@sarsfarah_
|
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sakin ol Eylül, korkulacak hiçbir şey yok güvendesin.Alt tarafı bir zil. "Sizin bu saatte ne işiniz var burda?" dedim, fısıltıyla. Tüm binanın başımıza üşüşmesini istemiyordum. "Konuşmak zorundayız!"dedi, benim aksime gür bir sesle. Kaşlarımı çattım. "Hayır değilim, polis çağırmadan lütfen gidin burdan!" diye ikaz ettim. Kapıyı kapatacakken araya ayakkabısını koyarak engel oldu."Buna mecbursun !"dedi, asabi bir tavırla. Başka bir yolum yokmuş gibi davranıyordu, üstelik o yolu kendisi bozmuşken. Fazlasıyla ona müsamaha göstermiştim, zaten. Sırıttı. "Açacağını hissettim desem inanır mısın?" dedi, bilmiş bir tavırla."İnanmam" dedim, hiç tereddüt etmeden. Biranda yüz ifadesi değişti, tepkimle. Gözlerini üstüme dikti, tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Kaybettiği bir şeyi arıyor gibiydi. Bu ağır baskıyı kaldıramadım, dikkatimi dağıtmak için gözleri dışında her yere bakmaya başladım. Hala aynı kıyafetler vardı üzerinde, değiştirmeye fırsatı olmamış belli ki ama tek sorun bu değildi, dağılmış gibiydi. Sonra kendi üzerime baktım,sade mavi bir pijama takımı giymiştim. İnsanların karşısına, normalde asla bu şekilde çıkmazdım ama hazırlanmaya fırsatım olmamıştı. Daha fazla beklemeden kenara çekildim, eve girsin diye. Ama yerinden bir milim kıpırdanmadığını görünce içeriyi göstererek "Hadisenize!" dedim. sabırsızca. Kaşları kalktı. "Ne hadisene, burda senin hazırlanmanı bekliyorum" dedi, gözleriyle üzerimi işaret etti. Başımı iki yana salladım. "Ben bu saatte dışarıya çıkamam" dedim, itiraz ederek "O yüzden içeri girin!" diye devam ettim. Bir dakika düşündükten sonra başıyla onayladı. Tam adımını attı, elimi göğsüne koyup onu dururdum. Bana döndü, baktız Ne oldu ? der gibi. Gidip terlik getirip önüne koydum. Ne yaptığıma bakınca dudaklarında varla yok arasında bir tebessüm yer edindi. İki elini yukarı kaldırdı."Tamam, bu evin sahibi sensin sonuçta" dedi, kabullenerek. İsteklerimi yerine getirdikten sonra sonunda içeri girebilmişti. Onu oturma odadına alır almaz kendini en büyük koltuğun üstüne attı hemen. "Kahve içer misiniz ?" diye sordum, nezaketle. Sorumla gözlerini açıp başını bana çevirdi. "Türk kahvesi olursa, içerim" dedi, özel isteğini belirterek. Başımla onayladım. Neyse ki evde misafirler için aldığım bir paket vardı. "Şeker ?" dediğimde bana ayıp etmişim gibi baktı. "Ne var yani tercih meselesi!" dedim, mutfağa geçerken. Kahveyi cezveye koyup ocağa aldım, beklerken yanına da en sevdiğim lokumları koydum. O bilmiyorudu ama Aslı dışında evime gelen ilk misafirimdi, biraz fazla özen göstermekten zarar gelmezdi. Kahvesi hazır olunca tepsiyi elime alıp içeri girdim. Salonun girişine gelince durdum, ona baktım. Gözlerini yummuş parmaklarıyla başını ovalıyordu. Belki de migreni vardı ve bu olanlar hastalığını tetiklemişti. Bir süre onu izledim sonra devam ettim yürümeye. Adım seslerini duymasıyla kafasını kaldırdı. Gözleri kan çanağına dönmüştü, ağrısından. Önüne kahvesini bırakırken, "Bunu içtikten sonra size bir ağrı kesici vereyim" dedim sakince. "Zehir değil!" "Bilemem" dedi ama yine içti. İlaç etki edip başının ağrısı geçene kadar ortalığı toplayabilirdim. Boş olan bardakları toplayıp mutfağa götürdüm. Tezgahın üstüne bıraktım, hızla arkamı dönerken ayağıma giren şiddetli ağrıyla aniden bağırdım. "Ahhhh!" İki eline beline atarak "İyi halt etmişsin, kör müsün kızım!" dedi sinirle. Bu tepkisi beni şaşkına uğrattı. "Ne ?" dedim. Afalladı. "Kendine niye dikkat etmiyorsun diyorum!" dedi, durumu toparlamaya çalışırak."Bağırmayın !" "Gerek yok ben hallederim!" dedim, sertçe. Bana ters ters baktı, dinlemedi. Eliyle ayağımı tutup kaldırmasıyla çığlığı basmam bir oldu. En ufak hareketle ağrısı artıyordu. "Şşş sakin ol!" dedi, sesi yatıştırıcıydı. Gördüğü görüntü hoşuna gitmemiş olacak ki yüzünü buruşturdu. "Çok mu kötü ?" dedim korkuyla. " Ne yapıyorsun ?" dedi, şaşkınlıkla. Ters bir bakış ona baktım. "Ordan bakınca ne yapıyor gibi gözüküyorum ?" diye sordum, asabiyle. Bıkkınlıkla ofladı. "Ya sabır!" diye söylenirken tepesi atmış gibiydi. Sonra beni aniden kucağına aldı. Düşme korkusuyla kollarımı hemen boynuna doladım. "Ne yapıyorsunuz, ben kendim de gidebilirdim!"dedim aksini düşünsemde. Kaşlarını çatttı."Gördük nasıl olduğunu, bir kaplumbağadan bile yavaştın" dedi abartarak. Başımı önüme eğerek istemsizce gülümsedim, yaptığı benzetmeye. Sonra tezgahın üstüne bıraktığı ilk yardım çantasını gösterdi. "Şunu al da içeri gidelim" dedi. "Ama hızlı yap sonra yarayı temizleyip saracağız." Başıyla onayladı."Başlıyorum." Tırnaklarımı koltuğa batırarak dişlerimin arasına gazlı bir bez aldım. Adam beş tane cam parçasını çıkartana kadar canımdan can gitmişti sanki. Gözlerimde akmayı bekleyen yaşlar daha fazla duramamıştı. Acı çektiğimi gördükçe adamın da eli ayağına dolanıyordu.Hatta bir ara ağrısını azaltır diye üflemişti bile. Bu beni şaşkına çevirmiş, bir süre tepkisiz kalmama neden olmuştu. En sonunda ayağımı sarınca derin bir nefes aldım. "Teşekkür ederim" dedim, içtenlikle. Yerinde doğrulup sargılı ayağımı yavaş bir şekilde koltuğa koyarken " Mühim değil" dedi, umursamazca. Beni arkasında bırakarak mutfağa gitti, bir bardak su ve ilaçla geri geldi. "Al iç" dedi, uzatırken. Benim az önce ona verdiğimi şimdi o bana veriyordu. Suyu içerken yan gözle beni izleyen adama baktım, dalmış gibiydi."Kusura bakmayın sizi de uğraştırdım" dedim. Ona karşı kendimi mahcup hissetmiştim çünkü kardeşi kayıpken burda benimle ilgileniyordu. "Önemsiz" dedi, başını önüne eğerek hafifçe öksürdü. "Benim kim olduğumu bilmiyorsunuz tabi" dedi, dudakları yana kıvrılırken. Benim gibi bir başlangıç yapmıştı. "Polat Samir Karahanlı" dedi, acı bir gülüş geçti dudaklarından."Kardeşinin durumundan birhaber olan abisi!" diye devam etti, kendisiyle alay ediyor gibiydi. Sonra "Haklıymışsın!" dedi, sessizce. "Sen gittikten sonra okul müdürüyle görüştüm. Melisa saat ikiden sonra okuldan çıkmış, onun için beni aramışlar ama..." dedi, yumruklarını sıktı, "Allah kahretsin ki yine işle meşguldüm" diye gürledi. Omuzları sarsılmıştı. "Her yerde aramaya başladılar bile, sadece onlar değil bizim çevremizdeki herkes seferber olmuş durumunda." "Düşmanlarınız var, değil mi ?" bunu sormam ile keskin bakışlarını gözlerime dikti. Başıyla onayladı. "Evet tabiki ama onlar kız kardeşimi kullanacak insanlar değiller" dedi, onlardan emin görünüyordu. Tüm ihtimalleri değerlendirmek zorundaydık, dışardan bakan biri olarak olayı daha soğukkanlıkla bakabiliyordum. "Düşünün, ona zarar vermek isteyen birileri olabilir." Derin bir nefes aldı. "Neden yapsınlar ki, o daha on sekiz yaşında ve kime ne zararı olabilir ?" dedi, itiraz ederek. Değil mi, oysa en çok küçüklere zarar verilirdi. Hem de en yakınları tarafından. "Bilmediğiniz şeyler var Avukat Bey!"dedim, gergince. "Dinliyorum!" dedi, gözlerini kısarak. "Bem onu aradıktan sonra emniyetten bir arkadaşımla görüştüm. Konumunu bulsunlar diye" dediğimde gözleri ışıldadı. "Ama en son ki sinyal bir orman yolunda tespit edilmiş. Ondan sonra harekete geçtikleri için kaybolmuş. " diye devam ettim, üzgün bir sesle. Son cümlemden sonra bakışlarında gördüğüm hayal kırıklığını dibine kadar hissettim ama teselli edecek hiçbir şeyim yoktu. Bana uzun uzun baktı sonra "Sence kim yapmış olabilir Doktor ?" diye sordu. Bu soruya verebileceğim bir cevabım henüz yoktu ama sezgilerim vardı. Bazı kanıtları görmeden bir şey demek yanlış olurdu. "Bilmiyorum." İnanmadı. "Sana hiçbir şeyden bahsetmedi mi ?" Sustum, bakışlarımı kaçırdım. Ama o, "Ben şimdi öğrenmek istiyorum!" diye diretti. Koltuktan kalkmaya çalıştım. "Bakın ben çok yorgunum ve konuşmak içinde önce kafamı toplamam gerekiyor. Üstelik sizinde benden bir farkınız görünmüyor." Saati göstererek "Hem şurda sabaha ne kaldı ki!" dedim, anlayışlı bir sesle. Bir dakikalık duraksamadan sonra başını salladı, ikna olmuştu. "O halde..." diyerek ayaklandı. "Gitsem iyi olacak" dedi. Adım atacak hali yok gibiydi. "Bekleyin.." dedim, "Bir misafir odam var, isterseniz burda kalabilirsiniz" diye bir teklifte bulundum. Bana anlamsızca baktı."Yani bu halde giderseniz kimseye bir yararınız olmayacağı gibi kaza da yapabilirsiniz" dedim, kendimi açıklayarak. Kararı ona bırakarak arkamı döndüm. Sargılı ayağıma çok yüklenmeden adım attığımda söylediği şeyle olduğum yerde kalakaldım. Elini sarana kadar gözlerini onun üstünden çekmemişti, adam. Kız bunu fark edince gözlerini kısarak,"Ne oldu ?"diye sordu, merakla. Adamın yüzünde büyük bir gülümseme peydahlandı. "Sana yeni bir isim buldum!"dedi heyecanla. Yeni bir keşif bulmuş gibi gözüküyordu. Onun bu haline kahkaha attı kız. Sonra "Neymiş ?"diye sordu, keyifli bir sesle. Adam bir saniye durduktan sonra,"Deva.." dedi gururla. Uzun bir duraksamadan sonra " Yanılıyor olmalısınız çünkü sizinle daha önceden tanıştığımızı hatırlamıyorum" dedim, sesimin titremesine engel olamamıştım. "Öyle olsun..." dedi, sessizce mırıldanarak. Sonra iki adımda yanıma gelip,"Teklifini kabul ediyorum ama..." ayağımı gösterdi."Bunun karşılığında en azından seni odana kadar taşıyabilirim" dedi. İtiraz kabul etmem gibi bakıyordu. Onu ikna etmeye çalışmakla uğraşamayacak kadar yorgundum. "Tamam..." dedim odamı işaret ettim. Beni sıkı sıkı tutarak oraya ilerlerdi. Birkaç dakika sonra odaya girmiştik, beni yatağa bırakır bırakmaz "Kapıyı kapatır mısınız ?" dedim, telaşla. Polat'ın arkasını dönmesiyle komidinin üstündeki fotoğraf çerçevesini hızla yastığın altına koydum. Kapıyı kapatıp bana dönünce yüzünde oluşan ifadeye anlam vermedim. "Ne oldu ?" dedim, merakla. Gözlerinin içi parlıyordu. "Gerçekten istiyor olamazsın!" dedi, heyecanla. Bana inanmıyormuş gibi bakıyordu."Neyi ?" diye sorunca bana yaklaşmaya başladı. O an ne demek istediğini anladım ama bir şey konuşmama engel oluyormuş gibi dilim tutulmuştu.
Oylama, takip ve yorum yapın 🌸🙏🥰
Sarsfarah_ instagram hesabında editler görebilirsiniz, sizlerden de bekliyorum.
|
0% |