne kadar ezileceğim bilmiyorum.
Geldiğim ilk günden başına bela oldum, kız arkadaşı vardı ona rağmen beni aramaya çıkmıştı.
Tam kendimi savunmak için konuşmaya başlayacaktım ki, telefonu çaldı, telefon denen şey neden var ki en önemli en özel anların katili.
''söyle.''
''Geliyoruz, patlamasın sizde durun oradan askeriyeye geçeriz.'' dedi ve kapattı telefonu. kim aramıştı sevgilisi mi acaba ? meraklı gözlerle baktım ona, cevap beklediğimi anlamış olacak ki beni çok süründürmedi.
'' Senin süs köpeği seni merak etmiş, oteli birbirine katmış.'' yüzüme dahi bakmadan yürümeye başladı.
'' süs köpeği mi ? o kim ?'' cevap vermeye tenezzül dahi etmeden yürümeye devam etti.
'' soru sordum, cevap versene.'' sorularım onu kızdırıyordu, soluk alışverişleri hızlanıyordu.
''DOĞU! ''
sesim bomboş sokakta yankılandı, sesimin şiddetini idrak edip sonunda kafasını bana çevirdi.
'' Ne, ne istiyorsun? ne seni tatmin edecek? süs köpeği o yanındaki piç işte başka kim olacak. sen sadede gelsene, 15 yıl boyunca bir gün bile arayıp sormadığın doğu, neden burada önemli oldu ? düşüncelerim neden önemli gülce?sokaktan geçen bir adamdan farkım yok senin için, gelmiş birde karşımda bana hesap soruyorsun. Hadi ben boş durmadım sevgili yaptım diyelim, sen ne yaptı? yıllarca beni mi bekledin? komik olma. İşleri daha da zorlaştırma yürü bırakayım seni otele, şu Allah'ın cezası gecesi bitsin.''
Evet kesinlikle, bu gece artık bitmeli, karşısında sakin kalmaya çalıştıkça sinir kat sayım artıyor, böyle laftan anlayacağı yok.
'' Ne istiyorum biliyor musun ? belki saydıklarım sana bencilce gelecek; öyleyse bile kabul ediyorum bencilim. Ben 15 yıl önceki doğuyu istiyorum, bana bağırıp kıran döken değil de her koşulda beni toplayan doğuyu. Biz bugün karşılaşmasaydık eğer zaten seni bulmak uğrunda canımı bile vermeye hazırdım, ben senden asla vazgeçmedim doğu senin aksine.
Kurduğum son cümleden sonra histerik bir kahkaha döküldü dudaklarından.
'' Güldürme gülce, vazgeçmemişmiş sen küçükken de böyle şakacıydın zaten. Yürü gidelim insanları daha fazla bekletmeyelim.
Cevap vermedim.
Biraz daha yürüdükten sonra arabasına bindik. Yol boyunca tek kelime dahi etmedim, ara ara bana baktığını hissetsem de , ondan tarafa bakmadım. Evet kırgındı, kızgındı benim yüzümden annesini kaybetmişti, ama günlükte neden kusmadı bu öfkesini? neden şimdi? her ne yaşamış olsak da bir açıklamayı hak ediyorduk, bizi geçtim küçük doğu ve gülce yıllardır bu açıklamayı bekliyor. Tek soru belki de binlerce cevap barındırıyor içinde.
Neden kavuşamadık?
'' Geldik.'' Robot sesi yine devreye girmişti, benimle mi alakalı mesleğinden mi böyle ayırt edemiyorum.
Arabadan inmesini beklemeden, ondan önce indim. Bir hışım otele ilerlemeye başladım.Otelin Kapısından girer girmez bana doğru koşar adımlarla gelen onuru gördüm. Ardından annemin cenazesinde ve bugün mekanda olan yüzler ilişti gözüme.
" Gülce telefon kapatmak ne Allah aşkına, tanımadığın etmediğin bir yerde gecenin bir körü ortadan kaybolmak ne ?" onur'un trip atmalarına alışıktım ama ilk defa bana bağırdığına şahit oluyordum. Onu çok korkutmuş olmalıyım .
" Aklım çıktı aklım, neredeydin sen ?" arkamdan gelen doğunun sıcaklığını hissediyordum.
" Ne bağırıp duruyorsun lan kıza, adam olsaydın da, Şırnak'a getirmeden önce düşünseydin bunu. " burnundan soluyordu doğu.
" Sanane birader, sen kim oluyorsun da karışıyorsun? " onur yapma tehlikeli sularda yüzüyorsun.
" Ben kim mi oluyorum, gösteriyim istersen, Kim oluyormuşum !! "
"Bir dakika ya."
Bakışları bir anda bana çevrildi.
" Sahi Ben kim oluyorum gülce?
Haklısın kimim ki ben."
" Komutanım sakin mi olsanız? " duyduğum seslerin kimlere ait olduğunu seçemeyecek hale geldim.
Gözyaşlarım bir bir dökülmeye başlamadan hemen önce arkamı döndüm hepsine, onurun ardımdan bağırmalarını kulak ardı ettim. Bu gece hiç unutmayacağım gecelerden bir tanesi olarak tarihe kazınacaktı....
♡
Gelir gelmez yaşadığımız o kötü gecenin üstünden bir hafta geçmişti, O geceden sonra onur benimle çok konuşmamış, resmi bir şekilde sadece tuttuğumuz evle ilgilenmiş eksiklerini halletmiştik . Tabi ki her zaman olduğu gibi küslüğümüz iki gün sürdü , iki gün sonra dayanamayıp o gece bana bağırdığı için özür dileyen taraf kendisi olmuştu.
O günden sonra doğuyu hiç görmedim, arayıp sormadım, aynı şekilde oda sessizliğini koruyordu. Bu kadar Sessizliğin sonu hayra alamet değildir ya bakalım.
2 günün sonunda evi yaşanabilir hale getirip otelden oraya geçtik, 2 gündür de kendi evimde kalıyorum.
Okulların açılmasına da az bir süre kaldı, ben ise bu süre içerisinde doğuyla konuşup kafamda bir netlikle yeni hayatıma başlamak istiyordum. İlk öğretmenlik görevim,evet staj falan yaptık ama şuan onlardan direkt ben sorumlu olacağım için, aklımı karıştıran şeyler olmasın, daha verimli olabileyim istiyorum.
Bunun içinde doğuyla oturup adam akıllı, kavga gürültü olmadan sadece ikimiz konuşmalıydık, ama o gün mekanda olan kız hala aklımı karıştırıyor ve 4 gündür doğuya gidememe sebeplerimin en büyüğü oydu. Sevgilin dediğimde inkar etmiyordu, ama hissediyorum o okyanus gözleri bana boş bakmıyordu, benim için endişelendi eğer sevgilisi olsa neden benim için endişelensin, of gülce of.
Bu sevgi ikimize fazla geliyor ondan mı böyleyiz yoksa gerçekten ikimizde birbirimize geç kaldığımız için mi ?
Biz yıllarca birbirine kavuşmak için gün sayan iki küçük çocuk değil miydik ?
Onca yıl sonra iki şehiri bir edipte neden şimdi bu kadar ayrı düşmüştük?
Ben ona dair az çok bir şeyler biliyorum günlük sağolsun. Onu okuduğumdan beri tek gayem doğuyu bulmak, onun hakkında daha da fazla şeyleri öğrenmek.
Peki ya o ?
15 senedir hiç bir şeyimi bilmeden neden bana tek bir soru dahi sormadı?
Onur'un kim olduğu, neden burada yanımda olduğu, annemin ölümünü,babamı , sonrasında ne yaptığımı hiç mi merak etmiyordu bu çocuk ? Bu kadar mı umrunda değilim onun?
"Günaydın gülcemal"
Onurun sabah sabah beni zorbalamasıyla boşlukta olan bakışlarımı ona çektim.
" Günaydın sevimsiz"
" Ne o benim başımı didiklediğin yetmedi şimdi kahvaltı tabağına mı geçtin, didikleyip duracağına yesene adam akıllı şunu, aman boğazına birkaç parça yemek gider, ye haydi. "
" Doydum ben, sende ye çıkalım, malum 2 güne sana dönüş yolu gözüküyor, kaybolmadan kendi sınırlarımız içinde biraz dolaşalım. Hem okula bakalım nasıl bir yermiş görelim."
" 2 gün sonra gitmeyeceğimi daha buraya gelmeden konuştuk ne çabuk unuttun. "
" konuşmadık sen konuştun, ben onaylamadım. "
Benim için endişelendiğinin farkındayım ama bu şekilde sürekli benimle kalamaz. Hem öncelikle kendi hayatı var, izmirde onu bekleyen bir ailesi var. Bu kadar endişelenmesi yersiz, düzgün durduğum sürece günlerdir çok şükür başıma bir şey gelmedi.
" Geldiğin ilk günden başını belaya soktun, başını belaya sokmadan düşünecektin onu, gitmeyeceğim bir süre daha seninleyim."
" Off, ha sana laf anlatıyorum ha bu duvara, gitme kal, yerleş hatta gül gibi geçinip gidelim ne dersin?"
" süper olur, asla hayır demem" sinirimi tepeme çıkardı sabah sabah bu çocuk, katil olacağım az kaldı.
" Hem sevimsiz hem yüzsüzsün nasıl öğretmen yaptılar seni bilmiyorum beyinsiz"
" Sen nasıl olduysan bende öyle oldum bebeğim. "
Tam onu boğazlamaya gidiyordum ki telefonum çaldı. Telefona belki o olabilir diye nasıl ışınlandım bilmiyorum, sanki numaramı biliyormuş gibi neye heyecanlandıysam , arayan anneannemmiş.
" Efendim tontonumm, biricik anneannem."
"Evet evet alıştık sorun yok."
"Evet anneannecim burada gitmeyi de düşünmüyormuş uzun süre. "
"Pardonda neresi güzel evime çöktü ilk günden , güzel dille anlatıyorum gitmiyor da. Siz beni katil etmeden kapatıyorum işlerim var" dedim kapattım telefonu, anneanneme her ne kadar dil döksem de içindeki onur sevgisi sayesinde, beni asla haklı bulmayacaktı.
" kadının ne diye suratına kapattın gülcemal" hem ağzına çatalındakileri taķıştırıyor, Hem bana laf yetiştiriyor.
" neymiş efendim sen sonuna kadar haklıymışsın, burada yanımda kalman en doğru kararmış, sabah sabah sizi sayıyla gönderiyorlar benim başıma."
Ben onuru boğazlayıp katil olmadan önce sofrayı toplayıp evden ayrıldık. Bugün ev ve okul arasındaki yerlere bakalım, dolaşalım dediğimiz için taksiye gerek duymadık. Etrafı inceleyerek inceleye okula vardık. Tatilde olduğu için elbette kapalıydı, zaten amacımız şöyle bir dolaşmaktı.
Okul elbette izmirde ki okullar kadar lüks ve gösterişli değildi. Zaten okulu lüks ve gösterişli yapan da içindeki dinamik beyinler değil midir.
Okul varsa, dört duvarla çevriliyse, size bilgi ve birikimini aktarak bir öğretmeniniz varsa ders verilecek yer size lüks olur, gösterişli olur.
Okulun bahçesine girdik, banklardan birine oturduk. okula girdiğimizden beri kendi Okul anılarım yokluyor beynimi, beraberinde ise doğu...
Onsuz anım yok ki nasıl yoklamasın.
Ne yapıyor şuan acaba ?
Ne yapacak asker adam, göreve gitmiştir, işi vardır, benim gibi boş boş vakit geçirecek değil ya, ona emanet edilmiş bir vatan var. Eminim doğu layıkıyla yerine getiriyordur görevini, canı pahasına, evet canını hiçe sayarak hatta. Kendisi bana kızıyor burada ne işin var tehlikeli diye, peki o niye böyle tehlikeli bir meslek seçti kendine ?
Günlüğünde yazanlar geldi gözümün önüne.ölüm bu kadar kolay bir şey mi neden bu kadar kolay telaffuz ediliyor o zaman? İnsan ardında bıraktıklarını da düşünmeli. Annem bu yapmamış ama ölüm birini kaybetmekle bitmiyor, kaybettiğin kişiyle beraber seninde bir parçanı gömüyorlar o mezara.
Doğuyu kaybettiğimi düşündüm anlık olarak, yerimden sıçrayarak ayağa kalktım.Çok şükür onu buldum, yaşıyorken onu buldum ya , ne gönlümden, ne de hayattan onu kimse koparamaz bu saaten sonra.
" Gülce, şurada patika bir yol var hadi bakalım nereye çıkaracak bizi, muhtemelen evin diğer tarafına çıkmış olacağız. "
" Ee düş önüme madem onurcuk, gidelim görelim bakalım nereye çıkaracak. ama tehlikeli bir yere çıkarsak mesuliyet kabul etmem haberin olsun, sen istedin. "
" 28 yaşında adamım gülce , kimse sormaz merak etme, onu neden oraya götürdün diye. " yüzünü memnuniyetsizce.
Onur bizden 3 yaş büyüktü, üniversiteye başlamadan önce birkaç özel sektöre yönelmiş orada kendine yer edinince bir de okumuş zengin olayım demiş böylece üniversiteye başlamış. Aramızda 3 yaş olmasına rağmen benden daha genç durduğuna yemin edebilirim.
'' Onur yürüyoruz,yürüyoruz bir yere bağlanmıyor bu yol. Tırsmaya başlıyorum."
Yarım saattir aralıksız yürüyoruz üşümeye başladım bir an önce eve gitsek iyi olacak.
'' Geldiğimiz yönde geri gidelim, bu yolun sonu yok, hele senin şu kılığınla bizi terörist sanarlar, gel geri dönelim. Başımıza bela almayalım yine "
Hızımı yavaşlatıp geri dönmeye hazırlanırken, onurun sesiyle yavaşladım.
" Gülce geriye dönemeyecek gibiyiz ve 3' e kadar saydığımda arkana bakmadan kaçıyorsun !! "
Onun baktığı yöne baktığımda, 3 tane zebellah gibi köpeğin bize doğru geldiğini gördüm. Yavaş geliyorlar ama hızlanmayacakları anlamına gelmiyor.
" Onur bunlar yer bizi, ölü katlidi yapsak giderler mi ki ?"
Cümlemi tamamlamadan havlama sesleri ile korkudan atıldım.
" Gülce kaç!"
Onurun kaç komutu sonrası bir saniye bile düşünmeden koşmaya başladım eğer düşünürsem biliyorum ki şu köpekler beni çiğ çiğ yer.
fazla merakın iyi sonuçlar doğurmadığı kanısına kim vardıysa doğru tespit yapmış. Size ne patika yoldan gidin adam akıllı geldiniz yönde.
Önüme bakmadan, konuşuyordum, herhalde onur da koşuyordur kimseyi ne duyuyorum ne görüyorum.
Hiç durmadan koştum ta ki sert bir şey'e çarpana kadar ağaç mıydı çarptığım şey, yoksa kaya mı acaba ?
Kafamı kaldırıp bakana kadar bir insana çarptığımın asla farkında değildim. Sıcak, haşmetli, bir o kadar kaslı bir vücut...
Doğu.
Doğuya toslamışım, şaka mıydı bu? Yer çekimi falan yanımızda halt etmiş siz hiç doğunun gülce çekimini duydunuz mu ? Onun ne işi var burada? Onur nerede acaba?
Şaşkın gözlerle bana bakmaya devam ediyordu.
" Ben özür dilerim, panikle koşarken önümü bile göremedim. " Dedim utançla. köpeklerin olduğu yöne işaret ettim keyfimden koşmadığımı bilsin. Günler sonra karşılaşmamız da tıpkı yıllar sonra karşılaştığımız andaki gibi trajedi oldu. Neden normal bir şekilde karşısına çıkamıyorum ben bu çocuğun?
" Sizin ne işiniz var askeriye sınırları içerisinde. " Doğunun sesi o kadar şaşkın çıkıyor ki çarpmanın etkisinden çıkmadı galiba, nasıl çıksın hayvan gibi çullandım çocuğun üstüne.
" Askeri sınır mı ? " dedik onurla ikimiz aynı anda, sahi sesi nerden geliyordu onun.
Bana her gördüğünde ters bakan çocuğun arkasına saklanmış, saklanacağı yeri de biliyor sevimsiz, çünkü somurtuk olan askerinde vücut konusunda doğudan eksik kalır yanı yoktu.
Bir dakika kıyafet yok mu onun üstünde?
Gözlerim aniden doğuya döndü, onunda yok neden bu soğuk hava da bu denli sıcak bir şeye dokunduğumu şimdi anladım.
Kıyafet yoktu üstünde, altında ise kamuflaj pantalon, kalpten gitmeden 1 dakika önce doğunun pantalonu çok önemliydi çünkü, değil mi gülce?
" Evet siz nasıl girdiniz " somurtuk asker konuşabiliyormuş bak sen.
" Biz gülceyle okula uğradık, sonrasında patika yol dikkatimizi çekti hem gezmiş oluruz dedik, bu yönde geldik sonra şu üç köpek bize saldırdı, askeriye olduğunu bilsek girmezdik inanın. " onur soluk soluğa kendini ifade etmeye çalışıyordu, kıyamam.
" Hadi gülce korktu, sen niye cinslerinden korkuyorsun? "
Ne güzel gülce diyor ismim tek onun ağzından çıkınca bu kadar anlamlı geliyordu kulağıma, anlamını yitirmişte sanki doğuyla tekrar anlam kazanmış gibi.
" Anlamadım. "
" komutanım size süs köpeği diyorda kardeş, ondan çokta şey yapmayın önemsiz. " Dedi bu giyinikti bak, ne diye üstsüz dolaşır insan askeriyenin içinde bilmem ben. İki saattir doğunun kaslarına bakmayacağım diye kendimden geçtim şurada.
" Öğretmen hanım yere bir şey mi düşürdünüz sürekli gözleriniz yerde."
O asker, kız mı ?
Üstünde kamuflaj'ı olmasa askeriyeye kız attılar derdim. İlk defa kız asker görüyorum.
O ne biçim tanım gülce, kazasker der gibi, şurada duran askerlere de yeniçeri de tam olsun, Osmanlıda mıyız kızım biz?Ben şimdi size nasıl diyeyim komutanınıza bakmamak için yere bakıyorum diye.
" Şey evet sanırım koşarken küpemin tekini yere düşürmüşüm, ona bakınıyorum da bulamadım çokta değerli değildi zaten, önemli değil. "
" Gülce sen küpe takmazsın ki alerji yapar."
kendime not eve gidince onuru öldüreceğim.
Herkesin gözü bana dönünce elim ayağım dolaştı. Onura elimle sus işareti yaptım. Gözlerim okyanus mavilerle buluştuğunda, gözünü benden bir saniye bile ayırmadan üstüne yeşil tişörtünü geçiriyordu. Anlamıştı onlara bakmamak için yere baktığımı şuan utançtan buharlaşıp yok olmak istiyorum.
"Korkut üstüne birşey giy terledin hasta olursun." Dedi somurtkan askere dönerek demek ismi korkutmuş.
" Emredersiniz komutanım."
" komutanım hava eksi derecelerde ama siz bilirsiniz. " Dedi, tanımadığım bir diğer ses . Doğunun öldürücü bakışları altında kalınca susmak zorunda kaldı.
Doğu boğazını temizleyerek bana doğru yaklaşıyordu, rüzgarında yardımıyla kokusu gitgide yakınlaştı, sarhoş olmaya başladım bile, bu kokusunda ne var böyle burnuma dolmaya görsün, kendimden geçiyorum. Bu kokuyu her içime çekişimde evimde hissediyorum kendimi.
Dibime girdi, az daha gir komutanım bu az oldu.Konuşmadan gözlerime bakmaya devam ediyordu, mavilikleri önce gözlerimde gezindi uzun süre sanki bir şeyler arıyor gibi, tıpkı annemin cenazesinde yaptığı gibi. Sonra aşağıya dudaklarıma kaydı bakışları, uzunca bir süre oyaladı bakışlarını orada.
Eğer askeriye bombalanmıyorsa, bu benim kalp atış seslerim olmalı. eminim doğunun bile işittiğine, bana neler yapıyorsun Doğu böyle ?
Hava, su, toprak, ateş.
" Hava, hep böyle güneşli midir ocak ayında? "
Ah bu elementleri bulanlardan Allah razı olsun, onlarda olmasa utancımdan ağaca tırmanacağım. Birde şu eksilerde olan hava da bile güneş açtıran yüce Rabbim.
" yok 4-5 gündür böyle. " bir şey mi ima ediyorsun doğu hava sordum ben sadece.
"Ben geldiğimden beri yani öyle mi ? "
" Öyle de denebilir. " denmez doğu denmez bana yapma böyle şeyler umut yeşeriyor içimde bize dair . Bu yakınlık bile işkence gibi gelirken bana, deme öyle şeyler. Sevgilin olup olmadığını bilmiyorum bile henüz, sana nasıl davranmam gerektiğini bilmezken kurma böyle imalı cümleler. Bakışmalarımız devam ederken onur böldü.
Onur kesin seni 2 güne göndereceğim, en güzel anlarımın katili onur.
" Biz gidelim gülce, fazla rahatsızlık verdik kusura bakmayın. "
Başımla onayladım onlarda spor yapıyordu galiba yapmaya devam etsinler.
" Böyle rahatsızlığa can kurban değil mi komutanım" konuştu askerlerden birisi .
" Tabi bir daha geldiğinde şu yanındaki sırığı getirme, komutanım çok haz etmiyor." Kızlardan biri konuşunca gülmeden edemedim.
" Bir daha sazan gibi her ilginizi çeken şeye atlamadan bakın etrafınıza, tabela gibi bir şey arayın. Bugün biz burada olmasak sizi yerdi o köpekler. " Dedi doğu. Bakışlarımı hepsinde gezdirip, doğuda tuttum gitmeden uzunca baktım gözlerine , gözleri doğudan ayrı bana bir şeyler anlatıyor gibi, çözeceğim, seni de çözeceğim doğu, daha yolun başındayız...
Eve geleli neredeyse 3 saat olacak, karnımızı doyurduk, herkes kendi köşesine çekildi.
Bugünü düşünmeye başladım, her geçen gün daha iyiye gidiyordu, doğuyla aramdaki iletişim.
Böyle giderse bir 5 yıla birbirimize karşı net oluruz.
Doğuyu asla çözemiyorum, bir iyi bir kötü, ne istiyor ne istemiyor kestiremiyorum.
her şey güzel giderken bir anda, benim doğum gidiyor yerine duygusuz canavar geliyor.
Yine de bugün ki yakınlaşmamızı düşündükçe ateş basıyor beni, ev dar geliyor.
" Gülce, o komutanı nereden tanıyorsun? İlk gün görür görmez sarıldın, bugünü saymıyorum bile adam dibine girdi bir karşılık vermedin , gerekirse ittireceksin. "
Alan memnun satan memnun sana ne onur diyesim var ama işte diyemiyorum.
" Doğu, size şu bahsettiğim çocukluk aşkım vardı ya o işte. Onu yerde ararken gökte buldum gibi oldu. "
" Çocukluk aşkın mı ? Yıllardır arayıp sormayan mı?"
" Bilmediğin çok şey var onur, doğuyla aram bir düzelsin anlatacağım her şeyi. "
" pardon ne düzelecek gülce, adamın hayatında biri var."
"zamanla bakacağız üstüme gelme, yatıyorum ben yarın inciyle buluşacağım kahvaltı sözüm vardı ona, gelmek ister misin yoksa evde yatıp zıbaracak mısın ?
" O kızı çekeceğime, askeriyeye gidip şınav çekmeyi tercih ederim, tabi ki evde yatacağım.''
" O zaman sana iyi geceler. "
Onura iyi geceler dileyip odama çekildim, birkaç telefon kurcaladıktan sonra yatmayı planlıyorum. Pijamalarımı giyip yatağa sokuldum, cidden burası çok soğuk asla ısınamıyorum. Anneannem olsa kat kat giydirir öyle dışarı çıkarır.
Gözümün önüne yine o soğukta çıplak duran doğu ve arkadaşını geldi, bunlar kafayı yemiş o soğukta, doğu birde terlemekten bahsediyor, özel kuvvetler falan mı bunlar eğitimden geçmiş, başka açıklaması olamaz - 6 derecede nasıl üstsüz durabilir insan?
Bu sırada telefonuma bir mesaj geldi, inci olabileceğini düşündüm onunla mesajlaşıyorduk çünkü. Telefona baktım, yok bu incinin numarası değildi. Hatta kayıtlı bir numara bile değildi. Hayrola kim acaba ?
05..........: yarın saat 12 de merkezdeki çay bahçesinde bekliyor olacağım, seninle konuşmam gereken bir mesele var.
Teğmen korkut.
Okuduğum mesajla şoka girip, şoktan çıkıp bir daha şoka girdim. Benimle ne konuşacak bu somurtuk? Ben şimdi sabahı nasıl ederim.
Gülce Şahin: doğu iyi mi ? Bir sorun yoktur umarım.
05...........: Kılıç iyi, sorun yok. Benim seninle şahsi olarak konuşmak istediğim bir konu var" dedi soğuk nevale.
Gülce Şahin: Tamam, tam 12 de orada olacağım."
Ne diyeyim başka meraktan öleceğim zaten sabaha kadar.
Bir süre cevap verir mi diye bekledim geri dönmedi. Bense inciye yazıp kahvaltıyı daha erken bir saate çektim, inci içinde iyi oldu, nöbetine geç kalmadan gidecekti, bende böylelikle inciden ayrıldıktan sonra soğuk nevalenin yanına giderdim. Ne konuşacak acaba?o kız mı gönderiyor yoksa ? Soğuk nevalenin de benden haz etmediği belli, belki o kızla iş birliği yapıyordur.
Yine sabahlar oldu ben oldum. Ne konuşacak benimle diye düşünmekten bir gram uyku girmedi gözüme. Sabah erkenden kalkıp hazırlandım, inci arabasıyla gelip beni evden aldı, birlikte üniversite anılarını yâd ederek güzel bir kahvaltı yaptık. Elbette aklımın bir köşesinde 12 de gideceğim görüşme vardı. Gitmek değil de ne duyacağım önemli, umarım dünkü sevincim kursağımda kalmaz. Kahvaltı faslını bitirdikten sonra inci beni buluşma mekanı olan çay bahçesine bıraktı, o nöbetine giderken bende içeride beni bekleyen gerçeklere doğru yürüdüm. Az ileride bir masada oturmuş elindeki su şişesi ile oynayan soğuk nevaleyi gördüm. Daha da soğuk duruyordu sanki, adımlarım ona gidiyordu, ama gidemiyordum sanki ...
"Hoşgeldin." Dedi doğunun duygusuz halini aratmıyor, tüm askerler mi böyle oluyor acaba?
" Hoşbuldum ? "
Hoş bulup bulmadığımı yanından ayrılırken göreceğim teğmen korkut.
" Lafı çok uzatmayacağım, gülce.'' Konuşması ciddi ilerliyor, tırsmaya başladım ufaktan.
" Beni tanıyor musun ? "
Sorum gerçekten tanıdığı değil, doğunun hayatındaki yerimi bilip bilmiyor oluşuydu.
" Seni en az doğu kadar tanıyorum. Onun içip içip geldiği gecelerin mimarısın o konuya girersek çıkamam. Bugün onu konuşmaya gelmedim.
Doğuya senin yokluğunda tek iyi gelen şey neydi biliyor musun?
Mesleği. Annesinin de ölümünden sonra onu hayata bağlayan tek şey oldu. Ve doğu sen gelmeden 2 gün önce canını ortaya koyarak aldığı rütbesini, senin geldiğin gün kaybetti.
Yüzbaşılığı elinden alındı, sırf sen buraya geldin diye, bizim hayatlarımızda her şey gördüğün gibi olmaz. Git gülce, nasıl geldiysen öyle git.
Kılıç'a iyi gelmiyorsun, sen burada olduğun sürece, mesleğinden olacak.
15 yıl yoktun, şimdi de olmamış gibi yap, karşılaşmamış gibi hayatına devam et. Kılıç'ı hayata bağlayan tek bir şey var onu da elinden alma. " Dedi
Dediklerini idrak etmeye çalışıyorum, anlattıkları doğruysa, eğer yine doğunun hayatını mahvetmiştim, uğursuz geliyorum ona, nasıl kaybeder rütbesini, benimle ne alakası var ?
" Ama nasıl olur, rütbesinin benimle ne alakası var ? " kalbim bin parçaya ayrıldı, olsa bir bin parçaya daha ayrılacağına eminim.
" 8 ay önce onu tanımadın ya o seni cenazede gördüğü gün gömdü kalbine,
8 aydır o kadar her şey yolundaydı ki, sen doğuya acı, ve ızdıraptan başka bir şey vermiyorsun, yıllardır hayatındayım bir kere içten güldüğüne şahit olmadım, geçen güne kadar, gülüşünün sebebi ise sen değildin. Sen onu mutsuzluğa hapsettin yıllarca , yine de seni sevmekten vazgeçmedi, Görüyorum ki sende onu seviyorsun.Eğer onu gerçekten seviyorsan git buradan, benim diyeceklerim bu kadar. ''
Yerinden kalktı, bakamıyorum, utancımdan yüzüne bakamıyorum.
" Yine de benlik bir şey olursa yardımcı olurum " dedi. Az önce ki konuşmaları o yapmamış gibi.
Kaldım, saatlerce öylece kalakaldım, kaç saat soğukta o çay bahçesinde oturdum bilmiyorum. Beynimde dönen tek şey " gülüşlerinin sahibi sen değilsin" .
Benim yüzümden acı çekti, benim yüzümden yıllarca yüzü gülmedi, benim yüzümden rütbesinden oldu, benim yüzümden askerliğinden olabilir. Ben bunlara nasıl müsaade ederim, bile isteye nasıl canın yansın doğu derim, mesleğinden vazgeç derim.
Masadan güç alarak ayaklandım, ne yapman gerektiğini biliyorsun gülce , doğu bu iyiliği hak ediyor haydi. Çay bahçesinden çıktığımda, ilerde gözüme çarpan taksi durağına ilerledim, boşta taksiye bindiğimde evin adresini tarif ettim. Eve geldiğimde onur yoktu, muhtemelendışarıya çıkmıştır, odama girdim uzun süre çıkarmam dediğim valizimi çıkardım yatağın altından, eşyalarımı toparladım. Onurun kaldığı odaya girip onunda eşyalarını toparladım, ne umutlarla dizdiğim eşyaları ne şekilde topluyorum hayat bazen bize gülmez, hayat bazen hiç gülmez. Geldiğim gibi gitmeliyim, illa bir arada olmak lazım değil ya. Çok şükür yaşıyor, artık mutlu, onun sağ olduğunu biliyorum ya, yıllar sonra okyanus gözlerine de bakabildim, sarılabildim, kokusunu ciğerlerime doldurdum. Yeter ben daha ne isteyeyim.
Kapının tıkırtısıyla salona doğru geçtim, elimde valizlerle.
" Ne oluyoruz , bunlar ne ? Beni erken göndermeye bu kadar kararlı olduğunu bilmiyordum. " Dedi şaşkın bakışlarıyla.
" Öyle değil, ikimize de valiz hazırladım , beraber gideceğiz."
" O niyeymiş, sen niye gidiyorsun? Ağladın mı sen yüzüme bak bakayım.
Ne oldu , doğu denen çocuk mu bir şey yaptı?! "
Cevap veremedim.
" Kızım cevap versene, gitmek nereden çıktı, aklını mı kaçırdın sen gelmek için o kadar çabaladıktan sonra ? Ben ne yapmam gerektiğini biliyorum ama, burada bekle beni!! ".
Onur' a dur diyemeden arkasına dahi bakmadan çıktı gitti, umarım düşündüğüm şeyi yapmıyorsundur onur.
Kaç kez aramama rağmen açmadı.
Onur gelmeden çağırmış olduğum taksi geldi, valizleri yükledik taksicinin yardımı sayesinde.
'' Ablacım nereye?''
" Havalimanına gidelim lütfen"
Binbir umutla geldiğim şehirden, binbir parçaya ayrılarak gidiyordum.
Bu şehir'e ilk geldiğimde enerjisine inandım, güzel şeyler olacağına dair inancım tamdı, belki de korkut'un dediği gibi 8 ay önce gelmiş olsam her şey bambaşka olacaktı. Lakin, biz plan yaparken, kaderde kendi planını yapıyormuş....
****
Merhabalarr, sevgili öksökö okurları 🤍
Bir bölüm sonunda daha görüştük.
Bölümü nasıl buldunuz yorumlarda görüşelimmm🌸
Yazarcım, şurası böyle daha iyi olur dediğiniz yerler var mıı ? Görüşlerinize açığım.
Yıldıza basmayı unutmayalııım🌸🤗
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.26k Okunma |
540 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |