@saturnsring
|
🪽
Efla'nın yanından ayrıldığım gecenin üstünden iki gün geçmişti. İnsanlar normal rutinlerine çoktan geri dönmüştü bile.
Bense yatağımın örtüsünü eskitmek istercesine ona bağlanmıştım. Pencerenin kenarına attığım bir kaç adım dışında tek yaptığım yemek uyumak ve boşaltım yapmak üçlüsüydü.
Zihnimi bu üçgenden her çıkardığım an aklıma dudağımın kenarını nazikçe okşayan parmakları ve yüzündeki memnun gülümseme dolduruyordu.
Efla ile olan çarpık dünyamızı düşününce bu tutumu alıpta bu yüzdendir diyebileceğimiz bir netlik durumu söz konusu olmuyordu. Tek net olduğumuz konu ailelerimizin sıra dışı yakınlığının zerresini barındırmadığımızdı. Dünyadaki en zıt iki kutbu bir araya nasıl getiremezsek onunla beni de aynı fikirde buluşturamazdık.
Kütüphane de çıktığım keşif gezimden kasabanın geçmişi ile ilgili toplayabileceğim tüm kaynakları aldığımda elimdeki bez çanta sırtıma vurup yürümemi gerektirecek kadar ağırdı.
Elimde ki poşetin geriye doğru çekilmesi ile ne olduğunu anlayamadan sesini duydum.
"Bunları okuyunca toplumu mu anlayacaksın?"
"Efla?"
"Efendim."
Sinirli soluklarımı düzene sokmaya çalışırken elimi çantama doğru uzattım. Çantamı kendine çekip ilerlemeye başladı.
"Ne istiyorsun?"
"Kaç gündür evden çıkmıyorsun ne oldu?"
"Tez yazıyorum."
"Henüz konu belirlemediğini biliyorum. Ayrıyeten Meral teyzem dedi ki odanın penceresinin kenarına yürümek dışında sadece uzanıyormuşsun."
"Filozoflarda böyleydi."
"Filozof olamazsın sen senden en olmayacak hamur o."
"Efla ne istiyorsun?"
"Bence filozof tarafın ile bunu sen çöz."
"Çok kötüsün."
"İnsan denilen varlığın iyi olduğuna mı inanıyorsun?"
"Sana hiç inanmıyorum merak ettiğin buysa."
İkimizde sessizliğe gömüldüğümüzde adımlarımızın hızı yavaşlamış bir şekilde ilerliyorduk. Ara ara aldığı soluklar dışında yokmuş gibi bir hale büründüğünde ona ayak uydurdum.
Kendi iç dünyamda bile soluğumu tutarken kasabanın bazı bazı kırıklarla dolu kaldırımlarını izliyordum.
"Geldik." Sesini duyana kadar aynı güzergahta saatlerce yürüyebilirdim. Çantama uzandığım da yüzüme doğru eğilip göz göze gelmemizi sağladı.
"Bir daha ki yürüyüşümüz de nefes almayı unutma."
Soluğumu havaya doğru savurduğum da söylediğinin altında kalmamak için soluk bir gülümseme ile yüzüne baktım.
"Senden ne kadar nefret ettiğimi bir düşün işte yanında nefes dahi almak istemiyorum."
Yanından uzaklaşırken bir anlığına da olsa duygusuz bakan gözlerinde bir acı gördüğüme yemin edebilirdim. Ama yüzünü yeniden aynı ifadesizliğin kaplaması sadece bir kaç saniyeyi aldığı için hayal görmüş olma ihtimalim daha yüksekti.
"Ben daha çok Alaz."
Sesinin alaylı tınısını duyduğum da evin kapısından girmek üzereydim. Bu bana duymamışım gibi davranma fırsatı vermişti. Her konuda sürekli tartışabildiğim, söylediği her lafa misli ile karşılık verebilirdim ama nefretimizi konuştururken uzatmaktan hep kaçıyordum.
Açık açık nefret ediyorum kelimesi duymamak için kaçtığımı çok önceden fark etmiştim. Yüzüne karşı ilk defa ondan nefret ettiğimi söylediğim de yüzündeki aptal gülümseme ile ben daha çok demişti. O zamandan bu zamana bu döngü hiç değişmemişti. Ben nefret ettiğini haykıran o ise bendelerinin arkasına sığınan kişiydi.
~
Önümdeki tarihçeleri ve toplumsal olayları incelemeye devam ederken duvarımı küçük bir notlar köşesine çevirmiştim. Dışarıdan gelen neşeli kahkahalar akşam olduğunu ve kasabanın kapı önü sohbetlerinin başladığını gösteriyordu. Sesi engellemek için camımın önüne gittiğimde karşı çatıdaki Efla dikkatimi çekti. Orda durmuş öylece karşıyı izliyordu daha doğrusu odamı izliyordu. Sinirle camın pervazına uzanırken etraftaki duyuru için kullanılan hoparlörlerden bir cızırtı sesi geldi. Kahkaha sesi halen kendini gösterirken o ses tüm sokağı hatta kasabayı sardı.
"Herkes kapı önü sohbetlerine devam ettiğine göre içimizdeki katil unutuldu demektir.
İnsanoğlunun en büyük meziyeti yok saymak unutmak olmalı sanırım. Yoksa açık açık söylediği halde gencecik bir kızı öldüren katili merak etmeliydiniz.
Unutmadıysanız diğer ihtimal doğru oluyor bu seferde hepiniz ya birilerinin katilisiniz yada katili biliyorsunuz.
Bir keresinde Ela ile çay içme şansım olmuştu. Öyle neşeli ve enerjikti ki benim gibi tüm hayatı negatif düşünürler ile dolu birinin dikkatini çekmişti.
Ona kendime dair gizli bir sırrı verirken bana gülümseyişi ve anlayışı gözlerimin önünden gitmiyor birde o sohbetin sonunda söylediği söz 'Ben intihar etmem birisi beni bir çatıdan iter.' demişti.
Ölüm şekli nasıl da sözlerine denk gelmiş böylesi binde bir olur herhalde.
Birde belki de katil size sesleniyordur onu bulmanız ve vicdanını rahatlatmanızı istiyordur.
Bana bıraktığı güzel sözlerinden biride susmamam gerektiğiydi. Haksızlığa, yaratılışa sisteme ve daha binlercesini karşı sesimi çıkartmaktan korkmamam gerektiğiydi.
Sokakta yanınızdan geçerken bazen bu sözleri aklıma geliyor ve yüzünüze karşı haykırmak istiyorum; 'Gerçek bu görmüyor musun?' diye
Gitmeden size yine bir soru bırakıyorum. İçinizden biri o sohbet ettiği masadakilerden birinin kocası ile birlikte ama o kadar yakınlar ki kadın bile ondan şüphelenmez. Uyutulmak istemiyorsan bul onu."
Cızırtılar sessizliğe dönerken bu sefer hoparlörlerden bir müzik sesi yayılmaya başladı. Gözlerimi mahalle arasında dolaştırırken Meltem ablanın dansını sokağa taşıdığını gördüm ve ona eşlik eden Efla'yı.
Uzaktan dünyanın en saçma hareketlerini sergileyen bu ikili aslında bir ateş yakıyordu. Baş kaldırıyorlardı o cızırtılı sesin yanında olduklarını gösteriyorlardı. Ve emindim ki tüm herkes bunun farkındaydı.
🪽🪽 Güzel bir haftasonu geçirin🪻
|
0% |