@saturnsring
|
Masamın üzerinde ki kağıt parçasına bakarken, dün tüm öğlenden sonra süre gelen olayları düşündüm. Başta yarattığı kaos bir iki saat içinde ortadan kalkarken sanki hiç bu notu görmemiş gibiydi insanlar. Bunun vurdum duymazlık mı yoksa unutmak mı olduğuna karar veremiyordum.
Sabahın dördünde kasabanın sokaklarında yürümeye başladığımda Ela ile olan birkaç anım aklıma uçuşup duruyordu. Bu kağıt parçası beni böylesine etkilemişken onun ile yakın olan insanlar neler düşünüyordu acaba? Efla ile olan yakınlığı hatta isimlerindeki benzerlikten dolayı ona içten içe öfkeliydim. Çünkü yedi yaşındaki Alaz'a göre ondan en yakın arkadaşını çalmıştı. İçimde ki belki de öfke değil de kıskançlıktı. Ama buna anlamlar yükleyemeyecek kadar küçüktüm ve sahip olduğum tek arkadaşımı kaybetmiştim. Bunun hıncını herkesten çıkarmak ister gibi köşeme sinmiştim ve kendime camdan bir fanus yaratmıştım. Öyle ki iç dünyamda yaşanan hiçbir olayı o fanusun dışındaki kendime bile yansıtmıyordum.
Çok kızgındım Efla'nın Ela ile olan yakınlığına, isimlerindeki uyuma, yapılan pikniklerde sürekli onun yanına oturuşuna, her şeye çok kızgındım. O yüzdendi ki Efla ile düzgün bir diyalog bile kurmak istemiyordum. Oysaki Efla bizden büyüktü ve ben ile Ela aynı yaşlarda anlaşması gereken bir ikiliydik. Şimdi düşündüğüm de Efla'nın aslında elimi bırakmadığını etrafının hep kalabalık olduğunu fark edebiliyordum. Ama çocuk aklım bunu kabul etmiyordu. Ona göre ona uzatılan tek el geri çekilmişti ve o eli tutan kişi Ela'dan başkası değildi.
Saat beşe yaklaşırken kendimi onun düştüğü o kaldırımda buldum. Düştüğü noktaya otururken gözlerimin önüne her zaman neşeli olan ifadesi geldi. Sürekli gülümseyen o kızı düştüğü günün sabahı görmüştüm yüzünde yorgun bir gülümseme ile ilerliyordu. O düştüğü zaman Efla üniversite okumak için şehir dışındaydı. Onun gidiş günü aklıma düştüğünde camın köşesinden onları izleyişimi hatırladım. Vedalaşmak için yanına gitmemiştim zaten bana da ihtiyacı yoktu. O güne dair en net anım Ela'nın saçlarını karıştıran eli ve benim camıma doğru gülümseyerek salladığı eliydi.
Düştüğü zemini izlerken onun düşüşüne tanıklık eden tek kişinin anlattıkları fısıldandı kulağıma kollarını iki yana açıp bir kuş gibi süzülmüş. Zemine kavuştuğunda onu gördüğümdeki ifadesinin aksine yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı. Elimi telefonuma atıp play listemden onunla dinlediğimiz tek ortak şarkımız olduğuna inandığım parçayı açtım. The Strumbellas'dan 'Spirits' kulağıma dolarken sesi sonuna kadar açtım. Onun ile olan tek mutlu anım gözlerimin önüne gelirken kendimi Doruk'ların bahçesindeki o partide buldum. Elimizde içeceklerimiz karşılıklı dans ediyorduk. Öyle ki kollarımızı birbirimize dolayıp omuz omuza verip üzerimizde yükselen gökyüzüne bardaklarımızı kaldırıp şarkıya bağırarak eşlik ediyorduk. Dansımızı onun düştüğü yerde tek başıma yaparken kaçıncı tekrarını sayamadığım anlarda gökyüzünün aydınlanan kızıllığına baktım. Ve onun düştüğü o duvara çıkabilmeyi diledim. Onun son kez izlediği dünyayı onun gözünden görebilmeyi diledim.
Adımlarım bahçe kapımıza ulaştığında 90'lardan kalma pikabını park eden Efla'yı olduğum yerde beklemeye başladım. Üzerindeki deri ceketini düzeltip saçlarını geriye doğru yatırdığında adımları yanıma ulaşmıştı. Gözlerimi ondan çekip gökyüzünün aydınlanan soluk maviliğine diktim.
"Bu saatler neden sokaktasın?"
"Bu saatte nereden dönüyorsun?"
"Çalışıyorum ben."
"Yan kasabadaki barda çıkıyorsun altı üstü."
Gözlerimi yeniden üzerinde dolandırdığımda deri ceketine taktığı dünya rozetine takıldım.
"Dünyan duydu mu müziğinin sesini?"
"Dünyam?"
"Bir keresinden sana dünyaca ünlü bir star olamayacağını söylemiştim. Sende benim dünyam duysa yeter demiştin."
"Saçmalamışım."
Elimi ceketindeki rozete uzatıp onu yerinden çıkardım. Yaptığıma hiçbir şey demezken elimde tuttuğum dünya rozetini çevirdim. Belki de dünyası artık var olmadığı için saçmaladığını düşünüyordu.
"Sabah bu saatlerde ne yapıyorsun Alaz?"
"Alışkanlık oldu bu saatlerde yürümek. Rozetine karşılık sana tost yapacağım."
Adımlarımı takip ederken verandadan geçip mutfağa girdik. O bir sandalyeye otururken ben dolaptan karışık tostu için malzemeleri çıkarıyordum. Suyu ketle koyup doğrama tahtasına uzandım. Domatesleri ve biberleri doğrarken etrafımızda oluşan sessizlikten aldığı nefesleri duyumsayabiliyordum.
Tostları makineden bırakıp kupalara uzanıp onun kahvesini ve kendi meyveli çayımı yaptım. Tostları tabaklara alırken yerinden hareketlenip kupaları masaya bıraktı. Karşılıklı oturduğumuzda önündeki tostlara gülümseyip bana baktı.
"Zaten sade tost yiyorsun neden bir tane yaptın?"
"Bu ara onu bile zor yiyorum."
"Benim karışık tostumdan yesen eminim ki bağımlısı olacaksın. İnat etmeyip dene."
Bana doğru uzattığı tostuna göz çevirip sıcak çayımdan yudumladım. Bilmediği bir şey vardı ki oda o gittiği günden beri karışık tostu yiyebildiğimdi. Ama bunu bilmesine gerek yoktu.
"Tezin ne durumda?"
"Tek kelime bile yazamadım."
"Babandan yardım almayı denesen?"
"Kendi başıma halletmeliyim."
Kahvesini yudumlarken koluna yeni yaptırdığı dövmesini fark ettim. Gözlerim dövmenin üzerinde dolaşırken anlamsız sayıların karşılığının ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Satrün'ün halkasına işlenmiş bir koordinat gibi gözüken sayıları aklımda tutmaya çalıştım.
"Benim dünyamın koordinatları."
Söylediği ile yeniden yüzüne baktığımda tostumdan zoraki bir ısırık daha aldım. Önündeki ikinci tosta uzandığında bir daha ki sefere bir tane daha fazla yapmayı aklıma not düştüm.
"Çok dinleyicin oluyor mu?"
"Bir gün benimle gel ve kızların bana nasıl deli olduğunu kendi gözlerinle gör."
"Bende dövme yaptırmak istiyorum."
"Seninle gelebilirim."
"Bir balina dövmesi yaptıracağım."
"Neden?"
"Sır."
Yüzünde oluşan gülümseme ile yaptıracağım dövmeyi bizim kasaba dışı bir yerde yaptırmayı düşünüyordum. Belki beni arabası ile başka bir kasabaya götürmesini isteyebilirdim. Gökyüzünde bulutlar arasında süzülen bir balina fikri zihnimde şekillenirken önce resmini kaba taslak çizmeyi düşündüm.
"Alaz onu düştüğü gün gerçekten görmedin mi?"
~
|
0% |