Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm Ödül Töreni̇

@sarturndennkacan

ÖLÜMCÜL ÇIĞLIKLAR

6. BÖLÜM ÖDÜL TÖRENİ

Duş almanın beni bu kadar iyi hissettireceğini bilmiyordum. Ilık suyu duştayken sıcak suya çevirmiş olmam beni daha çok rahatlatmıştı. Bir anda kapıdan Toprak'ın sesi gelince irkildim. ''Oradaki tarağı kullanabilirsin alışveriş yaptığımız zaman kasa yanında bulup aldım'' dediğinde gülümsedim. Küçük seyahat boy bir taraktı. Göğsümün altına gelen saçları önüme doğru çektim havluyla saçlarımı sarıp diğer havluyla da vücudumu kurulayıp üzerimi giyindim.

Kafamdaki havluya baktığım sırada havlunun dağıldığını fark ettim. Havluyu saçlarımdan kurtarıp saçlarımı ortadan ikiye ayırdım ve küçük tarakla en altlarından saçlarımı çözmeye başladım. Saçlarımı yavaş yavaş tararken ne kadar uzadığını fark ettim. Saçlarımı taradığımdan dolayı bütün su saç uçlarıma toplanmıştı. Saçlarımı taradıktan sonra bütün saçlarımı arkaya atıp biraz daha havluyla kuruttum en azından sırılsıklam bir görüntü yoktu. Şimdi dışarı çıkabilirdim. Kilitli olan kapıyı açıp mutfağa doğru ilerledim. Toprak gerçekten çok güzel görünen bir kahvaltı masası hazırlamıştı.

İki tabaklık servis açıp ikimizin tabağına da yumurta koymuş, salam, salatalık ve zeytinler tabakta görsel şölen yaratıyordu. Kendisine kahve demleyip masaya koymuş bana bakıyordu. ''Sende kahve istersen koyabilirim bir bardaklık daha kahve var'' dedikten sonra kahve içmenin bana iyi geleceğini düşündüm. Yıllar boyunca kahve içemediğimden lisede sürekli kantinden kahve alıp içtiğim aklıma geldi. Bazen elimi yakar bazense dilim yansa bile umursamadan o kahveyi içerdim. Olur anlamında kafamı salladım. Beyaz bir kupaya kahveyi doldurdu. ''İstersen süt ekleyebilirim çok sert gelebilir kahve'' dediğinde sadece kahve kokusu burnuma geldi. Gerçekten çok özlediğimi fark etmiştim. Toprak elindeki bardağı uzatınca ellerinden sıcak kahveyi aldım. Ayaktayken tek bir yudum alıp oturdum.

Kahvenin kokusu da dahil her şeyini özlemiş olabilirdim. Kahveyi tabağın yanına bıraktıktan sonra önümdeki tabağa bakmaya başlamıştım. Gerçekten bir erkeğe göre çok güzel yemek yaptığı aşikardı. Kahvaltı tabağındaki yumurta çok güzel kokuyordu fakat kahve kokusu o kokuyu bastırıyordu. ''Teşekkürler çok güzel gözüküyor.'' dedikten sonra ağzında lokma olduğu için konuşmadı.

''Ne demek sen benim ev arkadaşımsın.'' dedi ve gülerek önüne döndü. Ev arkadaşı mı? Yani bir haftadır aynı evde yaşıyorduk artık misafir olduğumu bende hissetmiyordum. Ev arkadaşı olmak için çok kısa ama bir misafire göre uzun zamandır bu evde beraber kalmıştık. Aklım karışmaya devam ederken ne diyeceğimi bilmiyordum.

Kahvaltımızı yaparken hiç ses çıkartmamıştık çıkan tek ses tabağa değen çatal sesleriydi. Kahvaltı biter bitmez tabağımdaki artıkları çöpe boşaltıp tabağı bulaşık makinesine koydum. Toprak bana bakıyor ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Ayağa kalkıp önünden her şeyini bitirdiği tabağı alıp kendi tabağıma yaptığım şeyleri tekrarladım. Sonrasında tekrar yerime oturup bitmeyen ama ılıklaşmış kahveyi yudumlamaya başladım. ''Hep ben bir şeylerden bahsettim biraz da sen bahsetsene'' dediğimde 'ne' der gibi baktı.

"Ben neredeyse hayat hikayeni bilmiyorum biraz geçmişinden bahseder misin?" dediğimde bana doğru döndü elindeki kahve bardağını sıkı sıkı sardı. "Zengin istediğim her şey alınan bir ailede büyüsem bile sevgiyi alamadığım bir ailede yaşadım. Annem 6 yaşımdan liseye gitmeden öncesinde yoktu. Çalışıp para kazanmış sonrasında da beraber yaşayabileceğimiz güzel bir ev almış. Annem beni terk ettiğinden hiç ona gitmek istemedim. Ama annem ya gittim çok özlemiştim çünkü. Kışın okul olduğundan babamla kalıyor yazın ise annemle yaz tatilinin keyfini çıkartıyordum. Üniversiteye geçince annem yine ortalıklardan kayboldu. Hâlâ ortalarda değil sanırım artık beni unuttu. Çünkü her gün aklıma gelen annem artık gelmiyor" dediğinde benim de annemi zihnimden silmesem bile sürekli gözümün önüne getirme olayımdan vazgeçebileceğimin imkânsız olmadığına bir kez daha inandım. Annemi unutmak değildi amacım üzerime leke gibi yapışan şizofreni teşhisini yok etmekti.

"Toprak annesizliği gerçekten çok iyi anlarım annem çok küçük yaşta gözlerimin önünde melek oldu. Seni gerçekten anlıyorum belki annen ölmedi ama onun yokluğunu elbette hissediyorsundur." dedikten sonra ayağı kalktı. "Sana tekrar sarılabilir miyim?" dedi sanki ürkek bir erkek çocuğu ses tonunda. Ayağa kalkar kalkmaz kollarımı açtım bana gerçekten tekrar ve tekrardan sıkı sıkı sarıldı.

"Gerçekten sana o caddede iyi ki çarpmışım mı demeliyim? Çünkü senin gibi bir sırdaşa, arkadaşa işte her neyse ona ihtiyacım varmış" dedikten sonra sadece derin iç çekmeler duydum. "Her şey belirli bir süre sonra atlatılıyor merak etme şu an bir işim yok işim olmadığı sürece bu sürecini atlatmaya yardımcı olacağım" dediğimde sadece fısıldar gibi "teşekkür ederim" dediğini duydum.

1 Hafta 3 gün sonra

"Deniiz bak bu elbise hem sade hem de güzel bence bunu ödül töreninde giyebilirsin" diyen Toprak'a döndüm sanki beni zorla o ödül törenine götürmeyecekmiş gibi bir de bana elbise aldırmaya çalışıyordu. Israrla almak istemediğimi söylesem de 'geleceksin yanımda ol lütfen' demişti. Onu kırmak istemediğimden o ödül törenine gidecek Toprak ile gidip beraber dönecektik. Yapacağımız tek şey buydu. Toprak bu mağaza da bir şey beğenmediğimi görünce başka bir mağazaya gitmekte karar kıldık. Yolda ilerlerken Toprak ne kadar heyecanlı olduğundan bahsediyor. Arada sırada gülüyordu. Hala çok güzel gülüyordu.

Onunla beraber yaşadığım neredeyse iki haftada gerçekten çok iyi bir şekilde uyum sağlamış hatta onunla beraber yaşama kararı almıştık. İlk hafta birbirimize pek yakın davranmasak da ikinci hafta birbirimize daha yakın ve samimi davranmıştık. Açık konuş Deniz resmen flört ettiniz! Kendi iç sesime hak vermemek için bütün düşüncelerimi susturdum. Etrafa gözlerimi gezdirdim.

Yürürken ileriden bir anne kızın geldiğini gördüm. Annemi neredeyse 1 haftadır görmediğimi anımsadım. Annem gerçekten beni benliğimle bırakıp beni sadece izlemeye mi karar vermişti? Ama annemi çok özlüyordum. Keşke hiç gitmeseydi. Gitmek zorunda olmasaydı. Ölmeseydi. Öldürülmeseydi. Korku dolu çığlıklarla bu dünyadan göç etmeseydi.

Derin nefes aldığımda. Yürümeyi bıraktığımı Toprak'ın biriyle konuştuğunu fark ettim. "Deniz Akif benim iş yerinden arkadaşımdı. Uzun zaman boyunca birlikte stajyerlik yaptık." dediğinde köpeğini sevdiğini fark ettim. Çok tatlı bir köpekti. Akif'le el sıkıştıktan sonra fark ettirmeden Toprak'ın fotoğraflarını çektim. Bazı pozlarda komik çıksa da bazı fotoğraflarda gerçekten güzel çıkmıştı.

"Benim gitmem gerekiyor zaten yarınki ödül töreninde konuşuruz." dediğinde Akif'e baktım. Toprak köpeği yere bıraktıktan sonra tokalaştılar. Ardından yürüyerek hepimiz ayrıldık. "Çok tatlı bir köpekti değil mi Deniz?" diye soru yönelttiğinde ben farklı bir soru sordum. "Köpeği severken senin fotoğraflarını çektim gerçekten çok güzel çıkan fotoğraflar da var." dedikten sonra yüzüne bakamadım belki rahatsız olmuştu. Sonuçta ondan izinsiz onun fotoğraflarını çekmiştim. "Bakabilir miyim fotoğraflara gerçekten güzel çıktığını düşünüyorum" dedikten sonra bana verdiği yedek telefonunu ona uzattım. "Vayy gerçekten güzel çıkmış. Ama bu elbise alacağımızı bana unutturamaz bir elbise seçip sonrasında kuru temizlemeden takım elbisemi almam gerekiyor ardından eve geçeriz senin için uygun mu?" dediğinde olumlu bir şekilde kafamı salladım.

Çok basitti planımız
•Kıyafet al
•Kuru temizlemeden takım elbiseyi al
•Eve git

Dışından bile pahalı gözüken bir mağazaya girdik bu sefer. Belki pahalı olabilirdi ama alabileceğim en uygun elbiseyi alırsam Toprak'a mahcup olmazdım. Zaten tanıştığımızdan beri abartı harcamalar yapıyordu. Bunlardan birkaçı sadece ben ağladığımdan makyaj malzemeleri almasıydı.

Mağazaya girdiğimiz zaman gözüme çarpan elbiselere baktım. Bazıları çok pahalıydı onları kenara bırakıp elimdeki elbiseye baktım. İnce askıları olan yere kadar uzansa da derin bir yırtmacı olan elbiseydi. Göğüs kısmının altından bele kadar gelen bir transparan tül vardı. Elbise o kadar zarif ve şık gözüküyordu ki eğer bu elbisenin fiyatı kredi çekmem için uygunsa kredi bile çekerdim.

"Âşık olmuş gibi bakıyorsun elbiseye" diyen Toprak'ı gözüm gördü bu sefer. "Evet elbise çok güzelmiş" dediğimde bana şaşırtıcı bir cevapla geldi "Çok yakışacağına eminim buna uygun bir ayakkabı da alalım o zaman" dediğinde ayakkabı numaramı söyleyip herhangi bir ayakkabı seçmesini bekledim.

Kasanın yanında duruyorken Toprak elinde çok şık bir çift ayakkabıyla geldi. Elimden elbiseyi alıp ayakkabıyla beraber elbiseyi de kasaya bıraktı. "Biz bunları alacaktık" dedikten sonra kadın elbisede etiket olmadığını fark etti. Başka bir çalışana seslendi. Çalışan geldiğinde "Özel dikim ürünlerden bir tanesi" dediğinde kasadaki kadın anlamış gibi yaparak ayakkabının etiketini okuttu.

Toplam fiyat ekranda gözüküyordu fakat ekrana bakmaya cesaretim yoktu. Bu ücreti hayatım boyunca bile ödeyebilirdim. Sonsuza dek Toprak'la yaşamayacak sonuçta bu aldıklarımı bir gün tekrar ödeyecektim. Bunların elbet karşılığı olacaktı ama bu karşılığı nasıl geri ödeyeceğimi bilmiyordum.

Toprak kasaya kartı uzattığında kadın bana poşeti uzatmıştı. Poşeti ellerimin arasından sadece baktım. Elbise o kadar iyi katlanmıştı ki sanırım ömrü hayatım boyunca ilk defa böyle bir şey gördüm. Ayakkabılar ise kutusuna konmuş bu marka poşetin içerisinde duruyordu.

"Aldığımıza göre kuru temizlemeye gidelim zaten yakında oradan da arabayı almış oluruz" dediğinde kafamla onaylarken bir yandan da "Tamam gidelim" dedim. Bunları söylerken sadece gözlerinin içine baktım. Adı gibi toprağa benzeyen gözleri vardı. Toprak gözlerinin içinde sarı renkli hareleri vardı.

Yine aynı şeyi yapmış sadece birbirimizin gözlerine bakarak ulu ortalık yerde durmuştuk. "Tamam hadi gidelim" dedim gözlerimi kaçırarak. Evde de sürekli gözlerimiz birbirine bakıyor bazen saniyeler bazense dakikalarca sürüyordu. Bu bakışmaların ardında bir şey olmuyordu. Ama Toprak'ın bakışlarından bir şeyler anlatmak istediğini düşünüyordum.

Mağazadan çıktıktan sonra yarın neler yapmamız gerektiğini konuşarak kuru temizlemeciye kadar yürüdük. Sanırım bugün çok fazla yürüdüğümden bacaklarım ağrımaya başlamıştı. Normal ağrımıyordu, kemiğimden ağrıdığı için hiç mutlu hissetmiyordum. "Toprak acaba sen takım elbiseni alırken ben arabada mı beklesem? Biraz yoruldum da" dediğimde hemen arabanın anahtarıyla arabayı açtı.

Arabanın içine yerleştiğim zaman Toprak'ın daha kuru temizlemeciye yeni girdiğini gördüm. Birazdan gelir düşüncesiyle telefonla uğraşmaya başladım.

Geçmiş

"Deniz, annem aç mısın sana yeniden bulgur ısıtayım mı?" dedi Ezgi mutfağa doğru ilerlerken. Kucağındaki kızı evde babası olmadığından mutluydu. "Ebet" diye mırıldanmaya başlayınca Ezgi bulgur yemek istediğini anladı. Daha 2 yaşında olmasına rağmen ek gıda olarak bir tek bulgur tüketiyordu. Fakat içerisine asla biber ve domates katmıyordu. Deniz onları çiğneyemediğinden sürekli kusuyordu. Annesi de artık içerisine domates ve biber eklemiyordu.

Ezgi hemen bulguru ısıtıp masaya koydu. Deniz'i kucağına alarak beraber oturdular. Deniz daha 2 yaşında olduğundan kaşığı doğru düzgün tutamıyor sürekli düşürüyordu. Bu yüzden annesinin yedirmesine izin veriyordu. Birkaç kaşık yedikten sonra kapı açıldı. Başta Poyraz zannetseler de düşündükleri gibi değildi.

"Ezgi açım ben" diye bağıran ve salona doğru sarhoş sarhoş ilerleyen kişi kocası Fatih'ti. Deniz Ezgi'den yemek bekliyordu. Babasının geldiğini fark etmemişti. Etrafa gülücükler saçıyordu. Eğer babasının geldiğini fark etseydi ağlamaya başlardı. İyi ki de fark etmedi diyordu Ezgi.

"Abine de koyayım yemek hemen geliyorum annecim" dediğinde ayağa kalkıp sandalyeye Deniz'i oturturdu. Ayağa kalkıp hâlâ sıcak olan bulgurdan tabağa doldurdu. Yanına ayran yapıp tepsiyle salona götürdü. Fatih televizyonun karşısında oturuyor maç izliyordu. Anladığını düşünmüyordu ama izliyordu işte. Televizyonun önüne geçmeyerekten tepsiyi sehpaya bıraktı.

Fatih önüne gelen yemekle sevinmiş olacak ki sanki önünden alan varmışçasına yemeye başladı. Ezgi yavaşça oradan ayrıldı ve bir anda kızının ağlama seslerini duydu hemen mutfağa koştu. Küçük kızı sandalyeden düşmüştü. Şimdi ise hüngür hüngür ağlıyordu. Ezgi hemen Deniz'i kucağına aldı.

"Ağlama annecim, tamam geçti" diyerekten kafasını okşadı. Kafası şişmeye başlamıştı. Hemen buzdolabına ilerleyip buzluktan buz aldı ardından peçeteye sarıp küçük kızının başına koydu. Ağlaması bir nebze sakinleşse de ağlamaktan nefesi kesiliyordu.

Şimdiki Zaman
Deniz Karyeli'den

Toprak takım elbisesini arka kasımının tavanına asmışken biz arabayla eve doğru ilerliyorduk. Toprak'ın evini benimseyememiş zaten de öyle bir gayem yoktu. "Yarın büyük gün sanırım heyecandan uyuyamayacağım" dediğindeki sesi gerçekten heyecanlıydı. "Sanki az önce tıp fakültesinden mezun olmuş yarın ise ödül alıyor gibi hissediyorum Deniz gerçekten çok heyecanlıyım" dedi ismimin son harfini uzatarak. Ona baktığımda sadece yola bakarak sadece sırıtıyordu. Arabayı çalıştırınca "Bu kadar heyecanlı olma birazdan bayılır şimdi başka birine çarparız o olur" diyerekten güldüm. Toprak'ın bana yanlışlıkla çarpması bizim için küçük bir dalga konusuydu. Ona baktığımda gözlerinin içi gülüyordu. Burada yanımda mutlu rolü mü oynuyordu yoksa gerçekten mi mutluydu?

İkimiz de kıyafetlerimizi almış eve gidiyorduk. Evde işleri bölüştüğümüzden bugün benim yemek yapma sıramdı ne yemek yapsam diye düşünürken. Aklıma çok güzel fikirler gelmişti. Bulgur pilavı, Tavuk ve ayran.

Ödül gecesi

Toprak'la ödül töreninin yapılacağı otele gelmiştik. Girişinde çok fazla magazinciler vardı. Magazincilere yakalanmadan içeri girmemizin imkânı yoktu. Arabadan indiğimiz anda fotoğraflar çekilmeye başlanmış. Kameranın ışıkları gözlerimi alıyordu. Toprak'a bakmaya çalıştığımda valeye araba anahtarını bırakıyordu. Gözlerimi açamadığımı fark etmiş olmalı ki düzgün yürümem için beni belimden tutup yönlendirdi. Tamamen bir belden tutma sayılamazdı ama...

''Şu anda çalıştığınız hastanenin başına geçtiniz Toprak Bey bu konu hakkında konuşmanız hazır mı?''

''Yanınızdaki kadın sevgiliniz mi Toprak Bey'' diyen muhabirin karşısında durduğumuza yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım. ''Tek başıma gelmek istemedim bir arkadaşımla gelmek istedim teşekkürler konuşmam sırasında içeri tekrar alınacaksınız'' dedikten sonra ışıkların daha az olduğu bir yere içeri girmiştik. Sırada isim listesi vardı. Karşımdaki hanımefendi Toprak'ı görünce ''buyurun geçin Toprak Bey'' dedi. ''Hanımefendi isminiz alabilir miyim listede olup olmadığınızı kontrol etmem gerekiyor'' dediğinde Toprak'a döndüm. Toprak elini belime koyarak yürümem için sanki komut vermiş gibiydi. ''Hanımefendi benimle vıp alanda olacak ona özel servis açılsın lütfen hatta açtığınız servis yan sandalyem olursa çok iyi olur'' dedikten sonra oradaki kadına sadece bir bakış attım.

Kapıdan içeriye girdiğimizde bir saraya girdiğimizi düşündüm. Aydınlatma için seçilen kocaman aynalar dışında masaların üzerinde kullanılan dekorasyon bile abartılıydı. İçeri sakince girdiğimizde ilk önce yanımıza yaşlı bir adam geldi. ''Sonunda geldin oğlum bir an gelmeyeceksin sandım'' dediğine göre Toprak'ın babası olmalıydı.

''Sağ salim geldik ya baba. Bu arada arkadaşım Deniz, Deniz bu da babam Kerem Kantaş'' dedi. Babasının haberlerini ara sırada hastanede görüyordum. ''Merhaba hoş geldin'' diyerekten elini uzattı. ''Hoş buldum'' diyerekten elini sıktım. Gözlerimi asla etraftan alamıyordum. Gerçekten masalda gibi hissediyordum. Ama şu an üzerimdeki elbise daha çok bana kötü karakter hissiyatı vermişti.

Toprak bana döndü ''istersen masaya geçelim'' dedikten sonra olumlu bir şekilde başımı salladım. ''Bir anda babanla tanışmak çok gericiydi'' dediğim zaman kısa bir kahkaha attı. Yavaş yavaş sürürken Toprak insanlara ayaktan selam veriyordu. ''Oturacağımız masada sen, ben ve babam olacak. Gerilmene gerek yok'' dedi bir nebze rahatlamıştım ama babasıyla sadece yüz üstü tanışmıştım. ''Tamam sorun değil''

Yürüye yürüye başka bir kapıya gelmiş kapının önünde bir adam bekliyordu yanında koruma vardı gerçekten iri biriydi. ''Hoş geldiniz Toprak Bey'' dediği zaman adam bana kötüce bakmıştı. ''Hanımefendi benimle'' dedi toprak tekrar elini belime koydu. Sanırım bu zengin hayatında benimle demekti. Çünkü Toprak'la günlük hayatta bu denli temaslarımız olmuyordu. Zaten elini koyduğu sırada üstün körü koyuyor bana dokunmama çabası vardı.

Kapıdan içeri geçtiğimizde masalarda toplasan 15 kişi vardı. Bu kişi sayısının azlığı özel alana özel olduğunu düşündüm ve pek kafa yormadım. ''Babam misafirlerle ilgilenmekten gelemeyecek yemek sırasında belki gelebilir'' dediği zaman başta gördüğümüz adam şu anda bize masamızı gösteriyordu. Masada 3 tane sandalye vardı. Toprak oturacağım sandalyeyi çekince. Haykırmamak için kendimi çok zor tuttum. Sandalyeye oturduktan sonra sandalyeyi ittirip hemen yanımdaki sandalyeye oturdu. ''Ödül almana çok az kaldı heyecanın ne durumda?'' diye sorduğumda gözleriyle ellerini gösterdi. Elleri tir tir titriyordu. Sakin olması için elimi ellerinin üstüne koydum.

''Sakin ol Toprak, ödül konuşman hazır değil mi?'' diye sorduktan sonra derin nefesler aldı ve fısıldayarak ''evet'' cevabını verdi. O kadar içten bir şekilde evet demişti ki eğer sesli söyleseydi nikah masasında olduğunu bile söyleyebilirdim.

Yarım saat kadar oturduktan sonra babası geldi ve Toprak'ın kulağına bir şeyler söyledi. Babası masadan ayrılınca Toprak bana döndü. ''Birazdan başlayacakmış sahne arkasına gitmemiz lazım'' dedikten sonra burada bekleyeceğimi sandım fakat yanılmıştım. Toprak sahne arkasına gitmek yerine beni sahneden gözükebilecek bir yere oturtmuş ve o masayı boşalttırmıştı. Bir kısımdan sonra çoğunluk ayaktaydı. Toprak giderken bana el sallarken bende karşılık olarak el salladım. Toprak gözlerimin önünden kaybolunca insanlara bakıp kıyafetlerini kendi içimde yorumlamaya başladım.

İnsanların kendi yerini aldığını görünce bende duruşumu dikleştirip sahneye doğru bakmaya başladım ki bazı kişilerin gözleri üzerimdeydi. Sahneye ilk önce Toprak'ın babası çıkıp konuşma yapmaya başladı.

''Değerli meslektaşlarım ve arkadaşlarım. Bugün burada güzel bir şey için toplandık. Yıllardır doktorluk mecrasındayken bir anda işi bıraktığımı sizlere söylemek istiyorum'' dedikten sonra sessizlik kısa bir süre için bozuldu ve herkes arasında konuşmaya başladı. ''Kendi köşeme çekilmenin zamanı geldiğini söylemek isterim. Senelerdir yönettiğim hastaneyi biricik oğluma devrettiğimi de duyurmak isterim. Oğlum küçük yaşlardan beridir doktor olmak için çabalayan biriydi. Şimdi ise doktorluk kariyerinde ilerlemek için çabalıyorken çabasının en büyük karşılığı olan çalıştığı hastanenin sahibi oldu. Onu buradan yürekten tebrik ederim. Birazdan burada olamayan ama olmak çok isteyen bir kişi ülkesinden buraya bağlanarak oğluma ödülünü takdim edecek. Gecenin diğer zamanında keyifli zaman geçirmenizi umuyorum. Ödül verildikten sonra alkol dağıtımı ve yemek dağıtımı olacaktır. Keyifli akşamlar hepinize.'' diyerekten sahneden indi. Alkış sesleri bir anda yükseldi bende bu topluluğa uydum. Ödülü takdim edecek kişiyi ekrana vermelerini bekledim.

Ekranda takım elbiseli bir adam karşıma çıktı. Altında Poyraz Karyeli yazması şaşırmama yol açtı. Karşımdaki kişinin abim olması yüksekti. Gençlik fotoğraflarının büyümüş hali karşımdaydı sanki. Şaşkınlığımı saklayamayarak ekrana bakmaya devam ettim.

''Saygı değer konular işte karşınızda Toprak Kantaş'' diye anons yaptıklarında bir adamla Toprak sahneye çıktı.

Dakikalarca abimin konuşmasını dinledim. Konuşmasında ''küçücük bir kız kardeşim var'' diyerek beni de geçirmesine aşırı mutlu olsam da karşımda abimi görmeyi hala sindiremiyordum. Bir anda bu ödül töreninde herkesin karşısında dijital ekranda görmek hem beni mutlu etmiş hem de beni üzmüştü. Toprak eline ödülü aldı ve bana bakarak ödülü kaldırdı. Gözlerim dolmuş ödülünü bana ithaf ettiğini sonrasında mikrofonla bütün salona duyurdu.

''Bu ödülü artık hayat arkadaşım olan Deniz Karyeli'ye adıyorum.''

-Bölüm Sonu-

Kitabın en kısa bölümü oldu fakat bundan sonraki bölümler biraz daha heyecanlı olduğundan diğer bölümleri daha uzun tutmaya çalışacağım o yüzden bu bölümlük kısa oldu affedin.

Loading...
0%