@sara_light9
|
... Yaylana yaylana her bir lokmanın tadını çıkararak yerken annem, "kızım biraz hızlı olsan diyorum çocuklar gelir şimdi" dedi. Ağzımdaki lokmayı çiğneyip yuttum. "Ne yapayım anne, hızlı yiyeyim de o lokmalar sonra soluk boruma kaçsın da sonra nefes alamayıp öleyim mi istiyorsun hm!?" Babam hemen araya girip "tövbe tövbe sen yemeğini sakin sakin ye kızım." ardından anneme bakarak "Aynur! Sen de karışma şu kıza" dedi. Canım babam hiç de kıyamazmış bana. Annem gözlerini genişçe açıp, işaret parmağını babama doğru sallayarak "Bana bak Caner! Bu kızı sen hep böyle şımartıyorsun zaten" dedi. Aşk olsun benim nerem şımarık. Annem daha babama saydıracakken babamın kurtarıcısı olan kapı zili çaldı ve tahminimce bu Alpella salağının çalışıydı. Sürekli hayatımın aşkını bulmama engel olan Alper'den bahsediyorum. Kendisi çok cana yakın ve sevecendir. Gizemli yönünü görmezden gelirsek belki biraz da gıcıktır. Babam rahat bir nefes alırken ben tabağımdaki sucuklu yumurtanın hepsini ekmek arası yaptım, büyük bir ısırık alarak yemeye başladım. Kafamı kaldırdığımda anne ve babamın bana şaşkınlıkla baktığını gördüm. Dolu ağzımla "Ne var ya Barış hayvanı hepsini yiyor" dedim. Babam bu halime gülerken, annem kapıyı açmaya gitti. Babam bana alaycı bir edayla "yavaş ye kızım, sonra hızlı yerken o lokmalar soluk boruna falan kaçar değil mi!?" dedi. Omuz silkerek ekmek arası sucuklu yumurtamdan bir ısırık daha almak için ağzımı açtığımda ekmeğimin elimden çekilerek, Barış'ın ağzına girmesi bir oldu. Sinirle ona baktım, "Öküzsün biliyorsun değil mi?" Dolu ağzıyla "hm hm" diyerek başını salladı ve önümdeki meyve suyunu alıp içmeye başladı. "Ya bari onu bıraksaydın hayvan..." saydırmaya devam edeceğim sırada yanağıma konan öpücük ile bakışlarımı o yöne çevirdim. Buse... Arkadaştan öte kız kardeşim olan kişi. Ona gülümsedim ve "Alper nerede?" diye sordum. Buse kıkırdayarak başıyla arkamdaki koltuğu gösterdi. Arkamı dönüp baktığımda gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Aynur teyzeyle dedikoduya başladılar bile" dedi Buse. Tekrar Buse'ye dönüp "Yuh yani onu anladım da kahveyi hangi ara yaptılar?" Buse tekrardan gülerek "Biliyorsun konu dedikodu olunca Alper asla sınır tanımaz" dedi. Ona katılarak güldüm, "Doğru dedin" diyerek onu yanıtladım. Babamın "Oğlum yavaş ye, boğulacaksın" demesiyle ona döndüm. Babam Barış'a su içirmeye çalışıyordu, Barış ise sadece masadakileri yemekle meşguldü. Barış dolu ağzıyla konuşmaya başlayınca bir ona bir masaya baktım, öküz resmen masayı yalayıp süpürmüş. Sonunda ağzındaki lokmayı bitirip konuşabildiğinde "Hadi Hina hazırlan artık" dedi. Hayır yanlış duymadınız, adım Henna ama çoğunlukla herkes bana Hina der. Bunun sebebi de Alper'in sürekli bana Hina demesiydi, ona bana neden böyle hitap ettiğini sorsam da hiçbir zaman bu soruya cevap verme tenezzülünde bulunmadı.
Buse ile beraber odama çıktım, o benim akşamdan hazırladığım eşyalarımı toparlarken ben de giyinmeye başladım. Beyaz bir tişört ve altına da kiremit rengi bir kargo pantolon giydim. Ayrıca açık kumral saçlarımı dağınık topuz yapıp Buse'ye baktım. Buse kitaplığımdaki kitaplardan birkaçını çantama sıkıştırmaya çalışıyordu. "Onları almana gerek yok, okumayacağım" dedim. Kitaplıktan bir kitap daha alıp çantaya koymaya çalışırken "Senin için değil zaten, kendim için alıyorum" dedi. Çantaya koymaya çalıştığı kitabı görünce kaşlarımı çatıp soğuk kanlılıkla kitabı onun elinden aldım ve "Bunu yeni aldım, ben okumadan okuyamazsın" gözlerimi kaçırıp elimdeki kitaba baktım. "Hatta bu kitap hediye olduğu için asla okuyamazsın" dedim. Şaşkınlıkla bana baktı, "Ben... özür dilerim, düşünemedim" dedi. Sesindeki o kırgınlığı asla gizleyemezdi. "Aptalım ben, neden o kitabı aldım ki?" diye düşündüm. Gülümseyerek, "Sorun değil," kitaplıktan başka bir kitap alıp ona uzatırken"bunu Bunu alabilirsin" dedim. Yüzüme baktı, kitabı elimden alıp kitaplığa koydu ve "Gerek yok, hadi gidelim" dedi.
Bana cevap verme şansı tanımadan kapıdan çıktı. Elimdeki kitaba baktım ve sessizce mırıldandım, "Ben sadece seni travmanı tetikleyecek şeylerden korumak istedim."
"Kardeşini doğurmak"
Bu kitabı hiç almasaydım,daha iyi olurdu diye düşünerek onu yerine koydum. Bir şekilde Buse'nin gönlünü alacağım, zaten o benimle küs kalamaz. Telefonumu ve akşamdan hazırladığım çantalarımı alıp aşağıya indim.
Hepsi kapı girişinde beni bekliyordu, Buse burada değildi, arabada bekliyor olmalı. Barış beni görünce alkışlamaya başladı, "Prenses sonunda gelebildi" dedi. Gözlerimi devirip hemen role girdim ve alayla onları selamlayarak, "Naber alt tabaka" dedim. Barış dışında herkes bana anlamayan yüzlerle baktı. Somurtarak, "Biraz güncel şeyleri takip etseniz ölmezsiniz"dedim ve Barış'ın yanına gittim. Barış alkışlamayı bırakıp güldü, "Vallahi bende senin bana gönderdiğin videolardan biliyorum" dedi. Elimdeki eşyaları alırken, "En azından izliyormuşsun" dedim. Çantaları arabaya götürmek üzere kapıdan çıkarken, "İzlemediğimde küsüyorsun da ondan" dedi. Arkasından kısık bir sesle söylendim, "Hiç de küsmüyorum." Babam yanıma gelip yüzümü avuçları arasına alarak alnımdan öptü. Gülümseyerek, "Dikkatli ol, tamam mı? Bir şey olursa mutlaka bizi ara, arkadaşlarından ayrılma" dedi. Alper'e baktı ve ekledi "Kızım sana emanet." Alper başıyla onayladı. Babama sarıldım ve "Şurada mutlu mesut tatile gidiyorum, ne gerek var böyle duygusal şeyler söylemeye?" dedim. Babam yüzüme bakıp güldü ve "Duygusal bir şey söylemedim ki, yoksa sen duygulandın mı?" dedi. Geri çekilip gözlerimi kaçırarak "Yok, neden duygulanayım? Sadece tatile gidiyorum, gören de ilk kez sizden ayrı gidiyorum sanar" dedim. "Evet, ilk kez gidiyorsun" dedi annem. Ayaklarımı sürükleyerek ona yaklaştım "Anne... iki dakika bozmasan dünyan başına yıkılır zaten değil mi?" Gözlerini devirip"Ne gerek var bu kadar hassas olmaya anlamıyorum,zaten bir kaç güne geri geleceksin" Sağ elinin avuç içiyle yanağımı okşadı ve o yaşamaya bedel olan nadir gülüşünü sergileyerek "Son olmadığı sürece ilk olmasında sorun yok" dedi. Hayır! Ağlamayacağım. Bunun ilk kez onlardan ayrı bir yere gidiyor olmamla alakası yoktu. Anlamadığım bir sebepten kalbim ve beynim bunu veda gibi algılıyordu. Derin bir nefes alıp anneme sarıldım, "Sizi, varya, çok seviyorum." Annem sırtımı sıvazlayarak "Biz de seni seviyoruz ve hep seveceğiz" dedi. Babamın elini sırtımda hissettim, sıvazlayarak "Sevgimizden asla şüphe etme" dedi. Dolmakta olan gözlerimi umursamadan kesin bir dille "Bu asla olmayacak"dedim. Onlardan ayrılarak bir adım uzaklaştım. "Görüşmek üzere..." Alper koluma dokunarak "Hadi gidelim" dedi. Başımı onaylarcasına sallayarak kapıya doğru yöneldiğim sırada Alper cebinden siyah bir zarf çıkarıp anneme uzattı. Yüzüne onu ilk gördüğümdeki ifadesini takınarak "Biz gittikten sonra okuyun" dedi. Annem başıyla onayladı araya girerek "O ne?" dedim. Alper ciddi bir şekilde "Güncel dedikodular" dedi. Elimle alnıma vurdum ve "Ya sen deli misin be çocuk?" onun omzuna vurarak ekledim "Bir de siyah zarf kullanmış, ne diye gereksiz gizem yaratıyorsun ruh hastası?" Kahkaha atarak "Size de hiç şaka yapılmıyor" dedi ve beni kolumdan tutup çekiştirerek evden çıkardı. O beni arabaya sürüklerken anneme "Şu vıcık herife hep sen yüz veriyorsun, şunların binde birini ben yapsam beni mahallede oklavayla kovala-" sözümü görüş alanıma giren terlikle kesip eğildim. Neyse ki bu sefer kutsal silahın gazabına uğrayan ben olmamıştım. Barış... Acıyla kızaran kulağını tutarken diğer eliyle annemin terliğine bakarak şaşkınlıkla "Lan oha, oradan buraya nasıl geldi bu terlik?" dedi. Buse telaşla onun kızaran kulağına bakıp üflüyordu. Arabaya yaklaşıp terliği Barış'tan aldım ve gülmemeye çalışarak "Kutsal silah ile gazi olmak her yiğide nasip olmaz" ekleyerek "Buz ister misin?" diye sordum. Barış bıkkınlıkla "Kulun köpeğin olayım, nolur artık binin şu arabaya, gidelim, başka bir şey istemiyorum" dedi. Terliği evin girişine atıp anneme gözlerimi devirerek ona ve babama son kez el salladım ve arabaya bindim. Benim ardımdan Alper de şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. sonunda yola çıkabilmiştik.
|
0% |