Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@sara_light9


Yemek yedikten sonra hepimiz ateşin etrafında oturarak sohbet edip oyunlar oynamıştık ve bu arada biz farkında bile olmadan Buse ile aram düzelmişti.

Hava serin ve hafif rüzgarlıydı, üşüdüğümü hissettiğimde ateşe biraz daha yaklaştım.

Geçen saatlerin ardından onların düşüşüm hakkındaki gevezelikleri sonunda dillerinden düşebilmişti. Yok düşerken ki yüz ifadem çok komikmiş de, keşke fotoğrafını çekebilselermiş de, ben daha yürümeyi beceremeden onlara ahkam kesiyor muşum da falan filan bir sürü palavra pek de duyulmaya değer şeyler değildi.

Alper ve Barış, beni ve Buse'yi korkutmak için saçma sapan hikayeler anlatıyordu. Ben de pek işe yaramasa da Buse epeyce korkmaya başlamıştı.

Bunların enerjisi hiç bitmiyor galiba, şahsen ben kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki her an uyuyabilirdim.

Esneyerek Buse ile uğraşan ikiliye baktım ve gözlerimi devirip ayağa kalktım, üzerimdeki kıyafetleri düzelterek "birileri babam tarafından azarlanmak istiyor galiba" dedim.

İkili bana baktı ve sessizleşti ama yüzlerinde muzip bir gülümseme vardı. Buse kalkıp yanıma geldi,kaşlarını çatarak "onları bizzat ben şikayet edeceğim" dedi. Sesinden bile onların anlattıklarından ne kadar rahatsız olduğu belli oluyordu.

Onlara yaklaşıp ikisinin de dizine pek sert olmayan birer tekme attım. Acıyla kıvranıp birbirlerine bakıp güldüler.

Belki benim de pek ayarım yoktu ama bu ikisi neden sürekli gülüyor?

Çok sessizler.

Nedense burnuma kötü kokular geliyor.

Buse'nin elinden tutup kendi çadırımıza yöneldim. Yürürken tekrar onlara dönüp parmağımı ikisine doğru sallayarak "Bana bakın, eğer bir şebeklik yaparsanız sizi buraya gömerim, haberiniz olsun" dedim. Arkamı döneceğim sırada tekrar onlara dönüp "Ayrıca uyumadan önce ateşi söndürmeyi unutmayın" dediğimde ikisi beni başıyla onayladı.

Kahretsin, çok uslular...

Bir haltlar çevirdiklerine yemin edebilirim. Bu gece başıma gelecek her şeyin sorumlusu Barış ve Alper'dir. Onlara "Gözüm üzerinizde" diyip Buse ile beraber çadıra girdim.


~~~~~~☆~☆~☆~○~☆~☆~☆~~~~~~


Buse pijamalarını giymiş uyumaya hazırlanıyorken, ben pijamalarımı giymekle uğraşmak yerine kendimi hemen yatağa bıraktım.

Neyse ki çadırlar küçük değildi ve iki kişi rahat bir şekilde hareket edebiliyordu.

Tam uykuya dalmak üzereyken elimi tutan soğuk ellerle irkildim ve gözlerim açıldı.

"Buse?" Yüzünde rahatsız olmuş bir ifadeyle avuç içime bakıyordu. Gözlerimi kırpıştırarak "Ne yapıyorsun, bir sorun mu var?" dedim.

Gözlerime bakıp endişeli ve kızgın bir ifadeyle "Canının kıymetini hiç bilmiyorsun, değil mi?" dedi.

Ağzımı elimle kapatarak esneyip oturdum. "Anlamadım, bu da nereden çıktı?"

Avuç içime tekrar baktı ve "Cidden hissetmiyor olamazsın, değil mi?" dedi.

Elime baktığımda gözlerim genişçe açıldı. Kuru dalları toplarken oluştuğuna kanaat getirdiğim elimdeki o küçük çizgi, çok derin olmasa da biraz derinleşip büyümüştü. "Bu ne zaman ve nasıl böyle oldu?"

Buse bana inanamayarak baktı. "Bunu bana mı soruyorsun? Elimi tekrar ellerinin arasına alırken ekledi, "Bunu bilmesi gereken kişi ben değilim, sensin." Köşedeki çantaya uzanıp iki tane yarabandı çıkardı ve onları nazikçe avuç içime yapıştırdı.

Sadece çadırları kurup Buse'nin yemek yapmasına yardım etmiştim ve arabadan kamp alanına birkaç eşya taşımıştım. Bunları yaparken olmuş olmalı.

Her şeyi ben yapmışım zaten. Neyim ben köle mi?

En azından yara kan akacak kadar derin değildi. Daha çok yanık izi gibiydi, ama tam olarak öyle de değildi.

Buse'ye gülümsedim, "Teşekkür ederim." Elimi onun omzuna koyarak, "Merak etme, acısaydı hissederdim ve bu kamp tatilini büyük ihtimalle sizlere zehir ederdim." dedim.

Yatağa girerken "yalancı" dedi.

Gözlerimi kısarak ona yer açmak için kenara kaydım ve imayla "En azından ben yalancıyım, bazıları gibi en yakın arkadaşımdan ultra önemli olan sırları saklamıyorum." dedim.

Kaşları hafifçe çatıldı ve meraklı bir ses tonuyla "Ne sırrı?" dedi.

Somurtarak konuştum, "Ne sırrı olacak, yengemizden bahsediyorum."

Başını yastığa bastırdı ve "Ha, sen Barış'ın sevgilisinden bahsediyorsun." dedi.

Ama bu kadarı da fazlaydı artık. "Yuh ama yani bir de sevgililer mi? Diyecek bir şey bulamıyorum." Hayal kırıklığı ve sitem dolu bir ses tonuyla konuştum. "Ben ve Alper neyiz, sizin düşmanınız mı? İkidir bizden bir şeyler saklıyorsunuz." İlk mesele Buse'nin travmasına dayanıyordu. Cevap vermesine müsaade etmeden ona sırtımı dönüp tekrar gözlerimi kapattım.

İlk başlarda Barış ile konuşurken bu durumu pek ciddiye almamıştım ama şu an duyduklarımdan sonra kalbimin kırıldığını hissetmiştim.

Hayır zaten arkadaş olarak dördümüzden başka kimsemiz yok. Bu kadar sır neden?

En büyük korkularımdan biri, benim onlar için sahip olduğum duygulara onların sahip olmamasıyken, bu tür şeylerin olması bana bu korkunun gerçekleşeceği hissini veriyordu.

Arkadan yanıma doğru kayıp, elini omzuma koydu. "Özür dilerim, Barış'ın onun hakkında neden size bir şey söylemek istemediğini bilmiyorum. Bana neden söyledi, onu da bilmiyorum ama o bana 'sana güveniyorum, lütfen bundan kimseye bahsetme' dediyse, ben onun bu sözüne ihanet edemem." Ellerini saçlarımın arasına daldırıp usulca okşayarak, "Hina, sana senin kız kardeşim, Alper'in ise aşık olduğum ilk ve tek adam olduğunu söylerken, siz ikinizi nasıl düşmanım gibi görebilirim? Cidden, bu söylediğine kendin inanıyor musun?"

Çok mu abartıyordum?

Ben sadece bu tür şeyler yüzünden onlarla olan arkadaşlığımızın bozulacağından korkuyordum ve sanırım bu nedenle bu konuda bu kadar katıydım.

Onun sözleriyle kırgınlığım az da olsa uçup gitmişti, yine de tavrımı bozmadan "Olabilir, gizlice söyleyebilirdin, haberi olmadığı için sözünü bozmuş da olmazdın" dedim.

Güldüğünü hissettim, alaycı bir şekilde "Ah, bu sözün sayesinde neredeyse söylemeye ikna oluyordum" dedi.

Oflayarak "İyi be, söylemezseniz söylemeyin, yakında benimki olursa ben de söylemem" dedim.

"Su içsen söylüyorsun Hina."

Tamam, belki söylerim... Ama ne yapabilirim, benim karakterim böyleydi.Ayrıca uykusuzluktan deli olmak üzereydim.

Onun son sözlerini umursamadan uyumaya devam edeceğim sırada Buse beni sarsıp "Hina, sesleri duyuyor musun?" dedi.

Gözlerimi açıp ona döndüm ve "Hayır, ne sesinden bahsediyorsun, belki de Barış ve Alper'dir" dediğim anda dışarıda bir şeylerin devrilme sesi geldi.

Buse korkuyla yerinde sıçradı, sinirle bağırdım "Barış ve Alper, eğer oraya gelirsem sizin için hiç iyi şeyler olmaz." Adım sesleri duymamla oflayarak çadırdan çıkıp etrafıma baktım.

Benim ardımdan Buse de çadırdan çıktı.

Anlaşıldı, bu gece birileri beni uyutmamaya ant içmişti.

Etrafa göz gezdirdiğimde bedenimi bir ürperti hissi kuşattı. "Buse, az önce sesler geliyordu değil mi? Ee... o zaman şimdi neden bu kadar sessiz? Üstelik bizimkilerde ortalıkta yok."

Buse korkuyla elimi sıkıca tutup "bilmiyorum" dedi.

Ateş söndürülmüştü ama onların çadırının dibindeki ışık hala yanıyordu.

Kesin bir şeyler çeviriyorlardı ve bu en başından belliydi zaten.

Onların çadırına doğru yürüyüp içine baktık ama kimse yoktu. Doğruldum ve ağlamak üzere olan Buse'ye baktım, titreyen sesiyle "ya onlara bir şey olduysa" dedi. Onu kendime çekip sarıldım ve gülümseyerek "sen cidden çok saf-" lafımı gür bir kükreme sesi böldü.

Gözlerimi genişçe açıp yutkundum.

Evet, arkadaşlar, benim kahramanlığım buraya kadarmış...

Korkuyorum.

Ondan ayrılıp etrafıma bakarken, Buse'nin kulağımın dibinde çığlık atmasıyla elimi sıkıca tutup koşması bir oldu.

Daha ne olduğunu bile anlamadan onunla beraber koşmaya başladım.

Bir süre sonra durdum ve benimle beraber o da durmak zorunda kaldı. Onun elini bırakıp nefes alışverişimi düzene sokmaya çalışarak "Buse, ne oldu? Neden öyle çığlık atarak koştun? Bir şey mi gördün?" dedim.

O da benim gibi nefesini düzene sokmaya çalışırken bana baktı ve kekeleyerek "Ben- ben bilmiyorum, sadece bir şey bize doğru geliyordu ama yemin ederim insan gibi değildi" dedi.

Derin bir nefes aldım ve elimle burnumun kemerini sıkarak "Buse, en fazla ne olabilir? Bizim çocuklardan başka kim olabilir ki? beni de kendinle beraber boşu boşuna koşturdun?" dedim.

Kesinlikle korktuğumdan onunla beraber koşmadım.

Buse sırtını bir ağaca yaslayıp çöktü ve konuştu: "Ne bileyim ya, Alperi ve Barış'ı orada görmeyince bir an için korktum. Ayrıca o kükreme sesi bütün algımı alt üst etti."

Dişlerimin arasından "Bütün bunlar onların başının altından çıkmadıysa ben de bir halt bilmiyorumdur" dedim.

Öfkem o iki lüzumsuz şahısaydı.

Ne kadar uzaklaştığımıza bakmak için arkama baktığımda, sık ağaçların arasında kırmızı aura yayan bir siluet görmeyi beklemiyordum.

Nefes alışverişlerim tamamen durdu.

Kendi bedenimi ve etrafımdaki hiçbir şeyi hissedemiyordum, sanki bedenim kaskatı kesilmişti. Koşmama, kaçmama tek kelime etmeme bile imkan yoktu, tamamen kilitlenmiştim durumdaydım.

Zihnimde yayılan bir uğultu ile başımı keskin ve müthiş bir ağrı sardı, ancak o zaman bedenimi tekrar hissetmeye başladım.

Bir an için iradem elimden alınmış gibiydi.

Aynı uğultu tekrar zihnimi doldurduğunda bir kez daha bedenimin kontrolünü kaybettim ve ardından zihnimde beliren kalın ve tok bir ses "Koş!" diyerek emir verdi. İlilklerime kadar işlenen korku ile iradesizce koşmaya başladım.


...


Loading...
0%