Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm Kaçirilan Duygular

@sarturndennkacan

ÖLÜMCÜL ÇIĞLIKLAR

9. BÖLÜM ''KAÇIRILAN DUYGULAR''

Deniz Karyeli'den

Gözlerimi açtığımda sanki günlerdir yatıyormuş gibi bir ağrı vardı. İlk başta sağıma baktım. Boş bir duvar ve kapıydı sadece. Soluma baktığımda ise Toprak'ın koltukta iki büklüm yattığını gördüm. Perde açıktı bu yüzden dışarısı gözüküyordu. Şafak daha yeni söküyordu. Şimdi sabahın kaçıydı ki? Sabah saatleri olduğundan neredeyse emin gibiydim. Toprak'ı uyandırmamam gerekiyordu. Yüksek ihtimalle bu olanlardan çok yorulmuştu. Ardından kapı çalındı. Kısık sesimle ancak ''Gel.'' diyebildim.

Karşımda hem doktorlar hem de polisleri görmeyi beklemiyordum. İçeriye girdikten sonra elimi kıpırdatmamla Toprak uyandı. ''Ne oluyor Toprak?'' diyerek başımı Toprak'a çevirdim. ''Hayır onu bu hastaneden çıkartamazsınız. Daha tedavileri bitmedi.'' dedi Toprak. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum fakat ne burada olanlara anlam verebiliyordum ne de bir şey söyleyebiliyordum.

''Bakın şu an tedavisi devam ediyor doktorlarından biri ben olduğum için asla izin vermiyorum başka bir hastaneye sevk sağlanmayacak.'' derken sesi çok ciddiydi. Ayağa kalkıp odadaki herkesi dışarıya çıkartmaya çalıştı. Fakat beni nereye götüreceklerdi? Bana ne yapacaklardı? Diye düşünmekten korkmaya başladım. Toprak odadaki herkesi dışarıya çıkarttıktan sonra içeriye bir doktor girdi.

''Merhaba, ben diğer doktorun Emre. Yani bu süreçte Toprak'a bir şey yapmasına izin vermedim sonuçta yakınısın sana yanlış müdahale yapmaması için sana bir yandan ben bakıyorum.'' diyerek kendini tanıttığından rahatladım. Sonuçta Toprak'ın güvendiği bir doktordu ve korkmama gerek yok diye düşündüm. ''Beni nereye götürmek istiyorlar?'' diye sorduğumda uzun ve net bir cevap verdi.

''Yaklaşık 2-3 hafta önce deliler hastanesinden kaçmışsın geçen akşamlarda ödül töreninde çekilen fotoğrafları emniyet güçleri görmüş seni yakalamak için operasyon başlatmışlar. Sende kötü bir olay yaşadıktan sonra sadece hastaneler arası sevki uygun görmüşler. Bu yüzden hastaneler arası sevke doktorların olarak uygun diyebilirsek gidebilirsin. Ben izin versem bile Toprak seni bırakmaya niyetli değil anlaşılan.''

Toprak içeriye hışımla girerken gözlerinden ateş çıkıyordu. ''Orada tedaviyi devam ettirmemize izin verdiler Emre. Emre hayır izin verme ne olur?'' derken en masum duygularla söylediğine emindim.

''Toprak ben, bende gitmek istemiyorum. Orası benim hayatımın cehennemi ben kaçıp cenneti bulmuşken beni oraya kapatmayın tekrar ne olur. Kendimi orada hastalıklı ve kötü hissediyorum ne olur yapmayın.'' demeye başladığım andan itibaren Toprak gözlerini gözlerimden ayırmadı. Sanırım elinden gelen bir şey yoktu.

''Emre hangi hastaneye sevk edilecek öğrenebilir misin?'' diye soran Toprak dolan gözlerini gizlemek için bakışlarını yere indirdi. ''Tamam öğrenirim ama lütfen matem havasına girmeyin belki burada tedaviye devam edebilir.'' dedikten sonra ufak bir umut kırıntısı bırakıp gitti. Kapı kapanır kapanmaz Toprak yanıma oturdu ve ''Buradan gitmene izin vermem ama gidersen bile her an yanında olacağım seni orada tek başına bırakmayacağım.'' derken benim içimi rahatlatmaya çalışıyordu. ''Toprak bana ne oldu? Ben neden bu sedyedeyim?'' diye sorduğumda koluma baktığımda morluklar gördüm.

O an

''Yapma'' diyerek inliyordu. Her kemiği acıyor sanki bu soğuk yerde ölecekmiş gibi hissediyordu. Korkuyla etrafa bakıp neler olduğunu anlamaya çalışsa da hiç bir şeyin farkında dahi değildi. Bir süre sonra anlık yüksek acılar kesildi. Yerde cenin pozisyonundayken sırtını doğrultmak için dümdüz yere yattıktan sonra her yerinde yoğun acılar hissetmeye başladı.

Acıdan gözlerinden yaşlar dökülmeye başlayınca göz yaşları yaraların üzerinden geçerken daha da acıtıyordu. Gözlerini yavaş yavaş açmaya çalıştığında yukarıdan tam olarak onun gözlerine bakan gözler görüp korkarak gözlerini kapattı. ''Hayır ben bir rüyadayım.'' dediğinde bile ne kadar gerçek olduğunun farkındaydı.

Şimdi

Gözünün önüne gelen anlar yüzünden gözlerini sıkıca kapatıp bir daha açmak dahi istemedim. Korktum bir daha yaşamak, hatırlamak dahi istemedim. ''Toprak tek başıma kalmaktan çok korkuyorum. Beni tek bırakmayacaksın değil mi?'' gözlerimi sıkıca kapatarak sorduğum soruya bir süre cevap alamadım. Toprak elimi tutunca ilk önce ellerimize sonra ise onun adı gibi toprak rengi gözlerine baktım.

''Her gün hatta her saat yanında olmak için elimden gelen ne varsa yapacağım. Hatta daha fazlası için çabalayacağım. Seni orada asla tek başına bırakmam Deniz. Bırakmaya kalbim el vermez. Şimdi kalbim seni tamamen benimsemişken olmaz seni bırakamam.'' dedikten sonra elimi öptü.

Bir anda kapı çalmadan biri girince gözlerimiz hemen kapıyı buldu. O duygusal an sanki tamamen gitmiş sanki resmî bir yerdeymiş gibi hissetmeme neden oluyordu. ''Toprak, Kantaş Ruh ve Sinir Hastalıkları Özel Merkez dediler.'' der demez Toprak odada bir dakika dahi durmadı.

Yangından mal kaçırırcasına kaçan Toprak'ın nereye gittiğini dahi bilmiyordum. Geriye odada sadece Emre ve ben kalmıştık. ''Gelmişken son kontrollerini yapayım bari.'' dedi. Başta serumum olmak üzere boğazım, yaralarım, morluklarım ve dosyama baktı.

''Durumun her dakika daha iyiye gidiyor. Ama her an ne olacağını bilemeyiz. Toprak'ın seninle gelmemesi gibi bir durum söz konusu dahi değil. En azından o senin yanında olsun.''

Toprak Kantaş'tan

Babamın odasını tıklatmadan girdim. Kardeşim babama çorba içiriyordu. Gayet iyiydi durumu. Her şeyi idrak edebilecek kadar iyiydi. ''Plan iptal bunu asla yapmayacağım.'' derken sesim oldukça netti. Zaten babam içeri tıklatmadan girdiğim için gözü benim üzerimdeydi. Dediklerimden sonra göz bebeği büyüdü. ''Ne demeye çalışıyorsun. Gittikçe para kaybetmeyi göze mi alıyorsun?'' diye sorduğunda daha çok sinirlendim.

''Plan falan kalmadı. Sen bana o kızın Deniz olduğundan da bahsetmedin. O kız senin düzenlediğin davetten sonra kaçırıldı farkında mısın? Çabuk en acil kararla polisleri arama kararını falan durdur.'' derken gözlerimden ateş fışkırdığının farkındaydım. Fakat babamın da ne yapmaya çalıştığının farkındaydım buna izin verebilir miydim?

Asla.

Deniz'in hayatını tehlikeye atacak nefesimse nefes dahi almazdım. O son zamanlarda bana nefes olmuşken ona zarar verecek nefes bana haram olurdu çünkü.

Bir hışımla odadan çıkarken Deniz'in sedyeyle götürüldüğünü gördüm. Hızlı adımlarla Deniz'in odasından paltomu ve telefonumu aldım. Yüksek ihtimalle uzun bir süre onun yanında kalacaktım. Odadan çıkar çıkmaz asansör bekleyen ekip ve Deniz'in yanına ne kadar hızlı gidebilirsem o kadar hızlı gittim.

Deniz'in elini tuttum. ''Her zaman, her ne olursa olsun.'' dedim gözlerine bakarak. Gözleri gülümsemekten kısılırken onu gözlerinden öpmek istedim. Şu an ne yeri ne de sırasıydı. Şimdi hissesi benim üzerime olan hastanede birini tedavi etmek üzere gidiyordum fakat o biri hayatını orada bırakıp yanıma kaçmayı tercih etmişti. Onu o cehenneme geri götürmek korkutucuydu.

Asansör geldiği gibi sedyeyi asansöre ittik. İçeriye ben ve birkaç ekipten biri bindikten sonra geri kalanlar asansörün dışında kaldı. ''Deniz orada korkmanı gerektirecek bir durum asla olmayacak. Yemeği hastaneden değil bizzat ben alıp geleceğim. İlaçlarını ben hazırlayacağım. Uyurken yanında olacağım. O tedaviden olumlu sonuç kağıdını alır almaz seni evimize tekrar götüreceğim korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Ben yanındayım güzelim.'' dedikten sonra ekipteki herkes bana bakmaya başladı. Sanırım son dediğim kelimeden dolayıydı.

Birkaç saniye sonra önlerine dönünce rahatça nefes aldım. Gözlerim her zamanki gibi Deniz'deydi. Belki güvende olmayacaktı ama huzurlu bir şekilde kısa zamanda tedavisi bitebilirdi. En azından bu ihtimali vardı.

Asansörden indikten sonra hasta nakil arabasına bindik. Normalde hemşirenin oturduğu yere hızlıca ben oturdum. Erkek olan hemşire bana ters ters bakarak diğer oturma yerine oturdu. Aracın kapıları kapandıktan sonra başta serumu olmak üzere Deniz'in bütün değerlerini kontrol ettim. Hiçbir sorun yoktu. Bembeyaz teni üzerindeki mordan yeşile dönen izler dışında.

Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. ''Bir şey yok değil mi Toprak?'' diye sessiz sakin ve masumca soran Deniz'e hemen cevap verdim. ''Yok, yok tabii gayet iyisin. O hastanede de en kısa zamanda tedavini bitirip evimize tekrardan geri döneceğiz.'' dediğimde yüzündeki gülümseme eksik olmadı.

🕯️

Deniz Karyeli'den

Hastaneye geldiğimiz zaman ilk yapılan şeylerden biri bir psikiyatriste konuşmam olmuştu. Annemi uzun zamandır görmediğimden, mesajlarını almadığımdan bahsettim. Hastaneden ayrıldıktan sonra kendimi daha iyi hissettiğimi bunun nedeninin hem güvende hem de huzurlu olduğum için olduğunu düşündüğümü söyledim. Psikiyatrist beni dikkatle dinledi. Asla sözümü kesmedi.

Hastaneden kaçmadan önce konuştuğum doktorların sadece sorduğu sorulara cevap verebiliyor en ufak derdimi dahi anlatamıyordum. Bu yüzden kendimi çok yalnız hissediyordum. Şimdi kendimi yalnız dahi hissedemezdim. Toprak her daim yanımdaydı. Bundan asla pişman değildim tabii ki.

Eski odamı kimseye vermemişlerdi. Kolay uyum sağlayabilmem için aynı odaya tekrar yatışım sağlanmıştı. Toprak için bir koltuk ve küçük bir masa da konulmuş televizyon daha da büyütülmüştü. Sedyemin yanındaki komidinde de kaçmadan önce burada bıraktığım ve seneler önce yüzünü gördüğüm telefon vardı. Başta onu elime aldım. En son hatırladığım tarihte yani yaklaşık 2 sene öncesinde bu telefonu psikoloğum Melis'i aramak için kullanmıştım.

Lisede pek telefon kullanan biri değildim buraya geldikten sonra da öyle olduğunu düşünüyordum. Pek hatırlamasam da öyle varsayabiliyordum sadece. Vücudum tamimiyle ağrırken artık serumu çıkartmıştık. Benim isteğim üzerine. Kolumu biraz acıtmaya başlamıştı. Toprak bilgisayarına pür dikkat odaklanmışken küçük bir çığlık attım. Toprak irkilerek bana baktı. Sonrasında ben kahkaha atarak gülmeye başladım. ''Ahahhah Toprak korkma sadece bu kadar bilgisayara neden odaklandın merak ettim. Dikkatini çekebilmemin tek yolu buydu özür dilerim.'' Sadece gülümseyerek bana baktı. Gözlerinin parıldaması kaybolsa da içten gülümsüyordu.

Bir sonraki Gün

Deniz Karyeli'den

Gözlerimi yeni açmıştım. Açalı saniyeler olmuşken bulunduğum odanın kapısı açıldı. Gözlerimi kapıya çevirmeden Toprak'ın sesini duydum. ''Deniz.'' diye bağırmıştı ismimi uzatarak. ''Efendim.'' dedim yeni uyanmış ve her şeyi anlamaya çalışan bir sesle. ''Deniz, az önce psikoloğunla konuştum. Durumun kaçamadan önceki halinden daha iyiymiş psikolojik tedavine evde devam edilebilirmiş sadece bir süre gözetimde kalıp devam edip etmediğini görmek istediklerini söylediler. Seni en kısa sürede buradan kurtaracağımı biliyordum.'' diyerek kapıyı kapattı. Ardından sevinmeye devam etti.

Bense sedyemde bağdaş kurmuş yüzümün şişliğini aza indirmek için yüzümü ovarken gülümsüyordum. Sonunda bu lanet yerden kurtuluyordum. Derken iç sesim araya girdi. Deniz gerçekten anneni hiç görmemen senin için iyi mi. O senin annen zamanında o da kendini fark ettirip kurtulmak istedi. Şimdi sen onu görmek istemiyorsun. Annen rahat yatabilecek mi orada.

Kafamı ellerimin arasına aldım. En kısa sürede bu iç sesimi psikoloğumla konuşmam gerekirse bir ilaç tedavisine başlamak istiyordum. Belki süreci uzatacaktı fakat yeniden sıfırdan bir sayfa açmak istiyordum. ''Toprak bende psikoloğumla konuşabilir miyim. Bir şeyler anlatmak istiyorum da.''

''Tamam, tamam psikoloğuna yazarım seni hemen çağırır zaten.'' dedikten sonra cebinden telefonunu çıkarttı bir şeyler yaptıktan sonra ''Yarım saat sonra gelebileceğini söyledi.'' dedikten sonra kendimi banyoya attım. Elimi yüzümü yıkayıp uyumadan önce topladığım saçlarımı açtım. Toprak'ın bana birkaç hafta önce bana aldığı seyahat boy tarakla saçlarım taradım. Saçlarım buradan ayrıldıktan sonra bayağı uzamış sanki kendine gelmiş gibiydi.

Yüzümü ellerimin içerisinde aldım. Şu an zaten yeni uyandığım için şişti fakat kilo almış gibi hissediyordum. Banyodan çıktıktan sonra Karşımda Toprak'ı gördüm. '' Toprak ben kilo mu aldım?'' dedikten sonra sırıttı. Yüzümü bu sefer Toprak avuçladı. ''Şu an yeni uyandın yüzün şiş Deniz. Normal kilon merak etme. Hem her türlü güzelsin.'' dedi. Gözlerinin tam içine bakıyordum.

İçeriye hemşire girince Toprak ellerini yüzümden indirip bir adım geriye gitti. Sonrasında öksürüyormuş gibi boğazını temizledi. ''Psikoloğunuz sizi bekliyor diyecektim.'' Hemşire kapıdan sadece bunu söyleyip kaçmıştı resmen. Bense ağzımın içinde ''Tamam'' diye gevelemiştim.

Bu anın bizden başka birisi şahit oldu diye üzerimde bir utanma vardı. ''Toprak ben gideyim sen gelirsin değil mi?'' diye sorduğumda hiç düşünmeden ''Hemen gelirim telefonumu falan alayım sen git istersen.''

Sedyenin yanından terliklerimi giyip odadan çıktım. O uzun koridoru bu sefer tek başıma kollarımdan tutan hemşireler olmadan dimdik yürümeye başladım.

Geçmiş

Deniz Karyeli'den

''Psikoloğunla görüşeceksin hazırlan'' diye bir ses geldi kapıdan. Asla umursamadan kapı arkamda kalacak şekilde cenin pozisyonunda yatmaya devam ettim. Psikoloğumla konuşmak dahi istemiyordum. Sadece kendi dertlerini yabancılara anlatan bir psikopattı. Bir psikolog değil. Biz sadece onun maşasıydık. Kötü bir şey yaptığımızda tedaviye devam ettiriyor garip işkence yöntemleriyle deli olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyordu. Oysaki ben deli değildim. Ben sadece annemin varlığını her daim yanımda hisseden biriydim.

Hemşire birkaç dakika sonra tekrar geldi. ''Sen hala hazır değil misin?'' diye bağırdı ardından birkaç adım sesi ve ''Arkadaşlar buraya bir bakın.'' diye bağırdı. Her şey yeniden başlıyordu. Uyuyor numarası ardından yeni uyanmış tavırları sergilemem gerekiyordu. Adım sesleri çoğaldı. Birkaç adam kollarımdan tutup beni havaya kaldırdı. Başta gerçekten bu an tekrar yaşanıyor bu diye gözlerimi kırpıştırdım. Gerçekten tekrar bu an yaşanıyordu.

''Ne oluyor.'' dedim kısık bir sesle ağzımın içinde geveleyerek. Kollarımın ağrısı henüz geçmemişken keskin bir ağrı ve acı hissediyordum. Bu sefer hiç tanımadığım üzerinde beyaz üniformalar olan fakat cüsseli adamlar ayağım yere değmeyecek kadar yukarıda taşıyorlardı. Dağınık saçlarım önümü görmememe neden oluyordu.

Şimdiki Zaman

Deniz Karyeli'den

Sıkıca kapattığım gözlerimi omzuma dokunan elle açtım. İrkilmiştim fakat omzuma dokunan Toprak'tan başkası değildi. ''Korkma benim, iyi misin?'' diye sordu başımı evet dercesine salladım. İyiydim sadece burada yaşadığım kötü anılar gözlerimin önüne gelmiş şimdi ise dimdik yürümek için tam olarak aynı koridorda, aynı odaya gidiyordum.

"Bir şey yok gerçekten." dedim Toprak'ın 'gerçekten mi?' bakışlarına maruz kaldığım için. Birkaç dakika sonra o odanın karşısındaydım. Kapıyı tıklatıp açtığımda bu sefer başka bir psikolog vardı. Melis'e benziyordu. Saçları beline kadar gelen karamel rengindeydi. Yuvarlak çerçeveleri yüzüne ayrı bir güzellik katmıştı. Gözleri yeşik dudakları dolgundu. Kalem eteğin üstüne çok hafif dekolteli bir bluz giymişti. Tıpkı Melis'e benziyordu.

"Merhaba, ben burada staja başladım sadece bu seanslık beraberiz ama benden çekinmene gerek yok." dedi ve elini uzattı. "Ben Afra, Afra Güçlü." uzattığı elini hafifçe sıktım. "Deniz Karyeli." hafif bir gülümsemeyle beyaz koltuğa oturdum. Toprak her zamanki gibi kapı dışarısında beklemeye başladı.

"Dosyanı biraz inceledim, seneler boyunca sana farklı tedavi yöntemleri uygulanmış fakat şizofreniye uygun tedaviler değilmiş. Çoklu kişilik bozukluğun olduğu idda edilip buna göre tedaviler yapılmış." dedikten sonra beynimden vurulmuşa döndüm. Ne demek çoklu kişilik bozukluğu tedavisi gördüm.

"Pardon, anlamadım" diyerek ona garip gözlerle bakmaya başladım. "Ah, pardon bundan bahsetmemem gerekiyordu. Ama şu anlık şizofreniyi yendiğini düşünüyor psikoloğun." dedi. Bu beni rahatlatmış olsa da bundan bir önceki konuşmasındakiler beni oldukça çok germişti.

"Anladım, annemi 2-3 haftadır görmüyorum. Herhangi bir sesini dahi duymuyorum. Ama kendimle konuşurken yani iç sesim bana sürekli annemi unutmamam için onu görmemin iyi olduğunu düşündürüyor." dediğimde başta defterine bir şeyler yazdı.

"Anladım yani bende yüksek linsans yaparken kötü düşüncelerimle başa çıkmak için farklı yöntemlere başvurmuştum. Ama sorun değil bu zamanla geçebilecek bir şey. Bilinçaltın bir anda annenle iletişimi kestiğinden ve tekrar görmeye çalıştığından böyle düşüncelerle aklını bulandırıyorsun. Tabii psikoloğun seninle daha detaylı konuşur ama birkaç haftasına kadar böyle düşüncelere sahip değilsen o haftalarda ne yaptıysan onları yapmaya çalış aklını meşgul etmeni öneririm."

Uzunca yaptığı açıklama beni güvende hissettirmişti. "Burada sadece kısa süreli tedavi için kalıyorum birkaç gün sonra gideceğim ama birkaç gün içerisinde bir psikologla konuşmam gerekirse sizinle konuşabilir miyim?" diye sorduğunda başta şaşırdı. Yeni mezun olduğundan veya bu işe yeni başladığından ilk defa böyle bir şey duyuyor olabilirdi.

"Ben, ben mi?" diye sorduğunda samimiyetle başımı salladım. "Yani, sizinle konuşurken size güvenebileceğimi hissettim. Huzurlu hissettiriyorsunuz." dediğimde gururla sırtını dikleştirdi ve gülümsedi. "Tabii siz nasıl isterseniz burada olacağım her gün en azından siz gidene kadar. Sonrasında da irtibatta kalabiliriz." dedi gerçekten mutluluğunu gizlemeye çalışıyordu.

"Peki, çıkabilir miyim?" diye sorduğumda benimle beraber ayağa kalktı. "Tabii, tabii nasıl isterseniz." kapıyı benim için açtığında hemen dışarıya Toprak'ın yanında buldum kendimi. "Tekrar görüşmek dileğiyle." dedikten sonra el salladım ve ileriye doğru yürümeye başladım. Kapıyı kapattı an geriye dönüp kapıya kulağımı yaklaştırdım. Mutluluğunu gülerek ve çığlık atarak dışarıya sergiliyordu. Bu yaydığı mutlulukla bende mutlu oldum.

"Deniz ne yapıyorsun?" diye sorduğunda beni kolumdan tutup kendine doğru çekti. ''Hiç'' dedim 'i' harfini uzatarak. ''Emin misin? Kapı dinliyorsun gibi geldi bana.'' dedi. ''Yo ne münasebet yapmam öyle şey.'' dedim gülerek. Kollarım göğsündeydi. Bir kolu artık belimi sarıyordu. Olmamız gerekenden daha yakındık. Derin bir nefes aldım. Tenlerimiz tıpkı bir mıknatıs gibi birbirini çekiyordu sanki. Bana mı öyle geliyordu bilmiyorum ama her geçen saniye Toprak bana yaklaşıyordu. Bu yaklaşıma karşılık vererek bende biraz olsun yaklaştım.

Neredeyse burunlarımız birbirine değmek üzereyken Toprak durdu. ''Bunu istiyor musun?'' diye sordu fısıldayarak. ''Hm hm'' diyebildim sadece. Sonrası benim için ağır çekimde gibiydi. Dudaklarımız birleştiğinde sanki cennette gibiydim. Dünyada cenneti yaşıyor ve şu an ölümsüz, sonsuza kadar sürecek gibiydi. Sonsuza kadar sürmesini de isterdim.

Her zaman, her saniye bu anda kalıp cenneti tatmak isterdim. Ki son buldu Toprak nefes nefese geri çekildi. Hiçbir şey demedi ve bir anda sırıtmaya başladı. Kafamı göğsüne koyduğumda sadece onun gözlerine bakmaktan utandığımı hissediyordum. Şu anda mutlu ve huzurla dolu olduğum ve cehennemi yaşadığım şu dünyada cennetten bir parça umutla yaşadığımı hissetmeye başlamıştım.

"Toprak odamıza gidebilir miyiz?" dedim yüzüne bakmadan. "Gidelim odamıza." dediğinde hala sırıttığını görmesemde öyle olduğunu biliyordum. Gözlerine bakmadan ellerimi onun eline uzattım. Elimi bir an bile beklemeden tutunca o gün bu hastaneden iyi kaçtım ve onunla beraberken iyi ki iyileştim diyordum.

Odamıza doğru ilerlerken Toprak'ın çalan telefonu koridorda yankı yaptı. Toprak çok beklemeden telefonu açtı ve yaptığı hızlı konuşmadan sonra bana döndü. Meraklı gözlerle onun gözlerine baktım. "2 gün sonra, sadece iki gün sonra çıkış yapıyorsun buradan. Pazartesi günü yani." dediğinde ne olduğunu anlayamamıştım başta.

"Ne, anlamadım odaya geçince tekrar söyle çünkü koridordayken deli deli hareketler yapmak istemiyorum." dedim bir nevi kulağımı tıkamıştım ama kalbim az önceki kadar hızlı atmaya başlayınca hızlı adımlarla odama doğru ilerledim.

Odamın kapısını açıp kapının kulpunu tutarken Toprak'ı kısa bir süre bekledim. İçeri girer girmez anlık heyecanla tekrar sordum. ''Doğru değil mi duyduklarım.'' dediğimde gülümseyerek kafasını evet anlamında salladı ve yine anlık bir heyecanla boynuna sarıldım. Sonuçta bu süreçte benim yanımdaydı. Beni her türlü destekliyor, yanımdan da hiç ayrılmıyordu. Ona günden güne bağlanıyor. İçimde hiç bilmediğim duygular besliyor, karnımda kelebekler uçuşuyordu...

Bir sonraki günün sabahı

Bu odada uyanacağım artık son sabahlardan biriydi. Mutluydum çünkü bu cehennemden kurtuluyor ve gerçek dünyayı görebilme ihtimalim artık vardı. Ve özgürdüm hiç olmadığım kadar özgür olacaktım. Kendi kararlarımı kendim verebilecektim.

Toprak bu gece yanıma uzanmış sarılarak yatmıştık. Tıpkı evdeki gibi. Kokusu beni tekrar mayıştırsa da Toprak'ı rahatsız etmeden ayağa kalktım. Odanın içerisinde bulunan banyoda elimi yüzümü yıkadım. Dağılmış saçlarımı açtım bazı yerler dolaşmıştı. Her seferinde Toprak'ın aldığı aklıma gelmesi yüzümü güldüren o tarağı elime aldım. Saç uçlarımdan başlayarak saçlarımı taradım. Ve ördüm, eskisinden daha uzun olan saçlarımı örünce artık neredeyse belime geliyordu. Saçlarımın önünden bebek saçlarım çıktı.

Banyodan çıktıktan duvara yaslanmış bir Toprak beklemiyordum. Ellerimi göğsümde birleştirdim. ''Toprak ne işin var burada?'' diye sorduğumda aynı odada birkaç gündür kaldığımızı aklımdan çıkartmıştım. ''Odamızda banyo sırası bekliyorum hanımefendi bir sorun mu var acaba?'' diye gülerek sorduğunda bende gülerek cevap verdim. ''Hayır yok beyefendi.'' dedikten sonra daha çok gülmeye başladım.

Toprak yanımdan geçerek banyoya ilerlediğinde bende sedyeye oturdum. Biraz daha güldükten sonra eski telefonumu elime aldım. Abime tekrar mesaj yazdım.

Siz:
Abi ben günden güne iyileşiyorum
Çok mutluyum pazartesi akşamı çıkış yapacağım
Kurtulacağım bu yerden
Yanıma geleceksin değil mi abi?

Bu cümleleri yazarken içimdeki mutluluk, heyecan tarif edilemezdi. Çok mutluydum. Toprak banyodan çıktıktan sonra ona tekrar sarıldım. "İstersen başka bir eve taşınırız, istersen o evde yaşamaya devam ederiz. Her ne olursa olsun seninle beraber olduğum ev benim yuvam.''

''Toprak yanımda olduğun için çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim fakat başladığımız yerden devam etmeliyiz bence.'' dedim 'e' harfini uzattım. Dediğim an kısık bir sesle gülmeye başladı. Ardından birbirimize baktık. Kollarım Toprak'ın boynundaydı. Toprak'ın kolları ise benim belimdeydi. Dışardan bakılsa çok tatlı bir çift olduğumuza emindim. ''Deniz, ben seninle ev arkadaşı olmak istemiyorum.'' dediğinde yüzüm düştü.

''Ne anlamadım?''

''Ben seninle aynı evde yaşayan bir sevgili olmak istiyorum.'' dediğinde gülümsemem yerine geri geldi. Bunu diyeceğini beklemiyordum fakat çok da düşünmek istemiyordum. Buna cevabım elbette ki ''Olalım, seninle her şeye varım.'' demekti. Demiştim de. Demesen gerçekten kalbinin ağrısından durabilir miydin Deniz? Duramazdım, kalbim tamamen o olmuştu onu kırmak yapmak isteyeceğim son şey bile değildi.

Toprak bana gülümseyerek baktı. Gözlerinin içi gülüyordu. Bunun en büyük sebebi sanırım bendim. ''Toprak, ölümsüz bir vampir olsaydın yine beni sever miydin?'' dediğimde gerçekten büyük bir kahkaha atmıştı. ''Evet severdim, her türlü, her ne şekilde olursa olsun seni bulup tekrar severdim.''

🕯️

Hastanede son gün

Deniz Karyeli'den

Artık burada uyandığım son sabahtı bugün son kez psikoloğumla konuşup akşama doğru da çıkış yapacaktık. Toprak bu sefer kendisi için odaya konulan ve açılabilen o tek kişilik koltukta uyumuştu.

''En azından uyuyana kadar yanımda kal Toprak'' dedi mayışmış bir sesle. ''Deniz, ah Deniz tamam.'' dedi Toprak. Yavaşça yanına uzanmış koyu renk saçlarını tutam tutam ellerine alıyor, bazen ise burnuna yaklaştırıp kendine has olan o kokuyla yüzleşiyordu. ''Deniz, beni her seferinde nasıl büyülüyorsun.''

Bu anlar aklıma geldikçe utanıyordum. Sanırım birbirimize fazla bağlanmıştık ve ayrılmaya niyetimiz yoktu. Toprak uyanmadan sabah kahvaltılarımız görevli tarafından getirildi. Masaya bırakıldı. Bende o sırada yüzümü yıkayıp her gün yaptığım gibi saçlarımı taramak ve örmek oluyordu. Buradaki son duşumu zaten dün gece almıştım. Saçlarımı duştan çıkar çıkmaz ördüğüm için bazı kısımları hafif nemli kalmıştı ama benim için sorun değildi.

Masaya teker teker getirilen kahvaltılıkları dizdim. Küçük peynir ve reçel ve pakette ekmek vardı. Elbette bunlarla romantik bir kahvaltı hazırlayamazdım fakat çabalayabilirdim. Haşlanmış yumurtaları tabaklarıyla beraber masaya yerleştirdikten sonra tepsileri sedyemin üzerine koydum. Sonrasında Toprak'ın yatağına doğru gittim. Yüzüne doğru eğildim. Yanağına bir buse kondurdum. ''Toprak, uyanacak mısın? Sevgilim?'' son dediğim ağzımdan bir fısıltı gibi çıksa da Toprak bunu duymuş olacak ki gözlerini bir anda açtı. Bir anda açması beni korkutmuştu. Parmağımı dişimin arkasına koyarak damağımla yukarı ittirdim.

'''Sevgilim?' mi dedin sen?'' dedi ve belimden beni kendi yattığı yere çekti. Böyle bir şey beklemediğimden üzerine düşmüştüm resmen. ''Nasıl hissediyorsun sevgilim?'' dedi sürekli bana gönderme yapacak mıydı yoksa ben burada utanmaktan geberecektim.

''Toprak'' dedim 'a' harfini uzatarak. Sanki ona kızıyormuşum gibi. Açık konuş Deniz sen ona kızamazsın. İç sesime yine hak verdim. Son zamanlarda kullandığım ilaçlar iç sesimi düzene sokmuştu. Kötü düşüncelerimi aklımın içinden almıştı.

Toprak'a aşkla bakarken ''Yemek soğuyacak.'' dedim fakat bu asla umurunda olmadı. Hiç beklemediğim anda beni gıdıklamaya başladı. Başta küçük gülücükler dışarıya yaysam da sonrasında kahkahalarla Toprak'a ''Dur artık.'' demiştim 'ı' harfini uzatarak.

Toprak bir süre sonra durunca ''Artık buradaki son kahvaltımızı etmemiz gerekiyor sanırım, küçük hanım haydi marş marş.'' dedi doğrularak ayağa kalktım ardından masanın üzerine koyduğum kahvaltılıkların yanında olan sandalyelerden birine oturdum. Toprak çok geçmeden yanıma oturdu. ''Afiyet olsun.'' dedi ve eline başta peyniri alıp açtı. Adından soyulmamış olan haşanmış yumurtanın bir tanesini yavaşça soydu ve bana verdi. Ben kendi için soyduğunu düşünürken benim için soymuş olması beni gülümsetti.

Elinden yavaşça alıp tabağıma koydum ve birkaç parçaya bölüp ağzıma attım. Açtığı peynirlerden birini bana uzatan Toprak'a peynirlerin birine çatal batırıp Toprak'a götürdüm. Ben yiyeyim diye kendi yemeyecekti belli ki. ''Toprak aç ağzını.'' dediğimde sözüme karşı gelmeden ağzını açmıştı. Bu hallerimiz bana evli bir çifti anımsatıyordu.

🕯️

Saatler benim için geçmek bilmiyordu. Saatlerin sonucunda öğlen 2 olmuş ve çıkış işlemlerimi sonunda başlatıyorduk. Çok heyecanlıydım çünkü önümdeki hayat boyunca bir daha buraya gelemeyecek olmak beni mutlu ediyordu. Toprak elindeki dosyalara ciddiyetle bakarken yanındaki kulaklığını aldım. Büyük bir kulaklık olsa da kafama taktım. Müzik dinlemelisin bence. Diyen iç sesime hak vererek Toprak'ın telefonunu aldım. Kulaklık zaten bağlıydı. Müzik uygulamasını açtıktan sonra başta klasik müzikler peşimi bırakmayacak diye düşünürken bir şarkı listesi buldum.

Lise zamanlarında dinlediğim şarkıların neredeyse tamamını oluşturan bir şarkı listesiydi. Başta çıkan şarkı bile beni dans etmeme sebep olacak cinstendi.

''Hani bensiz bir hiçtin?

'Nefes bile almak zor' derdin''

Diye bağırırken elimdeki telefonu mikrofon olarak kullanıyordum. Arada sırada ona bakıyordum o ise ciddiyetini bozup bana gülerek bakıyordu. Birkaç dakika sonra hemşire geldiğinde sedyemin üstünde şarkı dinliyorken bir anda suspus olup sedyeme oturdum. Müziği kapattım.

''Çıkış işlemleri için imzalanması gereken dosyaları getirdim.'' dedi bana doğru. ''Tamam ne gerekiyorsa imzalarım.'' dedikten sonra yanıma dosyaları bırakıp çıktı. Başta imzamı hatırlamakta zorluk çeksem de hatırlayıp Toprak'ın yanına oturdum. Tek kişilik olmasına rağmen geniş olan koltuğa sığdığımızı düşünüyordum. Toprak'ın elindeki kalemi alıp bana verilen dosyaları sesli okumaya başladım.

Uzunca bir sayfa okuduktan sonra Toprak'a döndüm. ''İmzalayayım mı?'' 'evet' anlamında başını sallayınca yavaş yavaş imzamın en anlaşılabilir şekliyle imzamı attım. İkinci dosyaya geçmeden Toprak elimdeki dosyaları aldı. ''Deniz, bunlar senin burada tedavi gördüğün boyunca kaldığın yılları içeren dosyalar bunları imzalamak zorunda değilsin çünkü bende imzalayacağım.'' dedikten sonra imzaladığım dosyayı üstüne koyup en baştan başhekim yerine bütün kağıtlara imza atmıştı.

Şaşırarak ona baktım. Bu ne demek oluyordu. Senelerce kaldığım hastanelerde gözünü yumarak cinayetlere hatta bana yapılanlara sessiz kalan Toprak mıydı? ''Ne, anlamıyorum. Şimdi sen bu hastanenin sahibisin madem neden cinayetleri durdurmadın, madem cinayetler umurunda değildi. Zorla bura kalan bir hasta olduğumu biliyorsun zannediyordum. Bana yapılan işkencelere bile mi göz yumdun.'' diye bağırdığımda ortamdaki tatlı aşk kokulu hava yok olmuştu.

''Deniz o zamanlar hastanenin başında ben yoktum. Bu hastaneyi kuran da sonrasında üstüme geçiren babamdı. Ben hastaneyi seninle tanıştığım gün üzerime resmi olarak aldım. Yani eğer haberim olsaydı bu gibi durumlardan seni tanımasam bile buradaki bütün insanların sağlığını önemseyip buradaki insanları kurtarmak için çabalardım Deniz.'' dediğinde ismimi kısık sesle söylemişti. Mahcup olmuş gibi...

''Tamam'' diyebildim sadece kısık bir sesle. Toprak'ın elindeki kağıtları bu sefer ben imzaladım. İkinizin imzası bir gün başka bir kâğıtta olur mu Deniz? Bu soruyu kendi iç sesimden duymak dahi utandırmıştı. Belki bir gün olabilirdi ama o zaman yakın değildi bence.

Toprak'la aniden yükselip alçalmamız ortama tekrar aynı havayı getirmemişti. Çıkış yapmama sadece yarım saat kalmıştı. Buraya Toprak'ın benim için getirdiği çantaya almak istediğim birkaç kıyafeti telefonumu ve Toprak'ın bana aldığı her şeyi çantaya koydum. O sırada Toprak da toparlanmıştı. Artık çıkmaya hazırdık. Sadece resepsiyona dosyaları teslim edip o büyük kapıdan çıkmamız kalmıştı.

Toprak kendi çantasını sırtına takarken bende kendi çantamı sırtıma takacakken be-ana yardım etti. Sanki dağa çıkacakmış gibi sırtımızda kocaman çantalarla buradan çıkacaktık. Toprak eline dosyaları aldı. Ona karşı şu an karmakarışık hissetsem de elimi onun eline yakın tuttum. O da hiç tereddüt etmeden elimi sıkıca tutmaya başladı. Tel eliyle dosyaları resepsiyona verdi. ''Diğer hastaneye gönderilsin bu dosyalar tekrar okuyacağım bu dosyaları. Ayrıca kimseye okutulmasın babam da dahil.'' dedikten sonra kapıya doğru yürümeye başladık. Sensörlü kapı bizi görür görmez açıldı ve bahçeye doğru yürüdük uzun olan çıkış yolu bana sadece birkaç saniye gibi gelmişti. Güvenlik Toprak'ı görür görmez arabasının anahtarını verip. Kapıyı açtı. Sürgülü kapı en sonunda tertemiz orman havasına açılınca ikinci kez bu hissi yaşamak beni huzurlu hissettirdi.

Toprak'a karşı karışık hissediyordum hem de karmakarışık. Fakat eli benim elimi tuttuğu an bu karışıklık gidiyordu. Toprak'ın arabasına bindiğimizde bir o kadar huzurlu hissetsem de karmakarışık duygularım yeniden geldi. Toprak birkaç saniye sonra arabaya bindiğinde önümüzde olan o orman yoluna baktım.

Bu arabaya ilk bindiğim gün ki gibi hissediyordum fakat bugün durumlar farklıydı. Bugün ben buradan taburcu olmuştum bu hastalığı çok kısa bir zaman diliminde yenmiş bunca zaman ise boş yere burada beklemiştim. Senelerim burada harcanmış fakat önümde yaşayacağım saatler, günler dolu dolu geçecekti emindim. Yanımda güvendiğim biriyle...

-BÖLÜM SONU-

Bu artık son bölümden bir önceki bölümümüz umarım bu bölümü severek, beğenerek, gülerek ve eğlenerek okumuşsunuzdur. Çünkü bu bölümü çok sevecen bir halimde yazdım. Final bölümü 5 Nisan 2024 20.30 da gelecek. Ezgi Karyeli'nin ölüm ve doğum gününde aynı zamanda Deniz'in de doğum günü. Onları son kez yazacak olmak beni ne kadar kırsa da bu bölüm de bir şekilde bitti 4127 kelimelik bir bölümdü bir sonraki bölümde görüşmek üzereee.

Loading...
0%