Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm Kati̇l

@sarturndennkacan

ÖLÜMCÜL ÇIĞLIKLAR

7. BÖLÜM ''KATİL''

Toprak sahneden inerken bende ayaklanıp kendimi lavaboya atmak istedim. Bütün gözler benim üstümdeyken çok gerilmiş rahatlamak için yüzüme su çarpmak istiyordum. Suyla kendimi ayıltmak istedim. Abimi görmemin şokunu atlatmak istedim. Yüzüme su atmak iyi gelebilirdi. Ayağa kalktığımda uzun koridor dikkatimi çekti lavabonun burada olması muhtemeldi. Uzunca bir koridordan geçip lavaboyu aradım. Lavaboyu bulamazken ensem de bir nefes hissettim.

Nefesi hissetmemin şokunu atlatamadan bir elin ağzıma yöneldiğini hissettim. Ağzıma kapanan elin ardından sert bir cisim boynuma dayandı. O anın etkisiyle hiçbir şey yapamadım. Korkudan titriyor, titrememi fark ettirmemek için kendimi sıkıyordum. Belki şu anda tanımadığım bu kişi beni öldürecekti.

Birkaç fısıltı duysam da kelimeleri kestiremiyordum. Şoka girmiş olabilirdim. Koridorun başındaki ışık yavaş yavaş kararmaya başlarken kendimi dünyadan soyutlamış gibi hissediyordum. Korkudan ne yapacağımı bilmezken arkamdaki nefes gitti ve bir anda olduğum koridorun lambaları açıldı. Korkuyla beraber koridorun her bir köşesine bakmak istedim. Arkama baktığım sırada neredeyse koridorun sonundaydım. Koridorun başında ise Toprak vardı. Toprak elinde ödülle koşarak bana doğru geldi.

"Buradan gitmemiz gerekiyor" dediğinde ne olduğunu anlayamamıştım. Az önce de şokun etkisiyle ne olduğunu anlayamamış olsam da gözlerimin kararması geçmişti. Artık herkesi duyabiliyor dünyayı avuçlarımın içine almış gibi hissediyordum. Elimden tutup arka kapıya doğru koşmaya başladık. Sürekli arkama bakarken ardımdan bir topluluk bıraktığımın farkındaydım. Ama bana saliseler gibi gelen yaşadıklarımız normalde belki saniyeler belki de dakikalara tekabül ediyordu. Ne olduğunu kestiremeden ne yaptığımı bile anlayamıyordum. Sadece ayaklarım ilerliyordu. Çıkış kapısına geldiğimizde burada kimse yoktu vale arabayı buraya getirmişti. Kendimi hemen arabaya attım. Toprak şoför koltuğuna oturmuş kemerini takıyordu.

"Tuvalete gidecektim biri geldi. Toprak biri geldi ve bana biri bir şeyler söyledi. Kim olduğunu göremedim bile" diye fısıldarken Toprak arabanın frenine var gücüyle bastı. "Ne" diye yükselirken ne olduğunu bende anlayamamıştım.

"Eve gittiğimizde ne olduğunu her şeyi anlatacağım söz veriyorum" demişti neye söz veriyordu. Eve gidene kadar dizlerim ve ellerim titremeye devam etmişti. Sürekli Toprak'a bakıp bir açıklama bekliyordum. Fakat ne için bir açıklama? Bunu kendim bile bilmiyordum. Bir anlık kısa boşluğa düşmüş olabilirdim.

O fısıltılar ağızımı kapatan o el hepsi 5 dakika içerisinde gerçekleşmiş şok içerisinde Toprak'ın elini tutmaya devam ediyorduk. Arabanın içerisinde sanki zaman kapsülünün içerisindeymiş gibi tanıdığım sokaklara girmeye başlamıştık.

Evin olduğu sokağa aniden manevra yapan Toprak'la beraber sarsıldık. Evin önüne hızlı bir şekilde park ettiğinde neler olup bittiğini öğrenmek için can atıyordum. Toprak elindeki ödülünü bırakamamış eve kadar çıkartmıştı. Eve girip kapıyı kapattım. Kapıya yaslanınca derin nefesler alıp sanki güvende hissetmiştim.

"Otelde babam bıçaklanmış" dediğinde kapalı gözlerimi açıp Toprak'a baktım. Toprak bana doğru yaklaşıp dudağımın kenarını temizledi. "Sen... Sen yalan söylemiyorsun" dediğinde yalan söylediğimi düşünmesi beni üzse de şimdi doğru söylediğime inanması beni garip hissettirmişti.

"Katil sana da bir şey yapacaktı. Ben gelmeseydim ve o ışığı açtırmasaydım katil sana da bir şey yapacaktı" dedikten sonra saçlarını ellerinin arasına aldı. Kapının karşısındaki duvarda asılı olan aynada kendime bakmıştım. Rimelim göz altlarıma akmış rujum sağ sola dağılmıştı.

Katilin benden ne istediğini anlayamasam da Toprak'la bir işi olduğunu düşünmüştüm. Sonuçta ödül törenine onunla beraber gitmiştim. Babası da babasıydı belki de ondan zarar vermişlerdi.

"Ben katil yanımdayken hiçbir şey yapamadım. Ben hareket bile edemedim. Konuşamadım, bir fısıltı bile çıkartamadım, öylece kalakaldım tam bir aptalım" diyebildim sadece fısıldayarak. Şimdi sesimin çıkması bir şeyi değiştirmiyordu.

"Tamam tamam bir problem yok başka kimseye zarar gelmedi. Sen suçlu değilsin senin bir suçun yok.'' diyerek yüzümü avuçladı. Kollarımı ensesinde birleştirip kafamı göğsüne yasladım. ''Çok korkuyorum ama yanımdasın ya o kadar huzurluyum ki.'' derken Toprak artık gitmemiz gerektiğinin farkına varıp konuşmaya başladı. ''Bir tanem evet bu ev sana iyi geldi fakat şu an babama saldıranda daha doğrusu ölmesini isteyen bu kişi evimizin adresini de biliyordur. Evden dışarı çıkmamız gerekiyor.'' dedi. Haklıydı Toprak ve ailesine bu denli nefret ve kinliyse evlerinin adreslerini bile biliyor olması çok muhtemeldi. Belki de kesin olarak biliyordu.

"Tamam ikimiz de üzerimizi değiştiriyor ve gidiyoruz başka yapacak çaremiz yok" dedikten sonra elimdeki telefon titredi 'Abim' yazısını görünce sonra cevap verebilirim kafasıyla şimdi cevap vermemeye karar verdim. Toprak odasına gidip yine bana kardeşinin kıyafetlerinden verdi. Ellerinde kıyafeti alıp ona baktım. Sanırım bu elbiseyi çıkartmanın ve gerçek hayata geri dönmem gerektiğini biliyordum. Hızlıca banyoya ilerledim ve banyoda üstümü değiştirdim. Aynada kendime bakarken gerçekten kendimi güzel hissettim. Belki yeri değildi hatta zamanı hiç değildi ama hissetmemem için bir neden yoktu. Dağınık topuz yaptığım saçları açmak için tokaya yönelirken yüzümdeki makyajı ilk çıkarmam gerektiğini düşündüm. Çamaşır makinesinin üstünden ıslak mendili aldım ve rujumdan başlayarak makyajımı teker teker sildim. Makyajı sildiğim an sanki bir rahatlama gelmiş gibiydi. Makyaj kalıntılarını ise suyla temizleyip kendimi daha rahat hissettim.

Saçlarımı açıp tararken Toprak kapıyı tıklattı bende saçlarımı taramayı hızlandırarak elime tokamı alıp çıktım. Toprak üzerine uzun siyah kabanını giyse de kabanın ince olduğu belli oluyordu. Yine de siyah kabanıyla karizmatik duruyordu.

Büyük bir aceleyle banyodan çıkıp spor ayakkabılarımı giydim. Toprak'la beraber evden çıktığımız an bu eve 2. kez mühür vurduğumu, vurulduğunu hissettim. Bu kapı neden zorunluluklar yüzünden sürekli kapatılıyordu. Anneannemde bu evi kimseye satmak istemese bile sanırım öldükten sonra mirasçı kimse kalmayınca satışa çıkartmışlardı. Toprak'sa bu evi tutmuş bu evde benim küçüklüğümün evinde yaşamaya başlamış olabilirdi.

Toprak binaya çıktığımız an kapıyı birkaç kez üst üste kilitledi. Kilitledikten sonra anahtarı cebine attı ve aşağıya inmek için hamle yapmamı bekledi. Aşağıya inerken aklımda bin bir düşünce vardı. Binadan dışarı çıktığım an gözlerim evin pencerelerine yöneldi. Bina o kadar değişmişti ki seneler sonra görmemle tanıyamamıştım. O taşlı beyaz evden geriye kalan sadece içindeki anılar olmuştu. Dış cephesi değiştirilmiş siyah üzeri beyaza dönmüştü. Baktıkça anılarımı hatırlarken Toprak arabanın kilidini açtı. Gözlerimi binadan arabaya doğru çevirdim. Birkaç adım atarken sanki evimi ve annemi terk ediyor gibi hissettim. Arabanın içerisine bindiğim anda bu gecenin kötü yanlarını unutmak istediğimi fark ettim.

"Bu gece resmen rüya gibi başlayıp kâbus gibi bitti" dedi Toprak hak veriyordum. Babası bıçaklanmıştı peki neden benimle beraber eve gelmişti ki? O halimizle beraber hastaneye gidebilirdik. "Neden hastaneye gitmedik şimdi mi gideceğiz?" diye sorduğumda arabayı çalıştırmıştı.

"Hayır babam bu tarz şeyler için hastaneye gitmez, gider de özel hastaneye falan değil bizim hastaneye gider" dediğinde her şey oturmuştu. Sonuçta adam hastane sahibiydi. Kendi hastanesinde tedavi görmesi en mantıklı ve güvenli olan seçenekti.

Aklım hala evdeydi. Eve sanki birkaç günde ne kadar olabilirse o kadar bağlanmıştım. "Bu eve nasıl taşındın?" diye bir soru çıktı ağzımdan. Bu soruyu sormak aslında hiç planlarımda yoktu. Bazı insanlar zaten plansız ilerlemez miydi? Bende onlardan biri olsam ne kaybederdim ki?

"Ev 6 yıl önce satılığa çıkartılmıştı. Babam yine ve yine yatırım olur bahanesiyle bu evi almıştı. Bu evi beğendiğimden babamdan ben aldım böylelikle eve ben sahip oldum. Ev uzun zamandır kullanılmamıştı. Zamanında ev sahibinin kızı o evde öldürülmüş. Çok yazık ki kızı hâlâ bir hastanede kalıyormuş. Eve girdiğimde el yapımı bebekler vesaire vardı. Hepsi çalışma odamda duruyor bir kutuda atmaya kıyamadım." dediğinde bütün küçükken oynadığım bekler aklıma geldi mutlu ama mutlu olmamam gereken zamanlar aklıma geldikçe moralim bozulmaya başladı.

"Kadın öldürülmüş mü gerçekten?" diye sorduğumda sanki gerçeği bilmiyordum. Toprak biliyor mu diye ağzını yoklamaya devam ediyordum. Bilse ne değişirdi bilmiyordum.

"Kadın yaklaşık 22 sene öncesinde kocası tarafından öldürülmüş. O zamanın adaletiyle bu zamanın adaleti bir değil ne de olsa" dediğinde haklıydı. Belki şu zaman olsa annemin katili hapse girebilirdi. Ama kendisi cehennemi seçti. Babamın ölmesine hiç üzülmüyordum. Hatta annemin mezarının yanında gördüğüm zaman şaşırmıştım. Keşke annemin ölüsünü o pis adamın yanından kurtarabilseydim. En azından ölüyken onu rahat uyutabilseydim.

"Kadına üzüldüm keşke bu şekilde ölmeseydi, ölmek zorunda kalmasaydı" dedikten sonra sokak lambalarına baktım. Hızlı geçsek de sokak lambalarını teker teker saymaya çalışıyordum. 15... 16... 17... 18... 19... 20... 21... 22...

Bir süre sonra hastanenin ışıklarını gördüm. Hastanenin açık otoparkına park ettikten sonra Toprak'la beraber arabadan indik. Toprak'ın peşinden gidiyordum ki kaybolmayayım. Gerçekten dışarıdan da içeriden de çok büyük bir hastaneydi.

"Merhaba ben buraya getirilen bir hastayı soracaktım" dediğinde kadın Toprak'a karşılık kafasını salladı. "Kerem Kantaş" dediği zaman kadın Toprak'a baktı. "Babama bakmaya geldim aslında bende bu hastanede çalışıyorum ama tanıyamadınız herhalde" kadın sonradan hatırlar gibi oldu "Toprak Bey kusura bakmayın ben bugün çok yoğun ve yorgundum bir an tanıyamadım sizi... Babanızın kaldığı oda özel katta o kata çıktığınızda size yardımcı olurlar" dedi danışmadaki kadın.

Toprak kaybolmayayım diye sürekli yanına yani bana bakıp duruyordu. Sanki küçük çocuk gibi peşinden koşturmamdan kaynaklı olabilirdi.

Asansöre bindiğimizde çok şaşırtıcı olmalıydı ki kimse yoktu. Bir hastane asansöründe kimse mi olmazdı. "Bu asansör VIP alana çıkıyor ondan dolayı boş" diye şaşkın bakan gözlerime açıklama yaptı. "Anladım" dedim 'm' harfini uzatarak. Anlamış mıydım orasını bilemeyeceğim ama ortada bir şeyler dönüyordu. Bir katil vardı Toprak'a zarar vermek isteyen. Bir katil vardı can alıp ellerini kana bulamak isteyen.

Katili elbette biz bulamazdık fakat polislerin yardım edeceğini düşünüyordum. Cebime koyduğum telefonun titreşimlerini hissederken asansörün kapıları iki yana doğru açıldı. Toprak asansörden çıkmak için adımlarını attı. Bende onunla beraber dışarı çıktım. Toprak gözüne kestirdiği danışmaya doğru yürürken ben telefonu çıkarıp bildirimlere bakmaya çalışıyordum. Abimden ve Toprak'ın instagram hesabından çokça bildirim vardı. Telefondan başımı kaldırdığımda duvara çarpmak üzereydim ki geri adım attım. Toprak sağımda danışmaya sorular soruyordu. Toprak'ın yanına giderek beklemeye başladım.

Abim:
Deniz
Deniz
Neden o davette olduğunu söylemedin
Deniz iyi misin?
Deniz Kerem Bey'in bıçaklandığını söylüyorlar iyi misin?
Katil bulunamamış durumunu asla öğrenemiyorum
Toprak'la beraber gitmişsin o davete
Nereden tanışıyorsunuz?
Şimdi bu önemli değil
Deniz iyi misin?


Bu tarzda bir sürü mesaj atmıştı. Abime görüldü atmamak amacıyla sadece ses attım. 'Abi inanmazsın diye ses atıyorum ben iyiyim Toprak benim ev arkadaşım onunla beraber kalıyorum şimdi babasının yanına geldik hastaneye merak etme ben iyiyim' diyerek bir sesli mesaj attım. Abim inanacak gibi durmuyordu.

Instagram'a elim gitmese de açtım merakımdan. Yüzlerce yorum, beğeni ve takip gelmişti. Her zaman baktığım o haber sayfasında artık benim de haberim vardı. Arabaya tekrar binerken çekilmiş bir fotoğraftı. Dağılmış gözükmüyordum. Gözümde kimsenin beni görmemesi için taktığım gözlükler vardı. İşe yaramışa benzemiyordu. Fotoğrafı kapatıp Toprak'a baktım. Danışmayla konuşmasını bitirmiş ve şu an bana doğru dönüyordu. Sanki ağır çekim modunda yavaşça bana dönüyordu. Gözleri tam göz içlerime bakarken gözlerinde hüzün olduğunu görebiliyordum.

Toprak'ın koluna girdim ve ''Hangi odadaymış'' diye sordum. ''261'' dediğinde koridorun başındaki sayıları gördüm. 250'den sonraki odaların hepsi bu koridordaydı. O yüzden Toprak'la beraber ilerlerken kapıya yaklaştığımızın farkında değildim. Toprak bir anda canlanarak 261 no'lu kapıyı açtı. İçeride babasına ilgilenen bir hemşire gördüm. Durumu şu an kritikti. Açık yarası kanamaya devam ediyor hemşire bir yandan hemşire çağırma tuşuna basıyordu. Toprak'ın şaşkınlığını yüzünde gördükten sonra gözlerim karardı. Görünüşüm bulanıklaşırken Toprak'ın seslerini duyuyordum. Ne dediğini kestiremesem de.

Gözlerimi açtığımda karanlık bir odada yatıyordum. Gözlerimi kırpıştırsam da bu karanlık gitmiyordu. Bu karanlığın başta benim gözlerimin kararmasından zannetmiştim. Ama değildi gerçekten karanlık bir odanın içerisinde duruyordum. Yattığım yerden doğrulurken bir nefes sesi duydum. Nefes sesi aralıklarla gelirken ayaklarımı kendime çektim. Sanki küçükken yatağın altındaki canavardan korkuyormuşçasına. Nefes sesleri gittikçe yakınlaşırken aralık olan o kapıya doğru koşmak istedim. Bacaklarımı bir süre sonra hissetmemeye başladım. Sanırım kollarımla fazla sıkıyordum.

Her nefes alışveriş sanki bir öncekinden daha yakındı. ''Ezgi Karyeli'nin ölüm gününde biri daha ya yaralanacak ya da ölecek'' fısıltısını kulağımın dibinde duydum. O kişi her kimse nefesi kulağıma kadar değmişti. Kirli kokan nefesi beni rahatsız etse de olduğum yerde kalmış gram kıpırdayamamıştım.

Kapının kapanmasını gördükten sonra lambalar açıldı. Etrafıma baktığımda kimse yoktu. Bu odada tek başıma durmam tehlikeli olabilirdi. Odadan çıkmak için adımlarımı yavaş yavaş attım. Koridorun ışıkları bozuk gibiydi. Sürekli kapanıp açılıyordu. Çok korkunç bir atmosfer vardı. Korkuyordum. Dizlerim ellerim konuşursam bile sesimin titreyeceğine o kadar emindim ki. Konuşmamaya hatta ses çıkarmamaya yeminli gibiydim. Ayakkabılarımın ayağımda olduğunu fark ettim. Kapının önüne gelmişken ayakkabılarımı çıkarttım.

Kapının aralık olan kasımından geçtim. Kapıyı hareket ettirmemeye çalışmamın sebebi ses çıkartabilirdi. Bu riski alamazdım. Sürekli açılıp kapanan lambaları olan koridorda yürümeye başlarken tam bir korku filmi havası uyandırıyordu. Bu koridordan çıkmak için her şeyimi verebilirdim. Ama koridorda ne bir insan ne de bir tabela vardı. Bu korkumu daha çok arttırdı. Korkuyordum çünkü tek başımaydım. Korkuyordum çünkü savunmasızdım. Koridordun sağından döndüğümde buradaki ışıklar tamimiyle yanıyordu. En azından rahat bir nefes alıp bu koridordan devam ederken koridorun sonunda birinin olduğunu fark ettim. Hata bekleme kısmında oturmuş bekliyordu.

O kişiyle konuşmam riskli miydi yoksa konuşmam mı gerekiyordu bilmiyordum. O kadına yaklaştıkça ten renginin oldukça soluk saçlarının ise karman çorman olduğunu fark ettim. O kadını baştan aşağıya süzerken üzerinde hastane kıyafetinin ona bol geldiği çok açıktı. Ayakkabıları yoktu ama tahmin ettiğim üzere sol ayağının üzerinde iple bağlı bir kart vardı. Bu normal miydi? Bence değildi. Kadın birden yüzünü bana doğru çevirip doğruldu. Derin bir nefes aldım. Çünkü ardıma bakmadan kaçacaktım. Geldiğim koridordan geri dönecek odama saklanacak kapımı kilitleyecektim. Bütün planım buydu. Planımı uygulayabilecek miydim orası muammaydı ama başarmak istiyordum. Her zamanki gibi bir şeylerden kaçsam da kaçarak başarıyordum. Kaçarak hayatımı kurtarıyordum. Belki de kaçarak hayatımı kuracaktım.

Kadın hızlı adımlarla bana doğru ilerlerken ben koşmaya başlamıştım bile. Koridorun solundan dönemem gerektiğini biliyordum ama hangi odada kaldığımı bilmiyordum. Koşmaya devam ettiğim sırada odamın olduğu koridorun sonuna geldiğimi fark ettim. Buradaki lamba hiç yanmıyor bu daha çok korkmama sebep oluyordu. Kadını belli ki atlatmıştım ama bu karanlıkta ne yapacağımı bilmiyordum.

Karanlıkta usul usul ışığa yürürken aynı fısıltının kulaklarıma geldiğini işittim. Bu sefer bir melodiyle geliyordu. Daha çok korkuyor sanki bir film sahnesinde hissediyordum kendimi. Fakat gerçek hayatta da olduğumu biliyordum. Dizlerim tir tir titrerken ileriye gitmek istemiyordum. Daha doğrusu yerimden kıpırdamak istemiyordum. Fısıltı gittikçe yaklaşıyordu. Ardından ağzım ile burnumu kapatan bir bez parçası hissettim...

-

Toprak Kantaş'tan

Şimdiki Zaman

Deniz ona verdiğim telefondan benim numarama 'abimi buldum bu zamanki desteklerin için teşekkürler' mesajı yazmıştı. Abisini bulmuştu artık kendi normal hayatına dönebilirdi. Bana ihtiyacı kalmamıştı. Benim evime, yemeğime, ilgime, sevgime belki de yanında olmama. Belki de her şey bir oyundan ibaretti. Ama benim ona ihtiyacım vardı. Onun yanımda olmasına. Onun sarılmasına. Bu hastane odasında onun her anlamda yanımda olmasına ihtiyacım vardı.

Deniz'i en son gördüğümde babamın yarası açıldığında bayılmasıydı. Ondan sonra babamla beraber ameliyathaneye gitmiştim. Deniz'in durumuna asla bakamamıştım. O ince belini kavramıştım bayılmadan önce. Son kez sarıldığımı bilmiyordum. O bayılmışken yanında olamadığım için pişman oluyordum. O bu durumdayken keşke yanında olabilseydim diyordum. Ama olamamıştım. Şimdi ise keşkelere sığınıyordum. Babamın durumu kritikleşirken bahçenin kafeteryasından bir paket sigara aldım. Nedense aylar önce bıraktığım şeye şimdi boşlukta olduğumdan canım çok çekmişti.

Sigarayı yakarken ambulans girişine doğru yürüdüm. Orada bir yere oturdum. Gelen hastalar için doktorların ne kadar endişeli olduğunu gördüm. Gerçekten işini ehliyle yapmaya çalışıyorlardı. Gelen hastalarla kafamı yormak yerine elimdeki sigarayı ağır ağır içerken telefonuma bakmaya karar verdim. İçimde bir huzursuzluk kaplıyordu. Sonrasında yeni gelen ambulans hemşiresinden şu sözcükleri duydum.

''Deniz Karyeli, bilinci yarı açık 27 yaşında kadın. Çoğu yerde darpları var. Göğüs kafesi ağır hasar almış hocam'' diyen kadına döndü gözlerim sigarayı elimden bıraktıktan sonra sedyeye doğru koştum. Sedyede neredeyse yüzü tanınmayacak derecede olan Deniz'le karşılaşmıştım. İçim paramparça olmuştu. O beni bırakıp gitmemişti. O benim yamacımdan, evimden çalınmış şimdi buraya yaralı bir kuş gibi geri dönmeye çalışmıştı. Normalde nöbetçi olan doktor hastayı alması gerekirken bir nevi hastayı onun elinden aldım. ''Bu hasta bende, çabuk içeri alın'' içeri geçtikten sonra hemen bir hemşire eldivenlerimi giydirdi.

Işığımı alıp gözlerini kontrol ettim. Gözleri ışığa duyarsızdı. Yarı baygın bir şekilde sedyede yatıyordu. Gözlerini bıraktığımda gözlerini bile açamadığını fark ettim. Tepsiden bir makas alıp vücudundaki kıyafetleri kestim. Göğüs ve bacak kısmında kocaman yanıklar vardı. Daha su toplamamıştı çok yeniydi. Vücudundaki morluklar en az 12 saatlikti. Bu gece onu tek başına bırakmamalıydım. ''Oksijen bağlayın hemen, polisleri çağırın darp raporu alınacak'' dedikten sonra arkamı dönüp gitmek istedim. Pişmanlıklarımı dile getirmek istedim. Bu sefer doktoru olarak onun yanına değil hasta yakını olarak gelmek istedim.

''Hocam hasta nefes alamıyor'' dediğinde geri döndüm. Nefes almaya çalışıyor ciğerlerine hava çekmek istiyordu. ''Hastayı tutun'' dedim ciğerleri kan toplamaya başlamıştı. Deniz'e yaklaştım. ''Bu canını çok yakacak'' dedikten sonra elime neşter aldım. Sağ kaburgasına kısa bir kesik açtım. Deniz'in yüzüne baktım. Ses bile çıkartamamıştı. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Kestiğim yere kısa boruyu soktuğumda. Sesini çıkartmak istemişti. Sadece ağzını açabilmiş sesinin kısık olduğunu söylememe kalmadan çok boğuk bir inleme bırakmıştı. Oksijenli suyu yere bıraktığımda ciğerlerindeki kan o kaba dolmaya başladı.

Deniz'i tutan hemşireler çekildikten sonra gitmeleri için işaret verdim. Kapıyı kapattıklarında eldivenlerimi çıkartmadan tüpü koyduğum kıskıma bant yapıştırdım. Sonrasında eldivenlerimi yere fırlattım. Sadece elini tutabildim. Vücudundaki her yer neredeyse mordu. ''Özür dilerim, dün gece yanında olamadığım için. Bu olanları engelleyemediğim için'' dedim. Bunu yapan kişi muhtemelen o babamı bıçaklayan kişiydi.

''Özür dilerim o mesaja inanıp gittiğini sandığım için. Sana yardım edemediğim için. Benim yüzümden canın yandığı için özür dilerim Deniz'' dediğimde elimi sıktı. ''Canın acıyor değil mi. Acıyorsa elimi sıkar mısın'' dediğimde bir öncekinde daha sıkı sıktı elimi. İstemsizce gözümden bir damla yaşın aktığını fark edip diğer elimle sildim. Çekmeceyi açıp elime intraket aldım. Mavi intraket aldım. Daha fazla canı yanmasın diye. İntraketi sokarken bir anda da eline bakmaya çalışıyordu. Bir daha da ben canını yakmayayım diye yavaşça intraketi soktum ve serumu bağladım. İçerisine güçlü bir ağrı kesici serum koyduktan sonra elimden daha fazla bir şey gelmediğini fark ettiğimde bir şey yapamadım.

Önümü döndüğümde Deniz oksijen maskesini çıkartmıştı. ''O yaptı'' diyebildi sadece. Kimin yaptığını anlamıştım. ''Tamam lütfen daha fazla kendini yorma'' dedikten sonra oksijen maskesini geri taktım. Sandalyeyi çekip oturdum. Elini ellerimin arasına aldım. Her canı yandığında az da olsa elimi sıkıyordu. Daha ağrı kesici etkisini göstermemişti. Kafamı ellerine götürdüm. Ellerinin üstünü öptüm. ''En çok sana ihtiyacım olduğu zaman aslında en çok senin bana ihtiyacın varmış ben görmedim, özür dilerim. Deniz kahretsin her şeyden özür dilerim.''

-Bölüm Sonu-

Kısa bölümler fakat heyecanlı ve güzel bölümlerle karşınıza gelmeye çalışıyorum heyecan dorukta bir şekilde devam edeceğiz.

Loading...
0%