Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm Bazen Erken Veda Etmek Gereki̇r

@sarturndennkacan

ÖLÜMCÜL ÇIĞLIKLAR

10. BÖLÜM ''BAZEN ERKEN VEDA ETMEK GEREKİR'' (FİNAL)

🕯️

Toprak Kantaş'tan

Deniz elimi sıkı sıkıya tutarken aynı şekilde gözlerini de sıkı sıkıya kapatıyordu. Şu an içinde neler yaşadığını bilmiyordum ama dışarıdan pek de iyi gözükmüyordu. Hastaneden çıkarken güllük gülistanlık olan Deniz şimdi karmaşık hatta karmakarışık gözüküyordu.

''Annem ölmemiş, öldürülmemiş olsaydı ben bu cehennem gibi yılları yaşamayacaktım.'' dedi fısıldayarak. Ağaçlar giderek fazlalaştığı bir yoldayken sağa çekme gibi bir durumum yoktu. Arkadan gelen bir araçta. Arabayı durdurduktan sonra Deniz hala bir elimi sıkı sıkı tutsa da diğer elimle yanağına destek verdim. ''Eğer her şey normal olsaydı ben seninle bu kadar trajik tanışmayacaktım.'' dedi yüzünde ufak bir gülümseme olsa da bu durum beni korkutuyordu.

''Ama bence elinde sonunda tanışırdık. Belki hastan olurdum. Belki bir kafede içtiğin kahveyi yapan bir barista.'' derken yavaş yavaş gözlerini açtı. Bir şey demeli miydim? Hiçbir fikrim yoktu ama şu an tek bildiğim şey Deniz'in yanında olmaktı. Onun sıkıca tuttuğu elimi bırakmamaktı. ''Deniz, iyi misin güzelim. Eve gitmek dışında başka bir şey yapmak ister misin?'' dediğimde hiç düşünmeden cevap verdi.

''Hayır eve gidelim lütfen.''

Annesini zihninden sildiği için suçluluk duyabilir Toprak. Doğruydu annesi bu yolda en büyük yoldaşıydı şimdi neredeyse beyni tamamen silmişti. Yaşadığı zamanki anıları hatırlayamayacak kadar küçüktü. Sağ elini cebine attı ve ona verdiğim telefonu çıkarttı. Sol elimi yanağından çektikten sonra tam da tahmin ettiğim gibi abisini aradı. Birkaç çalıştan sonra Deniz'in ''Alo, abi.'' dediğini duydum.

''Efendim abim söyle.'' diyen Deniz'in abisinin sesi telefonun yüksek sesli olmasından dolayı bende duyuyordum. Deniz uzunca gözlerini kapatıp açtı. ''Annemle olan güzel bir anımızı anlatır mısın abi?'' dediğinde beklediğim bir şey olduğu için şaşırmadım.

''Tabii, tabii anlatırım güzelim.'' dedi derin nefesini verdikten sonra konuşmaya başladı.

Geçmiş

Yazarın ağzından

Fatih Bey bir haftadır babasının yanında şehir dışındaydı. Bir hafta daha gelmeyeceği kesindi. Hatta bu ay gelip gelmeyeceği meçhuldü. Ezgi bir haftadır temizliğe gitmiyordu. Önceden gittiği temizlik ücretlerini bir araya toplamış bu sefer çocuklarına dışarıda güzel bir çorba içirecekti.

Poyraz içten içe çok heyecanlıydı. Bu sefer kardeşini giyindiriyordu. Üzerine kat kat hırka giydirdi. Hala Deniz'in bir montu onları üzse de Deniz için bir problem değildi. Zaten hiperaktif bir çocuktu hemen terliyordu.

''Deniz hadi ayakkabılarını giy de çıkalım annecim.''

''Tamam anne.'' demişti 'm' harfini uzatarak. Bugün o kısacık hayatında geçireceği annesiyle en mutlu günüydü. Pembe ayakkabılarını ayağına geçirip cırt cırtlarını taktı. Ardından ayağa kalkarken zıpladı. O kadar tatlı bir aile olarak gözüküyorlardı ki bu mutlu aileyi bozan tek bir kişi vardı.

Deniz abisinin elinden sıkıca tuttu. Binanın merdivenlerinden yavaş yavaş indiler. Gidecekleri yer pek de uzak değildi. Esnaf bir lokantaydı fakat bu dışarıda yiyecekleri ilk yemek olacaktı. Yürüme mesafesiyle kısa sürede ulaştıkları lokantada içeride bir yere oturup annelerinin gelmelerini beklediler. Deniz normal sandalyeye oturduğu zaman boyu kısa kalıyordu. Abisine masum masum bakarken ''Tamam, tamam gel kucağıma otur abicim gel.'' dedi Deniz gülerek hemen abisinin dizine oturdu. Annesi de birkaç dakika sonra gelince hemen çorba servis edilmeye başlandı.

Oysaki sadece ekmek ve çorba servis edilecekti. Ezgi'nin parası ancak buna yetmişti. Birkaç hafta sonra Deniz'in doğum günüydü bu kış günlerinde çok üşüdüğünden dolayı bir mont ve ucuza bir bebek almıştı. Geriye kalan para sadece 2 tane çorbaya yetiyordu. ''Anne sen yemeyecek misin?2' diye sordu Deniz merakla. ''Yok annem siz yiyin ben zaten gelmeden önce bir şeyler atıştırdım. Yarın da temizliğe gider sana çikolatalar alırız ha ne dersin.'' dediğinde Deniz gülümsedi. Annesi temizliğe gittiği zaman ev sahibinden izin alıp o da bir köşede oturup kendi kendine elindeki bebeğiyle konuşuyordu.

Ev sahipleri çoğu zaman sorun etmiyor hatta kendi çocuklarıyla bile oynamasına izin veriyordu. Çocuklarına oyun arkadaşı kiralamış gibi. Ama sorun değildi en azından yeni arkadaşlar ediniyor tek başına kalmıyordu.

Poyraz çorbasını bitirmiş olsa da Deniz çorbasını bitirememişti. Ziyan olmasın diye annesi birkaç kaşık almış sonrasında doydum bahanesine sığınmıştı. "Deniz eve gidince sana bir sürprizim var." diyerek kucağına aldığında Deniz mutluluk çığlıklarıyla alkışlıyordu. Akşam karanlığı çöktüğünden hızlı adımlarla eve gidiyorlardı.

Deniz evin camını gördüğünde uykulu bir şekilde "Geldik sonunda çok merak ediyorum hediyemi anne." dediğinde Ezgi oğluna döndü. Kulağına doğru "Sonunda Deniz'e mont alabildim ama babana ne olur gelene kadar temizliğe gittim deme arkadaşın verdi de olur mu oğlum." dediğinde Poyraz olumlu anlamda başını salladı. "Tamam annem sen iste yeter ki."

Poyraz kapıyı anahtarla açtıktan sonra annesinin yavaş yavaş merdivenlerden çıktığını gördü. Çok da geç kalmadan annesine yetişip evin kapısını açtı. Deniz hızlı bir şekilde ayakkabılarını çıkartmışken koşarak salona doğru ilerledi. Koltuğun üstünde hediye paketine sarılmış olan montu gördü.

Annesi ve abisine döndü. "Benim mi gerçekten anne, abi." dediğinde ikisi de olumlu anlamda başını salladı. Kolayca açılan paketi açtı ve içerisinden pespembe bir montu görünce çok sevindi. "Anne, pembe." diye bağırdı. Mutluluktan çığlıklar atıyordu. Fermuarını aşamadığından hemen abisinin yanına gitti. Abisi ona yardımcı olarak önce montun fermuarını açıp giydirdi. Deniz koşa koşa boy aynasının karşısına dikildi.

"Anne bu çok güzelmiş teşekkür ederim." dedi küçük çığlıklarla. "Güle güle giy güzel kızım." dedi. 'Hep gül hep gül, gülüşünü söndürmesinler e mi kızım' diye geçirdi içinden Ezgi...

Şimdiki zaman

Deniz Karyeli'den

"Abi hiç hatırlamıyorum ama teşekkür ederim, annemin her şeyini unutmak üzereyim sesini, yüzünü. Kokusunu zaten hatırlamıyorum. Abi ben ne yapacağım?" dediğimde abim sesli bir şekilde nefesini verdi. Bense akan burnumu çektim.

"Akıl bu zamanla geçmişi unutuyor geleceğe bakıyor gibi gözüküyor ama merak etme bir gün annemizi tekrar hatırlayacaksın ve gelip bana anlatacaksın." kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. Acaba kendisi de bunları yaşamış mıydı?

"Abi sen neden yurt dışındasın. Daha doğrusu buraya gelmemek için bir nedenin var mı?" dedim sıkkınlıkla tam o sırada da Toprak arabayı tekrardan çalıştırdı. Yola tekrar koyulurken abim başta derin bir nefes aldı ardından şu kelimeleri duydum.

"Babamız denilen o caniyi öldürdüm. Hapis cezasından kurtuldum fakat ülkeye giriş yasağım annemizin doğum gününde bitecek o gün seninle buluşmak ve annemize çiçek götürmek için sabırsızlanıyorum." dediğinde yutkunamadım. Abim birini mi öldürdüğünü söylüyordu yoksa ben yanlış mı duyuyordum.

Anlık duygu boşluğundan telefonu kapattım. Telefonu kucağıma koyduktan sonra kısa bir süre Toprak'la bakıştık. "Benim abim birini öldürmüş." dediğimde sesim o kadar kısık çıkmıştı ki kendimi zor duymuştum.

"Anlamadım bir daha söyler misin Deniz? Deniz iyi gözükmüyorsun?"

Elimi hayır anlamında salladım. "Hayır ben iyiyim. Abim birini öldürmüş o yüzden buraya gelemiyormuş." dediğimde Toprak anlamaz bir şekilde yüzüme baktı kısa bir süre. Ardından araba sürdüğü için yola tekrar baktı. Caddelere çıkmıştık artık. İstanbul'un tam orta yerinde böyle bir ormanlık arazi nasıl bulmuşlardı merak ediyordum.

Sahi dükkanlarda ne güzel kıyafetler vardı. Renkli renkli. Bahar gelmiş, cemre düşmüştü. Artık insanlar yaz geldi diye sevinirken okulların kapanmamış olması komikti. Sadece nisanın biriydi bugün. Şaka günü. Belki de abin sana şaka yaptı Deniz. Çok fazla işi vardı bahanesi buydu? Bir insan birini öldürdü diye bahanelerin ardına sığınmamalı.

"Deniz endişeleniyorum iyisin değil mi gerçekten." kafamı olumlu anlamda sallasam bile Toprak'ın pek inandığını düşünmüyordum. Abimin dediği gerçek miydi acaba diye düşünmekten kendimi yiyebilirdim. Birini öldürmek kolay bir şey değildi sonuçta kolay dillendirilemezdi.

''Bir an kendime gelemedim özür dilerim seni endişelendirmek istemedim. Bir an önce eve gitmek istiyorum buradan kurtulduğumu hissetmek istiyorum.'' dedikten sonra bakışlarımı yola çevirdim bir süre yolu izledim. Normal nefes alıp vermektense derin nefesler alıp veriyordum. Kalbimi ve aklımı sakinleştirmeye çalışıyordum.

''Deniz iyi misin? İstersen bizim hastaneye gidip bir kontrol edeyim seni. İyi gözükmüyorsun kireç gibi oldun.'' dediğinde ellerime baktım. Biraz daha beyaza kaçan bir ten rengi vücudumu esir almıştı. ''Evde kontrol etsen beni hiç dışarıda durmak istemiyorum hemen eve gitmek istiyorum. Dışarıdayken bir huzursuz oldum.'' dedikten sonra otoban gibi bir yola çıkmıştık.

Evimize gitmek için biraz daha zamanımız vardı. Toprak kırmızı ışıklarda dururken bir anda öne sürüklendik. Ne olduğun anlayamazken kafamda bir acı hissettim. ''Ne oluyor.'' dedi Toprak tam küfredecekken kendini tutmuştu. Ardından bana döndü. Kafamı çarptığımı anlamış olacaktı ki bana döndü yüzümü avuçladı. Gözlerine baktığımda burnunda kırmızılık gördüm. Burnu kanamıştı. Şaşkınlıkla ''Toprak burnun.'' dedim ve elimi burnuna götürdüm. Kanı durdurmak istercesine eliyle burnunu kapattı sonrasında torpidodan bir peçete çıkarttı ve burnuna tuttu. Benimse kafam şişecek gibi duruyordu.

Toprak dikiz aynasından arkasına baktı. Sonra arkasını dönüp baktı. Merakla bende baktım. Bize bir kamyon çarpmıştı. Belki de huzursuzluğum bundandı. Toprak hemen arabadan indi. Açık olan camdan bana ''Sakın arabadan inme.'' diye seslendi. Arabadan insem ne yapabilirdim ki. Elime tekrar telefonumu almıştım abim belki onlarca belki yüzlerce mesaj atmıştı. Toprak bize çarpan kamyoncuyla kavga ediyordu. Toprak tekrar arabanın kapısının önüne geldi. ''Telefonumu verir misin hayatım?'' dediğinde hayatım demesine şaşırmıştım ama telefonunu hemen verdiğimden şaşırmamı görmemişti.

Elimle dudağımla oynarken ''Hayatım mı?'' dedim kendi kendime hiç beklemediğim anda ''Evet hayatım tam ortasındasın.'' diyen Toprak'ı duyunca irkildim ve korktum. Sonrasında eski duruşuma geri dönüp kıkırdadım. Arabaya kamyon çarptığından dolayı Toprak polis çağırıp tutanak tutmasını istemişlerdi. Şu an sanırım polisi bekliyorduk. ''Toprak ne zaman eve gidebileceğiz.'' dediğimde ''Biraz uzun sürebilir bebeğim ama hızlandırmaya çalışacağım.'' dediğinde içim biraz olsun da rahatlamıştı. Eve gidebilmemiz için dakika saymaya başladığımı söylemem gerekiyordu.

1...2...3...4...5...6...7...8...9. dakika...

9. dakikanın ardından Toprak arabaya tekrar bindi ve ''İşimiz bitti artık eve gidebiliriz.'' dedi gülümseyerek. Sonunda der gibi ona baktığımda ''Kestirme yollardan gideceğim 10 hatta 5 dakikaya evdeyiz. İstediğin gibi güzelim.'' dediğinde daha da mutlu oldum yüzümde gülücükler açarken arabanın radyosundan birkaç şarkı açmak istedim. Başta araba herhangi bir telefona bağlı olduğundan rastgele müziklerin çalmasını engelledi. Sonrasında Toprak telefonunu arabasından çıkarttığında rastgele müzikler arabada yankılanmaya başladı.

Şarkı 5 saniye çalmadan eve geldiğimizi Toprak sadece bir bakışla haber vermişti. Eve geldiğimize sevinmiş olsam da müzik dinleyemediğim için üzülmüştüm. ''Olsun en azından evimize geldik.'' dedim mutlu bir sesle. Arabadan mutlu bir şekilde inerken Toprak binaya girmek üzereydi. Anahtarla kapıyı açmış benim de içeriye girmem için kapıyı tutuyordu. O kadar centilmen ve karizmatik görünüyordu ki. Koşarak onun yanına gittim kapıdan geçerken yanağına bir buse kondurdum.

Gerçekten içimdeki bütün karışıklıkları kendi başına teker teker çözmüş beni rahatlatmıştı. Toprak yavaş adımlarla gelirken bende asansörü çağırdım. Asansör giriş katında olduğundan kapı hemen açıldı ve Toprak'la beraber asansöre bindik. Arada göz göze gelsek de ben sürekli gözlerimi kaçırıyordum. En sonunda dayanamayıp Toprak'a yaklaştım başta tekrar yanağına bir sürü buse kondurdum sonrasında Toprak bir anda başını çevirdiğinde dudaklarına bir buse bırakmış oldum. Bu da beni cesaretlendirmiş olacak ki dudaklarımızı buluşturdum. Uzunca bir şekilde birbirimizi öperken asansör durdu asansör önünde kimse olmadığını fark ettiğimizde öpüşmeye devam ettik.

Evin kapısına kadar birbirimizi öperek devam ettiğimizde Toprak beni evin kapısına yaslarken bir andan da kapıyı açmaya çalışıyordu. Eğer aniden açılırsa diye de diğer eliyle belimi tutuyordu. Fakat kapı beklemediğimiz bir şekilde açtı. Kapı Toprak'ın kardeşi tarafından açılırken kardeşinin arkasında Toprak'ın babası vardı. O anlık şokla birbirimizden ayrıldık ve utançla Toprak'ın göğsüne yüzümü kapattım. Bunların hepsi sanırım on beş saniye içerisinde geçmişti. Hayatımda en utandığım an olarak beynime kazınmıştı...

🕯️

Toprak bir süre babasıyla konuşurken bende hemen yatak odasına kaçmıştım. Çok utanıyordum. Neden gelmişler peki Deniz? Öyle sorulmaz! Tabii öyle sorulmazdı. Toprak kapıyı başta tıklatıp içeri girdiğinde onun sadece gözlerine baktım. ''Sanırım hiçbir şey görmemişler. Görseler dahi utanmana gerek yok biz uzun zamandır zaten aynı evde yaşıyoruz.'' dedi bu asla içimi rahatlatmamıştı.

''Deniz bir süre bizde kalacaklar ama sorun değilse senin için kız kardeşim çalışma odamda babamda salonda yatar. Eğer senin için sorun değilse biz burada beraber yani ikimiz yatarız.'' dedi elini ensesine götürerek.

"Tamam sorun değil." dediğimde içimde hiç bilmediğim bir heyecan vardı. ''Toprak bir sorun yok değil mi?'' diye sorduğumda göz bebekleri küçüldü. Ayağa kalktım. ''Hayır, hayır bir sorun yok.'' dediğinde sesi tedirgindi. ''Katil bulundu mu?'' diye sorduğumda gözlerini gözlerimden ayırdı. ''Hayır.'' diye fısıldadı.

Ne demek hala bulunmamıştı. Yaklaşık 2 haftadır bu kişi polisler tarafından aranıyor fakat bulunamıyor muydu? Korkunçtu... Bu insan belki de içimizden biriydi. Biz ve polis bunun farkına varmıyorduk.

''Tamam anladım, bence en kısa sürede bulunur. Bir şey yapar ve yakalanır elbet. Kusursuzca çalışmış olamaz.''

Kimse kusursuz değildi sonuçta kendini kusursuzca gizlemiş olması imkansızdı. Ama inanıyordum çok yakın zamanda bulunacaktı. ''Deniz...'' diye fısıldayan Toprak'a döndüm. ''Hım'' diye fısıldadım. Toprak hiç beklemediğim bir anda sarıldı.

''Toprak bunları da atlatacağız inanıyorum, güven bana yakın zamanda bulunacak ve cezasını çekecek.'' dediğimde daha sıkı sarıldı. ''Biliyorum, biliyorum herkes o şerefsizi arıyor ama sana tekrar zarar gelecek diye çok korkuyorum.'' dediğinde korkusunu anlayabiliyordum. Bu korkuyu aynı şekilde ben de besliyordum. İlk hedefi bendim bu seferki hedefi Toprak olursa ne yapacaktım. Hiçbir fikrim yoktu, o ben yokken nasıl dayanmaya çalıştıysa ben hiç dayanamayacaktım bundan çok emindim.

''Deniz bunlar geçecek biliyorum, beraber atlatacağız. Ama seni bir daha kaybetme korkusuna kapılmak istemiyorum. Bu beni kahreder.'' dediğinde birbirimize sadece sıkıca sarılıyorduk. Kapı tıklatılınca Toprak bana sarılmayı bıraktı. ''Abi gelebilir miyim?'' ince tiz bir sesti.

''Gel, gel tabii gel.'' dedikten sonra Toprak kendini toparladığını sandı. Oysaki hala aynıydı. ''Abi siz geldiniz diye lazanya yapmıştım. Yiyelim diye sizi bekliyoruz ama on beş dakikadır gelmediniz. Çağırayım dedim.''

Mutfağa gitmek için adımlarken sanki ördek ailesi gibi Toprak'ın kardeşi önden onun arkasından ben, benim arkamdan ise Toprak geliyordu. Düşününce komik olan bu durum şu an yaşadığımız dram dolu günler için fazla komikti ve absürt duruyordu. O yüzden gülmemeyi tercih ettim. Mutfağa geldiğimizde Toprak babasının tam karşısına oturdu. Bense Toprak'ın yanına. Toprak'a nazaran ailesini neredeyse hiç tanımadığımdan bana çok fazla yabancı geliyorlardı. Bu ise beni huzursuz yapıyordu.

🕯️

2 Nisan 2022

Hastaneden geldiğimiz gün gereksiz bir yorgunlukla erkenden yatmıştık. Bu evde uyuduğum en iyi uyku diyebilirdim. Huzurlu ve uykumu aldığım için mutluydum. Aynı şekilde Toprak'ın gözlerinden de bu mutluluk görülebiliyordu. Şimdi gözleri sadece uyuduğu için kapalı olsa da kalp atışları heyecanlı olduğunu belli ediyordu.

Kapı tıklanınca bakışlarımı kapıya çevirdim. ''Abi, Deniz abla kahvaltıyı hazırladım ben gelin hadi.'' Şaşkınlıkla kapıya bakmaya devam ettim. Bana 'Deniz Abla' mı demişti? Heyecandan dudaklarımı kemirmeye başladım. Sonrasında masumca uyuyan Toprak'a baktım. Yanağını okşadım ardından dudaklarına küçük bir buse bıraktım. ''Toprak hadi uyan kahvaltı etmemiz gerekiyor sevgilim.'' dediğinde başta mırıldandı. Dudaklarına bir kez daha buse bıraktığımda gözlerini açtı. Beni büyük bir tutkuyla öpmeye başladı. Ayrıldığımızda ise ''Toprak gitmemiz gerek, kardeşin bekliyor.''

''Kahvaltı hazırlamıştır kesin bizi yormamak için. Acaba ne hazırladı?'' dedikten sonra Toprak doğruldu. ''Ben kahvaltıma tatlıdan başladım ama yapacak bir şey yok. Kahvaltı da edelim bakalım.'' dediğinde utançtan elimi dudaklarıma götürdüm. ''Tamam, tamam utanma bir şey demedim say.'' dedikten sonra kısacık bir gülümsemeyle günümü aydınlatmıştı.

Toprak yataktan kalktıktan sonra bende peşinden kalktım. Kapıyı açıp uzunca koridordan geçtim. Sonunda mutfağa ulaştım. Toprak'ın babası burada değildi. Kapının yanından salona baktım. Salonda bir masanın üzerinde çoktan yemeğine başlamıştı. Toprak bir anda arkamdan sarılınca irkildim. ''Babam biz genciz diye rahatsız etmemek için salonda yemek istemiştir. Biz de rahat rahat yiyelim kahvaltımızı.''

''Toprak tamam kardeşin gelecek utanıyorum zaten.'' utançla söylediğimde gülerek belimdeki elleri yanlarına düşmüştü. ''Tamam, tamam bir şey demiyorum.''

🕯️

Kahvaltımızı ettikten sonra Toprak'la biz çalışma odasına kapanmıştık. Projektörle film izliyorduk. Toprak'ın kız kardeşi işleri olduğunu söyleyip salonda kendine bir yer ayarlayıp orada sürekli online toplantılara giriyordu. Biz de onu rahatsız etmemek için çalışma odasındaydık. ''Toprak acaba bundan sonra şu diziye mi başlasak. Sanırım polislerden dolayı birkaç gün daha evdeyiz.'' diyerek elimdeki telefondan bir dizi gösterdim.

''Tamam başlarız hayatım, sen iste yeter ki ama bence bir evdekilere gözükelim. Uzun süredir buradayız.'' dedikten sonra a-uzattığım ayaklarımı kendime doğru çektim. Bacaklarımın ağrıdığını fark etmemiştim. Uzun zamandır aynı pozisyonda durduğu için ağrımıştı. Ufak bir inlemeyle diz kapaklarımı ovuşturdum. ''Sanırım biraz fazla film izlemişiz.'' dedikten sonra gülmeye başladım. ''Biraz atıştırmalık alıp tekrar film izlemeye devam edebiliriz bence. Çünkü öbür türlü günler geçmeyecek Deniz.'' dediğinde gerçekten haklıydı.

"Toprak gerçekten birkaç gün boyunca neden evdeyiz dışarı çıkamıyor muyuz?" dediğimde başını olumsuz bir şekilde salladı. "Çıksak bile çok güvenli olmaz Deniz. Evde kalmamız daha iyi olur en azından o katil yakalanana kadar." derken sesi kısık çıkıyordu. Bu konuyu konuştuğumuz her zaman kendine yük bindirdiğimin farkındaydım. ''Toprak senin suçun değildi biliyorsun değil mi?''

Toprak olumlu anlamda başını sallasa da başını öne doğru eğdi. Ellerimi yüzüyle buluşturdum. ''Toprak gerçekten senin suçun değildi ben şu an iyiyim. İkimiz de iyiyiz ve o yakalanacak. Kendine bu kadar yüklenme.'' dediğimde Toprak zaten ister istemez kendine tonlarca yükü layık görüyordu. ''Toprak o yakalanacak ve bunun sorumlusu sen değilsin, biz birlikte iyileşeceğiz. Birlikte mutlu olacağız. Buna inanıyorum.''

''Deniz bunları yaşamayı hak etmedin ama. Benimle belki tanışmasayd-'' sözünü kesmiştim. İşaret parmağım dudağının üstündeydi. ''Seninle tanışmasaydım ben iyileşemezdim ki, dünya üzerindeki cenneti göremezdim. Ben seninle iyileştim, ben seninle mutluyum Toprak. Kimse bir şey diyemez. Biz bu evde yaşadığımız sürece mutlu olacağız söz veriyorum.''

Bu evde yaşanan kötü olaylara nazaran bu sözcükler omzuma tonlarca yük bindirmişti. Çünkü benim çocukluğum bu evde mutlu olamamıştı.

Kapının çalma sesiyle arkama döndüm. ''Abi senin için çiçek gelmiş bir bakar mısın?'' diyen Toprak'ın kız kardeşiydi. Yüzündeki ellerim kucağıma düştü. Toprak anlamaz bakışlarla odadan çıktı. Bir süre sonra cam kırılma sesi duydum. Koşarak odadan ayrıldığımda Toprak kapının önünde elindeki saksıdaki çiçekleri düşürmüş olduğunu gördüm.

''Toprak iyi misin? Çekil oradan camları ben toplayayım ayağına batmasın kimsenin.'' diye eğildiğimde. ''Hayır!'' diyen Toprak'ın sesini duydum. ''Dokunma ben toparlarım buraları. Dokunmanı istemiyorum.'' dedi daha yumuşak bir sesle.

''Çiçekler umarım önemli birinden değildir gerçekten çok güzellermiş.'' diye çiçeklere bakarken Toprak ''O göndermiş.'' dediğini duyar duymaz Toprak'ın gözlerine baktım. O mu göndermişti. Gerçekten bizi açık açık tehdit mi ediyordu? Korkunçtu. ''Ne yapacağız şimdi. O hepimizin burada olduğunu yüksek ihtimalle biliyor.'' derken Toprak'ın kız kardeşi Grace geldi. ''Bir şey mi oluyor gençler. Toplantılarım bitmek üzere.'' diye söyledi bozuk Türkçesiyle.

''Hayır, hayır sadece geçmiş olsun çiçeği göndermişler. Elimden kayıp düştü. Sorun yok ben buraları toplarım siz içeriye geçin.'' dedi Toprak. Kardeşine yalan söylemiş olsa bile istemeye istemeye salona geçtim. Toprak'ın babası ayaklanmış üzerine ceketini geçiriyordu. Birkaç dakika sonra salondan ayrıldı. Sadece şu iki kelimeyi duydum. ''Sonra konuşacağız.'' bu kelimeler Toprak'ın ağzından değil babasının ağzından çıkmıştı. Başta seçememiştim. Sesleri oldukça benziyordu. Acaba Toprak yaşlandığında babası gibi mi gözükecek diye düşünmeden edemedim.

Büyük kitaplığa doğru ilerledim. İçerisinden kalın bir kitap seçip koltuğa oturdum. Kitabı okumaya başladım. İlk başları sıkıcı olsa da sonrasında su gibi akan fantastik bir kitaptı. Bana dakikalar gibi gelirken saatlerin geçtiğinin farkına varmamıştım. Toprak koltuğa zıplayarak oturduğunda korkarak irkildim.

''Ne okuyorsun bakalım.'' elimdeki kitaba baktığında. ''Bende üniversite yıllarımda okuyup çok beğenmiştim. Sahi devamı çıkmış mıdır?'' derken eli cebindeki telefona gitti. Telefonunu çıkartıp bir şeylere baktı. ''Gerçekten devamı çıkmış alsam mı acaba?'' dile elini çenesine yerleştirdi. Şu an o kadar karizmatik ve yakışıklı duruyordu ki. O duvara bakarken ben ona bakıyordum. Toprak bir anda bana baktı. Gözlerini gözlerimden o kadar ayırmayacakmış gibi baktı ki gözlerimi hiç kapatmak istemedim. Hep gözlerine bakmak istedim.

''Siz böyle bakmaya devam ederseniz yemek soğuyacak.'' diyen Grace'in sesini duydum. Gözlerimi kapının oraya çevirdim. Grace dakikalardır bizi mi izliyordu. Gözlerimi tekrar Toprak'ın gözleriyle buluşturup sonrasında utançla yere baktım. ''Ştt utanmana gerek yok Grace böyle şeyleri kafaya takmaz.'' dedikten sonra elimi tuttu.

''Yemek yiyelim o zaman.'' dedikten sonra mutfağa gittik. Yediğim en iyi yemeklerden biriydi. Sürekli gülmüş bu lezzetli yemeğin tadını çıkartmıştık. Yemeğin ardından Toprak ve ben balkonda şarap içmiştik. Ben hariç tadına alışamadığımdan çay içmeyi uygun görmüştüm. Çok yorulmamıştım bugün ama üstüme ayrı bir yorgunluk çökmüştü. Toprak'tan önce yatağa gitsem de Toprak gelmeden uyuyamamıştım.

🕯️

3 Nisan 2022

Anlamadığım bir şekilde sabahın erken saatlerinde uyanmıştım. Telefonumu elime aldığımda saatin daha altı olduğunu gördüm. Birkaç dakika gözlerimi kapatsam da uykum tekrardan gelmemişti. Toprak ise hala uyuyordu. Onu uyandırmak istemezdim. Psikolojik olarak zaten kendisini yoruyordu. Kendi kendine uyanması daha iyi olurdu. Toprak düzenli nefes alışverişleriyle uyumaya devam ederken ayağa kalkmak istedim. Fakat belimdeki ellerin farkında değildim.

Toprak kıpırdandığım için belimi daha sıkı sardı. ''Daha erken biraz daha uyuyabilir miyiz?'' dedi yeni uyanmış kalın sesiyle. ''Ama benim uykum kaçtı.'' dedim 'ı' harfini uzatıp mızmızlanmış küçük bir çocuk gibi. ''Uyu güzel bebeğim, güzel rüyalar gör bebeğim.'' diye fısıldadı kulağıma. Sesi huzur doluydu ve bana ninni söylüyordu.

''Toprak sesin o kadar huzurlu ki. Uykumun gelmemesi imkânsız.'' dedim hafif uykulu bir sesle. ''Uyu güzel sevgilim. Merak etme kâbus görmene izin vermem.'' dedi sesi hala açılmamıştı. Ona doğru döndüm belimdeki elleri beni kendine yaklaştırmıştı. Kollarımı ensesinde birleştirdim ve ensesindeki kısa saçlarıyla oynamaya başladım.

''Mutlu olacağız değil mi?'' diye sordu fısıldayarak. ''Biz mutlu olacağız sevgilim.'' dediğimde başta yanağımdan, dudağımın kenarından sonra boynuma buseler kondurdu. Mutlaka ve huzurla gözlerimi uyumak için kapattığımda kapı bir anda sert bir şekilde çalmaya başladı. ''Toprak kalk, çabuk hazırlan gitmemiz gerekiyor.'' diyen Toprak'ın babası Kerem Bey'di.

''Toprak bir şey mi oldu acaba?'' diye seslendiğimde Toprak'ın gözleri hala kapalıydı. ''Toprak kalk baban hala kapıya vuruyor kalksan mı acaba?'' diye sorduğumda Topraktan aldığım tek tepki düzenli bir şekilde nefes almasıydı. Fakat hiç beklemediğim bir şey oldu Toprak'ın babası kapıyı açmıştı. Ardından Toprak'ın omzuna vurdu ve sonrasında ise kolunu tutup kaldırdı. Başta ne olduğunu ikimiz de anlayamamıştık.

''Önemli bir şey olmasa gelmezdim değil mi?'' diye sorudu Toprak'ın babası Kerem Bey. ''Baba sabahın bu saatinde gelmeye değer mi peki?'' diye sorduğunda Toprak hatta ben bile beklemediğim bir cevap aldık. ''Hastaneyi yakıyorlar, yakmışlar. Her şey gitti hastalar kötü durumda.'' dediğinde Toprak'ın gözleri açıldı. ''Baba ne demeye çalışıyorsun. Hangi hastane yanıyor.'' diye sorduğunda giyinme dolabından bir ceket almaya çalışıyordu. Ama eli ayağı birbirine dolaşmıştı.

Hızlıca ayağa kalkıp Toprak'a ince bir ceket verdim. Hava pek soğuk değildi. Nisan ayının başlarındaydık. Toprak ''Teşekkür ederim.'' diyerek verdiğim ceketi giydi. Hızlıca odadan babasıyla beraber çıktı. Umarım hastalara bir şey olmamıştır Deniz. Diyen iç sesime hak verdim. Kapıyı açtığımda Toprak ayakkabılarını giyiniyordu. ''Toprak bana haber verir misin?'' diye sorduğumda başıyla onaylamıştı. Şimdi bu gerginlikle nasıl günüme devam edeceğimi bilmiyordum. Uykum dahi kaçmıştı.

Toprak gittikten sonra evde sadece dolaşabilmiştim. Grace uykulu bir şekilde çalışma odasından çıktığında beni görmeyi beklemediği için şaşırmıştı. Hemen elini yüzünü yıkayıp yanıma geldi. ''Bir şey mi oldu? Hem abim nerede?'' diye hızla konuştuğunda bize bir şey olduğunu düşünüyordu.

''Bir şey oldu ama Toprak'a değil merak etme. Sadece hastanede bir şey olmuş Toprak ve baban oraya bakmaya gittiler.'' dediğimde Grace derin bir nefes aldı. ''Bir şey olmadıysa bir kahvaltı ya da kahve içmek ister misin?'' diye sordu. Kafamı olumlu bir şekilde salladım.

🕯️

Kahvaltıyı güle oynaya hazırlasak bile benim aklım hala Toprak'taydı. Şu anda Grace'le balkonda oturmuş kahve içiyorduk. Hiç konuşmuyor sadece dışarıyı izliyordum. Kapının çaldığını duyunca hemen ''Ben bakarım.'' dediğim için Grace yerinden bile kıpırdamadı. Koşarak kapıya gittiğimde Toprak ve arkasında bir polis sürüsü vardı. ''İyi olduğunuzdan emin olmak istemişler, sorun yok Deniz'im.'' dediğinde tuttuğum nefesimi dışarıya bıraktım.

Toprak içeriye girdiğinde direkt boynuna sarıldım. Onun kokusunu içime çekmek beni o kadar rahatlatmıştı ki. Sanki bulutlar üzerinde uçuyor gibiydim. ''Sevgilim izin verirsen ayakkabılarımı çıkartayım bol bol hasret giderelim sonra.'' dediğinde yüzümün kızardığını biliyordum ama bu kızarıklığı ufak bir sırıtışla tamamladım.

Toprak ayakkabılarını çıkarttığı an beni kucağına aldı. Böyle bir şey beklemiyordum. ''Toprak evde tek değiliz. Ya birazdan baban yine gelirse?'' diye merakla sorduğunda o da kafasıyla doğruladı. ''Bir şey yapmayacağız ki çok yoruldum biraz daha uyumak istiyorum.'' dediğinde resmen çığlık attım. ''Olmaz gün biter biz uyanana kadar hem ben kahve içtim şimdi hiç uykum gelmez.'' dedim 'i' harfini uzatarak.

Toprak günün tamamının bitmesini düşününce kafasıyla onayladı diye düşünürken çalışma odasına ilerledim. Dün gece okumasını yarım bıraktığım kitabı okumak için koltuğa oturdum ve kaldığım yeri açıp ilk sayfadan devam ettim. Toprak'ta peşimden gelmiş olacak ki kapıyı tıklatıp içeri girdi. Kendi çalışma odasında ben varım diye kapıyı tıklatıyordu.

''Çalışacağım senin için bir sorun yok değil mi?'' kafamı olumsuz anlamda salladım. Ne gibi bir sorun olabilirdi ki?

Toprak bilgisayarda zaman geçirmek için gözlüğünü taktı ardından masasına oturdu. Bilgisayarı şaşırdığım bir şekilde oyuncu bilgisayarıydı. Boş bulduğu vakitlerde oyun mu oynuyordu acaba? Oynayabilir Deniz bu kadar abartılacak bir şey değil. Diyen iç sesime gözlerimi devirip kitabımı okumaya başladım.

Kitapta savaşlar birbirinin ardını kovalarken bir yandan da duygusal olaylar olmaya devam ediyordu. Bir sayfasında göz yaşlarımı tutamadığım için Toprak yanıma gelip bir kitap için ağlama felsefesi yapsa da gerçekten içime dokunan bir kitap olmayı başarmıştı.

Kitabın son sayfalarına geldiğimde kitabı yana bıraktım. Açık perdeden akşam olduğu görülüyordu. Ben sabahtan akşama kadar kitap okumuş üstelik onu bitirmiştim. Kitabı tekrar elime aldığımda ağlayacakmış gibi olduğum için burada kalmayı istedim. Okuyacak cesaretim kalmamıştı.

Masaya baktığımda Toprak orada değildi. Toprak'ın gittiğini fark bile etmemiştim. Kapı tıklandığında Grace zannettim. Kısık bir sesle ''Gel'' dedim. Kapı açılınca Toprak'ı gördüğümde şaşırdım. Elindeki tepside yemek vardı. ''Toprak bu ne?'' dediğimde soğukkanlılıkla ''Yemek'' dedi.

'' Yemek olduğunu görüyorum Toprak. Çağırsaydın gelirdim.'' dediğimde Toprak çoktan yanımdaki sehpaya tepsiyi bıraktı. ''Yemeğe çağırdık aslında sen kitaba o kadar dalmışsın ki görmediğin için bende hızlıca yemeğimi bitirip. Sana da yedireyim diye geldim.'' Toprak beni yemek için çağırmış fakat ben kitaba daldığım için duymamış mıydım?

''Ben duymadım özür dilerim.'' dediğimde Toprak bana ''Tamam sorun değil aç ağzını.'' dediğimde şaşırarak gerçekten bana yemek mi yedirecekti. ''Toprak ben yiyebilirim.''

Toprak anlayışla kaşığı tekrar yemeğin içine bıraktı. Ben yemek yerken Toprak beni izliyordu. ''Toprak bir şey mi oldu?'' dediğimde Toprak'ın gözlerinde gerçekten bir şey demeye çalışıp diyemediğini gördüm. ''Hastanede bir sorun yok sadece tekrar tadilat yapılması gerekiyor. Hastalarda da bir sorun yok. Ama ben sana bıçak çeken, o kamera kaydını izledim.''

''Toprak sorun değil geçti. Bitti her şey.''

''Özür dilerim, çok özür dilerim. Bunların farkında olmadığım için. Babam bunları durdurmadığı için babam adına dahi özür dilerim. ''

İşaret parmağımı Toprak'ın dudakları üstüne koydum. ''Toprak hiçbir şey senin suçun değildi. Ben şu an iyiyim, iyiyiz. Özür dileme çünkü hiçbir şey senin suçun değildi.'' dediğimde Toprak gözlerine sanki bir ağırlık çökmüş gibi kapattı. Parmağımı dudağından yavaşça çektim.

''Ama senin bir suçun yoktu. Suçsuz bir meleksin. Çok masumsun. Bunların hiçbirini hak etmedin. Sadece birkaç dakika içerisinde hayatının en kötü anlarından birini yaşattıkları için özür dilerim.''

Deniz Karyeli'den

21 Mart 2021

Her zamanki gibiydi sabah erken saatlerde uyanmıştım. Normalde hemşireler 8-9 gibi uyanmamızı beklerken ben 6'da uyanıyor çizgi film kanallarında geziyordum. Bir çizgi film bittiğinde diğerine geçiyor 8'e kadar vakit geçiriyordum. Hemşire beni kontrol etmeye geliyor sonrasında da yemeğimi getiriyordu.

Her zamanki gibi yemeğimi yerken bir yandan da çizgi film izliyordum. Bağdaş kurmuş izlerken en komik kısmında kapı açıldı. Başta hemşire gelip yemeğimi bitti sanıp yemeğimi aldı zannetmiştim. Ama kapıya doğru baktığımda yüzünde maske olan elinde de bıçak olan biri vardı. Korkuyla adamın gözlerine baktım. Adam ardından kapıyı kapatınca daha çok korktum. ''Senin'' dedikten sonra bir adım yaklaştı. Ellerimi sedyenin üstüne koydum her an hızla ilerleyip camdan aşağıya sarkabilmek için cesaret topluyordum. Sanırım bu cesareti asla toplayamayacaktım. ''Yüzünden'' bir adım daha. ''Kardeşim iyileşmesine rağmen bu hastanede kalmak zorunda'' derken derin nefes almış büyükçe bir adım atmıştı. Artık sedyemin başına neredeyse 1 adım atmasa bile ulaşabilirdi.

Kendi içimde çelişirken gözlerim cama gitti. Cama çok fazla bakmış olmalıyım ki o adam kollarımı arkamda birleştirip beni ayağa kaldırdı. Korkuyla odanın en sağ tarafındaki aynaya gözlerim takıldı. Adam benden epeyce iri ve uzundu. Kurtulmam imkansızdı. Derin nefesler alırken beni kapının yanındaki duvara yaslayıp kollarımı yukarıdan tutarken boğazıma bıçağını dayadı. Derin nefesler almıyor, kısık kısık nefesler alıyordum. Derin nefes alırsam bu bıçağın beni kesebileceğini biliyordum. Ardından kafamı sedyeme uzatırken annemi sedyenin yanındaki koltukta otururken gördüm. ''Anne'' diye fısıldadım. Annem bana ''Kurtulacaksın'' diye fısıldadı.

Annem bana yalan söylemezdi. Alabildiğim kadar kısık nefesler aldım ve ciğerimi doldurdum. İçimdeki nefesin dışarı çıkmak istediğini fark ettiğim sırada atabileceğim en büyük çığlığı atıp boğazımı zorladım. Çığlık atarken bıçağın üzerimde bir kesik oluşturduğunu fark ettiğim için gözlerimden bir yaş bıraktım. Bu acıya dayanabilirdim çünkü daha büyük acılar çekmiştim. Bu acı onların yanında katlanılabilir kalıyordu.

Hemşirem çığlığımla beraber odaya güvenliklerle gelmişti. Normalde bu tarz olaylarda kameralar izlenir fakat hiçbir şey yapmazlardı. Beni kurtarmak için gelmişlerdi. Hemşiremin beni önemsemesi beni mutlu etse de. Karşımdaki adam kaçmamıştı. Her göz yaşımı teker teker izleyip nefesini kulaklarımda hissettirmişti. Güvenlikler karşımdaki caniyi kollarından tutup dışarı çıkartırken elindeki bıçak yere düştü. Hemşirem benim daha fazla ayakta duramadığımı anlayıp kollarını belime sardı. ''Arkadaşlar yardım edin hemen, Kerem hocayı çağırın!'' dediğini duydum. Birkaç kişinin geldiğini ve beni sedyeme geri yatırdıklarını gördüm. Çizgi film oynamaya devam ediyordu ama ben o sırada gerçekliği hat safhada yaşıyordum.

Şimdiki Zaman

Toprak Kantaş'tan

Deniz hastanede yaşadığı her şeyi anlatmamış olsa da ben çoğu yaşadığı olayın kamera kaydını izlemiştim. Babam bunların farkında olmasına rağmen hiçbir şey yapmamıştı. Sorun hastanede böyle olaylar olmasını engellememesiydi. Kim olursa olsun bunları durdurması gerekiyordu. Bu anlara şahit olmak, bu anları bizzat yaşamış biriyle yan yanaydım.

O bu anları atlatmıştı ama ben gördüğüm, duyduğum andan beridir atlatamıyordum. Deniz getirdiğim yemeğini sessizce bitirmiş üstüne mutfağa götürmüştü. Bense çoktan odamıza kapanmıştım. Yatağa uzanmış sadece tavana bakıyordum. Işık kapalıydı tavanın beyazlığı bile zar zor görülüyordu. Bir süre sonra kapı açıldı. İçeriye az da olsa ışık girdi. Gelen Deniz'di bakmadan kendisinden önce gelen kokusundan tanımıştım. Kapıyı kapatıp hızlıca yanıma uzandı. Bana sarıldı. Saçları omzumda dağılırken o benim kalbimin sesini dinliyordu. Yanımdaydı bunu biliyordum ve yanımda olmak için bir sürü savaş verdiğini de. Şimdi ben onun için bir sürü savaş verecektim...

🕯️

4 NİSAN 2022

Toprak Kantaş'tan

Sabahın erken saatlerinde bu sefer ben gözümü açtım. Deniz'le nasıl uyuduysak o şekilde uyanmıştık. O hala masumca uyuyor bense onu izlemeye başlamıştım bile. Uzun bir süre Deniz'le beraber yaşayabileceğimiz tanışma anlarını düşündüm. Yaşayabileceğimiz geleceği düşündüm. Hepsinde en mutlu bizdik. Başımıza hiçbir kötü olay gelmiyordu. Ama gerçekte öyle değildi. Yaşayabileceğimiz en kötü olaylar bizim başımıza gelmişti.

Kapı yavaşça tıklandığında kafamı yavaşça kaldırdım. Kapı açıldığında kız kardeşimin elini gördüm. ''Abi babam seni çağırıyor çabuk gelsin dedi.'' dediğinde bu saatte önemli bir şey olmadığı haricinde uyandırmaz diye düşündüm. Deniz'i yavaşça üzerimden kaldırdım ve yatağa yumuşak bir şekilde bıraktım. Telefonumu alıp salona gittiğimde babam salonda dört dönüyordu. ''Ne oldu yine?'' diye sormama kalmadan boğazıma yapıştı.

Babamı durdurmak için elimden gelen ne varsa yaptım. Sonunda onu ittirebildim. Dakikalarca nefessiz kalmıştım. Birkaç kez öksürdükten sonra ne yaptığını anlamaya çalıştım. ''O kız yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı bir de sen o kızı koynuna mı aldın?'' diye sorduğunda şok geçirerek babama baktım. ''Ne demeye çalışıyorsun sen bana?'' dedim öksürmeye devam ediyordum. Nefes alışverişlerim sık ve düzensizdi.

''Hastane işini unut, hastane kapanıyor. Kurul toplandı, hastane kurulu hastanenin kapanması için oy verdi. Hastane kapanıyor.'' dediğinde ne dediğini başta anlamadım. Babam o hastaneye 20 senesinden fazla harcamıştı. İnşaatını bizzat kendisi yaptırmış zamanında çok paralar vermişti. Yaklaşık 2 hafta önce de emekli olduğunu duyurup hastanenin bütün haklarını bana devretmişti.

''Dava devam edene kadar hastane kapalı duracakmış, o kızın hastanede tedavisini sen yaptığın için kurul senin için de oylama talep etmiş.'' dediğinde dediklerini hala anlamaya çalışıyordum. Mesleğime senelerimi vermiştim. Başından beridir çok çalışmış en iyi okullarda torpil almadan okumuştum. Şimdi ellerimden mesleğim kayıp gidiyor muydu?

Deniz yüzünden diyemezdim. Deniz benim hayatıma sonradan gelen, bana gerçek dünyayı gösteren ama aynı zamanda güzelliğiyle dünyama cenneti getirendi. Onun üzerine hiçbir suç yıkamazdım.

Deniz Karyeli'den

Evin içerisinden bağırışıma sesleri geliyordu. Bu seslerden dolayı korkuyla uyanmıştım. Hızlıca ayaklandım. Hızlıca ayaklandığımda aç olduğumdan dolayı gözlerim adım atmadan karardı. Daha fazla ayakta duramayıp yatağa oturdum. Karartı gittikten sonra yavaşça ayağa kalkıp başta banyoya uğradım yüzümü yıkadım. Saçlarım o kadar da dağınık gözükmüyor ki derken salonun kapısından Kerem Bey'in Toprak'ı boğazladığını gördüm.

Şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm. Hiçbir şey yapamadım. Kitlendim. ''O kız yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı bir de sen o kızı koynuna mı aldın?'' dediğinde ne demeye çalıştığını anlamaya çalıştım. Toprak'ın babası ne demeye çalışıyordu. Bizi nasıl görmüştü? ''Ne demeye çalışıyorsun sen bana?'' dedi toprak nefesini düzenlemeye çalışırken. Toprak'a yardım etmeye çalışmak için adım atacakken şu sözleri duydum.

''Hastane işini unut, hastane kapanıyor. Kurul toplandı, hastane kurulu hastanenin kapanması için oy verdi. Hastane kapanıyor.''

Bu hastane Toprak'ın meslek hayatında çok önemli bir yere sahipti. Şimdi hastaneyi sadece başımıza gelen olaylar yüzünden kaybedecek miydi? Bu gerçekten korkunçtu.

''Dava devam edene kadar hastane kapalı duracakmış, o kızın hastanede tedavisini sen yaptığın için kurul senin için de oylama talep etmiş.'' diye bağırdığında gözlerimi korkuyla kapayıp gözyaşlarımın dışarıya çıkmasına izin verdim. Şimdi ise Toprak benim yüzünden doktorluğunu mu kaybedecekti? Bir anda bütün meslek hayatını kaybetmişti.

Derin nefesler aldıktan sonra Toprak'ın bu sessizlikte bana baktığını gördüm. ''Hayır, bir şey görmedin değil mi?'' diye hemen yanıma geldi. Bana sıkıca sarıldı. ''Hiçbir şey senin yüzünden değil. Bir şey yok bir sorun yok.''

''Deniz bir şey söyle ne olur.'' dediğinde sesimin hala çıkmadığının farkında değildim. ''Özür dilerim.'' edim fısıldayarak. Meslek hayatını tehlikeye attığım için 'Özür dilerim'. Hastanenin kapatılmasında en büyük neden olduğum için 'Özür dilerim'. Keşke daha mutlu bir şekilde tanışıp hayatımız daha mutlu olsaydı Sevgilim.

''Deniz hiçbir suçun yok. Her şeyi ben göze alarak yaptım böyle düşünme ne olur.'' dedi gözyaşlarım tişörtüne bulaşırken. Toprak'ın babası salonda dört dönüyorken Toprak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. ''Bırak artık şu kızı zaten işlerimiz başımızdan aşkın.'' diye böbürlendi.

''Toprak sen babanla konuş istersen biz sonra da konuşabiliriz.'' der demez. ''Hayır seni nasıl böyle bırakırım. Tek damla göz yaşına denizler kurutabilecekken seni böyle bırakamam. Ağlama artık lütfen hiçbir şey senin suçun değil güzel sevgilim.''

Toprak benimle bir süre daha ilgilendi Kerem Bey hala dört dönerken ben odamıza geçtim. Toprak babasıyla yüksek sesle konuşmaya devam ediyorken kapı tıklatıldı. Gelen Grace'di ''Bir sorun mu var Deniz abla.'' dediğinde burnumu çektim.

''Neden ağlıyorsun Deniz Abla gerçekten bir şey mi oldu?'' diye sorup yatağa oturdu. ''Hayır, hayır bir şey olmadı.'' dedikten sonra yorganı kafama kadar çektim. Beni kendimle bırakmak için kapıyı kapatıp çıktı. Ağlamak ruhen beni çok fazla yormuştu. Gözlerim zaten kapalıyken kendimi uykunun rahat kollarına bıraktım.

🕯️

Gözlerimi açtığımda Toprak yatağın diğer tarafında oturuyordu. Sadece sırtını görebiliyordum. Yavaşça yatakta doğruldum. Toprak'ın tam arkasına oturarak arkasından sarıldım. ''Deniz taşınsak mı biz?'' diye sorduğunda bu evi terk etme düşüncesi aklıma geldiğinde dahi kötü olduğumu hatırladım. Bu ev benim kaderimdi.

''Yurt dışına falan gidelim burada mutlu olamayacağız gibi hissediyorum Deniz'im.''

Haklıydı biz bunları hak edecek bir şey yapmamıştık ki. Biz beraber olmaya çalışan iki gençtik. Biz birbirimize bile hata yapmamaya çalışırken hayat bizi sürekli engelliyordu. ''Toprak, bilmiyorum.'' dediğimde bile içimdeki kararsızlık beni öldürebilirdi.

''Abinin yanına da taşınabiliriz, yakın bir yere belki de komşusu olarak yaşayabilirsin. Hem abinden de uzak kalmazsın. Yabancılık da çekmezsin. Bu sefer kendimi değil bizi düşünmeye çalışıyorum. Bize en iyisi burası değil biz burada iyileşemeyeceğiz galiba sevgilim.'' diye fısıldadı. Bu kadar haklı olması canımı acıtıyordu. Buradan gitmek beni delicesine korkutuyordu. Annemin ruhunu bu ev içerisinde bırakmak istemiyordum. Ama annem çoktan ruhunu kurtarmış gibiydi. Annemin gölgesini dahi görmüyordum artık. Annem büyük bir huzura kavuşmuştu belki de.

''Toprak gidelim desem bile hemen gidemeyiz biliyorsun.'' dediğimde her şeyin farkındaydı. Başı önüne doğru eğildi. ''Biliyorum Allah kahretsin ki biliyorum.''

Uzun bir süre konuşmadık. Sadece ben ona sarılıyordum. Dakikalarımız böyle geçerken Grace kapıyı çaldı bir şey dememizi beklemeden kapıyı birazcık aralayıp içeriye bir çiçek bıraktı. ''Deniz ablaya gelmiş.'' dedikten sonra kapıyı kapattı. Bize o kadar yardımcı olmaya çalışıyordu ki Grace babasına nazaran daha naifti.

Yataktan kalktıktan sonra çiçeğe baktım. Çiçeğin adını bilmiyordum içerisinde bembeyaz parlayan kartı elime aldım.

''Asıl ölüme sırlar var. Çözebilecek misiniz heyecanla izliyorum.''

Kart elimden düşünce gözlerimden yaşlar teker teker yere damladı. Bu bizim kaderimizdi. Kurtulamayacaktık. Bunları yapan asla bulunamayacakmış gibi hissediyordum. O kadar yakınımızdaydı ki sanki her nefesi ensemize vuruyor fakat biz fark etmiyorduk.

Gözlerimi açtığımda Toprak yere eğilmiş çiçeğe bakıyordu. ''Bu çiçek ölüm çiçeği kim bundan neden yollasın ki?'' diye sorduktan sonra yerdeki notu okumaya başladı. Toprak anlık sinirle başta odadan sonra evden çıktı. Bu olaylar ilişkimizi büyük oranda etkiliyordu. Artık bu evde kendimi ne güvende ne de huzurlu hissediyordum.

Toprak çok geçmeden eve geri gelmişti. Odaya geldiğinde ''Savcı ifade için çağırıyor gitmemiz gerekiyormuş.'' dediğinde en azından bir sonuç bir gelişme sonucu öğrenebileceğimiz bir yere gidiyorduk. Üzerime hırkamı alıp yavaşça ayakkabılarımı giyindim. Telefonum portmantoda olduğuna şaşırmıştım. Toprak telefonumun yanına kendi telefonunu koyup tekrar ayakkabılarını giymeye başladı.

Kapıdan önce ben çıkınca asansörü çağırdım. Asansörün kapıları açılır açılmaz Toprak içeri girdi ardından bende girdim. Ayakta durmak dahi istemiyordum ama oraya gitmek zorundaydım. En azından geleceğimiz için.

Asansörden inip binadan çıktığımızda Toprak'ın arabasıyla gideceğiz sanmıştım. Polislerden biri arka kapıyı açıp ön koltuğa oturduğunda anlamıştım güvenliğimiz için polis arabasıyla gitmemiz gerektiğini.

Arabaya bindiğimde nefes alışverişlerden başka hiçbir ses yoktu. Adliyeye gidene kadar da kimse konuşmamıştı. Arabadan indiğimde adliye tam olarak kaşımdaydı. XR cihazından geçmeden önce küpeme kadar üzerimdeki bütün metalleri çıkartmış kutuya koymuştum. Cihazdan geçip her şeyimi geri aldıktan sonra Toprak'la ben polisin arkasından yavaşça ilerliyorduk.

Savcının odasına geldikten sonra polis kapıyı tıklattı savcının içeriden 'Gel' sesini duyunca polis bizim geldiğimizi söyleyip bizi içeriye buyurdu. ''Öncelikle hoş geldiniz demek istiyorum fakat çok yoruldunuz biliyorum. Bulmak üzereyiz peşinizdeki caniyi. Bunun için bize biraz daha bilgi vermeniz gerekiyor. Siz Deniz Hanım darp edildiniz fakat o gün ifade veremediniz baştan alarak her şeyi anlatın lütfen.'' dediğinde hiçbir şeyi hatırlamadığım için vicdan azabı duydum.

''Kaçırılmadan önce en son tuvalete gittiğimi hatırlıyorum. Ardından gözümü bir hastane odasında açtım. Bana biri annemin ölüm gününde biri daha ölecek dediler. Benim annemin ölüm günü yarın. Bana bunu kim dediğini bulabilmek için koridorlardan geçtim. Sonra bir kadın gördüm bekleme salonunda galiba oturuyordu. Sonra beni görür görmez bana doğru koşmaya başladı. Ben kaçmaya başladım. Sonrası yok bende. Sonra ben tekrar uyandığımda gözlerimi açamadım fakat ambulanstaydım benim hakkımda hastaneye bilgi veriliyordu. Bunu net bir şekilde hatırlıyorum. O gün zaten tedavim yapıldı sonraki gün darp raporu için fotoğraflar vesaire çekildi.

Ondan sonraki günlerde ise akıl hastanesinde aldım bir hafta orada hiçbir şey yoktu ben Toprak'la yaşadığım eve geri döndüm bir haftanın sonunda. O günlerde bir şey yoktu birkaç gün önce eve bir çiçek geldi sanırım ondandı. Toprak bana notta ne yazıyor okutmadı. Ama bugün eve tekrar bir çiçek geldi. Notta ise 'Asıl ölüme sırlar var. Çözebilecek misiniz heyecanla izliyorum.' yazıyordu. Toprak sonrasında sanırım polislere haber verdi sonuç buradayız.'' dediğimde ifadeyi yazı haline döken kişinin bilgisayarda yazı yazdığının sesi geldi bir süre. Sonrasında savcı hanım ifadenin kâğıda dökülmüş halini bana uzattı.

''İsminizin yazılı olduğu yere imza atar mısınız?'' diye sordu gözleri dolu bir şekilde. Kâğıdı elime alıp önümdeki sehpada bulunan kalemle imza attım. O sırada Toprak'ın sorgusu başladı. Toprak önceden de ifade vermiş olduğundan ben hastaneden eve geldikten sonraki süreç hakkında bilgi vermeye başladı.

''O notta 'ölüme sırlar var hala çözemiyorsunuz' yazıyordu. O anlık sinirle zaten elimden düşürdüm cam saksısı vardı kırıldı. Ama bugün gelen çiçek odamızda duruyor.'' diye fısıldadı Toprak.

Onun ifadesi benimkine nazaran daha kısa sürmüştü. Toprak'ta imza attıktan sonra kapı dışarısında bekleyen polisi çağırdılar. Eve gelen çiçeği incelemeleri için götürmelerini söyledi savcı hanım. Ardından bize döndü. ''Çok zor şeyler atlattınız. Gerçekten kolay değildi. Evinizde birkaç gün daha kalın eğer bir çiçek daha gelirse hemen polislere haber verin. Onun dışında sizleri korumak amaçlı birkaç gün sonra başka bir eve gizli bir şekilde yerleştireceğiz. Evde sanki birileri varmış gibi eve bir şeyler söyleyeceğiz. Bu yüzden kimseyle iletişime geçmemeniz gerekiyor. Aynı şekilde evdekilerin de Toprak Bey kız kardeşiniz toplantılara ara vermek zorunda maalesef. Telefonlarınız açık kalsın ama kimseyle konuşmayıp kimseyi aramayın.'' Her şeyi basitçe prosedüre uygun bir şekilde açıkladı.

Bütün bunlar beni gererken çok fazla tepki vermemeye çalışıyordum. Toprak olumlu bir şekilde kafasını salladı. ''Müsaadenizle.'' dedikten sonra ikimiz de ayağa kalktık. Yavaş adımlarla savcının odasından çıktık. Adliye koridorları bana çok yabancıydı. Oysaki burayı tanıyormuş gibi rahattım, huzurluydum.

''Toprak artık bu konuyu kendi aramızda konuşmasak olur mu?'' dediğimde başını olumlu bir şekilde salladı. ''Bize zarar veriyor bu konuşmalar.'' diye açıkladığımda ikimizde her şeyin farkındaydık. Bu olayın kapanması için elimizden geleni ardımıza koymayacak olsak da bu olayların bize verdiği zararların da farkındaydık.

''Eve gitmeden önce dışarıdan yemek mi alsak, yesek falan.'' diye ortaya bir öneri sundum. Toprak yüzündeki gülümsemeyle neredeyse 'Tamam' dediğini anlamıştım. Adliyeden el ele çıkmış olsak da şu an mutluyduk ileride de mutlu olacaktık. Buna emindim...

🕯️

05 NİSAN 2022

Eve erken bir saatte gelip erkenden uyumuştuk. Erkenden kastın akşam yedide uyumak mı Deniz? Evet, biraz erken yattık. Ben gecenin bir yarısı kalkmış sessizce salonda oturuyordum. Toprak'ın bir sürü kitabı vardı ve benimle paylaşmaktan hiç çekinmiyordu. Rastgele kitapların ilk bölümlerini okuyup devam etmek istediklerime ise devam ediyordum. Uykum bayağı bir açıldığından kendime kahve yapmakta bir sakınca görememiştim. Kalkıp kendime soğuk bir kahve yapmıştım. Bugün çok güzel bir gün olacakmış gibi mutluydum.

Saat daha yeni şafak söküyordu saat neredeyse beşti. Kapı çalmaya başladı. Kim var diye merakımdan ilk önce kapının gözünden baktım. Kimse gözükmüyordu ortalıklarda. Başta küçük çocukların zile basıp kaçma merakıdır diye düşünmüştüm fakat daha yeni güneş doğuyordu bu saatte bir çocuğun uyanıp arkadaşlarıyla oyun oynaması saçma olurdu. Korkuyla sadece kapının önünde bekleyebildim. Kilidi birkaç kez çevirip gözden bakmaya devam ediyordum.

Belki de yanlış duydum diyerekten kapıyı kilitli bir şekilde mutfağa tekrar geçtim. Yaptığım kahveyi alıp koltuğa oturduğumda Grace uyanmıştı. Salona uykulu uykulu bir şekilde gelmiş ve yanıma oturmuştu. ''Günaydın uykucu bir.'' dediğinde bir kahkaha patlatmıştım. Elimdeki kahveyi dökmemek için sehpaya koydum.

''Abin uykucu iki mi oluyor yani?'' diye sorduğumda Grace olumlu bir şekilde kafasını salladı ve beraber gülmeye başladık. Her şeyin normalde dönecek olmasının sevinciyle o kadar mutlu ve huzurluydum ki. Grace'le konuşurken kapı tekrar çaldı. Grace kapıyı açmaya giderken bende saate baktım. Sanki saatler geçmiş gibi hissetsem de sadece 12 dakika geçmişti.

Grace sakinlikle geri otururken salona bir anda Toprak'ın babası girdi. Ben bir şey diyemezken bir anda boğazımdan tuttu. ''Her şey senin yüzünden.'' diyerek yüzüme haykırdı. Yaptığım kahve yere döküldü. Ben ayağa kalkıp karşı koymaya çalışırken bir yandan da ses çıkartmaya çalışıyorum. Toprak beni duyup kurtarabilir umuduyla. Beni bıraktıktan sonra yere dökülen kahveye basıp kaydım ve yere düştüm. Öksürüyor bir yandan da kendimi doğrultmak için ayaklarımla kendimi yere itiyordum. Sırtım en sonunda Duvara değdiğinde derin bir nefes aldım.

Kerem Bey bu sefer elinde bıçakla gelmişti. Grace onu ne kadar durdurmaya çalışsa da ilk yaralanan Grace oldu. Kendi kızını bıçaklamıştı. Kolunun üst kısmına sadece derin bir kesik açsa da acıyla haykırdı. Bense kendimi balkona atmaya çalışıyordum. Ama nefesim hala düzelmemişti ve ayakta duramıyordum. Başta ayağa kalkmaya çalıştım. Ama kalkamayınca tekrar yere düştüm.

Arkamı dönmemle Toprak'ın babası tekrar boğazıma sarıldı. Onu ittirmeye çalışırken tam yanıma bıraktığı bıçağı almaya çalıştım. Ona doğru savuracaktım ki bıçağı elimden alıp vücuduma kesin bir sızı bıraktı. Bir eli hala boğazımdayken beni duvara doğru ittiriyordu kaçacak yerim kalmamıştı.

Acıdan dolayı gözlerimden yaşlar süzülürken bir yandan da tekrar nefes almaya çalışıyordum. ''Senin yüzünden her şey senin yüzünden hayatım bitti.'' dedi bu yüzden vücudumda dolaşan nefesimi kesmeye çalışıyordu. Oysaki ben bilerek bir şey yapmamıştım. Ardından acım ikiye katlandı. Bir süre sonra boğazımı bıraktığında derin nefeslerle kendimi toparlamaya çalışsam da toparlayamadan kapıya vuruş sesi duydum.

Ne zaman kapıyı kilitlemişlerdi? Grace ne zaman kaçmayı başarmıştı? Toprak ne zamandan beri kapıyı kırmaya çalışıyordu? Gibi sorularla aklımı bulandırmaya çalışırken kapının kırılma sesi kulaklarımda çınladı. Toprak önce babasını üzerimden aldı. Vücudumda o kadar sızı hissediyordum ki. Belki de acıydı fakat ben bunu artık hissedemeyecek kadar uyuşmuştum.

Toprak beni gördüğünde duraksamıştı. O kadar mı kötü gözüküyordum. Yoksa annem gibi mi gözüküyordum?

''Toprak.'' diyebildim sadece fısıldayarak sonrasında nefesim o kadar kesilmişti ki öksürerek tekrar nefes almaya çalışıyordum. Yana doğru eğildiğimde kan kustuğumu fark ettim. Bilincim hala açıktı ve ben bu olanlardan o kadar korkuyordum ki Toprak'ı bir daha göremeyeceğim diye.

Kapının çalma sesini duydum. Toprak babasını kollarından tutarak odadan çıkarttmaya çalıştı. Babası Toprak'ı ittirirken Toprak sadece sarsılmıştı. Bir şekilde Toprak babasının kollarından tutayı başardı. Ardından kapının çalış sesleri asla durmadı. Toprak koşarak yanıma yaklaştığında ne yapacağını bilemez haldeydi. Toprak kafamı dizlerine yatırdığında sona geldiğimin farkına vardım.

''Hayır, hayır beni bırakamazsın. Böyle olmaz.'' diye kulaklarımda çınlayan bir sesti. Sızlayan yaralarıma baskı yapıp akan kanı durdurmaya çalışıyordu. Kapı açılma sesi duyduğumda gözlerimi korkarak kapattım. ''Artık sana kimse zarar veremez o gitti bir daha görmeyeceğiz. Gözlerini kapatma güzelim ne olursun.'' dediğinde gözlerimi açtım. Salonun kapısına baktığımda abimi gördüm. Kanlı canlı karşımda. Sadece gülümseyebildim. Tek cümle dahi söyleyecek takatim kalmamıştı.

Toprak'ın yüzüne bakarken ağzımı istemsizce açtım. Toprak hiçbir şey demeden beni sağa doğru yatırdı. Vücudumdaki her şeyi çıkarttığımda rahatladım. Abim ise gözümü tekrar açtığımda yanımdaydı. Saçlarımı okşuyordu. 27. yaş günümde. Abimi 22 yıl sonra görmemin ardından burada annemle aynı yerde can veriyordum. Derin nefesler aldım. ''Abi seni çok özledim.'' dedim başta abim saçlarımı okşadı. ''Nerede kaldı bu ambulans.'' diye haykırdı. Ardından tekrar derin bir nefes aldım. ''Toprak... Seni seviyorum.'' dedim gözlerimi uzunca kapatıp açarken.

''Bende seni seviyorum bir tanem.''

Gözlerimi bir daha açmaya gücüm olmadığında Toprak acıyla haykırdı. Bana öyle sıkıca sarıldı ki huzurla son kez gözlerimi açıp kapattım. Sevdiklerim yanımdaydı. Bende annem gibi veda etmiştim bu dünyaya. Son bir haykırış duydum Toprak'tan.

''Gitme...''

GERÇEK HAYATTAN GERÇEK BİR SON...

Loading...
0%