Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm

@samiraertennn

4 gün sonra~


Dört gündür her şey sıradan gidiyordu, evin içerisini kurcalayacak vaktim olmuyordu çünkü yardımcı kız sürekli evin içerisindeydi. Bir şekilde onu devre dışı etmem gerekiyordu ama bir yandan da kızın mağdur olmaması gerekiyordu. Belki para teklif eder ve ona teşkilattan birisini göndererek istediği miktarda almasını sağlayabilirdim. Sonuçta, bu teşkilatı tehlikeye düşürmezdi; gelen kişi kimliğini saklamayı becerebilirse hiçbir sıkıntı olmazdı. Eğer günlerim sürekli böyle geçerse mecburen bu planı devreye girdirecektim.


Şimdi ise yarım saat sonra yola çıkacağımız davet için hazırlanmam gerekiyordu. Yarım saat önce duşa girmiş ve saçlarımı havluyla iyice kurutmuştum. Şimdi ise Nazlı'nın dolabından kıyafet bakınıyordum. Gayet şık kıyafetlerin olduğu bölümü açtığımda ağzım açık kaldı. Bu kıyafetler her yıl yenilenmiş olabilirdi fakat temelinde Nazlı'nın zevki yer alıyordu. Gayet zevkli bir kadınmış diye geçirdim içimden.


İçlerinden bir tane siyah kıyafeti seçtim. Bir tık balo elbisesi gibi gelmişti ama Sarı'dan bana davet fotoğraflarını göstermesini istediğimde herkesin çok çok şık giyindiğini ve fazla abartıya kaçtıklarını görmüştüm. O yüzden bu balo elbisesini giydiğimde garipsenmeyecektim. Askıdan balo elbisesini çıkarttım, elbise kılıfının içerisindeydi.


Ayak bileklerime kadar uzanan, karpuz kollara -şişik kol- sahip bir elbiseydi. Elbisenin üst kısmından bel kısmına kadar ince döşemelerle süslenmişti ve etek kısmı sadece tüllerden meydana geliyordu. O kadar güzel ve şık bir elbiseydi ki bayılmıştım. Elbiseyi hızlıca üstüme giyindim ve ip kısımlarını yandan bağlayıp üstüne tam oturmasını sağladım. Arkadaki fermuarı da kapattıktan sonra kendi etrafımda bir tur döndüm. Harika gözüküyordum.


Kuruyan saçımı biraz silkeleyip tarak yardımıyla güzelce taradım. Bu elbisenin üstüne ancak şık bir topuz giderdi. Sabitleme spreyi ve ince tarağı çekmeceden çıkardıktan sonra yıldızlı gümüş bir tokayı da çıkardım.


Saçımı yapmam on beş dakikamı almış ve kollarım kopmuştu. Derin bir nefesi dışarı bırakırken kollarımı da eş zamanlı aşağı indirdim. Makyaj malzemelerini açacak olmak düşüncesi beni boğuyormuş gibi olsa da buna mecburdum.


Makyajları paketinden tek tek çıkarıp ne çok abartılı ne de çok sade bir makyaj yapmıştım. Cildime ve elbiseme harika uyan bu makyaj güzelliğime güzellik katmıştı. Ben zaten hep kendimi beğeniyordum fakat bugün çok çok ayrı bir güzel olmuştum. Dolaptan bir de siyah çanta çıkarıp omzuma astım. Parfümümü de biraz fazla sıktıktan sonra son kez kendi etrafımda döndüm, aynanın karşısında. Nihayet hazırlanmıştım.


Hızlı adımlarla odanın çıkışına doğru ilerledim ve o an odasından çıkan Sarı'yı görünce bir anlığına duraksadım. Tamamen siyahlara bürünmüştü, siyah bir takım elbise giyinmişti ve saçlarını özenle taramıştı. Kapıyı kapattıktan sonra bana baktı, "çok güzel olmuşsun." Dedi gayet açık sözlülükle.


Bu ettiği iltifatla karşısında öylece kalakalırken bir şey demem gerektiğini farkettim, boğazımı sessizce temizledim. "Teşekkür ederim, sen de."


Alayla sırıttı. "Güzel mi?"


Bunu sormasıyla utançtan dolayı yanaklarıma kırmızılık hücum etmişti. "Yok, yani yakışıklı anlamında söylemiştim."


Başını salladı.


Birlikte hiçbir şey demeden merdivenlerden inmeye başlayınca adım sesleri sadece zeminden çıkan gıcırtı seslerinden ibaretti. Son basamağa ulaştığımda yere indim ve o da iki saniye sonra yanıma geldi.


Dış kapıya gittikten sonra eliyle geçmem için öncelik tanıdı. Yanından geçtim. Siyah topuklu ayakkabıları giydikten sonra ise yüksek tabandan inip bahçeye ulaştım. O da hemen arkamdan geldi ve yine otoparkın kepenklerini kaldırarak gideceğimiz arabaya doğru ilerledi. Anahtarı yine yerden kaldırıp arabanın kilidini açtı. Yolcu kapısının kapısını açıp bana bakış gönderince yolcu kapısına doğru ilerleyip oturdum. O da kapıyı kapatıp şoför koltuğuna oturduktan sonra arabayı çalıştırmaya başladı.


"Davet yeri nasıl bir yer?" Diye sordum.


"Sıkıcı." Dedi umursamazca. Bu kadar dürüst olup beni boğmasına gerek var mıydı gerçekten? Gerçi yalan söylese de ben anlardım.


Omuzlarımı indirip kaldırdım. "Ama fotoğraflarda herkes eğleniyor." Diye itiraz ettim.


"Son yarım saat veya bir saate ait oluyor." Sarı'nın yüz ifadelerinin bana ne kadar benzediğini farkettim. Benim gibi ifadesiz ve benim gibi soğuktu. Her zaman kaşları çatıktı. Bu hâli biraz sinir bozucuydu. Sonuçta, ben rol de olsa gülebiliyor ve eğlenebiliyordum.


"O zaman sıkıcı değil." Vücudumu hafif ona döndürdüm koltukta.


"Benim için sıkıcı. İnsanların dans etmesinden neden keyif alayım ki?"


Şaşkınlık içerisinde ona baktım. "Sen dans etmiyor musun?"


Dudakları iki yana kıvrıldı. "Çocukça geliyor."


"Hiç de bile." Dedim sinirlenerek. "Büyük insanların da arada sırada dans etmesi gerekiyor."


"Sana katılmıyorum." Cevapları neden bu kadar kısa ve netti?


"İyi." Dedim trip atarcasına. Sinirlendiğimi belli etmek istercesine arkama yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim.


Bir süre bana baktı ve başını iki yana sallayıp tebessümünü genişletirken tekrar önüne döndü. Yavaş yavaş başarıyordum, gözünde tamamen saf bir kız olmayı becerebilmiştim. Ajan olmayıp bir insan olsaydım eğer şuanda vicdan azabından geberiyor olurdum. Hem bir gecede kimsesiz kaldığı için yardım istemeye giderken bana yardım eden çocuktu hem de şimdi bana inanıp yeniden yardım eden bir adamdı. Keşke mafya şüphelisi olmasaydı da ona ihanet etmek zorunda kalmasaydım...


Araba yarım saat sonra gösterişli bir alanın önünde durdu. Kapıda kırmızı halı bile serilmişti. Kapının önünde iki görevli adam duruyor ve tek tek isim soruyordu, ona göre içeri alınıyorlardı.


"Geldik." Dedi Sarı ve arabadan indi. Benim kapıyı açmama fırsat vermeden önden dolaştı ve kapımı açtı. Ben aşağı indikten sonra ise kapıları kilitleyip koluna girmem için çenesiyle işaret verdi.


Gülümseyerek ona baktım ve koluna girdim. Birlikte kapıya doğru ilerleyip kırmızı halının üstüne aynı anda bastık. Ve görevliye doğru ilerledik. "Ezhel Sarı." Dedi koluna girdiğim adam.


"Buyrun, Ezhel bey." Deyip içeriyi gösterdi.


Sarı hafif bir baş selamı verdikten sonra içeri geçtik. Büyük bir alandı ve içerideki klimalardan dolayı etraf neredeyse buz kesecekti. Bazı bölgeler dans etmek için boşken arka alanlar beyaz masa ve sandalyelerle dolmuştu. "Demir Ateş, Aren Arsal ve Gamze Ersoy." Diye isimleri sıralayınca bana baktı. "Onlarla aynı masaya mı oturacağız?"


"Evet." Dedi ama bunu söylerken yüzünde öyle bir ifade vardı ki bunu hiç istemeyecek kadar onlardan nefret ettiğini anladım.


Gözleri tek tek masaları aradıktan sonra onları bulmuş olacaktı ki adımlarını oraya doğru yöneltince ben de koluna sıkıca tutunup onun yönlendirdiği yerden gitmeye başladım. Masanın oraya geldiğimizde tahmin ettiğim gibi sıraladığım bütün isimler ve ajanlar vardı. Timsah, Kimliksiz, Sönmez ve Sönmez'in kardeşi.


"Merhaba, çocuklar." Dedi Sarı yüzündeki sahte olduğu belli bir tebessümle. Ve ardından boş sandalyeden birisini kendine doğru çekti. "Adal," dedi ve yüzündeki sahte tebessümü tatlı bir tebessümle değiştirip bana baktı. "Buraya geç." Kolumu ondan ayırıp benim için çektiği sandalyeye oturdum.


Gamze Ersoy olan kadın şaşkınlıkla ikimizi izliyordu. Buna şaşırmış olduğu her hâlinden belliydi. Kadın benden birkaç yaş büyüktü ve kızıl saçları çok güzel görünüyordu. Kadın çok güzeldi. Sarı'nın onunla neden olmadığına anlam verememiştim. Hangi erkek bu kadar güzel bir kadını hayatında istemezdi ki?


Sarı da yanımdaki sandalyeyi çekip oturunca bakışlarım tedirginlikle ilk başta Timsah'a dokundu. O da bana bakıp çaktırmadan rahatlatıcı bir tebessüm gönderdi. Gerilmemem gerektiğini söylüyordu ama kendimi Kurtlar sofrasında gibi hissediyordum. Bütün mafya şüphelilerinin delici bakışlarını birbirlerinin üstünde hissediyordum.


"Hayatında birisi mi var, Ezhel?" Gamze'den beklediğim soru Aren'den gelmişti. Aren Arsal rahat bir tavırla arkasına yaslanmış ve bir elini de masanın üstüne yerleştirmişti. Yüzünde ise rahat ve geniş olduğunu gösteren kocaman bir sırıtma vardı.


Sarı küçük ama dalga geçercesine güldü. "Hayatımdaki birisi değil," deyip bana baktı. "Hayatım olan bir kadın var."


Bu dediği cümleyle birlikte afallarken gözlerinde bunun doğruluğundan emin olamadım. Beni bilerekten sevgilisi olarak gösteriyordu çünkü öbür türlü beni herkes sorguya alarak rahatsız edecekti. Beni bu durumdan kurtardığı için dudaklarıma minik bir tebessüm gönderdim ona. O da bu tebessümümün teşekkür olduğunu anladı.


Gamze kırgın bakışlarını önce bana doğrulttu daha sonra da Sarı'ya baktı. "Vay be, Ezhel!" Dedi büyük bir kederle. Gözleri dolmak üzereydi. "Hayatına bir kişi bile almayan adam şimdi aşık olmuş öyle mi?" Acıyla kahkaha atarken omuzları titredi.


Sarı başını salladı. "Öyle," dedi tok bir sesle.


Timsah bakışlarını Gamze'ye çevirdi. Hemen yanında oturuyordu. Daha sonra da Sarı'ya bakıp tehdit edercesine gülümsedi. "Ben Gamze ile ortak oldum." Yüzündeki tehlike daha fazla artarken, "bundan sonra Gamze'ye karşı en ufak kötü söz söyleyen, onu ağlatan, inciten..." dedi ve ağlamamak için kendisini sıkan Gamze'ye baktı. "Karşısında beni bulur." Timsah dişlerini birbirine bastırdı. "Gamze'nin bundan sonra her zaman yanında duracağım ve hepinizle savaşmak zorunda kalsam bile onun için savaşacağım."


Demir başını alay edercesine sallayınca bakışlarım ona kaydı. Gözlerinde gördüğüm o kin Sarı'ya karşıydı. Bu ikili arasında bitmek bilmeyen bir savaş vardı. "Gamze ne zamandan beri bir erkeğin arkasına saklanıyorsun?" Sorunun muhattabı Gamze'ydi fakat Demir başını birden bire Timsah'a çevirmişti.


Ben de Timsah'a baktım ve o da bana baktı. İkimizin aklına da kavga ettiğimiz gün gelmişti. Sönmez benim önüme geçtiğinde buna benzer soruyu o da bana sormuştu. İkimiz de buruk bir şekilde tebessüm ettik ve tekrar Demir'e döndük.


"O benim arkama saklanmıyor, Ateş." Dedi Timsah. "Ben onun önüne siper oluyorum."


Demir kendinden emin bir tavırla, "benim tanıdığım Gamze kimsenin önüne atlamasına izin vermez." Diye kesin bir sesle konuştu. Demir de Gamze'yi seviyordu ve Timsah'ı da Sarı gibi kıskanıyordu.


"Belki değişmiştir," deyip aşık bakışlarla Gamze'ye baktı. "Ya da hayatındaki birileri onu değiştirmiştir. Belki de gerçek aşkla tanışmıştır."


Gamze sinirle kaşlarını çatıp kısık sesle, "yeter." Dedi Timsah'a. "Sus artık."


Timsah kaşlarını havaya kaldırıp Gamze'ye dokundurdu bakışlarını. "Hayır," dedi.


Masanın ne ara bu kadar kızıştığını anlayamamıştım.


Kimliksiz, "Demir bey," dedi. Kimliksiz de benim gibi masum kız rolüne bürünmüştü. Bari gerçek karakterine uygun bir şeye bürünseydi de zorluk yaşamasına gerek kalmasaydı. "Biraz uzaklaşmak ister misiniz?"


Demir, Kimliksiz'e öyle bir bakış attı ki Kimliksiz utanarak bakışlarını kaçırdı. Demir, Sarı gibi değildi. Bunu öğretmenler söylemişti zaten. Kimliksiz'i başarısız olma düşüncesi sarmıştı, bunu gözlerindeki ifadelerden anlıyordum. Demir'in diğerleri gibi olmadığını bu masada farketmiş ve herkesin başarılı olma düşüncesi onu içindeki düşüncelere hapsetmişti. Ona acımıştım, şuan elimde olsa ona teselli vermek isterdim çünkü içinden geçirdiği düşünceler gençlik yıllarının hapishanede heba olmasıydı. Ve bu düşünceler çok kötüydü.


Sönmez'in kız kardeşi öksürmeye başlayınca, "Irmak," dedi endişeyle Sönmez.


Aren'in de bakışları endişeyle doldu ve kızı izlemeye başladı. Masadaki herkesin dikkatini çekmişti. Sönmez onu masadan aceleyle kaldırıp lavaboyu gösteren tabelanın oraya koşturmaya başlarlarken Aren onlara bakıyordu. Gözlerinde gördüğüm gerçek endişe onların da başarılı olma ihtimalini yükseltiyordu. Gözlemlerime dayandığımda masadaki başarılı olma ihtimali en düşük olan kişi Kimliksiz'di.


Masada derin bir sessizlik hakimiyetini korurken ellerinde siyah çantalar bulunan iki orta yaşlı adam ve bir kadın geldi. Masadaki herkes ayağa kalkıp adamlarla tokalaşmaya başlarken sarışın olan adamın Mehmet, esmer olan adamın ise Şevket olduğunu öğrendim. Kadın asistandı ve ismi Canan'dı. Ben de dahil masadaki herkes onlarla tokalaşınca masaya üç sandalye eklendi.


Adamlar çantalarındaki dosyaları çıkarırken işle ilgili bir şeyler anlatmaya başlamışlardı ama o kadar ilgimi çekmiyordu ki hiç kulak bile asmamıştım. Sarı ve diğer ajanlar hariç diğer şirket adamları onları özenle, dikkatle dinliyorlardı. Adamlar mavi kapaklı dosyaları dört şirket patronuna uzattılar. Timsah ile Gamze dosyayı beraber incelerken diğer ajanlar sessizce adamları dinliyordu.


Sönmez ve kardeşi yavaş yavaş masaya doğru yaklaşıp eski yerlerine oturduktan sonra onlar da ses çıkarmadan büyük bir sabırla bu sıkıcı ortamın bir an önce bitmesini beklediler.


"Evet, bu kadardı." Dedi Şevket. "Düşünceleriniz nedir?"


Sözü Aren devraldı. "Ben sizinle çalışmayı istiyorum."


Demir de bir elini havaya kaldırıp meydan okurcasına Aren'e baktı. "Ben de istiyorum."


Gamze, "biz de." Dedi Timsah ile ikisini kastederek.


Sarı bir şey demedi.


"Açık arttırma?" Diye fikir attı ortaya Mehmet. "Elli bin dolardan başlatıyorum."


Aren, "elli üç bin dolar." Dedi.


"Altmış bin dolar." Demir'in yükselen sesi ve aradaki yedi bin dolar bize göz kırptı resmen.


Timsah sözü aldı. "Altmış sekiz bin dolar." Dedi. Timsah bilerekten sekiz bin dolar eklemişti, sırf Demir'i gıcık etmek için.


Aren de onlardan gaza gelmiş gibi cimriliği bir kenara bıraktı. "Yetmiş yedi bin dolar."


Artık bu mesele işten çıkmış, tamamen aralarındaki savaşa bağlanmıştı. Adamların her duyduğu fiyatta keyfi artıyor ve arada gazlayıcı şeyler söyleyip onları kışkırtıyorlardı.


"Çekiliyorum." İlk çekilen Demir oldu. Demir'in amacı rekabete girmek değildi, birilerini en yüksek zarara uğratarak ortalığı karıştırmaktı ve başarılı da olmuştu.


Demir çekildiği için Timsah da daha fazla inatlaşmaya gerek duymadı. "Çekiliyorum." Gamze ile önceden konuşup çekilmeye karar vermiş olacaklardı ki Gamze sessizliğini korudu.


"O zaman," dedi Şevket. "Aren Arsa-"demişti ki Sarı hızlıca onun lafını kesti.


"Yüz elli bin dolar." Bunu derken hiç kimseye bakmıyor ve direkt adamlarla göz teması kuruyordu. "Daha yüksek bir rakam yoksa..." keyif dolan gözlerini Aren ile buluşturdu. "Ki sanmıyorum."


Aren'in yüzü mosmor olmuştu. Anında bir bardak suyu kafasına dikti.


"Ezhel bey ile anlaşıyoruz, o zaman." Dedi Şevket ve açık arttırmayı sonlandırdı. "Ezhel bey, bugün içerisinde arayıp sizden randevu alacağız. Bizimle çalıştığınıza gerçekten hiç pişman olmayacaksınız."


Sarı başını salladı ve umursamazca onu onayladı.


Adamlar herkesle vedalaştıktan sonra ayaklandılar. Asistan kadın da dosyaları tek tek toplayıp çantaya yerleştirdi ve adamların peşinden ilerlemeye başladı.


Aren sinirle tebessüm etti, "hoşuna gidiyor, öyle değil mi, Ezhel?"


Sarı ise daha çok keyiflenmişti, "sevgilimin yanında size yenilmemi nasıl beklersin? Onurumu zedeler," daha sonra yapmacık bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına. Bana bakarak, "öyle değil mi?" Diye sordu.


Bir süre ne diyeceğimi bilemedim ama otuz saniye kuralı yüzünden dudaklarımı aceleyle aralayıp, "evet." Dedim. Daha sonra yüzüme cesareti andıran bir gülümseme yerleşti ve Aren'e baktım. "Hazmedemeyen olursa soda sipariş edebilirim." Kıkırdadım.


Aren ise daha çok morardı.


Bunu söylemem üzerine Sarı yanımdaki varlığını yeniden hissetmişti. Gururlu bir yüz ifadesiyle bana bakınca olduğum yere daha çok sindim. Tek amacım Aren'i biraz daha kışkırtmaktı çünkü nedensizce ona çok sinir olmuştum.


Demir, "ilk başta katılacağını söyleseydin ve işin içine hile bulaştırmasa-" Sarı onun da lafını yüksek sesle böldü.


"Sakın," dedi dişlerinin arasından. Kafası aşağı eğikken Demir'e doğru bir bakış gönderdi. "Hileci olduğumu söyleme. Buradaki herkes ne kadar adil olduğunu gördü." Bakışları kısıldı. "Bu hayatta hile yapmam, yalan söylemem. Beni sakın kendinizle karıştırmayın."


Sarı'ya baktığımda bütün vücudunun sinirle kasıldığını görebiliyordum. Açıkçası, bu gerginlik sadece bu küçük tartışmalardan ibaret olamazdı. Bu dört mafya şüphelisi arasında geçmişte neler yaşanmıştı, bilmiyordum fakat hiç iyi şeyler yaşanmadığı hepsinin gözlerinden anlaşılıyordu.


"Karıştırırsak ne olur, Ezhel?" Bu soru Gamze'den gelmişti. Sarı, Gamze'ye baktığında ifadesizliğini koruyordu. O kadına karşı en ufak bir his bile beslemiyordu, bu apaçık ortadaydı. "Biz de birilerine umut verip yolda mı bırakırız?"


Bu son cümlesi ortama gergin sessizliğin çökmesine neden oldu. Geçmişte sevgili aşamasına gelemeseler de bir şeyler olduğu çok belliydi. Ortada kandırılmış bir kadın varsa hiç düşünmeden içimden Sarı'ya karşı cephe alırdım. Ama Gamze'ye nedensizce bir türlü tam anlamıyla güvenesim gelmiyordu bu yüzden Sarı'nın bir kelime de olsa bir şey demesini bekledim. "Kimseye umut vermedim." Gamze'nin gözlerinin içine baka baka konuşuyordu. Ortamda büyük bir savaş vardı.


"Yalan söylemeyi kes!" Gamze hiddetlenince Sarı'nın da öfkelenmesine bekliyordum fakat beklediğim gibi bir tepki vermedi.


Ezhel Sarı çok olgun karşıladı ve Gamze'ye karşılık verip olayın büyümesine izin vermedi. "Yanımda bir kadın oturuyorken onu rahatsız edecek hiçbir konu hakkında konuşmam. Herkes neye inanmak istiyorsa ona inansın. Geçmiş, benim için geçmişte kaldı ve kendimi aklamak için tek kelime dahi etmeyeceğim." Bakışlarını herkesin üstünde tek tek dolaştırdı. "Elini tuttuğum kadın bana inanıyorsa bu masadaki kimseye kendimi ispatlamak zorunda değilim."


Bu dedikleriyle istemsizce sırtımın kabaracak kadar gururlandığımı hissettim. Ezhel Sarı'ya, tek aileme baktım. Keşke onunla başka şartlar altında yeniden tanışıp bu sefer aramızda yalnızca aşk olsaydı...


"Sevgilimi duydunuz," dedim tıpkı onun gibi. Bunu beklemiyor olacaktı ki şaşkınlık dolu bakışlarını üzerimde hissettim. "Bu masada beni rahatsız edecek tek kelime dahi eden olursa benim de karşılık olarak kuracağım cümlelerimden sonra sizi yeniden patlatabilirim." Sarı'nın hayret dolu bakışlarını üzerimde hissettim, bu konuşmayı asla benden beklemiyordu. Çünkü onun gözünde saf, deli dolu bir kızdım.


Gamze yalancı, histerik bir kahkaha attı. Bu kahkahasından dolayı elmacık kemiklerine yaptığı botokslar kıvranmıştı. Kendisini toparladı ve cüretkâr bakışlarıyla beni süzdü. "Bak sen..." dedi. "Aramıza yeni geldin, beni tanımıyorsun diye bir şey demiyorum ama eğer bir daha beni tehdit eder-"


Sözünü hızlıca keserek, "ne olur?!" Diye haykırdım. "Söylesene."


Timsah uyarıcı bakışlarını bana gönderdi. "Uzatmıyor musunuz?" Aramıza resmiyet eklemesinin sebebi birbirimizi tanımayan rolü yapmamızdı.


Alayla hıhladım, "ben mi uzatıyorum?" Diye diklendim. "Sabahtan beri gözümün içine baka baka Sarı'ya bakıyor." Sarı'nın elini sıkıca tutup Gamze'nin gözünün içine girercesine masanın üstüne bıraktım. Gamze'nin donuk bakışları önce ellerimize sonra da Sarı'ya kaydı. Bu darbe Gamze için sondu. Daha ilerisi gelemezdi. Gözlerindeki yıkıma şahit oldum. Sarı benim için yalan söylemişken onun arkasında durup oyuna devam etmeliydim. Benim için ilk defa yalan söylemişti.


Timsah derin bir nefes vererek Gamze'ye, "sen de dur artık," dedi. "Gözlerinin içine bakan bir adam var, burada." İşaret parmağıyla kendini işaret edince Gamze şaşkınlıkla Timsah'a baktı. Demir'in de gerildiğini hissediyordum.


Ortalık bir anda karışacaktı ve ben kendimi Sarı'nın yanında güvende hissediyordum. Bir mafya şüphelisinin yanında güvenli hissetmek ne anlama geliyordu? En azından suçlu değildi, sadece şüpheliydi. Sadece kendimi kandırmaktan başka bir şey yapmıyordum. Çok yüksek miktarda şüpheliydi.


"Gamze," dedi Demir. Sesinin titremesini önemsemeden devam etti. "Timsah'ı seviyor musun?"


Gamze bu soruyla yutkundu ve Timsah'a baktı. "Hayır," dedi net bir ses tonuyla. "En yakın arkadaşım o benim."


Timsah'ın çenesi gerginleşti ve bir anlığına gözlerini kapattı. "O kadar mı?" Diye sordu gözlerini yavaş yavaş geri aralarken. Gamze'nin ela gözlerine bakarken acıyla güldüğünü işittim. Timsah'ın bu kadar bir kadına bağlanacağını düşünmemiştim. Timsah kimseye kalbini kaptırmazdı, duygusuz bir adamdı o. Ama gözlerinde gördüm, Gamze'den deliler gibi hoşlanmıştı. İçim acıdı bir anlığına.


Gamze, Sarı'ya baktı ve gözlerinden bir damla yaşı serbest bıraktı. "Kalbimde başka biri varken..." boğazı düğüm düğüm olduğu için konuşamıyordu. Timsah'a baktı. Nefesi yarıda kalmıştı. "Sana aşık olmamı bekleme benden." Yutkundu tekrar.


Timsah, "senden öyle bir şey hemen beklemiyorum, Gamze. Yaralarını sarabilirim." Dedi.


"Bilmiyorum." Gamze omuzlarını kaldırıp indirdi. "Bana izin ver."


"Bana şans bile vermedin, Gamze." Demir'in sesi kulaklarımıza doluşurken Kimliksiz umutsuzca Demir'i izliyordu. Genç kadının umudu artık her saniye azalmaya devam ediyordu. İstemsizce onun için hüzünlendim. Sonuçta, sekiz yıllık arkadaşım olmasa da oda arkadaşımdı. Birbirimizle mecburen paylaştığımız iyi veya kötü anılarımız olmuştu.


"Seninle hiç olamayız." Gamze vücudunu döndürdü. "Senin abin-"


Sarı hızlıca, "sus!" Diye bağırdı ve işaret parmağını tehdit edercesine Gamze'ye salladı. Sarı'yı bu gece ilk defa bu kadar sinirlendiren bir şeye şahit oluyordum. Her şeyi olgunlukla karşılaşıp kavgaları sonlandırırken şimdi onu ne bu kadar sinirlendirmiş olabilirdi ki?


Demir, "abim yüzünden mi her şey?" Diye sordu. "Abimin yaptıkları yüzünden yıllardır bana düşmanlık ettiğiniz yetmedi mi?! Ben ne yaptım size? Kendimi hiçbir suç işlememişken abim yüzünden yıllardır size iyi olmaya çalıştım. Ama siz beni hep dışladınız, ilk düşmanınız bendim! Siz üçünüz de daha dostken ilk hedefiniz olarak ben seçildim."


Bu masada neler olduğunu anlamaya çalışmak tamamen vakit kaybıydı. Bu dörtlü arasında geçmişten gelen acı şeyler vardı. Her şeyin sorumlusu olarak Demir'in abisini sorumlu tutabilir miydim, bilmiyorum ama şu anlık o gibi gözüküyordu.


Ortalıktaki sessizlik ortamın bir nebze de olsun yumuşamasına neden olmuştu. Bu beni biraz daha rahatlatmaya yetmişti.


Sarı'ya doğru eğildim. "Dans faslı ne zaman başlayacak?"


Bakışlarını ilgiyle bana çevirdi. "Sıkılacağını ve gerileceğini söylemiştim. Her seferinde inada binip pişman oluyorsun." Ortam içinde rencide olmamam için kulağıma yaklaşmış ve fısıldamıştı.


Mızıkçılık yaparak, "her soru sorduğumda sıkılmışım muamelesi yapmaktan vazgeç." Ben de onun gibi kimsenin duymaması için fısıltıyla konuşuyordum. "Ben meraklı bir kadınım, hâlâ çözemedin mi?"


Kaşlarını havaya kaldırıp yüzünde yapmacık bir ayıplama ifadesi uyandı. "İçindeki o kadını gördükten sonra sana aynı gözle bakmamı bekleme." Bu dedikleriyle kalbim buz olsaydı eğer erirdi. Cesaretli oluşumdan etkilenmişti. Bunu derken gözlerinde öyle bir ifadeye rastladım ki kendime gelemedim.


"İyi," dedim, ne diyeceğimi bilemeyerek. "Güzel. Böyle düşünmene sevindim."


Bunları söylerken yüzünde muzip bir gülümseme oluşmuştu.


Sönmez'in sahte kardeşi Irmak bir anda öksürerek peçeteyi ağzına tuttu, peçete saniyeler içerisinde kan gölüne dönüşünce utançla başını kaldırdı. "Çok özür dilerim, tutamadım." Dedi. Kız lösemi hastasıydı ve saçları yeni yeni uzamaya başlıyordu. Galiba son evreye yakındı. "Aren bey, eve ne zaman geçeriz?"


Aren'in onun için gerçekten endişelendiğini görebiliyordum. "Gidelim." Dedi.


Irmak normalde çok utangaç bir kıza benzemesine rağmen o kadar kötüydü ki erkenden eve gitmeyi teklif etmişti. Çünkü genelde onun karakterinde birisi kendisi için davetten birisini kaldırmayı aklının ucundan bile geçirmezdi.


"Kusura bakmayın, kimseyle de tanışamadım." Sağ omzunu indirip kaldırdı. "Belki başka sefere." Hepimizle tek tek vedalaştı.


Aren topluca, "sonra görüşmek üzere." Dedi.


Sönmez de herkesle vedalaştı ve üçü birden çıkışa doğru yürümeye başladılar. Aren eğer o kıza aşık olursa hem aşık olduğu kız kanserin son evresinde olacak hem de o kız tarafından ihanete uğrayacaktı. Gerçi ona ihanet edecek kişi Sönmez'di ama sonuçta o da bu ihanete yardım edecekti.


Onlar kısa süre içerisinde kayboldular.


Geriye; Gamze, Timsah, Demir, Kimliksiz ve benle Sarı kalmıştık.


Ortamdaki ışıklar bir anda söndü ve başka ışıklar açıldı. Gri tonlarında bir ışıktı. Birbirimizi net görebiliyorduk. Midemin bulandığını hissedince, "dans etmekten vazgeçtim sanırım." Diye fısıldadım. Daha sonrasında iki elimle karnımı sardım. "Midem çok bulanıyor."


Sarı'nın bakışlarında küçük de olsa endişeye rastladım. Bunca yıl bedenime o kadar yaralar almıştım ki bu mide bulantısı hiçbir şey gibi geliyordu. "Hastaneye götüreyim seni." Deyip ayaklandı.


Bir hafta önce aldığım ceza yüzünden karnıma tekme yemiştim ve doktorun karşısına yaralı bir şekilde çıkmak istemiyordum. Ama mide bulantım o kadar şiddetlenmişti ki dayanamıyordum. Dün gece merdivenlere takılıp yere düştükten sonra da bu mide bulantısına benzer bir şey olmuştu ama fazla önemsememiştim. "Gerek yok," dedim acıyla yüzümü buruşturup karnımı daha çok sararak. "İyiyim."


"Olmaz öyle şey." Deyip ayağa kalkmıştı ki elini tuttum, geri oturtmaya gücüm yetmedi fakat kıpırdamadı. "Lütfen," dedim. "Bu gece burada olman gerekiyor. O yüzden otur."


Bana öfkeyle baktı. "Kalk." Dedi. "Kötüsün, görüyorum."


"Arada geliyor," diye bir yalan söyledim. "Defalarca doktora gittim. Yediğim bir şeyler dokunuyormuş. Hep dikkat etmem gerekiyor fakat dikkat etmiyorum işte. Şimdi gitsek bile bir şey yapamaz."


"Ne demek bir şey yapamaz?" Sorudan çok anlam veremediğini belli etmek isteyen bir cümle kurmuştu. "Kalkar mısın, Adal? Gidiyoruz, hadi."


"Hayır, dedim!" Diye itiraz ettim. "Kötü olursam, söz, sana söyleyeceğim."


Emin olmak istercesine, "söz verdin bak." Dedi.


Başımı salladım.


Sandalyesine geri oturdu.


Timsah elini Gamze'ye uzattı, "dans eder misin benimle, arkadaşım?" Diye sordu imayla. Timsah gerçekten Gamze'ye değer veriyordu.


Gamze, Timsah'ın eline baktı. "Asır," dedi, sahte adıyla ona seslenerek. Bu isimle birlikte Timsah ile içimizden sözleşmişiz gibi birbirimize baktık ama bu bakışma saliseler kadar az sürdü. Kimsenin anlamaması için bakışlarını çok yüksek bir hızla kaçırdı. "Olur." Dedi. Ve ona uzatılan eli tutunca birlikte kalkıp dans eden çiftler arasına karıştılar.


Bu davet, iş toplantısından ziyade dans balosuna dönüşmüştü.


Biraz daha iyi hissettiğime göre, "şşt, beyefendi." Diye Sarı'ya seslendim. Aradan geçen dört gün Sarı ile yabancılık duvarını kırmıştık. Birbirimizi çok yakından tanımasak da ona karşı kendimi ilk güne göre çok daha yakın hissediyordum. "Bir centilmenlik yap da beni dansa kaldır."


"İyi oldun mu?" Diye sorunca gözlerimi onu onaylarcasına üst üste kırpıştırdım ve onun bana dans teklifi etmesini bekledim.


Bir süre iyi olup olmadığıma emin olmak için gözlerime baktı ve emin olmuş olacaktı ki ayağa kalktı. Elini bana uzatınca az önce elini tuttuğumda oluşan hisleri yeniden hissettim sandım. Elimi havaya kaldırıp onun elinin üstüne koydum.


Birlikte sahneye kadar el ele kadar yürüdükten sonra diğer elim onun omzuna yerleşti. Ve herkes gibi bir o yana bir bu yana sallanıp dans etmeye başladık.


"Teşekkür ederim," bu dediğimde samimiydim. "Sevgili rolünü yaptığımız için beni bir sürü sorudan kurtardın. Gamze eğer sevgili olduğumuzu sanmasaydı üstüme saldırırdı herhalde." Burada Sarı sayesinde olduğunu söylemiyordum, onun arkasına saklanmıyordum ama Gamze'yi tanımıştım. Sevgilisi olduğum için artık yavaş yavaş umudu kesmeye başlamıştı. Eğer sevgili rolü oynamasaydık ve beni Sarı'nın etrafında görseydi beni bir tehlike olarak düşünecekti. Kastettiğim şey buydu.


Bir şey demedi.


Yabancı müziğin sesi bütün salonu kaplarken hemen önümüzde dans eden Gamze ve Timsah'ı gördüm. Gamze çaresizce Sarı'ya bakıyor ve Timsah'ta teselli bulmaya çalışıyordu. Gözleri her an dolacakmış gibi duruyordu. Her ne kadar iyi bir başlangıç yapamasak da başka şartlar altında tanışsaydık onunla dost olabileceğimi düşündüm.


"Hep böyle misin?" Diye sordum başımı yana eğip.


"Nasılım?" Diye sordu. İlk günkü soğukluğu azalmıştı bana karşı. Aramız çok çok iyi olmasa da iyi anlaşıyorduk.


Yüzümü ekşittim. "Soğuk, asık suratlı, duygusuz." Bir çırpıda, ilk defa bir şeyi düşünmeden sadece söylemek için söylemiştim. Bunu rol icabı yapmamıştım, gerçekten merak ettiğim için sormuştum.


"Öyle miyim?" Diye sordu lakayik bir tavırla. Öyle olduğunu biliyordu ve sadece öylesine sormuştu. Daha çok benim düşüncelerimden emin olmak için.


Başımı salladım onu onaylayarak. "Farkında değil misin? Neredeyse hiç gülmüyorsun. Bana dört gündür sadece altı kez gülümsedin."


"Saydın mı?" Böyle sorularla beni sürekli çıkmaza sürüklüyordu. Ajan olduğum için böyle ufak şeylerin hesabını yapıp aklımda tutabiliyordum ama bu normal bir insan için elbette ki farklı anlaşılacaktı.


Kendimi aklamak istercesine, "böyle ufak şeyler aklımda kalıyor." Dedim.


Bir şey demedi ama bakışlarındaki muziplik daha da arttı.


Derin bir nefes verip dansa ayak uydurmaya devam ettim. Ezhel bir elini havaya kaldırıp beni kendi etrafımda bir tur döndürdü ve tekrar dansımıza devam ettik.


Dans müziğinin sesi bitince çiftler yavaş yavaş masalarına geçmeye başladı. Biz de Sarı ile birlikte ayrılarak masaya doğru yürüdük. Hemen önümüzde yine Gamze ile Timsah vardı. Dördümüz de az önce kalktığımız yerlerimize yerleştik.


Ortamda ilk baştaki gibi gerginlik yoktu, sanki herkes durumu kabullenmiş gibiydi. Bu tuhaf rahatlık endişelenmeme neden olmuştu. Çünkü bu çok tuhaftı. Az önce herkesin cümleleri havada uçuşurken danstan sonra herkesin üstüne bir rahatlık düşmüştü sanki.


Salondaki kişiler yavaş yavaş azalıyorlardı. Son yarım saat sürecek olan bu eğlence o kadar bile sürmemişti. Sarı bu sabah bana böyle söylediğinde millet oraya eğlence için gittiklerini sandığımdan onun abartması sanmıştım fakat gerçekten de insanlar iş için buradaydılar. Bugün burada eğlendiğim söylenemezdi, daha çok stres olup eve dönüyordum.


"Ben senin abartın sanmıştım," dudaklarımı kemirdim mahcup bir tavırla. "Salondaki herkes azaldı. Eğlence bu kadar mıymış?"


"Dedim sana. Ama inanmadın ki."


"Abarttığını düşünmüştüm." Diye düşüncemi dudaklarımdan yolladım.


"Ama abartmamışım hatta az bile söylemişim, değil mi?" Diye sorunca utangaç bir tavır takınarak başımı salladım.


"Gidelim." Dedim sıkıldığımı artık saklayamayarak.


Küçük bir kahkaha attı ama o kadar kısaydı ki hemen bitmişti. Kahkahasında çok güzel bir melodiyi andıran hoş bir tını hissetmiştim ve defalarca o kahkahayı tekrarlamayı istemiştim. "Gidelim." Diye yineledi ve elimi sıkıca tutarak kendisiyle beni ayağa kaldırdı.


Diğerlerine olgunluğu gereği, "iyi akşamlar, dostlar." Dedi ve yüzüne hiç dostça olmayan bir gülümseme yerleştirdi.


Birlikte davet alanının çıkış kapısına vardıktan sonra ellerimizi hızlıca ayırdım. Görevlilerin yanından geçtikten sonra kırmızı halıya yeniden geçtik ve arabaya doğru yürümeye başladık.


~


Eve geldiğimizde ilk işim kendimi duşa atmak olmuştu, çıktığımda ise gece yatmalılarımı giyinmiştim. Sarı ile eve gelirken yolda acıkmıştım ve bir şeyler yiyip öyle gelmiştik.


Şimdi ise ikimiz de odalara geçmiştik. Belki de o aşağı inmiş de olabilirdi. Canımın sıkıldığını hissetmiştim. Saat henüz çok erkendi. Bu saatte teşkilatta bile uyumuyorduk.


O yüzden dayanamayıp odamdan çıktım ve merdivenleri kullanarak aşağı indim. Tahminimde yanılmamıştım, Sarı aşağıdaydı. Koltukta oturmuş ve telefonuyla ilgileniyordu. Onun yanına doğru ilerleyip tezgahla koltuk arasında bir yerde durdum. Onu çapraz açıdan net bir şekilde görebiliyordum.


"Ne yapıyorsun?" Deyince başını telefonundan kaldırdı.


"İşle alakalı önemsiz şeyler." Deyip geçiştirdi. Yalan söylemezdi fakat iş dediğinden kasıt mafya işleri de olabilirdi. Gerçi bu tür şeyler telefonla halledilir miydi, pek emin olamıyordum.


Koltukların olduğu bölüme doğru ilerleyip karşısına oturdum. Bakışlarını benden ayırmıyordu. "Bugün dost gibi duran ama düşman olduğunuz kişilerle ve seni seven kadınla aynı masada oturmak nasıl hissettirdi? Çok ifadesizdin. Karşındakiler bir yabancıdan farksız gibiydi senin için. Ama bir de onlarla geçmişte dostmuşsunuz." Hepsinin ortak bir noktası olmak zorundaydı. Neden dördü birden dost, sonra da düşman olsunlardı ki? Mafyalık bu sırada devreye giriyordu. Aklımdaki şüphelerin peşine düşmeliydim.


"Öyleydi." Dedi. Elbette beni şaşırtmamıştı. Yalan söylemeyeceği, yetersiz ve kısa cevap vermeyeceği anlamına gelmiyordu. Sorularımın cevabını yanlış yerde aradığımın farkına vardım.


"Her neyse, şu an zaten düşmansınız. Her neyse geride kaldı."


Kafasını telefona indirmemişti ve ilgiyle beni dinlemeye devam ediyordu. "Evet."


"Demir'in abisi ne yaptı peki?" Diye sordum bir umut belki cevap verir diye.


"Kötü bir şey." Deyince sabırsızca nefesimi verip oturduğum yerde kıpırdandım.


Eğer biraz daha soru sorarsam dikkat çekecektim. Bu yüzden susup arkama yaslanmayı tercih ettim. O da zaten pek üstünde durmadı ve tekrardan telefonuyla ilgilenmeye devam etti.


Sessizlik içinde geçen dakikalar sonucunda ayaklandım ve bir şey demeden oturma odasının sonundaki sürgülü balkon kapısına doğru ilerledim. Kapıyı sola doğru ittirdikten sonra bahçeye doğru bir adım attım.


Burada, ön tarafın aksine çiçekler vardı. Bu çiçekleri annesi için diktiğine emindim. Annesi evinin bahçesinde çiçek seven kadındı bence yoksa Sarı'nın kendi istediği için çiçek ekeceğini sanmıyordum. O çiçekleri sevecek bir duygusallıkta değildi.


Kollarımı birbirine dolayarak yere doğru eğildim ve bir papatyanın yaprağını sevdim. En masum çiçek papatya olabilirdi fakat benim çiçeğim güldü. Daha sonra kırmızı güllere baktım ve bir gülün yaprağına dokundum. Gül bendim. Papatya ise hiç ben değildi. Papatya masum kadınlar içindi, benim için değil.


Gül güçten gelirdi. Ve bana en çok uyan oydu. Masum sayılırdım fakat gücüm daha ön plana çıkıyordu.


Arkamda hissettiğim hareketlilik ve adım seslerinden dolayı arkama döndüm ve Sarı'nın gece daha da koyu gözüken mavi gözlerine baktım. Bana bakıyordu. Gülümsedim ve çöktüğüm yerde doğruldum.


"Annen için değil mi? Diye sorduğumda başını salladı.


Ellerini cebine koydu ve derin bir nefesi dışarı doğru verdi. "Gülleri çok severdi." Deyince ona bakıp gülümsememi daha da genişlettim.


"Ben de." Diye kısık sesle söyledim. "Masum kadınlar papatya sever. Güçlü kadınlar ise gül."


"Gücünü yine kanıtladın desene." Deyince ikimiz de aynı anda kahkaha attık ve ben başımı salladım.


Esnememi durduramadan ağzımdan çıkınca elimle alelacele ağzımı örttüm. "Az önce uykum gelmiyordu. Bahçe uykumu getirdi galiba."


"Huzurlu hissetmişsin, bahçede." Deyince kaşlarımı çattım. "İnsan huzurlu olduğu yerde daha kolay uykuya dalar, öyle biliyorum."


"Anladım." Deyip hafifçe arkamı döndüm. "İyi geceler, Sarı."


O ise ismimi söylemeden, "iyi geceler." Demişti sadece.


Tamamen arkamı döndükten sonra bahçeden içeri doğru girdim ve oturma odasından çıktıktan sonra direkt merdivenlere yöneldim. Merdivenleri çıktıktan sonra kendimi odaya attım. Sarı galiba dediğinde haklıydı, şu anda bahçede geldiği kadar uykum gelmiyordu ama hâlâ mayışıktım.


Yatağımın sabah toparladığım örtüsünü yeniden kaldırdıktan sonra altındaki ince örtüyü kaldırıp içine girdim ve yastığı da kollarımın arasına sıkıştırdım. Bir ara genç bir kızın da bu yatakta yattığını düşününce tuhaf hissetmiştim.


Ama uyku öyle bir bastırmıştı ki göz kapaklarım kendiliğinden uykuya teslim oldu...


Loading...
0%