Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm Kiyiya Vuran Acilar

@sarturndennkacan

ÖLÜMCÜL ÇIĞLIKLAR

5. BÖLÜM ''KIYIYA VURAN ACILAR''

🕯️

Şimdiki Zaman


Deniz Karyeli'den

Evin önüne gelene kadar konuşmamış hatta birbirimizin yüzüne bile bakmamıştık. Ne diyeceğimi de bilmiyordum ne yapacağımı da. Daha dün tanıştığım biriyle şu an aynı araba ve onun evi için eksikleri dahi almıştık. Acaba ben biraz hızlı mı güveniyordum. Belki bir şey yapabilirdi. Belki de gerçekten doktor değildi ve beni kandırıyordu. Gerçekten aklıma bin bir türlü senaryo gelirken aramızda oluşan sessizliğe anlam verememiştim. Ardından eve gelene kadar bakmadığım yüze baktım. Gerçekten masum bir şekilde bana bakıyormuş. Ne yapmam gerekiyordu en ufak fikrim yoktu fakat duyguları yüzünden okunmuyordu. Duygusuzca bakıyor gözleriyle ne anlatmaya çalıştığını asla anlamıyordum.

Gözlerimizi ayıran ve sessizliği bozan ben oldum. Kapıyı açmak için atağa geçtiğimde toprak aniden arabanın kapılarını kitlemiş ve kapıyı açamamış sağlamıştı. ''Toprak kapıyı açar mısın?'' dediğimde beklemediğim bir cevabın geleceğini asla düşünmemiştim. ''Hayır.'' demişti net bir sesle. Ciddi sesi beni korkutmaya yetmişti. Toprağa doğru dönerek ''Neden?'' diye sordum. Sesimin titrediğini dediğim çıktıktan sonra farkına varmıştım. Toprak bana hala çok ciddi bakarken içimi bir kuşku kapladı. Gözlerimi Toprak'tan çektim ve korkuyla başka yerlere bakmaya çalıştım.

''Gözünün kararması, yolda gelirken o çocuklara bakakalman normal şeyler değil... Bana göre. Bir şey var ve bana söylemiyorsun. Sana yardım etmeye çalışırken işleri kör yola götürüyorsun.'' dedi sadece yola bakarken. Ne demeye çalıştığını hala anlayamıyordum. Evet bana yardım etmeye çalışması güzel bir şeydi fakat ne yapıp kör yola sürüklediğimin farkında değildim. ''Eğer o gün hastaneye gitmek istemiyorum deseydin bile seni hastaneye götürüp seni evime almasaydım ne olacaktı. Hastane dışında başka kalacak yerin olmadığın sokaklarda yaşamaya başlayacaktın. Belki annen gibi sokakta seni biri öldürecekti.'' dediğinde gözlerim tamamıyla açıldı. Gözbebeklerim küçülerek Toprak'ın gözlerine baktım. Bunu diyebilecek kadar beni tanımıyordu ki? Bunu bana ne hakla söyleyebiliyordu?

''Kapıları açar mısın?'' dediğimde beni hala dinlemiyordu. Kapıları açmak zorundaydı. Ona muhtaç değildim ki beni evinde ağırlamak zorunda değildi. Beni en başında evine dahi almasına gerek yoktu. Veya özel şoförüm gibi beni oradan oraya götürmesine, bir hafta boyunca beni evinde misafir etmesine de. Amacı neydi asla bilmiyordum. Daha o hastaneden kurtulalı çok vakit geçmemişti. Belki her yerde beni arıyorlardı polisler Toprak'a ulaşmış Toprak bunu duyduğunda bana sinirlenmiş olabilirdi. Sadece birkaç saat önce bana gülüyordu. Gülümsüyordu. Gülümsemesinde hiç kötü niyet olmadığını düşündüm. O kadar masum gülümsemesi ardında bir şey yapabileceğine asla inanmazdım. Şu anki niyeti ve düşüncelerinin iyi niyetli mi? Yoksa kötü niyetli mi olduğunu kestiremiyordum. Şimdi bu kadar kötü amaçlar içeren sözler nasıl kullanabiliyordu. Israr etmeye devam etsem de kapıları açmadı. Elleri direksiyonu sıkarken bir anda bıraktı ve başını geriye yasladı.

Direksiyonun başında babam var gibi hissettiriyordu. ''Anlat lütfen sana yardım etmemi sağla sana güvenmem için yollar göster bana. Çünkü ben sana güvenmek istiyorum. İnancımı boşa çıkartmanı da istemiyorum.'' dediğinde beni hiç tanımamış olmasından iğneleyici sözler söylemiş olabilir diyerekten bende kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Ama her ne olursa olsun tanımadığı birine bile saygısızlık yapmadan evinde kalmasına izin veren bir adamın bu kadar iğneleyici konuşmasına hala inanamıyordum. Kapalı gözlerimden akan göz yaşlarını umursamadım. Her şeyi anlatırsam rahatlayabilirdim. Belki de suçluluk duygusu hissedebilirdim. Ama ne olursa olsun anlatmayı tercih ettim. Ne de olsa geçmişimi ben planlamamış yaşamaya zorunlu kılınmıştım.

Derin bir nefes alarak hiç başlamak istemesem de bu gerçekle yüzleşmek için ilk kelime ve ardından devamı gelecek kelimeler ağzımdan birer birer döküldü. ''Annem çok genç yaşta evlendirilmiş evlendiğinden beri şiddet gören ve bu şiddete karşılık vermek isteyen ama veremeyen bir kadındı. Hiçbir zaman bu evliliği istemedi ama boşanamadı tek yaşama inancı bendim. Çoğu zaman beni o şiddetten korumaya ama bazı zamanlar gücü yetmeyen ama benim tanıdığım en güçlü kadındı. Hala da öyle o görüp göremeyeceğin en güçlü kadındı.'' sadece kısa bir süre susup konuşurken baktığım elimden gözlerimi Toprak'ın gözlerine getirdim. Ağlamak üzereydim fakat şu an anlatmazsam bir daha anlatamayacağımı biliyordum.

Derin bir nefes alarak devam ettim. ''En büyük korkusu sadece bize zarar gelmesiydi. Bunca şiddete bu nedenle susmuştu zaten. Doğum günümüzde annem ve benim doğum günümde babam annemi öldürdü. Ondan sonrası çocuk olduğum için pek hatırlamıyorum ama.'' derin nefesler almak isterken yüzüme bir şey temas etti. Gözlerimi açtığımda Toprak elindeki peçeteyle göz yaşlarımı siliyordu.

''Sonrasında anneannem baktı bana yıllarca. Reşit olduğumda bir hastaneye kaldırılıp sonrasında deliler hastanesine yatırılmışım. 2 yıl önce orada o hastanede 7 yıl boyunca kaldığımı unuttum. Bir nevi hafızam silinmiş diyebiliriz. Doktorlar neden olduğunu çözemese de ben hatırlamıyorum o yıllara dair hiçbir şey. Belki de hatırlamamam gereken anılardı. Son iki senede hastanede cinayetler işlenmeye başlandı. Orada kendimi hiç güvenli hissetmezken bir anda psikoloğumla görüşmemi kestiler. Sadece tek öğün yemek verdiler. Hastanede işlenen her cinayetleri örtbas ettiler. Beni öldürmeye kalktılar. Her gece zorla uyutuldum. Sonrasında oradan kaçtım. Daha doğrusu kaçmak zorunda kaldım.'' dedim ardından Toprak konuşmaya başladı.

''Eve bir mektup geldi. Senin adına'' dediğinde gözlerimi açıp ona baktım. ''Ne, benim adıma mı imkansız benim bütün yakınlarım öldü.'' dedim. Mektup mu gelmişti? Kimsem kalmamışken bana mektup mu gelmişti. Sonrasında ''Belki de bir yakının ölmemiştir veya eskiden gönderilmiş bir mektup olabilir.'' dedi, haklıydı olabilirdi. Eliyle torpidoyu gösterdi. Ellerim titriyordu. Zorla torpidoyu açtım ve zarfın içinde olan mektubu okumaya başladım.

Sevgili kardeşim,

Bugün bu mektubu belki okumayacaksın ama yine de yazmak istedim. Çünkü bazı şeyleri gerçekten bilmen gerekiyor. Ne gibi gerçekler diye sorgulayabilirsin elbette ama bunları bilmen gerektiğini düşündüm. Evet öncelikle beni hatırlamıyor olabilirsin. Belki silik bazı anılarında varım ama eski beyaz atlı prensin bendim. Hep babam yerine bana düşkündün çünkü ikinizde birbirinizden nefret ediyordunuz bende ondan nefret ediyordum ama iyi çocuk muamelesi yapıyor onu kandırıyordum. Yaşın daha çok küçük olmasına rağmen her şeyi anlayıp bu oyunlara benimle birlikte ayak uyduruyordun. O zaman 16 yaşında liseyi yarım bırakmış ortaokul diplomasıyla çalışan bir çocuktum. Şu an 33 yaşında işini eline almış üniversiteme kadar okumuş biriyim.

Hatırladığın zamanlar lise okumam gereken zamanlardı. Ama okuyamamıştım. İçimde kalan değil hep hayalim olmuştu yaptım da okuyup gerçekten güzel bir meslek edinmiştim. Ta ki senin anneannemle yaşamadığını öğrenene kadar. Anneannem babaannemler tarafından öldürüldü. Neden mi? O deliler hastanesinden çıktığın zaman ilk çalacağın kapı o katil bir evlat yetiştiren insanlar olsun diye. Şu an o deliler hastanesinde olmadığını da biliyorum. Başka birinin evindesin ama o ev bizim evimiz. O evde seninle beraber büyüdük. Belki 5 yıl sana az gelebilir ama hayatımın yaşadığım en güzel 5 yılıydı.

Çocukluğumuzun geçtiği, mutlu olduğumuz evimiz. Bu her ne kadar mutlu olmak denilirse tabi. En azından sen mutluydun. Bazen hasta olup çok ağlasan da bazen ise babam yüzünden mutsuz olsan da hatırladığım neredeyse bütün anılarda o güler yüzün var. Mutlu olmak en çok sana ve anneme yakışıyordu. Şimdi annem hayattan göç etmek zorunda kaldı. Ama şu an hayattan göç etme fikrin varsa bunu vazgeçirmeye çalışmak istiyorum. Çünkü tek ailem sen kaldın. O zamanlar seni mutlu etmek için çabalıyordum. Belki o zamanlar dağınık bir aileydik. Belki aile bile sayılmazdık ama işte aileydik her ne olursa olsun. Babama karşı 3 kişilik beraberken çok mutlu bir aileydik. Sen, ben ve annem mutluyduk. Bu anlatamayacağım bir mutluluk. Biz annem, sen ve ben hep mutlu bir aileydik. Fakat bozmak isteyip başaranlar oldu şimdi bu aileyi geri toplamak sana destek çıkan bir abi olmak istiyorum.

Şimdi dünyanın 4 bir yanına savrulmuş dağılmış bir aileyiz. Geri birleşebiliriz tekrardan aile olabiliriz. Birbirimizin elinden tutan abi kardeş olabiliriz. Şu an beni merak ediyorsan sana tamimiyle kendimi tanıtmam geçmişimize saygısızlık olur o yüzden bunu yapmayacağım. Bize saygısızlık olur gibi hissediyorum. Ama şunu bil ki ailenden. Kanından uzaktan akraban olmayan tek ben kaldım. Sana kavuşmayı vaktimin dolmasını bekliyorum. Zamanı geldiğinde yüzleşeceğiz Prensesim. Her şey yoluna girecek, girmezse bile girdirmeye çalışacağım. Çünkü şu an hayatını en düzgün şekilde yaşayamıyorsan bile ben yanına geldiğim zaman düzeltmeye çalışacağım. Çünkü sen en iyisini hak ediyorsun. En kötülerini yaşayan sen şu an en iyi geleceği hak ediyorsun. Tekrardan beyaz atlı prensin olmak için can atıyorum diyebilirim. Türkiye'ye yakında senin için çok uzak olabilir ama gün sayıyorum yakında geleceğim abicim. Seni çok özledim.

Bir gün kavuşmak dileğiyle...

Sevgilerimle abinden.

Bir abim mi vardı? Anılarımdaki boşluk ve tanımadığım adam benim abim miydi? Annemin cenazesinden sonra benimle kalan çocukluğumda tanıyamadığım o adam abim miydi? Abimi şu an tanımıyordum. Abimi hatırlamaya çalışıyor, hatırlayamıyordum. Zihnimdeki belli belirsiz boşluk kalbimin ağrımasına sebep oldu. Beynim abimi hatırlamaya çalışıyordu. Bense gözlerimle gördüğüm, ellerimle dokunduğum mektubun gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Toprak'a döndüm o bana bir şey söylemek ister gibi bakıyordu. Bense ondan her şeyi öğrenmek istiyordum. Belki de şu anda ağzından çıkacak bütün kelimelere muhtaçtım.

''S-Sadece eve gidebilir miyiz biraz, ben biraz iyi değilim de.'' dedim cümlemi tamamlayacak gibi değildim. Demek isteyip de diyemediğim her şeyi Toprak anlıyor gibiydi. Kapıları açtıktan sonra ilk kendisi indi. Bense yola odaklanmıştım. Toprak hızlı davranıp benim kapımı açınca şaşırmıştım. Arabadan inince yere bastığımı bile hissedemedim. Yürürken yalpaladım. Ayaklarımın yere bastığını hissetmiyordum. Bir anda boşluğa bastığımı hissettim.

Tam o sırada toprak tutup beni kucağına aldı. Şaşkınlıkla Toprak'a baktım. ''Ne yapıyorsun?'' diyebildim kısık sesle. Bacaklarımın altından geçirdiği elinde hem araba hem de evin anahtarını elinde tutuyordu. ''Düşüyordun bende kucağıma aldım Deniz.'' dedi. Sesi o kadar yoğun gelmişti ki kulağıma. Ama yeni tanıdığım biri için bu kadar yoğun duygular hissetmem normal miydi bende bilmiyordum.

Arabanın kumandasından kilit tuşuna basarak arabayı kilitledi ve ardından binaya doğru yürüdü. ''Kapının şifresi 0504'' diyerek kulağıma fısıldadı. Beni kucağında taşıyarak büyük bir yük edinen Toprak elbette ki kapıyı benim açmamı istiyordu. Kapının şifresini girdikten sonra kucağından düşecek gibi oldum. O anlık korkuyla boğazına daha sıkı sarıldım. ''Merak etme seni düşürmem.'' dedi. ''Şimdi iyi misin?'' diye sorduğunda cevap vermek için hemen atladım. ''Evet, evet iyiyim beni yere indirebilirsin.'' dedim.

Asansörün kapısı açılınca dar alan korkum koşarak bana sarıldı. Asansör dar değildi ama kendimi çok sıkışmış hissetmeme neden oluyordu. ''Toprak ııı alışveriş poşetlerini almadık.'' dediğimde Toprak tam o sırada asansörün düğmesine basacakken durdu. ''Ha, evet a poşetleri unuttuk.'' dediğinde hemen asansörden indi. ''Anahtarı vereyim istersen eve çıkabilirsin pek bir şey almadık zaten.'' dedi. Bu teklifi elbette reddetmeyecektim. Bir an önce eve gitmem gerçekten iyi olurdu. Evet anlamında kafamı salladıktan sonra Toprak parmağına geçirmiş olduğu anahtarı bana uzattı. Anahtarı elime doğru uzatıp ''Kapıyı açık bırakma ev soğumasın hasta olmayı ikimizde istemeyiz ne de olsa terzi kendi söküğünü dikemez değil mi?'' dedikten sonra güldü. Öyle güzel güldü ki.

Ardından inmiş olduğum asansörün kapılarının açılması için tekrardan düğmeye bastım. Düğmeye basarken Toprak binadan çıkmıştı bile. Asansör kapıları açılır açılmaz içine bindim ve sadece 10 veya 15 saniye içerisinde ineceğimi kendimi inandırmıştım. 3. katı tuşlayıp içimden saymaya başladım. Bir... İki... Üç... Dört... Beş... Altı... Yedi... Sekiz... Dokuz... On.

asansör durur durmaz hemen indim. Toprak'ın eve gelişini çok fazla beklemek istemediğimden asansörde giriş katı tuşlayıp aşağıya gönderdim. Elimdeki anahtara bakarken çoktan kapının önüne gelmiştim. Anahtarı yuvasına sokup çevirdim. Kapı kendiliğinden yavaş yavaş açılırken ayakkabılarımı çıkarttım ve içeri sanki ilk defa adım atıyor gibi attım. İçeri girince nedensizce derin bir nefes almak istemiştim, öyle de yapmıştım. Fakat içimde bir kuşku vardı güvende hissetmiyordum.

İçimi bu denli huzursuzluk kaplaması hiç normal değildi. Hatırla Deniz hatırla küçüklüğün bebekliğin bu evde geçti. İçimdeki korkunun sebebi aklıma bir anda düşmüş annemin öldürüldüğü evde mutlu yaşamaya çalışıyordum. Arkamdan gelen Toprak'a baktım. Her şeyin farkında olabilirdi de olmayabilirdi de. Kapının hemen karşısındaki aynadan kendimi gördüm. Elimde annemin öldürüldüğü evin anahtarı tutuyordum. Saçlarım çocukluğumdaki kadar belime gelmiyordu göğüsüm de biten saçlarım bebekliğimden daha koyu gözüküyordu. Normalden daha zayıf gözüken vücudum aynanın karşısındaki görüntüyü tamamlıyordu. O kadar sağlıklı ve normal bir kiloda gözükmüyordum. Bu eve seneler önce girdiğimde bu kadar büyümemişti bedenim. Fakat ruhum 50 yaşındaki bir kadınla şu an aynı düşünebiliyordu.

Aynadan Toprak'ı gördüm elindeki poşetlerle kapıya ve bana doğru yaklaşıyordu. Yaklaşırken dudaklarından dökülen sözler şuydu: ''Neden içeri girmedin Deniz bir sorun mu var?'' olmuştu. Hayır bir sorun yoktu ben annemin öldürüldüğü evde bugün kabus görerek uyanmıştım sadece. ''Hayır, hayır aynada kendimi görünce biraz fazla inceledim sanırım senin geldiğini fark etmedim.'' derken Toprak'a döndüm. Toprak elindeki poşetleri içeriye kapının önüne bırakıp ''Hah tamam o zaman iyi, iyiysen bir problem yok.'' dedi.

İkimiz de içeri girdikten sonra kendimi salona attım. Eğer her şeyin farkındaysa hiçbir şey bilmiyor rolü yapmam gerekiyordu. Bu yolun sonunda bana zarar verebilirdi. Sonuçta beni tanımayan biri beni düşünmeden konuşabiliyordu. Koltuğa geçip oturdum ve ağlamaya başladım. Toprak poşetleri mutfağa bırakıp gelmişti yanıma. Dizlerimi kendime çekmiş sadece düşünmeye çalışıyordum. Toprak ses çıkartmadan gelip, yanıma oturdu. Toprak sadece saçımı okşuyor benimle konuşmaya çalışıyordu. ''Lütfen ağlama'' dedi sesi çok sakin geliyordu. Belki de sesinin bana bu kadar sakin gelmesi beni sakinleştirme çabası olabilirdi. ''Neden ağlıyorsun?'' dediğinde konuşmaya başladım. ''Abimi bu zamana kadar hatırlamadım. Anılarımda beni mutlu eden kişiyi unuttum. Küçüklüğümü unuttum.'' diye iç çekmeye devam ettim. Sanırım toprak hiçbir şeyi bilmiyordu.

Ezgi Karyeli'den

Geçmiş zaman

Kızım dünyaya gelirken bana çok acı çektirmişti. Aslında onun suçu değildi. Hiçbir şey onun suçu değildi ki. Fatih Deniz'in kız olduğunu öğrendikten sonra bana vurmaya başlamıştı. Bu şiddet kızımın sağlığını benim karnımda bile bozmuştu. Hiçbir şey onun suçu değildi. Kızımın düşmesini istiyordu. Kızımı istemiyordu bu yüzden onu aldattığımı bu nedenle kız olduğunu söylüyordu. 15 yıldır sadece oğlumla konuşabilmiştim. Tek arkadaşım dert yandığım oydu. Küçücük yaşta benim dertlerimin sahibi olmuştu oğlum. Annemle de konuşmamı engelliyordu, istemiyordu. Evden kaçabileceğimi düşünüyordu. Benim de evden kaçmak gibi planlarım vardı ama asla yapamıyordum gerçekleştiremiyordum. Hayatımı kurtaramıyordum. Çocuklarımı bu kötü yaşantıdan çekip kurtaramıyordum.

Deniz ağlarken bir yandan ona mamasını yapmaya çalışıyordum. Sütümü bazen içiyordu bazense mama istiyor sütümü içmiyordu. Şu an ağlamasının tek sebebi babasıydı. Fatih evdeydi Deniz'in ağlamalarını duymaması tek isteğimdi. Korkuyordum ya bebeğime de vurursa diye. Korkuyordum küçük meleğimi yaşatmak istiyordum. Keşke mutlu ve babasının onu sevebileceği bir eve bir aileye doğsaydı diyordum bazen ama o benim kızımdı. Onu ben büyütecek ayakları üzerinde durmasını sağlayacak başarıları arkasında gururlanacağım günleri görmek istiyordum.

Mutluluklarını görmek istiyordum. Oğlum da benim için değerliydi. Omlar için her şeyi yapmaya hazırdım. Önümdeki tek engel Fatih'ti onun dışında bir engelim yoktu. En kısa zamanda boşanmak istiyordum. Hem bu kölelik hayatını hem de bu işkenceyle dolu hayatı bitirmek ti amacım. Amacıma ulaşabilecek miydim bilmiyordum. Ama bu hayatı çocuklarımla dolu dolu yaşamak istiyordum. Yaşamak istiyorum.

Yaklaşık 5 sene sonra gazetelere sunulan haber

Yine bir kadın cinayeti işlendi Kadın (E.A) evinde kocası tarafından öldürüldü. Olay hakkında soruşturma sürerken. Öldürülen kadının hakkı aranması için hukuksal yollara başvuruldu. Öldüren (F.A) ifadesinde uyuşturucu etkisinde olduğunu hiçbir şey hatırlamadığını söyleyerek hukuksal yollara gerek olmadığından bahsetti.

Poyraz Karyeli'den

Küçük kız kardeşimin yaşadığını öğrendikten sonra Türkiye'ye girişimin yasağının bitmesini bekliyordum. Küçük meleğime kavuşmak için gün sayıyordum onu çok özlemiştim. Annemin cenazesinden sonra onu görmemim birkaç ay sonra ülkeye girişim yasaklansa da yurt dışında çok güzel bir kariyer yapmıştım. Kariyer yaparken kardeşimin sahte ölüm haberlerini duymak beni yıpratsa da kariyerimde hep daha ileriye gitmek için çabaladım.

Şimdi ise kardeşimin yaşadığını ölümlerinin sahte haber olduğunu öğreniyordum. Herhangi bir telefonunu veya e posta adresini bulamasam da bir evde arkadaşıyla oturmaya başladığını daha 2 gün olduğunu öğrenip ona bir mektup yazmaya karar verdim.

--- 

Bu gece kaç mektup yazdığımı bilemesem de bu mektupta karar kılıp Türkiye'ye giden bir arkadaşıma mektubu iletmek için gecenin bir yarısı yola çıkmam gerekiyordu. Üzerimi değiştirmeden rezidanstan çıktım. Uzun katlı bir binada oturuyordum. Asansör yavaş yavaş otoparka inerken yüzümdeki sırıtışı gizleyemiyordum. Kardeşime birkaç ay sonra kavuşacaktım. Belki benden haberi yoktu. Öldüğümü düşünüyor bile olabilirdi.

Ama yıllar geçmesine rağmen onu bulacağıma inanıyordum. Arabaya bindiğim sırada kardeşim bana ulaşmak ister diye mektubun arkasına ev adresimi ve bana ulaşabileceği her yerin adresini ekledim. Ondan sonrasında artık mektubum hazırdı. Arkadaşımla buluşmak için New York'un ışıl ışıl sokakları arasında arabamla mutlu mutlu ilerliyordum. Sadece ve sadece 2 ay sonrasında Türkiye'ye geri dönecek kardeşim eğer isterse onu buraya getirecektim. Mutlu olabilirdik. Annemin ölümünden sonra kız kardeşimle pek ilgilenemesem de artık ilgilenebilirdim. Tekrar abi kardeş olabilirdik.

Arkadaşımın sitesine gelip otoparka giriş yaptım. İçeri girdiğim an beni fark etmiş olacaktı ki selektör yaptı arabasının yanında durup elimde sıkı sıkı tuttuğum mektubu verdim. Güzelce zarfa koydu ve üzerine adımı yazmam için bana geri verdi. Kendi adımı kendim yazmam daha doğru olurdu tabii ki de. Ellerim tir tir titrerken üzerimde adımın yazılı olduğu mektubu arkadaşıma uzattım. Mektubun sahibine iletilmesinin benim için çok önemli olduğunu söyleyip günlük olaylardan konuşmaya başladık. Ama uçak saatini kaçırmaması gerektiğinden onu fazlaca tutmadım. Arabaya atlayıp evime geri dönmek için yola çıktım.

New York'un gece hayatı pırıl pırıldı. İş hayatı ayrı bir aksiyondu. Ben bu aksiyona ve gece hayatına alışmıştım. Yıllardır buradaydım. Yaşam tarzı farklı olan bir yerdi. Türkiye'den daha çok iş imkânı daha çok eğlenceye sahipti. Arkadaşlar konusunda aynı şeyi söyleyemezdim. Türkiye'deki arkadaşlarımı bir hayli özlesem de onlar gibi dost bulmak zordu. Şimdiki en büyük dostum Deniz olabilirdi. Acaba nasıl güzel büyümüştü. Bir sevgilisi var mıydı? Daha doğrusu mutlu bir hayat sürüyor muydu? Arkadaşları var mıydı? Hangi üniversiteden mezundu bunların hiçbiri hakkında bilgi sahibi olmasam da o benim kanımdandı. Onu çok özlemiştim.

Siteye girdiğimde aracın içinde ben olduğuna dair güvenlik bir kontrol etti sonrasında daireme özel park yerine aracımı park ettim. Otoparkın asansörüne doğru yürürken otoparkın karanlık olduğunu fark etsem de asansörün geldiğini görünce koşarak bindim sonrasında 20. kattaki evim için asansörde 20'yi tuşladım. Asansör yavaş yavaş yukarı çıkarken telefonumla uğraştım. Asansör geldiğimize dair bir ses çıkartınca anonsörden indim ve evime doğru yürürken karşı komşumun parti yaptığını fark ettim. Daha 20'li yaşların başındaydı. Arkadaşları da öyle olmalıydı ki hayatlarını dolu dolu yaşamak istiyorlardı.

Mutfağa gidip bir şeyler atıştırmaya başladım. Parti sesleri bu gece kesilmeyecek gibi dursa da benim de onların yaşlarındayken yaptıklarım aklıma gelmeye başladı. Anılar gözlerimin önüne gelmeye başlayınca sırıtmaya başladım. Ne güzel günlerdi derken kendimi bir dayı gibi hissetmiştim. Aslında o kadar yaşlanmamıştım. Hala partiliye bilirdim. Yemeğimi yedikten sonra ellerimi yıkayıp banyoya yöneldim dişlerimi fırçalamazsam rahat uyuyamayacağımı biliyordum. Bu yüzden yavaş yavaş uykum gelse de dişlerimi fırçaladım. Ardından odaya uykulu şekilde gidip yatağıma kıvrıldım. Huzurla dolan içim bugünden sonra sanki her şey daha iyi olabilecek gibi hissettiriyordu. Sanki her şey yolunda olacak gibi. Sanki hiçbir sorun olmayacakmış gibiydi. Kardeşimle mutlu olacak ve mutluluğumuz ölene kadar sürecek gibiydi.

Deniz Karyeli'den

Gözlerimi büyük bir yorgunlukla açtım. Ağladıktan sonra gelen uykuyla uyuya kalmıştım yüksek ihtimalle. Beni tekrar Toprak uyandırmıştı. Kafamı cama doğru çevirdiğimde hava çoktan kararmıştı bile. Sehpada güzel bir makarna ve yanında gazlı bir içecek vardı. ''Teşekkür ederim Toprak'' dedikten sonra ona gülümsedim. Ardından o da bana gülümsedi. Makarna lezzetli gözüküyordu. Şu an çok açtım ve gözüm yemekten başka bir tek Toprak'ı görüyordu. Adı gibi toprak rengi gözleri beni inceliyordu. Ardından Toprak ayağı kalkıp salondan dışarı çıktı. Toprak geri geldiğinde kendi makarnasını almıştı. Yerine geri oturup bacağımın yanındaki kumandayı çekip aldı ''Film açacağım senin için sorun olmaz umarım?'' dediğinde olmaz anlamında kafamı salladım. İstediği filmi açabilirdi kendi eviydi sonuçta neden benden izin istiyordu ki? Belki nezaketen sormuş olabilir Deniz abartma.

Netflix de gezdiği sırada gözüne bir film takılıp dakikalarca ilk bölüm konusunu okudu. Filmi oynat tuşuna bastığında filmin komedi türünde olduğunu anladım. Filmi pür dikkat izlemeye başladığımda daha ilk dakikalarından sırıtmayı başarmıştım. Bir yandan elimizdeki makarnaları yiyor bir yandan gülüyorduk. Arada sırada ona bakıyordum sanki gülüyor mu diye kontrol ediyordum? Gülmediği zaman sanki bir şey yapacakmışsın gibi Deniz. Filmi izlerken arada sırada göz göze geliyorduk. Birbirimizden haberdar olma duygusuyla sürekli birbirimize bakıyor, gözlerimiz birbirine değdiği zamansa utanarak makarnalara bakıyor sonra tekrar filme odaklanıyorduk. Makarnalarımız bittiği zaman ayağa kalkınca bu sefer ben götürmek istedim. Makarnaları o yapmıştı sonuçta bir süre burada kalacaksak iş birliği yapmamız gerekiyordu.

Ayağa kalkıp mutfağa gittiğimde şaşırdım. Mutfak düşündüğümden temizdi. Toprak makarna konusunda iyi bir iş çıkartıp mutfağı temiz tutmak konusunda başarılı olmuştu. Sonrasında boş kalan gazlı içeceği çöpe atacaktım ki çöpte hazır yemek paketleri gördüm. Makarna sosunu hazır alıp yapmıştı. Olsun yine de güzeldi makarnası. Belki de onun eli değdiğinden sana güzel geliyordur Deniz? Şişeyi çöpe atınca salona ağır adımlarla geri döndüm. Salonun kapısına yaklaştığım zaman duraksadım. Toprak sessiz sessiz gülerek filmi izliyor ve çok mutlu görünüyordu. Gülerken onu kapı pervazına yaslanmış izliyordum. Beni fark etmiş olmalı ki gözleri bana doğru döndü. Onu izlediğimden utanıp yavaşça koltuğa ilerledim ve oturdum. ''Toprak saat geç oldu yani gece yarısını geçti sen sabah nöbete gitmeyecek misin?'' dediğimde gülümsemesi solmadan

''Gece gideceğim bugün gece nöbetim var istersen sen uyu diyeceğim ama bugün fazlasıyla uyudun. Yani ev senin takıl istersen ben birkaç saate çıkarım. Bu arada çalışma odama girmezsen çok sevinirim yatak odasının sağındaki oda. Biraz dağınık ve önemli dosyalar var karışmaması gereken. Dediğim gibi takıl istersen. Artık yemek yapabileceğin malzemeler de aldık yemek de yiyebilirsin.'' dedikten sonra ayağı kalktı ve yanımdan geçip gitti. Çok uzun süre sonra sıkmış olduğu parfüm kalıcı olmasından kaynaklı yanımdan geçerken kokusunu ciğerlerime bırakıp yanımdan uzaklaştı.

Demek ki bu gece de ev bana kalacaktı. Ne yapabilirdim ki evde tek başıma? Belki evde kalmam gerekiyordu belki de bir yerlerden abime ulaşmam gerekiyordu. Aklıma mektubu arabada bıraktığım geldi. Toprak'ın odasına doğru yaklaştım açacakken kapıyı tıklatmam gerektiğini düşündüm. Kapıyı tıklattığımda kapı direkt açılınca korktum fakat karşımda Toprak'ın üniformalı hali vardı. Bazı doktorlar bu mavi takımdan giyiyorlardı filmlerde görmüştüm. Bu nedenle gerçek olmasına şaşırdım. Filmlerdeki her şey gerçek olsaydı beni Superman'in kurtarmasını dilerdim.

''Ş-şey ben abimin mektubunun nerde olduğunu soracaktım. '' dedikten sonra komidine doğru ilerledi ve çekmeceyi açıp zarfı aldı. Sonrasında yanıma gelip zarfı uzattı. Ellerinden zarfı alıp zarfın içinde başka bir şey var mı baktım. Yoktu... Ama mektubu biraz daha inceledim bunca yıl sonra bana mektup gönderiyordu neden acaba. Mektubu incelemeye devam ettim mektubun arkasında bir adres ve telefon numarası vardı. Belki arayamazdım fakat mesaj atabilirdim. Yurt dışını aradığım zaman belki ekstra ücret kesebilirdi. Bu riski alamazdım. Bunun için Toprak'a baktım. ''Toprak abim bana bir telefon numarası bırakmış.'' ne olmuş gözlerle bakmasını beklerken bana meraklı gözlerle bakıyordu. ''Abime telefonundan mesaj atabilir miyim acaba?'' dedikten sonra derin bir nefes aldım bu cümleyi çok hızlı bir şekilde söylemiştim.

''Tabii ama ben gelene kadar meraktan çatlayabilirsin.'' dedikten sonra güldü tekrar komidine yaklaştı ve en alt çekmecesinden bir telefon çıkarttı. Biraz eski bir telefona benziyordu. Sonrasında yanıma geldi. ''Her doktorun yedek bir telefon ve telefon numarası vardır. Belki yoktur ama benim var'' dedikten sonra tekrar güldü. Beyaz dişlerini tekrar ve tekrar gözler önüne serdi. Telefonu açtıktan sonra bana uzattı. ''Bu telefondan her şeyini halledebilirsin. İkimiz de haberleşmiş oluruz ha ne dersin?'' elindeki telefonu aldıktan sonra teşekkür etmek için ağzımı açtım. ''Kim olsa aynısını yapardı diyeceksin belki de ama teşekkür ederim bana yardım ettiğin için.'' dedikten sonra mahcupmuş gibi başımı öne eğdim.

''Başını önüne eğmene veya teşekkür etmene hiç gerek yok. Kim olsa aynı şeyi yapmazdı. Ama ben her kim olursa olsun insanların hayatlarına yardım etmek için yemin ettim'' derken elleri çenemi tutmuş yavaşça kaldırmıştı. Çenemi tutmasından rahatsız olmazken ismi gibi toprak rengi olan gözlerine baktım. Sonrasında parmakları yavaşça çenemden uzaklaşırken mektuba bakmaya başladım. Sanki bir hafta önce tanıştığım birine nazaran biraz yakın davranmıyor muyduk? Hem daha onu neredeyse tanımıyordum. Daha doğru konuşmak gerekirse hiç tanımıyordum.

Hem aramızda çekim hissediyor hem de ondan uzak durmam gerektiğini biliyordum. Tanımadığım birine çekim hissedemezdim. Sonuçta diyerekten elimdeki telefonun mantığını çözmeye çalışarak salona doğru ilerledim. Koltuğa oturup telefonun şifresi olmadığını ve yukarı doğru kaydırarak açabildiğimi fark ettiğimde çok sevindim. Açar açmaz telefonda WhatsApp var mı diye kontrol ettim. Şükürler olsun ki vardı. Hemen abimin numarasını kaydedip ne yazacağımı düşündüm. Acaba yazmalı mıydım? Belki müsait değildi. Belki de kendi numarası değil iş yeri telefonuydu. Aramamın daha doğru olacağını kafamda netleştirip derin nefes alırken Toprak'ın sesini duydum.

''Ben çıkıyorum istersen yatma yarın akşam erkenden yatarsın uykun düzene girsin. Yemek var biliyorsun'' derken salon kapısına yaslanmış olduğunu gördüm. Beni izlediği ve taklit ettiği oldukça açıktı. Telefona bakarken kapıya kadar geldiğini fark etmemiştim. Sadece irkildim. Karşımda irkilmeme gülen Toprak vardı. ''Korkma bu evde ikimiziz ve sana bir şey yapmayacağımı da biliyorsun'' dedi ardından gülümsedim. Elbette bana bir şey yapmayacağını biliyordum. Ama yaralayıcı sözler söyleyebileceğini biliyordum. Onun da gülümsediğini duyunca gözlerimi telefona getirdim. ''Ben çıkıyorum sabah gelirim'' dedi ve ondan sonra kapı sesini duydum.

Kapı kapandığında kendimi daha da özgür hissederek şu an yapmam gereken bir şey vardı. Abimi aramak. Belki abim değildi. Belki abim ölmüş mektubu yıllar sonra bana ulaşmıştı. Belki de sadece yaşadığımdan emin olmak istiyordu. Abimi aramaktan bu denli korkmam onunla uzun seneler boyunca konuşmamam veya konuşamamamdı. Çünkü o 7 sene içerisinde neler geçti hatırlamıyordum. Belki de abimle o zaman dilimi içerisinde konuşmuş bile olabilirdim. Sonunda cesaret etmem ve aramam gerekiyordu. Tek kanımdan kalan o kişiyle konuşmam gerekiyordu.

Arama kısmında 'Abim' ismini bulduktan sonra içimdeki hislere tarif getiremedim. Arama tuşuna dokunduğumda ise içimi korku kapladı. İlk önce telefon hattı ilk defa yurt dışı araması olduğunu ve ücretlendireceğini söylemişti. Bir sorun oluşacağını düşünmedim ve hatta kalmaya devam ettim. Bir anda çalıyor yazısının altında sayılar gördüğümde heyecandan sadece ''Alo?'' diyebildim. Karşıdan gelen tepki beni hem şaşırttı hem de mutlu etti. ''Alo'' dedikten sonra hızlıca konuşmaya başlayan aynı kandan olduğumuz ve ailemden yaşayan tek kişiydi. ''Deniz sensin değil mi? Sonunda aradın ben mesaj atmanı bekliyordum ama araman beni daha çok mutlu etti. Deniz seni çok özledim abicim'' dedikten sonra derin nefes alıp burnunu çekti. Bende aynı şekilde derin nefes aldım. Hiçbir şey yapamadım diyemedim o bana mutlu mutlu bir şeyler söylerken ben sadece susabildim.

''Abi!'' diye fısıldayarak çıkan sesten sonra karşıdan gelen ses sadece derin bir iç çekmeydi. ''Bu kadar uzun süre ayrı kalmamızı hepsini anlatacağım. Burada seni bekleyen güzel bir hayat var. Bunca senedir hiç boş durmadım hep seni bekledim bana senin hakkında sahte haberler verseler de hiç peşini bırakmadım. Hep daha iyi yerlere gelip seni araştırdım. Seni hiçbir yerde bulamadıktan sonra babaannem olacak o kadından senin mezar taşının fotoğrafı geldi. O kadar kahroldum ki senin hayatının sadece küçük bir kısmında olup. Hayatının geri kalanında olamadığım için hem kendime lanet okudum keşke hiç böyle bir işe kalkışmasaydım dedim yıllarca kendime. Ama şimdi yaşadığını bilmek neredeyse 2 ay sonra kavuşabilme fikri aklıma geldikçe o 16 yaşındaki küçük çocuk oluyorum.'' dediğinde neye kalkışmış olabilir diye düşünmeden edemedim. Hiçbir şey diyemeden telefonu koltuğa bıraktım. Dizlerimi kendime çekip saçlarımı ellerimin içine aldım. Koyu kahve saçlarım ellerime sanki dökülmüştü. Göz yaşlarım istemsizce akmaya başlamıştı.

''Ağlama lütfen, lütfen ağlama Deniz. Yanında değilim bu sefer gözyaşlarını silemiyorum. Yanına gelemiyorum. Aramızda binlerce kilometre var ama bu kilometreleri açamıyorum. Lütfen ağlama.'' dediğinde bu sefer iç çeke çeke ağlamaya başlamıştım. Neden gelemiyordu şimdi gelip beni sakinleştiren o olsaydı ne olurdu ki? ''Birkaç anımızı hatırlıyorum. Hepsi birbirinden mutlu anılar. Şimdi neden mutlu olamıyoruz neden beraber değiliz, neden gelip bu sefer eskisi gibi sen eve geldin diye anneme kapıyı açtıramıyorum. Neden annemi bizden aldılar. Neden ben annemin ölümünü neredeyse her gecemde görmek zorundayım?'' diye fısıldarken buldum kendimi. Yanımdaki telefonu kapatmaya cesaretim yoktu. Bütün anılarımla yüzleşmeye çalıştığım bu anımda sadece abime ihtiyacım var gibi hissediyordum. Belki değişmiş olabilirdi. Ama hala beni bekliyor benim için bir umudu vardı.

''Derdine derman olamıyorum.'' dedikten sonra kendine küçük bir kahkaha bıraktı. ''Ne komik ki o zamanda acılarını söndüremiyordum. Babama karşı gelip seni koruyamıyordum. O olaydan sonra yaptığım hatada kendimde bile değilken seni benden ayırdılar. Şimdi bir başınasın gözyaşını silmem gereken tek insanken ben seni yıllardır göremiyorum özür dilerim, çok çok özür dilerim.''

🕯️

Abimle konuşmam bittiğinde derin bir nefes almak bile bana haram gelmeye başladı. O annemin cenazesinde ağlayan küçük kız gibiydim. Gözyaşım kalmamıştı. İçim çok huzursuzdu ağzımdan sadece çığlıklarım çıkıyordu. O küçük kızı iyileştirebilmek çok isterdim. Şimdi ise yalnızca koltukta cenin pozisyonundaydım. Nefes aldıkça canım yanıyor, canım yandıkça dudaklarımdan küçük iniltiler çıkıyordu. Anahtar sesi duyunca istemeden ayaklanıp kapıya doğru gittim. Kapı açılınca karşımdaki Toprak'tı başka kimseyi beklemiyordum elbette. Toprak rastgele bir şeyler sorarken ben ona cevap vermiyordum. Sanki benim için her şey yavaşlamış gibi geliyordu. Ayakkabılarını çıkarttıktan sonra ona doğru yaklaştım ve sarıldım. Belki yaptığım doğru olmayabilirdi ama bu sarılmaya ihtiyacım olduğunu biliyordum.

Toprak çantasını yere bırakıp kapıyı kapattı. Ardından sarılışıma karşılık verdi o da bana sarıldı. ''Demek ki abinle duygulu bir konuşma geçirdiniz'' dedikten sonra beni yargılamadı, bana vurmadı, sadece kadın olduğum için beni küçümsemedi aksine küçük bir kız çocuğuna sarılıyormuşçasına bana sarıldı ve saçlarımı okşadı. Gerçek bir abi veya baba sıcaklığı olmasa da huzurlu hissettirmişti.

''Ağlayabilirsin, konuşabilirsin sadece dinlenmek bile isteyebilirsin seni anlarım. Belki uzun süredir abinle konuşmuyordunuz. Belki zor zamanında yanında olmasını istediğin insana içini boşalttın. Eğer bana da içini boşaltmak istersen dinlerim seni.'' dediğinde o kadar mutsuzken gülümsememe sebep olmuştu. Beni terslemiyordu aksine kendimi ona anlatmam için çabalıyordu. Ama anlatabilir miydim? Bilmiyordum belki beni televizyonlarda görüp o hastaneye geri götürecekti belki de beni o hastaneden ölümüne saklayacaktı. Hiçbir şey hakkında bir bilgim yoktu. Beynim sanki boşlukta yüzüyor ruhum ise bedenim içerisinde tutsak tutulmuştu. Dışarı çıkmak istiyor huzura ermek istiyordu. Bedenim ise buna izin vermiyor ruhuma sıkı sıkı sarılmış gibiydi.

Ondan ayrılacak yüzüne bakacaktım fakat o bana daha sıkı sarıldı. ''Bir süre daha sarılsak olmaz mı?'' dedikten sonra çenesini kafama yasladı. Ona sarılmaya devam ettim. Sanki kokusu beynimdeki bütün düşünceleri yok etmeye yemin etmiş gibi etkili bir kokuydu. Toprak artık bana daha güvenilir bir insan gibi geliyordu. Abimle konuştuktan sonra kafamı toparlamam gerekiyordu.

''Seni anlamaya çalışıyorum bir anda yabancı biri sana arabasıyla çarptı ve bir anda onunla berber yaşarken abinin varlığını öğrenip onunla konuştun. Bir hafta gibi kısa bir sürede aşırı garip olaylar yaşadın ama sana gerçekten yardım etmek istiyorum çünkü görevim bu.'' dedikten sonra ağzımdan sadece küçük bir kahkaha çıktı. ''Hastaları iyileştirmek ve yardım etmek görevin değil miydi?'' dedikten sonra gülmeye devam ettim ''Ştt'' dedikten sonra beni kendine çekti ''Çaktırma'' dedikten sonra onun da güldüğünü hissedebiliyordum.

Bu kadar yeter dermişçesine bana sıkı sıkı sarılmayı bıraktı ve yüzüme baktı. ''Güçlü kalacağına o kadar eminim ki sonuna kadar savaşıp, dayanacaksın ve bunu başaracaksın.'' dedi elini salona doğru uzatıp geçmemi bekledi. Bende hemen geçip koltuğun en köşesine oturup başımı koltuğa yasladım. ''Aslında duygulu bir konuşma değildi bana göre, tamam öyleydi şimdi yalan yok. Ama yıllar sonra kanımdan biriyle konuştum ve bu beni duygusal olarak garip hissettirdi.'' dedikten sonra gözlerimi kırpıştırdım uykum gelmeye başlamıştı. Her ağladıktan sonra uykumun gelmesiyle mi alakalıydı yoksa uzun süre boyunca uyumadığımdan mı kaynaklıydı?

''Uykun geldiyse bir duş al istersen bende o sırada kahvaltı hazırlayayım akşama bayılırsın muhtemelen'' dedikten sonra akşam uyumak uyku düzenimi daha çok düzeltebilirdi. Ama kurulu bir düzenim yoktu ki uykum düzenli olsa ne olurdu. Ama eminim ki bir duş çok güzel gelecekti. Toprak ayaklanıp kendi odasına girmişti. Bense koltukta oturuşumu dikleştirmiş. Toprak'ı bekliyordum.

Kısa bir süre sonra Toprak geldi. Elinde kız kardeşine ait kıyafetler olmalıydı. ''Suyu ılık ayarlayıp açtım koridorun ortasındaki kapı banyo'' dedikten sonra elimdeki kıyafetlerle beraber banyoya ilerledim. Ilık su kapalı alanda hemen bir sis oluşturmaya başlamıştı. Bu sisleri aklımdaki düşünce balonlarına benzettim. Üzerimi çıkarttığımda üzerimdeki bütün yük kalkmış gibi hissettim. Kıyafetlerimi çamaşır makinesine koydum. Daha doğrusu benim kıyafetlerim değildi ama olsun. Yıkamam en doğrusu olacaktı. Küvetin içerisi çok yavaş bir şekilde suyla doluyordu. Suyun üzerinde yüzen köpükler beni mutlu etti. Kendime suyun içine bırakıp ılık suyun vücuduma yavaş yavaş masaj yapmasını bekledim. Su ilk defa beni bu denli rahatlatıyordu.

1 Ocak 2000

Yazar Ağzından

Yılın ilk günü ve bu yılın bize ne şanslar getireceğini hayal etmeye çalışırdık. Bazı hayallerimiz gerçek olur bazı hayallerimiz ise o kadar saçmadır ki gerçek olması imkansızdır. Ezgi o gün sadece kızı ve oğluyla mutlu bir hayat diledi. Yılbaşı gecesinde, diğer günler gibi Fatih yine yoktu fakat bu sefer eve erken gelmiş ve ayıktı. Ezgi o sırada markette ev ihtiyaçlarını alabilmek için hangi makarnayı alırsa ay sonuna parası kalır diye düşünüyordu. Deniz'i Poyraz'a emanet etmişti.

Poyraz babasının bile geldiğinin farkında değildi koltuk karşısında uyuya kalmıştı. Deniz abisine çizgi film açmış onu seyrediyordu abisinin yanında. Bu soğuk kış gecesinde onun kollarında ısınıyordu. Fatih gelmiş Deniz'i Poyraz'ın yanında görünce onun yanına sırnaşmış olduğunu düşündü. Deniz abisinin sıkı kollarından kurtulamadığından babasına bakarak ağlamaya başlamıştı. Fatih Deniz'in ağlamalarını duymamak için Deniz'e kötü gözlerle baktı. Deniz ağlamaya devam edince Fatih Deniz'i kollarından tutup zorla banyoya götürdü.

Deniz bu sefer çığlıklarıyla ağlamaya başladı. Fatih bu sese dayanamadığından banyodaki su dolu kovaların birine Deniz'in kafasını soktu. Artık sadece boğuk çığlıklar vardı. Fatih derin nefesler aldıktan sonra Deniz'in kafasını sudan çıkardı. Deniz birkaç kez hava soluduktan sonra kafasını suyun içinde tekrar buldu. Su ılık olmasına rağmen hava soğuk olduğundan su da soğuk geliyordu.

Poyraz uyandıktan sonra Deniz'in varlığını bulamayınca odaların hepsine girdi. Deniz'i bulamayınca annesiyle beraber markete gittiğini düşündü. Oysaki Deniz'in montu bile yoktu bu karlı havada dışarı bile çıkamazdı. En sonunda banyoya girdiğinde şok içine girdi. Biricik kardeşi şu an boğuluyordu. ''Baba bırak şunu evlat katili olup içeri girersen ben ne yaparım'' dedikten sonra Deniz'i kucağından alıp tutmuştu. ''Baba sen içeri geç bende şu veledi odasına koyayım sonrasında bir tokuşturalım'' dediği sırada babasına alkol kendi gazoz içmeyi planlıyordu. Babası Deniz'i korumadığını görünce içeri gitti.

''Abicim iyisin değil mi?'' diyerek fısıldadı. Deniz kafasını salladı. Abisinin kucağında olduğundan kapının arkasında olan havlulara uzandı. Abisinin içeri gitmesi gerektiğini biliyordu bu yüzden odasında oturup annesini bekleyecekti. Poyraz'ın kucağından indikten sonra elindeki havluyu yerde süründürerek odasına doğru gitti sonrasından kapıyı kapattı. Poyraz onun bu tatlı yürüyüşlerine gülerken kapı sesi duydu sanki mutfağa gidiyor gibi kapıya gitti ve annesinin kulağına kısaca olayı anlattı. Annesi şok içerisinde gözlerini büyüterek çocuklarının kaldığı odanın kapısına doğru baktı. Elindeki poşeti mutfağa bırakıp hemen Deniz'in yanına gidip onunla ilgilendi.

-Bölüm Sonu-

5321 kelimelik uzuuuun bir bölüm oldu hiç bu kadar uzun bir bölüm yazabileceğimi fark etmemiştim. Hem duygulu hem de geçmişte biraz parçası olan bir bölümdü. Bundan sonraki bölümde artık heyecanlı sahnelerimiz başlıyor önümüzdeki hafta umarıım bölümü okuduktan hemen sonra diğer bölümü istemezsiniz. Çünkü önceden atmak gibi bir şansım yoook.

Loading...
0%