25. Bölüm

21. Bölüm

Farah Sarsılmaz
sarsfarah_

İlk iki sorusundan sıyrılmayı başarırken sonuncusunda kalakaldım.“Unutmuş muydun, beni ?”

Bunun yanıtını vermek, hiç kolay değildi ve Cihan da beni zorlamaktan vazgeçmiyordu. Yıllar önce, onu çaresizce unutmaya çalışırken, hayatıma Anıl girmişti. Birini, karşılıksız bir aşkla sevdiğimi anladı ama hiçbir zaman bunu kınamadı aksine her zaman yanımda olup destek çıktı, bana. Altı ay geçtikten sonra hiç ummadığım bir anda bana açılıp sevdiğini itiraf etmişti. Hatta o gün ne dediğini çok net hatırlıyordum. “Kalbinin başka biri için attığını biliyorum, görüyorum ama… Onu zamanla unutup beni seveceğini inanıyorum. Sabırla, o günü bekleyeceğim.”

Bir yıl içinde elinden gelen her şeyi yapıp sonunda evlenme teklifi ettiğinde hayır diyememiştim. Açıkçası, benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu, bunu kaybetmek istemedim. Ailemin, çevremin ve Leyla’nın tüm uyarılarına rağmen hiçbirini dinlemedim. Gelinliksiz, sade bir nikah ve iki yabancının şahitliği eşliğinde evlendik. İlk günler güllük gülistanlıkken sonra bocalamaya başladık. Sadece manevi değil, maddi açıdan da zorluk çekiyorduk. Aradan koca iki yıl geçti. Belki kadın ve erkek olarak birbirimizin ihtiyacını karşıladık ama en büyük boşluğu hiç dolduramadık. Aramızda, aşk ve tutkuya dair hiçbir şey olmadı. Onun bana karşı duyduğu sevgi de ikimize yetmeyince zamanla tükendi. Bizimki, acele karar verilmiş bir evlilikti ve ne onun hayalinde ki gibi oldu, ne de benim. Sonunda ise patlak verdik. Şirkette, onu sekreteriyle gördükten sonra dünyam başıma yıkılmıştı ama o günün üstüne yaşadıklarım okların yönünü tamamen değiştirdi. Evliliğimizin bitmesinde, tek taraflı bir suçlu yoktu. Anıl, beni fiziksel olarak aldattı ama benimde onunla olduğum her an aklımda ve kalbimde başka biri vardı.
Cihan ile otelde göz göze geldiğim de bunu anladım ama gerçek şu ki ;Onu, artık unuttuğumu söylerken, sadece kendimi kandırıyormuşum. Hiç haberi olmadan, tüm hayatım olmuştu.

“Gazel ?”
Cihan’ın gür sesiyle irkilerken, kafamı dışardan çevirip ona döndüm. “Bir şey demeyecek misin ?” diye sordu, sabırsızca.

Boğazımı temizledim. “Şu an da bunu konuşmak istemiyorum!”

Anıl ile kötü ayrılmış olsak da, benim için yaptığı güzel şeyler vardı ve anılarımıza saygı duyuyordum. Cihan’ı kafamdan silip attığıma inandığı için benimle evlenmişti. Bu yüzden, önce ona gerçeği itiraf edip özür dilemem gerekiyordu. “Bana biraz izin ver!” dedim sinirlenerek. Buna ihtiyacım vardı, onu bir yalanla geçiştirmek istemiyordum. “En azından bir süre.”

Bir an duraksadı sonra kafasını hafifçe salladı. “Öyle istiyorsan, tamam ama haberin olsun bundan kaçışının hiçbir yolu yok!” diyerek, teklifimi kabul etti. Elini başından geçirip “Doğrusu, imkansız!" diye, araya girdi. "Çünkü senin yerin, yedi yirmi dört benim yanım zaten”
Az önce ki sinirim azalırken, tebessümüme engel olamadım. Ondan böyle şeyler duymak hayalimin ötesindeydi, kalbim titriyordu. Bunu gizlemeye çalışarak, kaşlarımı kaldırdım. “Benim sağım solum belli olmaz, bir bakmışsın yokum!” dedim imalı imalı. Ufak bir cezayı hak etmişti. “Unuttun mu ?”
Düşen suratıyla bunu başardığımı anladım. Gözlerini sinirle yumup “Ya sabır!” dedi, başını diğer tarafa çevirdi. “Sen, ne dediğini bilmiyorsun!"

Öfkelenmişti.

Oyunuma devam ettim. “Ne münasebet, canım!” dedim, ciddi bir şekilde durmaya çalışarak. "Gayet de farkındayım." Yanaklarımın içini ısırıyordum, artık. Aniden bana dönüp yüzümü kavradı, ben ne olduğunu anlamadan dudaklarımı sertçe öpüp geri çekildi. “Bir daha o güzel ağzından gitmek lafı çıkmayacak!” dedi, tepesi atmış bir şekilde. Alnını alnıma yaslarken, tehditkar bir sesle mırıldandı. “Tamam mı, güzelim ?”

O istese bile ondan gidemezdim artık ama bunun ihtimali bile Cihan’ı çıldırtmaya yetmişti. Birbirimize alışıyorduk, sanırım. Bunun için sevinirken daha fazla kendimi tutamadım, keyifli bir kahkaha attım. Gözlerini kısıp “Bir de utanmadan gülüyor musun ?” diye sorunca, yanağına ufak bir buse kondurdum. “Sakin ol, kaptan!” dedim sırıtarak. “Gemi batmadığı sürece benden öyle kolay kolay kurtulamazsın!”

Uzun uzun baktı, çatmış olduğu kaşları düz bir çizgi haline gelirken ağır ağır kafasını salladı. “Geminin batmasına izin vermeyeceğim ama olur da engellemeyecek kadar zayıf düşersem seni tek başına bırakmam, beraber batarız"

Yutkundum. Sözlerinde son derece ciddi ve samimi görünüyordu. Peki, niye içim garip bir huzursuzlukla doldu ? Anlam veremedim.

”Cih-“

Aniden sözümü keserek, parmağını dudaklarıma bastırdı. “Şşşş!” İç çekip "Sinirim daha geçmedi!” dedi, yüzümü öpmeye başladı.

Onu göğsünden itmeye çalıştım, hemen. Kendimi biraz kurtardığımda "Arabanın içinde, bir yolun kenarında duruyoruz!" diye kızdım.

Omuz silkti, Cihan. "Dışardan içerisi görünmüyor ayrıca öyle olsaydı da umurumda değil."

Yine, yaklaşmaya başladı. Hemen elimi kaldırdım, "Arkadaşların beklemiyor muydu ?" dedim bir umutla.

Beni duymamazlıktan gelip, çapkınca sırıttı. Çırpınmam ona komik gelmişti. "Ah, güzelim!" diye iç geçirdi, baş parmağıyla yanağımı okşadı. "Beni hiç tanımıyorsun." Kahvelerini dudaklarıma dikip , hınzır bir bakış attı. “Cezanı çekmeden hiçbir yere gitmiyoruz."

Kararından vazgeçecek gibi görünmüyordu. Madem öyle, tamam. Ne kadar erken istediğini verirsem o kadar çabuk cezam biterdi. Düşüncelerimi bir kenara atıp ona odaklandım. Kabul ettiğimi görünce, sırıtışı daha da genişledi. Hiç beklemeden, kaldığı yerden devam etti. Biran sonra, elini indirip tam sol göğsümün üstüne koydu. Bu hareketiyle kalbim duracak kadar hızlanırken “Son sorunun yanıtını boşversene” dedi, rahatlamış bir sesle. “Şu ana bakıyorum.” Fazla uzaklaşmadan geri çekilip gözlerimin içine baktı. Kahvelerinde kendi yansımamı gördüm. “Her şeyinle, bana ait değil misin ?” diye sordu, bundan emin gibiydi.

Öyle miydi, sahi ? Onca yaşananlara rağmen, hemde. Kabul etmesi, zordu ama evet ama Cihan hücrelerime kadar sızmıştı. Kirpiklerimi kırpıştırdım, bakışlarımı kaçırdığımda elini saçlarımda buldum. Yüzümden çekip, kulağımın arkasına itti. Bir adım daha yaklaştı. Nefesini boynumda hissediyordum, artık. Boğuk bir sesle, kendi sorusunu yanıtladı. “Aitsin, Gazel!”
Sırtımdan boylu boyunca bir ürperti geçerken, ona döndüm. “Peki, senin Cihan...” dedim, kendimi zorlayıp. "Ne kadarın da, sadece ben varım ?"

Duraksadı. Kafasını kaldırıp, çenesini omzuma yasladı. "Senin yanında olmamın tek sebebi kızımız değil" dedi, hiç tereddüt etmeden. Derin bir nefes aldı. "Belki, çok geç fark ettim ama sizin evinizde fotoğrafını gördüğüm o an, benim miladımdı."

Karnıma dokundu, sonra. "Onun var oluşu ise bizim miladımızın başlangıcıydı, Gazel.”

İnanamakta zorluk çekiyordum.

Bir rüyadaydım sanki, ağzım kulaklarıma varırken dayanamayıp kollarımı beline sardım. Başımı boynuna gömüp "Anladım!" diye mırıldandım, titrek bir sesle.

İtiraz etti. "Hayır, anlamadın."

Afallarken "Beni büyük bir boşlukta bırakıp gittiğin için hala seni affetmedim, tıpkı sana inanmadığım için beni affetmediğin gibi!" dedi. "Ama bundan sonra sensiz bir saniye bile nefes alamayacağımı da bil!"

Gözlerim doldu. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. O görmese de başımı hızla salladım. "Tamam." Gitmek sözünü bir daha kullanmayacaktım.

Uzun bir sessizlikten sonra "Aferin!" deyip omzuma dudaklarını bastırdı. Rahatsızca yerinden kıpırdanırken, boşta kalan eliyle arabanın bir tane düğmesine bastı. Biranda oturduğum koltuk arkaya doğru gidince panik yaptım. “Cihan!” diye bağırıp, onu sımsıkı tuttum.“Ne oluyor ?"

Elini düğmeden çekti, daha rahat bir pozisyon alırken üstüme eğildi “Bir şey yok, sadece…” dedi, soluklanıp beni dehşete düşüren son sözünü söyledi.
Canım, şu an seni sevmek istedi.”

*******

Mert, kesin birgün elimde kalıcaktı, en güzel anlarda arayıp bölmede üstüne yoktu. Bir küfür savurup, sinirle açtım telefonu. ”Efendim!”
Rahatlamış bir sesle “Sonunda, Cihan!” dedi sonra biranda bağırmaya başladı. ”Biz burda ağaç olduk, nerde kaldınız ?”
Kulaklarım zonkladı, telefonu kendimden uzaklaştırırken kafamı Gazel’in boynundan hafifçe kaldırdım. Sinirli halime bakıyor, gülmemek için kızarmış dudaklarını ısırıyordu.
“Alo!”

”Alo, Cihan orda mısın ?” diye Mert, tekrar seslenince Gazel ensemdeki ellerini çözüp telefonu işaret etti.

”Konuşsana!” dedi sessizce.
Ağzımı açtım, tam konuşacakken “Bir dakika!” diye, araya girdi Mert. “Senin yanında kim var ?”

Sesinde büyük bir şaşkınlık vardı. “Ne yapacaksın ?” dedim merakla.

Tehdit etti, beni. ”Eğer, Gazel’i aldatıyorsan karşında beni bulursun!” Kaşlarım havalanırken, Mert’in konuşmasını duyan karşımda ki kadının dudakları kıvrıldı.

Bundan, memnun kalmış gibiydi. Sonunda “Canıma mı susadım, oğlum!” dedim sahte bir korkuyla. “Kes, saçmalamayı!” Gazel'in dağılmış saçlarına baktım. Düzeltirken, muzipçe güldüm.

”Beş dakikaya, geliyoruz!” diyerek, bir şey demesine müsaade etmeden telefonu Mert’in suratına kapattım. Yeşilleri irileşirken, koluma bir tane geçirdi, Gazel. “Niye çocuğun suratına, pat diye telefonunu kapattın ? Ayıp değil mi ?”

Başımı iki yana salladım. “Anımızı bölmeyecekti!” dedim umursamazca sonra gözlerimi kıstım. “Siz ikiniz hayırdır, bana karşı birlik olup ne yapmaya çalışıyorsunuz ?”

Yerinde doğrulup “Savaş açıyoruz!” diye sinirle söylendi, üstünü başını düzeltmeye başladı. “Daha fazla insanları bekletmeyelim.”

Haklıydı. Onunla, hesapladığımın dışında fazla bir süre uğraşmıştım ve geç kalmıştık. Uzatmadan, arabayı çalıştırdım.

On dakika sonra istediğimiz mekana gelirken yolculuk boyunca Gazel huysuzluk çıkarmıştı.

"Ayarsız adamın, tekisin!"

"Ulu orta yerde yapılmayacak şeyler var!" deyip durmuştu.

Bu süre boyunca ona karşı yaptığım tek şey, ıslık çalmaktı. Bana daha da sinirlenirken, araba durur durmaz hiç durmadan aşağı inmişti. Karnı burnunda olmasına rağmen olabildiğince hızlı davrandı. Peşinden giderken "Yavaş yürü!" diye bağırdım. "Hamile olduğunu unuttun mu ?"

Durup, bir hışımla bana döndü. "Şimdi mi aklına geldi ?" dedi, kaşlarını çattı. "Arabadayken, aklın neredeydi ?"

"Sendeydi" dedim, göz kırparken.

Afalladı.

Bundan faydalanıp, birkaç adımda yanına varırken bir elini beline diğerini karnına koymuştu. Şaşkınlıktan, aralanan ağzına bakıp "Kapat, yoksa sinek girecek!" dedim, keyifli bir sesle.

Ters ters baktı sonra burnunu havaya kaldırıp alayla sırıttı. "Birinden iyidirler, kesin!" İma ettiği şeyle, suratım bozulurken kolundan hafifçe tuttum. "Dua et, şimdi gitmemiz gerekiyor yoksa sana ne yapacağımı çok iyi bilirdim!" dedim dişlerimin arasından, onu diğer tarafa yönlendirdim.

Elini sallayıp, homurdandı. "Çok korktum!"

Sessiz kaldım. Gazel unutuyordu ama çocuklarla görüştükten sonra ki son durağımız, evimizdi. Şimdilik benden kurtulduğuna inanıp, sevinebilirdi. Akşam olsun, az önce dediği şey için onu pişman edecektim.

"Geldiler!" diye bağıran bir ses duyunca, o tarafa döndük. Derin'di. Ona karşı hala sinirli olsam da, burda olması Gazel için iyi olabilirdi. Üstelik, onunla plan yapmıştık. Mert ve Tarık ile bir masa etrafında oturmuş, otuz iki diş gülerek bize bakıyordu. Yanlarına vardığımızda, üçü de ayaklandı.

Tarık "Hoşgeldiniz!" dedi, bana sarılırken. Gazel'e baş selamı verdi. "Eyvallah!"

Mert, Derin'in önünden hızla geçip Gazel'e koştu. "Yeğenimin biricik annesi!" diyerek, onu coşkuyla karşıladı.

Sitem etti, Gazel. "Bir ismim var, Mert!"

"Evet" diye onayladı. Geri çekilip, sinsice bana baktı. "Yenge!"

Kafasına bir tane yapıştırdım. Onu hemen Gazel'den uzaklaştırıp kulağına yaklaştım."Ölmek istiyorsan, biraz daha böyle konuşmaya devam et!" diye uyardım, sertçe.

Tüm sürprizi mahvedecekti. İki elini teslim olurcasına kaldırdı. "Tamam." Ağzına fermuar çekip "Susuyorum!" dedi.

Yerime geçerken, Derin ve Gazel de kucaklaşıyordu. Masanın üstünde duran yemeklere baktım. Hepsi, lezzetli görünüyordu, İştahım kabarırken, ağzım sulandı. Kısır, zeytinyağlı yaprak sarma, ıslak kek, patates salatası ve peynirli börek duruyordu. İçecek olarak da; büyük bir termuzda çay ve taze sıkılmış meyve suyu vardı. Gazel için, özellikle istemiştim. Abur cuburları unutmamak gerek. Ama en önemli şey, büyük bir plastik bardak da duran soğuk kahveydi.

Gazel, yanıma otururken gözlerini yiyeceklere dikmişti. Mert ve Derin'de karşımıza geçti, Tarık sağım da kalıyordu.

"Demek, bebeğin cinsiyetini öğrendiniz ?" diye atıldı, Mert. Tarık'a imayla baktı. "Dört gözle duymayı bekliyoruz!"

" Evet!" dedi Tarık, onu onaylayıp. "Bir iddiaya girmiştik de."

"Neyine ?" diye sordu, Derin.

Mert, yanıtladı. "Kazanan, araba alıcak!"

"Yuh!" dedi Gazel, "Abartmış olabilir misiniz ?"

Ona dönüp "Az bile, benim çocuğumun üstüne iddiaya giriyorlar!" dedim, kızıma dememek için son anda kendimi frenledim.

Gözlerini devirdi, Gazel. "O halde...kim neyi düşündü ?" diye sordu, merak ederek.

Tarık, "Tercihimi, kızdan yana kullanıyorum" dediğinde, Mert'e de erkek kalmıştı. İddiayı kazanan kişi, belliydi ve kızım daha doğmadan bir arabanın sahibi olmuştu.

"Cihan!" diye mırıldandı, Gazel. Bana bakarken, heyecanlı heyecanlı sordu. "Söyleyelim mi ?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır!" Birazdan, ona yapacağım teklifle herkes öğrenecekti. "Önce bir şeyler yiyelim"

Bir dakika düşündükten sonra "Peki" diyerek, kabul etti. Masanın kenarında ki büyük beyaz tabaktan alıp, her şeyden biraz biraz koyup Gazel'in önüne bıraktım. Ona özel içeceğini bardağı doldururken "Bir kola, alabilir miyim ?" dedi sessizce.

Kabul etmedim, elimdekini önüne bırakıp "Bu, senin!" dedim. Yüzünü astı. "Ama..." diye itiraz edecekken, "Senin için, özel olarak istedi!" dedi Tarık, araya girip. Ona döndüğümde, halime bakıp alttan alttan gülüyordu. Destek almak istercesine diğerlerine de sordu. "Değil mi, arkadaşlar?"

"Tabi ki!" diye haykırdı, Mert. "Kesin emri vardı."

İkisi bir olmuş ayarımla oynuyordu ve başarıyordular. "Susacak mısınız, artık ?" dedim sinirlenerek. "Dayak yemenin sınırında dolaşıyorsunuz!"

"Haklı!" diye bir ses yükseldi, yanı başımdan. "Neyse, içeyim bari de kimse dayak yemesin!" Alaycı konuşan, Gazel'den başkası değildi. O da, onlara katılıp bana karşı cephe almıştı.

Saf almayan, tek kişi kalmıştı. Derin'e baktım. İki elini masada birleştirmiş içten bir tebessümle bizi izliyordu.

Göz göze geldiğimiz an, ne demek istediğimi anladı. "Birileri hatalarını bu şekilde telafi edebileceğini sanıyor" dedi iğneleyici bir tonda, ortam biranda buz kesildi. "Ama, o kadar kolay değil."

Tarık ve Mert şok geçirip ona dönerken, Gazel'in bardağı tutan elleri titremeye başladı.

"Ne diyorsun, sen ?" diye hiddetlendim, Derin'e. "Kendine gel!"

Umursamaz bir tavırla yerinde doğruldu. Gazel'i gösterip geçmişe yönelik konuştu. "Ona zamanında inanmadığın için vicdan azabı çekiyorsun ve bu ilgili adam ayakları da bunun için."

Acımasızca sarf ettiği sözlerin karşısında hüsrana uğrarken "Derin..." diye mırıldandı Gazel, şaşkın bakışları arasında. "Ne oluyor ?"

"Gözlerini açmaya çalıyorum" dedi, kendini açıklayarak. Parmağıyla beni gösterdi. "Bu adamla nasıl tanıştığını hatırlıyor musun ?"

Doğru zaman gelmişti. Ayağa fırlayıp " Yeter!" diye bağırdım. "Gidiyoruz!"

Gazel, büyük bir afallamışlıkla yerinden kalkarken masanın üstünde duran soğuk kahveyi elime aldım. Tarık kolumdan "Bir sakin olun!" deyip çekiştirdiğinde ayaklarım masaya takıldı ve yarısı Gazel'in üstüne döküldü.

"Ne oluyor ya!" diye isyan etti, Mert. "Hiçbir şey anlamadım."

İstediğim şey sonunda, olmuştu. Gazel, başını mahvolan elbisesinden kaldırıp benim ve Derin'e tuhaf tuhaf bakınca, elinden tutup az öteye götürdüm. Karşısına geçerek "Hatamı, nasıl telafi edebilirim ?" diye sordum, yumuşak bir sesle. Heyecanla o günü hatırlamasını bekledim.

Uzun bir duraksamadan sonra, gülümseyip başını önüne eğdi. Sonunda, anlamıştı. " Kalbimin bir sahibi yok deyin."

Repliğe devam ettim. "Üzgünüm, küçük hanım ama..."

Çenesinden tutup hayran olduğum yeşillerine baktım. Dolu doluydu. "İki sahibi var..." dedim, içtenlikle. Bizi merakla izleyenlere göz ucuyla baktım.

"Biri kızım..."

Tekrar ona dönüp bir elimi cebime attım. Gittiği günden beri sahibini bekleyen tektaş yüzüğü çıkarırken önünde diz çöktüm.

"Diğeri, eğer teklifimi kabul ederse....Karım"

Son kelimeden sonra gözlerinde biriken yaşlar durmadan akmaya başladı.

 

 

Bölüm sonu...

Oylama, yorum ve takip etmeden geçmeyin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 





 


 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 



 

 

 


 


 

 

 

 

 

Bölüm : 18.05.2025 15:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...