@sanis0
|
8. BÖLÜM
“Olur da bir gün dileğin gerçek olursa ilk bana söyle. Tamam mı?”
Ayten Alpman-Tek Başına
Etrafımda ki kimse beni önemsemiyordu. Şu sıralar herkes çekip gitmişti. Nasılım sorusunu kendime bile soramamışken Bora bana sordu. “Kötüyüm.” dedim dürüstçe. Gözlerimi yere diktim. “Anlatmak ister misin?” “Sonra anlatsam olur mu?” “Ne zaman istersen.” dedi. Ne zaman istersem mi? Bu istediğim zaman seninle konuşabileceğim, istediğim zaman sana sorunlarımı anlatabileceğim anlamına mı geliyordu? Sanırım öyle. “Alışabildin mi Rize’ye?” diyerek gözlerime derinden bakmaya başladı. Ateşin sıcaklığını gözlerine baktığımda hissetmeme sebep oluyordu. “Alıştım mı? Bu soruya şu an cevap veremem sanırım.” dedim. “Ama…” diyerek devam ettiriyordum. “Ama sana alıştım.” O da gözlerini yere çevirerek gülmeye başladı. “Sevindim.” dedi. Aklıma şahane bir fikir gelmişti! “Bora abi!” diyerek hızla ayağa kalktım. Gözleri bana çevrilmişti. Şaşırmışa benziyordu, “Beni burada bekle hemen geliyorum!” diyerek heyecanla eve girdim. Buzdolabındaki çilekli pastayı çıkarıp kocaman bir dilim kestim. Geniş bir tabağa koydum. Salondaki çekmeceleri karıştırırken aradığımı buldum! Mum vardı evde! Pastanın üzerine bir tane mum diktim ve kibrit yardımıyla yaktım. Tabağı bir elimle tutuyordum bir elimle de mumun sönmemesi için uğraşıyordum. Dışarı çıktım. Gülerek Bora abinin yanına gittim. Mumdan gözümü ayırdığımda onunda güldüğünü gördüm. Yanına gittim ve yavaşça çömeldim. Dizlerimiz birbirine değerken muma siper ettiğim elimi yavaşça çektim. Yüzümüz o kadar yakındı ki nefesini tenimde hissettim. Fısıldar şekilde, “İyi ki doğdun Bora.” diyerek mumu işaret ettim. Tam üfleyeceği sırada “Olmaz ama. Dilek dilemedin.” diyerek uyardım. Gözlerini kapattığı anda yüzünde ki sevimli çilleri fark ettim. Kirazın rengini taşıyan dudakları hafifçe yukarıya kıvrıldı. Gülümsemem daha da büyüdü. Gözlerini açtığında mumu üfledi. Gözlerimiz birbirinden ayrılmıyordu. “Ne diledin?” diye sordum. “Söylersem gerçek olmaz ki.” “Olur da bir gün dileğin gerçek olursa ilk bana söyle. Tamam mı?” Bora dudaklarını araladı, “Tamam.” dedi fısıldayarak. Bu sefer sesi kalın ve tok çıkmamıştı. Sevecendi. Aramızdaki mesafe azalırken Bora’nın gözleri dudaklarıma kayıyordu. Ben ondan uzak durmaya çalıştıkça daha da yakınlaştı. Yaklaştıkça başı yana eğiliyordu. Dudaklarını aralamıştı. Nefesini boynumda hissettiğim de vücudum titredi. Hislerimi bastırmaya çalışıyordum. Gözlerimi sertçe birbirine bastırdım. Yavaşça kendimi geri çekiyordum. Ama durma niyetinde olmadığı belliydi. Gözleri yarım açık şekilde dudaklarımı yokluyordu. Hızlı nefes alışverişleri şu an bunu bozmamamı söylüyordu. Sıcak soluması beni kendine bağladı. Ama bunu yapmamam gerekiyor. Bora’dan uzaklaşarak, “Pasta. Elinle yiyemezsin pastayı. Çatal getireyim.” dedim ve tabağı Bora’nın eline tutuşturdum. Hızlı adımlarla eve girdim. Mutfaktan çatalı aldım ve dışarıya çıkmaya yeltenecekken duraksadım. İçim içime sığmıyordu. İçimde mutlu olmamı, gülmemi sağlayan bir şey vardı. Bu şey nedir bilmiyorum ama Oğuz ile birlikteyken asla böyle hissetmemiştim. Oğuz da beni öpmeye yeltenmişti ama izin vermedim. Veremedim. Çünkü hazır hissetmiyordum. İçimden gelmiyordu. Ama şu an niye bana böyle hissettirdiğini bilmiyorum. Beni kendine o an bağlamıştı. Nefesi gibi duygusunu da deriden hissettiğimde bir anlık ona kapıldım. Güzel hissettim. Uzun aradan sonra güvenli hissediyorum. Ama bu kişi Bora’ydı. Bora’ya yaklaşamam. Yaklaşırsam Oğuz’u aldatmış olurum. Hayır yapamam. O benim sevgilim. Son olarak telefonuma tekrardan baktım. Oğuz yazmamıştı. Altı saat geçmişti. Neden yazmıyor? Niye beni önemsediğini hissettirmiyor? Biraz önce az kalsın Bora abiyle öpüşecektim! Derin bir nefes aldım. Kapıdan dışarı çıkıp çatalı Bora abiye uzattım. Elimden yavaşça çatalı aldı. Biraz önce ki cazibesi ve çekiciliği devam ediyordu. İçimin yandığını hissediyorum. Niye böyle hissediyorum? İçimin yandığını hissetmeme rağmen yansın istiyorum. Soğuk soğuk terlerken Bora abi pastasından ilk parçasını alıp ağzına atmıştı. Kaşlarını yukarı kaldırarak, “Naz, pasta çok güzel olmuş. Eline sağlık.” “Afiyet olsun Bora abi.” dedim. Gözlerinde ki alevi görebiliyordum. Kısık sesle, “Yine abi olduk iyi mi.” dedi. Duyduğumu fark ettirmeden, “Çilek sever misin bilmiyorum. Kendi kafama göre yaptım.” dedim. Yüzünün düştüğünü çok bariz belliydi. Modunun düşüşü beni de etkilemişti. “Çilek… Severim güzel olmuş.” Kafamı sallayarak önüme bakmaya devam ettim. Bora abi ayaklanarak, “Ben sana daha fazla rahatsızlık vermeyeyim. İyi geceler.” dedi. “İyi geceler.” diyebildim sadece. Arkasını döndüğü gibi hızını kesmeden yürüyordu. Bana kızgındı. Sanırım artık Oğuz’un yanına gidip olan biten her şeyi konuşmam gerek. Uzun zamandır görüşemiyoruz. O zaman yarın işten çıktığım gibi Oğuz’un yanına gideceğim! Bahçede yaktığım alevi söndürdükten sonra eve geçtim. Sobanın körüklendiğini gördüm. Sıcaklığın yüzüme vurmasıyla mutluluğum arttı. Bu sıcaklık içerisinde güzel bir uyku çektim. Okulun yedide başlaması ne kadar kötü olsa da saat öğlen ikiye gelirken okulun bitmesi mükemmel bir şey! Mehlika kitabevinde çalışmaya başladığımı Işık’a ve Seda’ya söylemedim. Zaten iki haftalık kısa bir süreydi. Gerek duymadım. Bugün heyecanlıyım. Hem ilk defa bir yerde çalışacağım hem de Oğuz’umun yanına gideceğim. Kitabevinin kapısını açarak içeriye girdim. Bora abi ortalıklarda yoktu. “Bora abi! Ben geldim! Naz!” diye bağırdım ama ses çıkmadı. Etrafa bakınırken arka tarafta rafların arasında pufun üstünde uyuyakaldığını fark ettim. Yanında bir yığın kitap vardı. Anlaşılan fazla yorulmuştu. “Bora ben geldim.” diyerek onu sarstım. Bir dakika Bora mı dedim ben? “Yani… Bora abi hadi kalk.” diyerek düzelttim. Gözlerini açtığında şaşkın yüz ifadesi komikti. Gülerek, “Sanki biraz yorulmuşsun.” dedim. Esneyerek, “Biraz mı?” dedi. “Dinlenebilirsin artık ben geldim. Bundan sonrası bende.” diyerek olduğu yerden kalkmasına yardım ettim. “Tamam bir şeye ihtiyacın olursa ben odadayım.” diyerek kapısı kapalı olan bir oda gösterdi. “Bora abi…” Gözlerini bana çevirdi. “Bora abi ben kaçta çıkacağım?” “Yedi de çıkarsın. Ayrıca bana abi deme.” söylediği karşısında şaşırmıştım. “Neden abi demeyeceğim.” “İş esnasında laubalilik sevmem. Bora Bey demen ikimiz için de makul olur.” Derin bir oh çektim ama daha dün “abi” gibi basit bir kavramı bile sevmeyen biri niye böyle dedi ki? “Peki Bora Bey.” diyerek kitaplara döndüm. Bunları bitiresiye kadar bayılmasam iyi! Az laf çok iş diyerek kitapların hepsini rafa yerleştirmiştim. Biraz etrafı gezmeye karar verdim. Bora’dan hiç ses çıkmamıştı. Ne Bora’sı! Bora abi! Hatta Bora Bey! Neyse herhalde uyuyordu. O yüzden ses çıkarmadan yavaş yavaş kitabevini geziyordum. Bu sırada bir müşterinin dükkâna girdiğinin sesi duyuldu. Ardından da seslendi. “Bora evladım ben geldim!” “Geldim teyzecim.” diyerek teyzenin yanına gelmiştim. Saçları hafif önden çıksa da kafasına tülbent bağlamıştı. Diz altında eteği ve buluz çok şıktı. Ellili yaşlarda duruyordu. “Evladım sen de kimsin? Bora yok mu?” “Ben burada çalışmaya başladım teyzeciğim. Yardımcı olabilirim.” “Bora çırak mı aldı?” ne garip bir soru. Ayrıca ben çırak değilim! “Evet ben burada çalışıyorum.” dediğimde yüzünde ki şaşırmış ifade daha da büyüdü. “Kızım sen kimsin, kimlerdensin?” “Rıza Biltekin’in torunuyum teyzeciğim. Neden sordun?” “Evladım yanlış anlama. Bora iş konusunda kendisine çok katıdır. Her gün burada canı çıkıyor ama yine de çalışmaya devam ediyor. Defalarca bir tane çırak al rahatlarsın dememize rağmen bizi umursamadı. Seni nasıl oldu da kabul etti?” Eğildim ve kısık ses ile, “Çıkar doğrultusunda teyze. Yoksa benim ne işim olur kitabevinde.” Gözlerini açarak, “Kimin çıkarı için çalışıyorsun burada kızım. Bora seni zorla tutmuyor burada değil mi?” “Yok teyzecim zorla tutmuyor. Ben bir hata yaptım. Onun bedelini ödüyorum.” “Kızım sormayayım diyorum da senin bizim Bora ile aranda gönül ilişkin mi var?” Arkaya yaslanarak “Gönül mü? Yok teyzeciğim. Daha neler.” Gülümsüyordu. Gülümserken kısılan gözleri çok tatlıydı. “Kızım bana söyleyebilirsin. Benden sır çıkmaz.” “Yok gerçekten aramızda bir şey yok.” Ciddi bir hal aldı yüzü. “Seni neden aldı kızım o zaman. Sana gönlü kaymış belli.” “Teyze gönül falan yok ortada. Anlaşmalı bu olaylar.” “Neyse kızım şiir rafını yeniledi mi Bora?” “Yeniledi teyze. Şu taraftan.” diyerek şiir tarafını gösterdim. “Kızım ben yıllardır avcumun içi gibi bilirim burayı. Göstermene gerek yok.” Ay çok bilmiş teyze! Her şeyi de bilin. Neymiş gönül ilişkisi varmış aramızda. Abart. Teyze iki tane şiir kitabı aldıktan sonra gitti. Mesaimin bitmesine bir saat kalmıştı. Dönen koltukta bir sağa bir sola hareket ediyordum. Arada oflama seslerim beni daha çok bunaltmıştı. Masanın üzerinde ki melek biblosuyla oynuyordum. “Ay ne kadar güzelmiş bu!” diyerek kısık sesimle bibloyu elime alarak daha dikkatli bakmaya başladım. Meleğin kanatlarını incelerken, “Ne yapıyorsun?” diye bir sesle irkilerek elimdeki bibloyu yere düşürdüm. Ağzımdan isteksiz çığlık çıktı. Çömelerek kırdığım bibloya baktım. “Niye beni korkutuyorsun? Kırıldı işte!” Rafların arasından sırıtarak, “Naz seni korkutmak istemedim. Ayrıca ben gelmemiş olsam da sen bir şekilde onu düşürüp, kırardın.” “Niyeymiş o?” “Sakarsın!” “Çok bilmiş patronum sizinle kavga etmek istemiyorum. Çünkü bugün çok önemli bir gün. İzninizle çıkabilir miyim?” 8. BÖLÜM SONU Bölüm nasıl olmuş???? |
0% |