Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm Geçmi̇şte Parçalanan Anilar

@sarturndennkacan

ÖLÜMCÜL ÇIĞLIKLAR

1. BÖLÜM''GEÇMİŞTE PARÇALANAN ANLAR''

BU KİTAP TETİKLEYİCİ UNSURLAR ÖLÜM, ŞİDDET VB. İÇERDİĞİNDEN YETİŞKİN İÇERİK OLARAK İŞARETLENMİŞTİR

05.04.2000

Kadın çığlıklar atıyordu. Hayır sil. Kadın çığlık attığını duyuyordu. Kadın çığlık atmıyordu, atamıyordu. Sesi o denli kısılmıştı ki kocasına karşı gelemiyordu. Kadın korkuyordu. Hem de delicesine korkuyordu. Korkusuna yenik düşmek istemiyordu, yaşamak istiyordu. Dakikalarca boğuştuğu kocası şimdi elinde bıçakla beraberdi. Yapacak mıydı kestiremiyordu. O el kızına el kaldırdıysa, o el karısını da öldürebilirdi.

O gecenin sabahına kadar o kadar çok dayak yemişti ki. Doğduğu güne yani bugüne lanet etmesini işitiyordu sadece. Göz yaşları her seferinde onu ele veriyordu. Kızı Deniz'le ilgilenmesi gerekiyordu. Daha küçücüktü, 5 yaşındaydı. Ama o kadar dövülmekten yorulmuştu ki dizlerinde derman kalmamıştı. Yerlere düşmek istemese de dizlerine kara sular inmiş kendini bir anda yerde bulmuştu.

Kocası Fatih karısının yere düşmesini fırsat bilip onu öldürebilirdi. Adımları yavaş yavaş karısını korkutacak cinstendi. Gözleri büyümüş karısına sanki delirmiş gibi bakıyordu. Kocası sanki ona korku aşılamak istercesine kadına doğru gelmeye devam ediyordu bu yüzden genç kadın yerde elleriyle geriye gitmeye çalıştı. Geriye giderken hep evlenmekten pişman olduğunu ama bu evliliğin en büyük hediyesinin çocukları olduğunu hatırladı. Bu evliliğin ise en büyük kabusunun kocası olduğunu unutmak istedi.

Genç kadın bu evliliği asla devam ettirmek istememişti ne en başında ne de şimdi. Fakat şimdi bu durumdalardı. Olacaklardan korktukları. Bir daha nefes alamayacağı bir dünyada direniş sergilese de kadın olacaklardan çok korkuyordu. Derin nefesler aldı. Bugün yaptığı en büyük direnişi sergileyecek çocuklarını annesiz bırakmamak için en büyük çabasını ve direnişini bugün sergileyecekti.


İstemsiz akan göz yaşlarını. Göz açıp kapanana kadar karşısında en büyük korkusunu gördü. Elinde bir bıçakla artık kaçacak yeri yoktu. Yine de her şeye rağmen bir umudu vardı elleriyle geriye gitmeye çalıştı. Ayağa kalkamıyordu evet ama kurtulacağına dair bir umudu vardı. Tam o sırada tek bir çocuk sesi duyuldu. ''Anneanne anne baba kavga ediyor korkuyorum.'' oldu. Kadın korkarak kapıya baktı. Küçük kızı korkulu ve dolu gözlerle annesine bakarken elindeki telefona bakmadan edemedi.

Kocası bu sefer küçük kızına ilerledi. O anki güçle ayağa kalkıp hızlıca kapıya koştu. ''Hayır! Ona dokunamazsın o daha çok küçük.'' der demez küçük kızın elindeki telefon yere düştü. ''Bana bak kadın bu sefer de senin yüzünden karakolluk olursam Allah yukarda alırım canını!'' diye bağırırken gözlerini kapattı. Küçük kızı bacaklarına sarılmıştı. ''Bu sefer olmaz Fatih hiç mi vicdanın yok yapma! Bana bunu yaparsan kim bakar onlara yapma kurbanın olayım.'' diye yalvardı. Kendisi için değil çocukları için her zorluğa katlanırdı.

Adam ''Vicdansızım duydun mu? Küçücük kafana hala sokamadın karşı gelmemeyi!'' diye bağırırken kapının yanındaki duvara serçe kadını ittirdi. İlk bıçak darbesini sergiledi. Küçücük kızının karşısındayken. Küçük kız ''Anne'' diye çığlıklar atsa bile adam hiçbir şey duymuyordu.

İlk darbede sendeledi. Kadın ayakta duramayacağını hissetti. Fakat ikinci, üçüncü, dördüncü hatta beşinci darbelerde ayakta kalamadı. Yere yığıldı. Küçük kız geriye doğru kaçtı. Korktu babası bir şey yapar diye. Dış kapıya yaslandığını ancak kapıya vurulunca fark etmişti. ''Kapıyı aç polis!'' diye bağıran insanlar vardı kapı ardında. Başta kapıyı açarken korktu. Babasını salon kapısından üzerine doğru geldiğini gördüğünde ise kapıyı hızla açıp dışarı çıktı. Bu kapıyı kötüler çalmazdı.

Karşısındaki kadın polisin bacağına sarıldı. Kadın polis atağa hazırken böyle bir şeye hazır değildi. Bacağına sarılan küçük kızı kucağına alarak merdivene ilerledi. ''Annem yanımıza gelecek mi? Annem yabancılardan bir şey alma dedi. Siz kötü müsünüz?'' dediğinde kadın polis gözlerinin dolmasına izin verdi.

''Komiserim cinayet şubeye haber vermemiz gerekiyor kadın katledilmiş'' diyen polise nefretle baktı. Kucağında bir çocuk olduğunun farkında değil miydi? ''Git haber ver görüyorsun madem neden haber vermiyorsun!''

Küçük kız evden babasının çıktığını gördüğünde babasına seslendi. ''Baba gitme annemle doğum günüsümüzü kutlayacağız!'' dedi heyecanla. Kadın polis gözünden süzülen yaşı hemen temizledi. Kadın polis içeride ekibi kalmayacağına emin olana kadar merdivenlerde oturarak küçük kızla oynadı.

Artık sadece adli tıbbın gelmesini beklemesi gerekiyordu. Küçük kızı kucağına alıp girmekten korktuğu o eve girdi. Küçük kızı dış kapının yanında kucağından indirdi. ''Annem ayakkabınla girmene kızar abla.'' dediğinde kadın polis duygularına hâkim olamıyordu. Salonun kapısından içeri girince gördüğü manzaraya şok geçirdi. Daha önce çok kez ceset görmüştü fakat bu başkaydı. Küçük kızın ''Anne'' diyen çığlığını duyunca başını arkaya çevirdi. ''Özür dilerim, özür dilerim görmemen gerekiyordu.

''Kızım, kızım nerede?'' diye çığlık atan bir kadın vardı. Dış kapıya doğru hızla ilerledi. ''İçeri giremezsiniz ısrar etmeyin rica ediyorum'' derken polis karşısındaki yaşlı kadının torununu kucağındaydı. ''Yavrum, n'olmuş burada. İçeri neden giremiyorum'' dedi yaşlı kadın.

''Burası artık cinayet mahali.'' derken kadın polis yaşlı kadının yüzüne bakamadı bile.

--- 

Ağlamasını hissettirmeyerekten "Özür dilerim yavrum anneni koruyamadım." diyerekten ağlamaya devam etti. Yarımcı olan o kadın polisin odasına doğru ilerledi. "Fatih Alkoç'u şikâyet etmek istiyorum torunumun bende kalmasını da istiyorum lütfen bana yardım edin" diyerekten torununu kucağına oturttu. "Eğer şikâyet ederseniz dava açılır elbette bir avukat istiyorsanız devlet atayabilir ama siz avukat da tutabilirsiniz" dedi oturan polis parmak uçları klavyeye değerken. Kadın içten içe yardım edemediğinden paramparça oluyordu.

"Bildiğimiz iyi bir avukat var mı ne olursunuz bana yardım edin" genç kadın kendisine yalvaran yaşlı kadını kıramadı. "Kardeşim çok iyi bir avukattır kaybettiği hiç dava olmadı bugüne kadar isterseniz ona söyleyebilirim" dedi. "Ne kadar hemen görüşelim lütfen ne olursunuz" diye yalvarmaya devam etti yaşlı kadın. Bir süre sonra yaşlı bir adam daha geldi yanına bir kadınla. Bu küçük kızın babaannesi ile dedesiydi. Anneannesinin kucağından atlayıp babaannesinin bacağına sarıldı. Şerife hanım ayağa kalktı.

"Sizin oğlunuz benim kızımı öldürdü. Mutlu musunuz? Kızım kaç kez bana geldi ben hep size söyledim bakın oğlunuzu uyarın diye şimdi hoş mu oldu bunlar bana evlat acısı yaşatmaya değdi mi ha Şenay Hanım!" sesi kısık olsa da yaşlı kadının içinde yangınlar, kor ateşler, çığlıklar vardı. "Hiç... Dedikleriniz bir hiç. Erkektir yapar" deyip kocasına döndü. Bir daha onların yüzüne bakmamaya kararlıydı Şerife Hanım. Kızının hakkını aramaya da...

Kızına inanmadığı için pişmandı. Kızını o psikopatın elinde bırakmaktan pişmandı...

Şimdi ise torununa güzel bir hayat yaşatmaya ant içmişti...

Tarih:
05.04.2000
Ezgi Karyeli

🕯️

05.04.2010

Çığlıklar atarak uyanan genç kız yine ve yine rüyasında annesini görmüştü. Annesini öldürürken hiçbir şey yapmadığına yine pişman olmuştu. Aslında her gece pişman olsa da daha çok küçükken annesi bu dünyadan ayrılma kararı almıştı. Belki de zorla aldırılmıştı. Ama daha küçücük bir çocuktu nasıl yardım edebilirdi ki? Annesini her rüyasında gördüğünden artık uyumaya korkar olmuştu. Rüyasında hep annesinin ya cenazesini ya da öldürülürken hali geliyordu zihnine. Annesinin cenazesinde yaşıyor fakat onu babası gömüyordu. Rüyaları hep bu tarzdı. İnsanı uyandığında bu kâbus muydu yoksa yaşadıklarım mı diye sorgulatacak kadar gerçekçi ve bir o kadar korkutucu rüyalardı.

10 yıl öncesinde annesinin mezarının başında oyuncaklarıyla oynarken kimse ölen kadına üzülmedi. Tek başına kalan ve bilmeden annesinin mezarının başında oynayan çocuğa ağladığını kimse bilmiyordu. Aslında küçük kıza ağlamak yerine bir kadın yine bir adam tarafından öldürüldü diye üzülselerdi şu an bu kadar ve bu denli kadın cinayetleri artmazdı diye düşünürdü Deniz.

Gecenin saat kaçı olduğunu bilmediğinden telefonunu açtı ve baktı. Saat gece üç sularını gösteriyordu. Kız bu saatlerde rüya görüp anneannesinin yanına gitmeye alıştığından ilk önce doğruldu ve ayağa kalktı. Anneannesinin yanına gitti. 10 yıldır anneannesi bakıyordu genç kıza daha doğrusu baba tarafı almak istememişlerdi yanlarına, oğullarını hapise sokan kadının çocuğunu evinde barındırmak istememişlerdi. Aslında kız onlara gitmek dahi istemiyordu haklıydı da annesinin katilini yetiştiren kişilerle aynı ortamda durmak dahi kızı rahatsız ediyordu. Anneannesine kız bakıyordu aslında anneannesine sürekli hastalanıyor genç kız anneannesine bakmak zorunda kalıyordu, yaşlılıktan dolayı da anneannesine hayır diyemiyordu.

Annesinin her zaman anneannesine söylediği hayaller ve vasiyetleri varmış. Anneannesi anlatmak istemese de Deniz'in zoruyla anlatmıştı. Hayalleri vardı genç kızın. Belki annesinin de vardı hayalleri. Babası olacak katil hem genç kızın hem de annesinin hayatını çalmıştı. Hayalleri yıkılmıştı. Hayatı yıkılmıştı annesinin ölümünden sonra. Daha doğrusu aklı başına geldikten sonra annesinin öldürüldüğünü öğrendikten sonra hayalleri yıkılmıştı.

Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Bu rüyadan sonra sakinleşmesi epey uzun sürecek gibiydi. Artık gecenin bir saati olduğu için kız uyku ilacı alırsa okula geç kalmaktan korkuyordu. Aslında okulu pek de takmıyordu. Herhangi bir hayali yoktu açıkçası. Annesi gibi hemşire olmak istese de bunun için çalışması çabalaması ve bir bütçesi olması gerekiyordu. Anneannesinin emekli maaşıyla bu bütçe asla toparlanmıyordu. Deniz'de isterdi annesinin hayallerini gerçekleştirmek ama olmuyordu.

Annesinin defterinde Deniz'in okumasını istediği için çokça yazı yazmıştı. Doğumundan ölümünden bir önceki güne kadar kızında gördüklerini, görmek istediklerini yazardı hep. Şimdi bu defter Deniz'in elindeydi. Deniz her gün günü gününe sadece bir sayfa okurdu. Ortaokulda bu defteri bulduktan sonra her gün bu defteri okumaya başlamıştı. Bazen bir bazense onlarca sayfa okuyordu içindeki merak duygusuna yenik düşerek.

Kararan gözleri akşam yemeğinde bir şey yemediğinden olmalıydı. Yavaş yavaş ses çıkartmadan odasının kapısını açıp anneannesinin odasına doğru ilerlemeye başladı. Yaşlı kadının odasının pervazına kadar geldiğinde orda durdu. Yaşlı kadına uzun uzun baktı. Eğer annesi yaşasaydı anneannesi gibi tatlı bir kadın mı olacaktı? Eğer ölmesine engel olabilseydi annesini öldürülmesine izin vermezdi.

-

Sabaha kadar televizyondan film izledi. Ne yaparsa yapsın gördüğü rüya daha doğrusu kâbus aklından çıkmıyordu. Sabahın ilk saatlerinde rahatlamak ve kâbusu unutmak için gizlice balkonda sigarasını içti. Ardından sabah sabah okul için evden çıktı. Yoldayken kulaklığını kulağına takıp okula doğru yürüyordu. Daha okul saati gelmediğinden okulda az insan vardı. Okul bahçesinin önünden öylesine biriymiş gibi geçti. Anneannesine mesaj yazdı okula geldiğine dair. Kalkıp işe gidecekti. Anneannesinin ilaç parasını çıkartmak zorundaydı. Anneannesi zorla da olsa okul çıkışlarından sonra işe gitmesini kabullenmişti. Yoksa annesi gibi genç kızı bırakmak zorundaydı. Hastalığı ölüme doğru gidebilirdi.

Yeni ılımaya başlayan hava bazen soğuk rüzgarlar estiriyordu. İşi en azından okula yakındı. Küçük bir kafeydi. Birkaç sokak ötedeki pastaneden bazen malzeme geliyordu. Sabah gelen malzemeleri görünce içeri sokması gerektiği aklına dank etti. Fakat anahtar yanında değildi. Patronunun gelmesini beklemeliydi. Telefonunu çıkartırken cebinden sigara paketi düştü. Aklına da düştüğünden içerisinden bir dal çıkarttı ve malzemelerden uzak bir yere oturdu. Telefona bakarken bir anda karşısında iki ayak gördü.

''Kızım niye yere oturdun kalk. Üşümüşsündür şimdi sen burada'' diyen patronunu görünce sigarasını yere bıraktı ayakkabısıyla bir yandan ezerken bir yandan doğrulmaya çalıştı. Biraz sendelese de ayağa kalkmayı başardı. ''Ben... Ben özür dilerim sizin saatler sonra geleceğinizi düşünüyordum.'' dedi.

''Bugün malzemelerin erken geleceğini öğrendiğimde erken geleyim dedim kızın hadi kalk beraber içeri taşıyalım şu malzemeleri.'' dediğinde genç kız patronuna gülümsedi.

Çok olmayan malzemeleri sadece iki kişi taşıyınca uzun sürdü. Birkaç müşteri gelmişti. Hemen onlarla ilgilenmesi gerekiyordu. Tam o sırada çalışma arkadaşlarından biri içeri girdi. Derin bir nefes aldı. ''Hoş geldiniz biraz beklettim kusura bakmayın ne alırdınız?'' dediğimde. ''Çayınız varsa alabilir miyim bir de arkadaşım gelecek demleme kahve olur değil mi yarım saate?''

''Olur o zaman ben getiriyorum.'' dedikten sonra hemen arkasını döndü. Mutfak kısmına girip kettle'ye su koydu. Birkaç dakika bekleyip fokurdama seslerini duyunca hemen bir bardak çıkarttı. Çay süzgecinin içine biraz çay koydu ve sıcak suyu çay bardağına boşaltmaya başladı. Bardak elindeyken bir anda altı kırıldı ve sıcak su bacağından aşağıya doğru dökülmeye başladı. Tam o sırada patronu içeriye girdi. ''Kızım iyi misin?'' derken genç kızın gözlerinden yaşlar dökülüyordu.

''Ah, yandım ben, ben üstümü değiştirebilir miyim?'' derken patronu nazikçe başıyla onayladı. ''Kızım durumun kötüyse bir koşu hastaneye götüreyim seni vicdanım el vermez seni böyle bırakmaya.'' dedi. Soyunma odalarına girdiğinde çantasındaki okul pantolonunu çıkarttı. Üzerindeki pantolon canını çok acıtıyordu. Üzerinden sıyırıp bol olan kumaş okul pantolonunu giyince bir nebze rahatladı. Ama bacakları sızlıyordu ve yürümek onun için biraz zordu artık.

''Ahmet abi seni meşgul edeceğim ama beni bir hastaneye götürebilir misin? Yürüyemiyorum bile şaka gibi.'' derken hemen patronu cebinden arabasının anahtarını çıkarttı. Küçük kafeden dışarı çıktıklarında arabanın hemen kafenin önünde olmasına şaşırmıştı. Normalde patronu kafenin önüne park etmezdi. Patronu arabanın kumandasıyla arabayı açınca genç kız kapıyı açıp içine yavaşça oturdu. Bacaklarında hissettiği sızıyı daha önce kalbinde de hissetmişti. Patronu da arabaya binince en yakındaki hastaneye gelmişlerdi

Hastaneden çıkışı yapılmıştı patronu en acilinden dükkâna gitmesi gerektiğini genç kızı evine bırakamayacağından bahsetmişti. Genç kız için sorun yoktu annesini ziyaret etmek istiyordu. O eve gitmeye ancak 10 sene sonra cesaret bulmuşken gitmemezlik yapamazdı. Sanki annesi toprağın altında değil o evde hissediyordu.

Eve giderken yağmur bir anda çiselemekten çıkıp resmen sağanak yağışa doğru ilerliyordu. Deniz kulaklıklarını takmış, ıslanmış saçları, elinde sönmeye yakın sigarası vardı. Anneannesi görse sinirlenebilirdi. Kendisine zarar verdiğinden ama Deniz'in umurunda bile değildi. Annesini özlüyordu. Çocukluğunda, gençliğinde belki de büyüdüğünde annesini yanında istemeye devam edecekti. Annesini çok özlüyordu.

Daha yeni doğmuşken ki fotoğraflarından hep annesine bakıyordu. Babasıyla asla fotoğrafı yoktu. Hep bir genç çocukla fotoğrafları vardı babasının. Hiç kızıyla fotoğraf çekilmemişti. Bazen askerlik fotoğraflarını görüyor bazense annesiyle düğün fotoğraflarını görüyordu. Anneannesinin anlattığına göre dedesi annesini zorla babasıyla evlendirmişti. O yüzden annesi hiçbir düğün fotoğrafında mutlu değildi. Başka bir fotoğrafını eline aldı bu sefer hiç görmediği bir fotoğraftı. Yanında çok genç liseli duran bir çocuk vardı. Ne kadar anneannesine sorsa bile hiç cevap vermemişti.

Bir bacağı yağmur yüzünden derisine yapışmıştı. Oysaki daha yeni yanmamış mıydı? O yüzden bacağı sızlıyordu. Ama bu acısı hiç umurunda bile değildi bugün annesinin hem doğum günü hem de ölüm yıl dönümüydü. Deniz annesini kaybedeli 10 yıl olmuştu. Acısı her geçen gün artıyordu. Kalbi her akşam ağrımaya devam ediyordu.

Evi olduğu binanın önüne geldi. Bebekliğinin sadece 5 yılı geçtiği eve geldi. Genç kızın gerçek evi annesiyle beraber yaşadığı evdi. Belki annesiyle çok anısı yoktu ama annesinin ruhunun o evde dolaştığına inanıyordu. Anahtarla bina kapısını açtı. 3. Kata çıkıp gözleri 6. Daireye ilişti. Kapı yıllardır mühürlüydü. Hayır anneannesi satmak istememişti evi. Sadece kapının önünde durabilirdi. Kapının önüne oturdu. Sanki annesiyle dertleşiyormuş gibi hissettiği için hiç buradan gitmek istemiyordu. Annesini hissediyordu. Sanki hep buradaymış gibi. Sanki hayattayken rahat bırakılmayan ruhu şimdi bu evde serbestçe geziyordu.

Elini kalbine götürdü. Belki binlerce belki yüzlerce kelime, cümle oluşturdu. Hepsi annesiyle eğer yaşasaydı ne yapabilecekleri nasıl büyüyeceği hakkındaydı. Deniz gözlerindeki yaşı sildi. Binanın merdivenlerini yavaş yavaş indi. Çıkardığı kulaklığı geri taktı. Binanın kapısını açıp dışarı çıktığında kafasını yukarı kaldırdı. Yağmur ve toprak kokusu kalmıştı geriye. Şimdi yavaş yavaş eve gitmeliydi. Okul çıkma saati yaklaşıyordu belli ki. Toprak kokusunu içine çeke çeke evine gitti.

Eve geldiğinde hiç görmediği ayakkabıları gördü. Başta anneannesi yeni ayakkabı almış sansa da kapıyı anahtarla açıp salona ilerlediğinde gözüne ilk ilişen kişi babaannesiydi, babaannesi evdeydi. Kendi evinde gerçek ikinci evindeydi. Yıllar sonra neden gelmek için çaba göstermişti. Keşke gelmeseydi. Katil bir çocuk büyütmek için uğraşmıştı yıllarca. Bundan gurur duyanda kendisiydi. Erkeklerin şaha kaldırılması kadınların köle gibi çalıştırılması zihniyeti vardı. Şimdi bu zihniyetle büyümek istemediğinden babaannesinin gelmesinin de bir anlamı yoktu. Bir nevi annesinin ölümünden onları sorumlu tutuyordu. Daha düzgün bir evlat yetiştirip ailesini güzelce geçindirmesini öğretebilirlerdi. En azından sadece dövmekle olmadığını anlatabilirlerdi. Ama her şeyin başında onlar geliyordu. Doğru bir zihniyetle yaşamıyorlardı.

Anneannesine bir bakış attıktan sonra babaannesine döndü. "Seni götürmeye geldim." dedi geleceğini kim söylemişti ona. Asla onların yaşadığı eve gitmek istemiyordu. "AA öyle mi gelecek miymişim? Haberim yok... Tabi ki de gelmiyorum" diye yüzüne bas bas bağırdı. Hiçbir şey açığa çıkmış değildi. Annesini öldüren kişi yani babası suçsuz bulunup sadece birkaç ay sonra dışarı çıkmış sonra da ortalıklardan kaybolmuştu. Bu mu adaletti. Deniz kendi adaletini kendi yaratmak istiyordu. Hâkim olmak istese bile derslere kafasını veremiyordu. Aklı hep annesindeydi. Anneannesinin Deniz'i dershaneye yollayacak parası bile yoktu bu yüzden bütün hayalleri suya düşmüştü. En büyük hayallerinden biri olan hakimlik mesleğini yapamayacaktı. İnsanların hayatı hakkında karar vermeyi sevmese de böyle katillerin hayatını bitirmek istiyordu.

Anneannesine baktı. Buna izin vermiş gibi durmuyordu. "Benim irademe kalmış bir şey olduğunu düşünüyorum ve öyle olmak zorunda gelmiyorum sizinle yaşlı hanımefendi" diyerekten el salladı, kapıyı gösterdi. Ayakkabılarını çıkartıp portmantoya bıraktı. Üzerindeki çantası ayakkabısının yanına koydu hırkasını astı. Çantasıyla birlikte odasına ilerledi. Babaannesinin bu nedenle gelmesine kahkaha attı.

Anneannesinin şu sözünü duydu bir tek "Sizin vicdansızlığınızla büyümemesi için elimden yapacağıma söz vermiştim. Artık sözü sadece ben değil torunum da tutuyor baksana. O sizin elinizde büyümek istemeyecek. Küçücük bir çocukken almak bile istemediniz isteseydiniz bile vermezdim. Bir katil ailesine küçücük bir çocuk emanet edemezdim. Geceleri uyku uyuyamazdım Şenay Hanım. Şimdi kocanızı da alıp gitmeniz makbuldür. Çünkü sizin adaletinizle yaşayacak bir çocuk bir katilin doğması demek. Ama karşınızda o cenazede terk ettiğiniz çocuk yok torunum gayet her şeyi bildiğinden sizinle gelmiyor. O katili dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesini isteyip başardınız ama torunum sizin zihniyetinizle büyümeyecek bu da andım olsun." Dediğinde Deniz gülümsedi.

Deniz'i bir tek isteyen bir anneannesi bir de annesi vardı. Şimdi babaannesinin onu istemesi hiçbir şeyi değiştirmezdi. Sonuçta babaannesini sevmiyor ve böyle bir zihniyetle büyümek istemiyordu. Daha küçücükken annesini alınca elimden diğer sevdiğine gitti anneannesine...

🕯️

04/07/2020

Çığlık...

Sadece çığlık...

Çığlıklar ve yağmur...

Deniz kendini parçalamak istercesine çığlık atıyordu. Buradan çıkmak istiyordu. Burasının neresi olduğunu bilmiyordu. Bilmediği yerde durmak onu rahatsız ediyordu. Tanımıyordu. Burada sevdikleri yoktu. Güvendiği insanlar yoktu. Güvende hissetmiyordu. Etrafına bakınmaya başladı. Hastane odasından farksızdı. Etrafına bakınmaya devam etti. Bir sedye, bir cam, bir koltuk, bir televizyon, sedyenin yanında komodin, komodinin üstünde sürahi. Aklını parçalamak istercesine saçlarını çekti. Cama doğru ilerledi. Ardından kapı açıldı. Saçları uzun ve tek örgü şeklinde ördüğü saçı önündeydi beyaz bir hemşire önlüğü vardı. Bir hastanede olduğunu anlasa da neden hastanede olduğunu anlayamamıştı.

"Ben o, o nerde şimdi ben neden buradayım anneannem nerde ben neredeyim?" dedikten sonra koltuğa oturdu. Ayakları yere basmak istemiyordu sanki ayakları uyuşmuş ve karıncalanıyordu. Parmak uçlarına yükselip dizlerine dirseğini koydu, eliyle yüzünü avuçlardı. Ağlarken biri Deniz'i izlemese daha iyi olurdu.

"İlk öncelikle 7 yıldır buradasınız. Anneanneniz 6 sene önce vefat etti. Psikiyatristiniz var onunla konuşmak ister misiniz?" dedikten sonra aniden hemşireye döndü. Ne anneannesi ölmüş müydü? "Ne pardon anlamadım anneannem öldü mü?" diye sorduktan sonra göz yaşlarına engel olmazdı, olamazdı da zaten. "Maalesef kaybettiniz üzgünüm ben yeniyim bana sadece sizi tanıttılar. Ama merak etmeyin hâlâ bir umut var iyileşebilirsiniz"

"Ben hasta mıyım? Yok artık yani o kadarı da unutmamışımdır. Ben delirdim mi bana şaka yapıyorsunuz değil mi?" Kafasını elleri arasına alıp beynini zorlamaya çalıştı. Kadının söylediğine göre 7 yıldır aynı hastanedeydi. Fakat bu sabah uyandığında hiçbir şey hatırlamıyordu. Hemşire gelip sedyenin önünde bulunan kağıtları aldı. Bir şeyler yazdı. Deniz sadece olan biteni izliyordu. Ardından hemşire tekrar geldi. "Şimdi ben hastayım 7 yıldır bu hastanedeyim doğru mu anladım?" dedikten sonra kadının yüzüne baktı. Kadın kafasını aşağı yukarı salladı.

"Peki psikiyatristimle görüşebilir miyim? Lütfen?" diye sordu masumca. Kadın kabul etti. 2 senedir bu hastanede çalışıyordu. 2 aydır ise Deniz'e özel olarak bakıyordu. 2 aydır düz duvara bakan kadın aylar sonra bir şey istediği için hemen yerine getirmek istiyordu. İlk önce psikiyatristi aradı. Durumu izah etti. Ardından bilgisayar üzerinden görüntülü konuşma başlatarak Deniz'in yemek masasına bıraktı. "Buradan konuşabilirsin psikiyatristinle şu anda hemen yüz yüze görüşme ayarlayamam maalesef" dedikten sonra bilgisayarı gösterdi. Hemen sedyenin sol tarafına geçip yemek masasını kendisine çekti.

Bilgisayardaki kadını görür görmez aklından tek geçen kelimeyi söyledi. "Karamel?" Neden bu kelimeyi söylediğine dair aklına bir fikir yoktu. Karşısındaki kadın konuşmaya başlayınca her şey sanki yedeklenmiş gibi teker teker aklına düştü. Seneler önce anneannesinin ayarladığı psikiyatristti. Eskiden saçları karamel rengindeydi beline kadar geliyor. Her görüşmede saçlarını kalemle topluyordu. Artık anladığı kadarıyla numaralı gözlük kullanıyor. Eskiden daha güzel bir görüntü olması açısından lens kullanır eğer sabah randevusu varsa ancak gözlük takıyordu. Saçlarını orijinal rengi olan koyu kahveyle kullandığını gördü. Çok şaşırmıştı. En son 7 yıl önce hatırlaması da cabasıydı.

"Artık karamel değilim üzgünüm. Hemşiren bana durumdan biraz bahsetti. Sanırım anladığım kadarıyla yani 7 yıl öncesini hatırlıyorsun. Bu pek normal değil? Peki 7 yıl önce bu hastaneye geldiğin zaman sana şizofreni teşhisi koyduklarını da hatırlıyor musun?" dediğinde şok geçirdi. Şizofreni mi? Hiç böyle bir şey olabileceğini tahmin bile etmemişti. Göz bebekleri küçülmüştü. Sadece ekrandaki psikiyatristine bakıyordu. Anılarını unutması korkunç bir olaydı. Annesini unuttuğunu düşündü bir an ve tüyleri diken diken oldu.

Defterine notlar aldı. "Anladım peki hiç sorun değil. Hayatında bu süreçte pek çok şey değişti. Hatırlamaman garip fakat senden tek bir ricam var tekrar alışman çünkü tedavine olumlu sonuç vermedin uzun yıllarca ve artık pes etmişlerdi. Şimdi son 7 yılı unutmuşken tekrar devam etmelerini isteyeceğim. Geçmişe bakmamanı sadece yeni anılar biriktirmek çok güzel olacak senin için." dedi, neden bunu demişti ki. Buraya nasıl alışabilirdi. Evime gitmek istiyordu. Güvende hissetmiyordu. Karamel 'de biliyordu ki güvende hissetmediği yerlerde kalamıyordu.

"Ben eve gitmek istiyorum karamel. Her gün gelirim ama şu an buraya güvenmiyorum. Burada kalamam. Kendimi güvensiz hissediyorum." dedikten sonra ağlamaya başladı. Karamel ona güveniyordu. Deniz güvenmediği tanımadığı insanların evinde kalmakta zorluk çekiyordu. "Anlıyorum seni gerçekten anlıyorum ama bir süre daha orda kalman gerek. Şizofrenin devam ediyor mu bunu bilmiyoruz. İleri seviyede devam ediyor olabilirsin. Hiçbir şeyi hatırlamadığından diyorum. Ben sana güveniyorum güvenmeye devam edeceğim" dedi şu an elini ekrandan uzatıp keşke yanağını okşasaydı. Burada yapabileceği pek aktivite yoktu. Varsa bile kendini kısıtlayacağından emindi.

Derin nefesler aldı. "Peki istediğim zaman seninle konuşabilir miyim arada beni ziyarete gelebilir misin lütfen" diye kısık sesle yalvardı. "Geleceğim söz" dedi. Deniz bir süre daha konuştuktan sonra bilgisayarı kapattı. Bu konuşma ona iyi gelmişti. Telefonu neredeydi? Telefonla bir şeyler yapabiliyor muydu daha doğrusu.

Sedyeye uzandı. Cenin pozisyonunda uyumayı bekliyordu. Uykunun gelmesini bekliyordu. Ruhunun yorgun olduğunu hissediyordu. Ruhunu dinlendirmek istiyordu. Ölüm... Aklına bir anda ölüm düştü. İntihar mı etmeliydi. Hayır annesinin ona bahşettiği hayatı yok edemezdi. Batmıştı ama çıka da bilirdi. Derince yutkundu, burnundan nefes alıp ağzından verdi. Ölümü aklından silmeye çalıştı. Hemşire kapıyı tıklamasına rağmen duymamıştı. Hemşire içeri girince hemşireye doğru döndü. "Merhaba ben yeniden geldim. Özür dilerim belki rahatsız ediyorum ama son 2 aydır size ben bakıyorum. Ruhunuz çekilmiş gibiydi. Sadece yemek yiyip tuvalete gidip uyuyordunuz. Ruhunuz sanki yok gibiydi anlatabildim mi bilmiyorum ama şimdi sizi yani gerçek sizi gördüm. Cildiniz bile daha sağlıklı gözüküyor." Diye anlatmaya başladı.

"Ben sanırım son 7 yılımı hatırlamıyorum." Hemşire anlatmak için ağzını açtı. "Hayır anlatmayın lütfen kötü yılları unutma gibi bir kabiliyetimin olduğuna inanıyorum artık. Unuttuysam hatırlamaya gerek yok" dedi. Beyni boşuna unutmamıştı belli ki her şeyi. Kötü yıllar olduğuna emindi. En son anneannesiyle beraber yaşarken babaannesi gelmişti, bir tek onu hatırlıyordu.

Belki de en mutlu anılarını hatırlıyordur sadece. Ama o gün mutlu değildi ki. Bacağı bile yanmıştı. Yüzünde saçma salak bir gülümseme oldu. "Beni anneannem dışında falan kimse ziyaret etti mi?" diye sordu deniz. Merak ediyordu belki lisedeki arkadaşları gelmiştir diye.

"Ah hayır yani eskiden size hastanenin sahibi bakıyormuş gerçekten onun için önemli biri olmalısınız bence. Yani genelde hastane sahipleri hastaneye bile gelmez, bu tür hastanelere" dedi. Hastanenin sahibi mi o neden beni tedavi etmişti. Doktor kıtlığı falan mı vardı. Veya bir ara ülkedeki herkes delirip buraya mı gelmişti. Hah! Umurunda bile değildi. Şimdi uyumak istiyordu.

"Şey bir sorum daha var telefonumu kullanabiliyor muyum?" diye sordu küçük çocuk edasıyla doğrularak. Ruhu küçük bir çocuktu bedeni büyümüştü sadece. "Ah evet burası özel olduğundan durumu pek ciddi olmayan hastalarımıza veriyorlar. Artık size de verirler diye düşünüyordum." dedikten sonra teşekkür etti Deniz. Ardından uyumak istediğini söyledi. Hemşire çıktıktan sonra cama doğru döndü. Camda korkuluklar vardı. İntihar edilmesin diye... İntihar fikri aklında dönüp dolaşıp durdu. En sonunda uykuya dalabildi...

🕯️

05/03/2022

Çığlık...

Yine çığlık...

Kapıya delicesine vurma sesleri...

Kendini parçalama evresi...

Saç çekme...

Ağır krizler geçirme...

Deniz artık bu rehabilitasyon merkezinden kaçmak istiyordu. Burada güvenliği tehlikedeydi. Birkaç gün önce eli silahlı biri gelip bir hastayı vurmuştu. Deniz'in orada kalması artık onun için tehlikeliydi. Deniz orada güvensiz hissediyordu. Oradan kaçmaya çalışıyordu ama her seferinde başarısız oluyordu. Fakat hastane sahibi bütün suçu Deniz'in üstüne atıyordu. 9 yıldır tedavisine yanıt vermediği için hasta yakınları bu rehabilitasyon merkezinden yakınlarını alamadıkları zaman ya intihar etmelerini ya da gelip silah, bıçak tarzı şeylerle öldürüyorlardı. Doğru düzgün bir tedavi eden yoktu ki Deniz tedaviye tepki versin. Her gün farklı farklı ilaçlar getiriliyor zorla içirilmesi sağlanıyordu.

Şu an tek yakını "Karamel" daha doğrusu Melis'ti, psikiyatristiydi. Onu 2 yıldır göremiyordu. Hasta ziyaretçilerini kapatmışlardı sadece Deniz'e özel. Deniz çıldırmak üzereydi. Neden bu hastaneye düşmüştü ki başka hastane mi yoktu. Buraya Deniz'i intikamını almak istiyordu.

Hiçbir şey Deniz'in suçu değildi. Deniz sadece orda hasta gözüyle bakılan birisiydi. Deniz burada korkuyordu. Kaç kez kaçmaya çalışmıştı. Her seferinde bir çalışan onu odasına geri götürüyordu. Bahçeye bile çıkması yasaklanmıştı. Camlarda zaten korkuluklar vardı. Deniz burada daha çok kafayı yemek üzereydi. Korkusu dağları geçmişti. 2 sene önce uyandığındaki hemşire Deniz'in dosyasından alınmıştı. Odasına bile gelmiyordu artık. Burada işlenen cinayetlere polisler gelmiyordu. Örtbas ediliyordu. Ünlü olan rehabilitasyon merkezi artık cinayet yerine dönmüştü.

Deniz kendini dizginledi. Sedyeye geçip oturdu. Televizyonu açtı, en azından buna izin vardı. Haberler ülkenin gündemiydi. Deniz ülkenin gündemini artık merak etmiyordu. Bulduğu bir çocuk kanalında animasyonlar yayınlanıyordu sürekli onları izlemeye oturdu. Şimdi sakindi umarım bugün de o ilaçtan vermeye gelmezlerdi. İlaç geceleri derin bir uykuya yatırıyordu. Bu gece kaçmak gibi planı vardı. Umarım başarabilirdi. Çizgi filmin yarısında hiç sevmediği ona özel bakan hemşiresi Selin geldi. Ailesini tedavi etmek için bu mesleği seçtiğini düşünüyordu Deniz. Deniz'e yemeğini getirmişti. Yemekte ilaç olabilirdi. Ama o kadar da etki etmezdi. Yemekler kontrollerden geçiyordu bildiği kadarıyla. Ama sadece bildiği kadarıyla...

Akşam saat 11 de herkes kontrol ediliyordu. Uyuyor mu diye uyumayanlara ilaç veriyorlardı. Deniz ise 11 de uyumadığı için hep ilaç veriyorlardı. Bugün uyuyor taklidi yapacaktı. Umarım uyuyakalmazdı. Eğer uyuya kalırsa kaçma planları iptal olacaktı. Haftanın bugünü güvenlik değişimi saatinin en uzun olduğu gündü. Normalde 15 dakikada değişen güvenlikler her pazar 1 saatte değişiyordu. Saat 11'e gelince gözlerini kapadı. Hemşiresi gelip kontrol etti. Hiçbir sorun olmadığını görünce gitti. Deniz'in yapacağı tek şey ses çıkartmadan kalınca giyinmekti. İlkbahara gelmek üzereydik fakat havalar hâlâ soğuktu. Biraz uyumaya karar verdi. Gece kaçarken yorgun düşebilirdi ve bunu asla istemezdi.

Bir, bir buçuk saat sonra uyandı Etrafa bakınmak için kafasını kapıdan dışarı çıkardı. Etrafına bakındı. Kimse olmadığını fark edince kimseye fark ettirmeden tekrar içeri girdi. Üzerine ilk önce badisini sonra en sevdiği kazağı giydi. Altına kalın bir eşofman giyip ayaklarına çorapları geçirdi. En sağlam ayakkabılarıyla kapıdan dışarı çıktı. Hemşire odasında sadece korkuluk olmadığını ve direkt olarak çıkışa baktığını biliyordu.

Hızla hemşire odasına girdi. Burada ilaçlar hazırlanıyordu. İlk katta olduğu için şanslıydı. Belki sadece ayağını burkabilirdi. Camı açtı yüzüne soğuk bir rüzgâr çarptı. Ardından aşağıya baktı, kapıya bakmayı akıl edip bakmıştı. Evet tam saatinde çıkmıştı hiçbir güvenlik yoktu. Korksa da kendisini camın mermerine otururken buldu. Kendini yavaşça aşağı doğru ittirdi. Aşağıya inişi hafif olmuştu. Bileği aniden yerle buluşunca şaşırmış olmalıydı ki hafif bir sızı vardı. Etrafına bakındıktan sonra koşmaya başladı.

Delicesine korkmasına rağmen bu karanlık ormandan çıkıp sadece yukarı baktığında aydınlığı görmeyecekti. Etrafında aydınlığı görmek için koşuyordu. Belki de hayatını kurtarmak için. Belki de hayata atılabilmek için. Belki de tekrar iyileşebilmek için.

Ormanda uzunca ilerledi. Artık ne merkezi görüyordu ne de rehabilitasyon merkezinin ışıklarını. Çok çok uzakta kalmıştı ona göre. Belki metrelerce belki de kilometrelerce yürümüştü ama ona sadece birkaç dakika yürümüş gibi hissetse de nefes nefese kalmıştı çok yürüdüğünden. Artık burnundan nefesi alıp ağzından alması ve kendi nefesini dengelemesi gerekiyordu. Yavaş yavaş yürüdü yer yaprak sesini arkasından biri geldiğini sandığı için arkasını dönüyordu. Ardından gelen kimse yoktu. Sabah ilk ışıklarını Deniz'e yöneltti. Bugün sanki Deniz için doğmuşçasına. Yürümeye devam etti...

Kaç saat yürüdü bilmiyordu ama Deniz'e dakikalar gibi gelmişti. Sürekli bir şeyler hayâl ediyordu. Mutlu olacağını, hayatının çok güzel olacağını, artık yaşamak için önünde engel olmayacağını. Önüne bir köprü çıktı. Ormanın bittiğini devamında sokaklar olduğunu anlayabiliyordu. Eskisi gibi araba sesleri artık kulağındaydı. Bir insan araba sesini bu kadar özleyebilir miydi?

Yavaş yavaş yürüyordu. Caddeler sokaklar sanki eskisi gibi değildi. Ama güvende hissettiği o kalabalık yaşantıya tekrar sahip olabilirdi. Sokaklardan geçerken küçük çocuklar Deniz'e gülümsediğinde Deniz el sallıyor mutluluğuna mutluluk katmaya devam ediyordu. Çocuk parklarının etrafında birkaç tur atıyor ardından mağazaların olduğu sokaklarda vitrinlere bakıyordu.

Sokaklarca ilerlerken izleniyor gibisinden üstünde bir tedirginlik vardı. Bir anda arkasını döndü. İşlek bir caddeye sapmamıştı. Kaldırımlarda çok fazla insan yoktu. Arkasını döndüğünde siyahlı bir adam görünce korktu. İlk öncelikle gerçekten takip ediyor mu onu kontrol etmesi lazımdı. İlk öncelikle sağa döndü gerçekten peşinden geliyordu. O binanın etrafını sarmalayacak şekilde başlangıç noktasına geri döndü. Adam hâlâ arkasındaydı. Artık korkmaya başlamıştı. Koşarak işlek bir caddeye çıkmayı bekledi. Beklediği gibi oldu. Kaldırımdan koşarken bir an karşıya geçmeye karar verdi. Yayalar için yeşil yanıyordu. Yol ise bomboştu. Birden yola atladı. O sırada yayalar için kırmızı ışık arabalar içinse yeşil ışık yanmıştı. Karşıdan hızla gelen arabayı hesaba katmamıştı...

-Bölüm Sonu-

4456 kelimelik bir giriş bölümüydü. Yazdığım en uzun bölümlerden biri olabilir fakat eski versiyonunu okuyanlar yeni versiyonunu okumak zorunda kalacak gibi gözüküyor çünkü kurgu akışını bozmamaya çalışsam da birçok olay ekledim, çıkarttım. Eski versiyonunu başka bir kitap altında paylaşırım isterseniz ama bir finali olmaz gerçek finali burada okuruz. Tabii bu sizin kararınız.

Onun dışında ölümcül çığlıkların yeni kapağını beğendiniz mi?

Giriş bölümü sizin için nasıldı?

Loading...
0%