Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm Ezgi̇ Karyeli̇ Cenazesi̇

@sarturndennkacan

ÖLÜMCÜL ÇIĞLIKLAR

2. BÖLÜM ''EZGİ KARYELİ CENAZESİ''

Toprak Kantaş'tan


05/03/2022

Doktor olmanın en kötü yani herhangi bir hastanızın başına bir şey geldiğinde acil olarak hastaneye çağrılmanızdı. Ne olurdu ki nöbetçi doktor baksaydı diye mızmızlanarak arabayı sürmeye devam ediyordum. Hızla hastaneye gitmeye çalışırken trafik kuralları umurumda değildi. Eve gelecek trafik cezası da umurunda olmayacaktı değil mi Toprak? Arabayı ana caddeye doğru çevirdiğimde karşımdaki ışıkların farkında değildim. Kırmızı yanıyordu ve ben yanlışlıkla bir kadına çarpmıştım. Ani frenle sarsıldım. Şokla kalakaldım. Herkes toplanmaya başlamıştı. İşlek caddede bir kadına çarpmam yaptığım hataların en büyüğüydü sanırım.

Şoktan ne yapacağımı bilemez haldeydim. Ellerim titreye titreye kemerimi çıkartıp hızlıca kapıyı açtım. Hemen arabadan inip çarpmanın etkisiyle yere düşen kadına baktım. Kadın yerde titreyerek kriz geçiriyordu. Hemen kollarından tuttum. Baş ucunda bekleyen adama seslendim. "Omzundan tut" şu an kadına çarpmam mı garipti yoksa doktor olup çarptığım kadına yardım etmem mi? "Yana çevireceğiz bir, iki, üç" dedikten sonra kadını yana doğru çevirdik. Birazdan kusmaya başlayabilirdi her türlü önlemi almam gerekiyordu. "Tamam ben doktorum açılın lütfen!" diye bağırdım. Etraftaki insanlar bana garip gözlerle baksa da cebimdeki doktor kimliğimi çıkarttım. İnsanlar açılmaya başlayınca sanki bende derin nefes aldım. Belki şu an bir kadının hayatını yok etmiş olabilirdim. Hastaneye götürmem gerekiyordu.

Kriz yavaşlarken kadın yarı baygın yarı uyanıktı. "Hastane olmaz" dediğini duyabildim sadece. Arabam yolun ortasında durduğundan arkası kilit olmuştu. "Tamam ben hastaneye götürürüm boşuna trafiği kilit yapmayalım" dedikten sonra kadını arabamın arkasına yavaşça bıraktım. Ceketimi katlayıp başının altına koydum rahat etmesi için. Cenin pozisyonunda yatıyordu. Kapıyı kapatıp arabanın etrafından dolandım. Sürücü koltuğuna yerleştikten sonra emniyet kemerimi takarken telefonumun bir sürü kez çaldığını gördüm. Bu trafikte telefonuma bakmam hiç doğru olmayacağından telefonumu kapatmadan önce asistanım Hemen telefonu arabayla bağlayıp konuşmaya başladım. Asistanım arayabildiği kadar aramıştı. "Ben gelemeyeceğim nöbetçi doktor baksın Figen" dedikten sonra telefonu yüzüne kapattım. Bu aramızda acil bir işim vardı demekti.

Her şeyi kontrol etmeye çalışmak beni yorarken arabamla çarptığım kadın hastaneye gitmek istememesiyle nereye götüreceğim konusunda kararsızken yine de hastane yolunda arabayı sürmeye devam ettim. Kadının ayıldığını ve doğrulmaya çalıştığını fark ettiğimde arabanın gidiş hızını azaltarak konuşmaya başladım. "Yolda giderken size çarptım. Evet yani garip ama hastaneye gitmek istemediniz." dedikten sonra sesi az olan radyodan gelen sesleri duymuş olmalı ki hemen doğrulup radyoyu kapattı.

"Hayır, hayır asla gitmek istemiyorum" dediğinde sağa çekip kadına doğru döndüm. ''En azından bir kontrol ettirseydik sizi.'' dediğimde kadın bana masum masum bakıyordu. ''Gidemem hastaneye. Lütfen beni hastaneye götürmeyin. Önlüğünüzün üstünde doktor olduğunuz yazıyor Toprak Bey n'olur beni hastaneye götürmeyin.'' dedikten sonra dün gece nöbetten çıktıktan sonra sinirle oraya fırlatıp uyuduğum aklıma geldi. Fakat kadın ağlamaya başlarken elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Hiç açılmamış su şişesini kadına doğru uzattım. Kadın elleri titreye titreye suyu içmeye başlamıştı.

Peki nereye götürecektim. Evime götürsem ben kimde kalacaktım. Kadına nasıl yardım edebilirim diye düşünmekten ensemde bir ağrı belirmeye başlamıştı bile. ''Gitmek istediğiniz bir yer veya yakınınızın evi vesaire var mı'' dedikten sonra arka koltuktan ağlama sesleri geldi. Yanlış bir şey deme ihtimalim yüzde kaçtı? "Zincirlikuyu mezarlığına gidelim o zaman" dedi kesik kesik. O dediklerinden sonra beynimden vurulmuşa döndüm. En yakını ölmüş müydü? Belki de kimsesi yoktu. Yaşamak için çabalıyordu, çırpınıyordu. Bunu elbette bilemezdim. Sağa dönüşü kaçırmak üzereyken direksiyonu hızla sağa kırdım. Yol boştu elbette bir şey olmazdı ama evime gelecek ceza faturası mı yoksa haciz için gelecek görevliler mi olurdu? Biraz daha ilerleyince mezarlığa geldik.

"Eğer yanlış bir şey dediysem özür dilerim" dedikten sonra arabadan inmesini izledim. Bende peşinden indim. Sanki ezbere biliyormuşçasına peşinden ilerliyordum. Yan yana üç tane mezarlık vardı. Fatih Alkoç, Ezgi Karyeli diğer kişinin mezarının adı yazmıyordu. Getirdiğim kadın bir anda gülmeye başladı. Delirdiğini düşündüm.

"Ah babaanne bana mezarlık yaptırmak yerine kendin için yer beğenseydin. Sence bu adam annemin yanına yatmalı mıydı?" diye sordu kendi kendine. Annesi diye düşündüğüm kişinin başucuna gitti. Başını mezar taşına koydu. "Özür dilerim yıllardır gelemedim. Çok özür dilerim anne ama beni biliyorsun gelebilseydim gelirdim" dedi. Fatih Alkoç anladığım kadarıyla babasıydı. Yoksa neden yan yana gömeceklerdi. Onun dışında başka bir sebepleri olamazdı herhâlde kardeş desem hayır değillerdi soy adları farklıydı. Belki kadın sonradan evlenmişti. Karşımdaki kadın mezar taşının başında ağıt yakarken ben annesinin mezar taşının yanında bulunan açık mezara baktım. Dediğine göre babaannesi onun için mezarlık yaptırmıştı. Hangi babaanne torunu için mezarlık yaptırırdı ki? O mezarlığa gözüm takılı kalınca mezar taşının üstündeki ismi neredeyse ezberledim. Ezgi Alkoç kızı Deniz Alkoç.

---- 

Belki saniyelerce, dakikalarca, saatlerce ayakta durmuş olabilirdim. Ama her 1 saat bana 1 salise gibi geliyordu. Karşımdaki kadın mezar başında ağıt yakıyordu. Daha doğrusu son senelerde annesine ne yaptığından bahsediyordu. Bense burada onu bekliyordum, yardım etmek için ona bir kalacak yer bulmak için hala düşünüyordum. Hiç çaresi kalmamış gibiydi. Tek yolu tek varlığı bu mezar taşı gibi duruyordu. Çünkü 2 saate yakın annesine hayatını anlatıyordu. Hayatı son zamanlarda pek iç açıcı gibi gözükmüyordu.

Deniz Karyeli'den

Mezarlığın başında saatlerce ağlamama rağmen karşımdaki daha doğrusu beni buraya getiren adam gitmemişti. Başımı kaldırıp ona baktım. "İsterseniz sizi kendi evime götürebilirim bende bir arkadaşımda kalırım" dedim. Kimseyi evinden etmek gibi bir planım yoktu. Psikiyatristime ulaşsam acaba beni geri çevirir miydi? "Telefonunuzu rica edebilir miyim?" derken doğrulup ayağa kalktım. Karşımdaki adama doğru gidiyordum. Cebinden telefonunu çıkartıp bana uzattı. Ayarlardan mobil verisini açtım. Doğru muydu bu yaptıklarım hiç emin değildim? İnternetten doktorunun adını arattım Melis Alphan. Çıkan ilk sonuçta çok eski karamel saçlarından kalan fotoğrafı vardı. Sitesindeki numarayı alıp hemen aradı. Birkaç dakika sonra açan telefondan ses gelmeyince kendi ilk adımı attı.

"Alo" dedim başta. "Ben... Ben Melis" diyebildim sadece. Ardından gelen cevap çok geç gelmedi. Ağlamaklı gelen sesten korktu. "Melis öleli bir ay olmuyor kimdiniz?" diye gelen sesten daha çok korkmuştum. Tek dayanağı olan Melis artık dünyada bile yok muydu? Oysaki şu an tek evi oydu. Yaşayacağını düşündüğü tek evi. Akşam saatlerinde olmasına rağmen hava pek kararmamıştı. Şafak söküyordu. Ay ve güneş kavuşuyordu. Arkasını dönüp bakış açısında annesinin mezarı ve birkaç mezarlık ilerisindeki Melis Alphan yazısıydı. Telefon elimden düştü. Koşarak o mezar taşına ulaştım. Daha çok tazeydi. Toprağı ıslaktı, çiçeklerin yeni ekildiği belli oluyordu. Daha mezar taşı bile yaptırılmamış sadece isminin yazılı olduğu kocaman bir tahta duruyordu. Sadece dakikalarca başında ağladım. Elimden keşke bir şey gelmeseydi. Ölmeseydi keşke beni bu dünyada savunmasız evsiz bırakmasaydı keşke.

Yıllarca bütün anılarımı anlattığım, benim yanımda olan, bana destek çıkan, beni güvende hissettiren tek doktordu. Hastanesi battığında bile ona ücret karşılığında evine gidip seans teklif etsem de o benden asla ücret almamıştı. Çünkü yardıma ihtiyacımın olduğunu biliyordu. Bu duygularımı toparlayacak tek kişi oydu ve bunu biliyordu. Şimdi onu kaybetmek hem de bilmeden olduğunda daha çok canımı acıtıyordu.

03/03/22

Melis Alphan

Arkamı döndüm. O adam doğru ilerledim. "Artık gidebilir miyiz?" sanki özel şoförüm gibi ona bir şeyler söylemem yanlıştı tabi ama hiç iyi hissetmiyordum. Güvendiğim tek kişi şimdi dünyadan göçüp gitmişti ve ben bunu daha yeni öğreniyordum. Hiç mutlu hissetmiyordum. Belki son günlerinde konuşabilseydik içim belki rahat olurdu ama onunla neredeyse 2 senedir konuşamıyordum.

Arabanın arka koltuğuna geçip yerleştim. O da ardından arabaya bindi. "Evime mi gideceğiz?" dedi utana utana. "Seni rahatsız etmek istemem ama kalacak yerim yok benim için kötü planların yoksa benim için sorun değil" dedim. Benim için kötü planları varsa imkansızdı eğer varsa da söylemezdi ama bir doktordu buna güvenerek yola çıkmam da saçmaydı. "H-hayır kötü plan imkânsız ben yok yani. Benim için sorun değil arkadaşımda kalırım sen kendini toparlayana kadar evimde kalabilirsin" dedi. Arkadaşına yük olmasına gerek mi vardı. "Arkadaşına yük olmana gerek yok o kadar uzun süre kalmayı planlamıyorum" dedim. Gerçekten benim bir planım mı vardı? Başka bir yerde ev tutup yaşayabilir miydim? Çalışıp para kazanabilir miydim? Daha üniversite bile okuyamamışken?

Dizlerimi kendime çektim ve kafamı dizime koydum. Göz yaşlarım kendilerini bıraktılar. Kafamdan omzuma doğru inen bir el hissettim kafamı kaldırıp baktım. Annemdi. "Anne" diye küçük bir fısıltı koptu dudaklarımdan. Sonrasında annemin silueti kayboldu. Boşuna bir hayâldi. Kafamı tekrar dizlerime yasladım. Düşüncelere daldım. Annem bırakmasaydı yaşamaya devam etseydi şu an ne durumda olurdum diye düşünmeye başladım.

Her şey çok güzel olurdu. Belki şu an üniversitemi bitirmiş bir işe girmiş annemle beraber aynı evde kalıyorduk. Annem masumca her akşam eve geldiğimde benim gelmemi bekliyor sıcacık yuvamızda sıcak yemeklerle beni bekliyor olabilirdi. Belki annemle bazı zamanlar küçük atışmalar yaşardık ''Damadım yok mu?'' der beni sinir ederdi belki de. Bunları düşünürken kendi içimde gülüyordum. Belki her şey o gün ki yaşım kadar masum kalsaydı ne olurdu?

Kafamı kaldırdığımda araba durmuş bir şekildeydi. Arabadan usulca indim. Arkama baktım ve binaya baktım. Çok sade ama her göz baktığı zaman buradan bir evim olsun demek isterdi. Az ama çok duran binanın bulunduğu mahalle huzur veriyordu.

Gözüm dalmış olmalı ki onun arabadan indiğini ve binanın kapısına ulaştığını yeni fark etmiştim. Kapıyı açmış beni bekliyordu. Onun yanına tanımadığım o adamın yanına usulca ilerledim. Kısa merdivenlerden yukarı çıkıp bina kapısından içeri girdik. Asansöre doğru ilerlerken sadece aklıma kötü düşüncelerin gelmemesi için dua ettim. Asansörün kapıları açılınca çok da dar olmadığını fark ettim. Dar alan korkumu bir kenara bırakıp asansörün dar olmadığına dair kendimi avuturken asansöre bindim. Gözlerimi sıkıca kapattım. ''Bir, bir sorun mu var?'' diye sessizce bir fısıldama duyunca gözlerimi açtım.

''Klostrofobim var.'' der demez asansörün kapılarının açıldığını gördüm. Hızlı adımlarla asansörden çıkınca kendimi huzurlu hissettim. ''Buradan.'' dediğinde kafamı o yöne doğru çevirdim. Tanıdık gelen çelik kapı açıldı. Tatlı bir rüzgâr üzerime doğru esiyormuş gibi hissettim. Tam o sırada gözlerimi kapatıp açtım. Annemin o kapıdan içeri bana doğru yürüdüğünü gördüm.

''Yine aynı şeyler olacak.''

Karşımda o adamın sesini duyduğumda daldığımı fark ettim. ''Pardon dalmışım.'' ayakkabılarımı çıkartıp içeriye geçtim. İçerideki odalar çok sade bir şekilde tasarlanmıştı. Beyaz, gri ve siyah kombinesi edilerek ferah bir evdi. Ama ev resmen yuva ve huzur kokuyordu. ''Rahatsız olmayın, yeterince rahatsızlık verdim koltukta uyuyabilirim.'' dediğimde bana ters bir yanıt vermişti.

''Benim için problem olmaz fakat bir doktor olarak bugünlük koltukta yatmamanı öneririm. Herhangi bir kırığın çıkığın olabilir. Sabah uyandığında herhangi bir ağrın olursa hastaneye gideriz. Umarım itiraz etmezsin.''

Bir cevap verememiştim. Doktordu yanlış bir şey söyleyeceğini düşünmeyerekten ''Mahcup oldum teşekkürler.'' dedim. ''Yatak odam bu tarafta.'' diyerek koridoru gösterdi. Önden yürürken ona sadece fısıldayarak ''Adınız ne acaba?'' diye sordum.

''Toprak, Toprak Kantaş''

Odaya girdikten sonra koyu gri ve siyah tonlarının hâkim olduğu oda sanki diğer odalarla aynı ev içerisinde değilmiş gibiydi. ''Kız kardeşimin birkaç pijama takımı kalmış isterseniz giyebilirsiniz.'' diyerek yatağa bir takım koydu. ''Banyo da temiz gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz. Rahatsız olmamak için kapıyı kilitleyebilirsiniz benim için bir problem yok.''

''Teşekkürler, bütün yardımlarınız için.'' diyebildim fısıldayarak.

''Ne demek, insanlık ölmedi sonuçta.'' diyerek odanın içerisinde bulunan dolaba doğru yürüdü. Hızlıca bir şeyler aldıktan sonra odadan çıktı. ''İyi uykular.'' diyerekten kapıyı kapattı. Yatağın üzerine bıraktığı şeyler giydim. Kendimi cennette gibi hissediyordum ama hiç huzurlu değildim. Huzursuz bir uykunun içerisine kendimi bıraktım ne de olsa, iyi mi geceler?

🕯️

Kırmızı koyu ışıklar. Bakıldığı zaman insan içerisinde korku bırakan resimler. Gerçekçi insan resimleri, portreleri. Portrelerdeki her bir insanın yüzü kan içinde. Kan rengini andıran yerdeki lekeler. Ezgi Karyeli'nin ölüm çığlıkları. Gece yarısı saat yirmi dört çift sıfırı gösteriyordu.

Birçok saat vardı. Aslında saat yirmi dört çift sıfır mıydı? Duvarın ortasında bulunan kocaman saattin yanında farklı saatleri gösteren saatler bir müzeyi anımsatıyordu. Sonuçta durmuş saatte günde iki defa doğruyu gösterirdi.

Deniz yerde oturmuş karşısında boydan boya ayna vardı. Arkasında odanın kapısının ardında annesi yerde uzanıyordu. Hayır uzanmıyordu bıçaklandığı yüzden yerde yatıyordu. Kocasından kaçamadığı için. Deniz yere oturmuş ağlıyor bir yandan çığlık atıyor kendini parçalamak istiyordu. Annesi arkasında ölürken Deniz ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu.

Aynada kendini nasıl parçaladığını izliyordu. Aynadan bir süre annesine odaklanmıştı. Annesinin yanından kendisine doğru gelen birini gördü. İlk başta kim olduğunu kestirememişti. Ama yaklaştıkça o yüzündeki kanları gördükçe babası olduğunu algıladı. Babası bu sefer hem annesini hem de kendisini öldürmek için gelmişti.

Toprak Kantaş'tan

Korkarak kadın çığlıkları sesine uyanmıştım. Ayıldığım bir güne koltuktan düşerek başladım. Yardım etmek için evime getirdiğim kadın çığlık çığlığa bağırıyordu. Çığlıkları odalarda yankılanırken ne olduğunu algılayamamıştım. Yerden hemen kalkıp yatak odama doğru ilerledim. İlerlerken koridor sanki gittikçe uzuyor gibi gelmişti. Kapı kolunu aşağıya indirdiğim sırada kilitli olduğunu fark ettim. Kız haklıydı bir yakını yoktu ve benim evimde kalıyordu. İlk defa gördüğü birinin evinde kalırken elbette kapıyı kitleyecekti. Muhtemelen kâbus görüyor bu nedenle çığlık atıyordu.

Mutfağa koşar adımlarla ilerledim. Kapının yanında olan buzdolabının üzerinden yedek anahtarı aldım ve koşarak yatak odasına doğru ilerledim. Kapının üzerinde anahtar olsa da yere düşürmeye başardım ve kapıyı açtım. Yatakta masumca uyuyan fakat gördüğü rüyandan sanırım bağıran bir kadın yatıyordu. Elleri boğazında, tırnakları boğazını çiziyordu daha doğrusu kazıyordu. Koşarak karşımdaki kadına yaklaştım ellerinden tutup sakinleştirmeye çalıştım. Panik atak halindeydi kim bilir neler yaşamıştı. Şu an neler yaşadı tahmin etmek yerine sakinleştirmeye çalışmaya başlamam gerekiyordu. Çünkü kriz geçiriyordu. Kâbus nedeniyle kriz geçirmesi muhtemeldi.

🕯️

Karşımdaki kadın artık sakinleşmiş ve mutfakta masamda oturuyorduk. Ellerindeki kahveyi sıkı sıkı tutuyordu. ''Ben Deniz, açıkçası sana burada bütün hayat hikayemi anlatamam ama çok kötü bir çocukluk geçirdim'' diyerek söze başlamış devam ettirememişti. Sadece derince yutkunması bile çokça şey anlatıyor gibiydi.

Çocukluk travmaları yüzünden bu durumdaydı ve psikolojik destek alıyordu. Deniz'e doğru bakarak ''Bende Toprak, doktorum. Dün bir kaza geçirdin hatırlarsan kaza anını hatırlamıyor olabilirsin o yüzden söyledim'' deyip güldüm. Elimi uzattım, uzattığım elimi sıkıca tutmuş ve birkaç saniye bırakmamıştı. ''Bir evin yoksa bende kalabilirsin hiç problem değil ben sadece bir doktorum sana zararım olmaz. 24 saatlik nöbetlerim var ve haftanın bir günü evde oluyorum sende o güne denk geldin. Birkaç saat sonra işime gitmek zorundayım.'' dedikten sonra gözlerini belerterek baktı. ''Şimdi haftanın altı günü yani 144 saat çalışıyor musunuz? '' dedikten sonra buna da güldüm. Ben bugün neden bu kadar şeye güldüm? Normalde somurtmaktan yüz kasların ağrıyor da Toprak.

''Hayır açıkçası ben haftanın iki günü yirmi dört saatlik nöbet alıyorum.'' dedikten sonra ''Ha anladım biraz uzağım bu konulardan'' dedi ve ortam sessizliğe büründü. Duvardaki saati görünce işe gitme saatimin çokça yaklaştığını fark ettim. ''Benim işe gitmem lazım akşam geri konuşuruz zaten. Ev birkaç saatliğine sana emanet. Sana güvenebilir miyim? '' başını evet anlamında sallasa da hiç güvenememiştim. Biraz korkutucu hissettiriyordu. Sonuçta daha dün tanıdığım bir kadın vardı ve evimi o kadına emanet ediyordum. Hem de hiç tanımadığım bir kadına. Aman ne olacak ki en fazla evi dağıtır. Diyen iç sesim kendi kendine cevap verirken gülmemek için kendimi zor tuttum. Köpek mi canım bu kız en fazla evi dağıtır ne?

Her şey bu kadar korkutucu olsa da Deniz'in bana ihtiyacı vardı. Deniz şimdiye kadar belki de bir yerle zorla tutulmuştu veya bir rehabilitasyon merkezinde yardıma muhtaç bir şekilde beklerken kendi elinden kendi tutmuştu. Arabama çarptığı zaman belli ki bir şeyden veya birinden kaçıyordu. Kimden kaçtığını şimdi sormak garip olurdu. Odamın kapısını açıp dolabımdan iş kıyafetlerimi çantama koydum. Herhangi bir ameliyatta girebilmem için gerekiyordu üniformam. Üzerime siyah üzerime yapışan bir kazak ve siyah bir pantolon üzerine kabanımı giydim. Çantamı omzuma asıp son olarak saatimi aldım. Tam odadan çıkacaktım ki bilgisayarım bana baktı sanki hızlı adımlarla hem bilgisayarımı hem de yanında olan anahtarımı çantama attım. Bugün hastane için önemli bir gündü babam hastanenin başka bir yere taşınmasını onaylamış bugünse tamamıyla taşınmıştık. Ayakkabılarımı giyer giymez koşarak binadan çıktım. Binanın girişine bıraktığım arabamı anahtarla açıp içine yerleştim.

Binanın kamera kayıtlarına ve evimdeki kameralara ulaşabilme rahatlığıyla arabayı hastaneye doğru sürerken eğlenceli müzikler açtım. Müzikler eşliğinde hastaneye gittim.

Ezgi Karyeli Cenazesi

''Abicim hadi çekil oradan da koysunlar toprağa rahat uyusun ağlama artık'' diye Deniz'i annesinin mezarından çekmeye çalışıyorlardı. Ama Deniz annesini bırakmak istemiyordu. Annesine şimdi bu toprağa koyacaklar ve bir daha asla annesini göremeyecekti. Yaşadığı travma çok ağırdı hem de annesini bir anda toprağın altına teslim etmek canını acıtıyordu. Toprak aldığını geri vermeyecekti ne de olsa.

Bütün herkes anneannesinin evinde annesini gömmekten bahsederken duymuştu her şeyi. Bu yüzden istemiyordu annesi toprağın altına girmesin. Hem o hasta değildi ki neden onu toprağın altına koyuyorlardı? Halası ''Bir daha sana masallar okumayacak yanına gelmeyecek beraber uyumayacaksınız'' dediğinden annesini hiç bırakmak istemiyordu. Şimdi annesi gerçekten masallar okumayacak onu bir daha öpemeyecek miydi bu haksızlıktı. Annesini çok seviyordu çünkü. Annesi onu hiç bırakıp gitmesin istiyordu. Daha küçücük bir çocukken annesinin mezara konulmasını istemiyordu. Ardındaki insanlar Deniz'in bu hallerini gördükçe daha çok göz damlalarının toprağa dökülmesine izin veriyordu. Belki de sahte göz yaşları Ezgi'nin toprağını ıslatıyordu.

''Anneannecim hadi bu tarafa geç annen üzülür sonra'' Deniz o gün annesi üzülmesin diye onun yanından ayrılmıştı. Oysaki o toprağın başından hiç ayrılmak istemiyordu. Annesi hiç o toprağın altına girmesin hep kendisine masallar okusun, beraber oyunlar oynasınlar istiyordu. Annesi üzülmesin ağlamasın isterdi hep. Deniz annesinin toprağa konulurken orada değildi. Eğer görseydi çok ağlardı biliyorlardı. Bu yüzden anneannesi bile kızının toprağa konulmasını seyredemeyeceğini anlayıp oradan Deniz'le beraber ayrılmışlardı. Küçük çocuğun çığlıkları cenaze evinde duyuluyordu. Küçük kız çok huysuzdu. Evde helva yiyen insanlar Deniz'in yetim kalması ile ilgili konuşuyorlardı. ''Ah garibim öksüz kaldığını hissetmiş demek ki ona ağlıyor '' Deniz sadece duyguları yetim bir kızdı. Annesi onu yetim bırakmamak için çok çaba sarf etmişti. Ki Deniz hiçbir zaman yetim olmayacaktı. Ama katili hiç de böyle düşünmüyordu. Öldürse bile en haklı oydu.

Her ne olursa olsun o evde o gün fısıltılar ve küçük bir çocuğun çığlıklarıyla yankılandı. Canı acıyan çoktu yürek acısı yaşayanlardan çok. Ağlayan çoktu ama ağlamaları acıları veya yangınlarına çare bulmadı. Daha çok yanıp kavruldular.

Deniz o gece asla uyuyamadı annesini delicesine nereye gitmiş olabilir diye düşünüyordu. Bir daha geri gelmeyecekti belki. Belki de periler ve meleklerin olduğu bir diyara gitmiş şimdi kızını bekliyordu. O gece aksi gibi elektrikler kesilmişti. Sanki şehir Deniz'in çığlıklarını duymuş gözyaşlarını kimse görmesin diye bütün şehri karanlığa boğmuştu. Ama Deniz karanlıktan korktuğundan anneannesi odaya 3 mum bırakmıştı. Abisi Deniz uyumuş mu diye kontrol etmeye gelmişti. ''Abi sen misin?'' diye kapı pervazına döndü. ''Abim sen hala uyumadın mı?'' diye Deniz'e yaklaşmış Deniz'se yana kayarak abisi için yer açmıştı.

''Abi annem şimdi nerededir?'' diye mutsuz ve sessiz bir şekilde konuştu. ''Annem... Annem güzel bir yerdedir meleklerin yanındadır annem'' annesinin güzel bir yerde olduğunu duyunca mutlu oldu. Artık annesi için telaşlanmasına gerek yoktu. Çünkü annesi hep Deniz'in yanındaydı.

Şimdiki zaman

Deniz Karyeli'den

Toprak gittikten sonra biraz daha kestireyim derken dalmış hatta rüya görmüştüm. Annemin cenazesini görmüştüm rüyamda ağlamaktan başka bir şey yapmıyordum. Ama rüyanın bitişinde ve başına abiciğim diyen birini görmüştün anneannem hiç anlatmamıştı eğer anlattıysa bile hatırlamıyordum.

Salondaki koltuklardan birine kıvrıldığım için boynum tutulmuştu. Duvardaki saate gözüm ilişti saat ne zaman akşam üstü dört olmuştu. Zaman algımı mı kaybetmiştim acaba? Aniden ben neden burada oturuyorum kafasına girip ayağa kalkmıştım. Gözlerim kararmış yine annemin sesini duymuştum. ''Kızım iyi olacaksın ben hep senin yanındayım'' sanki annem gerçekten yanımdaydı ama sesi çok kısık çıkıyordu. Dengemi korumaya çalışsam da koltuğa düştüm. Acaba açlıktan mıydı bu gözümün kararması? Yoksa başka bir nedenden miydi? Araba çarpmasından olabilir miydi?

Kazanın Gecesi 04/03/2022

Toprak Kantaş'tan

''Hocam babanız sizi odanıza bekliyor'' dedi asistanım Selin, ''Tamam çıkabilirsin birazdan uğrarım'' dedikten sonra önümdeki hasta kabul dosyalarından birkaçına imza atıp dosyaları kapattım. Odamdan çıkıp babamın odasına ilerlemeye başladım. Koridorun iki ucunda olan odalarımız birbirinden uzaktı. Acaba ne için çağırıyordu diye düşünürken bir hasta için konuşabilirdik. Belki de önemli bir hasta kabul edip tedavi etmemi isteyebilirdi. Babamın kapısı aralıktı içeride bir kadın vardı. Kadının yaşlı olduğunu fark ettim.

''Torunumun kaçtığını söylüyorsunuz, deli biri nereye kaçabilir? Veya siz nasıl elinizden kaçırdınız?'' diye saçma sapan sorular sorarken kapıyı tıklatma amacında bulunmadan sadece olanları dinliyordum. Belki babamı ve hastasını dinlemem yanlış olabilirdi ama bu kadının hastası olmadığına emindim.

''Şenay Hanım'' diye başladı söze babam bu kadın kimdi burası normal bir hastaneydi. Ruh hastalıkları bölümü elbette vardı ama burada o tür hastaların yatışı olmuyordu. Babamın ne yaptığını ve bu kadının kim olabileceğini düşünmeye başladım. Babamın benden gizli hastane açmış olabilme ihtimali vardı. Ama babam benden neden gizli bir hastane daha şube açıp şubeleşmek istesin ki? Önceden şubeleşmek için teklif gelse de reddeden biri şimdi neden ruh hastalıklarında yatışı sağlanmış olduğunu iddia eden biriyle konuşuyordu ki?

''Torununuz nerede bilmiyoruz hastanemizden çıkış yaptı olarak göstermezsek hastanenin hisse değerleri düşmeye devam edecek. Yaklaşık on yıldır Deniz'i tedavi etmek için uğraşıyorduk zaten. Şizofrenisi son 2 yılda daha ileri bir seviyeye gitti. Sizin ısrarlarınız sonucu Deniz Hanımla bile ben ilgilendim ama tedavilere asla yanıt vermeyerek annesinin onunla konuştuğunu savunuyor. Daha doğrusu savunmuyor annesinin ona bir şeyler söylediğini bize söylüyor ve annesinin söylediği şeyleri hayata geçirmeye çalışıyor. Kaç kez hastaneden kaçmaya çalıştığını biz bile saymayı bıraktık Şenay Hanım. Tedavisi için harcadığımız parayı başka bir hastane yapmaya harcasaydık daha çok kazanırdık. Kızınızın çıkış kağıtlarını lütfen imzalayın ve kaçması hakkında polise başvurun. Artık bizim yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Buradan sonrasında sadece ifade vermek için karakolda veya adliyede görüşelim mümkünse.'' dediğinde babamın bu sözcüklerine çok şaşırmıştım. Babam hastalarına dünyanın en kibar insanı olarak davranırdı. Şimdi bir şizofreni hastasından bahsediyordu.

Babam neler yapıyordu böyle aklım almıyordu. Artık bana göre kapıyı tıklatma zamanı gelmişti. Belki de duymamam gereken çok fazla şey duyduğumdan bu duyduklarım bile bana çok gelmişti. Kapıyı tıklatıp babamın ''gel'' sesini duyduktan sonra içeriye girdim. ''Baba hastan olduğunu bilmiyordum başka bir zaman gelebilirim'' diye yalan uydurdum hastası değildi bunu çok açık bir şekilde biliyordum artık. ''Hayır kendisi hasta değil, hasta yakını imzalaman ve sana açıklamam gereken bir durum var bu yüzden çağırdım. Sonrasında sana bir şey açıklamam gerekiyor.'' dedi. Ne açıklaması gerektiği hakkında iç sesim o kadar tahmin yürüttü ki bunların hepsi beynimi kurcalamaya başladı. Babama ''ne'' der gibi bir bakış atınca açıklamayı önce yapmayı tercih etti.

''10 sene öncesine kadar senin adına bir hastane açtım. Fakat şubeleşmek istemediğimden hastanemizde ruh sağlıkları bulunmasına rağmen daha köklü bir akıl hastanesi ve yatışları sağlanacak hastaların da olacağı bir hastaneydi. Özel hastane olacağından çok para kazanacağımızı düşündük ki öyle de oldu. Senelerce senin adına hastaneyi yürüttüm fakat hastanenin ilk hastalarından biri hastaneden kaçtı. İlk kaçışı da değildi. Bu yüzden artık çıkışını vermemiz ve bunu imzalaman gerekiyor.''

'Baba senin akıl hastanen mi vardı?' gibi saçma soruları beynimden atmam gerekiyordu. Çünkü babamın değil benim adıma kurulmuş bir hastaneydi ve bu zamana kadar benim nasıl haberim olmamıştı. ''Peki bu zamana kadar benim nasıl haberim olmadı baba bu nasıl mümkün olur 10 sene boyunca benim adıma benden habersiz bir akıl hastanesi mi yürüttün?''

''Bu hastanede ruh hastalıkları bölümünden sevk edilen hastalar var sadece dışarıdan herhangi bir hasta kabul etmeyen bir akıl hastanesi. Özel olmasının ve çok para getirmesinin nedeni buydu. Senden neden sakladım orasını sonra benim evimde güzel bir akşam yemeğinde konuşuruz.'' dediğinde hala içim rahat olmasa da sandalyeye oturdum. Karşımdaki yaşlı kadın duygusuz bir şekilde bana bakıyordu.

''Bu hastanenin benden habersiz olması ne kadar doğru baba?'' dedikten sonra dosyalarla uğraşan babam aniden bana baktı. ''Aslında resmi olarak senden imza aldım fakat şimdi hasta çıkışı için bir dosyayı imzalaman gerekiyor.'' dedikten sonra benden habersiz üstüme bir hastane mi getirmişti? Ne demek üstüme hastane yapmıştı benden habersiz ve şimdi beni sadece hastaneden çıkış dosyası imzalatmak için ayağına çağırmıştı. Keşke onu da benden habersiz yapsaymış onun için daha kolay olurmuş. Şimdi söylemesine ne gerek vardı ölmeden önce söyleseydi daha çok işime yarardı. Oturan yaşlı kadının önünden mavi renkli dosyayı aldım ve hasta detaylarına baktım.

Anne adı: Ezgi Alkoç

Baba adı: –

Hasta giriş tarihi: 13 Ekim 2013

Hasta çıkış tarihi: 16 Mart 2022

Psikolog: –

Altına hata yakını imzasını atmıştı fakat hastanın fotoğrafı yoktu bu işte bir terslik vardı. İşin başından sonuna kadar çözülmesi beklenen bir düğüm vardı. Neden baba adı yazmıyordu mesela hastaların babaları ölse bile isimleri yazılırdı. Bunları umursamadım babamın bana zararlı bir şey imzalatmayacağını biliyordum. Dosyayı sehpaya koyup oturdum ve imzaladım. Ardından hasta yakını denen yaşlı teyze çıktı sonunda. Babamla tek kalınca sorulara başladım.

''Kim bu kadın baba ismi bile yok her ne varsa görmek istiyorum en kısa sürede de hastaneyi ziyaret edeceğim tek başıma değil seninle boş bir zaman ayarla daha doğrusu ben asistanına söyleyeyim'' dedim bilgisayardan kafasını kaldırıp bana döndü. ''Bu hasta yıllardır bizimle, hastaya ne tedavi uyguladıysak işe yaramadı ve tedaviyi kabul etmedi. Şimdi ise bir planım var...''

-BÖLÜM SONU-

Bölümü sonunda bitirdim önceki hali bayağı kısaydı bende 3. bölümle birleştirip kitabın bölümlerini uzun ama az bölümlü bir kitap olmasına karar verdim. Bu şekilde daha iyi olacak ve finali daha yakın okuyacağız ama bölümler gerçekten uzun olacak 3800 küsür kelimelik bir bölüm oldu diğer bölümler umarım daha uzun olur. Şimdilik görüşmek üzere sağlıkla kalınnn hoşçakalııın. Bir sonraki bölüm ne zaman gelir bilmiyorum (ben düzenlemedeki dolunay) kdhsclujszodhcnsal

Loading...
0%