Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Karayıl

@sarsfarah_

Hatalarınını bedelini neden sadece işleyenler ödemiyordu ki!

Kızıltepe ailesinin düştüğü durum artık tüm kasabının dilindeydi. Bekar kızları Nermin’in evli ve çocuğu olan Hamit ile kaçması herkesi şok etmişti. Kızın babası Fahri Bey olanları duyunca fenalaşıp hastaneye kaldırılmıştı. Annesi ise konağın avlusunda ciğer yakan ağıtlar yakıyordu. Abileri Rasim ve Serhat, onları her yerde aramaya başlamıştı bile. Eğer yakalasalar verecekleri ceza çoktan belliydi, ölüm. Fermanı da iki taraf imzalamıştı.

Hamit’in evinde de durumlar aynıydı, eşi Yasemin ağlamaktan helak olmuş yataklara düşmüş babası da olanları duyunca yanına gelmişti. El bebek gül bebek yetiştirdiği kızının başına gelen bu olay onu kahretmişti. Hamit kimsesiz bir adamken ona aile olmuşlardı ama karşılığı ihanet olmuştu. Bunu hayal kırıklığını yaşıyordu şimdi. Zamanında Mehmet Bey kızını uyarmıştı, sağlam adam değil diye ama onu dinlememişti Yasemin. Diğer yandan bu kötü haber hızla kasabada yayılmış ve herkes her şeyi öğrenmişti.

Millettin ağzına sakız olmuşlardı,

”Vah vah koskoca Fahri Ağanın kızı evli olan Hamit ile mi kaçmış! Yazıklar olsun, nasıl böyle bir rezilliği yapmışlar, sonlarının ne olacağını bilmiyorlar mıydı ?” tepkiler çığ gibi büyümüştü ama ne fayda! Giden gitmişti de ya ardında kalanlara ne olacaktı, işte orası meçhuldü.

Nazlı hiçbir şeyden haberi olmadan okuldan gelmiş ve annesini öyle yatakta görünce hemen yanına koşmuştu;”Ne oldu anne, hasta mısın yoksa ?” dedi korku ve endişeyle. Yasemin kızının küçük ellerini tutup avuç içini öptü. Gözlerinden akan yaşlardan bir damla da oraya düşmüştü. Eğer hala ayakta biraz durabiliyorsa bu kızı içindi, tek dayanağı o kalmıştı çünkü.

” Yok annecim.. biraz yoruldum o kadar.” dedi hiç bir şeyi belli etmemek için çabalasa da hali ortadaydı.

“Tamam sen dinlen ben işleri hallederim. Hem yemek de yaparım çünkü babam akşam işten gelecek ya aç kalmasın.” Saf bir heyecan vardı sesinde. Yasemin kızının dediklerinden sonra kendini daha fazla tutamamış bir hıçkırık ağzından kaçırmıştı.

“Neden ağlıyorsun anne ?” ses tonundan birazdan ağlayacak gibi duruyordu.

Nazlı şartlar gereği her zaman yaşına göre çok düşünceli bir çocuktu olmuştu ve şimdi de aynı şeyi yapmıştı ama annesinin neden böyle davrandığına anlam verememişti. Kızının iki elini avucuna aldı,

"Baban gitti.." dedi.

“Biliyorum ben…”

”Nerden biliyorsun, kim söyledi sana ?” Sinirinden sesinin tonunu ayarlamamış, yükselmişti birden.
”Sakin ol anne, her sabah işe gidiyor ya. “

Duyduğu şeyle bir yıkım daha yaşamıştı, kızı babasının işe gittiğini ve akşam döneceğini zannediyordu. Şimdi asıl gerçeği nasıl söyleyecekti ? Elini kızına uzatıp kucağına aldı ve sıkıca sarıldı,

”Nazlım, güzel kızım şimdi sana bir şey söyleyecem ama sonuna kadar beni dinle tamam mı ?”

” Tamam…”

”Kızım baban… baban gitti. Hem de bir daha dönmemek üzere” dedi. Kelimler ağzından çıkmayı başarmıştı ama ömründen ömür gitmişti, söyleyene kadar.

“Nasıl yani ölmüş biri gibi mi ?”

"Evet…” dedi çaresizce. Babasının onları bir kadın uğruna bıraktığını değilde öldü bilmesini istemişti.

“Bir daha hiç görmeyecek miyim onu ?” titremişti sesi.

” Hayır..”

“Ama daha benim karnemi bile görmedi..”

Kızının her sözü kalbine ağır bir darbe bırakıyordu.

” Ben varım güzel kızım hem anne hem baba olurum sana..ama artık o yok..”

Kabulleniş anı buydu çünkü hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Annesinin kollarında babasına, anneside ona ağlıyordu. Yorgunluktan uykuya dalana kadar devam etmişti.

O kötü günün üstünden bir hafta geçmişti ama ne kaçanlar bulunmuştu ne de geride kalanlar kendine gelebilmişti. İki ailede dağılmıştı ama hala yüz yüze gelmemişlerdi.

Kimse hiçbir şey yapmayınca sonunda kasabanın ileri gelenleri iki aileninde büyüklerini bir araya getirmek ve bir karara bağlamak için toplantı ayarladılar.

Mekan Fahri Bey’in konağıydı, onunla beraber Yasemin’in de babası Mehmet Yılmaz ile on kişi daha vardı. Kadınlar ise başka bir odada toplanmış nihai kararın verilmesi için tedirginlikle bekliyorlardı. Yaşça aralarında en büyük olan Aziz Ağa söze girdi;

“ Evet ağalar buraya neden toplandığımızı herkes bilir, lakin yine de durumu izah etmek gerekir. Hamit ile Nermin’in kaçması yüzünden burdayız."

Herkes başını aşağı yukarı sallayarak onaylamıştı onu. Devam etti,

”Bu çok büyük bir suçtue ve bir bedelinin olacağını hepiniz bilirsiniz.”

Başka bir ağa söze girdi;

”Bedel ne olacak Aziz Ağa ?” ded.

Bu olayın iki muhatabı da başını eğmiş sessizce burdan çıkacak kararı bekliyordu.
“Kendi aramızda düşündük ve karar verdik, tek bir yol var. Hamit’in kızını Fahri Ağanın oğluyla evlendirmek..”

Sözleri bomba etkisi yaratmıştı.
İlk tepki hemen Mehmet Yılmaz’dan gelmişti, bastonunu yere vurup” Sen ne dersin ağa, torunum daha on yaşında aklın başında mı ben kesinlikle buna izin vermiyorum!" dedi hiddetle.

" Töreleri bilirsin"

"Elbette bilirim lakin bu günahın bedelini küçücük bir kıza ödetmenizi hangi törenin kanunlarında yazar Aziz Ağa!"

Bu tepki diğerlerinin arasında bir uğultuya neden oldu, nasıl olurda sesini bu kadar yükseltirmiş Aziz Ağa’ya diye. Başka bir kafadan yeni bir soru geldi ve dikkatler o tarafa yöneldi.

"Aziz Ağa sen öyle dersin de hangi oğluyla evlenecek? Birisi engelli biriside ondan daha küçük.”

“Asım ile evliliği münasiptir!”

Mehmet Ağa duyduklarını artık kaldıramıyordu küçük torununu kendisinden 12 yaş büyük olan engelli adamla evlendireceklerdi. Buna hangi akıl ve vicdanla kara vermişlerdi?

”Benim rızam yoktur, torunum daha ergin bile değil. O nasıl kaldıracak bunca yükü ?”

Israrını sürdürmekten asla vazgeçmiyordu, karşısındakilerin taş kalpli kesildiğini görsede.

”Elbet büyüyecek ama o zamana kadar onların yanında yaşayacak. Sen ne dersin Fahri Ağa ?”

Sabahtan beri sesini çıkarmayan adamın ne söyleyeceğini herkes dört kulağını açmış bekliyordu. Bu kadar sessiz kalmasını kimse normal karşılamıyordu.

”Bizim kabulümüzdür…” dedi başını sallayarak.
Başı kızının yaptıklarından dolayı yerden kalkmamıştı.
İki taraf farklı düşündüğü için oylama yapılmış ve galip gelen Aziz Ağa olmuştu.

”Hüküm verilmiştir. Nazlı ile Asım’ın imam nikahı hemen kıyılacak ve sessiz bir düğünle kocasının evine gidecek.”

Verilen karardan sonra herkes çekip gitmişti sadece iki kişi kalmıştı salonun ortasında. Haftalardır beklenen yüzleşme şimdi gerçekleşecek gibiydi.

”Seni vicdanlı biri zannederdim Fahri Ağa! Ne ara bu kadar değiştin ?” Sitem etmişti artık eski arkadaşı olan adama.

”Senin şerefsiz damadın benim namussuz kızımla kaçtıktan sonra “ dedi. Sesinde saf bir nefret vardı.

“ O küçük kızın ne suçu var ?"

”O şerefsizin kızı olması yeterli. Beni ikna etmeye çalışıyorsan boşa uğraşma, karar verildi. Üç gün içinde lekelenen şerefimizi temizlemek için bu nikahı kıyacağız Mehmet Ağa. Ona göre git evdekilere haber et de hazırlıklara başlayın.”

Karşısındaki adamda ne vicdan ve merhametten eser kalmadığını görünce bastonun alıp konağı terk etmek üzere çıkışa doğru yöneldi.

Yol boyu kara kara kızına bu haberi nasıl vereceğini düşündü ama işin içinden çıkamamıştı.

Yasemin kendi evinde kalmış, kızıyla vakit geçiriyordu ama babasını birden omuzları çökmüş bir halde avluda bulunca endişeyle;

”Ne oldu baba, ne karar verdiler ?”dedi göğsünün üstüne koyarken.

”Ben elimden geleni yaptım ama çoğunluk onların tarafındaydı" durdu ve derin nefes aldı Mehmet Ağa.

"Nazlı ile Asım’ı evlendirmek istiyorlar !” dedi bakışlarını çevirdi. Engel olmadığı için utanmıştı.

”Galiba duymadım baba, tekrarlar mısın?” dedi Yasemin. Yanlış duyduğunu düşünüyordu.

“Ne ettiysem kabul etmediler kızım. O şerefsiz adamın hatasının bedelini küçücük kızının ödemesi gerekiyormuş sözde!!” Bastonunu tutan elleri titriyordu. Her an yere yığılacak gibi duruyordu.

Kadın yere yığıldı, bu sözler kocasını ihanetinden daha ağır gelmişti. Ellerini yere vura vura isyanını haykırıyordu,

“Ben kızımı kimseye vermem, vermem o daha çok küçük. Okulu var, hayalleri var. Tek suçu o şerefsiz adamın kızı olması başka suçu yok ki neden cezayı o çekecek…”

"Kızım... kızım... kızım ..."Sayıklama evresine geçmişti kadın.Karşısında kızını o halde gören Mehmet Ağa da daha fazla dayanamadı.

Nazlı okuldan geldiğinde karşısında gördüğü görüntüyle donup kaldı. Dakikalarca boş boş baktı yerdeki iki bedene, biri annesi biri de dedesiydi. Çok korkmuştu, yaklaşmıyordu onlara.
Ağlayarak komşularına gidip durumu kekeleyerek de olsa durumu anlatmıştı.

Dedesi ve annesi hastaneye kaldırılmıştı, o da onlarla gitmişti. Ağlayarak o küçük bedeniyle tek başına hastane koridorda birinin ona gelip bir haber vermesini bekliyordu.
Bir tane doktor yanına geldi ve yere çömeldi; " Merhaba prenses, ben Dr.Yılmaz sen kimsin bakalım ?" dedi elini uzatarak. " Nazlı.." dedi dolu dolu gözleriyle.

Gülümsedi. ”Senden başka kimse yok mu ?”diye sordu Doktor etrafa bakınırken.

” Yo… yok” zorda olsa ağzından bu kelime çıkabilmişti.

”Peki onlar senin neyin oluyor ?”

” Dedem ve annem…”

”O zaman artık ağlamana gerek yok. Annen iyi ve deden de birkaç gün bizde misafir olduktan sonra iyileşecek.”

Gözlerindeki yaşları sildi, Nazlı.”Tamam, annemi görebilir miyim ?”

Doktor henüz erken olduğunu düşünsede küçük kıza kıyamamış annesinin yanına götürmüştü.

Annesinin uyuduğunu gören Nazlı yine de gidip sarılmıştı.

“Sen de babam gibi bırakma beni olur mu ?” bu sözlerini annesi duymasada doktor şahit olmuştu.

O günün üstünden bir gün geçmiş ama hala Mehmet ağa yoğun bakımdan çıkmamıştı. Yasemin biraz daha iyi olsada kızının başına gelecekleri düşündükçe içten içe kahroluyordu.

Ona her şeyi söylemişti ama kızı onu ciddiye almamış evcilik oyunu oynayacaklarını zannetmişti. Karşı taraf ise daha fazla beklemeden kızı almaya gelmişti.

Semra Kızıltepe yanına birkaç kadını daha alarak evlerine gitmişti. Onları karşısında gören Yasemin çaresizliğine bir kez daha lanet etti.

”Kız hazır mı ?” dedi Semra nefret barındıran bir sesle.

Ona göre kızı zorla kaçırılmıştı ve tek sebebi o şerefsiz adamdı. Eğer karısı önceden fark etseydi kocasının böyle bir şerefsizlik yapacağını belki de böyle bir şey olmayacağını düşünüyordu bu yüzdendi karşısındaki kadına öfkesi.

” Neye hazır mı, gelin olmaya mı ?”

Yasemin’in de ondan kalır bir yanı yoktu. Kızlarının namussuzluğuna karşı onun kızını bedel olarak istemelerini asla haklı bulmayacaktı.

”Seninle daha fazla muhatap olmayacam, çağır gelsin!!”

”Birgün bu günahınız yüzünden cayır cayır yanacaksınız!!!”

Adamlar arasındaki yüzleşmeden sonra kadınlar arasında da böyle bir şey gerçekleşmişti.

“Kızı çağır de hayde!” Daha fazla bu kadınla muhatap olmak istemeyen Semra ellini sallayarak onu püskürtmüştü.Gidip kendisi kızı getirmişti. Karşısındaki dört kadını gören korkuyla kaçmıştı. Diğer kadınlardan biri elini uzatarak;” Hadi gel gidelim “ dedi.

“ Nereye ?”

”Artık bundan sonra yaşayacağın eve.”

”Ama benim evim burası..” dedi.
Kadının kalbi sızlamıştı.

Annesine baktı usulca. " Anne bu teyze de kim ve nereye gidiyoruz ?” dedi sonra. Kızının bu masum hali onu daha da çok zorluyordu ama eli kolu bağlanmıştı. Yüzünü avuçlarının içine aldı. “Şimdi onlarla git bende peşinizden gelicem olur mu?" dedi.

”Ama…”

"Hadi güzel kızım, oyuncaklarını toplayıp gelicem söz..”

Onu kendi elleriyle ikna etmişti.

” Tamam anne..” deyip annesine güvendi ve o kadının elini tuttu. Kapıdan çıkana kadar Yasemin'nin gözlerinden yaşlar dinmemişti. Arkadındma öyle bir bakıyordu ki sanki kızı gidince ruhu da bedenini terk etmişti. Bugün Nazlı'nın esaretinin ilk günüydü ama onun henüz hiçbir şeyden haberi yoktu.

Bu bölümü yazarken inanın çoğu yerde kendimi ağlamaktan alıkoyamdım. Bunun en acı tarafı gerçek yaşanmış bir hayattan isimleri değiştirerek alıntılamam..

Kadın olmak her şekilde zordur ama çocukken buna zorlanmak kadar hiçbir şey zor değildir

Oylama ve yorum yapmadan geçmeyin İlk bölüme aldanıp devamını kaçırmayın.

 

Loading...
0%