Yeni Üyelik
3.
Bölüm

DEĞİŞİME MAHKUM (part1)

@sara_light9

Şarkılar:

TOO SAD TO DANCE - Jungkook

DADDY - Korn

GIVE ME LOVE - Ed Sheeran

HER NEYSE - Redd

FORGOT HER - Jeff Buckley

 

~~~~~☆~☆~☆~○~☆~☆~☆~~~~~

 

Keyifli okumalar ♡

 

Yola çıkmamızın üzerinden yaklaşık 20 dakika geçmişti ve hepimiz Barış'ın açtığı arabesk şarkılar yüzünden olmayan aşk acımızla dertlenmiştik.

Telefonumla oynamayı bırakıp derin bir iç çektim ve bakışlarımı Alper'e çevirdim. Pür dikkat arabayı sürüyordu, ama daha çok bir şeyler düşünüyor gibiydi. Böyle sessizken gergin ve acı çeken bir yüz ifadesi vardı.

"Neden bakıyorsun?" demesiyle ona bakmayı bırakıp bakışlarımı tekrar önüme çevirdim.

"Yok bir şey."

Düz bir sesle "söyle lütfen" dedi.

Derin bir nefes alıp hislerimin etki altına aldığı düşüncelerimde, aklımı kurcalayan soruyu sordum.

"Alper, bana hiç yalan söyledin mi?" Bir an için gözlerini yoldan ayırıp yüzüme baktı ve tekrar başını çevirerek "Birçok kez" dedi.

ona inanmıyor değildim lakin onda beni rahatsız eden birşeylerin olduğu su götürmez bir gerçekti.

Ve buna rağmen verdiği bu cevap beni dumura uğratmıştı.

Kaşlarımı çattım, arka koltuklarda hareketlenme olmuştu. Barış ve Buse şaşkınlıkla Alpere bakıyordu, ama sanki konunun sadece ikimiz arasında olduğuna karar kılmışlar gibi müdahale etmediler.

"Ne demek istiyorsun Alper? Bana yalan söylediğin ne gibi şeyler var?" diye sordum, sesimdeki hayal kırıklığı ve öfke kendisini fazlasıyla belli ediyordu.

Gözlerini yoldan ayırmadan, daha doğrusu yüzüme bakma zahmetinde bulunmadan "söyleyeceğim... Aslında söylememe de gerek yok, nasılsa yakında bunu kendin öğreneceksin" dedi.

Barış daha fazla sessiz kalmayarak "bak yine başladı gizemli gizemli konuşmaya, düzgünce açıklasana oğlum. Zaten kulağım hala acıyor, bir de seninle uğraşamam" dedi.

Onun sözleriyle gözüm Barış'a ve onun hala kızarık olan kulağına kaydı.

Bu kadının elinin ayarı cidden yoktu.

Bakışlarımı tekrar Alper'e çevirdim, sırıtıyordu. Kaşlarımı çattım, kesin yine benimle alay ediyor.

Al işte yine kandım.

Gülümsemesi genişledi ve kahkaha attı.

Hayır hayır, kelimenin tam anlamıyla kötü adam kahkahaları atıyordu.

Ona doğru elimi savurup ona vuracağım sırada Barış, benden önce onun kafasına bir fiske vurdu. "Lan bak, aramızda iki yaş var demem alırım ayağımın altına, ne diye bizi kandırıyorsun ruh hastası?" Alper gülmeyi kesti ve acıyla inleyip başını tuttu.

Barış'ın da elinin ayarı hiç yoktu.

Kollarımı birbirine kavuşturup önüme dönerek somurttum. "Ne yani, bize yalan söylemedin mi?"

Onun her seferinde beni kandırabilmesi ve benim buna aldanmam artık sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı.

Küstüm.

Kendini toparlayarak konuştu, "söyledim mesela..." elini çenesine koyup düşünüyor gibi yaparak devam etti, "Doğum gününde sana bir halt almayacağım demiştim ya, bak işte bu yalandı. Sana görüp görebileceğin en büyük hediyeyi vereceğim, çok şaşıracaksın."

Yok, ben daha fazla dayanamıyorum. Barış ile bakıştık ve aynı anda ona vuracağımız sırada Buse oflayıp tiz ve kulak kanatan bir sesle "ay yeter daraldım be" diye bağırarak öne doğru uzanıp şarkıyı değiştirdi.

 

Hepimiz irkilerek ona baktık.

Şarkı bahane,kesin platonik sevdiceğine dokunmayalım diye araya girdi.

"Herkes önüne dönsün" diye tekrar ciyaklamasıyla hepimiz hemen önümüze döndük.

Barış canına susamış olsa ki"ya güzelim şarkıdan ne istedin!?" diyerek söylendi. Buse onu umursamadan şarkıları bir bir geçmeye devam ederken sonunda birinde durdu ve "ha işte bu olur, ne zamandır dinlemiyorduk" dedi.

*Too sad to dance*

Buse bir ara bu şarkıyı sürekli dinlerdi, tabi onunla beraber el mecbur biz de dinlerdik.

Buse ile müzik zevklerimiz farklı olsa da bu şarkıyı ben de çok severdim.

Barış bıkkınlıkla oflayıp şarkıyı değiştirmek niyetiyle öne doğru uzandı, ama Buse'nin onun elini tutup çekmesiyle ikili arasında sözlü ve fiziksel bir tartışma başladı.

Açıkçası araya girmek gibi bir niyetim yoktu. Alper'in umursamazlığına bakacak olursak, o da karışma taraftarı değildi. Ki kazananı belli olan bir savaşa müdahil olmak pek akıl karı bir iş değildi.

Onları duymazdan gelip, camı biraz daha açarak başımı camdan dışarı çıkardım ve saçlarımı bağladığım tokayı saçımdan çekerek rüzgarın saçlarımı dalgalandırmasına izin verdim.

 

Sanırım sizlere biraz bu deli manyak arkadaşlarımdan bahsedeceğim; Barış, bizim grubun babasıdır. Ne zaman canımız sıkılsa veya başımız derde girse mutlaka ilk ona sığınırdık.

Ağlayacak mıyız o geniş omuzları 7/24 bizlere açık olur. Ağlayacağımızı anladığı anda hiçbir şey söylemeden, eliyle omuzuna vurup gelmemizi beklerdi. Bize asla "ağlama" demezdi, aksine "içine atarsan daha kötü olursun, ağla ağla ki güçlen" derdi.

Ona göre en çok güçlüler ağlardı. Tam bir çakma filozoftur.

Aynı zamanda benim çocukluk arkadaşımdır. Tabi küçükken onunla pek konuşmazdım, ama o her zaman yanı başımda olurdu.

Ben küçükken biraz memnuniyetsiz ve içe dönük bir insanmışım tâ ki Buse ile tanışana kadar.

Biraz da kötü huyundan bahsedecek olursa;tam bir ayıdır hayvan gibi yemek yer ama gel gör ki bu yediği yemekler ona pek yaramıyor.

Biraz zayıf...

Tamam, belki birazcık gözümü şenlendirecek kadar kaslı ve uzun boylu olabilir. Ah bir de kumrala yakın saçları, açık kahve gözleri ve buğday teniyle gerçekten yakışıklı bir çocuktu.

 

Alper'e gelecek olursak, O gerçekten tam bir şam şeytanı ve kinci bir çocuk. Sevmediği bir şeyi ya da birisini asla ona sevdiremezsiniz. Hafif uzun dalgalı saçlarını arkadan bağlar, önden bir perçem bırakırdı. Su yeşili gözleri, orantılı yüz hatları ve karakterine zıt olan sert ve havalı görünüşü ile her zaman dikkatleri üzerine çekerdi. En sevdiği şey ise annemle dedikodu yapmaktır.

Sadece tırnağımızın ucu kırılsa deliye dönecek kadar bizlere çok düşkündür.

Tabi kendisi tabiri caizse ağzımıza ediyor, orası ayrı bir mesele.

Bir keresinde okul bahçesinde yürürken maç yapan çocuklardan biri Buse'ye çarptı. Eh, bizim çıtkırıldım kız da yeri boyladı üstüne bir de Buse'ye çarpan çocuk "dikkat etsene kızım, kör müsün?" diye çıkışınca olanlar oldu, çocuğun cümlesini bitirmesiyle yumruk yemesi bir oldu. Ardından Alper kırmızı görmüş boğa gibi çocuğun üstüne çıkıp yumruklamaya başladı.

Küfürler hakaretler havada uçuşuyor tabi.

Çocuğu Alper'in elinden kurtarmak bize epey güç sarfettirmişti.

Şey... Ben O çocuğa sonradan...Neyse bu başka bir bölümün konusu.

Bizim kız da Alper'in bu halinden etkilenip aşık oldu. Anlayacağınız Buse o günden beri platonik takılıyor. Ki bence bunun öncesi de var ama kurcalamayacağım.

 

Buse'ye gelecek olursak; O tam bir melek, en büyük düşmanı karşısında iki defa öksürse kalkıp su verecek bir kızdır.

Beyaz teni, güneşte altın gibi parlayan sarı saçları ve insanın bakmaktan kendini alamadığı mavi gözleri vardı.

Yani bir zamanlar öyleydi.

Bir insan ne kadar kötü bir şey yaşamış olursa olsun bu insanın gülüşünü soldurup acıyla harmanlar mıydı? Ya da gözlerinin, saçlarının rengini soldurur muydu?

Benim arkadaşım o korkunç olaydan sonra bir daha asla eskisi gibi olamadı. İyiyim artık iyileştim eskisi kadar acıtmıyor derdi ama yalan söylediğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

 

Freud'a göre, insanların bilinçaltı dürtüleri ve deneyimleri, onların savunma mekanizmalarını oluşturur. Bu mekanizmalar, insanların acı verici deneyimlerle başa çıkmalarına yardımcı olur. Örneğin, "inkar" mekanizması, kişiyi gerçekleri kabul etmek yerine onları reddetmesine ve böylece kendini yaşadığı bu korkunç olayı bir gün unutabileceği yanılgısına mahkum eder.

 

Sanırım Buse için de durum bundan ibaretti.

 

~~~~~☆~☆~☆~○~☆~☆~☆~~~~~

Loading...
0%