@sanis0
|
3. BÖLÜM
“Kaldırın ellerinizi!”
Ufuk Beydemir-Ay Tenli Kadın
Yaylaya geldiğimde evin ışıkları yanmıyordu. Bir sorun olduğunu anlayıp hızla eve doğru ilerledim. Kapıyı çaldım. Telefonun flaşını alttan yüzüne tutan abim açtı kapıyı. Çığlık attığım an ağzımı eliyle kattı. “Kızım şaka yaptık. Rize senin sesinle yankılandı.” Dediğinde kahkaha patlattım. İçeri geçtiğimde, “Ne oluyor neden elektrik yok?” dedim. “Elektrik sistemi arızalanmış. Babam da bugün mesaiye kalacakmış.” dedi abim. “Babam iş mi buldu?” Abim arkamı sıvazlayarak “Boş ver sen bu konuları.” Dediğinde üstelememem gerektiğini anladım. “Peki.” Elimde ki dergileri göstererek “Ablam nerede?” dedim. “Odada uyuyor.” dediğinde sinsi bir gülüş attım. “Uyansın o zaman.” Kapıyı hunharca açtığımda ablam yataktan sıçradı. “Ne oluyor lan?” dediğinde “Abla magazin getirdim sana!” dememle birlikte poşeti elimden hemen aldı. “Kim kime sataştı, kim kimi aldattı… Neler oluyor?” dediğinde tatlı bir tebessüm ettim. Benim ablam kafayı zenginlerle ve ünlülerle bozmuş. Dergilerin sayfalarını yavaş yavaş çeviriyordu. Bir köşe de ablam magazin dergilerinde okuduğu her satıra abartı tepkiler veriyordu. Abim de sobayı yaktı ve hemen yanına oturdu. Ben de bir köşeye kıvrılmış kitabevindeki gıcık herifi düşünüyordum. Bak şimdi geliyor aklıma. Keşke “Ben Rıza Biltekin’in torunuyum.” deseydim. Ama iş işten geçti. “Abi uzun zaman sonra ilk defa aynı odadayız ve elimizde telefonlarımız yok.” dedim. Gülümsemesini büyüttü. “Evet Naz’ım.” Ablam da o sırada “Oha Yeliz sen mal mısın?” niye hayretle dergiye bakıyordu. Abimle birbirimize bakıp güldük. Elektrikler hâlâ yoktu. Odada sadece sobanın yandığını belli eden kızıl ışıltılar vardı. Tam bu sırada dışarıdan birisi kapıyı ansızın tekme atarak içeriye girdi. Hepimiz olduğumuz yerden fırladık. “Vay şerefsiz uşaklar. Ben bir tane sanıyordum üçmüş ya bunlar!” diyerek elindeki tüfekli tabancayı bize doğrulttu. “Siz kimsiniz?” diye sordu abim hayretle. “Bir de bana soruyor. Asıl siz kimsiniz kafasızlar!” diye bağırmaya devam ediyordu. Yanına bir adam daha geldi ve “Ellerinizi kaldırın, Allah’ıma vururum sizi!” diyordu. Ellerimizi yukarıya kaldırdık. Korkudan ecel terleri döküyorduk. “Bakın gerçekten bir yanlış anlaşılma var.” Diyerek abim kendini açıklamaya çalışıyordu. “Neyi açıklayacaksın dangalak?” “Bakın şimdi…” demesine kalmadan kitabevindeki herif girdi içeriye. “Ne oluyor burada?” diye sordu tok sesiyle. Hayretle ona bakıyordum. Bir sen eksiktin zaten. Bu sırada nasıl olduysa elektrikler gelmiş herkes herkesin yüzünü netçe görebiliyordu. “Aha sizi geri zekâlı uşaklar! Artık elimizden kaçamazsınız!” dedi bir adam. “Ay abi beni öldürmeyin. Ben daha çok gencim.” dedi ablam. “Biz genç değil miyiz Eylül. Ne saçmalıyorsun?” dedi abim. “Bizi oyalıyorlar Rüstem görmüyor musun? Hadi teslim edelim şunları polise.” Bir andan cesaretimi topladım ve kitabevinde demem gereken şeyi şimdi dedim. “Durun! Biz Rıza Biltekin’in torunlarıyız! İstanbul’dan geldik! Biz hırsız değiliz!” adamlar tüfeklerini indirdiler. Derin bir nefes aldım. “Bize hırsız demediler ki salak Naz.” dedi ablam. “Abla bize hırsız demeseler neden polise götürmek istesinler?” diye bağırdım. “Evde kalma iznimiz olduğu da söylenemez Naz.” dedi ablam. Sırf üste çıkmak için yaptı. “Anlamadım. Siz bu evde izinsiz mi kalıyorsunuz?” dedi tüfeği bize doğrultarak adam. “Yani öyle sayılır bey amca. Dedem bize kızgın olduğundan bizi evden kovdu. Babaannem de bize kıyamayıp bu evin anahtarını verdi. Yani suçumuza yardım ve yataklık etti.” dedi ablam. Hay dilin kopaydı da bunları söylemeseydin. “Yardım ve yataklık… ney?” diyerek herkes bize tüfeklerini tekrardan doğrulttular. Ellerimiz tekrardan yukarıya havalandı. “Hayır, hayır, hayır! Siz ablamı çok yanlış anladınız olay öyle değil!” dedim ama nafile. “Rıza Bey sizin bu dediklerinizi duysa iki dakika yaşatmaz sizi.” dedi çok bilmiş kitap kurdu. “Sana ne be! O benim dedem!” dedim. “Öyle mi? Hadi ara da sor bakalım.” dedi. “Tamam lan arıyorum iki dakika bekle!” dedim ve telefonumu çıkardım ve dedemi aramaya başladım. Yayla da olduğumuz için lanet olası telefon çekmiyordu. “Çekmiyor telefon!” dedim sinirle. Tam bu sırada elinde Pazar poşetiyle babaannem girdi eve. Derin bir oh çektim. “Ne oluyor burada Rüstem?” “Rıza Bey’in torunları olduklarını söylüyorlar Sevim Hanım. Merak etmeyin biz şimdi onları polise teslim edeceğiz.” “Ulan yavaş! Onlar benim torunlarım. Ben istedim onların burada olmalarını.” Canım babaannem ya! “Öyle mi Sevim Hanım. Ha bunlar şimdi sizin torunlarınız mı?” dedi Rüstem denen adam. “Sana yalan borcum mu var Rüstem? Tabii benim torunlarım.” Rüstem amca kollarını açarak üçümüze birden sarıldı. Biraz önce bize tüfek doğrultan adamın içinden şeker gibi biri çıktı. “Oy yavrularım! Ben sizin burada hırsızlık yaptığınızı sandım.” dedi. İçimiz rahatlamıştı. Rüstem amca kütüphanedeki bana sataşan herifi tutarak, “Tanıştırayım. Bora beni evladım. Tam karşıdaki evde oturuyor. İşiniz düşerse ondan yardım isteyebilirsiniz. Çok iyidir Bora.” dedi babası. Aynen çocuğunuz çok iyi biri. Bugün şahit oldum:/ Ablam Bora’nın karşı evde oturduğunu duyunca Bora’nın karşısına geçip elini uzattı, “Merhaba ben Eylül.” dedi saçını kulağının arkasına atarak. “Ben de Bora.” dedi ve ablamın elini sıktı. Ah ablacım o bizi zengin züppe olarak görüyor. Kaç kurtar kendini! Ablam Bora’nın elini kendine doğru çekip, “İyi anlaşacağız gibi duruyor.” dedi. “Yemek için tuz falan gerekirse her zaman evdeyim.” dedi kendinden emin şekilde kitap menteşesi. “Tuz mu?” dedi ablam. Elini çekerek yüzünü ekşitti. Bora’nın gülümsediğini gördüm. “Biz size yeterince rahatsızlık verdik çocuklar. Her şey için özür dileriz.” diyerek evden çıktılar. Babaannem bize çeşit çeşit yemek yapıp getirmiş. Çorbasından, ana yemeğine… Meyve sebze getirmeyi de unutmamış. Getirdiği poşetleri mutfak dolaplarına yerleştirdim. Uzun zamandır bu kadar lezzetli yemekler yemediğimizi fark ettik. Babaannem bizi bugün felaketten kurtardı. Yoksa şu an sıcak yemekler yemek yerine nezarethane de tebeşirle duvarları çiziyorduk. 3. BÖLÜM SONU Bölümü nasıl buldunuz? Kitap düzenlenme aşamasında!!! |
0% |