Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@sarahlaneyom0421

Hepimiz sonsuz yaşam ve mutluluk isteriz ama atladığımız bir ayrıntı var. Dünyaya mutlu olmak için gönderilmedık .

 

Alıntı

 

Ölü bir insanı gördüğüm ilk an değildi, son da olmayacaktı. Buna alışmakta sorun yaşamıyordum. Her an benimle birlikteydi ölüm meleğim. Ciğerlerime hava aldığım her saniye o da benimle birlikte nefes veriyordu. Ebelemece gibi bir oyunun içerisindeydik sanki. O kaçtıkça ben kovalıyordum ve günün sonunda tekrar kaybeden ben oluyordum. Her oyun gibi bizim oyunumuzda son bulacaktı ve kazanan kim olursa olsun kaybeden ben olacaktım.

 

Olması gerektiği gibi.

 

Bir kez daha yağmur yağdı. Bir kez daha biri içindekiler ile koyuldu karanlık çukura. Islak toprak ve onu çevreleyen insanlar. Bugün bir dostlarını mı uğurluyorlardı sonsuzluğa . Yoksa bir insanı son anında yalnız mı bırakmak istemediler orasını bende bilmiyordum.

 

Her ölüm bir sonrakinin habercisiydi.

 

Belkide suçlarını kabullenmemek içindi butün bu çaba. Belkide mezarında kimsenin olmayacağını bildikleri için kendilerini onun kurtarıcısı olarak görüyorlardı. Bu egolarını çok tatmin etmiş olmalıydı. Onun şuan yanımda değilde karşımdaki çamur birikintisinin içinde olma sebebi kendileri iken çok masum duruyorlardı.

 

Bir insan daha soluğunu sakladı yerin altına kimse duymadı.

Ölmek nasıl bir histi acaba, ölen kişi bu hissi yaşayabiliyor muydu yoksa ölüm çokmu hıssizdi, tıpkı yaşamaya değer görülmemiş herkes gibi fazlamı umutsuzdular.

 

Solukları kesilene dek ölümlerini bekliyor , o geldigindede pişman oluyorlardı.

 

Kim bilir belki de son ana kadar kimse yaşamayı hak etmediğini düşünmüştür.

 

Peder duasını bitirip gitti. Ardından kalabalıkta yavaşça çekildi etraftan. Gazetecilerde onların peşi sıra gidip sorularına devam ediyorlardı. Gösterişsiz bir hayat onlar için pekte mümkün değildi sanırım. Sevgili hayır severlerimiz burada gömülü olan insanlar için hatırı sayılır miktarda bağışlar yapmışlardı.

 

Yaşarken yalnızdılar ama öldüklerinde yalnız kalmıyorlardı. Buda işin cabası.

 

Canlıyken göremedikleri insanları , ölürkende görmüyorlardı. Ellerini tutmak istedikleri kişiler , mezarlarına toprak bile atmadı.

 

Herkes siyahta suç aradı , kirlerini göstermedi diye.

 

Kimse beyazdan şüphe duymadı, kendileri ile toprağın altına girdi diye.

 

Dini inancını kimse umursamadığı için kaybolmuş herkesle aynı sonu paylaştı. Kimsesizler mezarlığına gömüldü. Mezar taşında soy adı dahi yazmıyordu. Sadece ismi oda 4 harften oluşuyordu. Yuri , kendisine ait bu 4 harften başka hiç bir şeyi yoktu. Ismi japonca zambak demekti yuri öyle olduğunu söylemişti.

 

Yağan yağmur süretleri aşağı eğmeye zorluyordu, oda biliyordu burada kimse isteyerek suçunu kabullenmezdi. Pahalı kabanlar, şık çantalar ve siyah şemsiyeler: Bugünün amacını bir tek onlar belli ediyordu.

Islanmaktan çekiniyorlardı, servet değerindeki giysileri kirlenmesin diye çok özen gösteriyorlardı. Toprağın altında ıslanan kişiden bir haberdiler, kendileri için bir pislik olmak çokta zor olmasa gerek , sadece umursamaz olmaları yetiyordu.

 

Bizden birilerini kahvelerin içine gömmek çok kolaydı. Bu biraz sinir bozucu olsada alıştığımız hayat buydu. Bize sunulan tek seçenek buydu.

 

Belkide biz öyle sanıyorduk?

 

Elimdeki zambakları kağıdından ayırıp yere çömeldim. Mavi zambak en sevdiği çiçekti. Çiçekleri elimle açtığım küçük çukurlara koyup düzelttim. Artık onları öbür dünyada görmesini diliyordum zira burada çiçekler bile can sıkıcıydı. Etrafımdaki insan postuna bürünmüş şeytanlar gibi. Çiçekler bile yağmura baş kaldıramadı, ilk ektiğim kırıldı, ardından digeride yana düştü, bir kaç dal hariç hepsi kırıldı. Onun adına sevindim çiçekler bile ölümüne karşı dik duramadı.

 

Şiddetini arttıran sular üstüme boşalıyordu. Gökyüzüne baktım , gözlerim su tanecikleri yüzünden yanıyordu. Sanki ağlıyor ve bu ölümü kabullenemiyordu. Bundan mıydı hu ısrarı, mezarını çamura bulamaya niyetli gibiydi, gerçi başarıyordu. Onu kendine katmaya çabalıyor gibiydi. Unutmuş olabilirdi ama ayaklarımın altındaki kişi çoktan gökyüzündeki yerini almıştı. En azından ben öyle umuyordum.

 

Artık gitme vakti gelmişti. Son kez ardıma baktım ama onu göremedim, kimi görmem gerekiyordu bilmiyordum da. Bazen kaldırım kenarındaki bir insan bazense karanlığın içindeki bir varlık gibiydi. Ama orada bir yerlerdeydi sadece onu bulmamı bekliyordu. Kalabalık dağıldıkça görüş alanım açılıyordu ama görünürde şüpheli biri yoktu. Bazen bir kişi değil fazladan biri varmış gibi oluyordu. Oradaydı ama bugün farklı bir kılıkta gelmiş olmalıydı.

 

Paranoyak olabilirdim bir nebze , bu histen kurtulmam için başka bir yol yoktu. Elbet onu bulacaktım veya o kendini bana gösterecekti. Belkide birbirimizi bulamadan biri bir diğerinin yaşamına son verecekti.

 

Karşımdaki manzara beni sömürüyordu. Bugün kaçıncı kişiyi gömmüştüm, kaç ceset , kaç insan , kaç kalp, kaç arkadaş ne çok şey ifade ediyordu bu insanlar başkaları için. Hepsi öleceklerini biliyordu ama ben tarafından gömülecekerini hiç biri bilmiyordu.

 

Buda benim işimdi mezarcı başıydım ben, ölenleri gömerdim, bir başkasını öldürmemek için. Doğrusu onuda beceremezdim...

 

Şapkamı başıma geçirip önümdeki patikayı yürümeye başladım. Kolumdaki saate baktım 17: 39 geç olmadan gitmem gerekiyordu. Yerdeki kürek ve kazmayı alıp yürümeye devam ettim. Botlarım çamur ile iç içe geçmiş, üstümde ıslanmıştı. Alışmıştım , veya buna alışmaya çalışıyordum. Zamanne kadar hızlı geçerse geçsin geride bıraktığı hatıralar kolay kolay geçmiyordu.

 

Kamyonetin kasasına kürekleri koyup arabaya bindim. Saat 17:57 yola koyulma vakti. Gaza basıp çamurlu yolu ve mezarlığı arkamda bıraktım. Radyoyu açıp bekledim " sevgili dinleyiciler bugün nasılsınız. Umarım iyisinizdir bu güzel günde hepinize en içten dileklerimle mutluluklar diliyorum. Bugünün istek parçası a-radyu kapattım daha fazla dinlemek istemiyordum. Elimi başıma yaslayıp yola baktım. Yılın bu zamanı havalar soğuk oluyordu. Yollar buz tutunca araba yolculuğu tehlikeli bir hal alıyordu. Buna rağmen sürücüler çok rahat sürüş yapıyorlardı. Arabalar geçip gidiyordu, kimisi çok hızlıydı , bazilarida 50 ile gidiyordu. Moskovaya nazaran perm bazı geceler daha soğuk oluyordu. Cebimde titreşen telefon ile irkildim. Kim arıyor diye düşünmedim. O arıyordu bu telefon sadece onun beni araması için verilmişti. Ellerimi cebime koyup tuşlu telefonu çıkardım. Hâlâ çalıyordu 3 çalışta açmazsam ne olucağını düşünmek bile istemiyordum.

Arama tuşuna basıp telefonu kulağıma götürdüm. Kısa bir sessizliğin ardından konuşmaya ben başladım.

 

" Efendim " hırıltılı nefesini işitebiliyordum sanırım güzel bir gün geçirmiyordu " Neredesin " sesi düşündüğümün aksine sakindi ama kızgın olduğuda anlaşılıyordu.

 

" Yoldayım efendim "

 

" 10 dakika içinde Hugo' nun tavernasina git sana bir paket vericek. Onu alıp geleceksin sahip bekliyor olucak geç kalma sakın " direksiyonu tutan elimi değiştirip telefonu diğer elime aldım.

 

" Peki efendim " bip bip telefonu yan koltuğa fırlattım. Gözümü yoldan ayırıp dikiz aynasından arkadaki siyah jepe baktım. Mezarlıktan ayrıldığımdan beri beni takip ediyorlardı. Şuan müdahale etmeme gerek yoktu. Eğer kötü bir şey olursa Dimitry onların icabına bakardı nede olsa oda beni izliyordu. Kendi başıma kurtulmaya çalışmak intihardan öteye geçmezdi. Bu uçurum kenarında yapacağım her şey beni Rabbime daha erken kavuştururdu sadece. Yolda olduğumu hatırlayıp önüme döndüğümde az kala bir sıncapa çarpıyordum hızla frene basarak direksiyonu sola kırıp aracı durdurabilmiştim. Kafam direksiyona çarpmıştı. Bir anlık karartıdan sonra görüşüm netleşti. Pencereden yola baktığımda sincapın sağ şeritten aşağıda olan ağaçlara atlayarak ortadan kaybolduğunu gördüm. Tam o an siyah jepe te hızla yanımdan geçip yoldan uzaklaştı. Belki ben yanılmıştım ama bu aracın plakası rus plakası değildi çünkü aracın plakası yoktu ve camları siyah flim ile kaplanmıştı. Şüphelenmem için fazla detay vardı ama bunları göz ardı edemezdim. Derin bir nefes alarak anahtarı çevirip aracı çalıştırdım. Geç olmadan paketi teslim almam gerekiyordu. Kamyoneti hızlandırıp eski patika yola saptım.

 

Yağan yağmur ve rüzgâr yolda bana eşlik ediyordu. Cama vuran su tanecikleri hoş bir melodiye dönüşüyordu. Soğuk havaya ve ıslanmaya aldırış etmeden penceremi açmış yüzüme vuran hava ile serinleniyordum. İlerdeki soldan dönünce arabayı durdurup biraz bekledim. Hugo geleceğimi illaki biliyordur paketi benden başka kimse almaya gelmezdi. Arabadan inip parke taşlarla döşenmesine rağmen çamur ve otlarla kaplanmış yolda hızlı adımlarla ilerledim. Yağmur iyice artmıştı şapkamı ruzgar uçurmasın diye bir yandan elimle korumaya çalışıyordum. Kapının önüne gelerek üstümü silkeledim ve ayaklarımı paspasa sürterek birazda olsa çamurdan temizlemiştim. Şapkamı elime alarak üstüne çeki düzen verdim.

 

Kapıyı açıp içeriye geçtim, beni sıcak bir hava karşıladı. Matildanın yaptığı çayın kokusu başımı döndürdü bir an, ondan güzel çay yapan başka bir insan tanımamıştım henüz. Ihtiyar adamlar topluca bir masada oturmuş bardaklarını yudumluyor bir yandan da sohbetlerine devam ediyorlardı. Onlardan biraz genç her hallerinden oduncu olduğu belli olanlar işe masalara dağılmıştılar. Kış mevsiminde olduğumuz için yakacak malzeme maliyetli oluyordu. Bundan dolayı onlar bu ihtiyaçlarını ormanlar ve dağlık alanlarda karşılıyorlardı. Büyük bir tahribata yol açmadıkları sürece polisler ve bekçiler müdahale etmiyorlardı.

 

Karşıdaki tezgâhta Agatha ve Lizbet çalışıyorlardı. Lizbet elindeki tabaklarla masalara ilerlerken tam görüş alanıma girdi. Bir süre olduğu yerde duruşunu bozmadan bekledi ,'taki Agathanın ayaklanıp Lizbet koluna vurmasına kadar herşey çok sakindi.

 

" liz müşteriler bekliyor ne yapıyorsun sen " Lizbet boştaki eliyle benim olduğum yönü işaret ediyordu. Agatha kafasını benim tarafıma çevirip konuşmaya devam etti " liz napıyorsun elinin havada ne işi va- sözü yarıda kesilirken ağzıda bir karış açık kalmıştı. Bu kadar şaşırıcaklarını tahmin etmezdim. Kapıdaki zilden beni farkedebileceklerini sanmıştım. Onlar bana bakmaya devam ederken Hugo imdadıma yetişti sonunda " Kızlar işinizin başına " agatha Lizbet masalara yönlendirip kendiside tezgahtaki yerini almıştı. Bu sürede hugo dibimde bitmişti. Yüzündeki sakallar iyice ağarmış alnındaki çizgiler 2 den 3 e çıkmıştı. Uzun boyuna ve güçlü yapısına rağmen yaşlılık ondan da alacaklarını almıştı. Ama hala bilgili ve karizmatik duruyordu. Kollarını bana dolayarak bir süre bırakmadı bende sarılışına karşılık verdim. Çok özlemiştim onu sahip beni buraya yolladığında sevinmiştim bile. Ondan ayrılıp yüzüne baktım buruk tebessümü eskimemişti. Beni elimden tutarak ilerlememizi sağladı.

 

Masaları geçip üst kattaki odasına çıktık. Ahşap kapıyı açarak Hugo içeri geçti bende ardından girip kapıyı kapattım.

Hugo'nun odası adeta müze gibiydi her türlü eserin nüshası bulunurdu. Bir sürü vazo benzeri objede vardı ve bunlar sadece bu oda ile sınırlı değildi. Hugo ' nun evinde daha çok tarihi eser bulunuyordu. Içlerinden en çok ilgimi çeken Tolstoyun savaş ve barış adlı eseriydi. 2 ciltten oluşuyordu ve ilk baskısı idi. Yani satmaya kalksam 10 milyon rubleden fazla ederdi ama bej satmak yerine kendime saklamayı tercih derdim. Böyle güzel şeylerin bir fiyatı olamamalıydı.

 

Hugo oyma cevizden olan masasına geçip çekmeceleri karıştırıp bir zarf çıkardı. Sandalyesine oturarak benimde oturmam için koltuğu gösterdi.

 

" Hugo uzun süre kalabilcegimi sanmıyorum " zarfı masanın üstüne koyup kollarıyla bağdaş kurup bekledi, onadı tutmasın diye oturmaya karar verdim. Gülümseyerek elini cebine attı ve bir seker çıkarıp bana uzattı. Ödülünü seve seve kabul ettim şekeri ambalajından ayırıp ağzıma attım, limonluydu. Ekşi tat beni mutlu etmişti. Benim kütür kütür yediğim şekerin sesini Hugonun gür sesi bastırmıştı.

 

" Nasılsın kızım " şekeri yutup kendisine baktım " Iyiyim , sen nasılsın bitkin görünüyorsun " dediğim onu gülümsetmişti , eliyle sakalını tarıyordu.

" Yaşlılık, herkesi çökertir ilerde sende anlarsın " dile kolay yakında 80 yaşına girecekti.

 

" O kadar yaşarmıyım bilemem " bu onu kızdırdı galiba alnındaki çizgiler belirginleşti bir an için ama hemen eski haline döndü. Konuyu uzatmaya gerek yoktu paketi alıp gitmem gerekiyordu.

 

" Dimitry sahibin sende onun için bir paketi olduğunu söyledi ve bende onu almaya geldim " Hugo konuyla pek alakadar değil gibiydi , dediklerimi dinliyormuydu acaba.

 

" Sevgili kızım söylermisin kaç yıl oldu zaman algımı yitiriyorum tarihler pek net değil."

 

" Neyin tarihini söylemem gerekiyor " elini başına yaslayıp öne eğilerek konuşmasına devam etti.

 

" Seni perme getirdiğinden beri kaç yıl geçti" bu soruyu bende kendime soruyordum ne kadar oldu ki. Bir zaman sonra sadece yaşadığınız andan sorumlu olmak istersiniz ve bende aynını yapmıştım.

 

" Kızım seni kaç yıldır yanında tutuyor "

" 2 yıl oldu yakında 3 olur "

 

" O adamın yanında kaç yıl kaldın peki " yutkunma sesimi hugonunda duyduğuna emindim. Onu hatırlatan her şey beni telaşlandırıyordu. Ellerimi istemsizce tırnaklamaya başlamıştım. Ne kadar kaçarsan kaçayım hep karşıma çıkacaktı. Bunun olacağına dair söz vermişti ve o sözlerini hep tutardı. Nefes alış verişilerim sıklaştıkca göğsüm inip kalkıyordu. Hugo bunu farketmiş olucaktı ki beni farklı bir soruya yönlendirdi. Başka bir şeylere odaklanmak beni bir nebzede olsa sakinlestirmisti

 

" Deyzi aile kurmayı düşünüyormusun " bunu cevabı zaten belliydi.

 

" Hayır istemiyorum " Hugo yüzünü aşağı eğip bana daha yakından bakmaya çalışıyordu. Elleriylede ağarmış saçlarını karıştırıp durdu.

 

" Deyzi daha ne kadar kızımın yanında kalmayı düşünüyorsun artık yetişkin oldun kendi hayatını kurabilir ve bir aile sahibi olabilirsin"

Aile: Tanımı biraz zor çünkü hiç ailem olmadı. Ne demek olduğunu, nasıl hissettirdigini bilmek güzle olurdu ama benim aile olarak kabul ettiğim bir ailem vardı zaten başka bir aileye ihtiyacım yoktu. Hugoyuda üzmek istemiyordum bu sohbet yerlere gitmeyecekti.

 

" Hugo ben hala 23 yaşındayım evlilik için fazla küçüğüm " ellerimle kendimi gösterdim. Sadece gülümsedi, yapmacık veya samimiyetsiz değildi. Bir babam olsa bana böyle gülümsesin isterdim.

 

"Söylermisin bu konuyu neden bu kadar önemsiyorsun " yüzündeki ifade yerini mahcubiyete bıraktı. Bende biliyordum hugo bu konuları benimle konuşmazdı. Bir sorun vardı belliki.

 

" Deyzi artık büyüdün karşımda o eski küçük korkak kızı görmüyorum ve sen bundan fazlasına dönüşüyorsun, kötü anlamda " keşke o küçük kız hala korkak olarak kalsaydı. Bazıları için bu daha iyi olurdu.

 

" Hugo beni düşündüğünü biliyorum ama bırakamayacağım şeyler var bunu sende biliyorsun hem sen ve matildanin ki gibi bir aşk hayatım olmayacaksa hiç olmasın daha iyi " gözlerini bir süre yumup açtı. Dilini dudaklarında gezdirip hafif gülümsedi. Allah bilir neler düşünüyordu.

 

" Ah sevgili kızım matilda ve ben 17 yaşında evlendik. Doğrusu ben onu 15 yaşında kaçırdım ve 18 yaşında ilk çocuğumuza sahip olduk inan bana dünyadaki en güzel duyguydu." Bunları söyleerken bir süre pencereden dışarı baktı. Geçmişteki güzel anılarımız hep bizi böyle gülümsetirmiydi böyle . Belkide ben bu duyguya çok yabancıydım.

 

Evet matilda bana hep nasıl aşık olduklarından bahsederdi. Hugo köylerindeki en yakışıklı çocukmuş vede zengin bir aileye mensupmuş. Matilda ise evlerindeki kahyanın kızıymış , günler böyle geçerken matilda hugoya aşık olmuş . Ailesi bunu duyunca onu malikaneden yollamak istemişler. Sonuçta evin oğlu ile arasında böyle bir dedikodu çıksaymış butün ailesi evsiz ve işsiz kalacaklarmış . Bunu öğrenen hugo matildayi sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söylemiş. Ailesi buna şiddetle karşı çıkmış ve hugo nun evlendirmek için akrabalarından olan bir kuzeni ile evlenmesine karar vermişler . Hugoda allahtan arıyormuş 'ya düğün günü matildayi atın sırtına atıp kaçmışlar . Yıllar sonra kucağında oğlu, matildada karnı burnunda geri dönünce kabul etmek zorunda kalmışlar. Çünkü petrov ailesinde erkek çocuk neredeyse hiç yokmuş. Bunu tuhaf karşılamıyordum , hugo nun sadece 8 tane kız kardeşi varmış. Kendisininde 4 kızı 5 erkek çocuğu vardı ve en küçük kızı benim sahibimdi.

 

Bu güne kadar da sevgileri hiç azalmamış aksine artmıştı. Benide aileden biri olarak görüyorlar dı.

 

" Hugo artık gitmem gerekiyor kızını sana anlatmama gerek yoktur her halde " başını iki yana sallayıp zarfı bana uzattı. Gerçekten sahip o kadar dakik bir insandıki bir saniye geç kalsam ne olurdu hiç bilmek istemiyordum.

 

" En kısa sürede sana bir damat adayı bulacağım " bıkkınlık 'la nefesimi verdim yine kendi bildiğini yapacaktı.

 

" Ona söyle yanlış kararlar vermesin ve onu sevdiğimi annesi ile eve beklediğimizi de söyle lütfen " zarfı elinden alıp cebime koydum. Arkamı döndüm gidiyordumki hugo bana o sevmedigim soruyu tekrar sordu.

 

" O kızı hala unutmadın degilmi " bu cümle hareketsiz kalmama yetiyordu . Ne diye bilirdimki bazı sorular sorulmak zorundaydı. Yüzümü kendisine çevirmedim , şuanki ifadem onu sadece üzerdi.

 

" Hayır , lütfen bu soruyu artık sorma tekrar hatırlamama sebep oluyor "

 

" Hiç unuttun mu ki kızım " tabikide hayır ruhumuza iz bırakan birini nasıl unutabiliriz söylermisiniz.

 

" Bilmiyorum ama unutmak istemiyorum ve buna sebep olan kişiyide unutmak istemiyorum"

 

" intikam seni hiç bir zaman mutlu etmez kızım bundan vazgeç kendi iyiliğinin için, yaşamak için başka güzel nedenlerde var " Ona dönerek gözlerine baktım benim için üzülüyordu bunu biliyor ve hissediyordum.

 

" Merak etme kimseyi öldürmeyeceğim sadece sormak istediğim sorular var "

 

" Bazen alacağımız cevaplar soracağımız sorulardan daha çok acıtır, unutma sen mutlu oldukça oda mutlu olacaktır " başımı sallayıp odadan çıktım. Unutmayacaktım nede olsa unutmayacağım bir gün olmuştu.

 

O gün bana armağan edilen izleri her yansımama baktığımda görüyordum zaten .

 

Gözlerini gözlerinize kenetleyen insanlara iyi bakın.

Söylemediklerini göstermek isterler.

Içlerinde yanan yangından

kendileri de bir haberler.

 

Tavernadan ayrıldıktan sonra hızlıca yola koyulmuştum. Geç kalmak isteyeceğim en son şeydi. Sahip her ne kadar sakin bir insan olsada Dimitriy için aynı şey söz konusu dahi değildi. 3 yıldır sahip beni himayesine almıştı ve bende bu süre boyunca ona yapabildiğim her alanda faydalı olmak istiyordum. Kendisi bilmezdi ama o benim kurtarıcı meleğim olmuştu.

 

Gel gör ki Dimitriy benden bir o kadar nefret ediyordu. Kendisine karşı yaptığım her hangi bir yanlış yoktu yani ben öyle sanıyordum ama Dimitriy hep nefret dolu gözlerle bana bakardı. Benim için sıkıntı değildi alışırım sanmıştım ama onun nefreti günden güne artıyordu.

 

Bugün de beni buraya yolladıysa kesin bir bildiği vardı. Asla sebepsiz ve plansız hareket etmezdi. Işte bu yüzden sahibin sağ koluydu. Kendisinin benim üsütümde pek bir söz hakkı yoktu ama yinede açık bir şekilde bana karşı olan kindarlığını göstermekten çekinmezdi. Malikanede herkesin aksine nereden geldiğimi ve ne şekilde geldiğimi en iyi o biliyordu. Ama dert etmiyordum sahip bana 5 yıllık bir süre vermişti ondan sonra serbest olacaktım. Doğrusu o zaman ne yapacağım kestiremiyordum.

 

Bize sunulan hayatı yaşamaktan başka çaremiz varmıydı. Insan nedensizdir düşünür bazen. Her şey daha farklı olabilirdi. Artık benim yaşantımda ne değişirdi bilmem ama şuan tek bir amacım vardı oda bu yakıt bitmeden malikaneye gitmek. Tabi kaderde benim şom ağzımın açılmasını bekliyordu. Arabam gürültülü sesler çıkarıp aniden çalışmaz oldu. Bir bu eksikti .

 

Benzin bitmişti, kaputun olduğu taraftanda duman yükseliyordu. Dışarı çıkıp kaputu açtım. Dumanlar üstüme çullandı adeta. Kontrol ettiğimde pek bir sorun yoktu yolu yürüyerek gidecektim 10 dakikalık bir mesafe kalmıştı. Kaputu kapatıp arabaya yöneldim torpidodan zarfı alıp arabayı kilitledim.

 

Adımlarımı atmak uzereydimki gözüme ilişen ayrıntıyı es geçemedim. Etrafımı kolaçan ettiğimde kimse yoktu ama şimdiden izlendiğim hissine kapılmıştım. Kuş sesleri ve yaprak seslerinden başka bir ses isitilmiyordu. Birde deli gibi atan kalp atışlarım. Arka kapının kapısına açıp koltuğun üstündeki küçük kağıdı aldım. Siyah zarf üstüne kırmızı mürekkeple yazılmıştı.

 

" Beni özlediğin vakit sevgilim yansımana bak. Ben hep oradayım "

 

Zarfin içindeki katlanmış kağıdı açarak yazanı yani bana gönderilen mesajı okudum.

 

Sevgili bal porsuğum bugün kimi gömdün. Bir dost, bir arkadaş, bir kardeş. Sence sıradaki kim. Belki bir başkası. Belkide sen

 

Altındada kırmızı mürekkeple yazılmış bir satır daha vardı

 

Paranın iki yüzü biri iyi biri kötü sen seç hangisi doğru .

 

Sevgilerim her daim yansımanda saklı.

 

Şuan nefes alış verişlerim ve kalp atışlarım ritmik bir nota tutturmuş gibi sesliydi. Bu açık bir tehditmiydi yâda bir uyarı. Bir sonraki kişiden kastı kimdi. Abla 'ya sahibime zarar verecekti yada başka birine. Zihnimin derinliklerinde yer edinen kişi olmaması için dua ediyordum.

 

Ondan başka kimse bana bu lakabı söylemedi. Korkum beni ele geçirince kendimi asfalt zeminde dizlerimin üstünde kamyonete yaşlanmış bir şekilde buluyorum. Ellerimin titremesi sebebi ile kağıt yere düşmüştü. Şimdi ne olacaktı ben tekrar aynı yeremi dönecektim. Açık bir dille beni tehdit etmişti.

 

Ona karşı bu kadar aciz olmaktan nefret ediyordum. Şimdi beni bir ikilemin içine sokacaktı. Öncelikle benden değer verdiklerim için fedakarlık yapamamı isteyecekti. Onunla o kadar çok vakit geçirmeme rağmen tam anlamıyla ne düşündüğü konusunda fikrim yoktu. Beni hep bir adım geriletiyordu. Benden bıktığını sandığım her vakit o beni başka bir çaresizliğe mahkum ediyordu. Onun yanından ayrılmadan önceki gün gibi. Hâlâ beni kandırıyordu.

 

Bunu sahibe söylemelimiydim. Elbet öğrenecekti ama emin olamıyordum yıllar sonra neden ortaya çıkmıştı. Aslında hep karanlıkta olup beni mi gözetlemişti. Birbiri üstüne gelen olasılıklar beni dahada endişelendiriyordu. Cebimdeki titreşen telefon beni girdigim trans durumundan çıkarabilmişti. Aklıma gelen ile hemen oturduğum yerden doğrulup telefonu açtım.

 

" Deyzi seni beceriksiz saat kaç oldu neredesin " Dimitriye söylersem bana yardım edermiydi acaba. Aslında düşününce elinde olsa beni su dakika onun yanına geri gönderirdi. Suanlik bir şey söylememek en iyisi olucaktı.

 

" Kamyonet bozuldu 10 dakikaya geliyorum " nefes verirken çıkardığı hırıltılı sesinden sinirli olduğunu anlamamak zor değildi.

 

" Bana bak küçük kız hemen geliyorsun . Eğer 10 dakika içinde burada olmaz isen geceyi kurtlarla geçirirsin " konuşmama fırsat vermeden kapatmıştı. Tahmin ettiğim gibi beni bir kaşık suda boğup öldürecek cinsten biriydi o. Karşımdaki yola bakıp hesap ettim 10 dakika fazla bile koşarak hızlı varırdım. Yerdeki kağıdı alıp arka cebime sıkıştırıp koşmaya başladım.

 

Soğuk rüzgâr yüzümü yakıyordu. Yağmurdan dolayı oluşan küçük göletleri umursamadan koşuyordum. Dizlerime kadar oluşan ıslaklık hafiften üşümemi sağlamıştı. Güzel bir gün geçirmek hiç bir zaman dileğim olmamıştı. Bunun için fazla hareketli bir yaşantıya sahiptim.

 

Sahibe ne diyecektim ki. O olduğuna emindim özellikle benim anlamam için türkçe yazmıştı ve sadece onun elyazısı bu kadar düzgün olabilirdi. Kişiliği hariç her şeyi kusursuzdu. Arabamda kilitliydi nasıl içeri koymuştu zarfı. Bin bir türlü fikir üretiyordum ama yinede bir sonuca varamıyordum.

 

Ağaçların arasındaki koca malikane görüş alanıma girince hızımı azalttım. Kapının önüne geldiğimde korumalar içeri geçmem için bana yol açtılar. Uzun bahçeyi geçerek ana kapıya vardım vakit kaybetmeden üst kata çıkıp koridorun sonundaki odanın önüne gelip kapıyı çalmadan içeri geçtim.

 

Gördüğüm manzara karşısında ne tepki vermeliydim bilmiyordum ama hiç hoş bir zamanda gelemediğim kesindi. Dimitriy koltukta, sahibimde ata biner gibi kucağına çıkmıştı. Beni ilk farkeden dimitriy oldu , ağız dolusu küfür ederek kucağındaki sahibimi yere indirip elleriyle dudaklarına bulaşan kırmızı ruju silmekle meşguldü . Sahibimde kalçalarına kadar toplanmış olan kırmızı elbisesini aşağı indiriyordu. Ben onları izlerken anın şokunu atamadığım için hareketsiz kalmıştım. Dimitriy sandelyeye oturup bacak bacak üstüne atarak yerine yerleşti iyice. Sahibim gözlerini bana çevirip baktı.

 

" Deyzi tatlım otursana ayakta kaldın kapıyıda kapat " oda koltuğuna oturup açıkta kalan düğmelerini ilikliyordu. Kapıyı kapatıp hemen boş sandalyeye oturdum. Göz ucuyla dimitriye baktım ama bakmaz olaydım. Bu adam bir gün beni öldürecekti. Ondan yana olan bakışlarımı çekip sahibime yöneldim. Cebimdeki zarfı çıkarıp masanın üstüne bıraktım.

 

" Ah tatlı bebeğim sonunda getirdin teşekkür ederim " başımı aşağı yukarı sallayıp bekledim. Diğer zarfı vermelimiydim acaba tepkisi ne olurdu. Ben bunları düşünürken beni sarsan bir el kendime gelmemi sağlamıştı.

 

" Seni küçük kız kime diyorum ben " dimitriy bana sorgulayan gözler ile bakıyordu. Ne kaçırmıştım tam olarak .

 

" Sana diyorum cenazeye birileri geldimi, şüpheli biri " Ne kast ettiğini anlamak zor değildi.

 

" Hayır kimseyi farketmedim daha çok önde gelen zengin kesim katılmıştı " yeni bir işe başlayacakları zaman her türlü yardımı yapardılar buna ölen kimsesiz insanların cenaze masraflarını karşılamakta dahil.

 

" Sadece ben mezarlıktan ayrılınca siyah bir jeep beni takip etti ama yolun yarısında beni es geçip gitti ve camları flim kaplamaydı ."

 

" Plakası varmıydı " başımı iki yana salladım. dimitriy eline cebine atıp telefonunu çıkarıp bir numara tuşlayıp kulağına götürdü.

 

" yorgo hemen gidin deyzinin arabasını malikaneye getirin" telefonu kapatıp tekrar cebine koydu. Gözlerim kararıp duruyordu. Baş ağrım artmıştı. Elim cebimdeki zarfa gitti. Tek söz etmeden sahibin hemen önündeki dosyanın üstüne bıraktım. Bana bakıp takrar zarfa baktı. " Bugün gelirken kamyonet bozuldu bende koşarak geldim ama kamyoneti kilitleyeceğim zaman arka koltukta bu vardı " Sahip zarfı eline alarak inceledi bir süre. Kağıdı zarftan çıkarıp okudu.

 

Az önceki mutlu halinden eser kalmamıştı. Gözlerini büyütüp başını yukarı kaldırıp koltuğa yasladı. Elindeki kağıdı Dimitriye doğru fırlattı. Dimtriy de kağıdı okuduktan sonra biraz huzursuz olmuştu sanki. Ama benim için değil. Benim yüzümden başına iş açılacağı için sinirlenmişti. Sahip elleriyle saçlarını düzeltip yerinden kalkarak odada yürümeye başladı.

 

" Deyzi her hangi biri sana şüpheli geldimi veya biri sana yakın temasta bulundumu " o kadar hızlı konuşmuştu ki nasıl cevap vermeliydim bilemedim. Şüpheliden kasıt neydi bilmiyordum ama her an birinin beni takip ettiğini hissederdim. Bugün olduğu gibi.

 

" Hayır kimse bana yaklaşmadı. " dedim sesimdeki ufacık bir kararsızlık dimitriyin dikkatini çok kolay çekerdi. Olabildiğince sakin konuşmuştum Zaten bana karşı kinliydi, ufacık bir sebebi olsa benim malikaneden ayrılmamada izin vermezdi.

 

" Yuri nasıldı? Onu son anında yanlız bırakmak istemezdim ama cenazasine gelemedim. Çok kötü bir SAHİBE oldum" sahip uzunca bir süre karşı duvara bakarak sessiz kaldı. Yuriyi severdi ama bir yemini vardı. Onu yerine getirmeden ziyaretine gitmeyeceğini adım gibi biliyordum.

 

Adım . Benim adım. Emin olduğum bir adim vardı demek, tuhaf. Biraz fazla kitap okumalıyım galiba. Benlik ifadeleri beni yanıltıyordu. Özüne işlemeyen bir duygu sadece sıfat olarak kalırdı. Ben soyut bir duygu istiyordum. Ah daisy senin gerçek bir adın yokki emin olasın kendinden. En çok kendine güvenmemelisin.

 

" larissa en kısa sürede buna sebep olan her kim ve kimlerse hepsini bulucaz. Ve larissa o zaman ben bile seni durdurmayacağım" dimitriyin iç açıcı konuşması içinde bir sürü şey barındırıyordu. Bunlardan biride SAHİBE engel olmayacağıydı. O kişi için üzülmeye gerek varmıydı bilemiyordum ama sahip

 

" Deyzi tatlım sen şimdi git dinlen ben bu konu ile ilgileneceğim " göz ucuyla dimitriye baktı galiba yarim kalan işlerini tamamlamak istiyordu. Zaten yorgundum itiraz etmedim. Onları baş başa bırakıp odadan çıktım. Koridordaki asansöre binip aşağı kata indim. Karnımda acıkmıştı. Yemekhanenin olduğu tarafa dönüp yürümeye başladım. Çok uzak değildi ama şimdiden kızarmış et kokusunu alabiliyordum. Ama midem bulanıyordu. Galiba tekrar aç kalacaktım. Yönümü idman salonunun olduğu taraf çevirdim. Biraz ter akıtmak iyi gelirdi belki. Zihnimdeki karmaşadan uzaklasabilirdim.

 

Salonda kimse yoktu , ceketimi çıkarıp sandalyelerden birinin üstüne attım. Kum torbasının karşısına geçip ilk yumruğu savurdum. Soluksuz kalana dek yumruk attım. Karşımda kimi görüyordum emin değildim ama bastırdığım öfkem son demlerine yaklaşmıştı.

 

" tanrı aşkına önce yemek yemeyi neden akıl edemiyorsun. Robotmusun sen " emily üstündeki gecelik ile salına salına yürüyordu. Uykusundan yeni uyanmış gibi bir hali vardı.

 

" Aç değilim " bir yumruk daha attım.

" Deyzi kime öfkeni kusuyorsun " kim olduğunu bir bilsem. Belkide kendimedir bütün bu öfkem. " Emily şuan güzellik uykusu çekiyor olman gerekmez miydi ne işin var burada" boş sandalyeye oturup bir bacağını diğerinin üstüne atıp esnedi

" biliyormusun hala uykum var ama seninle konuşmak istedim " elini göğüslerinin arasına koyup bir paket sigara ve bir de çakmak çıkardı. Ilk dalı ağzına yerleştirip yaktı. Derin bir nefes çekip içindeki dumanı üfledi. Sigaranın çıkardığı cızırtılı seste ona eşlik ediyordu. Bir eliyle saçlarını geriye doğru taradı.

 

" Otursana deyzi anladığım kadar ikimizinde biraz konuşmaya ihtiyacı var " bir duman daha üfledi. Ağzından sigarayı alacağım zaman eliyle buna engel oldu " lütfen deyzi bugün değil bir tek bu şekilde sakin kalabiliyorum " gözleri kızarmıştı uykudan kastı ağlamakmıydı. Bugünlük içebilirdi onu haksız görmüyordum. Yuri ölürken yanında oda vardı.

 

Sandalyeye oturup konuşmasını bekeldim. Elindeki sigara bitene kadar konuşmadı bende konuşmadım. " Deyzi sence yuri neden öldü " bunu bende bilmek isterdim ama bilmiyordum ve sanırım emily bunu biliyordu .

" o nasıldı yani onu gömerken yüzü nasıldı o kadar çok kan vardiki yüzünde son defa görmemiştim. Mutlumuydu " Ah emily sana ne diyeyim ben şimdi. Yurinin yüzünde azımsanmayacak miktarda kesik vardı vede göz kapakları kesilmişti. Emily bunları bilmiyordu eğer bilseydi büyük ihtimal gider kafasına sıkardı..

 

" Sakindi artık çabalamasına gerek yok tu dinlebilirdi. Merak etme oda gittiği yerde mutlu olucaktir " yalan yalan ölüler hakkında bundan kötü ne olabiliridiki zaten.

 

" nasıl oldu anlamadım bile bir bakmışım yerde kanlar içinde yatıyor. Ne tepki vereceğimi bilemedim o an ilk defa ölüme bu kadar yaklaştığımı hissettim. Transa girmiştim eğer şaşkınlığı bir kenara bırakıp yüriyle ilgileneydim belkide belkide yaşayabilirdi deyzi"

 

Gözlerindeki bir damla yaş yanaklarından süzülüp yere düştü. Kendini suçluyordu. Bu duyguyu iyi bilirdim ama bu onun suçu değildi. Görev anında öleceğini hepsi biliyordu buna hazırlıklı olmaları gerekirdi.

 

" Benim yüzümden oldu kararsızlığım onun ölümüne sebep oldu. Deliricem deyzi geceleri rüyalarıma giriyor. Yüzündeki o aptal bakışı hatırlıyormusun hani dudaklarını büküp koca dişlerini gösterirdi o şekilde karşımda durup bana gülüyor deyzi ben delirdimmi acaba yuri beni suçladığı içinmi rahat bırakmıyor

beni "

 

artık hıçkırarak ağlıyordu. Aglamsinin şiddeti arttıkça omuzları sarsılıyor ve onu örten sabahlık ta çıplak teninı gösteriyordu. Teselli etmelimiydim yoksa içini dökmesine izinmi vermeliydim.

 

Kendi iradem dışında kalkıp yanına gittim. Evet aptal şimdi ne yapacaktım basınımı okşayayım yoksa sarılıyimmı. Elimle saçlarını hafif bir şekilde okşamaya çabaladım. Emily de komut beklermiş gibi kollarını belime dolayıp yüzünü karnıma gömdü. Tamam sakindim sadece sarılıyordu o kadar. Daha çok ağlamaya başladı.

 

" Deyzi neden neden ölmek zorunday dı neden bunu anlamıyorum o sadece beni koruyordu ama ama " elimi omzuna koyup biraz sıvazladım " yeter emily senin bir suçun yoktu "

" ama deyzi benim yüzü- " yeter dedim şimdi sadece ağla onun için bu kadarını yapabilirsin degilmi ardından onu özleyen birilerinin olması onu daha çok mutlu eder " dudakalrindan bir hıçkırık daha firar etti. Başını okşayıp susmasını bekliyordum ama o dağda çok ağlıyordu " Üzülme belkide gittiği yerde daha çok mutlu olurdu " buna daha çok kendimi inandırmak istiyordum. Ah aptal deyzi hiç bir zaman iyi bir yalancı olamadın ki sen.

 

 

Kader bizim için ağlarını örer ve ona yaklaşmamızı beklerdi. Kurtulmak bizim elimizdeydi ve ben kurtulmayı seçmiştim.

 

3 yıl önce yağmurlu bir gün de .

 

Geçmiş. Yağmurlu bir gün-de kaderin oyununa denk gelen bir oyuncağın hatırası.

 

3 yıl önce kimse bilmez ama o vakit kazandığını zanneden bir kız ve kaybettiğini bilmeyen bir sahibin ebelemece oyununa son vermek için bir bahis oynandı ve geri dönüşü olmayan yollara girdi her biri.

 

Hayatımızı istediğimiz gibi şekillendirmek zor olmasa gerek . Hayallerimiz , isteklerimiz , umutlarımız , bunlara sahip olmak bile bir mucize . Davranışlarınız birileri tarafından kısıtlanabilir ama düşüncelerinizin kısıtlanmasına izin vermeyin . Zihnimizde geçenler sadece bize özeldir kimse müdahil olmamalı . Çocukken her şey daha basit gelir gözümüze veya bir şeyleri anlamayacak kadar küçük olduğumuz içindir. Küçüklüğüme ait pek bir anım yok ama unutamadığım bazı anlar var , gerçekliğinden şüphe duyduğum zamanlar da oluyor . Nerede doğduğumu bilmiyordum , annem kimdi bilmiyordum , kardeşlerim var mıydı yada varsada şimdiye kadar öldüler mi onuda bilmiyordum .

 

Kendime ait hiç bir bilgim yoktu . Bazen zihnimde bir sahne canlanıyor , bir adam görüyorum ama sadece sırtını , başka hiç bir şey değil yüzünüde hatırlamıyordum . O adam bir kapıdan çıkıyordu ve bende arkasından koşuyordum ama adam ben çıkamadan kapıyı üstüme kapatıyordu . Ağladığımı hatırlıyordum kapıya vuran minik ellerimi , yerde bana bakan sarı saçlı mavi gözlü bebeği . Bunlardan başka bir hatıram yoktu . Sanırım doğduğum ev o adamın beni bırakıp gittiği evdi . O adam benim bir yakınım mı sıradan bir insanmı hiç bilmiyordum . Ondan sonra ne oldu kestiremiyordum .

 

Dahası bu anılarımın gercek olduğuna bile şüpheliyim benim kendimce kurduğum şeylerde olabilirdi. Fakat hep hissediyordum bir gün ailemi bulacağıma dair olan inancim hiç azalmadı. Doğru an geldiğinde bende buradan defolup gidicektim.

 

Hayatıma dair hatırladığım bütün anılarım 10 yaşından sonrası idi . Sokaklarda uyuduğum ve çöplerden yemek yediğim günleri hiç unutmadım . Kimse nasıl o hale geldiğimizi önemsemedi sadece bir parazit gözüyle bakıldı benim gibi bir sürü çocuğa.

 

Aç kalmadığım ve uyuyacak bir yer bulduğum vakit derdim olmazdı. O zamanlar benim için hayat mükemmeldi. Neden o duruma düştüğümü hiç sorgulamadım sanırım aklım yetmiyordu . Daha iyi bir hayat için isteğim yoktu . Dünya adaletli miydi , bence değildi . Bir kız vardı hep yanımda , ismi nedir hiç öğrenemedim , doğrusu o zaman isim ne demekti onuda bilmiyordum . O kızda hep arkamdan gelirdi , sarışın mavi gözlüydü . Sıska vücuduna rağmen benden uzundu . 12 yaşındaydım galiba , onunla tanıştığımız an çok ilginçti . Bizi bir araya getiren kader , aynı şekilde ikimizi ayırmıştı . Tek arkadaşım da denebilirdi . Tabi arkadaş kelimesinin hala ne anlama geldiğini tam olarak öğrenemedim . Hep onun sesini duymak istemiştim ama olmadı sadece bir kere konuştu ve bu son oldu.

 

Kötünün de kötüsü var diyorlarmış inanmazdım . Bu allahın delilerinin toplandığı ülkeye gelene kadar dı bu düşüncem . Şimdi buradayım , olduğum ülke Rusya . Burada hayatın gerçeklerini öğrenmiştim aslında öğretmiştiler. Buraya geldiğimde 13 yaşındaydım, şimdi 19 dokuz olmuştum . Bunlar bir yana bugünde onun yanına gitmem gerekiyordu . Kendisi benim sahibimdi ve bende onun oyuncak bebeği olmuştum . Bana karşı asla tutarlı değil di , onda beni korkutan şeyler vardı . Ve ben bu korkularla yaşamak zorundaydım.

 

Kürekle toprağa son darbeleri vurup iyice düzelmesini sağlamıştım. Yağmurda yağamaya devam ediyordu. Iç çamaşırıma kadar ıslandığımı hissediyordum. Kot pantolonda bacaklarıma yapışmıştı yürümem zorlaşıyordu. Mezarın başına geçip yerdeki tahtayı alıp baş kısmına biraz bastırarak yerlestirmiştim. Kureklede tepesine vurup iyice yere batırdım. Yine isimsiz bir mezar daha. Bugün toplam 5 kişi gömmüştüm bir tanesi hariç hepsi kadındı. Sahip yine rulet oynamak için birilerini zorlamıştı. Emily bu seferde hiç oynamaya başlamadan ikisini öldürdüğünü söylemişti. Benim aksime onu yenen kimse olmuyordu.

 

Mezarlıktaki isim bittiği için bende malikaneye geri döndüm. Elimdeki kürek ve kazmaları küçük bahçe kulübesine yerleştirip ellerimi yıkadım. Lavabonun yanında bir çiçek vardı papatyaydı galiba elime almakta şüphe duysamda çiçeği alıp biraz baktım. Birinin beni görebileceğini düşünüp hemen yerdeki çöp kovasına atıp ellerimi tekrar yıkadım.

 

Bozuk olan sinirlerimi başka ne bozabilir derken bu iki embesil dibimde bitti. Felix önde Arvende arkasında yanıma geldiler. Elindeki dumanı tüten bardak beni ona bakmaya zorlamıştı. Ne kadar tadını bilmesemde canım çekmişti. Şerefsiz Felix bilerek yanımda kahve içiyordu. Yağmurun altında duruken rahattılar ama ben değildim. Tulumları su gecirmez olduğu için yağmur onlara işlemiyordu. Bende ıslak tişörtümü sıkmaya çalışıyordum. Göğüslerime sardığım bandajda ıslanmıştı.

 

" Bugün de islerin yoğun gibi " elleriyle çamurlu botlarımı gösterdi Arven . Ona vevap vermedim , beni soru sorarak bunaltmaya çalışıyordu. Bakışlarını benden Felix 'e çevirip elindeki kahvesini alarak bir yudum aldı. Yüzünü buruşturup ağzındakileri felix in yüzüne püskürttü

" dostum neden her seferinde acı alıyorsun içemiyorum " Felix ağzının içinde küfrederek cebinden bir mendil çıkarıp yüzünü sildi. Kahvesini de Arvenin elinden alarak yere döktü , elindeki boş bardağı avucunda buruşturup Arvenin kafasına fırlattı. Arvenin neden yaptığını anlamak zor değildi. Benim için Felix e haddini bildirmeyi iş edinmişti.

 

" Bir daha kahvemden içersen acı nasılmış sana bizzat göstermekten çekinmem " Felix de öfkeli olduğunu zannederdi ama Arvenin asıl yüzünü görmemişti. Görsünde istemezdim zaten, yoksa bir sonraki gömeceğim kişi kendisi olucaktı. Şimdiden laf dalaşına giriştiler bile.

 

Bu ikisi sürekli tartışma halindeydiler . Buraya ilk geldiğimde ikisi daha çok kavga ederlerdi . Birbirlerine alışmaları için sahip her göreve onları birlikte yollardı. Kalan bütün işleri de ortak yaptırmaya başlamıştı. Ama pek bir sonuç elde edemedi . Bazen dışarı çıkınca bayılana kadar birbirlerini dövdüklerine şahit olmuştum . Bu ikisi pisikopat değil , beyinden özürlüydüler . Benimle uğraşmak için her fırsatı kullanıyorlardı. Onları geçip ilerlemeye başladım ama yarı yolda felix beni durdurdu

 

" söylesene nasıl bu kadar rahatsın " olduğum yerde durdum , felixe dönüp baktım

 

" hangi konuda " dedim kendimden emin bir şekilde . Bu tavırlarım onu her zaman gıcık ediyordu . Felix 3 saniye içinde dibimde biti verdi . Uzun boyu sebebiyle kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım . Sinirlendiği zamanlarda çenesindeki damarları belirginleşirdi ve şuanda da öyleydi.

 

" Bugün kaçıncı kişiyi gömdün " gözlerimi gözlerine sabitledim.

 

" Bilmem saymadım " bu onu dahada çok kızdırmıştı . Zaten bana fazla yakındı aramızdaki az bir mesafeyide kapatip dibime girdi .Ellerini omuzlarıma koyup beni arkamdaki duvara kadar sürükledi . Sırtım sert zemine çarpınca tok bir ses çıktı. Kafamıda vurmuştum galiba, ensemde belirgin bir sızı vardı. Buna cürret ettiğine pişman olucaktı . Hızla alıp verdiği solukları yüzüme değiyordu . Sigara içmişti . Aman ne güzel birde nikotin kokacaktım.

 

" böyle yaparak ne kadar kaçabileceğini sanıyorsun " sigara kokan nefesi beni rahatsız ediyordu . Bakışlarındaki rahatsız edici parıltı beni deli ediyordu. Allaha şükretsin güzel gözleri vardı. Yolsa o çukurlar boş kalacaktı bir gün.

 

Yüzüne bakmak zaten ayrı dertti . Bana haddinden fazla yakın olan yüzüne daha da yaklaşıp konuştum

 

" Sana açıklama yapacağım konumda değilsin . Bil diye söylüyorum tasmaların başkasının elindeyken bu kadar hırlama , sahibin seni cezalandirabilir ". Cezadan kasıt ne olduğunu çok iyi biliyordu . Bana dokunmaması gerektiğini unutmuş olmalıki bu kadar ileri gidebiliyordu . Son söylediğim onu dahada sinirlendirmiş olmalı . Beni bir kez daha sert bir şekilde duvara çarptı . Adi herif bu cesareti nereden almış şaşırıyordum .

 

" Seni küçük yılan ,söylesene sahibin senin için daha kaç arkadaşımızı öldürtücek " bana bağırarak sarf ettiği sözleri artık düşünmüyordum nede olsa benim bir söz hakkım hiç olmadı. Felix her fırsatta beni suçluyordu ve durmaycağı kesin. Ne yani beni suçlamak onları masummu yapıyordu . Artık bu saçmalığı çekemezdim . Ellerimi felix in ellerinin üstüne koyup kollarını iki yana açtım , o atağa geçmeden ayağımı onun ayağının üstüne koyup kendimi ileri ittim ve çenesine kafamı geçirdim . Aldığı darbeyle yere düşmüştü. Elimle alnımı sıvazladım acımıştı , kalın kafalı herif. Arven yesil gözlerini büyütmüş bana bakıyordu . Dudaklarıda o şeklini almıştı. Elleriyle ritmik bir alkış tuttu . Bununda ondan farkı yoktu . Biraz dan biribirilerine bulaşıcaklar dı büyük ihtimal . Arven yanıma gelerek yüzümü avuçladı . Gözleri kırpışıp duruyor ve gülümsüyordu.

 

" Bebeğim senin her zaman bu kadar ateşli olacağın günü bekledim . Sonunda şu piçe ( kafasıyla yerdeki felix i işaret ediyordu ) biri vurabildi benim tatlı zerdalim"

 

. Tekrar aynı lakap bunu sevmediğimi biliyordu . Ama beni sinirlendirmeyide seviyordu . Dudaklarını diliyle ıslatıp bana yaklaştı ve beni şaşırtıcak sözlerini söyledi " seni öplebilirmiyim " duydugum sözler üstüne yüzümü ellerinden kurtarıp karnına tekme atarak onu kendimden uzaklaştırdım . Manyak beni öpmek istiyor. Şaka yaptığını anlıyorum ama arven bazen çok ciddi olabiliyordu ve şuan da çok ciddi duruyordu . Düşüncesi bile sinirlerimi bozmaya yetiyordu .

 

" Arven Denis haddini aşma bu sefer 1 tekme ile yetinmem " hızla sarf ettiğim sözler pek ise yaramadı anlaşılan . Çünkü düştüğü yerde keyfî yerindeymiş gibi gülüyordu . Ayağa kalkıp yerdeki felix 'in yanına çömelip yumruğunu mikrofon gibi tutarak ona uzattı " evet sayın Felix Foster bir kadından dayak yemek nasıl bir duygu " felix elini arvene uzattı ama o hamle yapamadan arven ayağa kalkıp yanıma geldi . Arkamda saklanarak onu koruyacağımı saniyordu . Cok beklerdi . Onu arkamdan çıkarıp Felix 'ın önüne attim . Hayal kırıklığıyla bana bakıyordu

 

" bunu nasıl yaparsın sevgilim " salak herif

" ben senin sevgilin degilim " dedim bağırarak. Felix sözlerimin üstüne kafasını bana cevirip baktı. Arveni ittirip yanıma gelerek pis pis sırıtmaya başladı . Belli oldu bugün rahat durmayacaktı .

 

"Sevgilin kim peki " dedi . Hala bana bakıp gülümsüyordu . Tam ağzımı açmıştım ki beni söyledikleriyle susturdu .

 

" kim olduğunu istersen ben söyliyim ha ne dersin " bir adım daha atıp tam dibimde yerini almıştı . " Her gün yanına gittiğin pislik " gerçekten bunu bir tek o söylemiyordu . Anlamıyordum vakitleri çokmu boş geçiyordu da kafayı benle bozmuşlardı . Bana attığı iğrenç bakışları karşılık dudaklarımı bir birine bastırdım. Beni bu kadar ucuz görüyorlardı ve bu benim umrumda değildi. Yakalarından tutarak onu sert bir şekilde geriye ittim .

 

" Felix aşk hayatın yok diye insanlarda suç arama . Benim hakkımda hiç bir konu seni alakadar etmiyor adi şerefsiz " bu sefer bağırıp konuşan bendim . Sınırlarımı zorlamaktan vazgeçmeliydi . Yoksa iyi şeyler olmayacaktı onun açısından . Benden biraz uzaklaşmıştı. Beresini çıkarıp eliyle sarı renk olan saçlarını çekiştirdi. Yüzündeki gülümseme hala kaybolmamıştı.

 

" Hepsi o pisliğin yatağına girmek için mi . Kaç gece onun kollarında sabahladın madem bu kadar meraklısın o zaman sana gül bahcesinde yer ayırta bilirim tanıdıklarım çok " bunu söylerken eli kasıklarında gezindi bir süre. Yuh artik ama gercekten deliriyordum. Bu serefsiz nasıl böyle bir şey ima edebilirdi kendi karsınıda mı düşünmüyordu.

Gül bahçesi Perm deki en ünlü genel evdi ve oradaki kadın sayısı azımsanacak miktarda değildi. Prk bir bilgim yoktu ama sadece gizli bir yer olduğunu biliyordum. Benim sahibimde o kadınları denız aşırı ülkelerden getiriyordu. Şu durumda beni oraya göndermedi diye şükürmü ediyim dert mi yanıyım bilemiyorum herhalde onun olmadığı her yer bana cennet olurdu .

 

Birde Felix vardı. O tam bir şizofren di zaten bu sözleri de ancak kulaklarımı tırmalıyordu . Ama kendisi kaşınmıştı beni yaptıklarım için suçlayamazdı. Bu sefer ben ona doğru adım atıp önünde durdum.

 

" Senin aksine teselliyi başka birinde aramıyorum ha ' deyip elimi şakağıma dayayıp düşünüyormuş gibi yaptım ' yanlış hatırlamıyorsam Mei de onlardan birinin kardeşi idi ve sen pislik herif ablasıyla her haltı yaptıktan sonra kız kardeşi ile evlenip onunda hayatini mahvettin " insanları geçmişleriyle vurmaktan hoşlanmazdım ama Felix' in bir derse ihtiyaci vardı . Gözlerindeki öfke durmam için sinyal veriyordu ama artık bazı şey leri anlaması gerekiyordu .

 

" Kısacası önce kendi ahlakınla biraz ilgili ol lütfen" Suratına bir tane çakamamak çok sinirlendiriyordu beni zamanında Mei onun yüzünden çok göz yaşı dökmüştü.

 

Mezarında huzurla yatan Mei şuan ki halini görse yattığı yerde ters dönerdi. Böyle davranmak istemiyordum ama haketti beyin yoksunu salak . Canımı sıktığı kadar canını yakacaktım . Bana bir adım daha atıcaktı ama arven önüme geçerek buna engel oldu .

Arven felix'e kötü bakışlar atmakla yetiniyor bir yanda da yumruklarını sıkıp duruyordu . Felix de yumruğunu sıkmış bekliyordu, arven önüme geçmeseydi belkide bana vuracaktı. Arvene içimden teşekkür ettim ama daha fazlasını istemiyordum . Fiziki güç konusunda Felix 'ten güçsüzdü ve bu dövüşü kaybedebilirdi . Beni savunamadıği için kendini suçladığını biliyorum ama bu onun kavgası değil di . Onun aksine arven hep beni savunuyordu.

 

" Bir gün arkasına saklandığın şerefsiz seni korumayı bıraktığında tekrar görüşücez ve ben bugün ki kadar sakin olmayacağım " Biraz daha yaklaşıp beni omzumdan tutup başıyla aynı hizaya getirdi " Birinin sana kuzu olduğunu hatırlatması gerekiyor " Beni geçip Arven i ensesinden tutup çekiştirmeye başladı . Ama sözleri bitmemiş olucaktıki tekrar bana döndü .

 

" Unutma küçük yılan bu sözleri sana hatırlatırım " beni arkalarında bırakıp içeri geçtiler. Sadece bakmakla yetindim. Ama bu açık bir tehditti. Ah felix o beyin olan yerde sende ne var acaba.

 

Uzun koridoru geçip onun odasının önüne geldim . Üstüm hala ıslaktı , kıyafetlerimi değiştirmediğim için çok kızacaktı ama onu bekletmek dahada kötü olurdu . Kapıyı 3 defa tıklatıp bekledim . Kısa bir süre sonra onun sesini duydum

" gel " kapıyı açarak içeri geçtim . Masasına gömülmüş kağıtlarla uğraşıyordu , gözleri beni bulunca hafif bir gülümseme yerleşti yüzüne. Yerinden kalkıp yanıma gelerek bana sarıldı , ona karşılık vermedim , bu yasaktı . Koca cüssesi yanında küçük bir çocuk gibi kalıyordum. Benden ayrılarak yüzümü ellerinin arasına aldı ve alnını alnıma yasladı . Biraz öyle durduk . Onu geri itemezdim yoksa tekrar rulet oynamamı isteyecekti . Başını kaldırıp yüzüme baktı " söyle bakalım, bugün hangi aktivitemizi yapalım" . Ondan biraz uzaklaşıp ellerimi sırtımda birleştirdim " siz hangisini isterseniz efendim " gözlüklerini çıkarıp sağ tarafındaki koltuğa fırlattı . Bunu yaparken gözlerini bir an ayırmadı benden

" bugün başka bir şey yapacağız " bana doğru adımlamaya başlamıştı

" Eski günlerimize geri dönüyoruz " korktuğum başıma gelmişti . Yüzündeki ifade kusma istegimi artırıyordu .

 

" Nedersin bugün bana para kazandirabilirmisin "

 

Başımı iki yana sallayıp itiraz ettim. Sesimi bile çıkaramıyordum.

 

" Demek istemiyorsun ha doğrumu sevgilim " benim bile zor duyduğum bir şekilde " Evet " dedim . Sırtımdaki ellerimi ellerinin arasına alıp burnuna götürdü, biraz kokladı sonra derin bir nefes çekerek ellerimi serbest bıraktı . Boynunu kütletiyordu .

 

Birazdan olacak olanlar için çoktan kendimi hazırlayıp yüzümü kastım. Gözlerimi yummadan önce gördüğüm son sey havalan koluydu . Odada yankılanan ses kulaklarımı doldurdu . Yana eğilmiş başımı ona çevirip baktım bu sefer diğer tarafa vurmuştu . Canım acıyor muydu ; biraz ama şimdi beni götüreceği yerde daha çok acıyacağı kesin di . Yüzüne bakmadım . Bakarsam daha çok kızacaktı . Galiba dudağım patlamıştı, ağzıma kan tadı geliyordu. Eliyle çenemi kaldırıp yüzüne bakmamı sağladı. Baş parmağı ile dudağımdaki kanı silip kendi dudaklarına götürüp ağzına soktu. Parmağını ağzından çekip beyaz dişlerini ortaya çıkaran bir gülümseme kapladı yüzünü.

 

" Peki öyle olsun sen istemiyorsan sorun yok hadi git yemek ye acıkmışsındır " ne demeliydim bilmiyorum ama içimden bin bir türlü senaryo gecmedi değil. Bir an başka bir şey yapicak sandım.

 

" Şuan yiyebilirmiyim " beni şımartmıyordur umarım. Eğer öyleyse altında bir neden vardır.

 

" Evet sen git yemeğini ye bende kalan işlerimi bitiricem " yerine oturup çalışmasına devam etti.

 

Odadan çıkıp koridorda yürümeye başladım. Bacaklarım sızlıyordu. Merdivenleri inip yemekhaneye gittim herkes yemek yiyordu. 4 kişilik masalara dağılmıştılar. Erkekler hem sigara içiyor hemde tıkınıyordular. Kızlarda pek farklı değildiler. Onlarda bana gözlerin dikmiş bakıyordular. Umursamamak en iyisi olduğu için bakışlarından kaçıp yemek standına ilerledim. Burnuma bir sürü güzel koku geliyordu ama onları yiyebilecegimi sanmıyorum. Elime aldığım tablete bir dilim kara ekmek , biraz peynir birde şu alıp gideceğim zaman tabağıma konulan yumurta ile şaşırdım. Emily bana gülümseyip tatlı bakışlar atıyordu.

Yumurtayı onun tabağına geri koyup boş masalardan birine ilerledim.

 

" Deyzi neden yemiyorsun ki " dedi üzgün bir şekilde. Ona bakmadan boş sandalyeye oturdum. Emily de yanındaki diğer masaya oturmuştu. Doğru benimle oturması yasaktı.

 

" Deyzi beni dinle bir şey duydum " peynirimi yerken ona baktım. Gözleriyle etrafı inceleyip tekrar bana baktı. Bende kara ekmeğimden bir ısırık kopardım.

 

" Bu akşam bir dövüş düzenleniyor ve sahiplerin hepsi gelicekmiş ayrıca herkes yanında bir dövüşçü getirmek zorunda " kim bilir korumalarla ne yaptı da bunları öğrendi.

 

" Emily bunları nereden biliyorsun " muzipçe sırıtıp elini çenesine yaslayıp seksi bir duruş yapmaya çalıştı. Gerçi fazlası ile çekici ve güzeldi. Bu halini farkeden erkeklerden bazıları gözlerini ona ve açıkta kalan bacaklarına odaklamışlardı.

 

" Sence nasıl öğrendim " dilini dudaklarında gezdirip gözlerini yumdu. Anlaşılan güzel anlar yaşamıştı.

 

" Sormadım farzet " dedim ağzıma peynir koyarken .

 

" Deyzi bu akşam dövüşe katılmalısın " dedi ısrar dolu bir sesle. Neden diretiyorduki. Yene ben kaybedecektim ve ceza alacaktım.

 

" Neden öyle yapmalıyım " biraz daha bana yaklaşıp konuştu " Eğer bu akşamki dövüşte kazanırsan büyük ihtimal Aleksiy senin için sahiplerle konuşur " ona bakmadim bana bir zalim elinden diğerine atla diyordu.

" Olmaz hem ona gitmeyeceğimi söyledim "

 

" Deyzi bu fırsatı kullan ve git bana güven pişman olmayacaksın " kafamı olumsuz anlamda salladım. " Bak deyzi eğer bu geceki maçı kazanırsan yarınki etkinlik maçında olabilirsin ve kendi adına bahis oynaya bilirsin " ben ona cevap verecekken birinin adımı haykırıması ikimizide şaşırtmıştı.

" DEYZI "

Arkama baktığım zaman luna koşarak yanıma geldi. Hem soluklanıyor hemde ağzının içinden bir şeyler geveliyordu.

" Deyzi yardim et sahip beni dövüşe götürecekmis ve kaybetmek gibi bir şansımda yokmuş deyzi lütfen korkuyorum yardım et bana " benim inadıma yapmıştı. Luna daha 15 yaşındaydı adam akıllı yumruk atmayı bike bilmezdi. Ne yapacaktım şimdi ben . Luna gözlerini benden çekip arkama sabitlediginde bende bakmıştım. O gelmişti yanındada felix vardı. Onu gören çoğu kişi ayağa kalkmıştı bazılarıda oturmaya devam etmişti. Büyük ihtimal bir iki güne o oturan kişileri gömecektim.

 

" Luna hadi gidiyoruz " Eğer Luna giderse yarın onu gömmek zorunda kalabilirdim. Luanin önüne geçip onu arkama aldım. Emiliye bakıp gözümle lunayi işaret ettim. Hemen yerinden kalkıp Lunayi yanına aldı. Sahibime dönüp baktım. Felix de arkadan bana sırıtıyordu. Şerefsiz herif.

 

" Bu gece LUNA değil ben dövüşeceğim sahip " önce biraz bekledi. Arkasını dönüp bana seslendi

" Gidelim porsuğum " hızlıca yanlarına varıp ilerledim. Felix de bana üstten bakıyordu sabah yediği dayak az gelmişti.

 

Biz arabaya binene kadar kimse konuşmamıştı. 1 saat sonra büyük bir mekânın önüne geldik. Burası Aleksiyin yeriydi. 2 yıl üstüne ilk defa bugün dövüşecektim. Umarım ölmem. Araçtan inip ilerledik bir sürü kişi vardı ama hiç bizimle ilgilenmiyorlardı. Aniden koluma yapışıp beni çekiştirmesi kısa bir sürede olmuştu.

Benide ardında sürükleyip açık sahaya kadar çekiştirdi . Hayır yani kaçmaya çalışmıyorum ne diye çekiştiriyor . Içimden bile küfür edemiyorum , hemen anlıyor. Nasıl bir mahluksa artık düşüncelerimi okuyordu resmen . Bu bile ondan korkmama yetiyordu . Beni bu kadar kolay elinde tutmasının sebebi buydu belkide . Nasıl düşündüğümü biliyor ve buna göre hareket ediyordu . Önümüzdeki adamlara işaret verdi . Kapı hemen açılarak meraklı gözleri üstümüze kilitledi . Icimden bir kez daha kendime kızdım . Buraya gelmemek için her şeyi yapmış ve başarısız olmuştum . Kâbuslarımın başladığı ve irademi kaybettiğim yere gelmiştim . Şimdi düşündümde acaba biraz kaçmayamı çalışsaydım.

 

2 kişi sarı minderin üstünde dövüşüyordu ve hiç iyi görünmüyorlardı . Kızlardan biri suratına gelen tekme ile yere yapıştı . Şaka maka yapıştı resmen . Hâlâ kalkmıyordu . Onu yere seren diğer sarışın üstüne eğilip kafasını çevirdi bir oyana bir buyana . " roza " hemen arkalarında ki kumral kız koşar adımlarla yanına geldi .

 

" Al şunu bayılmış " roza denen kadın yerdeki kızı omuzlarından kaldırıp sırtına alarak gözlerden kayboldu . Bu sıra sahibim beni inceliyordu . Yüzündeki ifade beni çıldırtıyordu . Umarım o kadınla dövüşmemi istemezdi .

Bugün o minderde başkası değil ben kan dökecektim .

 

Salonda bizim geldiğimizi görenler antrenmanlarını bırakıp, etrafımızda daire oluşturdular .

 

Eğitim koçu Aleksiy yanımıza gelerek ellerini göğsünde birleştirdi " Buraya neden geldiniz bay İvanov " beni görmeyi beklemiyordu anlaşılan . Gözleri burada ne halt ediyorsun diye bakıyordu.

 

Ellerimi bırakıp sırtımdan iterek öne çıkmamı sağladı .

" Yeni bir bahis oynamak istiyorum " dedi sahibim . Kazanırsam bahis parasını o alacaktı, kaybedersem de ceza alacaktım . Gerçi bugüne kadar hiç kazanamadım. Bahis 2 kişi arasında oynanıyordu ve tarafların ortaya ne koydugunun bir önemi yoktu. Bazen bir eşyada bahis kazancı olarak görülürdü ama sahibim girdiği her bahiste ortaya para koymaya bayılırdı. Tabi hiç bir zaman koyduğu paraları alamadı. Bunda benimde suçum vardı tabi ,biraz . Aleksiy bana bakıp gözlerini kırptı. Çapkın şey. Bunu farkeden sahip sinirle bana baktı. Kudur köpek . " Bay ivanov bugün yoğunum yarınki maça gelirsiniz "

 

" Hayır Aleksiy bugün dövüşmek için güzel bir gün ve ben bugün olmasını istiyorum " Aleksiy tam bir şey söyleyecekti ama telefonu çaldı. Bizi eş geçip aryan kişiyle konuşmaya başladı. Kısa bir süre sonra yanımaza geldi.

  

" Peki maç olucak ama canlı yayında ve bir şartım daha var. Deyzinin kazanması üstüne ben bahis oynayacağım " sen ne işler çeviriyorsun Aleksiy.

 

" Neden fikrini değiştirdin hep kaybetmesi üstüne oynardın " şüphelenmişti. Aleksiyin tamda bunu istediğini anladım. Bir işler çeviriyor amam neyse.

 

" Bay ivanov dediginiz gibi dövüşmek için bugün güzel bir gün" Sahibim ellerini cebine atıp duruşunu dikleştirdi " Peki Aleksiy ne koyuyorsun ortaya " Aleksiy elindeki telefon ile birini arayıp bekledi" Alo maxi hemen canlı yayında mac başlat ve deyzi adına oyna evet küçük deyzi. Hayır 4 katını koy evet toplam 5 milyon ruble " telefonu kapatıp cebine koydu. " Siz bay ivanov ne koyuyorsunuz " elini kaldırıp dört parmağını gösterdi. " Deyzinin kaybetmesine 10 milyon koyuyorum " Aleksiy başını sallayıp onu onayladı .

" Bay ivanov istediğiniz kişiyi seçin lütfen " kesin en güçlü olanı seçecekti. Genelde beni erkeklerle dövüştürürdü. Ama istediği kışi beni bile şaşırtmıştı " Az önceki sarışın kadınla dövüşsün ve benimde bir şartım var kaybeden kişinin bir parmağı kesilicek " Aleksiy de onu onaylayıp elini havaya kaldırıp sarışını işaret etti " Sasha burya gel ve mindere çık" kadın hızla gelip minderde beni bekledi. Bende yerime geçeceğim zaman sahibim tekrar konuştu "bir şey daha deyzi kıyafetlerini çıkar " Aleksiy de itiraz etmedi mecbur bunuda kabul ettim . Sahip beni kolumdan çekip sırtımı göğsüne yasladı. Herkes bize bakıyordu. Sadece benim duyacağım bir şekilde kulağıma fısıldadı " Eğer kazanırsan deyzi sana karşı olan sevgim azalmış olur. Sakın aramızdaki sevgiyi incitme" beni bırakıp yerine geçti.

 

Suan oturup ağlamak istiyordum . Geri zekalılar o kadar parayı bahise yatıracağınıza bana versenize . Belki bu cehennemden gidebilirdim . Ben kazanırsam o kadına ne olucaktı . Oda zarar görecekti . İvanov karşıdaki sandalyeye geçerek oturdu, Aleksiy de minderi işaret etti , o kadının soyunmasına gerek yoktu . Üstünde yarım atlet ve kısa şort giymisti . Yapılı bir vücudu vardı . Benim aksime pek hevesliydi bu dövüşe . Bende üstümü çıkarmaya başladım, ellerim bluzuma gitti , herkes görecekti ama umurumda değildi . Bluzumu çıkarıp yere attım atletimide çıkardım, şuan üstümde sargi bezleri vardı. Vücudumdaki izleri herkes görüyordu. Salondakilerin merakli bakışları beni rahatsız etmiyor değildi . Botlarımı çıkarıp minderin köşesine koydum. Pantolonumu da çıkardım, altımda da kısa şort giymiştim. Kalcamdaki sargi icin çıkarmamıştım. Çoraplarımı çıkarıp yere attım . Saçlarımı yukardan topuz yaptım. O kadında aynısını yapmıştı. Aleksiy telefonla konuşuyor ve etrafında dönüyordu. Telefonu cebine koyup yanımıza gelerek minderin ortasındaki yerini aldı

 

" Hanımlar kurallar basit ,sac çekmek, dişlemek, tırnak batırmak, kemik kırmak , her şey serbest. Pes edeceğiniz zaman elinizi havaya kaldırmanız yeterli ve çaylaklara güzel bir gösteri sergileyin "

 

Aleksiy önce karşımdaki sarışının kulağına bir şey ler söyledi sonrada yanıma gelip kulağıma eğilerek konuştu " her Zaman yaptığın şeyi bugün sakın yapma ,

mutlaka kazanmalısın bu gece seni ne olursa olsun kurtarıcam sadece kazan " hızlıca yanımdan ayrılıp İvanov'un yanındaki yerini aldı. Bunu ne için söylemişti . Hep yenilmemi isteyen oydu . Salak herif dua et de buradan sağ çıkamayayım yoksa çekeceğin var benden . Duyduğum düdük sesiyle rakibime baktım ama yüzüme yediğim yumruk sayesinde yere düşmüştüm. Burnum kanamıştı sanırım . Ağzıma kan tadı geliyordu . Kulaklarım onun sesini işitti

 

" ilk 10 milyon geldi bile " olduğum yerden kafamı kaldırıp ona baktım . Pislik ellerini birbirine geçirmiş oturduğu sandalyeden bana bakarak sırıtıyordu . Aleksiy ' de kalkmam için parmağını işaret ediyordu . Dövüş başlamıştı ve ben bugün kaybetmeyecektim . O paralar benim olucaktı . Gelsin paralar.

 

💰💰💰💰💰💰💰💰 30 dakika sonra.

 

" Sarışın hatun ' 👱‍♀️ Allah senin bel- sözümü yarıda kesen karnıma gelen diziydi . Tekrar yerdeydim ve gözlerim bulanıklaşmıştı . Ayağa kalkıp karşısına dikildim ama tekrar yerdeydim . Artık sinirlenmeye başlamıştım. Suratıma gelen bilmem kaçıncı yumruktu ve ben tekrar yerdeydim .

" Deyzi tanrı aşkına ne halt ediyorsun kalk ve dövüşmeye devam et " Seni adi pislik . Arven ne zaman gelmişti ki . Hemen yerden kalkıp sarışının karşısına dikildim . Kaç dakika olmuş tu ama hala ona vuramamıştım . Bir yumruk daha attı ama başımı yana çevirip kurtuldum . Ona doğru yumruk atmaya çalıştım ama kolumu havada yakalayıp dizini karnıma geçirdi . Bu kadının acıması yoktu ve çok güçlüydü .

 

Darbelerini bilerek hafifletiyordu . Yinede vucudum morarıcakti. İleri dogru atılıp tekme savurdum ama onuda yakaladı . Bir eli bacağımda diğer elini de omzuma koyup beni havaya kaldırıp yere vurdu . Altımdaki minder bile bu darbeyi hafifletememişti. Sanırım bir kaburgam kırılmıştı . Duyduğum sesten başka bir anlam çıkaramıyordum. Bir insan nasıl bu kadar iyi dövüşür ki . En önemlisi bu afet ne zaman buraya gelmişti. Kafam arkaya eğilmiş ti . Aleksiy bana bakıyordu . Sahibimde öyle . Bu iki şerefsizi mahvedecegim . O sıra başımın yanına bir yumruk indi ama kılpayı kurtuldum . Ayağımla karnına vurup onu kendimden uzaklaştırdım. Yerden kalkıp duruşumu düzelttim . Bu sefer ben hamle yapıp üstüne atladım . Ellerimi beline koyup ayaklarımı yere sabitledim ve sarışını kafamın üstünden yere çarptım .

 

O kadar hızlı olmuştuki bana karşı koyamamıştı . Bunu yaparken biraz belimi incitmiş olabilirdim zaten kaburgam da zarar görmüştü. Ona fırsat vermeden kolunu ayaklarımın arasına alıp sıkmaya başladım . Kaçmaya çalışıyordu ama izin vermeyecektim o paralar benim olmalıydı . Birden çırpınmayı bıraktı . Ölmedi dimi . Yüzüne baktım salak sırıtıp duruyordu . Elimdeki baskıyla gözlerimi ondan çekip elime baktım . Tırnakları ile elimi kanatmıştı . Birden bacaklarını boynuma dolayıp beni altına aldı . Nefesim daralıyordu . Bu kadar basitmiydi yani tekrar kabedicektim . Ben debelendikce daha çok sıkıyordu . Konuşamıyor dum sesim icime kaçtı resmen. Salondan işlik sesleri geliyordu anlaşılan eğleniyorlar. Bugün degil , bugün ben kazanacaktim . Ellerimi bacak arasına sokup baldırını sikmamla cirlayip beni bırakması bir olmuş tu . Bu yaptığım biraz hoş değil di ama daha fazla dayak yemeye niyetim yoktu . Ayağa kalkmadan tekmemi suratına geçirdim . Geri düşerek yere yapıştı . Böyle bir şey onu durdurmazdı degilmi . Hâlâ kalkmıyordu . Üstüne eğilerek yüzüne baktım . Gözleri açıktı ve gülüyordu . Bana göz kırpıp başını yana eğerek gözlerini de kapattı . Bu neydi şimdi be .

 

Düdük çaldı ve maç bitmiş demek oluyordu . Ben kazanmıştım . Sahibimin yuvasından firlamak üzere olan gözleri beni süzüyordu . Ifadeden yoksun piç . Olduğum yerde oturup sırtımı minderle buluşturdum . Gözlerim mi yanlış görüyordu . Felix bana bakıp sırıtıyordu . Hepinizin o yamuk çenelerini dağıtacağım . Son gördüğüm o salağın yüzü oldu . O kadar şansız birisiyimki bayılırken bile deliler eksik olmuyordu başimdan. Karanlık çukurum beni en diblerine çekmek için vakit kaybetmedi .

 

Rüyalarım genellikle kısa sürerdi . Uçsuz karanlıkta koşup duruyor ve beyazlar içindeki bir kadına sarılıyordum . Benim kurtarıcım olmuş tu . Uyumadan önce bazen dua ederdim , onu tekrar görebilmek için . Nedendir bilmem o kadını göremediğim sürece uyanamıyordum . Ne normal ki rüyalarım normal olsun . Şuanda da rüyadamıyım yoksa öldümde haberimmi yoktu farkında değildim . Gözlerimi kırpıp açtım ama yok ben kesin rüyadayım . Neden hala bu sarı afet başımda dikilmiş elma soyuyordu . Acaba maçın intikamını mi almaya gelmişti . Mantıklı bir neden bulamıyorum çünkü hala bana bakıp elmaları şekilli şekilli soyuyordu . Yoksa - yoksa o bıçaklamı beni öldürecekti . Ben kendi hayal dünyamda felaket senaryoları kurarken ağzıma tıkılan elma ile düşüncelerimi arka plana atıp sarı afete bakmakla yetindim .

 

Ellerini komodinin üstündeki peçete ile silip kapının sağ köşesindeki çöp kovasına arkasını dönmeden attı ve basket . Bu kadının olayı nedir tam olarak çok merak ediyordum . Elmam bitince surahideki suyu bardağa doldurup beni omuzlarımdan tutup dik durmamı sağladı. Bardaktaki suyu içmem için bana uzattı. Elinden alıp bir yudum aldım. Ne kadar susadiğimi farkedince bardağı bitirip ona uzattım. Oda az önce kalktığı sandalyeye geri oturup beni izlemeye başladı. Ancak o zaman idrak edebildim . Ben neredeydim , ve ne kadar zaman geçmişti.

 

Odada saat aradım ama yoktu . Duvarlar çatlamıştı ve yer-yer göçükler olmuştu. Yattığım yatakta çok alçaktı . Eskimiş beyaz bir çarşaf çıplak vücuduma örtülmüştü ve ellerim sarılmıştı. Beynim de şimşek çakan ayrıntıyla gözlerim vücuduma kaydı. Ben çıplaktim ve üstümde kısa şortum bile yoktu . Bunu bacaklarımın arasındaki ortü sayesinde anlamıştım. Sag kalçama sardığım sargı bezide degistirilmisti. Göğüslerimi sarmak icin kullandığım bandaj da yoktu, beni kim soymuştu ?

 

Sarışın hiç bir şey demeden beni izliyordu . Onunda burnu bandajlanmisti ve kaşına küçük bir bant yaptırılmıştı . Iyi bir iki yumruk atabilmişim.

 

Ellerinden birini cebine sokmuştu bu detay bana bahisin kuralını hatırlattı. Oadaya hakim olan sessizliği benim yutkunma sesim böldü. Sarışın ne düşündüğümü anlamış olacakki elini cebinden çıkarıp görmem için havaya kaldırdı. Ne tepki vermeliydim bilmiyordum , parmağı kesilmemisti ama serçe parmağının ucu sarılmıştı ve kan olduğunu düşündüğüm kırmızı bir renk almıştı.

 

" Üzgünüm benim yuzumden sende yararlandın " sadece gülmekle yetindi o kadar içten gülüyordu ki icim bir tuhaf oldu. Şimdi farkettimde gözlerinden biri farklı renkteydi ve kaşları koyu renkteydi saçlarının aksine.

 

" Dikizlemen bitti mi " gözlerim onun gözlerine kitlendi ama hemen göz temasını kesti ben daha fazla bakmasını istiyordum. Bir dakika o türkçemi konuşuyordu?

Çok şaşkındım türkçesi hiç bozuk degil gibiydi .

"Sen dilimi biliyormusun "

" Evet işim gereği turkiyede uzun yıllar geçirdim bundan dolayi türkçem ıyidir " yıllar üstüne benimle aynı lisanı kullanan birini görmek ve duymak beni çok duygulandir dı . Ona şuanlık işini sormayacaktım anladığım kadar benim yaptığım işi yapmıyordu.

 

"Benim türk olduğumu nereden biliyorsun "

 

"Dövüşürken dedinya sarışın hatun allah senin belanı versin " bu ayrıntıyı kaçırmışım.

 

"Ki herkes senin ivanova ait olduğunu biliyor buna türk olmanda dâhil " şaşırdım beni herkesten saklardı oysaki.

 

" Sen bana kızgın değilmisin " bu sorumla yüzündeki gülümseme yerini

 

Sana neden kızgın olmam gerekiyor " tamam sanirim birazda umursamamazlik var di bu kadında. Elini bana dogru uzattı elini sıktım ve gerçekten çok sıcaktı bu mevsimde nasıl böyle sıcak oluyordu acaba .

 

" Ben Saşha seni fazla hırpaladım aslında benim sana sormam gerekiyor sen bana kızgın değilmisin "

 

" Hayır sonuçta bir dövüş yapıyorduk ama parmağın için üzgünüm sadece " elini havada sallayıp güldü " Bu kadar önemseme dert değil " başımı sallamakla yetindim .

 

" Şey üstümü senmi çıkardın " basini evet anlamında salladı.

 

Hâlâ bana bakıyordu " Deyzi vücudundaki o yaralar nasıl oldular " bu soruyu ne zaman sorucak diye bekliyordum. Yüzüne bakmaktan başka tek bir kelime dahi etmedim. Gönülsüz oluşumu anlayışla karşıladı

"Neyse anlatmak istediğin zaman dinlemeye hazırım bu arada " cebinden bir kart çıkarıp üstüme attı. Bacaklarımın arasındaki kartı alıp baktım, kredi kartı olmalıydı.

 

" Kazandığın para , hepsi senin toplam 45 milyon ruble " Doğru bahiste baya para yatırmıştı o iki salak ve kazanan bendim yani paralar benim di . Sasha ya dönüp kartı gösterdim.

 

" Bu para beni öldürmez değilmi " tek kaşını kaldırıp kartı işaret etti " O senin buradan çıkış biletin " ne nasıl yani ne diyorduki şimdi bu. Ben konuşmadan o beni susturdu " Soru sormak yok , 30 dk hazir ol solda banyo var dus al ve çekmecedeki giysileri giy işin bitince bekle seni almaya gelicem " arkasını döndüğü gibi kapıdan çıktı ve ben tekrar yalnız kaldım. Duş almak iyi gelebilirdi çünkü leş gibi ter kokuyordum.

 

Üstümdeki çarşafı kendime sarıp banyoya ilerlediğim sıra kapi açıldı. Refleks olarak çarşafı daha sıkı tutup gelen kim diye baktım. Sasha elinde siyah bir kutu ile içeri geçip kutuyu yatağa bırakıp bana döndü " Üzülme bir tırnağım ona yetti fazlasına cesaret edemezdi " eliyle saçlarımı okşayıp tekrar çıkıp kapıyı ardımdan kapattı. Bu kadın , diyecek bir şey bulamıyordum fazla düşünmemeye karar verip banyoya girdim.

 

Suyu ayarlayıp altına girdim, sıcaklık hissi içimi ısıttı çoğu zaman soğuk suyla duş almak zorunda kalırdım. Doğrusu burada sıcak su olması beni şaşırtmıştı, eski olmasına rağmen temiz bir banyoydu. Musluğun kenarındaki sabunu almaya çalışırken düşmesini sebep olmuştum, eğilip almaya çalışırken olduğum yerden doğrulamadım. Elim karnıma gitti kaburgalarımdaki ağrı nefesimi kesiyordu dayanılmaz dercede acı çekiyordum ama bugün buradan gidebilirim bu fırsatı geri tepmeyeceğim. Bu acıya dayanabilirdim.

 

Şimdiye kadar Aleksiy yüzünden yüzünden hiç bir maçı kazanmamıştım. Kazanırsam birileri ölecekti. Bundan dolayı benden fedakarlık yapamamı istemişti . Böyle 7 yıl geçmişti artık onu dinlemeyecektim. Kendisi bana maçı kazan demişti umarım bununda altından bir bit yeniği çıkmazdı. Daha fazla suyun altinda durmayıp musluğu kapattım. Askıdaki havluyu kendime sarıp yattigim odaya geçtim. Sarışının dediğini yapıp çekmecedeki siyah renk giysileri alıp yatağın üstüne bıraktım. Gözüm getirdiği kutuya takıldı, elimle kutunun kapağını açıp yatağa attım. Ellerimin arasında şuan pembe dantelli sutyen ve alt çamaşırı vardı.

 

Cidden bunları banamı almıştı nasıl giyilir pek bilmesemde büyük uğraşlar sonucu giyebilmiştim. Uzun zaman üstüne sutyen takmak tuhaf hissettirmişti . Sahibim sayesinde iç çamaşırı giymem yasaktı, bende bandajlarla kendimi örtüyordum. Siyah pantolonu giyip kemerini taktım tam bedenime oturmuştu, acaba nereden biliyordu. Aynı renk atlet ve kazağı giyip üstümü düzelttim, saçlarımı havluyla biraz kurulayıp salik bıraktım, tokam yoktu gerçi vardı ama bende değildi. Havluyu banyoya koyup odaya geri döndüğümde sandalyede oturan sahibimi görmem titremeye başlamama sebep olmuş tu bile. Kapıdan bir adım bile ileri hareket edemiyordum. Yerinden kalkıp yanıma dek geldi ve elleriyle ıslak saçlarımı avuçlayıp sert bir şekilde çekti. Acı inlemem boş odada yankılandı. Yüzündeki gülümseme midemi bulandırıyordu

 

Sizce Aleksiy neden deyziye öyle söyledi. Ve sasha hakkında ne düşünüyorsunuz o düşmanmı dostumu

 

'yeni bölümde görüşürüz umarım. Desteğinizi esirgemeyin lütfen.

 

Hatalarımın olduğu veya fikir vermek istediğiniz her konuda benimle iletişim kurabilirsiniz.

 

Hepinize sevgiler

 

 

 

 

 

Küçük kız sokakta koşarak kendine korunaklı bir yer bulmak istiyordu. Diğer çocuklardan ayrı yatacaktı her zamanki gibi, kimse onunla yerini paylaşmıyordu. Buna üzülmüyordu , üzülmek için fazla gururluydu. Küçük boyuna rağmen. Hamza yüzünden çocuklar onunla konuşmuyor ekmekte vermiyordu.

Kendi kendine yemin etti hamzanın poposunu şamarlayacaktı. Hizini arttırıp issiz tenha yollarda devam etti yürümeye. Ne kadar yürüdü bilmiyordu küçük kız. Yorgun, üşümüş vede açtı. Gürleyen gökyüzüne inat karnı daha çok gurulduyordu. En son dün sabah fırındaki kadının verdiği poğaçayı yemişti. Gerçi yarısınıda bir oğlana vermişti. Küçük kız ne kadar hırçın olsada yardım etmekten geri durmuyordu.

 

Sokaklar çetin cevizlerin hayatta kalabileceği bir savaş alanıydı. Kendini ezdirirsen herkes seni kullanırdı. Aniden şimşek çakınca kız korku ile yere düştü. Dizlerinin üstünde oturup ellerine üfledi. Biraz eti soyulmuştu. Ayağa kalkıp yürümeye devam etti. Yolun sonunda bir yıkık ev gördü. Allaha şükür edip koşarak içeri geçti. Çoğu yer ıslanmıştı ama hiç sorun etmedi. Hemen yerdeki kağıtları çöpleri bir araya toplayıp kendine bir yatak yaptı. Üstündeki ıslak kazak ve pantolunu çıkartıp kağıtların üstüne yatarak çatlak pencereden dışarıyı izledi.

 

 

Yağmur devam ediyordu. Vücudu soğuktan titriyordu. Gece ilerleyen saatlere kadar titremesi devam etti. Gözleri yorgunluk ve soğuktan kapanacağı zaman yanında

uzanan birini farketti ama üstüne aniden sinen sıcaklık ile gözleri kendiliginden kapanıp uykunun kollarına teslim oldu. O GECE bir birleri için şans olmuştular. Ama bilmiyordular birbirlerinin yaşamına ve özgürlüğüne bu denli sebep olacaklarını. Ikiside bilmiyordu neye sebep olduklarını.?

Loading...
0%