@sarezgi
|
Gözlerini hafifçe kapadı, derin bir nefes aldı. Kalbinin ritmi, odanın sessizliğinde yankılanan tek sesti. Yüzünü pencereye çevirdiğinde, dışarıdaki yağmurun cama düşen ince damlaları, içindeki fırtınayı yansıtıyordu sanki. Yağmurun serinliği, ruhunun derinliklerindeki yalnızlığı hafifletmeye yetmiyordu. İçinde, dile gelmeyen kelimelerden oluşan bir yük vardı; her bir damla, o kelimeleri hafifçe yüzeye çıkarıyor ama dile dökemiyordu. Elleri titreyerek boşluğa uzandı; sanki birini tutacak, ona yaslanacakmış gibi… Ancak etrafında sadece boşluk vardı. Sessizlik, ağır bir battaniye gibi üzerine çöktü, ama bu sessizlik, içinde büyüttüğü tüm hislerin ağırlığını daha da artırıyordu. "Efe, özür dilerim" Dedim sesim telefonda yankılanıyordu. Bir an sustum, derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım. İçimde fırtınalar koparken, sesimdeki titremeyi bastırmaya çalıştım. "Özür... Ne kadar da kolay bir kelime," dedi sonunda, sesi alçak ama keskin. "Sanki o tek kelime, kalbimde açtığın yaraları kapatacakmış gibi. Ama bilmeni isterim, bazı yaralar sadece kapanmak için değil, hatırlanmak için açılır. Ve senin bıraktığın iz, zamanla silinmeyecek kadar derin." ✧・゚: *✧・゚:* Aradan geçen onca günlerin sonunda bugün Sevim'in anne ve babası boşanacaktı. Sevim'e moral olmak amaçlı sabah erkenden hazırlanıp Sevimlere gitmiştim. Annesi avukatı ile telefonda konuşurken Sevim odasında sessizce ağlıyordu. Babası, Sevim'e karşı kötü biri değildi. Ama annesini aldatmıştı. Yavaş ve sakin adımlarla yatağında oturup sessizce ağlayan Sevim'in yanına gittim. Kafasını omzuma yasladığımda Sevim'in ağlaması daha da hiddetlenmişti. "Sevim, ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama kendini yıpratma. İstediğin zaman annen ve babanla görüşebileceksin zaten. Hem sen reşitsin birini seçme zorunluluğun yok." "Sare, eve geldiğinde annen veya babanın aynı evde olmadığını görmek bile benim için kadar zor ki" İkimizde sessizce beklerken Zeliha abla gitmeleri gerektiğini ve kendisinin aşağıda arabada bekleyeceğini söylemişti. Sevimle onların evlerinin kapısının önünde vedalaştıktan sonra eve gideceğim sırada Efelerin evinin kapısı açılmıştı. Merdivenden attığım adımı geri çekip kapının önünde bana gülümseyerek bakan Efe'ye çevirdim. "Sare, müsaitsen içeri gelir misin?" "Müsaitim ama" "Lütfen seninle vakit geçirmek gibi bir lüksüm varken bana "ama" larla bahane bulma" Gözlerim onun gözlerine kilitlendiği an, dünya durmuş gibiydi. O kadar derin, o kadar yoğun bakıyordu ki, ne söyleyeceğimi unuttum. Sanki gözleriyle ruhumun en gizli köşelerine bakıyordu, beni kelimelerle ifade edilemeyen bir şekilde anlıyordu. Gözlerinde bir sıcaklık, bir hüzün vardı. Bir şey söylemek istedim, ama o bakışlar beni tamamen esir almıştı. Her bakışında bir şeyler anlatıyordu. Sanki geçmişte hiç konuşamadığımız her şeyi gözleriyle söylüyordu. Bir an için yalnızca ikimiz vardık, tüm dünya uzak bir yankı gibi silikleşti. Gözlerindeki derinlik beni içine çekiyordu, ondan kaçmak imkânsızdı. Beni hem savunmasız hem de güvende hissettiren bir bakıştı bu. "Sare, içeri gelecek misin" Kafamı aşağı yukarı onaylar bir biçimde sallayıp içeri girdim. Evde kimse yokmuş gibi sessizdi. Belki de gerçekten kimse yoktu. Çünkü Sevil teyze bazen İhsan amcanın şirketine ziyarete giderdi. Sanırım bugün de o günlerden biriydi. "Efe, evde tek misin?" "Sare lütfen evde yalnız kalacağımız için korktuğunu söyleme" Efe şaşkın gözlerle bana bakarken benim de çok farkım yoktu. "Efe, ben öyle bir anlamda söylemedim. Sadece" Sustum. Öyle anlamasını istemiyordum ama bunu açıklayacak herhangi bir açıklamamda yoktu. |
0% |