@sarahwenling
|
Villaya girdiğimizde herkes odalarına dağılmış ve yerleşmeye başlamıştı. İki ırk barış imzalamış ve birleşmişti. Bunun olması her iki tarafın da gelişme gösterdiğini belgeliyordu.. Buna bizden daha çok mutlu olacak kimse yoktu.. Bir düşmanlık bitti ama.. Başka bir düşmanlık başladı.. En yakın arkadaşımın kötü yola saptığı o döneme gelmiştik. Savaş geldiğinde ona nasıl zarar verecektim? O bana zarar verecek miydi? Gerçekten bunu yapar mıydı ki? Onca yıl geçtikten sonra en yakın dostumun düşüncelerini duymak bir hançer gibi sırtıma saplanmıştı ve orada kanayan bir yara bırakmıştı.. Virta hakkında her şeyi bildiğimi düşünürken onun farklı bir kişiliğe sahip olduğunu fark etmek çok kırıcı.. Bu savaş olmak zorunda mıydı?.. Bu savaş yanında neler getirecek? Bize ne olacak? Arkadaşlarıma ne olacak? Ya onları da kaybedersem? Bunu göze alamazdım.. En kısa sürede bir plan yapmaya başlamalı ve üzerinden gidebileceğim bir strateji oluşturmalıydım.. Her olanağı düşünmeli ve tartmalıydım ve bunu tek başıma yapmayı tercih ediyordum.. Virta'yı herkesten daha fazla tanıyordum.. Yada.. öyle sanıyordum.. İçime bir ağırlık çöktü, yüzüm birden bire asıldı ve çok kötü hissettim. Villanın bahçesinden geçtim. Villanın bahçesi siyah süslerle donatılmıştı. Villanın kapısından bahçe girişindeki kapıya kadar uzanan taş bir zemin vardı onun dışında çimler ve solmuş çiçeklerle doluydu. Bir kaç tane de kurumuş ağaç vardı hepsi yapraksızdı.. Ortamın verdiği hava tam olarak mezarlıkta gibi hissettiriyordu ve büyük bir ihtimalle arkadaşlarım da benim gibi düşünüyordu. Ormanda ilerledim bir süre. Bir süre sonra kuru bir ağaca bağlanmış bir sakıncak gördüm. Üst dalından iki tane ip sarkıyordu, ipin uçları da uzun geniş bir tahtaya bağlıydı bir salıncak gibi.. Nedense içim bir hoş oldu.. Hava karanlık ve kasvetliydi, tahta salıncağa oturdum. Ayaklarımı ileri geri sürterek salıncağı ittirmeye başladım yavaş bir ritimle. Bunu yaparken kendi kendime Skyfall şarkısını mırıldanıyordum. Etraf ölüm sessizliğindeydi ve tek ses salıncağın çıkardığı gıcırtısı ve benim mırıldandığım şarkıydı. Evden gülüşme sesleri geliyordu biraz, anlaşılan o ki arkadaşlarım vampir kardeşleri sevmiş. Benden daha hızlı adapte olduklarına bahse girerim. Ben bu kadar hızlı güvenmemiştim onlara. Derin bir iç çektim ve sallanırken düşüncelere dalıp gittim. Yine aynı olayları düşünüyor olasılıkları tartıyordum. Virta ne kadar ileri gidebilirdi? Dünya zarar görebilir miydi? O sadece bir kurt kız.. ama sürünün yarısı güçlerini birleştirirse.. Sonumuz gelir. Evet biz Vampirlerle ittifak kurduk ama.. Ya gücümüz yetmezse?.. Acı bir ifade ile iç çektim ve yerdeki cansız çimenlere baktım salıncağın iplerini tutarken. Diğerlerini tehlikeye atmamalıydım.. Tek başıma savaşabilirdim yani en azından deneyebilirdim. Eğer bu habersiz saldırı erken gelirse.. Onları korumaktan çekinmeyeceğim. Ailem sadece sürümdü ama onlar da ikiye ayrıldı.. Umutlarım mum gibi sönüyordu. Düşüncelerimde kaybolmuş bir halde sallanırken karanlığın içinden yaprakların çıtırtılarını duydum. Anında kafamı kaldırdım ve çıtırtının geldiği yöne çevirdim başımı. Herhangi bir tehlikeye karşı yanıma bir savunma aleti almamıştım. En fazla ne olabilir ki? Tüm dikkatimi çalılıklara verdim ve her ihtimale karşı bir kaç adım geriye gittim. Çalılıklar kıpırdamaya ve hışırtı çıkartmaya devam etti bir süre ama kimse ortaya çıkmadı. Yere düşmüş cılız ve yamuk bir dal parçasını elime alıp çalılara yaklaştım. Bazen deli cesaretim beni öldürüyordu.. Elimi çalılara yaklaştırdığımda tekrar kıpırdandı.. Ve sonra, uyarı olmadan, onu gördüm. Bir figür gölgelerden ortaya çıktı, varlığı ince havadan materyalize gibi görünüyordu. Kalbim dondurulduğunda bir darbe geçti, korkuyla paralize oldum. Geniş ve büyüktü, özellikleri düşen ışıkta ayrılmazdı. Gözleri bana odaklanmış gibi görünüyordu, sadece var olduğunu bildiği bir şey arıyor gibiydi. Bağırmaya ve diğerlerini uyarmaya çalıştım ama sesim boğazımda yakalandı, korku ağırlığı altında sıkıştı. Bir şey mırıldandı bana odaklanmış halde. "Yakın." Sesi kalın ama insani değil gibiydi. Birdenbire, figür ortadan kayboldu, varlığının sadece en zayıf şapkasını geride bıraktı. Arkamdan döndüm, kökleri aştım ve çarpıştım. Panik, ayaklarımı geri kazanmak için çarpıştığımda, bu ormanın içine giren herhangi bir kötü niyetli varlığın arkasında bıraktığı karanlıktan kaçmak için umutsuz kaldım. Villaya geri döndüğümde, ormanda gördüğüm şeyin, yada varlığın bana göründüğü an beynime bir demir gibi bakıyordu. "Yakın." Bir tek bu kelime kalmıştı geriye. Hangi gizemler bu eski gölgelerin içinde saklanıyordu? Benim gibi, bilinmeyenler tarafından çekilmiş olanlar var mıydı? Hangi korkular bizi bekliyordu, anlayışımızın eşiğinin ötesinde dolaşıyordu? Nihayet Villanın bahçesine geri döndüm, yorgun ve şok olmuş bir haldeydim. Bu kadere benzer buluşma hakkında bir daha hiç konuşmadığım halde, bu gözlerin görüntüsü aklımda kalmıştı, insan anlayışının arkasındaki korkuların sürekli bir hatırlatmasıydı.. "O da neydi öyle?.. Gerçekten iyi şeyler olmuyor. Virta ile bir bağlantısı olmalı.. Kendini neyin içine soktu böyle?.. Ona bunu yaptıran neydi ki? Bana karşı duyduğu nefret mi?" Bir an için kendi kendime düşündüm ama mantık yürütemedim.. Düşünceli bir ifadeyle villaya girdim. Herkes uyanmış anlaşılan.. Jans ve Laxi kan içerken televizyon izliyorlardı. Astrin yanlarında değildi. Brianna ve Pansy mutfakta yüksek seslerle gülüyor ve sohbet ediyorlardı. Kendi odama çıkıp içeri girdim ama Gastel'in odamda ne işi vardı? Penceremin kenarında ayakta dikilmiş dalgınca dışarıyı seyrediyordu. Ona yaklaştım ve korkutmamak için usulca seslendim. "Gastel?.." Beni duymadı, muhtemelen odaya girdiğimin farkında bile değildi. Tekrar seslendim korkutmadan. "Gastel.." Duymadı. Bu sefer omzuna dokundum nazikçe. "Gastel.." İrkilerek bana doğru döndü. Korkmuş bir ifade ile bana baktı. Geri çekildim, merak ve endişe karışımı bir ifade ile ona baktım. Gastel: "Oh, sen miydin minik kurtçuk?" "Evet.. Ne düşünüyordun öyle? Çok dalgın görünüyordun.." Gerildi, ne cevap vereceğini düşündü bir an. Neden ki? Onu rahatsız eden bir şeyler olduğu aşikardı. Kaşlarım yukarı kalktı ve onun gözlerine odaklandım. "Neler oluyor Gastel?" Gastel: "Hiçbir şey olmuyor. Önemli bir gelişme yok." Pencereye döndü hızlıca. Onun telaşa kapıldığını biliyordum. Ters giden bir şey vardı.. Mesela.. ormanda karşılaştığım o varlık gibi. Bunu çocuklara anlatmalı mıyım yoksa gizlemeli miyim? Kararsızlık üstüme çöktü.. Başım öyle çok ağrıyordu ki iki elimle şakaklarımı ovuşturmaya başladım derin nefesler vererek. Gastel: "Asıl sen iyi misin? Başın mı ağrıyor?" Ona, onun bana verdiği cevap ile karşılık vermeye karar verdim. "Önemli bir şey değil." Gastel: "Önemli, ayrıca sana verdiğim cevapları bana karşı kullanabileceğini kim söyledi." Ona kaşlarımı çattım. "Kendi kendime söyledim." Gastel: "Yasak." Ne? Şaka gibi! "Değil. İstediğimi söylerim. Ayrıca odamda ne arıyorsun? İzin almadan girdin. Bir şeylerin peşinde olduğun izlemine kapıldım." Gastel bana yine tereddüt dolu gözlerle baktı. Bir süre konuşmadı.. Gastel: "Bir eşyamı arıyordum." "Çok kötü bir yalancısın. Kendi eşyanı benim odamda mı arıyorsun?" Gastel saçlarını karıştırdı ve hiçbir şey söylemeden odamdan çıktı. Şok içerisinde olduğum yerden gidişini izledim. Çok saçma şeyler oluyordu bugün. İç çektim ve dolaptan bir tane kot şort çıkarttım bir tane de salaş siyah bir kısa kollu üst çıkarttım ve giyindim. Çıkardığım kıyafetleri odamdaki kirli sepetine attım. Makyaj masasındaki siyah tokalardan bir tanesini alıp saçlarımı at kuyruğu şeklinde bağladım. Aynaya takıldı gözüm. Düşünmek istiyordum ama düşünmek beni daha fazla hırpalıyordu. Özellikle Astrin ve Gastel'i düşünmek beni mahvediyordu.. Aynaya baktım, kendime baktım, gözlerime baktım. Olanları kaldıramadığımı fark etmiştim, yüzüm çökmüştü.. Düşünmekten delirecek gibi hissediyordum bu dünyada daha ne kadar kötü bir şey başıma gelebilirdi ki? Üç vampir tarafından kaçırıldım, rehin tutuldum, değişik ve daha önce hissetmediğim bir sürü yeni duygular keşfettim, ihanete uğradım, sürümün yarısı bana ihanet edip kaçtı, yakında savaş geliyor ve ben herkesi korumak için plan yapmaya çalışıyordum. Beynim o kadar doluydu ki artık daha fazla düşünceyi kaldıramıyordum.. Aynaya bakıp tüm bunları düşünmeye dalmıştım ve dayanamayıp aynaya yumruk attığımı kapı açılana kadar fark etmemiştim. Aynaya ve elime baktım, yere dağılmış ayna parçalarına ve kanayan elime baktım.. Acısı o kadar da fazla değildi yada ben acı hissetmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu.. Kırık aynanın düşmemiş olan parçalarından kendime baktım, Gözlerim mavi renkte parlıyordu.. Nefesimi kontrol edemiyor, göğsüm hızlıca inip çıkıyordu. Kaşlarımı çattım ve yumruklarımı iyice sıktım. Camlar tenime daha çok battı ve elimden akan kanlar yere damlamaya başladı. Nefesim o anki öfkeme yenik düştü ve titremeye başladı. Aynanın yere düşmemiş kısımlarından kendime bakıyordum. Tenim solgun, gözlerim parlak maviydi ve.. Kulaklarım daha belirgindi, daha canlı görünüyordu. Dişlerim uzamıştı. Hafif bir hırıltı çıkarttım aynadaki yansımama. Artık her şey dayanılmaz bir noktaya gelmişti ve taşmış durumdaydı. Aynaya yaklaştım ve kendime öfke içinde baktım. Ardından kendi kendime mırıldanmaya başladım.. "Artık her şey değişmek üzere. Bize ihanet edenlerin sonu ölüm olacak. Ateş yakıldı, haber çoktan herkese ulaştı. Korkulması gerekenler kötüler değil, iyiler. Taraflar değişti.. İntikamın habercisi olan çanlar çalmaya başladı! Kendine dikkat et Virta bu savaşı başlatmakla hiç iyi yapmadın.. Yaktığın bu ateşte kendin yanacaksın ve bende bunu zevk ile izleyeceğim." Herkes telaş içerisinde bana bakıyor ve sakinleşmem için omzuma ve saçlarıma dokunuyorlardı. Ellerimi tutuyorlardı ama umurumda değildi.. Tek düşünebildiğim şey, İhanetin intikamı. Ya kötü tarafı seçecektim ya da iyi tarafı. Gelecek belirsizdi. "Ben, hiç bu kadar kapanık hissetmemiştim daha önce." |
0% |