@sarebilgen
|
Alarmlar çalmış ama ne Selda nede Defne alarmları duyamamıştı. Son kurduğu alarm çalmaya başladığında,Selda kıpırdandı kafasını kaldırıp saate baktı. Saatin yedi buçuk olduğunu gördüğünde
"Eyvah! Defne kuzum kalk hemen, geç kaldık." Diyerek defnenin yorganını kaldırdı. Defne büzülmüş yatarken halen uykunun verdiği sersemlik ile.
" Ne oldu Selda ya!, yorganı niye kaldırıyorsun, üşüdüm. Uykum var benim " diyerek yorganı üzerine geri aldı.
O sırada odaya giren görevli Melek hanım Defne ve Selda ya şöyle uzaktan bir süzdü.
"Kızlar kahvaltı bitmek üzere servislerin gelmesine 15 dk kaldı neredesiniz? Yoksa hasta mısın Defne?" diyerek yatakta yatan Defnenin başına elini koyduğunda Defne birden canlandı ve okul saatinin geldiğini idrak ederek yataktan fırladı..
"Yok Melek hanım ben iyiyim. Teşekkür ederim ilginizden dolayı ama gerçekten iyiyim. Gece biraz uyuyamadım. Şimdi hemen üzerimi değiştiriyorum."
Melek hanım tatlı kadındı. Çocuklara karşı anne gibi merhametliydi. Kızlar üzerlerini değiştirdi ve koşarak servise binerken melek hanım onları durdurdu. Yine annelik iç güdüsüyle kızlara tebessüm ederek elindeki poşeti onlara uzattı.
"Kızlarım kahvaltılıklarınızı almadan nereye bakalım?"
Kızların yüzünde gülücükler açtı. Melek hanım yine yapmıştı yapacağını, güzel kızlarının aç kalmasına gönlü müsaade etmemişti. Gidip yemekhaneden ekmek arası bir şeyler hazırlamış kızlara yetiştirmişti.Tamda ismi ile müsemma bir hanımefendiydi. Melek gibi.
Teşekkür eden Defne ve Selda poşeti alıp yerlerine geçmiştiler. Servis okula doğru yol almaya başladı. Defne servise yetişmek için acele etmiş, bu sabah o nadide kızıl saçlarını örememişti. Selda ise türbanın başına attığı gibi koşmuştu bahçeye. Serviste birbirlerine bakıp hallerine güldüler.
Servis okulun bahçesine girdiğinde Öğrenciler birbir inip sınıflarına giriyorlardı. Selda sınıfına girerken, Defne'ye el sallamayı unutmadı. Şuan İki arkadaşı ayıran tek şey sınıflarıydı. Ama seneye okullarında ayrılacak düşüncesi yer yer Defne yine hüzünlendiriyordu.
"Tamam canım alt tarafı okul değişikliği, sonuçta odalarımız bile aynı, o kadarda yalnız değilim" diye mırıldanarak sınıfına girdi.
İlk ders edebiyattı. Defnenin huzur bulduğu dersti. Kitaplar, yazarlar, eski yeni edebiyatçılar saatlerce konuşsa bıkmayacağı konulardı.Dersin sonuna doğru başını sırasına koydu. Gece uykusunu alamayınca öğretmeninin tatlı sesi kulaklarına ninni gibi gelmeye başladı.Sanki başı okşanıyordu.Dinlerken kendisini uykunun tatlı kollarına teslim etti.
'Yine her yer karanlıktı. Defne yürüyordu. Nereye gittiğini bilmeden yürüyordu. Ayağının takılmasıyla sendeledi. Neye takıldığını görmek için yere baktı. Her yer karanlıktı. Aradı ama ufak bir şey dahi göremedi. Başını tekrar kaldırdığında sağdan soldan insan seslerinin geldiğini işitti. Ağlayan, bağıran insan sesleri.Buna birde ara sıra ağlayarak kulakları tırmalayan bebek sesleri eşlik etti.
Yavaş yavaş yürüyen Defne titremeye başladı.Heyecanlandığımızda ya da kaygılandığımızda beynimizdeki amigdala bölgesi, tıpkı bir tehlike ile karşılaştığımızdakine benzer şekilde, stres-heyecan sistemi olarak da bilinen sempatik sinir sistemini etkinleştirir ve adrenalin salgılamaya başlar.Adrenalin salgılandığında vücutta kalp atım hızının artması, hızlı soluk alıp verme, terleme, titreme, el ve ayaklarda karıncalanma hissi gibi belirtiler ortaya çıkardı.Defnede şuan kendisini tehlikede hissediyordu.
Nereden geldiğini anlamadığı tren sesini duydu. Yürürken biranda durdu. Ufak ışık hüzmesinin ona doğru yaklaştığını fark etti. Şimdi ise ayakları hareket etmiyordu. Gitse gidemiyor, kaçsa kaçamıyordu. Ayakları yere çivilenmiş vaziyette bekledi. Elleriyle dur işaretleri yapmaya başladı. Işığın gittikçe büyüdüğünü ve etrafını aydınlattığın gördü.Etrafta insanlar yoktu.O zaman o kadar ses nereden geliyordu?
Tam o sırada trenden gelen ışıkla kendisinin rayların üzerinde olduğunu fark etti. Çığlık atmak istedi. Sesi çıkmadı. Korkusu sesinide alıp götürmüştü. Trenin çarpmasına elli metre kala Defne sıçrayarak sırasında uyandı.
Zilin çalmasıyla uyanan Defne'nin gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve üstelik titriyordu.Sağa sola baktığında sınıfta olduğunu farketti.Rüya aleminden dünyaya tekrar dönüş yaptı.Bunalmıştı o tren yine rüyalarındaydı. Kurtuldum sandıkça daha dibe batmak onu yoruyordu. Geçen hafta okul çıkışı her şey yine başa dönmüştü.
Köşeden okulu izleyen bir delikanlıyı gördüğünde tanıdık birini görür gibi olmuştu.İstemsiz o yöne doğru ilerlerken delikanlının kim olduğunu merak etti.Fakat karşıya geçemeden önüne gelen bir araba yüzünden bir daha o delikanlıyı göremedi.Karşıya geçti etrafı aradı ama yoktu işte.Yoksa beyni ona yeni oyunlar mı kuruyordu?O an başına büyük bir ağrı saplandı.Çantasını yere fırlatıp ellerini başının arasına alıp ovmaya başladı.Fayda etmiyordu.Uzaktan telaş ile gelen Selda'sı olmasaydı ağrısı hiç geçmeyecek gibiydi.Selda anlamıştı bir şeyler olduğunu ve koşup arkadaşına sarılmıştı.İşte o günden sonra tren yine rüyalarına davetsiz misafir olmuştu.
Nefes alamadığını hissetti.Sırasından kalkmayı denedi.Treni gördüğü için rüyasında olduğu gibi ayakları gitmiyordu,adeta gücü çekilmişti.Ayaklarını sürüyerek koridora çıktı.Merdivenlerden aşağıya inerken dikkatsizdi.Köşeyi dönerken karşıdan geleni göremedi.Bir anlık dalgınlık onu yakmıştı.Evet gerçekten yakmıştı!Eline dökülen kaynar sıvı ile çığlık atarak geriye doğru savruldu.
Ellini diğer avucunun içine alıp dizlerine kapandı. Çarpıştığı kişide şaşkındı.Öylece kalmış Defne'ye bakıyordu.Defne'nin az önce yaşadığı korkusu uçup gitmiş, yerini öfkeye bırakmıştı. Başını kaldırdı ve göz göze geldiği kişinin sınıf arkadaşı Orhan olduğunu görünce utandı.Orhan siyah saçları,uzun boyu ve şık giyimi ile birçok kızın peşinden koştuğu okulun yakışıklısı sınıfın astsolistiydi. Orhan elini uzattı:
''Özür dilerim.Fark edemedim seni Defne.Bir anda önüme fırladın.''
Defne başını kaldırdı .Orhan'ın ona elini uzattığını görünce kalbi hızla atmaya başladı.Neden kalbi bu kadar ritimsiz atıyordu?Yanlarından gelip geçenler ikisine bakarken ufak kalbinin içindeki sesleri ve aklından geçenleri işiteceklerini düşündü, korktu.Eli havada kalan Orhan'ın yüzüne bile bakmadan:
''Önemli değil geçer birazdan ''diyerek hızla köşeyi dönüp uzaklaştı.
''Buz alıp koysaydık,kızarıp şişer şimdi''diye Orhan arkasından bağırsa da Defne çoktan gitmiş onu duymamıştı.Tuhaf kız diyerek sınıfına geçti.
Defne soluk soluğa lavaboya geldiğinde ellinin yanmaya başladığını hissetti.Musluğu açtı ve elini soğuk suyun altına bıraktı.Aynada ki aksine baktı.Yüzü kızarmıştı. Kızıl saçlarına bileğinde taşıdığı yeşil tokası ile at kuyruğu yaptı. Yeşil tokası gözleri ile uyumlu en Nadide parçasıydı. At kuyruğu rahatlatmıştı Hemen yüzünü yıkadı. Ferahladı ve kalp atışları normale dönmüştü.Sıcaklık gitmiş yerini soğukluğa bırakmıştı.
Tüm gün sanki kendisi suçluymuş gibi Orhan'ın yüzüne bakamamıştı.Elini revirde sardırdı ve derslere odaklanmaya çalıştı. Son zil çaldığında okul sona erdi.Çantasını koluna takıp merdivenlerden indi ve bahçede Selda'yı bekledi.Güzel arkadaşı ona gülümseyerek yaklaşırken gözleri Defne'nin sol elinde ki sargı bezine kaydı.Arkadaşının aklında ki soruları ve gözlerindeki telaşı görebiliyordu.Defne olanları anlattı.Selda ise niye yanına gelmediği ve ona haber vermediği için kızgındı.
İki arkadaş servise bindiler.İkisi de sessizdi.Servisten inip yurdun önüne geldiklerinde Defne'nin gözlerinden yaşlar inci tanesi gibi tek tek boşandı.Üzüntülü bir hal aldı tüm vücudunu..Artık büyümüştü ama anıları büyümüyor onunla hep çocuk kalıyordu.
Gözlerini kapadı.Biranda gözlerinin önüne ilkokulda okul çıkışı yere düşüp ayağı kanayan kız çocuğu geldi.Nasılda annesi hemen koşup yetişmişti.Minik kızının ellerinden tutup kaldırmıştı.Dizlerini sirkeleyip kollarının arasına almış .Ben senin olmayan kanatlarınım sen iste seni her yere uçururum,yaralanan kanatlarını onarırım der gibi sarılmıştı.Her zaman yanında olacağım korkma kızım der gibi gözlerinin içine bakmıştı.
İşte o gün o kız ve annesinin her halini en ince ayrıntısına kadar incelemişti Defne. Küçüklüğünden beridir bir yeri kanasa yaralansa sessizce ağlar o sahneyi gözlerinde canlandırırdı. Sanki o kız kendisiydi ve birazdan annesi gelecek öpüp koklayacak her şey geçecekti.Ama olmuyordu.Okuldaysa okul görevlisi,yuttaysa Melek öğretmeni gelir sarardı yarasını.Tabi birde gönülparesi Selda'sı vardı.Dert ortağıydı onun. Ne annesi geliyor.Nede yaraları iyileşiyordu.Sadece alışıyordu.Yaraya,acıya,kimsesizliğe...
Gözlerini açtığında Selda'ya baktı: ''Sormayacak mısın? ''dedi Selda başının olumsuz anlamda salladı ve
''Kalbini bilen lisanını anlar çiçeğim,fazla kelam harflere zulümdür.''diyerek arkadaşının koluna girdi. Birlikte binanın önüne geldiklerinde yurdun tabelasına bir kez daha baktılar.Onlara hem yurt hem yuva olan bu koca tabelaya. ''ÇİÇEK YETİŞTİRME YURDU” |
0% |