
Beyazlar içinde melek gibi görünen kadın bir adamın kollarında ağır ağır kapıdan içeri süzülüyordu. Başı hafif öne eğik, elleri elbisesinde ve dikkatle yürüyordu. Attığı her adımda bana daha da yaklaşırken nefesim hızlanıyordu. Başını yerden kaldırdığı an sanki ona baktığımı hissetmiş gibi yeşilleri beni buldu, hemen. Gözlerini ortaya çıkaran makyajı ve dikkat çeken kırmızı rujuyla nefes kesici gözüküyordu.
Beni görünce, önce şaşkınlıktan kaşları kalksa da sonra ağır ağır başını sallayıp bir anda öfkeyle bakmaya başladı.
"Ne oluyor, Cihan ?" dedi Derin, meraklı bir sesle.
"Onun nutku tutulmuş, sana cevap veremez!" dedi alayla, Mert. Onun üstünden gözlerimi çekmeden bir tane kafasına geçirdim. "Kes!"
Derin'in kahverengi gözleri irileşti. "Ama baya güzel kızmış" derken, "Oha!" diye bağırdı, Mert. "Bu, o kız değil mi ?" Yeni farkına vardığı gerçekle heyecanlanmıştı ama Tarık'ın "Sonunda" demesiyle bozulmuştu. .
Ayaklarım benden bağımsız ona giderken, Tarık omzumdan tutup engel oldu. "Şimdi, zamanı değil" dedi. "Babası ve abisi yanında."
Biri sağında biri solunda duruyordu ve yanlarına birkaç kişi daha gelmişti.
"O değilde..." dedi, Derin. "Kız sana niye öldürecek gibi baktı, az önce ?"diye sordu, merakla.
Ona bir pislik gibi davrandığım içindi. Her ne olursa olsun hamile bir kadına söylenmeyecek sözleri ona karşı acımasızca sarf etmiştim.
Tarık'a dönüp "Onunla nasıl konuşacağım ?" dedim, sabırsız bir sesle. Elimdeki telefonu gösterdi. "Burası şu an çok kalabalık ve ailesi yanı başındayken başka çaren yok."
Kafamı salladım, hemen kilidi açıp rehbere girdim. Gazel ismine tıkladığım an bir bildirim düştü ekrana. Ondandı. Dün sana söylediğim her şeyi unut ve kimseye, sakın bu konudan bahsetme! Yoksa ölümün benim elimden olur!
Defalarca okudum, her ne kadar sonlara doğru yazdıklarına gülmemek için kendim zor tutsamda ilk söylediği şey beni sinirlendirmeye yetmişti.
"Burdasın ?"yazıp gönderdim.
Anında cevap geldi. Öyle gerekti, bir sorun mu var ?
Evet, vardı. Madem kimsenin senin hamile olduğunu öğrenmesini istemiyordun ne diye buraya gelmiştin ki.
"Aynen..."
devam etmeme izin vermedi. Korkma, senin için buraya gelmedim!
Yanında olmasam bile bana karşı soğukluğunu ve nefretini hissediyordum. Gözlerimi tekrar ona çıkarırken, babasıyla hararetli hararetli bir şey konuştuğunu gördüm. Gazel, fazlasıyla gergin görünüyordu. Ters giden bir şeyler olmalıydı.
"Ne oldu?" dedim, merak ederek. Birkaç dakika sonra yanıt geldi. Anlamadım.
"İyi misin?"
Bu sefer o, bana baktı sonra kaşlarını çatarak telefona döndü.
Seni ilgilendirmez!
Bu sert tavrını sonuna kadar hak etsem de onunla konuşup aklımdaki şüphelerden kurtulmam gerekiyordu. Ama Gazel'in telefonu çantasına attığını görünce bende kapatmak zorunda kaldım. Oflayıp bizimkilere dönünce "Ne yaptın ?" dedi, Tarık.
Sıkıntıyla iç geçirdim. "Hiçbir şey."
"Niye ?" dedi, şaşırarak.
"Yaklaşamıyorum, buz gibi soğuk ve sert."
Güldü, Mert. "O zaman, sen de ateş ol ki erisin" diye atıldı.
Umutsuzca başımı salladım çünkü bu sefer işim hiç de kolay değildi. Bana çok kızgındı.
Ben onunla nasıl konuşacağımı düşünürken gördüğüm görüntüyle tepemin tası attı. Bu davetin ev sahibi; Tahsin Gürsoy'un oğlu Zafer, Gazel'in elini tutmuş, bu da yetmemiş gibi öpüyordu ve hanımefendi de tebessüm ediyordu.
"Ne oluyor lan ?" dedi Mert, içimden geçenleri söyleyerek.
Tarık "Sakin olun" dedi, rahat bir tavırla. "Alt tarafı bir tanışma."
Zafer'in nasıl sırnaşık bir adam olduğunu bende biliyordum ama Gazel'in de böyle karşılık vermesi hiç hoşuma gitmemişti. Mert'e kaş göz yaparak Derin'i uzaklaştırmasını istedim. Onlar gidince, telefondaki mesajı Tarık'a gösterdim.
" Bu kızın ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum!" dedim, bıkkınca. " Önce bana geliyor, karnımdaki bebeğin babası sensin diyor sonra da her şeyi unut diyor."
Tarık anlayışla yüzüme baktı. "Yazdığı şeyden ben şunu çıkarttım, Cihan" dedi. "Bizden başka hiç kimsenin bu durumdan haberi yok, henüz."
Duraksadı. Ona göz atıp, devam etti. "Ailesinin, bile." Sonra başını bana çevirip " Sen de inanmayınca-"
"Sebeplerim vardı, biliyorsun" dedim, lafını bölerek.
Kafasını sallarken " Ama o, bilmiyor ve senden umudunu kesmişe benziyor" dedi, üzgün bir sesle.
Aklma, dün bana 'inanmak zorundasın' deyişi gelince, Tarık'a hak verdim. Çaresizlik, bunu ona yaptırmıştı. İçimdeki sıkıntıyla tekrar Gazel'e döndüm.
Ayağa kalkmış. bir elini karnına koymuştu. Zafer'e bir şeyler söylüyordu ama konuşurken bile zorlandığını yüzünde görüyordum. Sonra arkasını dönüp koşar adımlarla lavobaya yönelince ayağa fırlamıştım. Peşinden giderken " Cihan, dur!" diye bağırdı arkamdan, Tarık.
Ama bu sefer, onu dinlemedim.
&
Kendimi son anda lavobaya atabilmiştim. Klozetin kapağını açar açmaz midemdeki her şeyi boşaltmaya başladım. Tam o anda arkamda birinin varlığını hissedince, irkildim. "Benim" diyen sesi duyduğumda rahatladım. Cihandı.
Belimden destek veriyor, saçlarım önüme gelmesin diye tutuyordu. Sifonu çekip doğrulduğumda hemen onu kenara ittim. Gidip lavobada ağzımı bol su ile çalkalayıp yüzüme su döktüm. Bana uzattığı peceteye ters ters bakıp yenisini aldım.
Yüzümü kurularken "Senin ne işin var burda! " dedim, sertçe. "Burası kadınlar tuvaleti, kör müsün ?"
Beni duymamazlıktan gelerek yerinden kıpırdamadı bu da yetmezmiş gibi keskin bakışlarını aynadan üzerime dikti. Çantamdan makyaj malzemelerini çıkartıp " Çıkacak mısın, artık ?" deyip, dağılan yüzümü toparlamaya çalıştım.
En son bordu rujumla son dokunuşumu yapıp bitirdim işimi ama o hala beni izliyordu.
Kendi kendine "Elbisen diyorum?" diye mırıldağında, kafamı çevirip hızla üstümü kontrol etmeye başladım. Bir şey göremeyince ona bakıp "Ne olmuş ?" dedim, telaşla.
Hafifçe güldü. "Çok kişinin üstünde gördüm ama...."
Kaşlarım kalktı. "Ama ?"
Durdu. Bana bir adım yaklaşıp, yutkundu. "Kimseye bu kadar yakıştığını görmedim" dedi, iç çekerek.
Kalakaldım. Böyle bir şeyi kesinlikle duymayı beklemiyordum, ondan. Gözlerimi kaçırırken "Ağzın iyi laf yapıyor olsa da "dedim. "Şu an bana işlemez!"
Başka bir şeyi duymaya ihtiyacım vardı ama onun da olacağı yoktu. Eşyalarımı çantama tıkıştırırken "Konuşalım" dedi, yumuşak bir tonda. Ona öfkeyle dönüp "Dün söylenecek her şey söylendi ve bitti" dedim, kapıya yürürken. Tabi ki arkamdan gelip eliyle sertçe kapıyı kapatmasaydı gayet de güzelce çıkacaktım. "Bu sefer kaçmana izin vermiyorum!" diye haykırdı.
"Senden izin istediğimi hatırlamıyorum" dedim, önüme dönmeden. "Çek elini, çıkıcam!"
Dinlemedi, beni. Sinirle ona dönüp göğsünden itmeye çalıştım. "Bak, bağırırım!" diye onu tehdit ettim ama buna da inanmadı.
Gözlerim sinirden seğirmeye başlarken "Sen bilirsin, Cihan!" deyip "İm-" Devamını getirmeme izin vermeden eliyle hemen ağzımı kapatmıştı. " Herkesi başımıza toplayacaksın!"
Asıl beni bırakmazsa, herkes başımıza toplanacaktı.
Elini ısırmamla "Ahhh!" diye acıyla inleyip gerilemişti.
O kızarmış avuç içlerine bakarken bende kıs kıs gülüyordum. Başını kaldırıp beni görünce "Vahşiliğini başka şekilde görmek,isterdim" dedi, sinsi bir sırıtışla. Sonra bakışları önce dudaklarıma, ordan da aşağı inmeye başlayınca öne atılıp elimle gözlerini kapattım. "Pis bakışlarını, çek üzerimden!" diye bağırdım. "Yalnız, parmaklarını gözüme sokuyorsun!" diye söylendi. Yüzüne bakınca dediğinin, doğru olduğunu gördüm. Planlı bir şey değildi ama Cihan'ın bunu bilmesine gerek yoktu.
"Seni öldürmek istiyordum ama kör etsem de bir süre idare eder, beni" dedim, umursamaz bir tavırla.
Gözleri irileşirken, bir anda koltuk altımdan tutup beni lavobanın tezgahına oturttu. Hissettiğim soğuklukla çığlık atıp koala gibi boynuna sarıldım.
Cihan, hazırlıksız yakalandığı için zar zor dengesini sağlamıştı. Beni belimden sıkıca tutup " Ne oldu ?" dedi, teleşla.
"Soğuktu!" diye bağırdım. " Üstelik hamile insanlar böyle yerde oturmamalıymış."
"Öyle miymiş ?" dedi, inanmayarak. "Bence, hamile olduğunu gizlemeye çalışan bir kadının böyle giyinip herkesin içine çıkmaması gerekiyordu."
Sesindeki ima sinirimi bozarken açıkta kalan boynu intikam almam için çok müsaitti.
"Şimdi, yavaşça indir" dedim. O dediğimi yaparken ayaklarım yere basmadan dişlerimi boynuna geçirdim. "Si...!" deyip, elini oraya attı. O aynaya dönerken ben boşluğundan yararlanıp kapıya koştum. "Oh, olsun!" deyip, kaçtım.
Gülerek içeri girerken, Zafer'i karşımda görmemle yüzümdeki ifade soldu. "İyi misin, Gazel ?" dedi, endişeyle.
Başımı salladım. "Teşekkürler."
"O halde, masamıza kadar eşlik edeyim sana" dedi, kolunu uzatırken.
Teklifini, kabul ettim.
Babam yüzünden, sabahtan beri bu adama katlandığım için onu asla affetmeyecektim. Zafer, bana göz ucuyla bakıp "Gecenin sonunda bizi bir sürpriz bekliyor" dedi, heyecanla.
Sandalyemi çekerken "Neymiş ?" diye sordum, meraklanarak. Bizi dediğine göre benimle de bir ilgisi vardı. Karşıma geçip oturdu. "Sürpriz, dedim ya !" diyerek, hiçbir şeyi söylemedi.
Masanın üstünde ki süs çiçeklerine baktım. "Biliyor musun, Zafer ?" dedim. "Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biridir, sürprizler" dedim, sahte bir tebessümle. Beni nasıl bir şeyin beklediğini bilmiyordum ama bu, bebeğime dokunacak bir şeyse hiç kimseyi gözüm görmeyecekti.
Gözlerini kısarak, "Buna, bayılacaksın" dedi.
Eminim öyledir.
"Bu arada..." dedi. "Sen, eski kocandan aldatıldığın için boşanmıştın değil mi ?" diye sordu, rahatça. Ses tonundan,bunu zaten bildiği anlaşılıyordu. Konuşmak için bir konuya ihtiyacı vardı, o da bunu seçmişti.
Ona bakıp, başımı onayladım. Oturup elin adamına eski kocamdan bahsetmeyecektim.
"Senin gibi bir kadını da aldattıysa..." diye söylendiğini duyunca kafamı çevirip öfkeyle ona baktım. "Aldatmak, kadının dış görünüşü yüzünden olmaz!" dedim. "Adamın, şerefsizliğindendir."
Bu tepkim ile istediğim olmuş, sonunda susmuştu.
Cihan'ın oturduğu masaya göz attığım da zaten bana baktığını görünce kalbimin hızlanmasına engel olamadım. Kapıdan girdiğim andan beri ağır bakışlarını üzerimde hissediyordum. Konuşmak istiyordu ama şu an ne sırası ne de zamanıydı. Herhangi birinin duyması bile benim felaketim olurdu bunu riske atamazdım.
Az önce lavobaya koşarken peşimden gelmesi, kabul etmek ismesem de hoşuma gitmişti. Aklının karışık olduğunu ve hala şüphelerinin olduğunu gözlerinde görebiliyordum ama yine de gelmişti. Tabi ona karşı duyduğum kızgınlığım hala geçmemişti ve bana ettiği hakaretleri burnundan fitil fitil getirmeden affetmeyecektim.
İlerleyen dakikalar da, çalan müzikle çiftler dans etmek için teker teker piste giderken Zafer de yerinde durmadı.Yanıma gelip "Bana bu dansı lütfeder misiniz ?" dedi, kibarlıkla.
İstemiyordum.
Tam, hayır diyecekken babamın bakışlarını gördüm. Onaylamamı istiyordu. Derin bir nefes aldım, elimi uzatıcakken aramıza giren sesle, durdum. Zafer'e bakıp "Affedersiniz, beyefendi?" dedi. "Gazel Hanımın, bana bir sözü vardı" diyerek, hiçbir şey dememi beklemeden beni ayağa kaldırınca Zafer şüpheyle bana bakarak "Öyle mi ?" diye sordu, kaşlarını çatarken.
Başımla onayladım.
Adam, kolumdan tutup beni dans edenlerin arasına götürürken "Eğer, uyum sağlamasaydın kesin dayağı yerdim" dedi, yapmacık bir korkuyla.
"Surat ifaden çok komikti" dedim gülerek sonra elimi omzuna koyup müziğin ritmine bıraktım kendimi.
Bana bakıp "Mert Yazıcı" dedi sonra sırıtarak Cihan'ı gösterdi. "Seninkinin, arkadaşıyım."
Biliyordum, kim olduğunu ama ismini yeni duymuştum. Son söylediği şeyle kaşlarım kalkarken, bizim hakkımızda ne kadar bilgi sahibi olduğunu kestiremedim.
"Ben de, Gazel."
Memnuniyetle gülümsedi. "Biliyorum."
Lanet olsun, kim bilir daha neyi biliyordun.
"Başka?"
Güldü. "Bir şey daha var ama daha bana söylemedi şerefsizler!"
Hamileliğim olmalıydı.
Rahat bir nefes aldım. Mert'in aklına yeni bir şey gelmiş gibi gözleri kocaman açıldı. "Eğer sen, onlardan önce davranırsan" dedi. Göz kırptı, "Sana, hediye alırım" diye teklifte bulundu.
Kaşlarım kalktı. "Mesela ?"
Bir an düşündükten sonra "Buldum, galiba!" dedi. "İlk tanıştığınız gece, sizin bir fotoğrafınızı çekmiştim."
Afalladım. "Ne ?"
"Dans ederken" dediğinde gözlerimi yumup içimde tuttuğum nefesi verdim. En azından korktuğum şeyi çekmemiş.
Ona baktığımda, sırıtarak "Sen ne sanmıştın ki ?" dedi.
Elinin körünü.
"Hiçbir şey!" diyerek, geçiştirdim onu. İnanmadı, Mert ama başka bir şey de sormadı.
Biz sakin sakin dans ederken, Cihan yanımıza gelip Mert'in kulağına eğildi. Bana bakarken bir şeyler söyleyip sonra hızla ayrıldı. Mert'in suratındaki değişim beni şaşkına uğrattı.Korkmuş gibiydi. " Ne oldu ?" dedim, kendimi gülmemek için zor tutarken. Aramızda ki mesafeyi biraz açıp "Sana bakmadan dans etmemi istiyormuş, beyefendi!" dedi, sinirlenerek. Durdum, hemen. Elimi ondan kurtarırken " Öyle nasıl olacakmış?" dedim, ters bir tavırla. Ellerini kaldırdı, bilmem dercesine. Bir dakika sonra içimizde tuttuğumuz kahkahaların sesi geldi. Sonra müzikte durmuş ve uzaktan dans etmemize gerek kalmamıştı.
Mert'e bakıp " Teşekkür ederim" dedim, içten bir tebessümle.
Kafasını salladı. "Benim içn bir zevkti" deyip arkadaşlarının yanına gitti. Bende bizimkilerin yanına geçerken "Kızım ?" dedi babam, düşünceli bir sesle.
Ona döndüm. " Efendim ?"
" Zafer ile değilde neden o adamla dans ettin ?" diye hesap sordu.
Anlaşılan çok bozulmuştu ama ona bugün başka hiçbir açıklama yapmayacaktım. Onu duymamazlıktan gelip sessizce bekledim, birazdan davet biticekti ve bende bu saçmalıktan kurtulup evime gidecektim.
Babam cevap vermediğim için sinirlenmişti ama kalabalık bir ortamda olduğumuz için sesini çıkarmamıştı.
Saatler gecenin sonuna yaklaşırken Tahsin Gürsoy da,eline mikrofonu alıp sahneye çıktı. "Herkese iyi geceler, diliyorum!" dedi. Kalabalığın üstünde gözlerini gezdirmeye başladı. " Öncekile, gakibiyetimizi kutladığımiz bu gecede bizi yalnız bırakmadığınız için hepinize tek tek teşekkür ederim."
Duraksadı. Derin bir nefes alıp " Ama size güzel bir haberimiz daha var " dedi bakışlarını babama yöneltireken.
" Oğlum, Zafer Gürsoy'un haftaya düğünü var" dedi, mutlulukla. Ardından öyle bir cümle kurdu ki kalbimin durduğunu hissettim.
"Ortağımın kızı, Gazel Yalçın ile."
Bölüm Sonu.
Yorum, oylama ve takip 🌸🙏🥰
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |