
Kahretsin.
Onu susturmak için öpmüştüm, sadece. Yine vahşiliğini gösterip, dişini dudağıma geçireceğini hiç düşünmemiştim. Sonra da, sinirle beni arabasından çıkarmış ve anahtarı alıp umursamaz bir tavırla "Ne halin varsa, gör!" deyip evine gitmişti. Arkasına bile bakmamıştı. Üstünden bir saat geçmişti, ben hala evinin önünde durmuş taksi numarası çeviriyordum ama bir türlü hat düşmüyordu. Bu da yetmezmiş gibi son bir sigaram kalmıştı. Gecenin bir vaktiydi ve etrafta yardım edecek kimse yoktu. Tek bir çarem kalmıştı. Onun yüzünden burda olduğuma göre itiraz etmeye hakkı yoktu.
"Lanet olsun!" deyip Mert'in numarasını tuşladım.
Çalıyor.... çalıyor...çalıyor....
"Alo ?"
Yanıtladığı için rahat bir nefes alsamda ses tınısı bu durumdan çok rahatsız olmuş gibiydi. "Attığım konuma gel!" dedim, lafı uzatmayarak. Karşı taraftan gelen bir hışırtı sesinden sonra "Ne dediğini anlamadım ?" dedi.
Ofladım.”Kalk ve beni almaya gel "dedim, tek tek heceleyerek.
"Nerdesin ?" diye sordu, merakla.
"Hanımefendinin evinin önünde!" dedim iğneleyici bir tonda. Kesin şimdi kırkıncı rüyasını görüyordur.
Bıkkınlıkla soludu, Mert. "Oraya gitsene, o zaman!" diye söylendi. "Ne diye beni güzel rüyamdan uyandırıyorsun ?"
Başımı iki yana salladım. Onu aramadan önce kırk defa taksiyi aramam bu yüzdendi. "Beni dışarda bırakıp evine gitti, arabasını da vermedi!"
Yolda, bunu kendisi teklif ederken kabul etmediğim aklıma gelince kendime bir küfür savurdum. Mert, bir dakika duraksadıktan sonra "Ne yaptın kıza da, öyle bir şey yaptı ?" diye yükseldi.
"Onu boşver de, yola çıktın mı ?" dedim. "Yarın 09.00 da önemli bir toplantım var, biliyorsun."
Saat ikiye geliyordu ve onun gelip bizim gitmemiz de epey zaman alacaktı. Uykusuz işe gitmem demek, tüm gün herkese bağırıcağım anlamına geliyordu. Bunu da en iyi bilenlerden biriydi, Mert.
Uzun bir sessizlikten sonra "Bir şartım var ?" diye atılınca kaşlarım kalktı. "Nedir ?"
"Bana, Gazel'in numarasını atarsan uçarak gelirim!"
Düşündüm. "Ne alaka ?" dedim, merakıma engel olamayarak.
Gür bir kahkaha attı, Mert. "Koskoca, Cihan Batur'u dışarda bıraktığı için onu kutlayacam."
Gözlerim seğirmeye başlarken "Sen de iyi alıştın beni gömmeye" dedim. Sonra istediği şeyi yapıp"Nasıl geliyorsun bilmiyorum ama on beş dakika içinde burda ol!" diyerek telefonu suratına kapattım.
Sızlayan dudağıma rağmen kalan son sigarımı da yakarken Gazel’in oturduğu eve baktım. Hangi kat ve daire olduğunu bilmiyordum ama hepsinin ışıkları da kapalıydı. Bu da uyuyor anlamına geliyordu. Doğrusu, daha arabadayken bile mayışmıştı ya da karnındaki onu fazla yoruyordu. O, hiç konuyu açmasaydı belki de ilk defa normal iki insan gibi ayrılabilirdik ama yine çenesini tutmayı başaramamıştı. Hüsranla biten bir tartışma, daha.
Çalan telefonun sesiyle bakışlarımı ordan çekip ekrana baktım.
Gazel arıyor.....
Sinirden, gülmeye başladım. Mert efendi, sırf rahatı bozulmasın diye ona haber vermişti, anlaşılan.
Uzun uzun çaldıktan sonra "Ne var ?" diye açtım, bağırarak.
"Binanın sağında kalan balkonların altına gel!" deyip kapattı, hemen. Ne tepkime bir laf etmiş ne de başka bir şey sormuştu. Oraya doğru yürüdüm ve istediği yerde durup başımı kaldırdım. Anahtarı verecekti, herhalde.
Üçüncü katın ışığı yandıktan kısa bir süre sonra, balkonda Gazel göründü. Saçı başı dağılmış, yeni yataktan kalkmış gibiydi. Kafasını aşağı sarkıtıp "Ya sen nasıl bir insansın ?" dedi, hayretle. "Madem bir saattir dışardasın ne diye aramıyorsun ?"
Gözlerimi kıstım. "Birileri güzellik uykusu bölündüğü için sinirlenmiş, galiba !" diye kendi kendime söylenirken "Anahtarı at, artık" dedim, sabırsızca.
Ben anahtarı atmasını beklerken, biranda başımdan aşağı buz gibi soğuk bir suyun dökülmesini beklemiyordum.
“Ne oluyor ya ?” diye, sıçradım. Kafamı kaldırdığımda Gazel’in sinsice sırıtarak beni izlediğini gördüm.
Kaşlarımı çatarken "Ne yapıyorsun ?" diye bağırdım.
İki elini masumca kaldırdı. “Uykumu böldün, ama!” diyerek, savunma yaptı.
“Seni arayan, ben değildim ki!”
Ah, Mert. Yarın senin canına okumazsam bana da Cihan demesinler.
“Evet “ diye doğruladı. Sonra gözlerini kısıp, “Ama senin yüzünden arandım!” dedi.
Ona inanmayarak baktım. Sırf uykusu bölündüğü için sinirlenmiş, benden böyle bir intikam almıştı. Daha büyük bir şey olsaydı kim bilir ne yapacaktı, kestiremiyordum.
“Üçüncü kat, kapıyı açıyorum ” dedi, sessiz kaldığımı görünce. O, içeri girerken ıslak kıyafetlerimle büyük demir kapının önüne geçtim. Kilit sesinden sonra içeri girdim. Asansöre binip üçüncü kata çıktım, sağ ve solda birer daire vardı. Açık bırakılan kapıdan girdiğimde, Gazel elinde bir havluyla beni bekliyordu. Alırken "Önce ıslat, sonra da kurut!" dedim, alayla. "Ne güzel dünya!"
Bana ters ters bakıp kapıyı kapattı. "Fazlasıyla, hak etmiştin!" dedi içeri girerken. Havluyla işim bitince dolabın kenarına bırakıp peşinden gittim.
İki kolunu birbirine geçirmiş ayakta dikiliyordu. "Mert, aradı" dedi, ters ters bakarak. "Yoksa orda kaldığından haberim bile olmayacaktı!"
Başımı ağır ağır sallarken, öfkeyle soludum. "Onu zaten bir elime geçireyim, öldürecem!"
Şu anı yaşamamın mimarı, oydu. Birde zahmet edip kalkıp gelmemişti, beyefendi.
Gözlerini devirip "Konumuz bu mu ?" dedi, Gazel. "Ayrıca çocuk seni düşünmüş."
Kafamı iki yana salladım. "Hayır" dedim. "Yatağından kalkmak istememiştir."
Tebessüm etti, Gazel. "Ben de olsam, kalkmazdım " dedi, esnerken. O an, Mert ile huylarının ne kadar birbirine benzediğini fark ettim. Fiziksel özellikleri de, birbirinden bir o kadar farklıydı. Bunu düşünürken dikkatim üzerine kaydı; kıyafetinden kurtulmuş, tişört ve kısa bir şort giymişti. Yüzünde makyaj yoktu, dağınık saçlarını da tepeden topuz yapmıştı ama iki bukle isyan edercesine yanlardan fırlamıştı. Bakışlarımın son durağı, gözleri oldu. Yeşilleri bir şey söylemek istiyor ama kararsız kalmış gibiydi.
"Söyle!" dedim, cesaret vererek. Bir dakika düşündükten sonra "Burda kalabilirsin!" dedi, birden. Kafasını başka tarafa çevirdi. "Geç oldu, duş alıp uyursun."
Üzerime bakınca ona hak verdim ama burda olmazdı. "Hayır" diyerek, red ettim. Elimi uzatıp "Arabanın anahtarını ver!" dedim. Bana döndü.
Bir elime baktı birde bana sonra "Merak etme yemeyecektim seni!" dedi, alayla.
Gidip sehpanın üzerinde duran anahtarı getirdi."Dudaklarımın acısını hala yaşıyorum" dedim, hatırlatma yaparak. Sırıtmaya başladı. "Bir daha böyle bir şeye kalkışmadan önce kırk kere düşünürsün, artık."
Kafamı salladım. "Bu konuda haklısın, hataydı" diye kabul ettim. "Sen evlenmek üzere olan bir kadınsın, sonuçta."
"Daha, değilim" dedi, bakışlarını kaçırırken.
Aklıma, gözlerimin içine baka baka Zafer'le evlenmeyi kabul ettiği gelince dudaklarım alayla kıvrıldı. "Evet daha altı gün var değil mi ?"
Bana baktı. "Aynen öyle, ne yapacağım belli olmaz!" dedi, gizemli bir tavırla.
İlk defa, doğruyu söylüyordu. "Delinin teki olduğunu göre her şey beklenir senden."
Kaşları kalktı. “Sen de hala onun evinde olduğunu unutuyorsun!” dedi, tehlikeli bir gülümsemeyle.
“Daha ne yapabilirsin ki ?” dedim, gözlerim irileşirken. “Başıma gelmeyen hiçbir şey kalmadı, zaten.”
”Öyle mi diyorsun ?” dedi, anahtarı koltuğun üstüne fırlatırken.
Başımla onayladım. ”Hı…Hı”
Onunla tanıştığım gün bile olaylıydı. Kafama şişeyi geçirdiğinde neye uğradığımı şaşırmıştım, sonra olanlardan bahsetmek bile istemiyorum. Kesinlikle, bir bela mıknatısıydı Gazel ve şu an üzerime gelmesi de iyiye işaret değildi.
“Cihan…” diye mırıldanıp, hiç tereddüt etmeden elini ceketime attı. Üzerimden çıkarırken avuç içlerime tutup baktı. " İlk burayı ısırdım" dedi, sonra gömleğimin düğmelerini çözmeye başladı. Sabırla hepsini çözüp, gömleği omzumdan sıyırırken boynumda ki ize dokundu. " Çok acımış mıydı ? diye sordu. Yüzünde sahte bir üzüntü vardı. Yaptığından pişman olmak bir yana memnun kalmış gibi görünüyordu.
Kafamı salladığımda, yeşillerinden hınzır bir bakış geçti. Aniden ellerini pantolonumun kemerine atmasıyla gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yutkunurken, hızla elini tuttum.
“Ne yapıyorsun ?” diye sordum. “Oyunun da bir sınırı olmalı!” dedim, sertçe.
Gözlerini kırpışırdı. "Haklısın, sen de geri kalanı duştayken çıkartabilirsin! diyerek uzaklaştı benden.
Şaşırdım. " Ne ?"
Bıkkınlıkla “Misafir banyosu, koridorun sonunda" dedi, eliyle gösterirken. Benim hareket etmediğimi görünce “Çocuk gibisin, valla!” deyip arkamdan ittirmeye başladı.
Aniden değişen ruh hali beni korkutsa da sıkıntılı bir nefes verip dediğini yaptım.
Banyo kapısının önüne geldikten sonra bana dönüp " Sen biraz bekle ben sana kıyafet getireceğim " deyip gitti. Bir dakika geçmeden geri dönmüştü. Elinde gördüğüm kıyafetlerle şaşırıp kaldım. " Bunlar ?" dedim, sorgularcasına.
“Evet, senin” diye, doğruladı. Gözlerini kaçırıp “O gün, hiçbir şey demeden gittiğin için iade etmenin bir yolunu bulamadım! “ dedi, imayla.
“Anlaşmamız, bu yöndeydi.”
Bana döndü, aniden. Elindekilerini fırlatırcasına uzatıp “Her neyse, bir önemi kalmadı zaten!”” dedi, umursamazca.
Haklıydı. Yollarımız yeniden kesişsede hayatımız da hiçbir şey değişmemişti.
”Aynen” deyip, kıyafetleri alıp banyoya girdim.
&
Cihan, duşa girerken ben de kendim için salondaki koltuğu açıp temiz çarşaf serdim. Üstüne de yastığımı koyduktan sonra oturup Mert’e mesaj attım.
”Ben senin ricanı yerine getirdim, karşılığında senden o fotoğrafı istiyorum” yazıp gönderdim.
Bir dakika geçmeden çevrimiçi oldu.
Yazıyor….
”Nerde, şimdi ?”
”Duşta.”
Galeyana gelip bu cevabı vermiştim. Yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kelimeydi ama geri alamazdım. Mert çoktan, görmüştü.
”Birde, onu asla evime almam diyordun!”demişti. Devamında “Yalancı!” yazıp göz kırpan emojiyi koymuştu.
“Onu buraya çıkartmak için ne yaptığımı biliyor musun ?” dedim.
Anında cevap geldi. “Öperek ?”
Gözlerimi devirdim. Mert’i öldürmesi için Cihan’ı beklemeyecektim, sanırım. Şimdi yanında olsaydım, kesin boğazını sıkıyordum.
”Hayır, Mert!” diye itiraz ettim. “Başından aşağa, buz gibi soğuk suyla dolu olan bir sürahiyiyi boşalttım.”
Cihan’ın o anki şaşkınlığını hayatım boyunca unutmayacaktım. Garibim, anahtarı beklerken şoka uğramıştı.
“Yuh!”
”Hala yaşadığına göre, sana dokunmamış.”
Bana aynısı yapılsa, karşımdakine dünyayı dar ederdim ama o çok tepki vermemişti.
”Bu hayatta yapacağın en büyük hatalardan bir de ne, biliyor musun Mert ?” dedim, ayağa kalkarken. ”Beni hafife almak!” yazıp gönderdim. Gidip odamdan saçı kurutma makinesini getirip prize takarken, suyun sesi de kesilmişti. Birazdan çıkardı.
Bildirim sesiyle, tekrar telefona döndüm.
”Cihan’ı alt eden biriyken, senden korkmamak elde mi ?”
“Aferin.”
yazıp gülümserken onun sesiyle başımı kaldırdım.
“Sen niye hala ayaktasın ?”
Telefonu sehpanın üstüne atıp oturduğum koltuktan kalktım. “Otur!” diyerek yer verdim.
Bana şüpheyle baktı. “Hayırdır ?” diye sordu, istediğimi yaparken.
Ona yanıt vermeden, makineyi eline verdim. Bir bana birde makineyi baktı. “Gerek yok!” dedi, net bir tavırla. Kalkacakken omzundan bastırıp izin vermedim. ”Hasta olacaksın!” dedim, söylenerek.
Bir an düşündükten sonra, gözlerini üstüme dikti. ”İstemiyorum!” diye tekrar etti.
Gözlerimi irileşti. “Al tarafı, birkaç dakika sürecek “ diye söylendim.
Başını iki yana sallayınca, makineyi elime alıp çalıştırdım. “O zaman, ben yaparım!” dedim, onu duymamazlıktan gelerek.
Ağzını açıp tam yine itiraz edecekken, parmaklarımın saçlarının arasında dolaşmasıyla durmuştu.Soluğu kesilmiş, gibiydi. Ona baktığım da hemen kafasını çevirdi. Kaçıyordu, benden.
Sakin bir şekilde işimi yaparken “Seni, evime almak gibi bir niyetim yoktu” diye itiraf ettim. “Bunu arkadaşın için yaptım, hepsi bu.”
Bana döndü. “Şimdi yaptığın şey de buna dahil mi ?” diye sordu, alçak bir sesle.
Gözlerinin içine bakıp hemen evet diyecekken gördüğüm ifade yüzünden duraksadım. Keder vardı, kahvelerinde. Uzaktan bakan biri bunu fark etmeyebilirdi ama şu an ki yakınlığımız onu ele vermişti. Sonunda kendimi zorlayarak “Hayır” dedim.”Hasta olmanı istemiyorum” diyerek doğruyu söyledim ardından makineyi kapattım. Saçları da kurumuştu, zaten.
Hazırladığım yatağı gösterdim. “Ben burda yatacam, sen de git koridorun en sonunda ki odada uyu!” dedim.
Kaşları kalkarken “Sen niye burda yatıyorsun ?” diye sordu, merakla.
Gidip pikenin altına girip uzandım. “Uykum kaçtı, telefonla oynayacam” diye yalan söyledim.
“Orası kimin odası, peki ?”
”Benim.”
Bana inanmayarak bakıp “Burda yatması gereken kişi ben değil miyim ?” dedi, koltuğu gösterirken.
Başımla onayladım. “Evet ama ben bugün burda yatmak istiyorum!” diye inat ettim.
Cihan, gözlerini kısarak bana doğru geldi. “Biliyor musun, Gazel ?” dedi. Üzerime eğildi. “İlk defa birini anlamakta bu kadar güçlük çekiyorum” diyerek arkasını dönüp odama gitti.
Hiç anlamaya çalışmadın ki….
O gittikten bir süre sonra kalkıp, banyoya gittim. Kirli kıyafetlerini çamaşır makinesine koyup kısa bir programda açtım.
Yatağıma geri giderken uyumamak için telefonumu elime aldım.
”Mesajlarıma dönmediğine göre, Cihan’ın yanındasın.”
”Bana hala çok sinirli mi ?”
”Gazel ?”
”Ne olur, ona o kadar iyi bak ki gelmediğim için bana teşekkür etsin…”
En son ki mesajının yanına ağlayan emoji koymuştu. Paçasını kurtarmanın peşine düşmüştü.
”Merak etme” dedim.
”Saçlarını kuruttum ve hatta odamı bile ona verdim. Daha ne yapayım ?”
Yazıyor….
”Ne dedin, sen!” diye yazdığında aynı mesajı attım.
“Emin misin ?”
O görmese de başımı salladım. ”Evet, için rahat etsin diye söyledim.”
“Hayır…. Hayır”
”Onun saçlarını kuruttum, derken ?”
Gözlerimi belertirken ”Makineyle işte!” dedim. “Ne olmuş ki ?”
Ona benzer bir tepkiyi Cihan da vermişti ama ne vardı ki, bunda.
“Sana söyleyecem ama aramızda kalıcak, söz mü ?”
Afalladım. Basit bir şeyle ilgili neden söz verme mi istiyordu ki ?
”Söyle!” dedim, meraklanarak.
Kalbim gerginlikten hızlanırken, mesaj sesiyle irkildim.
”Annesi, çocukken saç kurutma makinesini kafasında kırınca, ondan sonra bir daha da o cihazı kullanamadı”
Kaskatı kesildim. Yerimde doğrulurken defalarca yazdığı şeyi okudum.
”Tam tamına 21 yıl sonra bunu yaptı.”
Yutkundum. “Hayır” dedim, hemen. “O yapmadı ki, sadece izin verdi” diye açıkladım.
“Fark etmez ki, Gazel.”
”Sana bunu anlatmayacaktım ama ne yaptığının farkında ol diye söyledim.”
”Şimdilik kaçmam gerekiyor, iki gün sonra görüşürüz.”
Parmaklarım titrerken “Tamam” yazdım, zorlanarak.
Mert, çevrimdışı olmuştu. Şimdi, Cihan’ın o tepkisi anlam kazanmıştı. Böyle bir travmasının olduğunu bilseydim asla zorlamazdım, onu.
Sen neyini biliyorsun ki bunu bilecektin Gazel.
Oflayıp yerimden kalktım. Makinedeki kıyafetini alıp kurutmaya attım. Tam salona girecekken ayaklarım geri geri gitti. Kendimi biranda odamın kapısında buldum. Derin bir nefes alıp kapıyı yavaşça araladım. Başımı içeriye uzatıp ona baktım.
Yüz koyun yatıyordu, Cihan. Üstüne bir şey örtmediğini görünce adımlarım benden bağımsız ona gitti. Yatağın ucunda duran pikeyi alıp üstüne örterken aklıma Mert’in sözleri geldi. Elimi başına koyup okşamaya başladım, hafifçe.
Özür dilerim, Cihan. Keşke keşke bunu yaşamana engel olabilseydim ya da az önce seni zorlamasaydım.
Onun yaşadığını sanki ben yaşamışım gibi kalbimin derinliklerinde keskin bir acı hissettim. Gözlerim dolarken
kıpırdandığını gördüm. Hemen geri çekilip ayağa kalktım, parmak uçlarımda yürüyerek odadan çıktım. Kendimi banyoya attım. Yüzümü yıkadıktan sonra kurtuma makinesinden kıyafetlerini aldım. Ütüledikten sonra kendimi yatağıma attım. Kapanmak için savaş veren gözlerime daha fazla direnemedim.
Derin bir uykudayken birden bire havalanmamla uyanmıştım. Gözlerimi kırpıştırıp açarken onu gördüm.
Beni odama taşıyıp yatağımın üstüne bırakırken “Cihan…” diye mırıldandım.
“Hı…”
Üstüne baktım. Yıkadığım Lacivert takımını üstüne giymiş, hazırlanmıştı. Anlaşılan çıkacaktı. ”Sessiz sedasız gidiyordun, yine ?” dedim, uykulu bir sesle.
Göz ucuyla bana baktı.
Arafta kalmış gibi bir hali vardı. Ayaklanırken “Ne yapmamı bekliyordun, Gazel ?” dedi ifadesiz bir sesle sonra kapıya yürüdü. Tam çıkacakken “Ya bunun, beni son görüşün olduğunu bilseydin yine de bir veda etmez miydin ?” dememle, durdu.
Bölüm Sonu.
Yorumları alalım. 🌸🥰🙏
Sezon Finaline Son Bir Bölüm.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |