12. Bölüm

Çelişki

Farah Sarsılmaz
sarsfarah_

Şaşkına dönmüştüm.

Ünlü iş adamı, Cihan Batur'un uğruna karakolluk olduğu kız kim ?

Haber başlığını tekrar tekrar okudum. Dün, onun ne kadar perişan olduğunu duyunca birde üzülmüştüm. Adam mekanlarda eğlenip gününü gün ediyordu. Sinirle telefonu kapatıp, koltuğa fırlattım. Hayatına devam etmesini isteyen bendim, bundan rahatsız olmamam gerekiyordu.

​​​​​​​​​​​​Ama, olmuştum.

Sıkıntıyla iç geçirip ayağa kalktım. Odama geçip hazırlanmaya başladım. Bu akşam, Bayan Tricia’nin yemek davetine katılacaktım. Gabriel, bir ay önce gittiği Brezilya' dan bugün dönüyordu ve onun şerefine annesi plan yapmıştı. Beni de aralarında görmek istediğini söylediğinde, başta reddetsem de ısrarı üzerine kabul etmiştim. Değişiklik ikimize de iyi gelebilirdi.

Elim boş gitmek, hoş olmazdı. Neyi sevip sevmediklerini bilmediğim için, ona sormuştum. Fırında Sütlaç isteyince, sevindim çünkü güzel yapmayı başardığım nadir tatlılardan biriydi. Sabah erkenden kalkıp, yedi adet yapmıştım. Üstü baya kızarmış ve nefis görünüyordu, umarım tadı da öyledir.

Dışı beyaz renkli olan Gardırobumu açıp içindekilerine bakarken gözüme kestirdiğim yeşil elbiseyi aldım. Straplez, yarım kollu ve uzunluğu diz kapağımın altına geliyordu. Alırken bir beden büyük almıştım ve uzun bir süre geçmemesine rağmen, artan vücüt hatlarım yüzünden dar olmuş, göbeğimi iyice ortaya çıkarıyordu.
Üzerime geçirip, aynanın karşısına geçtim. Uzun, açık kahverengi dalgalı saçlarımı arkadan tokayla tutturup topuz yaptıktan sonra, kenardan birkaç bukle çıkartmıştım. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra, şeftali rengi rujumla da tamamlamıştım. Kot ceketimi giyip çıktım. Abartmaya gerek yoktu, alt tarafı bir yemekti. Mutfağa geçip, altı tane sütlacı büyük bir tepsiye alıp üstünü örttüm. Kapının önüne taşıdıktan sonra dolabın üstüne koyup telefonumu ve anahtarı cebime koyduktan sonra, evden çıktım.

Bayan Tricia’nın evi birkaç adım uzaklık da kalıyordu. Dikkatli bir şekilde önüme bakıp kapısına gelince ayağımla vurdum. Hemen açınca “Hazel ?” dedi Bayan Trica, gülerek. Aylardır tanışmamıza rağmen ismimi doğru telaffuz edemiyordu.

”Üzgünüm” dedim, elimdekileri gösterirken."Ayağımla vurmak zorunda kaldım.”

Mahçup tavrım karşında başını iki yana salladı. “Problem değil, lütfen içeri gir!”

Kenara çekildiğinde tebessüm ettim. “Teşekkür ederim."

Mutfağa geçtiğimizde, tepsiyi tezgaha bırakırken gözlerime inanamadım. Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken, ona döndüm.

”Bayan Tricia ?” dedim. “Daha önce hiç Türkiye’ye gelmediğinizi söylemiştin ama burda ki birçok yemek bizim mutfaktan.”

Zeytinyağlı Sarma, Hünkar Beğendi, mercimek çorbası ve ıspanaklı börek vardı. Onun dışında da buraya özgü ceviche ve rocoto relleno vardı.

Bocaladı, önce. Eli ayağına dolaşırken gözlerinin kırpıştırıp “Gabriel’in merak ettikleri lezzetler vardı, onu denedim” dedi, hemen. Sonra “Senin de aç kalmanı istemedim” diye devam etti.

İnanmadım. “Keşke bu kadar zahmete girmeseydiniz!” dedim, bozuntuya vermeyerek. "Yok canım, hepsini severek yaptım” deyip arkasını döndü. Salona giderken guruldayan karnımla Bayan Trica, şen bir kahkaha attı. " Birileri çok acıkmış.”

Utanarak, bakışlarımı kaçırdım. Elimi karnıma atıp “Hep senin yüzünden” diye mırıldandım, koltuğa otururken.

Yanıma gelip, elini omzuma koydu Bayan Trica. “Hey, bu çok normal” dedi anlayışla. “İstersen sana hemen bir tabak getireyim!"

"Yok, ayıp olur!" diye karşı çıktım. Gabriel gelmemişti. Başımı kaldırıp ona baktığımda uzaklara daldığını gördüm. Sanırım bir şeyi hatırlatmıştım. Onunla ilgili bildiğim tek şey; siyah kır saçlı, koyu kahverengi gözlü, ellili yaşlarda, boşanmış ve Gabriel’in oğlu olduğuydu. Hakkında başka şeyleri merak etsemde sormamıştım, karşılığında bir bilgi de o alacaktı. O ise, sadece hangi ülkeden geldiğimi ve bebeğimin babasının onu kabul etmediğini biliyordu. İkimizin de sırları vardı ama onları yok sayıp devam etmek daha kolayımıza geliyordu.

Aniden irkilip karnıma baktı, Bayan Trica. “Ne kadar kaldı ?” diye sordu, sakince.

Hafifçe gülümsedim. “İki aydan az.” Ona kavuşacağım günü iple çekerken, içim içime sığmıyordu. Bana bu yolda arkadaşlık yapacaktı ve bende ona anne hem de baba olacaktım, bunu başarabilirdim.

Kafasını ağır ağır sallarken “Zor olacak” dedi sessizce, bu konu da tecrübe edinmiş gibiydi.

Biliyordum.

Zor bir süreç beni bekliyordu. Yaptığım hesaplamalara göre doğumundan birkaç ay sonra param bitecekti. İşte o zaman iş bulmak ve çalışmak zorunda kalıcaktım. Birinden bir süre borç alsam da kalıcı çözüm olmayacaktı. Çocuğuma iyi bir hayat sunamayacağım gerçeği, zihnimde belirince omuzlarım sarsıldı. Az önceki iştahım kaçmış, suratım düşmüştü.

“Yapma, Hazel” dedi Bayan Trica, üzgün bir sesle. Elini omzuma koydu. “Sana inanıyorum, bunu başarabilirsin!”

Kafamı çevirip ona baktım. “Sahi mi ?” diye sordum, dudaklarım titrerken.

Hiç tereddüt etmeden, başıyla onayladı. ”Evet.”

Kendimi tutamayıp ona sarıldım. “Çok teşekkür ederim.” Birinin bile bana inandığını duymak, cesaretimi arttırmaya yetti.

Hiç bir şey demedi, sadece karşılık verdi.
Annemi ne kadar özlediğimi o an fark ettim. Karşısına çıkacak yüzüm yoktu ama şu an da yanımda olması için her şeyimi verirdim. Geri çekildiğimde “Gabriel gelene kadar bana biraz hayat hikayenden bahseder misin ?” dedi, sohbet açmak ister gibi bir hali vardı. Tereddüt de kaldım. Bunu görünce “İsim vermek zorunda değilsin “ diye belirtti.

O zaman olabilirdi. İçimi, beni hiç tanımayan birine dökmek bir nebze olsa da rahatlatabilirdi. “Ama sonra siz de bir şeyler anlatacaksınız” dedim, şart koşarak.

“Peki” diye kabul etti, gülerek.

Anıl ile ilgili ilk kısımları geçerek “Bir zamanlar, evliydim” dedim, alçak bir sesle. Ona bakmasam da şaşırdığını hissettim. " İlk başta her şey inanmayacağım kadar güzel gidiyordu sonra bir şeyler değişti, aniden.”

O günden altı ay önce zaten aramıza soğukluk girmeye başlamıştı ama ne ben ne de Anıl bunu dile getiremedik. Evlenmek için, girdiğimiz mücadelenin boşa çıkacağı gerçeği ikimizi de mutsuz bir evliliği sürdürmeye itmişti. Ellerime bakıp, alayla güldüm. “Aldatıldığımı öğrendiğim gün gidecek bir kapım yoktu.”

Duraksayıp “Kendimi en yakın otele attığımda kaza eseri onunla tanıştım” diye devam ettim. Aklıma, o gün şişeyi kafasına geçirdiğim gelince kendime engel olamadım, sırıttım.

Bayan Tricia’ya döndüm. ”Sonra, onu tersledim ve yerine geçti ama tüm gece gözünü de üstümden ayırmadı.”

Bunun nedenini çok sonradan öğrenmiştim.
Beni tanıdığı için yanıma gelip yardım etmek istemişti.

Kaşları havalandı. “Yani….”
Sözünü keserek “Hayır, aşık falan değildi!” dedim, hemen. “Sadece dikkatini çekmiştim.”

Öyle olduğuna da, emindim. Benimle dans etmesi bile arkadaşlarının zoruyla olmuştu. Eğer onlar olmasaydı, kös kös oturmaya devam edecekti.

İnanmayarak baktı, Bayan Tricia. “Öyle olsun “ diye imayla konuştu.

Gözlerimi kaçırıp, devam ettim. “Kendimi bir anda onun kolunda dans ederken buldum.”

Hayatımda ki en güzel anlardan biri olarak kalacaktı. Alkolün etkisiyle düşüncelerimden biraz da olsa arınıp kendimi ona teslim etmiştim, iyi dansıyla da beni pişman etmemişti.

Yerimde doğrulurken “Tek gecelikti bizimki” deyip, göbeğime baktım. “Ama beklenilmeyen bir sürpriz oldu.”

Hayatımda ki tüm dengeleri altüst edip tek odak noktam haline gelmişti. Onun için her şeyi ardımda bırakmıştım, babasını bile. Bebeğimin, bunun için ilerde bana kızacağını bilsem de eninde sonunda annesini anlayacaktı. Buruk bir tebessüm geçti dudaklarımdan. “Bana inanmadı ve onu kabul etmedi" dedim , Bayan Tricia'ya.

Şaşırdı. Onun beni sevdiğini başta düşündüğü için böyle bir son beklemiyordu, anlaşılan. “Peki, sen?” dedi, düşünceli bir sesle. “Ona karşı ne hissediyorsun?”

Afalladım. “Bilmiyorum.”
Daha önce böyle bir şeyi hiç düşünmediğimi fark ettim. Gözlerimin önüne getirdim, Cihan’ı.
Uzun boyuyla, açık teni, siya gür saçları, düzgün burnu, hafif dolgun dudakları ve en önemlisi de insanı kendine çeken kahverengi gözleri… Nefesim sıklaşırken “Etkilenmiştim” diye itiraf ettim. Hem de fazlasıyla. Tam benim tipimdi. Anıl’ı sorsa bu kadar ayrıntılı aklıma gelmeyeceğini fark edince, yutkunamadım. Kısa bir süredir tanıdığım yabancının, eski kocamdan daha fazla zihnimde yer edinmiş olması korkunçtu. Bayan Tricia, şüpheyle bana bakarken “Daha fazlası varmış, gibi hissediyorum ?" dedi keyifle. Böyle bir şey, mümkün müydü ? Evet, onun yanındayken kalbimin ritmi değişiyor, çocuk gibi davranıp eğlenebiliyordum ama sonra gerçekler aramıza buz tuğlalarından bir duvar örüyordu. Bana her bakışında gözlerinde gördüğüm güvensizlikle mücadele edemezdim. Geçmişte yaşadığı tecrübelerden dolayı travması olduğunu tahmin etmek zor değildi, kararını vermesini beklemememin temel nedeni buydu.

“Belki…de ” diye, mırıldandım. “Ama artık hiçbir önemi kalmadı.”

Aramızdaki mesafe ve engeller aşılmayacak kadar fazlaydı. Bir ihtimal yolu bulup gelse de aileler buna asla izin vermeyecekti.
Bayan Tricia, karnıma bakıp “Babasını sorduğunda, ona ne diyeceksin ?” diye sorduğunda, yutkunamadım. Bu elbet birgün olacaktı ama ona ne diyeceğim konusunda henüz hazırlıklı değildim. Gözlerim dolarken, kafamı çevirdim. “Özür dilerim “ dedi Bayan Tricia, pişmanlıkla. Ayağa kalkıp “Hadi bana masayı kurmada yardım et de kafan dağılsın” diyerek kolumdan tutup yavaşça kaldırdı.

Yemek masasının yanına giderken konsolun üstünde duran fotoğraf dikkatimi çekti. Oraya yöneldiğimi görünce “Anı olarak kalsın, diye çekmiştim “ dedi Bayan Tricia, hızlıca.

Çerçeveyi elime aldım. O gün, Gabriel bahçedeki salıncağı yaptıktan sonra yanıma oturmuştu. Annesi de telefonunu ona uzatıp “Hadi, bir selfi çekelim” demişti. Buraya kadar bir sorun yoktu ama şu anda resimde sadece ben ve Gabriel vardık. O yoktu. Halbuki emindim, üçümüz çekilmiştik.

”Çok güzel çıkmışsınız, değil mi ?” dedi, yanı başımda dururken.

Sıçamıştım, yerimden. Ne ara arkamda belirdiğini anlamadım, bile.

”Öyle” dedim, sessizce. “Anılar unutulurken onları canlı tutan fotoğraflardır.”

Acılı bir gülüşle, dudaklarım kıvrılırken “Biliyor musun, Cihan ile bizim de bir resmimiz var” dedim. “İlerde çocuğuma birbirini seven bir anne babasının olduğunu gösterebileyim diye almıştım.”

Çerçeveyi yerine bırakıp ona döndüm. Bayan Tricia’nın yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce “Bir sorun mu var ?” dedim, merakla.

Uzun uzun baktıktan sonra “Hayır” dedi. “Sen mutfağa geçip tabakları hazırlamaya başlar mısın, bende lavobaya gidip geleceğim.”

Başımı salladım.

Kısa bir süre sonra tüm masayı hazırlamıştım. Çorbaları kaselere doldurmuş, diğer tabakları da ortaya koymuştum. Tatlıları en son yeriz diye çıkartmamıştım masaya.

Buna rağmen Bayan Tricia, ortalıkta görünmüyordu.
Elimi yıkayıp kurularken, mutfağın kapısında göründü. “Kusura bakma, Gabriel’i aradım” dedi mahçup bir tavırla. “Arabayı park ediyormuş.”

“Peki.”

İçeri girip, o yerine otururken kapı çalmıştı. Ona bakıp “Siz kalkmayın, ben açarım!” dedim, ayaktayken.

Elimi kapının kulpuna atıp açtım. Arkası dönük, Gabriel’in aksine siyahlara bürünen bir adam vardı.

”Nerde kaldın Gab-“

devamını getiremedim, kafasını çeviren kişiyle. Gördüğüm gözler karşısında sözcükler boğazımda takılı kalırken, soluğum kesildi.

Bölüm Sonu

Yorum ve oylamayı unutmayın🥰

*Kavuşma* bölümünden önce

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 


 

 


 

 




 



 

 

 

 

Bölüm : 19.01.2025 22:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...