
Evin satışı bugün tamamlandı. Anahtarı yeni sahibine verirken, anılarımın da onunla beraber gittiğini hissettim. Az değil, iki yıl boyunca iyi ya da kötü Anıl ile beraber burda yaşamıştık. Bu evi almak için o kadar borcun altına girmiştik ama evliliğimizin süresi onu ödemeye yetmedi.
Son kez eve bakıp, arabama bindim. Fulya ile buluşacaktık, olanları merak etmiş ve konuşmak için beni aramıştı. Açıkçası bende içimi birini dökmek istiyordum. Son günlerde olan şeyler yüzünden boğulmak üzereydim. Bir yandan bizimkiler bir yandan Zafer’in ailesi sürekli bir şey diyordu. Bana düğün hazırlıklılarına karışmamam gerektiğini, sadece gelinliğini seç yeter demişlerdi. Onu bile hala yapmamışım ve sadece beş gün kalmıştı. Birinden yardım almak zorundaydım ve o kişi de şu an önünde durduğum restorana gelecekti. Arabayı park edip, hemen indim.
Üstümdeki bol elbiselerimle içeri girerken birkaç kişinin bakışlarını üzerimde hissetsemde takmadım. Köşedeki boş masaya geçip oturdum. Tenha bir yerdi ve rahatça konuşabilirdik. Yanıma genç bir kız geldi. Üzerinde burda çalıştığını gösteren üniforma ve kart vardı. “Siparişinizi alabilir miyim ?” dedi, kibarca.
“Bir arkadaşım gelecek, ondan sonra versem olur mu ?”
Başını anlayışla salladı. “Elbette” diyerek işinin başına döndü. Menüyü incelemeye başlarken önümdeki gölgeyle kafamı kaldırdım. ”Gazel ?”
Ayağa kalkıp “Hoşgeldin, Fulya” dedim, sarılarak.
“Teşekkür ederim” dedi, tebessümle. Karşıma geçip otururken “Nasılsın ?” diye sordu. ”İdare ediyorum, sen ?”
Elini sallayarak “Aynı, ne olsun!” dedi. “Adliye koridorlarında koşuşturuyoruz.”
“İşin gerçekten de, zor” dedim, anlayışlı bir sesle. Her türlü insanla ve suçla karşı karşıya gelmek büyük bir şeydi.”Sorma” dedi, bıkkınlıkla. “Beni boşver de sen ne yapıyorsun?”
Yabancılarla değil de en yakınlarımla mücadele etmeye çalışıyorum diyemedim. Başımı öne eğerken, iki elimi birbirine geçirdim. Derin bir nefes alıp “Evleniyorum” dedim, pat diye.
“Ne ?” dedi, şaşkınca. “Onunla mı ?”
“Hayır “ dedim, hemen. Başımı başka tarafa çevirdim. İki gün önce, bana ‘daha senin düğününe gelecem, ne vedasından bahsediyorsun’ dediğini bilmediği için onunla evleneceğimi düşünmüştü, Fulya.
Afalladı. “Yoksa eski koc-“
”Başka biriyle evleniyorum” diyerek sözünü kestim. Adını bile dillendiremediğim biriyle, sırf babam istedi diye nikah masasına oturacaktım.
Gözleri irileşti. “Ne dediğinin farkında mısın, Gazel ?”
Kafamı salladım. Bunu herkesin içinde kabul etmiştim.
“Neden ?” diye sordu Fulya, uzun bir sessilikten sonra. Ona babamla yaptığım anlaşmadan bahsedemezdim. Beni affetmesi karşılığında istediği şeyi yaptığımı, Fulya’nın bilmesini istemiyordum. Onun ailesinin ekonomik durumu iyi olmamasına rağmen bugüne gelene kadar hep arkasından durmuşlardı, benimkilerin aksine.
”Bebeğimin bir babaya ihtiyacı vardı” diye geçiştirdim, onu.
Kaşlarını çattı, Fulya. “Hayır, yok” dedi. “Sen çalışan, kendi ayaklarının üstünde duran bir kadınsın ve ona bakmak için hiç kimseye ihtiyacın yok.”
Bu sözleri duymak, bir nebze de olsa beni mutlu etse de “Söylesene, babası öğrendiğinde ne tepki verdi ?” diye sorunca yüzüm düştü.
Omuz silktim.“Babası olduğuna, inanmadı ” dedim, kısık bir sesle. “Hamileyim dediğimde, allak bullak oldu.”
Duraksadım, sonra devam ettim. “Meğersem, o sırada evli olduğumu öğrenmiş.”
Kaşları kalktı. “Yani, Anıl’dan olduğunu düşünüyor, öyle mi ?” diye sordu, tereddüt ederek.
Emin değildim. “Olabilir” dedim. Bir keresinde, kısacık da olsa Cihan’ın gözlerinde bana inandığını görmüştüm.
“Demek öyle “ dedi Fulya, başını ağır ağır sallarken. ”Peki, evleneceğin adam ?”
Başımı olumsuzca salladım. “Sen ve üç kişi dışında kimsenin bu durumdan haberi yok.”
”Üç kişi ?”
”Cihan ve iki arkadaşı” dedim. Alayla gülmeye başladım. “Onun aksine bana inandılar, biliyor musun ?”
Bana şaşkın şaşkın bakmaya başladı, Fulya. ”Garip” diye mırıldandı. “Bu işte başka bir şey olmasın ?”
Durdum. “Anlamadım?”
Fulya yanıt verecekken “Efendim, karar verebildiniz mi ?” diyen sesle durdu.
Bu sefer gelen erkek bir garsondu. Ben çoktan kararımı vermiştim. Adama dönüp “Ton balıklı salata ve makarna istiyorum. Yanını da kola alabilirim” dedim.
Bunları not aldıktan sonra Fulya’ya döndü.
“Ben sadece sade bir Türk kahvesi alayım” dedi. “Tamamdır” deyip gitti, garson. O sırada çalan telefonumla dikkatim dağılırken arayana baktım.
Mert Yazıcı arıyor….
Kalakaldım. Aramasını beklediğim insan değil ama onun dışında herkes arıyordu.
Fulya’ya bakarak “Müsadenle” deyip açtım.
”Efendim ?”
”Nerde görüşmek istiyorsun ?”
“ Ne alaka ?” dedim, afallayarak.
”Unuttun mu, iki gün sonraya anlaşmıştık ya !” diye sitem etti.
Bir dakika düşündükten sonra aklıma gelmişti. Doğruyu söylüyordu, Mert.
”Ya, ben onu tamamen unutmuşum!” diye bağırdım.
Keyifli bir kahkaha attı. ”Orasını anladık da, sen nerde olduğunu söyle emanetini getirip vereyim” diye bir teklifte bulundu.
Mükemmel olurdu, fazla vaktim kalmamıştı zaten.”Öyle mi, diyorsun ?” dedim, memnuniyetle. “Hemen konumu atıyorum.”
Blr dakika sonra ”Attığın konuma çok yakınmışım, on dakikaya oradayım” diyerek kapattı, Mert.
Fulya’ya döndüm. “Kusura bakma, lütfen!” dedim, mahçupça.
“Önemli değil de, arayan kimdi?” diye sordu, başını iki yana sallarken.
”Sana bahsettiğim iki kişiden biri” dedim.“Birazdan buraya gelecek.”
Gözlerini kıstı.”Onlar evlenmene ne diyor ?” diye sordu, merakla.
Davet de verdiğim karardan sonra Mert’in şaşırdığını görsem de Tarık sanki bunu yapacağımı hissetmiş gibiydi. Ama daha bu konu hakkında bana bir şey söylememişlerdi. “Büyük ihtimalle yanlış yaptığımı düşünüyorlar” diye yanıtlarken siparişlerimiz de gelmişti.
Tabağımı gösterdim. “Tadına bakmak istersen, buyur!”
”Yok, aç değilim” dedi. “Sana afiyet olsun!”
Çatalı elime alıp, iştahla yemeye başladığımda “Ben bir elimi yıkayıp geliyorum “dedi Fulya, ayağa kalkarken.
Başımı salladım. O gittikten birkaç dakika sonra Mert’i kapıda gördüm. Ona el salladım. Beni görür görmez, gülüp iki adımda yanıma gelmişti. Ayaklanacakken, elini kaldırdı. “Hiç gerek yok, rahatına bak!” dedi.
”Gelmene sevindim” dedim, tebessüm ederek. Mert önce masaya baktı sonra yanıma gelip oturdu. “Beni kimin için ektiğini sorabilir miyim ?” dedi, sahte bir alınganlıkla.
“Öyle bir şey yok” dedim. “Sen aramasaydın aklıma bile gelmeyecekti.”
Bana ayıplarcasına bakıp “Yuh! Bari yüzümüze karşı söyleme!” dedi.
Sırıttım, alayla. “Arkandan da söyledim, merak etme.”
Mert, bir kahkaha attı restorandaki bir kaç yüz bize döndü. “Kime ?” diye sordu. Önüme dönüp yemeğime devam ederken “Arkadaşıma” dedim. Başımı kaldırıp baktığımda Fulya’da geliyordu, zaten.
Bana bakıp “Beni çekiştirdiğin kişi nerde ?” diye sorduğunda karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle bakışları oraya döndü.
”İşte, burda!” dedim. İkisi birbirine tuhaf tuhaf bakmaya başlarken, onları tanıştırma gereksinimi duydum.
Mert’e dönüp “Fulya Aktaş” dedim, onu gösterirken. Sonra Fulya’ya döndüm. “Mert Yazıcı.”
Uzunca bir süre ikisinden de ses çıkmayınca “ Ne oldu, yoksa siz zaten ta-“
”Hayır, Gazel!” diye atıldı Fulya, lafımı keserek. “Onu daha önce gördüğümü hatırlamıyorum.”
Mert’e baktım ama onun dikkati sadece karşı çaprazında duran arkadaşımdaydı. Gözlerini üstüne dikmiş, dünyadan kopmuş gibiydi. Yüzündeki tek ifade; saf şaşkınlıktı. Yabancı birine bakıyor gibi değildi, Mert. Daha çok hayatının bir döneminde tanıdığı ama ayrı düştüğü biriyle, uzun bir zaman sonra karşılaşmış olmanın verdiği afallamışlık vardı, üzerinde. Mert, uzun bir süre sonra bana döndü. Başıyla onaylarken “Haklı” diye mırıldandı. Elini ceketinin iç cebine atıp bir zarf çıkardı. Bana uzatıp "Al bakalım" dedi, aceleyle. Az önceye kadar gayet rahat konuşan adam Fulya’nın gelişiyle biranda gerilmiş ve panik yapmıştı.
Elindeki zarfa baktım. Buruk bir tebessüm geçti dudaklarımdan. " Teşekkür ederim" diyerek aldım.
"Seninle daha sonra yine görüşürüz, şimdi misafirini daha fazla kızdırmayalım" dedi Mert ayaklanırken. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Bunu Fulya'yı sinirlendirmek için söylediği o kadar belliydi ki ve başarmıştı da. Ona döndüğümde, kaşlarını çatmış Mert'e bakıyordu. İkisi arasında mekik dokumaktan vazgeçip ona döndüm.
"Kendine iyi bak!"
Başını sallayıp hızla çıkışa yöneldi. "Bir insan hiç mi değişmez!" diye arkasından söylenen arkadaşıma döndüm.
Gözlerimi kısarak " Dökül!" dedim, hemen. Şimdi bir kaçış yolu yoktu çünkü kendisi ağzından kaçırmıştı.
"İki şartla ?" dedi, hınzır bir bakışla. " Birincisi, zarfın içindeki şeyi bana gösterirsen belki Mert'i nerden tanıdığımı sana anlatabilirim."
Duraksayıp, devam etti. “İkincisi, neden o fotoğrafa ne yapmayı düşünüyorsun?”
Bir süre teklifini düşündükten sonra başımla onayladım. Zarfı açmaya başlarken, kalp atışlarım hızlanmasına engel olamadım. Fulya' da görsün diye, içindekini çıkartıp masaya koydum. Otelde ki geceden kalan iki şeyden biriydi, bu fotoğraf. Müzik bitmiş, dansımız bitmişti. O sırada yakınlaşmıştık ve Mert’de fırsatını kaçırmamış, çekmişti bizi.
Gözleri kocaman açılırken " Oha, çok iyi çıkmışsınız!" dedi Fulya, beğeniyle. " O, meşhur geceye mi ait ?"
" Hı hı..."
Orda tam beni öpecekken birinin bize çarpması tüm büyüyü bozmuştu ve Cihan da baya bozulmuştu.
"Aranızdaki çekim..." diye mırıldandı Fulya, garip bir tonda. "İlk defa birbirini gören iki kişi için fazla değil mi ?"
Tekrar bakınca, ona hak versem de onlar sanki biz değilmişiz gibi hissediyordum çünkü şu anki halimiz bambaşkaydı. Cihan'ı düşünmekten vazgeçip " Sizin az önceki haliniz kadar da değil" diyerek göz kırptım.
"Daha neler!" diye cırladı. Birden durdum, ağır ağır gülümserken " İlk şartını yaptık ikincisi için seni dinliyorum, arkadaşım" dedim.
.....
Kendimi koltuğa attığım an nefes nefese kalmıştım. Fulya' dan sonra annemle gelinlikçiye gidip bir sürü model denemiştim. En sonunda annemin istediğini alıp çıkmıştık ama pert olmuştum çünkü karnımı saklayacağım diye şekilden şekle girmiştim. Her seferinde de kilo aldım yalanını söylemek zorunda kaldım.
" İyi misin, kızım?"
Babamın sesiyle yumduğum gözlerimi açıp ona döndüm. "Yoruldum" dedim. " Bir daha da annemle alışverişe gitmeyi düşünmüyorum."
Hafifçe güldü. " Sadece, fazla kararsız."
Zamanında onunla alışverişe gittiği günlerde eve geldiği zaman söylenmeleri hala kulağımda çınlıyordu.
Koltukta doğrulup "Düğün hazırlıklar tamam değil mi ?" diye sordum, konuyu değiştirerek.
Başını salladı. "Dillere destan bir düğün olacak" dedi, kendinden emin bir sesle. "Akrabalarımız dışında, gerek iş dünyasında ki dostlarımız ve düşmanlarımız herkes katılım sağlayacak."
Ses tonunda ki ima hiç hoşuma gitmedi. Sırf birilerine nispet yapmak için bu kadar uğraşıyorsa demek ki gerçekten bir sorun vardı.
Ona dönüp "Baba..." dedim, meraklı bir sesle." Senin düşmanlarının olduğunu bilmiyordum."
Son iki yıl öncesine kadar böyleydi. Babam, kimseyle herhangi bir sorun yaşamamış ve düşman kesilmemişti. Peki ne değişti ?
" Yoktu" diye söylenirken, bir anda yüz ifadesi sertleşti. "Ta ki, o Batur ailesiyle tanışana kadar."
Kaşlarım kalktı. "Batur ailesi ?"
Duraksadı.
Annem mutfaktan çıkıp yanımıza gelirken ellerinde kahveler vardı. Önümüze bırakırken "Bize yemeğe gelenlerden bahsediyor" diyerek babamın yerine yanıt verdi.
Şaşırdım.
"Neden aranız bozuldu ?" dediğimde annemle birbirine bakıp bana döndüler.
Söylemek istemiyorlardı. " Neden ?" diye tekrar ettim.
Babam dayanamayıp " Neymiş efendim!” dedi, asabice. “Kızının bir hatasında babası onu red ediyorsa bizim en ufak yanlışımızda neler yapacağını kestiremiyorum diyerek bana ders vermeye kalktı!” Kahvesinden büyük bir yudum alıp ayaklandı. Burnundan soluyordu. " Sonra da anlaşmaların hepsini fesh etti, Cihan Bey!”
Cihan mı ?
Arkasını dönüp sinirle salondan çıkarken hala söylenmeye devam ediyordu, babam.
Afalladım. " Bu, ne zaman oldu ?" diye sordum, anneme dönerek.
Bir an düşündü, sonra "Sen beni aradıktan sonra" diye yanıtladı.
Kafamada ki eksik parçalar yerine otururken mesaj sesiyle dikkatim dağıldı. Annem de boş bardakları alıp mutfağa gidiyordu. Telefonu elime alıp baktığımda kayıtlı olmayan bir numaradandı.
Bilinmeyen…
Merhaba, Gazel. Ben Tarık Kaya, Cihan’ın arkadaşıyım. Davet de numaranı almıştım, hatırladın mı ? Her neyse, aslında seninle oturup konuşmak isterdim ama hiç uygun bir vakit bulamadım. Daha fazla uzatmadan, haberi vereyim. Cihan’ı, babası iş için şehir dışına gönderiyor ve ne zaman döneceği belli değil. Yani, bu konuşmak için son şansınız olabilir. Hiçbir şey için hala geç değil, bebeğiniz için bunu yapmalısınız.
Uçağının kalkmasına sadece iki saat kaldı, istersen yetişebilirsin. Karar tamamen senin, Gazel.
Hoşçakal.
Gidiyordu, demek. Bana düğüne geleceğini söyleyerek yalan söylemişti, anlaşılan. Bir vedayı bile bana çok gören adamı durdurmamı istiyordu, Tarık. Bebeğiniz için diyordu ama babası buna inanmadı bile. Sıkıntıyla nefes verirken bir dışkapıya baktım birde odama giden merdivene.
Kararsızdım.
Bölüm Sonu….
Yorumlarda buluşalım🥰🙏🌸
Oylamayı ve Takip etmeyi unutmayınız.
Gelecek bölüm sezon finali…. Fragman instagram da yayınlanacak
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |