Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@saturnsring

 

Yeniden merhabalar daha önce yazıp bitirdiğim bir kurgu Zamanın İzlerin'e bölüm gelene kadar buna sık sık bölüm atıp arayı almamaya karar verdim❣️

 

Osborn adını kimin verdiği bilinmeyen, 15 kilometre üzerine kurulu, bir tarafı yüksek dağların merkezi diğer yüzü bir okyanusa açılan insanlarının hepsinin birbirini tanıdığı kendi halinde küçük bir dünya.

 

Hayatımın son yirmi bir senesi bu kasaba sınırları arasında dolaşarak geçip gitti. Okumak için belli aralıklarla dış dünyaya karışsam da bir parçanın tamamen burada oluşu her günün sonunda beni buraya getirdi.

 

Odamın mahalleye komşu çatı katı penceresinden dışarıda yürüyüş yapan insanları izlerken camımı araladım.

 

Dışarının kaossuz dinginliği odama doluşurken hafif bir meltem usul usul esmeye başladı.

 

Gözlerim duvarda ki saatime kaydığın da evin beş dakika sonra hareketli bir yere döneceğini fark ettim. Kahvaltı maratonu ile başladığımız günün her zamanki sakinliğin de biteceğini bilmek sebepsiz bir güven duygusu aşılıyordu içime.

 

İçeriye dolan kapı gıcırtısı sesi ile kendimi odamdaki minik lavaboya yönelttim. Her zaman buz gibi akan su ile yüzümü yıkadığım da bu alışkanlık halini yadırgamadan günlük rutinlerime odaklandım.

 

Kahvaltımı yapacak basit bir yürüyüşten sonra kasabanın tek kütüphanesinde araştırma yazım hakkında ki kitapları toplayacaktım.

 

~

 

Dingin geçen bir kahvaltıdan sonra kasabanın en işlek saatinde yavaş adımlarım ile esen meltemi dinliyordum. Kulağıma yayılan cızırtı sesi ile belediyenin yeni bir duyuru yapacağını düşündüm. Ama bu sefer ses başkasına aitti. Şimdilerde aramızda olmayan birinden bahsediyordu. Açıkça isim vermeden bize bir mektubu ulaştırıyordu.

 

Hepimizin bildiği bir olayı anons ederek tok bir sesle bize yazılanları okumaya devam etti. Muhtemelen çevirdiği kağıt sayfalarının ve bozuk bir kasetten yayılan cızırtılı sesin onu bastırmasını engellemek için gür bir ses kullanıyordu.

 

"Bir yangından bir felaketten ilk kurtulduğunuzda aklınıza gelen ilk şey soluk almaktır.

 

Olay ağı zihninize yeniden dolduğun da özelliklede kayıplarınızı hatırladığınızda aklınızdan geçen ilk şey ölmek fikirdir.

 

Birde sanki bu fikir doğduğu ilk gün kodlarına kazınmış gibi doğanlar var. Daha ilk dakikadan geldikleri bu dünyadan bu sistemden nefret ediyorlar.

 

Ellerinde tutunmak için yeterince güç olmadığından öylesine yaprak gibi savrulup gidiyorlar sistemin içinde.

 

Birde kazananlar var onlar daha ilk seferlerinde bile zirvede açıyorlar gözlerini kaybetmeye dair hiçbir fikirleri olmuyor. Kazanmaya alışmış bedenleri ölümü bile reddediyor.

 

Sistemin kaos getirdiğinin bile farkında olmadan bu kaosu özümsemiş oluyorduk.

 

Yaşıyorduk direniyorduk bazen vazgeçiyorduk. Yaşamayı protesto edercesine yok olmayı seçiyorduk.

 

Sonra iki kişi çıkıp intihar etti diyordu.

 

Baskıdan söz eden yok gerçek katili arayan yok.

 

Öylece güçsüz insan ilan ediliyorduk.

 

Siz hayatta kalanlar ben intihar etmedim.

 

Ben öldürüldüm ben içten içe katledildim.

 

Benim susmamın yerine siz susmayın. Bağırın sessizinizi duyurun.

 

Var olun."

 

Bağırarak söylediği sözler insanları sokağa dökmüş ve bir arayışa itmişti. İlk defa böylesi bir kaosu yaşadığımızda en yüksek binadan atlayan genç bir kızı izliyordu gözlerimiz. Şimdi ise onun katilinin aramızdan birisi olduğunu haykıran o sesi bulmak için etraftaydılar.

 

Kendimi bir ağacın gövdesine yaslayıp anlatılan bize aktarılan o küçük notu zihnimde gezintiye çıkardım. Bir kişiden çok dünyaya bir isyanın gizlendiği o satırları düşünmek içimdeki huzurlu duyguya ilk şüphe tohumunu bıraktı.

 

İçimizde bir katil vardı. Bizim ile beraber dolanıyor, gülüyor, yemek yiyor ve yaşıyordu. Hiçbirimizin dikkatini çekmeden birisini öldürmüştü. Biz hiç bir şey bilmeden onun ne kadar aciz bir karakteri olduğunu bu yüzden intihar ettiğini ve intihar etmenin nasıl küçük düşürücü bir olay olduğunu savunup durmuştuk.

 

Önümdeki kalabalık her saniye artarken o boş cızırtı bir kaç saniye daha sürüp sessizliğine geri döndü.

 

İnsanların bunu yapan her kimse boşu boşuna kaos yaratmaya çalıştığını söyleyen hikayeleri artarken ölen kızın cehenneme gittiğini söyleyip duruyorlardı.

 

Cehenneme gitmiş birisi için bir şeyler yapmak yanlıştı. Güçsüz birisini savunmak, tıpkı o cızırtıdan dökülen sözleri doğrular gibi herkes nasıl güçsüz bir kişiliği olduğunu anlatıyordu.

 

Oysaki ben onu tanıyordum. İçindeki savaşçı o kızı biliyordum. Toplum sorunlarını çözmek için nasıl uğraştığını... Birisi düştüğünde onu yerden kaldırmaya çalışan tarafını şen kahkahasını... Osborn kasabasının sert yakalarından paraşütü ile tek başına inecek kadar korkusuz oluşunu biliyordum.

 

Sırtımı yasladığım ağaca sığınırken etrafımı saran o kalabalığa bağırmak istedim. 'Onu tanımıyorsunuz.' demek istedim. Ama sesim bana ihanet etmiş gibi derin bir sessizliğe gömülmüştü. Gözlerim kalabalıkta ki tanıdık yüzlerde dolaştı. Kasabada herkes herkesi tanırdı ve karşımda sözde cesur zorbalar ile göz göze geldiğimde midemdeki safra boğazımı yakarak dışarı çıkmak istedi.

 

Elimi mideme atıp insanlardan uzak bir yere koştuğumda bir ağaca yaslanıp sabah yediğim her şeyi çıkardım.

 

Olduğum yerden doğrulurken ağzımdaki ekşi tat ile o güne savrulup duruyordum.

Yüksek bir çığlık sesi ve kalabalığı gördüğümde sıradan bir günün telaşsızlığı içindeydim.

 

Sakinliği ile nam salmış kasabamızda bu kadar yüksek sesli bir çığlığı ilk kez o gün duymuştuk. Hepimiz o kalabalığa koştururken yerde uzanan beden dikkatimizi çok sonradan çekmişti. Kimse olanı tam olarak görmemişti ama herkes intihar olduğunu savunuyordu. Hiç bir sorunun olmadığını bu gençliğin sorunlu olduğunu söyleyen aşırı dindarlar onun çoktan cehenneme gittiğini savunurken bir diğer grup ise genç olduğunu buna rağmen bu kadar güçsüz olmaması gerektiğini savunuyordu. Herkes tüm suçu yerde uzanan cansız bir bedene yüklerken kalabalığı yaran diğer yüksek ses duyuldu.

 

'Onu tanımıyorsunuz' diye isyan eden sesini kimse ciddiye almadı. Olay hiç sorgulanmadan kabul edildi. Bir gün içinde cenaze işleri halledildi.

 

Düştüğü noktaya bir kaç kişi çiçekler bırakıp sosyal medyalarında yas tuttu. Aşırı dindar kesim bunların saçmalık olduğunu öne sürüp tartışmalar çıkardı ve sonuçta üç gün içinde her şey olağan sıradanlığına geri döndü.

 

Etrafa yayılan insanları izlerken bu ses kaydının unutulma süresinin daha kısa olduğunu biliyordum. İki üç kişi toplandıkları çay saatlerinden bu konuyu tartışacak, son yudumlarını alırken yeniden artık var olmayan birini suçlu bulup evlerine dağılacaklardı.

 

Bir kaç saat sonra o cızırtılı ses yeniden duyulduğunda bu sefer odamın camından elimdeki sıcak çayım ile midemi yatıştırmaya çalışıyordum. Daha anlaşılır ve güçlü bir ses ile söylediklerini tekrar oku ama bir eklemesi vardı. Derin bir soluk alıp bağırdı.

 

"Katili bulun katilimizi bulun bizi durmaksızın katleden o kişiyi yakalayın."

 

Sesindeki netlik soğuk bir ürperti gibi etrafımı sararken mırıldandım. 'Katilimizi bulun.'

 

~~

❣️

 

 

Loading...
0%